XIV- DİVÂNELER

Gel temâşâ kıl ne söyler âşık-ı divâneler
Cur’a-i seb’ül-mesânîden içen mestâneler
 
Gel ibretle izle ki neler anlatmakta Erenlerin sarhoş akl-ı kâmil âşıkları.
Onlar ki madde ve mânânın fethi Fâtiha Sûresinin 7 kadehinden de içmiş, içtiklerine yakışır bir mestlik içinde hakkın ve hayrın sırlarını açıklamaktadırlar.
 
 
Mâsivâ renginden asla komamış nâm u nişân
Vahdetün deryâsına gavvâs olan şâhâneler
 
Onlar Yaratan ve gerçek “BEN” olan Allah Teâlâ’dan gayrılık sıfatlarını Dost Dergâhında bir ömür süren İlâhî İlmi öğretim ve Rasûlî Edeb eğitimi geçirerek Seyr-ü Süluk etmişler, kemâlâta kavuşmuşlardır.
Kendilerine emâneten ve imtihan rolü için giydirilen “Benlik” kimlik ve kişiliğinden ne bir şan-şöhret ne de işâret-nişân bırakmamışlar sıyırıp atmışlardır.
Onlar mutlak, gerçek ve tek olan İlâhi Vahdâniyet Deryasında gar olmak için ilk ve son kez dalan, emreden Sultan’larının şanına yakışır yiğitlikle dalan Derunî dalgıçlardır.
 
 
On sekiz bin âlemi terk eylemiş öndin sona
Cümle âlemün ma’nâsı şi’rindeki dürdâneler
 
Böylesi Eren Âşıklar on sekiz bin âlemi baştan sona resimler olarak ibretle izleyip, “Eşyânın Halkikatı” sırrını “kendilerini bilerek” sînelerinde çözüp de Tek ve Eşsiz Ressamın rıza rüzgârını şiirlerinde ilim-edeb incileri olarak sergilemiş Derunî dalgıçlardır.
 
 
Külli varlık mahv olıcak gayrı kalmaz arada
Küntü kenz’e mazhar olur sâdık-ı merdâneler
 
 
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
    “Küllü men ‘aleyha fân : Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak.” (Rahmân 55/26)
 
Yaratılan tüm geçici mevcûdlar yok olup da Vâcibü’l-Vücûd kalınca tüm kişilik zâmirleri gerçek teke dönünce ne ayrılığı ne gayrılığı kalacak daha?
İşte onlar Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’inde ferman eylediği vâadlere ve yasaklara uymakta sadakat gösteren merdler-yiğitlerdir.
Onlar;
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu Hadis-i Kudsîde Allah Teâlâ’nın : “Ben bir Hazine idim bir mü’minin kalbine gizlendim”
Buyruğunun sırrını yaşamış ve şâhidi olmuş muhabbet Muhammedîleridir.
 
 
İşinden “innî ene’llahh” dan hitâbı dem be dem
Sem’ine girmez anun hiç gayrıdan efsâneler
 
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
    “İnneni enallahü la ilahe illa ene fa’büdni ve ekimis salate li zikri : Muhakkak ki ben, yalnızca Ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” (Tâ Hâ 20/14)
 
O Âşıklar her ân özlerinden şahdamarlarından da yakın olan Sahiplerinin: “Yalnızca Ben Allah’ım!” sözünü duyarlar ve uyarlar.
Kulakları başkalarının efsânelerine-hikâyelerine kapalıdır.
 
 
Gizlü râzı gün gibi faş eyler ol bî-ihtiyâr
Gün gibi günden ıyân olup gelen humhâneler
 
O Âşıklar öylesi bir Muhammedî Meyhânenin sırr sarhoşlarıdırlar ki en gizli sırları bile güneş gibi ortaya sererler ellerinde olmadan-istemeden!
Güneşten de açık-seçik herkesin bilebileceği ve görebileceği şekilde ve ayırıp-kayırmadan Hakk’ın kullarını…
 
 
Mahrem-i Zât-ı İlâhîsin bu gün Hakk’el-yakîn
Ey Sinân Ümmî ne bilsün sırrını bî-gâneler
 
Ey Sinân Ümmî!
Sen bu sözlerinle bu gün Hakk’el-yakîn olarak, Zât-ı İlâhî’nin özel haram-hürmet gerektiren mâna bölgesindesin!
Henüz kendini bilip rüşde ermemiş, gayrılığını ve ayrılığını soyunup hürmet ihramı olan kulluk kefenini giymemiş, Kâbetullah benzeri diri Kâbe olan özündeki haram bölgesi Nazarullah’a ermemiş ve Yaratan’ına yabancı ve ilgisiz kalmış olan laf ebesi câhiller senin bu sırrını nasıl bilebilsinler! 
 
Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün
 
 
Temâşâ : f. Hoşlanarak bakmak. Seyretmek. Seyre çıkmak. Gezmek. İbretle bakmak.
 
Cur’a : Tek yudum. Bir içimlik. Bir yudumluk.
 
Seb’ül-mesân : İki defa nazil olan ve yedi âyetten ibaret bulunan Fâtiha Suresi. * Mükerrer okunup tekrarlanan.
 
Mâsivâ : Ondan gayrısı. (Allah’tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler.
 
Gavvâs : Çok gayretli. Çalışkan. * Suya dalan. * İnci arayan dalgıç.
.
Dürdâne : İnci tanesi.
 
Küntü kenz :  “Ben bir Hazine idim bir mü’minin kalbine gizlendim” Hadis-i Kudsîsi.
 
Merdâne : f. Erkekçesine. Merdcesine. Er’e yakışır surette.
 
İnnî ene’llahh :
 
Sem’ : İşitmek. Kulak ile dinlemek.
 
Râz : f. Gizli sır, saklı şey.
 
Bî-ihtiyâr : arzusu olmadan, seçmeden.
 
Iyân : (ayân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği.
 
Humhâne : Şaraphâne.
 
Bî-gâne : Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.