
اللّٰهُمَّ أَنْتَ السَلَامُ وَمِنْكَ السَّلَامُ . تَبَارَكْتَ يَاذَا الْجَلَالِ وَالإِكْرَامِ
: Allahümme ente’s-selâmü ve minke’s-selâmü, tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâmi :
“Allah’ım! Selâm Sensin! Yalnız Sendendir selâmet. Çok Ulusun, Ey Celâl ve İkram Sahibi!”
(Müslim, 591, 592; Tirmizî, 300; Ebu Davûd, 1513; İbn Mâce, 928; Nesâî, III-68; İ. Ahmed V-275,279)

اللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِي مَا قَدَّمْتُ ، وَمَا أَخَّرْتُ وَمَا أَسْرَرْتُ ، وَمَا أعْلَنْتُ وَمَاأَسْرَفْتُ ، وَمَا أَنْتَ أَعْلَمُ بِهِ مِنِّي ، أَنْتَ الْمُقَدَّمُ ، ,َ أَنْتَ الْمُﺅَخِّرُ ، لاَ إلٰهَ إِلاَّ أَنْتَ
: Allahümme’gfirlî mâ kaddemtü, vemâ âhhertü vemâ esrartü, vemâ â’lentü vemâ esraftü, vemâ ente e’alemü bihi minî, ente’l-mukaddemü, ente’l- muâhhirü, lâ ilâhe illâ ente :
“Allah’ım!
Önden işlediğim, geriye bıraktığım, gizlediğim, âşikâre işlediğim, israf ettiğim ve benden daha iyi bildiğin bütün günahlarımı bağışla!
Öne geçiren, geri bırakan yalnız Sensin Senden başka İlâh yoktur!”
(Tirmizî, 3419; Ebu Davûd, 1509)

(Müslim, 771(201,202)

(Ebu Ümâme (ra)’dan; Nesâî, Es Sünenü’l-Kebîr)