81.-85. Kudsî hadîsler

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

بِسْمْ اللّهِ الرَّحْمٰنِ الرّحِيمُ
وصل اللّه علىسيدنا ممحمد وعلىآله وصحبه وسلم
 
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyle.
Allah’ın salât ve selâmı Efendimiz Muhammed’in, onun âilesi ve ashâbının üzerine olsun.
 
 
 
1. HADÎS (81. HADÎS)
 
ثُمَّ قَالَ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ : وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ مَا مِنْ كَلْمٍ يُكْلَمُ فِي سَبِييلِ اللّهِ تَعَلَى إِلَّى جَاَْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَهَيْءَتِهِ حِينَ كُلِمَ لَوْنُهُ لَوْنُ دَمٍ وَرِيحُهُ مِسْكٌ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَوْلَا أَنْ يَشُقَّ عَلَى الْمُسْلِمِينَ مَا قَعَدْتُ خِلَافَ سَرِيَّةٍ تَغْزُو فِي سَبِييلِ اللّهِ أَبَدًا وَلَكِنْ لَا أَجِدُ سَعَةً فَاَحْمِلَهُمْ وَلَا يَجِدُونَ سَعَةً وَ يُشَقُّ عَلَيْهِمْ أَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنِّي وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَوَدِدْتُ أَنِّي أَغْزُو فِي سَبِييلِ اللّهِ فَأُقْتَلُ ثُمَّ أَغْزُو فَاُقْتَلُ ثُمَّ أَغْزُو فَاُقْتَلُ
 
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurur:
“Azîz ve Celîl olan Allah kendi yo­lunda (cihad için) çıkan kimseye kefilolur ve şöyle buyurur:
“Onu sırf Benim yolumda cihad etmek,
Bana îman etmek ve peygamberlerimi tasdik etmek üzere çıkarıyorum.
O hâlde onu cennete koymayı, yâhut nâil olduğu sevap veya ganîmetle, çık­tığı evine döndürmeyi tekeffül ederim!”
 
(Müslim, Ebû Hureyre’den nakleder.):
 
Resûlullah şöyle devâm eder:
“Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemîn ederim ki,
Allah yolunda açılan bir yara kıyâmet gününde muhakkak yeni açıldığı andaki şekli üzere gelecektir; rengi kan rengi fakat kokusu misk kokusudur.
Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemîn ederim ki,
Müslümanlara zorluk verecek olmasaydı Allah yolunda gaza edecek hiçbir ordu birliğinin ardında aslâ kalmazdım.
Lâkin onlan techîz edecek bir imkân bulamıyorum, kendileri de bir imkân bulamıyorlar.
Bu yüzden benden geride kalmaları onla­ra zor geliyor.
Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemîn ederim ki,
Allah yolunda gaza edip öldürülmemi,
Sonra gaza edip öl­dürülmemi,
Sonra gaza edip tekrar öldürülmemi ne kadar arzu ederdim!”
(Müslim, İmâre, 103)
 
 
 
 
2. HADÎS (82. HADÎS)
 
رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ :عَجِبَ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَ تَعَلَى مِنْ رَجُلٍ غَزَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَانْهَزَمَ أَصْحَابُهُ فَعَلِمَ مَا عَلَيْهِ فَرَجَعَ حَتَّى أُهْرِيقَ دَمُهُ فَيَقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ لِمَلَاءِكَتِهِ انْظُرُوا إلَى عَبْدِي رَجَعَ رَغْبَةً فِيمَا عِنْدِي وشَفَقَةً مِمّا عِنْدِي حَتَّى أُهْرِيقَ دَمُهُ
 
Resûlullah(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Rabbiniz Tebâreke ve Teâlâ şu kimsenin hâline hayret eder:
Allah yolunda savaşa girmiş ve arkadaşları bozguna uğramıştır;
Bu kimse durumu bilmesine rağmen savaşa dönmüş,
Nihâyet kanı dökülüp şehit olmuştur.
Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allah meleklerine şöyle buyu­rur:
“Bakın şu kuluma, benim nezdimdeki ecre istek göstererek ve onun sevgisiyle geri döndü, nihâyet kanı döküldü!”
(Ebû Dâvûd İbn Mes’ûd’dan tahrîc etti.)
(Ebû Dâvûd, Cihâd, 38)
 
 
 
 
3. HADÎS (83. HADÎS)
 
رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ :يُؤْتَى بِالرَّجُلِ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَيَقُولُ اللّهُ لَهُ ابْنَ آدَمَ كَيْفَ وَجَدْتَ مَنْزِلَكَ فَيَقُلُ أَيْ رَبِّ خَيْرَ مَنْزِلٍ فَيَقُولُ سَلْ وَتَمَنَّ فَيَقُولُ أَسْأَلُكَ أَنْ تَرُدَّنِي إِلَى الدُّنْيَا فَأُقْتَلَ فِي سَبِيلِكَ عَشرَ مَرَّاتٍ لِمَا يَرَى مِنْ فَضْلِ الشَّهَادَةِ
 
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Cennet ehlinden bir kimse getirilecek ve Azîz ve Celîl olan Allah:
“Âdem oğlu! nasıl buldun yerini?” buyuracak.
O da: “Yerlerin en iyisi!” diyecek.
Allah: “İs­tek ve dilekte bulun!” buyuracak.
Kul şöyle cevap verecek:
“Yâ Rabbî! Senden beni tekrar dünyâya döndürmeni istiyorum.
Tâ ki, Senin yolunda on defa öldürüleyim!”
Bu, şehitliğin fazîletini görmüş olacağı içindir.
(Nesâî, Enes (radiyallahu anhu)’den rivâyet etti.)
(Nesâî, Cihâd, 34.)
 
 
 
 
4. HADÎS (84. HADÎS)
 
رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ : إِنَّ لِلّهِ لِمَلَاءِكَةً يَطُوفُونَ فِي الطُّرُقِ يَلْتَمِسُونَ أَهْلَ الذِّكْررِ فَإِذَا وَجَدُوا قَوْمًا يَذْكُونَ اللّهَ تَنَادَوْا هَلُمُّوا إِلَى حَاجَتِكُمْ فَيَحُفُونَهُمْ بِأَجْنِؤحَتِهِمْ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا قَالَ فَيَسْأَلُهُمْ رَبُّهُمْ عَزَّ وَجَلَّ وَهُوَ أَعْلَمث مِنْهُمْ مَا فَيَقُولُ عِبَادِي قَالَ فَيَقُولُونَ يُسَبِّحُونَكَ وَيُكَبِّرُونَكَ وَيَحْمَدُونَكَ وَيُمَجِّدُوكَ قَالَ فَيَقُولُ هَلْ رَأَوْنِي قَالَ فَيَقُوولُنَ لَا وَاللّهِ مَا رَأَوْكَ قَالَ فَيَقُولُ وَكَيْفَ لَوْ رَأَوْنِي قَالَ يَقُولُ لَوْ رَأَوْكَ كَانُوا أَشَدَّ لَكَ عِبَادَةً وَ أَشَدَّ لَكَ تَمْجِيدًا وَأَكْثَرَ لَكَ تَسْبِيحًا قَالَ يَقُوولُ فَمَا يَسْأَلُونَنِي قَالَ يَسْأَلُونَكَ الْجَنَّةَ قَالَ يَقُوولُ وَهَلْ رَأَوْهَا قَالَ يَقُوولُونَ لَا وَاللّهِ يَا رَبِّ مَا رَأَوْهَا قَالَ يَقُولُ فَكَيْفَ لَوْ أَنَّهُمْ رَأَوْهَا قَالَ يَقُولُونَ لَوْ أَنَّهُمْ رَأَوْهَا كَانُوا أَشَدَّ عَلَيْهَا حِرْصًا أَشَدَّ لَهَا طَلَبًا وَأَعْظَمَ فِيهَا رَغْبَةً قَالَ يَقُولُونَ مِنْ النَّارِ قَالَ يَقُوولُ وَهَلْ رَأَوْهَا قَالَ يَقوولُونَ لَا وَاللّهِ مَا رَأَوْهَا قَالَ يَقُولُو فَكَيْفَ لَوْ رَأَوْهَا قَالَ يَقُوولُونَ لَوْ رَأَوْهَا كَانُوا أَشَدَّ مِنْهَا فِرَارًا وَ أَشَدَّ لَهَا مَخَافَةً قَالَ يَقُولُ فَأُشْهِدُكُمْ أَنِّيقَدْ غَفَرْتُ لَهُمْ قَالَ يَقُولُ مَلَكٌ مِنَ الْمَلَاءِكَةِ فِيهِمْ فُلَانٌ لَيْسَ مِنْهُمْ إِنَّمَا جَاءَ لِحَاجَةٍ قَالَ هَمُ الْجُلَسَاءُ لَا يَشْقَى بِهِمْ جَلِيسُهُمْ
 
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Allah’ın bir takım melekleri vardır ki, yollarda dolaşırlar ve zikir ehli kimseleri ararlar.
Allah’ı zikreden bir topluluk buldukları vakit:
“İhtiyâcınız olan şe­ye koşunuz!” diye seslenirler;
Dünyâ semâsına kadar onların çevresini kanatlarıyle kuşatırlar.
Allah meleklere, onlardan daha iyi bildiği hâlde, sorar:
“Kullarım ne diyor?”
“Seni tekbir ediyor, sana hamdediyor ve seni tâ’zim ediyor­lar.”
“Beni gördüler mi?”
“Hayır, vallâhi seni görmediler!”
“Beni görselerdi nasılolurdu?”
“Seni görselerdi, sana daha çok tâ’zim ve tesbih ederler­di!
“Benden ne istiyorlar?”
“Senden cenneti istiyorlar.”
“Orayı gördüler mi?”
“Hayır Yâ Rabbî’ Vallâhi orayı görmediler!”
“Orayı görselerdi nasıl olurdu?”
“Orayı görselerdi, şüphesiz ona karşı daha şiddetli bir arzu
duyarlar, daha çok isterler ve daha büyük alaka gösterirler­di!”
“Hangi şeyden aman diliyorlar?”
“Cehennemden!”
“Cehennemi gördüler mi?”
“Hayır, vallâhi onu görmediler!”
“Onu görselerdi nasılolurdu?
“Şâyet onu görselerdi, ondan şiddetle kaçarlardı ve çok kor­karlardı!”
“Sizi şâhid tutuyorum ki onları bağışladım!”
Meleklerden biri
 
“Aralarındaki falan kimse onlardan değildir, sâdece bir ihtiyâcı için gelmişti!” deyince,
Hak Teâlâ:
“ Onlar öyle bir meclis topluluğudur ki, aralarında bulunan
kimse mahrum olmazı buyurdu!”
(Buhârî, Ebû Hureyre (radiyallahu anhu)’den tahrîc etti. İmam Ahmed
Müsned’inde ve Müslim Sahîh’inde rivâyet eder.)
(Buhârî, Deavât, 66; Tirmizî, Deavât, 130)
 
 
 
 
5. HADÎS (85. HADÎS)
 
رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ : قَالَ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ يَا رَبِّ عَلَّمْنِي شَيْءًا أَذْكُرُكَ بِهِ وَ أَدْعُوكَ بِهِ قَالَ قُلْ لَا إِلَاهَ إِلَّا اللّهُ قَالَ مُوسَى يَا رَبِّ كُلُّ عِبَادِكَ يَقَولُ هٰذَا قَالَ قُلْ لَا إِلَاهَ إِلَّا اللّهُ قَالَ لَا إِلَاهَ إِلَّا أَنْتَ إِنَّمَا أُرِيدُ شَيْءًا تَخَصُّنِي بِهِ قَالَ يَا مُوسَى لَوْ أَنَّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعَ وَعُمَّارَهُنّض وَالْأَررَضَيْنَ السَّبْعَ فِي كَفَّةٍ وَ لَا إِلَاهَ إِلَّا اللّهُ فِي كَفَّةٍ مَالَتْ بِهِنَّ لَا إِلَاهَ إِلَّا اللّهُ
 
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Mûsâ (sallallahu aleyhi ve sellem):
 “Yâ Rabbî! Bana Seni zikredeceğim ve kendisiyle Sana duâ edeceğim bir şey öğ­ret!” deyince,
Allah: “Lâ ilâhe illallah” De!” buyurdu.
Mûsâ: “Yâ Rabbî! Bütün kulların bunu söylüyor.” dedi.
Allah: “Lâ ilâhe il­lallah” de!” buyurdu.
Mûsâ: “Lâ ilâhe illâ ente (Senden başka ilâh yoktur)!
Ben istiyorum ki sâdece bana tahsis ettiğin bir şey olsun!” dedi.
“Yâ Mûsâ”, buyurdu Allah,
“Şâyet yedi gök ve sâkinleri ve yedi yer terâzinin bir kefesinde olsa,
“Lâ ilaha illal­lah” da öteki kefede bulunsa,
“Lâ ilâhe illallah” ağır çeker­di!”
 (Nesâî, Ebû Saîd el-Hudrî (radiyallahu anhu)’den tahrîc etti.)
 (Hadîsin son bölümü için bkz. Ahmed b. Hanbel, II, 170, 186, 225)