31. HADÎS
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةْ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ: قَسَمْتُ الصَّلَاةَ بَيْنِي وَ بَيْنَ عَبْدِي نِصْفَيْنِ وَ لِعَبْدِي مَا سَأَلَ فَإِذَا قَالَ الْ عَبْدُ أَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ حَمِدَنِي عَبْدِي وَإِذَا قَالَ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ أَثْنَى عَلَيَّ عَبْدِي وَإِذَا قَالَ مَالِكِ يَوْمِِ الدِّينِ قَالَ مَجَّدَنِي عَبْدِي وَ قَالَ مَرَّةً فَوَّضَ إِلَيَّ عَبْدِي فَإِذَا قَالَ إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ إِيَّا كَنَسْتَعِينُ قَالَ هَاذَا بَيْنِي وَ بَيْنَ عَبْدِي وَ لِعَبْدِي مَا سَأَلَ وَإِذَا قَالَ إِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ قَالَ هَاذَا لِعَبْدِي وَ لِعَبْدِي مَا سَأَلَ
Ebû Hureyre, Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim diyor:
“Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Ben namaz (sûresi olan Fatiha’yı) kendimle kulum arasında yarı yarıya taksim ettim.
Kulumun istediği onundur.
Kul, “Elhamdü lillahi Rabbi’l-âlemîn” dediği zaman,
Allah: “Kulum bana hamd etti!” der.
Kul: “Errahmânirrahîm” dediği zaman,
Allah: “Kulum Beni sena etti!” der.
Kul: “Mâliki yevmi’d-dîn” dediği zaman,
Allah: “Kulum beni övdü!” der.
(Bir keresinde de Resûllullah: Kulum işini bana havale (tefvîz) etti, der, buyurdu).
“Kul: “İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn” dediği zaman,
Allah: “Bu kulumla benim aramdadır; ve kulumun istediği hakkıdır” der.
Kul: “İhdine’ssırâta’l-müstakîm sırâtellezîne en’amte aleyhim, gayri’l-mağdûbi aleyhim vele’d-dallîn” dediği zaman,
Allah: “İşte bu kulumundur ve kulumun istediği hakkıdır!” buyurdu.”
(Müslim, Salât, 37)
32. HADÎS
عَنْ حُذَيْفَة رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
سَأَلْتُ جِبْرَاءِيلَ قَالَ : سَأَلْتُ رَبَّ الْعِزَّةِ عَنِ الْإِخْلَاصِ مَا هُوَ قَالَ : سِرٌّ مِنْ سِرِّي اسْتَوْدَعْتُهُ قَلْبَ مَنْ أَحْبَبْتُ مِنْ عِبَادِي
İhlas hakkında kendisinden bilgi istenen Huzeyfe, Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu nakleder:
“Bunu ben Cebrâil’e sordum, şöyle dedi:
“İzzet sahibi olan Allah’a ihlâs nedir?” diye sordum.
Şöyle cevap verdi:
“O Benim sırrımdan bir sırdır ki, kullarımdan sevdiklerimin kalbine emânet ederim.”
.
İhlâs: (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık. * Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve gaye edinmek. İnsanlara riyakârlıktan, gösterişten uzak olmak.
33. HADÎS
عَنْ مُعَاذُ بْنِ جَبَلْ رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ : أَلْمُتَحَابُّونَ فِي جَلَالِي لَهُمْ مًنَابِرُ مِنْ نُورٍ يَغْبِطُهُمْ النَّبِيُّونَ وَالشُّهَدَاءُ
Muaz ibn Cebel, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle dediğini nakleder:
“Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurdu:
“Beni yüceltmek uğrunda (Benim Celalimde) birbirlerini sevenler için peygamber ve şehitlerin bile imreneceği, nûrdan minberler olacaktır.”
(Tirmizî, Zühd, 53)
Minber : Camide hatibin hutbe okumasına mahsus kürsü. (Rif’at mânasına olan nebr’den ism-i âlettir.)
34. HADÎS
عَنْ أَنَسْ بِنْ مَالِكْ رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ النَّبِيِّي صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
إِنًّ اللّهَ يَقُولُ : إِذَا أَخَذْتُ كَرِيمَتَيْ عَبْدِي فِي الدُّنْيَا لَمْ يَكُنْ لَهُ جَزَاءُ عِنْدِي إِلَّا الْجَنَّةُ
Enes b. Mâlik (radiyallahu anhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den şunu nakleder:
“Allah şöyle buyurur:
“Dünyâda kulumun iki gözünü alırsam, benim katımda bunun karşılığı ancak cennet olur.”
(Tirmizî, Zühd, 57)
.
Kerime : Kız evlâd. * Kendine ikram edilmiş kimse. Şerefli. * Güzide, seçkin, kıymetli şey. * Vücudun kıymettar yerlerinden her biri.
35. HADÎS
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةْ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
يَخْرِجُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ رِجَالٌ يَخْنِلُونَ الدُّنْيَا بِالدِّينِ يَلْبَسُونَ لِالنَّاسِ جُلُودَ الضَّاْنِ مِنَ الِّينِ السِّنَتُهُمْ أَحْلَى مِنَ الْعَسَلِ وَ قُلُوبُهُمْ قُلُوبُ الذِّءَابٍ يَقُولُ اللّهُ أَبِي يَغْتَرّوُنَ أَمء عَلَيَّ يَجْتَرِءُو نَ فَبِي حَلَقْتُ لَاَبْعَثَنذَ عَلَى أُولَاءِكَ فِتْنَةً تَدَعُ الْحَلِيمَ مِنْهُمْ حَيْرَانَ
Ebû Hureyre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den nakleder:
Âhir zamanda dîni dünyâya âlet eden bir takım kimseler çıkacak ve insanlara hoş görünmek için yumuşacık kuzu postuna bürünecekler.
Dilleri baldan daha tatlı, fakat kalbleri canavar kalbi gibidir.
Allah şöyle buyurur:
“Benim hilmime mi aldanıyor, yoksa bana karşı cür’etkârlık mı gösteriyorlar?
Kendi adıma yemîn ederim, onlara öyle bir fitne göndereceğim ki içlerinden hilim sahibi olanı bile şaşkına çevirecektir!”
(Tirmizî, Zühd, 5)
.
Canavar : f. Can alıcı, kahredici. * Vahşi, yırtıcı hayvan. Kurt.
Hilm : Doğuştan olan huy yumuşaklığı. Şiddete tahammül. Nefsini heyecandan korumak. * Vakar. Sükûn.
Cür’etkâr : f. Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek.
Fitne : İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. * Muhârebe. * Azdırma. * Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. * Küfr. Fikir ihtilâfı. * Şikak. Kavga. * Delilik. * Mihnet ve beliye. * Mal ve evlâd. * Potada altın ve gümüşü eritmek. * İmtihan ve tecrübe etmek.