26. HADÎS
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةْ رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
وَتَبْقَى هَاذِهِ الْأُمَّةُ فِيهَا مُنَافِقُوهَافَيَاْتِيهِمُ اللّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِي غَيْرَ الصُّورَةِ الَّتِي يَعْرِفُونَ فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ فَيَقُولُنَ نَعُوذُ بِاللّهِ مِنْكَ هَاذَا مَكَانُنَا حَتَّى يَأءتِينَا رَبُّنَا عَزَّ وَ جَلَّ فَإذَا أَتَانَا رَبُّنَا عَرَفْنَاهُ فَيَأْتِيهِمُ اللّهُ تَبَارَكَ وَ تَعَلَى فِي الصُّورَةِ الَّتي يَعْرِفُونَ فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ فَيَقُولُنَ أَنْتَ رَبُّنَا فَيَتَّبِعُونَهُ وَيَُْرَبُ جِسْرُ جَهَنَّمَ وَ فِيهِ يَقُولُ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ شَيْءاً فَالْيَتَّبِعْهُ
Ebû Hureyre (radiyallahu anhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in haşr günü hakkında şöyle buyurduğunu nakleder:
(Tamamı Müslim’de bulunan uzun hadîste şöyle bir tablo çizilir):
“… Aralarında münâfıklar da bulunduğu hâlde bu ümmet yerinde durup kalacak.
Allah Tebâreke ve Teâlâ onlara evvelce tanıdıklarından başka bir sûrette gelecek ve şöyle buyuracak:
“Ben sizin Rabbinizim!”
“Senden Allah’a sığınırız!” diyecekler.
“Azîz ve Celîl olan Rabbimiz bize gelinceye kadar yerimiz burasıdır.
O bize geldiği zaman biz O’nu tanırız!”
(Rabblerini o tecellî ile tanıyamadıkları için böyle davranacaklardır).
Yüce Allah bu defa onlara tanıdıkları sûrette gelecek ve şöyle buyuracak:
“Ben sizin Rabbinizim!”
“Sen bizim Rabbimizsin!” diyecekler ve O’na tâbî olacaklar.
Cehennemin de köprüsü kurulacak*.
(Hadîsin devâmında Allah’ın şöyle buyuracağı belirtilir):
“Kim (Benden başka bir şeye) ibâdet ederse, ona tâbî olsun!”
(Hadîsin tamamı için bkz. Müslim, Îman, 299)
Münâfık : İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr. * Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden. * Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan.
Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah’ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te’siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.
Cehennem köprüsü : Sırat Köprüsü
27. HADÎS
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةْ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ
أَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِي بِي وَ أَنَا مَعَهُ حِينَ يَذْكُرُوبِي إِنْ ذَكَرَنِي فِي نَفْسِهِ ذَكَرْتُهُ فِي نَفْسِي وَ إِنْ ذَكَرَنِي فِي مَلَإٍ ذَكَرْتُهُ فِي مَلَإٍ خَيْرِ مِنْهُمْ وَ إِنْ تَقَرَّبَ مِنَِّي شِبْراً تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِرَاعاً وَ إِنْ أَتَانِي يَمْشِي أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً
Ebû Hureyre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu nakleder:
Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurur:
“Ben, kulumun Beni zannı yanındayım
(Kulum Beni nasıl düşünürse öyleyim).
Kulum Beni zikr ettiği vakit onunla birlikteyimdir.
Eğer Beni kendi başına (yalnızken) zikr ederse, Ben de onu kendim zikr eder anarım.
Şâyet Beni bir topluluk içinde anarsa, Ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.
Kulum Bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın yaklaşırım.
O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım.
O Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak varırım.”
(Buhârî Tevhîd, 15, 35; Müslim Tevbe, 1; İbn Mâce, Edeb, 58; Tirmizî, Deavât, 131)
Zann : Şüphe. Zannetmek, samak. Sezme.
Zikr : (Zikir) Anmak, hatırlamak. Anılmak. * Allah’ı (C.C.) çok çok anıp azametini düşünmek ve esmâ-i hüsnâsını okuyup tefekkür etmek. * Kur’ân-ı Kerim’in bir ismi.
Arşın : f. Bir uzunluk ölçüsü. (68 cm. uzunluk.) Bir kol boyu. Büyük bir adım genişliği. * Zirâ’.
28. HADÎS
عَنْ أَنَسْ بِنْ مَالِكْ رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ النَّبِيِّي صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ: يَا ابْنَا آدَمَ إِنَّكَ مَادَعَوْتَنِي وَرَجَوْتَنِي غَفَرْتُ لَكَ عَلَى مَا كَانَ مِنْكَ وَلَاأُبَالِي يَا ابْنَا آدَمَ لَوْ بَلَغَتْ ذَنُوبُكَ عَنَانَ السَّمَاءِ ثُمَّ أسْتَغْفَرْتَنِي غَفَرْتُ لَكَ يَا ابْنَا آدَمَ إِنَّكَ لَوْ أَتَيْتَنِي بِقُرَابِ الْلأَرْضِ خَطَايَا ثُمَّ لَقِيتَنِي لَا تُشْرِكُ بِي شَيْءاً لَأَتَيْتُكَ بِقُرَابِهَا مَغْفِرَةً
Enes b. Mâlik (radiyallahu anhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu nakleder:
“Allah şöyle buyurdu:
“Ey Âdem oğlu!
Sen Bana duâ ettiğin ve Benden ümit ettiğin müddetçe, nasıl olursan ol seni bağışlarım ve aldırış etmem.
Ey Âdem oğlu!
Senin günahların gökyüzünün bulutlarına kadar ulaşsa ve sonra sen Benden mağfiret dilesen seni bağışlarım.
Ey Âdem oğlu!
Sen Bana dünyâlar dolusu hata ile gelsen ve fakat Bana hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmamış olduğun hâlde ulaşsan, şüphesiz sana dünyâlar dolusu mağfiretle muâmele ederim!”
(Tirmizî, Deavât, 99)
(Hadîs hasen ve sahîhdir)
.
Hasen : Güzel. Hüsünlü. Güzellik. * Güzel olmak.
Sahîh : Fık: Rükünleri ve şartları tamam olan herhangi bir ibâdet ve muâmele. * Hâlis, kusursuz, şüphesiz. * Edb: Gerek söz bakımından ve gerek mânâca noksanları bulunmayan ifade.
29. HADÎS
عَنْ زَيْد بنخَالِدُ الْجُهَنِي رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ النَّبِيِّي صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ: أَصْبَحَ مِنْ عِبَادِي مُؤْمِنٌ بِي وَكَافِرٌ فَأَمَّا مَنْ قَالَ مُطِرْنَا بِفَضْلِ اللّهِ وَرَحْمَتِهِ فَذَالِكَ مُؤْمِنٌ بِي كَافِرٌ بِالْكَوْكَبِ وَأَمًّا مَنْ قَالَ مُطِرْنَا بِنَوْءِ كَذَا وَ كَذَا فَذَالِكَ كَافِرٌ بِي مُؤْمِنٌ بِالْكَوْكَبِ
Zeyd b. Hâlid el-Cühenî (radiyallahu anhu) nakleder:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Hudeybiye’de geceleyin yağmış olan yağmurdan sonra bizlere sabah namazı kıldırdı.
Namazdan sonra yüzünü cemaate döndürdü ve:
“Bilir misiniz Rabbiniz ne buyurdu?” diye sordu.
“Allah ve Resûlu daha iyi bilendir” diye cevap verdiler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber Allah’ın şöyle buyurduğunu ifâde etti:
“Kullarımdan kimi Bana îman etmiş olarak, kimi de kâfir olarak sabaha çıktı.
Kim ki: “Allah’ın fazl ve rahmetiyle üzerimize yağmur yağdı!” dediyse o Bana îman etmiş, yıldızları inkâr etmiştir.
Her kim de: “Şu veya bu yıldızın batıp doğması ile üzerimize yağmur yağdı!” dediyse, işte o Beni inkâr etmiş, yıldızlara îman etmiştir.”
(Buhârî, Ezân, 1560; Tecrîd terc. II, 919; Müslim, İmân, 125)
Hudeybiye : Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye giden yolun üzerinde ve Mekke’den bir merhale uzaklıkta küçük bir köy olup, yakınında bir kuyu ve bir ağaç vardır ki, bu ağacın altında Hz. Fahr-i Kâinat Efendimize (A.S.M.) beşinci hicri senede eshabı tarafından biat olunmuştur. Hicretten beş sene on ay geçtiğinde Hz. Peygamber, maiyetindeki Muhacirîn ve Ensar’dan 1400 kişi bulunduğu halde umre niyetiyle Kâbe-i Şerife’yi ziyaret maksadıyla gidip bu yere vardıklarında Kureyş’in harp için karşı çıktıklarını haber alması üzerine, harp niyetiyle gelmeyip ancak sıla-i rahm ve Beytullah’ı ziyaret niyetiyle geldiklerini beyan buyurmuşlarsa da, Kureyş o sene Hz. Peygamber’le müslümanların Mekke’ye girmelerine razı olmayıp ertesi sene kabul edecekleri şartıyla ve diğer bazı şartlarla muahede akd etmişlerdir. Bunun üzerine mezkur sahabeler Hudeybiye’nin yakınında bulunan ağacın altında Hz. Peygamber Efendimize biat ettikten sonra Medine-i Münevvere’ye dönmüşlerdir.
30. HADÎS
عَنْ أَبِي مُوسَى الْأَشَعَرِي رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
وَإِذَا قَالَ يَعْنِي الْإِمَامُ سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ فَقثلُوا اللّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ يَسْمَعِ اللّهِ لَكُمْ فَإِنَّ اللّهُ تَبَارَكَ وَ تَعَلَى قَالَ عَلَى لِسَانِ نَبِيهِ سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ
Ebû Mûsâ el-Eş’arî (radiyallahu anhu)’in naklettiği bir hadîste Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu ifâde edilir:
“İmam “Semiallahü limen hamideh” (Allah hamdedeni işitir) dediği zaman siz:
“Allahümme Rabbenâ leke’l-hamd” (Yâ Rabbî hamd sana mahsustur) deyiniz; Allah sizi işitir.
Çünkü Yüce Allah Peygamberinin diliyle “Semiallahü limen hamideh” buyurmuştur.”