96.-101. Kudsî Hadisler

 

16. HADÎS (96. HADÎS) 

رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ : يَقِفُونَ يَعْنِي الْمَلَاءِكَكَةٌ بَيْنَ يَدَيِ اللّهِ وَيَشْهَدُونَ يَعْنِ لِلْعَبْدِ بِالْعَمَلِ الْمُخْلَصِ لِلّهِ تَعَلَى قَيَقُولُ اللّهُ لَهُمْ أَنْتُمْ الْحَفَظَةُ عَلَى عَمَلِؤ عَبْدِي وَأَنَا الرَّقِيبُ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ إِنَّهُ لَمْ يُرِدْنِي بِهَذَا الْعَمَلِ وَأَرَادَ بِهِ غَيْررِي فَعَلَيْهِ لَعْنَتِي
 
Resûlullah(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Melekler Allah’ın huzûrun­da duracak ve kulun, amelini Yüce Allah için yaptığına dâir şâhidlik edecekler.
Allah onlara şöyle buyuracak:
“Siz kulumun amelinin bekçilerisiniz;
Ben ise onun kalbinde olanı kontrol ediciyim.
Muhakkak ki o bu amelle Beni taleb etmedi,
Benden başkasını taleb etti.
Öyleyse lânetim onun üzerine olsun!”
 
(İbnü’l-Mübârek Muaz b. Cebel (radiyallahu anhu)’dan nakleder. O: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle dediğini işittim, diyerek amellerin ref’i hadiîsini zikretti.
Bu uzun bir hadîs olup el-Erbâîn et-Tıvâl’imiz­de* bize ulaşan şekliyle hiçbir şey terketmeksizin tamamını zikrettik.)
* İbn Arabınin bu eseri O. Yahyâ’nın Hist. et Class.’unda 38 numarada zikredilmiştir.
 
 
 
 
17. HADÎS (97. HADÎS)
 
رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ : ثَلَاثَةٌ لَا تُرَدُّ دَعْوَتُهُمْ الصَّاءِمُ حَتَّى يُفْطِرَ وَالْإِمَامُ الْعَادِلُ وَ دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ يَرْفَعُهَا اللّهُ فَوْقَ الْغَمَامِ وَتُفْتَحُ لََهَا أَبْوَابُ السَّمَاءِ يَقُولُ الرَّبُّ سُبْحَانَهُ وَ عِزَّتِي لَأَنْصُرَنَّكَ وَلَوْ بَعْدَ حِينٍ
 
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Üç kimse vardır ki duâları reddedilmez:
İftar sırasındaki oruçlu,
Âdil devlet adamı ve
Mazlumun duâsı.
Allah onların duâsını bulutların üstüne kal­dırır, göğün kapıları onlara açılır.
Her şeyden münezzeh olan Rabb şöyle buyurur:
“İzzetim hakkı için, bir zaman sonra da ol­sa mutlaka sana yardım edeceğim!”
 (Tirmizî. Deavât, 129)
 
 
 
 
18. HADÎS (98. HADÎS)
 
يَقُولُ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَابْنَ آدَمَ مَرِضْتُ فَلَمْ تَعُدْنِي قَالَ يَا رَبِّ كَيْفَ أَعُودُكَ وَأنْتَ رَبُّ تاْعَالِمِينَ قَالَ أَمَا عَلِمْتَ أَنَّ عَبْدِي فُلَانًا مَرِضَ فَلَمْ تَعُدْهُ أَمَا عَلِمْتَ أَنَّكَ لَوْ عُدْتَهُ لَوَجِدْتَنِي عِنْدَهُ يَا ابْنَ آدَمَ إِسْتَطْعَمْتَكَ فَلَمْ تُطْعِمْنِي قَالَ يَا رَبِّ وَ كَيْفَ أُطْعِمُكَ وَأَنْتَ رَبُّ تاْعَالِمِينَ قَالَ أَمَا عَلِمْتَ أَنَّهُ إِسْتَطْعَمَكَ عَبْدِي فُلَانٌ فَلَمْ تُطْعِمْهُ أَمَا عَلِمْتَ أَنَّكَ لَوْ أَطْعَمْتَهُ لَوَجَدْتَ ذَالِكَ عِنْدِي يَابْنَ آدَمَ إِسْتَسْقَيْتُكَ فَلَمْ تُسْقِنِي قَالَ يَا رَبِّ كَيْفَ أُسْقِيكَ وَأَنْتَ رَبُّ تاْعَالِمِينَ قَالَ إِسْتَسْقَاكَ عَبْدِي فُلَانٌ فَلَمْ تَسْقِهِ أَمَا إِنَّكَ لَوْ سَقَيْتَهُ وَجَدْتَ ذَالِكَ عِنْدِي
 
Azîz ve Celîl olan Allah kıyâmet gününde şöyle buyura­cak:
“ Ey Âdem oğlu!
Ben hasta oldum da sen Beni ziyaret etme­din!”
Kul: “Yâ Rabbî! Sen âlemlerin Rabbisin, ben sana nasıl hasta
ziyareti yapabilirim?”
Allah:“Sen bilmez misin ki, Benim falan kulum hasta olmuştu da sen onu ziyaret etmemiştin.
Yine bilmez misin ki, eğer sen onu ziyaret etseydin muhakkak Beni onun yanında bulacaktın!        
“Ey Âdem oğlu!
Ben senden yiyecek istedim, fakat sen Beni doyurmadın!”
Kul:“Yâ Rabbî! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben Seni nasıl doyuru­rum?”
Allah:“Sen bilmez misin ki, falan kulum senden yiyecek istemişti de sen onu doyurmamıştın?
Bilmez misin ki, şâyet onu doyur­saydın, muhakkak bunu Benim yanımda bulmuş olacaktın!” bu­yurur.
Ve tekrar Allah:“Ey Âdem oğlu!
Ben senden su istedim de sen Bana su ver­medin!” buyurur.
Kul:“Yâ Rabbî, Sen âlemlerin Rabbisin! Ben Sana nasıl su vere­bilirim?” der. Allah:
“Falan kulum senden su istemişti de sen ona su vermemiş­tin.
Bilmez misin ki, eğer ona su vermiş olsaydın bunu Benim yanımda bulacaktın!”
(Müslim, Birr, 43)
 
 
 
 
19. HADÎS (99. HADÎS)
حَدَّثَنِي رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ : إِنَّ اللّه تَعَالَى إِذَا كَانَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَنْزِلُ إِلَى الْعِبَادِ لِيَقْضِيَ بَيْنَهُمْ وَكُلُّ أُمَّةٍ جَاثِيَةٌ فَأَوَّلُ مَنْ يَدْعُو بِهِ رَجُلٌ جَمَعَ الْقُرْآنَ وَ رَجُلٌ قُتِلَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَ رَجُلٌ كَثِيرُ الْمَالِ فَيَقُلُ اللّهُ لِلْقَارِيءِ أَلَمْ أُعَلِّمْكَ مَا أَنْزَلْتُ عَلَى رَسُولِي قَالَ بَلَى يَا رَبِّ قَالَ فَمَاذَا عَمِلْتَ فِيمَا عَمِلْتَ قَالَ كُنْتُ أَقُومُ بِهِ آنَاءَ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ فَيَقُلُ اللّهُ لَهُ كَذَبْتَ وَتقُولُ لَهُ الْمَلَاءِكَةُ كَذَبْتَ وَيَقُلُ اللّهُ تَعَلَى بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ إِنْ فُلَانًا قَارِيءٌ فَقَدْ قِيلَ ذَاكَ وَيُؤْتِي بِصَاحِبِ الْمَالِ فَيَقُلُ اللّهُ لَهُ أَلَمْ أُوَسِّعْ عَلَيْكَ حَتَّى لَمْ أَدَعْكَ نَحْتَاجُ إِلَى أَحَدٍ قَالَ بَلَى يَا رَبِّ قَالَ فَمَاذَا عَمِلْتَ فِيمَا أَتَيْتُكَ قَالَ كُنْتُ أَصِِلُ الرَّحِمَ وَأَتَصَدَّقُ فَيَقُلُ اللّهُ لَهُ كَذَبْتَ وَتقُولُُ الْمَلَاءِكَةُ كَذَبْتَ وَيَقُلُ اللّهُ تَعَلَى بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ فُلَانٌ جَوَادٌ فَقَدْ قيلَ ذَاكَ وَيُؤْتَى بِلَّذِي قُتِلَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقُلُ اللّهُ لَهُ فِيمَاذَا قُتِلْتَ فَيَقُلُ أَمَرْتَ أَنْ بِالْجِهَادِ فِي سَبِيلِكَ فَقَاتَلْتُ حَتَّى قُتِلْتُ فَيَقُلُ اللّهُ تَعَلَى لَهُ كَذَّبْتَ وَتَقُلُ لَهُ مَلَاءِكَةُ كَذَّبْتَ وَيَقُلُ اللّهُ بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ إِنْ فُلَانٌ جَرِيءٌ فَقَدْ قِيلَ ذَاكَ ثُمَّ ضَرَبَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ عَلَى رُكْبَتِي فَقَالَ أَبَا هُرَيْءرَةَ أُلٰءِكَ الثَّلَاثَةُ أَوَّلُ خَلْقِ اللّهِ تَسْعَّرُ بِهِمُ النَّارُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
 
Ebû Hureyre nakleder:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana şöyle anlattı:
“Kıyâmet gününde Allah kulları arasında hüküm vermek için inecektir.
Her ümmet diz çökmüş hâldedir.
Allah’ın çağıracağı ilk kimseler;
Kur’ân’ı ezberinde tutan,
Allah yolunda öldürülen ve
Serveti çok olan ki­şiler olacaktır.
Allah Kur’ân okuyana:
“Peygamberime indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?” buyuracak.
O da:“Evet Yâ Rabbî!” diyecek.
Allah:“Öğrendiğin hususlarda ne yaptın?” buyuracak.
Kul:“Gece ve gündüz dâimâ ona göre hareket ettim!” diyecek.
Al­lah:“Yalan söylüyorsun!” buyuracak.
Melekler de:“Yalan söylüyorsun!” diyecekler.
Allah şöyle buyuracak:
“Bilakis, sen falan Kur’ân okuyor denilmesini istemiştin ve bu da denildi!”
Sonra servet sahibi getirilecek ve Allah ona:
“Ben senin rızkım genişletmedim mi?
Böylece seni kimse­ye muhtaç olmaz hâle getirmedim mi?” buyuracak.
O kimse: “Evet Yâ Rabbî!” diyecek.
Allah:“Sana verdiğim serveti ne yaptın?” diye soracak.
Kul:“Akrabalarımı aradım ve muhtaçlara yardım ettim!” diyecek.
Allah:“Yalan söylüyorsun!” buyuracak.
Melekler:“Yalan söylüyorsun!” diyecekler.
Yüce Allah:
“Bilakis sen, falan cömerttir, denilmesini istemiştin, bu da denildi!” buyuracak.
Sonra Allah yolunda öldürülen kişi getirilecek ve Allah ona soracak:
“ Sen hangi uğurda öldürüldün?”
Kul cevap verecek:“Kendi yolunda savaşı emrettin; ben de dövüştüm, sonun­da öldürüldüm!”
Allah ona:“Yalan söylüyorsun!” buyuracak.
Melekler:“Yalan söylüyorsun!” diyecekler.
Allah:
“Bilakis sen, falan cesur kimsedir, denilmesini arzu etmiş­tin ve bu da denildi!” buyuracak.
Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dizine vurdu ve:
“Ey Ebû Hureyre!
İş­te bu üç kişi, kıyâmet günü cehennem ateşinin kendileriyle tutuşturulacağı, Allah’ın ilk yaratıklarıdır!” buyurdu.
(Tirmizî, Zühd, 48)
 
 
 
 
20. HADÎS (100. HADÎS)
 
رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ : فَوَ الَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا تُضَارُونَ فِي رُؤْيَةِ رَبِّكُمْ إِلَّا كَمَا تضَارُونَ رُؤْيَةِ أَحَدِهِمَا فَيَلْقَى الْعَبْدَ وَيَقُلُ أَيْ قُلْ أَلَمْ أُكْرِمْكَ وَأُسَوِّدْكَ وَ أُزَوِّجْكَ وَأُسَخَّرْ لَكَ الْخَيْلَ وَالْإِبِلَ وَأَذَرْكَ تَرْأَسُ فَتَرْبَعُ وَيَقُلُ لَا فَيَقُلُ فَإِنِّي أَنْسَاكَ كَمَا نَسِيتَنِي ثُمَّ يَلْقَى الثَّانِي فَيَقُلُ أَيْ فُلْ أَلَمْ أُكْرِمْكَ وَأُسَوِّدْكَ وَ أُزَوِّجْكَ وَ أُسَخَّرْ لَكَ الْخَيْلَ وَالْإِبِلَ وَأَذَرْكَ تَرْأَسُ فَتَرْبَعُ وَيَقُلُ بَلَى أَيْ رَبِّ فَيَقُلُ أَفَظَنَنْتَ أَنَّكَ مَلَاقِييَّ فَيَقُلُ لَالَا فَيَقُلُ فَإِنِّي أَنْسَاكَ كَمَا نَسِيتَنِي ثُمَّ يَلْقَى الثَّالِثَ فَيَقُلُ لَهُ مِثْلَ ذٰلِكَ فَيَقُلُ يَا رَبِّ آمَنْتُ ببِكَ وَبِكِتَابِكَ وَبِرَسُلِكَ وَصَلَّيْتُ وَصُمْتُ وَتَصَدَّقْتُ وَيُثْنِي بِخَيْرِ مَا اسْتَطَاعَ فَيَقُلُ هٰهُنَا إِذَنْ قَالَ ثُمَّ يُقَالُ لَهُ الْآنَ نَببْعَثُ شَاهِدَنَا إِلَيْكَ وَيَتَفَكَّرُ فِي نَفْسِهِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْهَدُ عَلَيَّ فَيُخْتَمُ عَلَى فِيهِ وَ يُقَالُ لِفَخْذِهِ وَلَحْمِهِ وَعِظَامِهِ بِعَمَلِهِ وَذَالِكَ لِيُعْذِرَ مِنْ نَفْسِهِ وَذَالِكَ الْمُنَافِقُ وَذَالِكَ الَّذِي يَسْخَطُ اللّهُ عَلَيْهِ
 
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Nefsim elinde bulunan Al­lah’a yemîn ederim ki, sizler güneş ve aydan herhangi birini görmekte güçlük çekmediğiniz gibi, Rabbinizi görme hususun­da da bir güçlükle karşılaşmayacaksınız! Yüce Allah bir kulu karşısına alıp soracak:
“Ey falan kimse, ben sana ikram etmedim mi?
Ben seni efendi yapmadım mı?
Ben seni evermedim mi?
Atları ve devele­ri senin emrine vermedim mi?
Ben seni bıraktım da sen kavmi­ne baş olup vergi almadın mı?”
Kul: “Evet!” diyecek.
Allah soracak:“Günün birinde bana kavuşacağını hiç düşünmedin mi?”
Kul: “Hayır!” diyecek.
Allah: “Sen Beni vaktiyle unuttuğun gibi, Ben de seni unutuyo­rum!” buyuracak.
 
Ondan sonra Allah ikinci bir kişiyi karşısına alacak ve soracak:
“Ey falan kimse!
Ben sana ikram etmedim mi?
Ben seni efendi yapmadım mı?
Ben seni evermedim mi? Atları ve devele­ri senin emrine vermedim mi? Ben seni bıraktım da sen kavmi­ne baş olup vergi almadın mı?”
Kul:“Evet!” diyecek.
Allah soracak:“Günün birinde bana kavuşacağını hiç düşünmedin mi?”
Kul:“Hayır!” diyecek.
Allah:
“Sen Beni vaktiyle unuttuğun gibi, Ben de şimdi seni unu­tuyorum!” buyuracak.
 
Ondan sonra Allah bir üçüncüsünü kar­şısına alacak ve ona da yukarıdaki sözlerin benzerini söyleye­cek.
Sonunda bu kimse:
“Yâ Rabbî, ben Sana, kitabına, peygamberine îman etmiş, namaz kılmış, oruç tutmuş ve sadaka vermiştim!” diyecek
Ve gücünün yettiği kadar Allah’ı hayırla senâ edecek.
Bunun üzerine Allah:
“Öyleyse sen şurada dur!” buyuracak.
Bundan sonra o ku­la:

 

“Şimdi senin aleyhine şâhidimizi getirelim!” buyrulacak.
O kimse kendi kendine:
“Benim aleyhimde şâhidlik yapacak olan kimdir acaba?” di­ye düşünecek.
Derken, o kulun ağzı mühürlenecek ve onu uylu­ğuna, etine ve kemiklerine hitaben:
“Konuş!” denecek.
Bu emir üzerine onun uyluğu, eti ve ke­mikleri ameli hakkında konuşacaklar.
Bütün bunlar onun perîşan olmasına* yol açacak.
İşte bu üçüncü kul, münâfıktır.
Bu kimse, Allah’ın kendisine kızacağı kimsedir!”
 
(Müslim, Ebû Hureyre’den nakleder. Ebû Hureyre (radiyallahu anhu) şöyle dedi: “Sahâbe: “Yâ Resûlullah Rabbimizi görecek miyiz? di­ye sorunca o, rü’yet hadîsini zikretti ve bu hadîsi serdetti.)
(Müslim, Zühd, 16)
* Bkz. (Yâsîn, 36/65)
 
 
 
 
21. HADÎS (101. HADÎS)
 
 
وَ هُوَ الْحَدِيثُ الْوَاحد ومأءءة من الاحاديث الالهية وبه ختم الكتا قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ يَقُولُ اللّه تَعَالَىيَعْنِي لِأَهْلِ الْجَنَّةِ فِي الْجَنَّةِ : إِنِّي أَنَا اللّهُ الْجَوّادُ الْغَنِيُّ الْمَلِيُّ الْوَفِيُّ الصَّادِقُ وَهٰذِهِ دَارِي وَقَدْ أَسْكَنْتُكُمُوهَا وَجَنَّتِي قَدْ أَبَحْتُكُمُوهَا وَنَفءسِي قَدْ لأَرَيْتَكُمُوهَا وَهٰذِهِ يَدِي ذَاتُ النَّدًى وَالطَّلِّ مَبْسُوطَةٌ مَمْدُودَةٌ عَلَيْكُمْ لَا أَقْبِضُهَا عَنْكُمء وَاَنَا أَنءظُرُ إِلَيْكُمْ لَااًءرِفُ بَصَرِي عَنْكُمْ فَسَلُونِي مَا شِءْتُمْ وَاشْتَهَيْتُمْ فَقَدْ آنَسْتُكُمْ بِنَفْسِي وَلأَنَا لَكُمْ جَلِيسٌ وَأَنِسسُ فَلَا حَاجَةَ وَلَا فَاقَةَ بَعْدَ هٰذَا وَلَابُؤْسَ وَلَا مَسْكَنَةَ وَلَا ضَعْفَ وَلَا هَرَمَ وَلَا سَخْطَ وَلَا حَرَجَ وَلَا تَحْوِيلَ أَبَدًا سَرْمَدًا يَعُمُّكُمْ نَعِسمُ الْأَبَدِ وَأَنْتُمْ الْآمِنُونَ الْمُقِيمُونَ الْمَاكِثُونَ الْمُكْرَمُونَ الْمُنَعَّمُونَ وَأَنْتُمْ السَّادَةُ الْأَشْرَافُ الَّذِينَ أَطَعْتُمُونِي وَاجْتَنَبْتُمْ مَحَارِمِي فَارْفَعُوا إِلَيَّ حَوَاءِجَكُمْ أَقْضِهَا لَكُمْ وَكَرَامَةً وَنِعْمَةً قَالَ فَيَقُولُنَ رَبَّنَامَا كَانَ هٰذَا أَمَلَنَا وَلَا لأُمْنِيتَنَا وَلَكِنْ حَاجَتُنَا إِلَيْكَ النَّظَرُ إِلَيَّ وَجْهِكَ الْكَرِيمِ أَبَدًا وَرِيضَى نَفْسِكَ عَنَّا فَيَقُولُ لَهُمْ الْعَلِيُّ الْأَعْمَلَى مَالِكَ الْمَلْكِ السَّخِيُّ الْكَرِميمُ تَبَارَكَلا وَتَعَلَى فَهٰذَا وَجْهِي بَارْزٌ لَكُمْ أَبَدًا سَرْمَدًا وَابْشِرُوا فَإِنَّ نَفْسِي عَنْكُمْ رَاضِييَةٌ فَتَمَتَّعُوا وَقُومُوا إِلَى أَزْوَاجِكُمْ فَعَانِقُوا وَانْكَحُوا وَإِلَى بَسَاتِينِكُمْ فَتَنَزَّهُوا وَإِلَى دَوَابِّكُمْ فَارْكَبُووا وَإِلَى جَوَارِكُمْ وَسَرَارِيكُمْ فِي الْجَنَانِ فَاسْتَأْنِسُوا وَإِلَى هَدَايَاكُمْ مِنْ رَيِّكُمْ فَاقْبِلُوا وَإِلَى كِسْوَتِكُمْ فَالأْبَسُوا وَإِلَى مَجَالْسِكُمْ فَتَحَدَّثُوا ثُمَّ قِيلُوا قَاءِلَةً لَانَوْمَ فِيهَا وَلَا غَاءلَةٌ فِي ظِاِّ ظَلِيلٍ وَآمِنٍ مُقِيلٍ وَمُجَاوَرَةِ الْجَلِيلِ ثُمَّ رُوحُوا إِلَى نَهْرِ الْكَوْثَرِ وَالْكَافُورِ وَالْمَاءِ الْمُزْهَرِ وَالتَّسْنِمِ وَالسَّلْسَبِيلِ وَالزَّنْجَبِيلِ وَاغْتَسِلُوا وَتَنَعَّمُوا طُوبِي لَكُمْ وَحُسْنُ مآبٍ ثُمَّ رُوحُوا فَاتَّكِءُوا عَلَى الرَّفَارِفِ الْخُضْرٍ وَالْعَبْقَرِيِّ الْحِسَانِ وَالْفُرُشِ الْمَرْفُوعَةؤ وَالظِّلِّ الْمَمْدُودِ وَالْمَاءِ الْمَسْكُوبٍ وَالْفَاكِهَةِ الْكَثِيرَةِ لَامَقْطُوعَةٍ إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ هُمْ وَ أَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَاءِكِ مُتَّكِؤُنَ لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ ثُمَّ تَلَا هٰذِهِ الْآيَةَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَءِذٍ مُسْتَقَرًا وَ أَحْسَنُ مَقِيلًا  
 
Bu, ilâhî hadîslerin yüz birincisi olup kitap onunla son bul­maktadır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Yüce Allah cennet ehline cennette şöyle buyuracak:
“Şüphesiz Ben çok cömert, zengin, muktedir, emîn ve sadık olan Allahım! Burası sizi oturttuğum evim ve size helal kıldı­ğım cennetimdir.
Size gösterdiğim kendimdir.
İşte benim hayat ve bereket dolu Elim ki, açıktır ve size uzanmış durumdadır, sizden onu geri çekmem.
Ben size nazar ediyorum, gözümü sizden çevirmem.
Dilediğiniz ve arzu ettiğinizi Benden isteyiniz!
Zîrâ Ben kendimi size yakın hissettirdim!
Sizin yakı­nınız (enîs) ve arkadaşınızım (celîs).
Bundan sonra ihtiyaç duy­ma ve yoksulluk yoktur.
Artık ebediyyen korku, sefâlet, öfke, sıkıntı, değişiklik de söz konusu değildir.
Ebediyyet nîmeti sizi kaplamıştır.
Sizler emniyettesiniz, burada sürekli kalıcı ve du­rucusunuz!
Nîmet ve ikrama mazharsınız.
Sizler bana itâat et­miş ve yasaklarımdan sakınmış olan seçkin ve ulu kişilersiniz.
İhtiyaçlarınızı Bana bildiriniz ki onları cömertçe ve bol bol yeri­ne getireyim!”
Bunun üzerine cennet ehli şöyle diyecek:
“İstek ve arzumuz bu değildir.
Senden dileğimiz, sonsuza kadar Senin mübârek Yüzüne bakmamız ve Senin bizlerden râzı olmandır!”
Yücelerin yücesi, mülkün sahibi, cömert ve kerem dolu olan Allah Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyuracak:
“İşte, size ebediyyen açık olan yüzüm (cemâlim)!
Sevininiz, çünkü sizden hoşnu­dum!
Keyifleniniz, eşlerinize gidiniz, onlarla kucaklaşınız ve sevişiniz!
Câriyelerinize gidiniz ve onlarla şakalaşınız!
Odala­rınıza giriniz!
Bahçelerinizde gezininiz!
Hayvanlarınıza bini­niz!
Döşeklerinize uzanınız!
Cennetteki halayık ve câriyeleri­nizle yakınlık içinde olunuz!
Rabbinizin hediyelerini kabul edi­niz!
Elbiselerinizi giyiniz!
Meclislerinize geliniz, sohbet ediniz!
Sonra -orada uyku ve meşakkat söz konusu değilse de- koyu bir göl­gelik ve sükunet verici bir asudelikte, Celîl’e komşu olmanın huzûru içinde öğle istirahatine çekiliniz!
Daha sonra Kevser ve Kâfûr Irmağına, Temiz Suya, Tesnîm Suyuna, Selsebîl Suyuna, Zencebîl Suyuna gidiniz; orada yıkanınız ve onlardan zevk alı­nız!
Sizin için ne hoş bir hayat ve ne iyi bir dönüş yeridir! (Ra’d l3/29)
Son­ra gidiniz, yeşil yastıklara ve harikulâde işlemeli yaygılara (Rahmân, 55/76) yaslanınız, uzayıp giden gölgeler altındaki yüksek döşeklere uzanınız ki onların kenarlarında çağlayarak akan sular, bitip tükenmeyen ve serbestçe alımp yenen bol meyveler vardır. (Vâkıa, 56/29-33)
Daha sonra Resûlullah şu âyeti okudu:
“Doğrusu bugün cennetlikler eğlence ile meşguldürler.
Onlar ve eşleri, gölgelik­lerde tahtlar üzerine yaslanmışlardır.
Orada onlar için meyve­ler vardır ve her istedikleri onlarınndır.” (Yâsîn,36/55-58)  En sonunda şu âyeti okudu:
“O gün cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekle­ri yer çok güzeldir.” (Furkan, 25/24)
 
 
(Bu hadîsi H:599/1202) senesi Cumâde’l-âhiresinde Harem-i Şerifte
Kabe-i Mükerreme karşısında, defalarca karşılıklı birbirimize okuyup dinlemek sûretiyle bana öğreten kimse,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in amcası Abbas soyundan gelen eş-Şeyh el-İmam eş­-Şerif muhaddis Ebû Muhammed Yunus b. Yahya b. Ebi’l-Be­rekât b. Ahmed b. Abdillah b. Ahmed b. Hamza b. İsmâil b. İsâ b. Mûsâ ibn Mûsâ ibn Muhammed b. Ali b. Abdillah b. Ab­bas’tır.
O da el-Kadı Ebi’l-Fadl Muhammed b. Ömer b. Yusuf el­-Ermevî’den …den, Abdullah b. Mes’ud (radiyallahu anhu)’den nakleder.
O da Ali’den Mevâkıfü’l-Kıyâme hadîsinde nihâyet Nebî (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan, naklettiğimiz üzere Allah’ın cennet ehline hitabı hadîsini zikretti.)
 
 
Mişkâtü’l-Envar isimli, Yüce Allah’tan rivâyet edilen ha­berlerden oluşan kitap tamamlandı ve üçüncü bölüm de nihâ­yete erdi.
Böylece kitap 599/1202 senesi cumâde’l-âhire ayının otuzuncu pazartesi günü öğle vaktinde Mekke’de Harem-i Şe­rif te sona erdi.
Müellifi olan Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Arabî et-Taî el-Hatimî’nin hattıyla yazıldı.
Allah onu okuya­cak ve yazarına duâ edecek olana rahmet etsin!
Allah’ın salât ve selâmı Efendimiz Muhammed’e, âilesine ve ashâbına olsun!
Ey benim güvendiğim!
Ey benim ümidim!
İşimi hayırla sonuç­landır!..