Ölüm ve Dirilmek : XI-XV

XI.

 
Zinhar vermegil gönül payına bir gün
Dünyâya gönül veren düşe tayına bir gün
 
Sakın ol ki şu yalan dünya payına gönlünü kaptırma!
Bu dünyaya gönlün veren sonunda ekmeğe muhtaçtan beter olur.
 
Zinhar : Asla,sakın.
Tayın : Askerin bir öğün yemeği.
 
 
Kuşların yuvasını kimse doğan edinmez
Ol elde kaçan dura gide yayına bir gün
 
Her kuşun yuvasını sakın Doğan Kuşu yuvası sanma!
Doğan Kuşu nasıl ele geçirilip bekletilecek elbet avlanmaya uçacaktır.
 
 
Gör ahî niceleri topraklar koçmuş yatar
Bizi de onlar gibi ala koynuna bir gün
 
Kardeş! Gör nicelerini toprak kucaklamış yatıyorlar.
Bizi de bir gün onlar gibi koynuna alacağı kesindir.
 
Ahî : Kardeş.
Koçmak : Kucaklamak.
 
 
Şol kuşun kim yuvası doğan katında olur
Ol ondan kaçınsa (da) gide yeyine bir gün
 
Hangi kuşun ki yuvası Doğan Kuşu huzurunda ise, o kuş ondan nasıl korunacak-kaçınacak sonunda yakalanır ve av olur.
 
 
Miskin bîçare Yunus gördüm bildim demegil
Tut erenler eteğin düşgil suyuna bir gün
 
 
Miskin bîçare Yunus gördüm-bildim deme sen!
Tut erenler eteğin düş sen suyuna bir gün.
Erenleri İlim ve Edeb suyu ile yıkan ve sulan.
 
 
XII.
 
Sen bu cihan mülkünü kaftan kafa tuttun tut
Ye bu âlem malını oynayıban uttun tut
 
Sen bu cihan mülküne gönül verdin ve Kaf Dağından Kaf Dağına
kadar senin oldu say.
Ya da bu âlemin malını bir kumarda oynadın da üttün say.
 
Kaf : Bir masal dağı adı.
Utmak : Ütmek, kaznmak.
 
 
Süleyman’ın tahtına şâd olup oturdun bil
Dive perîye düpdüz hükümleri ettin tut
 
Öyle ki Süleyman (as) tahtına sevinçle oturdun bil.
Devlere perilere hükmünü geçirdin say!
 
Div : Dev.
 
 
Fir’avn’ın hazinesin Nûşin-revan genciyle
Karun malına katıp sen malına kattın tut
 
Firavun’un hazinelerini Nûşirevan’ın hazineleri ile birlikte Kârûn’ un malına katıp hepsinin de sahibi sen oldun say!
 
Nuşinf. Lezzetli, tatlı.
Revan : f. Giden, akıcı. * Derhal. * Ruh, can. Nefs-i nâtıka. * Edb: Su gibi akıp giden güzel söz.
Nûşin-revan : Nuşirvan : İran’da Milâdi (531 – 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.
 
 
Bu dünya bir lokmadır ağzında çiğnenmiş bil
Çiğnenmişe ne yutmak ha sen onu yuttun tut
 
Bu dünyayı sen ağında çiğnenmiş bir lokma bil.
Çiğnemişse yutulmayı bekleyen lokma, sen onu yuttum say gitsin!
 
 
Ömrün senin ok gibi yay içinde dopdolu
Dolmuş oka ne durmak ha sen onu attın tut
 
Senin ömrü gerili bir yayın içinde atılmayı bekleyen ok gibi,
Kurulu ok için beklemeye ne hacet var ha sen o oku hedefine attın say!
 
 
Her bir nefes kim gelir keseden ömr eksilir
Çün kese ortalandı sen onu tükettin tut
 
Her kim ki bir nefes alırsa ömür kesesinden bir nefes eksilir demektir.
Şimdiyse kese ortalanmış var sen onu tükettin say artık!
 
 
Çün denize gark oldun boğazına geldi su
Deli gibi dalpınma ey biçâre battın tut
 
Sanki denize gömüldün de boğazına kadar su yuttu seni,
Deli gibi debelenip durma çâren yok var artık sen batın-öldün say!
 
Dalpınmak : debelenmek. Çırpınmak.
 
 
Yüz yıllar hoşlugıla ömrün olursa Yunus
Sonucu bir nefestir geç ondan da üttün tut
 
Yüzlerce yıl hoşluk içinde ömrün olsa da Yunus.
En son ucu bir nefestir ki alır veremezsin ya da verir alamazsın en iyisi sen geç ondan da tedbirini al ve o zaman bu oyunda üttüm say!
 
 
XIII.
 
Niceler bu dünyâda günâhını yuyamaz
Ömrü geçer yok yere ey dırîga duyamaz
 
Niceleri vardır ki bu âlemde kazandıklarını inceleyip pis-pas olanlarını yıkayıp temizleyemez!
Ömrü bir gürültü içinde geçer asla bir Eren sözü duyamaz ne yazık!
 
Dırîga : Esirgemek. Yazık.
 
 
Bir nice kişilerin gaflet gözün bağlamış
Hak yoluna derisen bir yufkaya kıyamaz
 
Bir niceleri de vardır ki gaflet gözünü bağlamış kazandığını har vurup harman savurur da bir garib kişi bir ekmek istese malına kıyıp da veremez.
 
 
Bu dünyâ bir gelindir yeşil kızıl donanmış
Kişi yeni geline bakıbanı doyamaz
 
Bu dünya yeşil-kızıl elbiselerle süslenmiş ve gizlenmiş bir gelin gibidir. Bir yanardağ gibi dışı yeşil içi kızıl kordur ama insan bunu anladığında içine girmiş olur ne yazık ki!
Bu öylesine kandırıcı bir gelindir ki insan bakmalara doyamaz!
 
 
Ey nice arslanları alır aktarır ölüm
Azrail pençesine bir yoksulca duyamaz
 
Nice nice arslan olduğunu sanan dünya gücüne-kuvvetine güvenenleri Azrail pençesini geçirdi mi ölüm ülkesine kaldırır atar da sanki bir yoksul kadar bile sesi çıkıp duyulamaz!
 
 
Var imdi miskin Yunus uryân olup gir yola
Yüz çukallı gelirse yalıncağı soyamaz
 
Ey dünyaya karşı sâkin olmuş olan Yunus!
O hâlde hiç durma varlığını soyun da Hakk Yoluna gir!
Yüz zırhlı gelseler de çırıl çıplak kişinin neyini soyacaklar?
 
Uryân : Çıplak.
Çukal : Zırh
 
 
XIV
 
Bu dünyaya gelen kişi âhır yine gitmek gerek
Müsâfirdir vatanına bir gün sefer etmek gerek
 
Bu dünyaya kulluk imtihanı için gelen kimse rolü bitince gitmesi de haktır geldiği gibi.
Bu misafir hânede belli süre kalıp ana vatanına seyr-ü Süluk seferi edecektir elbet!
 
 
Va’ de kıldı ol dest ile biz bu cihana gelmeden
Pes ne kadar eğleniriz ol va’demiz yetse gerek
 
Sistemi var eden Alla Teâlâ Bezm-i Elest’inde beden bu âleme düşmeden, nefisler ruhî emâneti ve ahdi yüklendiğinde herkesin rolü ve süresi belirlendi kendisine aynı rolü Hak-Hayır veya Bâtıl-Şerr şeklinden birisini tercih hakkı tanınarak oynaması emredildi.
Herkes de her şey de emredilen rolünü canla başla şu an oynamakta.
Ancak ne kadar sürse de her sonlu gibi son bulacaktır.
Ve biz de yolumuza devam edeceğiz mecburen!
 
Dest : f. El, yed. * Mc: Kudret, fayda, nusret, galebe. * Düstur. * Tasallut. * İkmâl. * Âlî makam. Meclisin şerefli yeri.
 
 
Biz de varırız ol ile kaçan kim va’demiz gele
Kişi varacağı yere gönlünü berkitse gerek
 
İnsanoğlu peşinden ecelinin kovaladığını sanmasın!
Biz kendi ayağımızla ecelin-ölümün ayağına varırız ve o zaman deriz ki vâdemiz geldi-süremiz doldu!
O hâlde sonuçta varacağı yere gönlünü çevirip hazırlığını doğru dürüst yapması gerekmez mi?
 
Kaçan : Vatka ki, o zaman.
 
 
Can neye ulaşır ise akıl da ona harcolur
Gönül neyi sever ise dil onu şerh etse gerek
 
İnsan canı-ruhu neyi yapmayı arzu eder emrederse aklını da o yolda harcar.
Akıl özün emrindedir.
Gönül kimi sever de sevgili bilirse dili de hep onun adını anar durur artık!
 
Şerh : Açma, genişletme. * Açıklama. Anlaşılanı anlatma. Bir yazı veya konuşmayı kolay anlaşılması için izah etme, tafsil etme. * Bir şeyi dilim dilim kesme. * Bollaştırma. * Bir müşkil ve mübhem makaleyi açıklama, keşif ve izhar etme. * Açıklanmış yazı, risale.
 
 
Acep midir âşık kişi ma’şûkunu zikrederse
Aşk başından aşacağız gönlünü zar etse gerek
 
Âşık kişinin sevgilisini hep zikredip durmasında şaşılacak bir şey mi var?
Aşk insanın başından aştı mı gönlünü ah u zâr inlemeleri kaplar!
 
Zar : f. İnleyen, sesle ağlayan. * Zayıf, dermansız.
 
 
Yunus imdi sever isen ondan haber vergil bize
Âşıkın oldur nişanı ma’şûkun ayıtsa gerek
 
Yunus sen de seviyorsan bize ondan haber ver!
Çünkü aşkın tek nişanı, Âşıkın her yer, her an ve her hâlde hep Yâr’ini anması ve ondan söz etmesidir!
 
Ayıtmak : Söylemek, demek, hitab etmek.
 
 
XV.
 
Yavlak acayip geldi bana dünya ‘çinde işbu hâl
Gece konuk olan kişi gene sabah göçer filhâl
 
Bu dünya içinde olan şu hâller doğrusu bana çok  hayret verici geliyor.
Gece konuk gelenler sabah erkence hemen göç ediyor yoluna…
 
Yavlak : Çok fazla.
Acayip : Acaib. (Acib. C.) Şaşırtacak ve hayret verici şeyler.
Filhâl : (Fi-l-hâl) Şimdi, hemen. * Bu halde. * Hadd-i zâtında.
 
 
Eğer gerçek konuk isen aç gözün uyanık isen
Sen bu söze tanık isen geri kalır mülk ile mal
 
Sen de eğer gerçek konuk olduğuyun şûuruna erdiysen  aç gözünü uyumuyorsan bak!
Sen de sözümü onaylıyorsan bu handan mal mülk çıkaramazsın hepsi ardında yığılır kalır!
 
 
Malını beriki(si) yer sen onda hesabını ver
Senindür(ür) bir adım yer gör nice(si) urulur kal
 
Kalan malını kalanların veya birileri yer de sen orada hesabını verirsin!
Bu âlemde senin olan bir adımlık mezar.
Niceleri ise onu bile bulamazlar!
 
 
Kendin görürken ye yedir yoktur diye etme özür
Bu dünyâda hâsıl nedir hay ile pazarı ver al
 
Elin ayağın tutup gözün görürken fakir fukaraya da yedirip-içir!
Boşuna özürler bulup durma!
Bu dünyadaki hayat Pazarında ortaya çıkarıp elde ettiğini iyi bil de
bir nefeslik “hay” ını ver de ebedi hayatı satın al eğer kâmil akıllı isen sen!
 
Hâsıl . Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
 
 
Ben diyeyim sözün hakkın işit unutma key sakın
Uş kıyâmet geldi yakın gönlünden geçmesin hayâl
 
Ben sana sözün hak olanını diyeyim de sen iyice işit ve sakın unutma!
Sanki şimdi kıyamet geldi bil de hayal içinde hayatı bırak artık!
 
Key : Gey. Çok, pek, pek çok, gayet. İyice, hakkıyla. Yerine, uygun, muvafık, doğru. Muhteşem, büyük.
Uş : İşte, şimdi.
 
 
Andan İsrafil sur ura ölenler yerinden dura
Geçse devran-ı rüzigâr böyle yazmış celle celâl
 
Kıyamet geldi bildin ya!
Ondan sonra İsrafil, Sûruna üfüre!
Bunu duyan ölüler yerlerinden doğrulalar.
Sanki koca ömür devreden bir rüzgâr gibi esti-gitti say!
Bu ise gerçektir ve sistemin Ulu Ustası Allah Celle Celâlihu Sünnetullahı böyle murad edip emretmiştir.
Ve böylece de devam edip gitmektedir!
İsrafil’in Sûru ile Erenleri İlim-Edeb öğretip-eğiten nefeslerini, ölü kalblerin dirilişini var sen düşün biraz da!!..
 
 
Sultan u kullar bir ola anda katı haller ola
Dahı ayrıksı sır ola korkulu iş anda muhâl
 
Artık o mezar ve mahşer âleminde buradaki roller gereği geçici olarak imtihan imkanları olarak verilen ve yaşanan Sultanlık ve kölelik vasıfları kalkar!
Ve orada çok çetin bir hesab hâlleri başlar!
Ancak ve sadece bu âlemde insanın eşyanın ve kendisinin sırrına ulaşıp gereğini yapması hâlinde onun işleri ortaya serilmeye sırr kala!
Onlar için korkulacak bir hususun olmayacağı zaten belli, vaat edilmiş ve aksinin olması imkansızdır.
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Allahümme erine’l-eşyâe kemâ hiye: ALLAH’ım bize herşeyi nasıl ise öyle göster!…” buyuruyor… Eşyânın hakikatini
 
Muhal : İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Bâtıl, boş söz. * Hurâfe olan nazariye.
 
 
Bunda korkmaz isen Yunus anda korkuturlar seni
Eğer dirliğin hak ise sıratı geçesin sehel
 
Ey Yunus!
Sen bu âlemde senin için ilerde başına gelecekleri bildiren Emr-i İlâhilere kulak verip korkmaz isen hazırlan ki orada seni cidden çok korkutacaklar!
Yok eğer burada Hakk’ın hükminden korkmakta isen mesele yok sen Sırat Köprüsünü kolay geçersin ki zaten Hayat olan imtihan köprüsünü geçmeye çok emek verdin!
 
Sehel : Kolay.