Münir Derman Sohbetleri 5

Resim

MÜNİR DERMAN (ks)

SOHBETLER : V

Hâfız Efendi bir âyet-i kerime okudu..
Pazarları vaaz eylediğimde nakleylediğim mevzuları,
Hâfız Efendi Kur’ân-ı Kerim’den seçtiği veyahut kendisine ilham olunan âyeti okuduğu zaman, benim kafam dönüyor.
Döndüğü için, Kur’ân’dan güzel Kur’ân’dan büyük bir şey olmadığı için, o âyetlere hürmeten o âyetlerden yine bahsedeceğim.
O âyet-i kerimede Cenâb-ı Rabbulâziz buyuruyor ki aziz cemaat!

Kur’ân-ı Kerimde Allah’ın kullara hitabı :
“Ya eyyühellezine âmenu!”
“Ya eyyuhen nâs!”
İki türlü Cenâb-ı Allah kullara hitap eder :
“Ya eyyuhen nâs : Ey Yarattıklarım!”
“Ya eyyehüllezine âmenu : Ey Bana inananlar!”
“Sallallahu Aleyhi Vesellemle tebliğ ettiğime inanıp bana secde edenler!” demektir.
Ya eyyuhen nâs.
Ya eyyuhellezine âmenu!..

İnananlar bir tarafa inanmayanlar da yine bir tarafa.
Bütün kâinat Nur-u Muhammedi ile yaratılmıştır.
Nur-u Muhammedi dediğimiz zaman Salllallahu Aleyhi Vessellemin mübârek cesedi hatırınıza gelmesin.
Cenâb-ı Lemyezel öyle takdir buyurmuş ve Nur-u Muhammedi adında bir nur halk etmiştir.
Bu nuru bütün kâinata göndermiştir.
Nasıl ki bir merkezde elektrik dürbünü var bundan 16 bin, 100 bin wolt ceryan çıkıyor.
Bu ceryan yaratılan insan vücudunun tahammül hududuna yarayacak woltajda gönderilmek arzulandı.
Ve bu nur, bütün kâinattaki canlı, imanlı imansız, münkir, kâfir, zalim, velî, zalim münafık kim olursa olsun herkesin kalbine Nur-u Muhammedi koydurdu.

Bu Nur-u Muhammediyi harekete geçirip : “Sende Allah’ın Nur-u Muhammedisi var bunun kadrini bil! Kıymetini bil!” diye Cenâb-ı Allah Resûllleri göndermiştir.
Resûllleri gönderdikten sonra Resûller bu woltajdaki cereyanı alabilmek için hususî şekilde yaratılmışlardır.
Hususî şekilde tebliğe gelmiştirler.
Hususî şekilde hazırlanmışlardır.
Biliyorsunuz ki Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimize Şatrü’l Sadr hadisesi doğmuştur.
Elem neşrah leke sadrek
Biz Onun sadrını yardık ve içini dışını tertemiz ettik.
Bu voltajı alabilsin diye.
Bir küçük elektrik telinde biraz oksidasyon olsa yani oksitleşse orası paslansa ceryanı geçirmez. Elini vurur.
Onun için Resûlleri gönderdikten sonra Cenâb-ı Allah Resûllerinde dayanabileceği şiddette kendinden çıkan feyz ve Kur’ân’ın kelâmları tahammül edemez diye Cebrail vasıtasıyla göndermiştir.
Cebrail alıyor Hazreti Resûlün kavlü, hazine-i kavlüne tahammül edeceği şiddette gelip boşaltıyor bunu.
Resûlullah Efendimizde o voltajı indiriyor bizim anlayabileceğimiz şekle sokuyor.
Çünkü Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz buyurmuştur.
Kur’ân’ın 7 türlü mânâsı vardır.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 herkes tahammül edemez mânâsına.
Fahreddin-i Razî Tefsir-i Kebirinde der ki bir âyet, bir âyetten bahsediyor.
Şimdi oraya girmeyelim uzun olur.
“Bu âyetin dördüncü tarafından mânâsını söylersem benim kafamı vurursunuz!” demiş.
Onun için herkes tahammül edemez.
Edemediği için Sallallahu Aleyhi Vesellem bize, bizim voltajımıza inecek derecede Kur’ânı Allah’ın emirlerini indirmiş, bizim kabul edeceğimiz şekilde bize tebliğ etmiştir.

Onun için Kur’ân-ı Kerimde:
Lev enzelna hazelkur’ane ‘ala cebelin lereeytehu haşi’an mutesaddi ‘an min haşyetillahi ve tilkel’emsalu nadribuha linnasi le’allehum yetefekkerune.
“Eğer Biz bu elinizdeki bulunan Kur’ân’ı dağa indirseydik.
Dağ Kur’ân’ın şiddetinden haşyetinden param parça olurdu” diyor.
O halde insanın tahammülüne bakın!

Bundan sonra biliyorsunuz Musa Kelimullah, Tûr’a çıktığı zaman kendisine vahy olunacağı sıralarda Kur’ân-ı Kerimde : Esteiuzubillah.
“Velem ma cael usalimi katina ve kelleme hu ve Rabbehu.”
Vaktaki, vakit geldi.
Musa dağa gitti, konuşmak için, Allah’ınan.
Gale Rabbi evni unzil ileyk.
“Ya ilahî! Bana kendini göster!” diyor Hazrati Musa.
Hazreti Musa celâlli bir peygamber bir Resûldu.
Allah şefaatine nâil eylesin.
Ve mutamadiyyen sual sorardı.
Kale cevap geliyor.
“Len tarani.”
Beni göremezsin ya Musa ve lâkin.
“Ve lâkininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani”
“Madem ki sen Benim Resûlumsün arzuladın Beni görmek.
Karşıki Cebele bak ya Musa!” dedi.
“Bak oraya Cebele büyük bir dağa bak!”
Musa mübârek gözlerini çevirdi.
Musa heybetli, iri yarı bir Resûlullahtı.
“Felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saika”
Vaktaki Cenâb-ı Allah küçük bir nur huzmesi ile dağda tecellî ettiği zaman dağ an-ı vahidde eriyiverdi.
Eridi mi Musa da
Ve harra Musa saika
Hazreti Musa da yere yığıldı.
Yıldırım vurmuş gibi devrildi.
Âyet Kur’ân-ı Kerimde.
A’raf Sûresinde.
Devrili verdi.
“Felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü’minin”
“Ya İlahî ben hata ettim. Benim kusuruma bakma. Ben Seni görmek istedim. Fakat ben Sana ilk inananlardanım!.”
Demek “af buyur!” diyor.
Ondan sonraki âyette.
“Sen git. Sana risâleti verdik kelâmımızı ağzına koyduk.
Git bunları tebliğ et kâfidir. Ve bize şükret!”
Onun için Kur’ân-ı Kerim de derin derin mânâlar vardır.
Bu mânâlara Kur’ân dilinde tefsir dilinde i’caz derler i’caaaz.

Şimdi Hafız Efendinin okuduğu şeyde diyor ki.
“Ya Eyyehüllezine âmenu.”
“Bana inananların sınıfına girenler!”
Kadın olsun erkek olsun birbirlerine uhuvvedir, uhuvvet yakarlar. Arkadaştırlar. Kardeştirler bunlar.
Kardeşlikten merhamet huzura gelir.
Merhametli olan insan rızaya Allah’ın rızasına namzed olur. İmtihanını kazanmış demektir.
Cenâbı Sallallahu Aleyhi Vesellemin bir hadisi vardır :
“Merhamet, on dörtte bir peygamberliktir” buyrulmuştur.
Ama merahmet zannettiğiniz : “Fakire acıdım, cebimden çıkarıyım 10 kuruş vereyim yahut şu bu!”
Hayır hayır hayıııır!..
Merhamet taştan tutun da, çiçekten tutun da, bütün hayvanata kadar şey eder.
“Efendim, bir de var ki.”
Küllün muzirun nuktelun.
Cenâb-ı Peygamber buyurmuş : “Muzırları öldürün!”
Katelede nüktelun.
Evet insanlar isyana gitmesin diye bu hadisi buyurmuştur Cenâb-ı Peygamber.
Bir şey yapıyorsun sinek gelip konuyor sana.
Yine geliyor muzır konuyor sana. Muzır.
Sana göre muzır o.
Sen orada Allah’ın sabır hasletine gir sinek sana konmaz!
Ondörtte bir peygamberlik olan merhamet kisvesine girdiğiniz zaman sinek senden benden kâfirden, münafıktan daha iyi bilir Allah’ın eline konmaz o!
“Pancar ektiriyoruz tarlaya.
Yüzbin lira alacağız efendim köstebek yiyor.
Köstebekleri vur!”
Ne yesin o hayvan.
Allah onu yer altında yaratmış.
Sana da parayı vermiş.
Pancarı ekeceksin.
Bütün tarlanı mı yedi yesin bi ton ne olacak.
Sen ona bol bol yemeğe bırakırsan der kendi kendine ki :
“Ya İlahî bu ne biçim kulun Senin. Beni öldürmedi. Ben bunun yedim şeyini, yine sesini çıkarmadı. Yemeyeceğim Ya İlahî!” der.
Hayvanlar Allah’a itiraz edebilirler, biz edemeyiz.
Cenâb-ı Allah başka taraftan rızkını verir.
Sabırda hazineler gizlidir.
Cenâb-ı Allah’a hücum etmemeleri için, insan dinden çıkmamaları için, küllün muzırun nuktelun buyurmuştur. Cenâbı Allah.

“Efendim aslan geliyor!”
Sen aslana hiç kıymet verme, aslan sana bişey yapmaz.
Sokaktan giderken tecrübesi bedava. Git!
Kendine fenâlık gelmeyecek ne kedi, ne köpek ne güvercin ne tavuk kaçar.
Fakat içinde edepsizlik olandan, uzaktan kaçar.
Bunlar kargalara benzerler.
Leş kargalarına.
Şehir haricinde birleşir üzerine konarlar.
Uzaktan bir otomobil, bir araba bir insan göründü mü leş kargaları hemen kaçar.
Onun için merhamet kisvesine giren insandan korkma.
Hiç korkma!
Buna ne çıyan, ne yılan, ne yırtıcı hayvan hiç kimse bişey yapamaz.

Sallallahu Aleyhi Vessellem Mekke’de iken bir gün sahabe-i kiramla Kâbe teşrif ediyormuşlar.
Kâbe’ye giderken önüne bir köpek ölüsü çıkmış.
Köpek Sıcaktan şişmiş böyle dişleri böyle, fenâ kokuyor.
Hazreti Ebu Bekir Radiyallahu anh. Cenâb-ı Sallallahu Aleyhi Vessellemin önüne gelmiş : “Ya Resûlullah şu taraftan teşrif edin demiş, koku var burda.”
O Allah’ın rahim âlemlere rahmet olan insana uyduğu zaman ne kokuyu duyar.
Ne ateşi duyar. Ne acıyı duyar.
Merhametli olduğu için..
Mübârek koku duymuyor burnuna oğlum.
Giderek yanına asasını uzatarak Ya Osman demiş :
“Bak ne güzel dişleri var.”
O koku içinde bile Cenâb-ı Allah’ın el Bediu’ esmasının güzelliğini gösteriyor.
O mübârek başlarını çevirmiş bir tarafa onun iki âlemi gören mübârek gözleri bizde yok.
Amma var.
“Nasıl var efendim?”
Burda bir nokta koyalım.

“Beni rüyada gören muhakkak beni görmüştür şeytan bana temessül edemez” buyuruyor Cenâb-ı Peygamber.
Cenâb-ı Peygamberi rüyasında görebilecek kadar bu secdede başını çürütmüş, Resûlullah’a salavat-ı şerife getirmiş.
Onun rızasını almış insan, insan da aynen böyledir.
Şeytan yanaşamaz ona.
Hakiki mü’mine şeytan nedir ki canım.
Şu demektir, kim söylüyor bunları.
Hazreti Peygamber..
Beni rüyada görebilecek kadar secde-yi rahmâna kapanmış.
Benim Ravzamı salavat-ı şerife ile yıkamış.
Benim rızamı almış insan ve beni rüyasında gören adama benim gibidir.
Sahabe olur o ona katiyyen şeytan yanaşamaz.

O mübârek gözlerini çevirmiş, demiş ki :
“Kedisini, kedisini açlıktan, susuzluktan öldüren, susuzluktan öldüren kırk sene başını yerden kaldırmayan saliha bir kadının Cehennem azabını gördüm.
Başını mübârek vech-i mübâreklerini sağ tarafa çevirmiş, onun gözleri başka gözler inşaallahu Rahman âhirette o mübârek gözleri göreceğiz.
Bu dünyayada da nasip olur!
İnşallahu Rahman.
İnsanlar hiç belli olmaz.
Döndermiş mübârek gözlerini demiş ki:
“Yaralı bir köpeğe, yaralı ve çamur yalayan bir köpeğe eliynen su içiren bir fâhişeyi Cennet-i Âlâ’da görüyorum!” demiş.
Ve gelmiş:
“Merhamet on dörtte bir peygamberliktir.” demiş.
Onun için âyet-i kerimedeki merhameti deyip de cebinden 30 kuruşu çıkarıp vermeye bakma! O merhamet değil oğlum!
O merhamet değil!
Merhametli olan insana cehenneme girdiği zaman cehennem ateşini bile söndürür.

Büyük Velîlerden Abdulkadir Geylani Hazretleri çok Rahim bir insandı.
Bir gün vaaz ederken demiş ki.
“Lev şefaetü ceddi Muhammedün letefeyta bi nari cehennemi tebdeci “demiş.
Eğer benim ceddim Muhammed’in şefaati olmasa ben bir tükürüknen cehennemi söndürürüm. “ demiş
Siz mü’min deyip de geçmeyin efendiler.
Secdeye Hulus-i kalb ile içinizi boşatarak bırakın.

Onun için Allah’a tam kul olabilmek zor.
Tam kul olana Allah celle celâlihu zulmetmez.
Erhamerrahimindir.
İnsana kendisinden başka hiç kimse de fenâlık edemez.
Onun için insanlar kendi kendilerine fenâlık ederler.
Nimet insanlara sevdikleri için verilmemiştir.
Âhirette nimetlere gark edecek Cenâb-ı Allah iyi kullarını.
Bu kullar bunları temin eder, bazılarının ağızları sulanır.
Hayır sevdiklerinden değil, Hakka uydukları için kendilerine ikram olarak verilmiştir.
Ters anlamayın.
O halde aziz cemaat öğrendiklerine uyan.
Öğrendiklerine uyan işi yaparsan tuttuğun zaman kendi işlerin konuşmağa başlar.
Onun için daima konuşmadan, söz söylemeden evvel söyleyeceklerini tart, ölç, sözü ondan sonra konuş!
Belki bir dostu üzersin belki bir Allah adamının kalbini kırarsın.
O anda o adam kendinde olmaz.
Sahibi işe karışır ve berbat olursun.

Abdulhamid zamanında İstanbuldaki Aksaray da bir Eyvallah Dede denilen bir adamcağız varımış.
Abdulhamid dönemi 1326-27 senelerinde Meşrutiyet ilanı sıralarında.
Orada da Etem Pertev Bey’in eczanesi var.
Aksaray’da Valide Cami yanında.
Onun karşısında Muhsin Efendi isminde bir manifaturacı tüccar var.
Bir yaz günü Aksaray meydanına başında böyle bir tepside dut getirmişler, dut mevsimi satılıyor, herkes dut alıyor.
Bu Eyvallah Dede denilen bir keşkülü var ….
Uzun boylu sakallı, Allah adamı kendisi.
Hiç kimseynen konuşmaz.
Gelmiş. Dutçu hemen avuçlarını doldurduğu gibi dedenin o yarım kavuk şekildeki keşkül derler doldurmuş ona.
“Eyvallah!” demiş.
O Muhsin Efendi bu adama kızarmış.
Şöyle bir vuruvermiş : “Ne arıyorsun burada?” demiş.
Keşküldeki dutlar dökülmüş ve keşkülün demiri bizim Dede’nin burasını yırtmış.
“Eyvallah!” demiş gitmiş.
Ertesi günü Muhsin Efendi dükkanına geliyor.
Gece bir rüya görmüş.
Bu Eyvallah Dede bir ok atmış.
Muhsin Efendi’nin taak kalbine rüyâda.
İkinci bir ok taak kalbine.
Üçüncü ok kafasının yanından geçmiş.
Sabahtan gelmiş : “Aman ne olacak?”
Valide Caminin İmamına sormuş.
“Gel efendim müftüye gidelim!”
Falan bilmem ne derken Müftüye gitmişler.
Müftü : “Git bu Baba’nın gönlünü al oğul! Bu rüya iyi rüyaya benzemiyor!”
Bunları düşünürken öğleye doğru, evden bir haber : “Aman efendim doktoru alın gelin abiyim hasta.”
O zaman Akil Muhtar Bey Allah rahmet eylesin!
Bizim Hocamızdı tıpta, o İsviçre’den yeni mezun olmuş gelmiş.
Bir faytona koyuyorlar götürüyorlar onu Aksaray’daki şeye.
Gidiyor ki büyük oğlu hiç daha bişey yokken yok “hop pat!” diye ölüyor.
İkinci günü ikinci oğlu “Güm!” diyor gidiyor.
Müftü bilmem bazı meşihattan adamlar Eyvallah Dede’ye gidiyorlar diyorlar.
“Aman!” diyorlar.
“Biz bir hata işledik yapma gitme!.”
Diyor ki : “Muhsin Efendi benim elimde bişey yok!” diyor.
“Ben Allah’ın basit bir kuluyum. Siz onu ittiğiniz zaman, burama keşkül vurduğu zaman, ben kendimde değildim!” diyor.
Kendinde olmadığı zaman Sahib-i Hakiki karışır.
İnsandaki Nur-u Muhammedi’nin Sahibi karışır tepeler insanı.

Hasankale’de İbrahim Hakkı Hazretleri vardır.
Meşhur Marifetnamesi vardır.
Bu yedi yaşında iken Fakirullah Hazretlerinin yanına gidermiş ki onu terbiye etsin yetiştirsin diye.
Bir gün böyle Fakirullah Hazretleri otururken kendi sohbeti icabı üçyüz dörtyüz kişi etrafında Hakkı da oturuyor yanında.
Hakkı’ya demiş ki “Oğlum al şu testiyi de karşı ki pınardan doldur getir!” demiş.
Hakkı kalkmış pınara gitmiş.
Biraz sonra ağlayarak gelmiş :
“Ne oldu Hakkı oğlum!” demiş Fakirullah Hazretleri.
Demiş amca demiş.
“Pınara gittim bir sipahi geldi atını suluyordu. Bende testiyi dolduruyordum. Beni itti düştüm. Şeyy kırıldı demiş testti!”
“Oğlum hemen koş koş çabuk!” demiş.
“O sipahiye bir fenâ lakırtı söyle de gel!” demiş.
İbrahim Hakkı yedi yaşında koşmuş.
Bakmış sipahiye fenâ lakırtı bilmiyor ki yine ağlaya ağlaya yerine gelmiş.
“Söyledin mi oğlum?”
“Söylemedim!” demiş.
“Yav koş demiş koş oğlum hadi!”
Gitmiş biraz sonra bu sefer daha çok bağıra bağıra ağlayarak gelmiş.
“Ne oldu Hakkı” demiş.
“Amca demiş. At ürktü. Sipahinin kafasına bir tekme vurdu kafası darmadağın sipahi orda yatıyor!” demiş.
“Vah evladım vaaah!” demiş.
“Bir testiye bir adamı göçerttik!” demiş.
Yanındaki o büyük insanlar, bi şey anlayamamışlar bundan ne oldu diye.
Bir kimse, bir hayvana veyahut bir insana.
Çok dikkat edin aziz cemaat.
Bir kimse bir hayvana ve bir insana veya bir insana zülmederse nâ-hak yere bu adam da ona bir cevap vermezse, dövdü, vurdu, sövdü hepisini sesini çıkarmadı.
Ama haklı değil adam haa, haksız olacak.
Edepsizliği yap. Alsınlar falakaya seni.
Sesini çıkarma ki Cenâb-ı Allah karışır.
Yağma yok öyleee!.
Nâ-hak yere bir hayvan veya bir zalim.
Fakat hayvana nâ-hakkı yok.
İnsan nâ-hak yere.
Hayvan gider biryerini karıştırırsın bir tekme vurur.
Hadi atı idam edelim yoo öyle iş yok.
Bir hayvana veya bir insana, insan nâhak yere zulmederse o adam da sesini çıkarmaz ne yapıyorsun demezse Sahib-i Hakikisi karışır ve derhal tepeletir.
Onun için merhamet bunların hepisinin zırhıdır zırhı.

O halde aziz cemaat kadrini bilen yani içindeki Nur-u Muhammedi nin kadrini bilen, sözlerin kadrini bilen, Müslümanlığın kadrini bilen.
Haddini aşmayan,
Diline sahib olan,
Ömrünü boşa sarf etmeyen kimseye Allah rahmet eylesin!
“Allah rahmet eylesin!” birisi dedi mi, hakikaten o insana o rahmet layıksa o adam cehennemdeyse bile pırrr diye uçu verir.
Benim sözlerim değil!..
Resûlullah söylüyor.
İnsanın meleküt âlemine geçmesi için islamda iki defa doğması lazımdır.
İki defa.
“Nasıl doğar adam iki defa efendim?”
Kuşlar iki defa doğarlar.
Dikkat ederseniz.
Yumurtadan ve ondan sonra.
İki defa doğan da kanatlı olur.
Gökte uçarlar.
Değil mi?
Kuş iki defa doğar.
Yumurta, yumurtadan sonra kuluçka. İki defa.
İki defa doğan insanda göklerde dolaşır.
Kuşlara bakar.
Sizde iki defa doğmağa çalışın.
“Efendim iki defa nasıl doğulur?”
Doğmuşsun da senin haberin yoktur.
Anlattığım zaman anlarsın.

İslam da mü’minin, bir dış tarafı vardır, bir iç tarafı vardır.
Dış tarafınız insanı koruyan Şeriattır bilirsiniz..
İç tarafın imamı kalbdir, kalb.
Nasıl ki namazda cemaata uyuyoruz.
Tadil-i erkan ile kılıyoruz.
İmam Efendi mes’ûl.
Biz de ondan evvel ne ruku’ya gidiyoruz.
Ondan evvel bilmem ne yapmıyoruz.
Yapmadığımız gibi.
Kendi içimizin imamı da kalbdir.
Nasıl efendim bu,
Kalbdir, sen etsen de etmesen de daima Allah’ı zikirle meşguldür.

Tesbih çekiyorsun.
“Elhamdulillah! Elhamdulillah!”
Yoooo. Kalbin nasıl bi dinle bak. Tak!.tak! tak!
“Elhamdulillah!.. Elhamdulillah!..”
Kalbinin imametine uyuyorsun.
Nur-u Muhammedi burda, edepsizlik edip de onun önüne geçme!
Secdeye gittin :
“Subhane Rabbiyel âlâ!. Suhbahenr Rabbiyel âlâ……..”
Kalbinin zikirinden evvel geçme!
Kalbinin imamına uymamamış olursun.
Namazın beyhude olur.
Feveylul lil musalline ellezine hum an salatuhum sahün.
Âyet-i kerime bu.
Bunlar boş lakırtı değil cemaat.
Boş lakırtı değil.
Ayda bir defa kıl böyle kıl! Her gün kılacağına.
“Ama ben her gün böyle kılacağım!”
Çok şükür. Hadi öyle kıl.
Böyle giyim tarzına 40 gün namazına, niyazına dikkat eden insana bişeyler görünmeye başlar.
Amma bizim hiç bişeyimiz bi şey gördüğümüz yok.
Bunları ben uydurup söylemiyorum.
Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz buyuruyor.
Onun için Cenâb-ı Allah bir hadisi kudsi de diyor ki :
“Lâ İlâhe İllallah benim kalemdir” diyor.
“Kalemin ismi Lâ İlâhe ilallah dır” diyor.
Bu kaleye girenler azabımdan tamamıyle kurtulurlar.

Onun için “Lâ İlâhe illallah”ın da iki kefesi vardır haaaa.
Bunu size hiç kimse söylememiştir.
Kur’ân-ı Kerimde Lâ İlâhe illallah iki âyette geçmiştir.
Koskoca Kur’ân-ı Kerimde 6666 âyetin içinde iki sûrede Lâ İlâhe İllallah geçmiştir.

Birisi Saffat süresi.
İnnehüm kanu iza kiyle lehüm la ilahe illellahü yestekbirun
“Onlara Lâ İlâhe İllallah söylendiği zaman kibirlenirler” diyor.
Ne demek bu?
Hepimiz müslümanız, dışarı çıktık.
Birisini gördük :
“Vaaz efendi bir şeyler söyledi, bunun sonu berbat, benim için iyi alış-verişti..”.
Bu Saffat süresinde geçen Lâ İlâhe İllallah insanın zâhiri için Lâ İlâhe İllallahtır.
Onun için islamiyette kalb ile tasdik, dil ile ikrar değil midir dikkat ederseniz.
Dil ile ikrar, kalb ile tasdik.
İlk defa lakırtı söyleyeceksin, sonra kalb ile tasdik edeceksin. Demektir.
Kalb ile tasdik dil ile ikrar mıdır?
hayıır.
Dil ile ikrar, kalb ile tasdik.
Evvelden biri evvel biri sonra.
Es semiü’l- Basîr. dir
El Basîrü’l- Semi’değil!
Çünkü kulağın gözden kıymeti daha yüksektir.
“Bir söyle iki dinle” lakırtısı.
Onun için buradaki Lâ İlâhe ilallah dış içindir, imana girebilmek içindir.
Lâ İlâhe İllallah.
Allahın kalesi imiş girdik işte.
Peki hemen dibe mi dalacağız dur bakalım.
Çok ağır olmak lazım ki dibe dalasın.
Lâ İlâhe ilallah sonunda biliyorsunuz Resûlullah vardır.
Namaz var, oruç var, zekat var, hac var, doğruluk var, yalancılık yok, bilmem ne yok, yok oğlu yok.!
Bunlar bu Lâ İlâhe İllallah’ın hepisi peşine takılmıştır.
Bunları bitir!
Temizlen!

Ondan sonra ikinci Lâ İlâhe ilallah’a geçersin!
O da Kur’ân-ı Kerim de Resûlullah’ın mübârek ismini taşıyan bir sûre vardır.
Orda “Fa’lem ennehu la ilâhe illellah” vardır.
“Bil ki Allah’tan başka Allah yoktur” diyor.
O da insanın batıni Lâ İlâhe İllallahıdır.
Birinci Lâ İlâhe İllallah’ı hazırlayıp da ikinci Lâ İlâhe İllallah dedi mi insan Velîyullah olur.
Onun için daha biz birinci Lâ İlâhe İllallah.
Lâ İlâhe İllallah burda de kapıdan dışarı çık köpeğe taş at.
Ne oldu?
Yalan söyledin.
Öteki felanca şunu söyledi!
Öyle Lâ İlâhe İllallah mı olur, olmaaaz!
Az söyle daha iyi.

Ara sıra gider resmi geçit yaparsın.
Saygı duruşu yaparsın karşısında, bitti gitti!
Yok öyle iş.
Onun için ilk defa dış taraflarınızı düzeltin Lâ İlâhe İllallah
İçin Lâ İlahe İllallah’ına geçti mi Fa’lem ennehu!
Onun için eski büyük Velîlerde bir takım Haylar, şunlar, Lâ İlâhe İllallahlar, mertebe, mertebe en son Raziye mertebesi ki ordan sonra Ahadiyete girer Safiyete de orada : “Fa’lem ennehu lâ ilâhe illellah!” dedi mi.
O zaman sen ortada yoksun.

Onun için aziz cemaat Lâ İlâhe İllallah’ı bilmek lazım.
Söylüyoruz “Lâ İlâhe İllallahı”.
Lâ İlâhe İllallahın birisi Saffat süresinde zâhiri olan Lâ İlâhe İllallah gündüz için.
Öteki Resûlullah’ın ismini taşıyan sûredeki.
Ondaki falemenne hu Lâ İlâhe İllallah gece için.
Gece söylenir o.
“Efendim ben bu gece uyumayım söyleyim!”
Öyle olmaz otur gece uykusuz kalsan da olmaz.
Alıştıracaksın kendini.
Kendini alıştıracaksın.
Midesi çok dolu olanlar.
Fazla uykulu olanlar,
Birinci Lâ İlâhe İllallah ta kalsınlar.
Ötekisini örseleme.
Örseleme, ötekini de elinden kaçırırsın sonra.
Bir koltuğa iki karpuz sığmaz gibi.
Onun için Yunus Emre biliyorsunuz, o ne demiş çok güzel bir sözü vardır :

“Cümleler doğrudur sen doğru isen.
Doğruluk bulunmaz sen eğri isen!”

Onun için kendini doğrult!
Bööööyle doğrult!
Cilala kendini hiç içine yalan, fitne, münafıklık koyma!
Ondan sonra Lâ İlâhe İllallah.
Lâ İlâhe İllallah cennetin anahtarıdır.
Yani kurtuluş anahtarıdır.
Kul Lâ İlâhe İllallah dese cennet…
Hadis : “Kim “Lâ İlâhe İllallah” der muhakkak cennete girecektir!” Amma azabını gördükten sonra.
Ama böyle ağızınan, “Lâ İlâhe İllallah” de, deftere yaz, kitaba yaz, sülüs yaz.
Bilmem efendim dersini…
Yok öyle “Lâ İlâhe İllallah” değil.
İnançla söyleyeceksin.
Lâ İlâhe İllallah : İlah yoktur Ancak varsa Allah isminde ilahtır.
Falemenne hu Lâ İlâhe İllallah. dersen
Ben yokum hiçbir kimse yoktur. Allah vardır.
O mertebeye geldi mi insan.

Bir gün Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin önüne birisi gelmiş demiş ki.
Ya Allah’ın Velîsi : “Ya Gavs. Fa’lem ennehu lâ ilahe illellah ne demekdir?” demiş. Yani ikinci Lâ İlâhe İllallah.
“Sen bunu demiş Basra ya git. Benim orda bir kardeşim var. Seyidi Ahmedi Rufai ona sor!” demiş.
Gitmiş. Demiş ki : “Abdulkadir Geylaninin selâmı var!”
“Aleyküme selâm!” demiş.
“Lâ İlâhe İllallah ne demektir?” demiş, Ahmedi Rufai,
Bunlar saçma değil.
Rüyada görmüş, uydurulmuş cingöz Recai hikayeleri de değil. Nasreddin Hoca hikayeleri de değil.
İslam hakiki islamın kafasına, kalbine girecek hakiki şeylerdir. Öyle gözünün önünde olan işlere inanmak gâyet kolay .
Mü’minine bil gayb.
“Bu gaybe inananların kitabıdır.”
Sıkı ister insana gaybe inanmak için.
Onun için inanılmayan kelimeleri zincirleyip ben size söylüyorum aklınıza giriyor.
Başkası : “Efendim böyle iş mi olur?”
Öyle buz gibi olur kiii, bunlar, bu dünyada buna inanlar kurtulmuştur.
Yarın bu toz duman kalkıp huzur-u ilahîye ye vardığımız zaman kimin atlı kimin yayan olduğu ortaya çıkacaktır.
Mü’minine bil gayb.
“Bu gaybe inananların kitabıdır.”
Gaybe inanmak!
Her babayiğid inanamaz ona.
Efendim göster bana
sana ne göstereyim gözün sineği görmez.
İçini temizle, aç kalbini gel, seni açıyım bir civatanı ameliyat yapayım.
Burdan ister Amerikayı gör.
Var insanda o âletler var.
Hepisini Allah insanın vücudunda yaratmış onu kullanmasını bilmek lazım.

Hazreti Ahmedi Rufai yere bir şey çizmiş bir daire.
“Sen demiş oğlum! Lâ İlâhe İllallah ı mu soruyorsun?”
Ortasına girmiş “Lâ İlâhe İllallah” dediği zaman kayboluvermiş. Duman halinde.
Adam korkmuş.
O sırada Abdulkadiri Geylani’nin ruhaniyeti gelmiş.
“Oğlum ordaki ibrikteki gül suyunu dök oraya?” demiş.
dükmüşler hemen Hazreti Rufai tekrar duman haline gelmiş : “Lâ İlâhe İllallah budur!” demiş.

Lâ İlâhe İllallah!..
Çıktık açık alınla gibi lakırtı.
Yok öyle değil oğlum.
Lâ İlâhe İllallah benim kalemdir.
Lâ İlâhe İllallah,
Lâ İlâhe İllallah.
Lâ İlâhe İllallah kalbine vuracaksın.
Yerden göğe kadar, gökten yere kadar Allah yoktur! BİR TEK Allah benim kalbimdedir.
Hablel verid.
Lâ İlâhe İllallah kalbimde.
Öyle bir an buna çalıştığın zaman bakarsın ki kalb Allah Allah der.
Yanına sinek değil mikrop bile yanaşamaz.

Onun için “Lâ İlâhe İllallah” deyip de geçmemek lazımdır.
O halde bir zahiri Lâ İlâhe İllallah,
bir de batını olarak Falemenne hu Lâ İlâhe İllallah.
Kur’ânı Kerimde bunlar iki yerde geçmiştir.

Onun için aziz cemaat Lâ İlâhe İllallah’ı kuru bir kelime olarak kabul etme!
“Efendim ne olurmuş ben gece otursam gece uykum kaçsa da alsam tesbihimi Lâ İlâhe İllallah! Lâ İlâhe İllallah ne olur bundan?” demek.
Akla vurduğun zaman bunu, bir şey olmaz.
Efendi onu milyonlarca insan söylemiş.
Milyonlarca Velîyullah söylemiş.
Milyonlarca kitaba girmiş.

“Lâ İlâhe İllallah” yav
“Lâ İlâhe İllallah” ya ne zannettin.
Ama onu söyleyebilecek vaziyete gelmek lazımdır.
Allah cümlemizi hakıkı “Lâ İlâhe İllallah” diyen zümreye idhal eyleye.
Onun için bu zümreye idhal olundu mu insan, cennete girdi.. efendim söyleyemezmiş!..
Yooook!
Cenâb-ı Allah öyle bir nasip eder mü’mine ki, içinde fitne yoksa.
İçinde fitne varsa iş değişir.

Onun için içinizi fırçayla, vim tozuyla yıkayın aziz cemaat, yıkayın.
Çünkü âhir zamandayız biz.
Âhir zamanda şöyle üstün körü içini temizleyen kurtulur.
Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz zamanında; O’nun mübârek yüzünü görmüşler, O’nun sohbetinde bulunmuşlar.
O zaman İslamlık çok zordu. Çok zordu.
Şimdi İslamlık gâyet kolay.
Fakat içini temizleyene kolay iş.
Beş vakit namaza, yalan söyleme, doğruluktan ayrılma, Yalandan şakadan bile olsun yalan söylemeyin.
Gâyet merhametli olunuz.
Sokakta giderken bile bir karıncayı bile incitmeyin.

İslamiyyette Rıza-yı İlahî Baha ile değil bahane ile kazanılır. Fahreddini Razi’nin Tefsir-i Kebir’inin 3. cildinde yazar.
“Ben bu tefsiri bitireceğim sırada” der.
“Kendimi rüyada cennette gördüm, cennette” diyor.
“Beni buraya niçin soktular?
Bu kadar tefsir yazdım, bu kadar vaaz ettim, bu kadar talebe yetiştirdim!”
“Yoo yooo yoooo yooo Fahrettin!” demişler.
“Bunlar, sen bir gün kamış kalemi mürekebe batırıp da yazacağın sırada odanda kamış kalemin üzerine bir sinek kondu, sinek.
İçinden şöyle geçti. Bu oda kapalı. Bu hayvancağız herhalde susamıştır. İçsin şu mürekkebin suyunu bu da Allah’ın mahlukudur diye içinden geçti!” demiş.
Sineğin ne olacak bir damlacık bile su içmez , içemez.
İçmiş suyunu sinek.
Allah’ın hoşuna gitti.
Çünkü Cenâb-ı Allah’ın merhameti namütnahidir.
Onunla merhamette yarışa gireceksin oğlum merhamette yarış edeceksin.
“Ben Rahmanürrahimim
Sen karıncayı bile şey etmiyorsun.
Sen kulsun benimle nasıl yarışa girersin!” der
Bir tekme atar bir makama şey edersin.
Orada da sabıra girersin.
Allah’nan yarışa çıkacaksın. Yarışa.
Elhamdulillahi Rabbül âlemin.

Onun için aziz cemaat merhamet hislerinizi daima bileyin kızmayın, hiddet göstermeyin, kader karşısında başınıza bir felaket geldiği zaman kadere tekme vurmayınız.
Cenâb-ı Allah’ın emriyle olmuştur olan , sabır edin.
Allah’ın şeyinde acele yoktur.
Kulluğa gireceksiniz.
Bir kulunu unutur mu.
Bir gün bakarsın Cenâb-ı Allah va’dından katiyen rücu’ etmez. Ve zülum etmez kuluna.
Hele secdeye kapandığı zaman.
“Nasıl nasıl olur? Efendim şey imkanı yok!”
Ne şeytan, ne münafik, ne yer haşeresi, ne yılan ne yırtıcı hayvan
Secdeye hakiki başını koyup içini temizleyen insana yanaşmaz.
Ona melekler bile evini ziyarete gelir.

Onun için Ramazan yanaştı.
İçimizi temizleyelim,
dışımızı temizleyelim,
hiddetlerimizi reddedelim.
Dargınlıklarımızı kaldıralım.
Merhametli olalım.
Ve bir de geceleri de Lâ İlâhe İllallah, Estağfirullah, bunlara da devam edin.
Ramazana hazırlık olsun.
Belki varız, belki yokuz!..

Onun için aziz cemaat, bu dediklerimizi yaparsanız yarın âhirete kollarınızı sallaya sallaya, herkes kendi geninde haşrolacaktır. Hepimiz birden biz de Tabur gibi gül kokarak doğrudan doğruya Hazreti Resûlün yanından geçip Huzur-u İlahîye ye gideceğiz. İnşeallahu Rahman.
Cenâb-ı Sallallahu Aleyhi Vesellemin şefaat-ı uzmasıyla Cenâb-ı Allah’da bize sual sormayacaktır.
Amma dediğim yoldan giderseniz,
Secdeden başımızı kaldırmayınız,
Yalan söylemeyiniz,
Birbirlerinize karşı gâyet büyüklere hürmet, küçüklere şefkat ağaçlardan karıncalara varıncaya kadar merhamet hislerinizi kamçın, dizgin halinde merhamet külçesi olun.
Onun için Sallallahi Aleyhi Vessellem merhamet halinde ba’as olduğunduğu için Rahmatenlil âlemin olmuştur.
Cümlemizi peygamberimizin şefaatından Allah mahrum eylemeye.
Son nefesimizde onun mübârek ismiyle ki buyurun : Lâ İlâhe İllallah Muhammedur Resûlullah ile çene kapamak nasip etsin!
Bu kelimeyle birlikte huzuru ilahîyeye varalım.
Lillahil Fatiha.

KELİMELER:

Lemyezel : Zâil olmaz, bâki, zeval bulmaz. Daimî olan.
Kavl : Anlaşma. Sözleşme. * Konuşulan söz. Söz cümlesi. * İtikad, delâlet. * Tarif. * İlham.
Feyz : (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su
Huzme : Demet. Deste. Bir kucak şey. * Fiz: Bir ışık kaynağından çıkan sütun halindeki şua.
Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah’ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te’siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi
An-ı vahid : Bir anda.
Uhuvve : Kardeşlik. Din kardeşliği. Samimi dostluk.
Haslet : Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
Vech : (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe.
Sipahi : Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında “Timar” namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ederler ve düşman karşısında piyadelerin muhafazasını te’min ettikleri gibi, icabında hücum işlerini de yaparlardı.
Nâ-hak : Haksız.
Meleküt : Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti. * Hükümdarlık. Saltanat. * Ruhlar âlemi.

ÂYETLER:

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
“Elem neşrah leke sadrek : Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?” (İnşirah 94/1)

لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
“Lev enzelna hazelkur’ane ‘ala cebelin lereeytehu haşi’an mutesaddi ‘an min haşyetillahi ve tilkel’emsalu nadribuha linnasi le’allehum yetefekkerune. : Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr 59/21)

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَـكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
“Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erini enzir ileyk kale len terani ve lâkininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü’minin : Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecellî edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” (A’raf 7/143)

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَـكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
“Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erini enzir ileyk kale len terani ve lâkininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü’minin : Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecellî edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” (A’raf 7/143)


إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
“İnnehüm kanu iza kiyle lehüm la ilahe illellahü yestekbirun : Çünkü onlara: Allah’tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.” (Sâffât 377/35)

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
“Fa’lem ennehu la ilahe illellahü vestağfir li zembike ve lil mü’minine vel mü’minat vallahü ya’lemü mütekallebeküm ve mesvaküm : Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” (Muhammed 47/19)