MİŞKÂTÜ’L ENVÂR

 

MİŞKÂTÜ’L ENVÂR

NÛRLAR HAZİNESİ

101 KUDSÎ HADİS

                                                            GİRİŞ-TANITIM

GİRİŞ

Muhammed Valsan

Muhyiddîn Muhammed İbn Muhammed İbnü’l-Arabî el-Hâtimî et-Tâî el Endelüsî, İspanya’nın Mürsiye şehrinde 27 Ramazan 560/7 Ağustos 1165’te doğdu. Arap asıllı bir âilenin çocuğudur.
Hz. Muhammed’in velâyet mührü (Hatmü’l-Vilâyet el-Muhammediyye) diye anıldı.
Fevkalâde verimli olan dünyevî hayâtı, 28 Rebî’ul-âhir 638/16 Kasım 1240’ta son buldu.
Bu hayât uzun bir seyahat, yahut daha tam bir ifâdeyle, uzun bir “Hakikat” arayışı olarak kabul edilebilir.
Bu sâikle o, âilesinin memleketi olan Sevil (İşbiliye)’den ayrılıp, o zamanki İslâm dünyâsının başlıca şehirlerine uğrayarak Şam’a kadar geldi.
Kabri Şam’da olup, hâlen ziyâret yeridir.
Bu arada Şeyh-i Ekber’in etrâfında zengin bir menkıbe hâlesi teşekkül ettiği görülür.
Şimdiye kadar çeşitli yazarlar, eserlerinde İbn Arabî’nin hayâtına dair belli başlı olayları dile getirdiler.
Bu olaylar onun şahsiyetinin karakteristik çizgilerini bir ölçüde görmeye imkân verir.
Biz tekrar onlara dönecek değiliz.
Burada yapacağımız sâdece, İbn Arabî’nin özellikle Hadîs sâhasındaki yerini belirleyecek bâzı bilgileri sunmaktan ibâret olacaktır.
Bilindiği gibi “Peygamber sözü” demek olan hadîs dinin mümtaz kaynaklarından biridir.
 
İbn Arabî’nin eseri her şeyden önce Kur’ân ve Sünnet’ten kaynaklanan metafizik ve tasavvufî eşsiz bir doktrinal açıklamadır.
En büyük otorite olarak o bizzat İslâm’ın “Bâtınî” doktrinlerini ortaya koymaya tercüman olduğu kadar, aynı zamanda Şerîat’ın zâhirî disiplinlerinin de tam olarak üstatlığına sahip idi.
Nitekim tercümesini sunduğumuz Mişkâtü’l-Envâr onun mükemmel bir muhaddis olduğunu bize göstermektedir.
Onun dinî eğitimi çok erken yaşlarda başlamıştı Kur’ân-ı Kerîm’i 578 yılında İbn Sâfî el-Lahmî (589/1189)’den öğrendiği bilinmektedir.
Bu zât aynı zamanda kendisine hadîs tedris eden hocasıdır.
Magrib’in çeşitli vilayetlerine uğradıktan sonra 592 yılında Sevil’e döndüğünde amcası Ebû Muhammed İbn Abdillah İbn el-Arabî’nin idaresi altında hadis öğrenimini devam ettirdi. 
Mişkât’ta iki vesîle ile bu amcasından söz edildiği görülür.
H. 593 yılında Fas’ta bulunduğu sırada bu sahadaki bilgisini daha da derinleştirdi.
Ders arkadaşı ise Ali b. el-Bakran ve İbn Kasım et-Temîmî el-Fâsî’dir. Mişkât’ta beş defa zikredilmekte olan bu sonuncu kişiden İbn Arabî hırka giymiştir.
H. 598 yılında Sebte’de Ebul-Hasen (veya Hüseyin) Yahyâ b. es-Sâiğ’le birlikte olduğu görülür .
“ Kırmızı kükürt ” (el-Kibrîtü’l-Ahmer) derecesini elde etmiş olan bu zâtın , dünya nimetlerinden geçmiş bir zâhid olduğuna işâret eder.
H. 598 yılından itibaren Mekke’de bulunduğu günlerde öyle görünüyor ki , hadîs bilgisine sahip tarikat adamları ile birçok defalar karşılaşma vesîlesi bulmuştur.
Tirmizî’nin el-Câmiu’s-Sahîh’ini okumak için İbn Arabî, Zâhir b. Rüstem el-Isfâhanî’nin otoritesine kendini teslim etti (Mukaddes şehirdeki ikinci ikâmet sırasında 604’te onu tekrar bulmuştur).
Ertesi yıl 599 yılında Hz. Peygamber (sav)’in amcası Abbas’ın soyundan gelip Şerif olan ve kendisine hırka giydiren bir başka şahsiyetle, Yunus b. Yahyâ el-Abbasî ile birlikte idi.
Bu beraberlikleri sırasında ondan Buhârî’nin Sahîh’ini okudu.
İbn Arabî’nin bu hocaya özel bir saygı duyduğu anlaşılıyor, Mişkât’ta râvî olarak en çok onu zikreder ve isminin yirmi yerde tekrarlandığı görülür.
Mekke’de iken devamlı olarak, belirsiz zamanlarda Şeyh-i Ekber, Ebû Dâvud’un Sünen’ini mütâlâa için el-Burhan İbn Ali el-Hadramî ile birlikte oldu. 601 yılında Musul’da – Mişkat daha önce kaleme alınmıştı – Ahmed Mes’ûd b. Şeddâd el-Mukrî el-Mevsılî ve Ali b. Câmî’nin derslerini takip ederek kendi kendini yetiştirmeye devam etti. Ali İbn el-Câmî aynı yıl ona Hızır (as)’ın hırkasını giydiren kimsedir.
 
Görüldüğü gibi İbn Arabî bütün hayatı boyunca kendisini hadîse vermiş bir kimsedir. Demek ki o, çok yüksek mânevî menzillere ulaşmasına ve tasavvuf hiyerarşisinde çok mühim fonksiyonlara sahip olmasına rağmen, “Hakîkat” in peşinde bir hizmetkâr ve her durumda ilim araştırıcısı olmaktan hiç geri kalmadı.
 
İbn Arabî’nin Hadîs Çalışmaları :
 
İbn Arabî’nin hadîsle ilgili çok sayıda eseri varsa da ne yazık ki bunların çoğu kaybolmuştur.
Buhârî, Müslim ve Tirmizî’ye ait üç “İhtisârât”ından hiçbir nüsha bulunmadığı gibi onları bir araya getiren “Kitâbü Miftâhı’s-Saâde” sine de rastlanamadı.
O , Kütüb-i Sitte : Altı Kitab’tan eşit olarak derlediği hadîslerle “Kitâbü’l-Misbâh fî Cem’ beyne’s-Sıhâh” isimli bir telif meydana getirdi.
İbn Arabî Mişkât’ta okuyucu için eserlerinden birine atıfta bulunur : “Kitâbü’l-Erbaîn et-Tıvâlât”.
Bu da bize 598/1202 senesini yazma işinin bitiş yılı olarak belirleme imkanı veriyor.
Hadîs ile ilgili birkaç eseri daha var ; onlardan biri “Mişkâtü’l Ma’kûl el-Muktebese min’en- Nûri’l-Menkûl” dur.
Yazar dokuz bölümlük bu kitapta aklî verilerle ilhâma dayanan verileri karşılaştırır.
“Mişkâtü’l Envâr fî mâ Ruviye anillah mine’l-Ahbâr” İbn Arabî tarafından derlenmiş mevcud nâdir hadîs kitaplarından birisidir.
O , burada özellikle sadece Kudsî Hadîslere , yani  Hz. Peygamber (sav)’ın ifâde ettiği , doğrudan bizzat Allah’a âit sözlere yer verir.
Bu sebeple İbn Arabî onlara “Ahâdîs-i İlâhiyye” yani “İlâhî Hadîsler” ismini verir.
Bu hadîsler onun eserlerinde bol bol zikredilmiş ve yorumlanmıştır.
Onların bir araya getirilmiş olması, hadîsler içerisindeki özel mevkilerini gösterir.
Maamâfih bu eserin asıl değeri yazarının özelliğinden kaynaklanmaktadır. O yazar ki mânevî sahalardaki fonksiyon ve mertebesi en yüksek mevkidedir.
Bu sebeble o herhangi bir muhaddis olarak mütâalâ edilemez.
Nitekim işte “Kitâbü’l-Fenâ fi’l-Müşâhade “ isimli eserinde yazdıkları :
“… Dînî kâidelere dayanak olan hadîsler konusunda zâhir ehlinin “zayıf” ve “rivâyet bakımından kusurlu”  ilân etmekte müttefik oldukları bir hadîs, onlar (velîler) için “sahih” olabilir.
Velîler böyle bir hadîsi keşif yoluyla doğrudan doğruya tebliğ edicisinden elde etmeleri hasabiyle “sahih” kabul edebilirler.
Bu sebeble o tür hadisleri mânevî faâliyetleri konusunda ölçü olarak göz önünde bulundururlar.
Ne var ki, bunun zâhir ulemâsı nezdinde yeri yoktur.
Onlar böyle düşünenleri dinden çıkmış sayarlar.
Bu konuda haksızdırlar ; zîrâ hakîkat muhtelif şekillerde elde edilebilir, bu da o şekillerden biridir.
Ayrıca, zâhir âlimlerince ittifakla “sahih” kabul edilip de, keşfin aydınlığı ile bunun öyle olmadığı ortaya çıkabilir ; ve keşif sahibi velîler böyle bir hadîsi kendi amelleri için ölçü saymazlar.”
 
Bu metin her şeyden önce İbn Arabî için geçerlidir.
Nitekim, Michel Vâlsan  şöyle diyordu :
“İbn Arabî, bâzan Hz. Peygamber (sav)’den bâzı hadîsleri, hatta hadîslerin ve Kur’ân âyetlerinin yorumlarını bizzat nasıl aldığını anlatır.”
Bu yüzden bâzı zâhir ulemâsının düşmanlığına mâruz kaldığı da biliniyor. İmdi, bu ifâdeler kesinlikle gösteriyor ki, Mişkât’ta yer alan hadîsler tamâmen sağlamdır ; ve metafizik bilgi nokta-i nazarından dîne uygundurlar.
 
Mişkâtü’l Envâr :
 
Müellifin Giriş ve Sonuç bölümlerinde bildirdiğine göre  Mişkâtü’l Envâr’ın kaleme alınması, Mekke’de Harem-i Şerîf’te 599/1202 yılında, Cumâde’l-âhir ayının son pazar günü tamamlandı.
Kitabını, kim olursa olsun, kırk hadîs ezberlemek sûretiyle Muhammed Ümmetine hizmet edenlere vaad edilen ilâhî lûtuftan faydalanmak için telif ettiğini belirtir.
 
Gerçekten yüz bir hadîs ihtivâ eden  Mişkâtü’l Envâr’ın üç kısma ayrıldığı ve hadîslerin şöyle taksim edildiği görülür :

Birinci bölümde 40
İkinci bölümde 40
Üçüncü bölümde 21 hadîs
 
Birinci bölüm, kendi isnad silsilesine sâhip hadîsleri ihtivâ eder.
Bu silsilelerde, İbn Arabî’den Hz. Muhammed (sav)’e kadar, hadîs nakleden bütün şahıslar yer alır.
Yine bu silsileler Şeyh’in sık görüştüğü ve hepsi değilse bile hemen çoğu Tasavvuf’a mensub olan râvîler hakkında da geniş bilgi sâhibi olma imkânı veriyor.
İşte, onun ifâdesiyle, hadîs rivâyetine has lûtuflara iştirâklerini sağlamak için zikrettiği bu şahısların listesi :
–         İbn Kasım et-Temîmî : 1, 6, 28, 36 ve 37. hadîslerde.
–         Yûnus b. Yahyâ el-Hâşimî : 2, 3, 4, 5, 7, 8, 9, 11, 12, 13, 15, 17, 19, 20, 22, 27 ve 38. hadîslerde.
–         El-Mes’ûd Abdullah ibn Bedr el-Habeşî ki, bu zât Ebü’l Ganâim ibn Ebi’l-Fütûh el-Harrânî’nin âzadlısıdır (Bunu üçüncü hadîsin sened bölümünden öğreniyoruz) : 3, 10, 21, 25, 33, 35, 37, 39 ve 40. hadîsler.
–         Ebû Abdullah Muhammed ibn Hâlid es-Sadefî et-Tilimsânî : 5, 8, 9, 12, 15, 19 ve 22. hadîsler.
–         Ebu’l-Hasen (veya Hüseyin) Ali İbn Abdillâh ibn Abdirrahmân el-Faryâbî el-Lahmî : 7, 13, 20 ve 26. hadîsler.
–         Ebu Velîd ibn Ahmed el-Maâfirî : 14. hadîs.
–         Ahmed ibn Muhammed ibn Ahmed ibn İbrâhîm : 18, 24 ve 29. hadîsler.
–         Ebû Tâhir es-Selefî : 23, 24 ve 40. hadîsler.
–         Ebû Bekr Muhammed ibn Abdillah ibnü’l-Arabî : 27 ve 32. hadîsler.
–         Ez-Zekî ibn Ebî Bekr el-Irâkî : 30. hadîs.
–         Şerîh ibn Muhammed ez-Za’bî :31. hadîs.
 
Şeyh-i Ekber’in naklettiği hadîslerin çoğu, başlıca muhaddislerin eserlerinde yer almaktadır.
Fakat o her zaman metinlerin bütününü vermez ; ve hattâ ortasını çıkardıktan sonra bir hadîsin iki ayrı parçasını ard arda koyduğu olur (16. hadîste durum böyledir).
 
İkinci bölüm kırk Haber ihtivâ eder.
Burada, rivâyet zinciri artık zikredilmez.
Yazar sâdece hadîsin alındığı kitabın ismini verir.
Yalnız, Yûnus b. Yahyâ tarafından nakledilen 33. hadîs istisnâ teşkîl eder.
 
İkinci bölümdeki hadîsler, Mişkât’ın öteki iki bölümündekilerden umûmiyetle daha kısadırlar.
Bunlardan on kadarı eski Mukaddes kitaplardandır.
Suhuf-i Münezzeleden gelen 7. hadîs böyledir ; ve Vehb b. Münebbih tarafından nakledilmiştir.
Aynı şekilde 8, 10, 12, 18, 19, 25, 27 ve 28. ve muhtemelen 14. hadîsler çoğu Kâ’b el-Ahbâr tarafından olmak üzere, Tevrat’tan nakledilmiştir. 1, 2, 3, 4, 35, 36 ve 37 numaralı haberler ise İsmail b. İbrâhîm el-Herevî el Ansârî (481/1088)’nin “Derecâtü’t-Tâibîn ve Makâmâtü’l-Kâsıdîn : Tevbe Edenlerin Dereceleri Ve Hakîkat Peşinde Olanların Makamları” adlı eserinden alınmadır.
Hemen belirtelim ki bu derecelerin ilk üçü , özellikle peygamberlerden birini ele alıp işler.
Onlar şu peygamberlerdir :
İbrâhîm, Mûsâ ve Dâvud. El-Fütûhâtü’l-Mekkiye (64 ve 65. bölümler)’de İbn Arabî Hasan en-Nakkaş (Ali b. Ebî Talib’ten) ’dan “Hadîsü Mevâkıfi’l-Kıyâme : Kıyâmetin Durakları Hadîsi” ismi ile tanınan uzun bir hadîs nakleder.
Bu hadîs 9, 13, 15, 20, 26, 29 ve 38. sıralardaki haberlerde parçalar halinde karşımıza çıkar.
Son bölümü ise 101 numara ile Mişkât’ın son hadîsi olarak tekrarlanır.
Tam bir isnadla nakledilmiş olan bu sonuncunun dışında eserin üçüncü bölümünde yer alan hadîsler sadece Şeyh-i Ekber’in atıfta bulunduğu kaynaklar tarafından zikredilen rivâyet zincirlerine sahiptirler.
İbn Arabî, 100 ilâhî hadîsi bir bütün halinde toplamayı arzu ettiğini açıklayarak bu eseri meydana getirir.
Fakat:
“Allahü vitrun yuhibbü’l-vitra : Allah tektir ve tek olanı sever” (Buhârî, Daavât, 69 ; Müslim, Zikr, 5) şeklindeki Hz. Peygamber (sav)’ in sözünü göz önünde bulundurarak onlara bir hadîs daha ilâve eder.
 
Mişkâtü’l Envâr’ın Fransızca tercümesi, onun iki neşrinden istifade ile yapıldı :
Biri Halep (1346/1927) baskısı ki yer yer hataları vardır.
Diğeri Kahire (1369/1951) baskısı olup harekeli bir metin de vermiştir. Kelime varyantı ortaya çıkınca, ilgili hadîsin bulunduğu tenkitli ve izahlı yayınlara başvurduk.
Son olarak Fransızca tercümede isnad zincirinin tamamının verilmediğine işaret edelim.
 
 
Mişkât : İçine lâmba konan küçük hücre. Duvarda içine ışık konulan yer. * Kandil.
 
Envâr : (Nur. C.) Nurlar, ışıklar, aydınlıklar. Maddi veya mânevi karanlıktan kurtarmaya vâsıta olanlar.
 
el-Kibrîtü’l-Ahmer : Bu mertebeye sahip kimsenin (İbn Arabî’nin de bu mertebeye ulaştığı düşünülmektedir.) Simya ilmi (kimya ilmi değil) vasıtasıyla harfler ve sayılar üzerinde bazı değişimler meydana getirerek kozmik planda bunlara tekabül eden eşya ve varlıklar üzerinde tasarrufta bulunabileceği söylenmektedir. Ama aslında “el-İnsanü’l-Kâmil” in kasdedildiği bir gerçektir.
 
Kütüb-i Sitte : 6 hadis imamının sahîhlerinin toplamı. Bu imamlar: Buhârî (194/810) , Müslim (261/875) , Tirmizî (279/892) , İbn Mâce (273/886) , Ebû Dâvud (275/889) ve Nesâî (303/915).
 
Michel Vâlsan : Mişkâtü’l Envâr’ı Fransızcaya tercüme eden Muhammed Valsân’ın babasıdır ki Müslüman adı Mustafa’dır. Şâzelî şeyhi olup, İbn Arabî’den Fransızcaya tercümeleriyle tanınmıştır. 1974’te vefat etmiştir.
 
Zâhid : (Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
 
Râvî : Rivayet eden. İnsanlara haberleri nakleden. * Hadis nakleden. * Söyleyen, anlatan.
 
Mütâlâa : Bir işi etraflıca düşünmek, okumak, tetkik etmek.
 
Sünen : Sünnetler. * Ehl-i hadis ıstılahında: Ahkâm hadislerine Sünen tâbir edilir. (Bak: Kütüb-ü sitte, Sünnet)
 
Menzil : İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
 
İhtisârât : İcmâl etmek. Sözün kısaltılması. Kısaltmak. * Mat: Sadeleştirme, basitleştirme. Hesapta bir tenasübü en küçük haddine indirme.
 
Telif : Eser yazmak.
 
Muhaddis : Hadis ilminin bir çok usul ve füruunu bilen zât. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) hâl ve sözlerini bize nakleden ve hadis ilminin mütehassısı.
 
Mâruz : Bir şeyin etkisine uğramak veya uğratmak. * Arzolunmuş, arzolunan. * Serilmiş, yayılmış. * Verilmiş, sunulmuş. * Anlatılmış. * Bir şeye karşı siper alan.
 
İsnad : Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek. * Peygamberimiz’in (A.S.M.) sözlerini sırası ile kimlerden nakledildiğini bildirmek. * Bir nesneye, bir şeye dayanmak
 
Silsile : Birbirine bağlanan, bir sıra meydana getiren şey. Zincir. Zincir gibi birbirine ekli ve bitişik olan. * Soy, sop. * Sıradağ. * Seri. Dizi. * Ard arda gelen şeylerin meydana getirdiği sıra.
 

İhtivâ : İçinde bulundurmak, içine almak, hâvi olmak, şâmil olmak. Bir şeyi toplamak ve korumak.

                                      MUHYİDDÎN İBNÜ’L- ARABÎ’NİN ÖNSÖZÜ

 

Rahmân ve Râhim olan Allah’ın adıyla.
 
Allah’ın salât ve selâmı Efendimiz Muhammed’e, onun ailesine ve ashâbı üzerine olsun.
Allah’a muhtac durumda olan Muhammed b. Ali b. Muhammed ibnü’l-Arabî et-Tâî el-Hâtimî el-Endelûsî -Allah kendisine hüsn-i hâtime nasîb etsin, şöyle diyor :
 
Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
Müttakîlerin âkıbetleri hayırlı olur.
Kudret ve kuvvet yüce Allah’ındır.
Salât ve selâm âlemlerin efendisi Muhammed, onun temiz âilesi, ashab ve tâbiîn ve bütün mü’minler içindir.
 
       İbn Abbas’tan  nakledilen bir hadîs vardır :
“Ümmetim için benim sünnetimden kırk hadis hıfzedenin kıyâmet gününde ben şefâatçisi olacağım” buyurulur.

Aynı meâlde Enes b. Mâlik’ten şu rivâyet vardır :

Resûlullah (sav) buyurdu : “Kim ki ümmetim için, ihtiyaç duydukları hususlarda kırk hadîs hıfzederse Allah onu fakih ve âlim olarak kaydeder”
( Aclûnî , Keşfü’l-hafâ, II, 340; Süyûtî , el-Câmiu’s-Sağîr, II, 170.)
 
İnsanın, dönüş yeri olan âhirete dünyâsından daha muhtaç olduğunu düşünerek, 599 senesinde Mekke’de – Allah orayı himâye etsin – bulunduğum aylarda bu kırk hadîsi topladım.
Burada özellikle Allah’a isnâd edilen (kudsî) hadisleri alma şartı üzerinde durdum.
 
Bunlara, rivâyet hakkına sâhip olup da, kaydettiğim hadîslerden merfû olarak Allah’a isnâd edilen, fakat Resûlullah (sav)’e isnâd edilmemiş olan 40 hadîs ilâve ettim.
 
Daha sonra 21 hadîs daha ekledim.
Böylece 101 ilâhî (kudsî) hadîse ulaşmış oldu.
Allah bizi ve sizi ilimden faydalandırsın.
İhsan ve bereketiyle bizleri ilim ehlinden kılsın.
O her şeye Kadîr’dir.
 
Muhtac : İhtiyacı olan. Akşam evinde yiyeceğini bulamayacak derecede fakir olan. Bir şey kendine lâzım olan kimse. Bir eksiğini tamamlamak isteyen. Fakir.
 
Hüsn-i hâtime : Neticeyi iyi bir halde bitirme. * İman ile âhirete gitmek. Kelime-i şehadet söyleyerek ölmek.
 
Tâbiîn : Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ı sağ iken görmüş olan mü’minlerle yani Ashabla görüşmüş ve onlardan ders almış olan sâlih müslümanlar. (Bak: Ashab)
.
Hıfz : Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza. * Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur’an’ı ezberde tutmak.
 
Merfû : Yükseltilmiş. Yüksekte. Terfi ettirilmiş. Ref’ olunmuş.

 

Kudsî Hadisler