TAKDİM

Hamd, Yüce Yaradan’ın sultanlığına!..
Salât onun peygamberine olsun!
 
Sonra..
Bu risalenin meydana gelmesine, yazılmasına ve tanzim şekline, içten gelen davet şudur:
Kutupların kutbu ve mutlak bir mürşid olan Hazret-i Muhiddin-i Arabi’nin (Allah onun üstün sırrının kudsiyetini artırsın; dolayısiyle bizimkini de) Fütûhat-ı Mekkiye adlı eserinde yazılan, hakikata ve marifete dair bazı konuşmanın özünü teşkil eden birkaç mesele olmuştur.
O meseleler, çok değerli ve önemlidir..
Lâkin, Arap dili üzerine yazılması sebebi ile kardeşlerden çoğunun, ondan bir şey anlaması mümkün olmuyordu; dolayısiyle, o önemli hakikatlar bir gizli hazine gibi kalıyordu.
Muhalefetine kadir olmadığım, aziz efendimiz hazretleri; (Allah ona selâm ismiyle tecelli eylesin) o gizli hazineyi Türkçe’ye çevirmemi emir ve işaret buyurdu.
“Emre uyan hatalı olmaz” düsturuna uyarak, tercümesine başlandı     
Tercüme esnasında münasip görüldüğü yerde, bazı faydalı sözler de kondu.
Hakikatte bu hakir ve elindeki kalem, atıcı ile elindeki ok misali olduğumuza şüphe olmaya, başka türlü olacağı akla gelmeye..
Mesela zahirde bir kadeh deviren, sarhoşluğu anında, rastgele birkaç kelâm etse:
“Onu bâde söyletti; bu sözler o içkinin eseridir!..” derler.
Ve baygından çıkan lâf için de:
“Onu cinler söyletiyor!..” denir..
Dolayısiyle o türlü sözleri dinleyenler onu mazur görürler.
 
Yukarıda anlattığımız gibi muhakkak evliya:
Hakk’ın kudret eli ve kudret dilidir.
Nitekim, bir kudsî hadiste şöyle buyurulur:
“Bir kulu seversem, onun eli ve dili dururum.”
 
Hâl böyle olunca, bu hakir’in dilinden söyleyen O olsa şaşılır mı?.
Ayrıca:
“Attığın zaman sen atmadın; Allah attı.”  âyet-i kerimesi, bu mânânın açık şahidi ve sözcüsüdür.
 
Yine, Efendimizin işaretine binaen bu risaleye:
“Lübb’ül-Lübb ve Sırr’üs-Sır” ismi verildi.
 
Bu arada ümidimiz odur ki:
Hatalarımıza, af kucağı açıla..
Zira insan hata, nisyan dolu değil mi?.
Başarı temennim, Allah’tandır.
Ona dayanır ve O’na güvenirim!
 
 
Münasip : Benzer, uygun, lâyık, yakışır, yaraşır.
 
Ma’zur : Özürlü. Özrü olan.
 
Hakir : Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.
 
Temenni : Dilek. İstek. Duâ. Rica etmek.
 
Nisyan : Unutmak, hatırdan çıkarmak.
 
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَـكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَـكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
 
“Fe lem taktüluhüm ve lakinnellahe katelehüm ve ma rameyte iz rameyte ve lakinnellahe rama ve li yübliyel mü’minine minhü belaen hasena innellahe semiun alim : (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/17)