XVIII- SEVDÂSI VAR

Ârifün kalbinde her dem Allâme’l- Esmâ’sı var
Âşıkun kalbinde her dem ma’şûk’un sevdâsı var
 
Ârifin kalbinde her an tecellî edip duran Allâme’l- Esmâ’sı vardır.
Âşıkın kalbinde ise her an Ma’şûk’un sevdâsı vardır.
 
Allâme’l- Esmâ :
 
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
   “Ve alleme ademel esmae külleha sümme aradahüm alel melaiketi fe kale embiuni bi esmai haülai in küntüm sadikiyn : Allah Âdem’e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.” (Bakara 2/31)
 
 
Sırrına hâlen tecellî eylemiş ol pâdişâh
Ehl-i vahdet ehl-i vuslât zevkinün ra’nâsı var
 
O Pâdişâh, dervişlerin sırlarına hâl olarak öylesine tecellî eylemekte ki; Vahdet Ehlinin ve Vuslât Ehlinin zevkinin taze ve hoşluğu her an yaşanmaktadır.
 
 
Kâmil insân on sekiz bin âleme câmi’ durur
Âlimün kalbinde her dem âyet-i kübrâsı var
 
Kâmil insân, on sekiz bin âleme câmi’ dir.
Canında cem’ etmiştir.
Âlimin kalbinde ise her an âyet-i kübrâsı vardır.
En büyük âyet olan insanın haikatı sırrı vardır ve bunu bilen âlimdir.
 
 
Gerçek erler Hak yolunda varlığı eyler fenâ
Sâlikün kalbinde Hak’dan gayrınun ifnâsı var
 
Gerçek erler Hakk yolunda perde olan varlığı yok ederler.
Onun için Erenler Ocağında pişen ve yolarında yürüyen dervişlerin kalbinde Hakk’tan başkasını yok edilişi vardır.
 
 
Âr ider âriflere baş egüben hak görmege
Dahi ider dahhâlı gör nâ-hak yire devâsı var
 
Allah âriflerine baş eğip yollarını hak görmekten ar edip-utanan aymaz kimseler bir de sapıklığa girmiş birini haksız yere derde devâ imiş gibi dâhi edip halkı sapıtmaya çalışırlar.
 
 
Dersinü İblîsden alur küfrini imân sanur
Münkirün kalbinde nakş olmış kun gavgâsı var
 
Bunlar, derslerini İblîs’ten alan, küfrünü imân sanan, kalblerinde yerleşmiş bir “Kün!” e karşı geliş kavgası olan münkirlerdir.
 
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
    “İnnema emruhu iza erade şey’en ey yekule lehu kün fe yekun : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.” ( Yâ Sîn 36/82)
 
 
Küfr ü imân nidügin fehm eylemez yodur necât
Fâsıkun kalbinde her dem İblîsün  igvâsı var
 
Hakk yolundan sapmış Fâsıklar; imanın ne olduğunu bilmeyen, kurtuluş ve selâmet ummayan, kalbi İblîs’in azdırma merkezi olmuş zavallılardır.
 
 
Vâhid ü ferd ü ahaddür dâ’ima zikr itdügi
Zâkirün kalbinde her dem tevhîdün deryâsı var
 
Zâkirin her an zikr ettigi Vâhid ü Ferd ü Ahad Celle Celâlihu olan Allah teâlâ’dır.
Bu Tevhid Deryası zikirler hâlinde dalgalanır durur…
 
 
Hamdüli’llâh çok şükür  ihsânına yokdur aded
Şâkirün kalbinde her dem şükr ider Mevlâsı var
 
Şâkirin kalbinde ise her dan şükür ettiği Mevlâ’sı vardır.
El Hamdülillâh çok şükür  ihsânına yoktur adet!
 
 
Hikmet ü kudreti çokdur Hâlık-ı Yezdân’umun
Münkirün kalbinde “lâ” sı  mü’inün “illâ” sı var
 
Hâlık-ı Yezdân’ımın hikmet ve kudreti çoktur.
Münkirin kalbinde “lâ” sı  Mü’inin “illâ” sı vardır.
 
 
Âşinâsından haber-dâr olmayup gussa çeker
Zâhidün kalbinde her dem cennetün ferdâsı var
 
Hakikatın âşinâsı Erenlerden haberli olmadığından kendi bildiğiyle yürüyüp yol ve sonrası tasası çeken Zâhidin kalbinde ise her an ve sadece cennete kavuşma arzusu vardır.
 
 
Gün gibi âkâredür âşıklara tevhîd-i Zât
Kule-i Kâf üzre durmuş âdemün ankâsı var
 
Tevhîd-i Zât âşıkların güneş gibi âşikâr köşkleridir.
Kaf Kalesi gibi Benlik Dağında dikilen adamın ise kendinin de kimsenin de bilmediği bir Anka Kuşu gibi, bir can bilgisi var…
 
 
Mü’minün mir’âtı mü’mindür belâ hakke’l-yakîn
Ol Muhammed Musatafâ’nun nûrınun ibhâsı var
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Mümin, müminin aynasıdır. Mümin, müminin kardeşidir, malını o yokken korur ve gelecek kötülüklere karşı etrafını çevirir. (Ebu Davud, Edep, 49)
 
“Mü’min mü’minin aynasıdır”  hakke’l-yakîn doğrudur.
Ancak olan şu ki şu an sanki Muhammed Musatafâ (sallallahu aleyhi ve sellem)’in nûrunda kesilmeler olmuş da bir kısım Müslümanlar karanlıkda kalmışlar ne görüyorlar ne de gösteriyorlar.
Görme için aynadan başka ve başta ışık lazımdı!…
 
 
Dir Sinân Ümmî bizim maksadumuz hû’dur hemân
Anun için gayrısından kalbün istignâsı var
 
Sinân Ümmî der ki!
Biz Erenlerin maksadımız her an “Hu!” dur.
Zikrullahı zikir etmek, fikir etmektir.
Onun için kalblerimizin Cenab-ı Hakk Teâlâ’dan başka kimsenin minneti altına girmemek gönül tokluğu vardır.
 
Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün
 
 
Ma’şûk : Aşk ile sevilen, sevgili.
 
Ra’nâ : İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan.
 
Câmi’ : Cem’edici, toplayıcı, içine alan. * Cem’etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan.
 
İfnâ : Mahvetmek. Tüketmek. Kıymetini kaybetmek. Çok zarar etmek. Yok etmek.
 
Dahhâl : Dahil olan.
 
Nâ-hak : Haksız.
 
Kun : kûn! : Ol! emri.
 
Fâsık : (Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah’ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse.
 
İgvâ : Ayartmak. Azdırmak. Baştan çıkarmak.
 
Yezdân : f. Cenab-ı Hak. * (Mecusilerce) : Hayırları yaratan hayır ilâhı dedikleri mevhum mâbud.
 
Ferdâ : f. Yarın. Bugünden sonraki gün. * Arabçada: Bir olarak. Tek olarak.
 
Akare : Köşk, yüksek bina. * Bâbil vilayetinde bir yer adı. *
 
Ankâ : İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş. Çok büyük olduğu anlatılır. Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır.
 
İbhâ : Kesilme, inkıtâ’.
 
İstingâ : Cenab-ı Hak’tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür etmek