
لاَ إلٰهَ إِلاَّ أَنْتَ سُبْحَانَكَ ، اللّٰهُمَّ إِنِّى أَسْتَغْفِرُكَ لِذَنْبِي ، وَ أَسْأَلُكَ رَحْمَتَكَ ، اللّٰهُمَّ زِدْنِى عِلْماً ، وَ لاَ تُزِغْ قَلْبِى بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنِى ، وَ هَبْ لِى مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً ، إِنَّكَ أَنْتَ الْ وَهَّابُ
.
: Lâ ilâhe illâ ente subhâneke, Allahümme innî estâgfirüke lizenbî, ve eselüke rahmeteke, Allahümmezidnî ilmen, velâ tuzig kalbî ba’de iz hedeytenî, ve heblî min ledünke rahmeten, inneke ente’l-Vehhâb :
“Senden başka tanrı yoktur.
Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim.
Allah’ım! Günahımı bağışlamanı diler, merhametini isterim.
Allah’ım! İlmimi artır.
Beni doğru yola iletmişken kalbimi eğriltme.
Katından bana rahmet bağışla.
Şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın!”
(Ebu Davûd 5061; İbn Hibbân 2359; Hâkim, I-540)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِ ي أَحْيَانَا بَعْدَ مَا أَمَاتَنَا وَ إِلَيْحهِ النُّشُورُ
: Elhamdülillahillezî ahyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhi’n-nuşûr :
“Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamd olsun!
Kıyamette O’nun huzurunda haşr olacağız.”
(Buharî, 4/36; Müslim, 763; Tirmizî, 3413; Ebu Davûd, 5049; İbni Mâce, 3284)