GİRİŞ:
Bismillâhirrahmânirrahîm
İnsan, Akıl, Nakil, Aşk, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ALLAH (cc)…
Hamd; varlığın var edicisi, sistemin sahibi, elân hazır ve nazır olan yüce RABBimiz ALLAHÜ ZÜL-CELÂLe olsun.
Salâvât-ü-selâm; varlığın menbağı HÂLİK (celle celâluhu)nun halkına habercisi ve HAKK (celle celâluhu)nun Habibi Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)e, şerefli ailesine, Ehl-i Beytine ve ashabına olsun.
Azîz kardeşim,
Benim doğduğum köy Aksarayın Hasan Dağı yakınında bir köydür.
Kırkbeş yıl önce o köyde geceleri uzaktaki şehrin yanıp sönen ışıklarını seyreder, neden göz kırptığını bir türlü anlayamazdım.
Şehirde hiç gecelememiştim ve elektriği çok merak ederdim.
İlkokulu köyde bitirdim.
Anamın küçük sandıklı altınını 22 liraya kuyumculara sattım ve besmele ile ortaokula yazıldım.
Komşu köyden iki arkadaşla birlikte at ahırının bir köşesine bölünmüş bir odayı şehrin en zengininden 2,5 liraya kiraladık.
Elektriği görmüştüm ama göz kırpmıyordu artık.
Köye gittiğimde tekrar bakıyordum ve tekrar göz kırpıyordu..
Öyle ya da böyle ortaokulu bitirdim.
Hep iftiharlıktım.
Adana Erkek Lisesini parasız yatılı olarak kazandım.
Fizik dersine Necati Beycan girerdi. Havuç derlerdi ona ama hârika bir insan, iyi bir öğretmendi.
Elektrik akımının sürekli değil ard arda geldiğini, onun için uzaktan göz kırptığını, yakından ise insan gözünün bunu fark etmediğini söyledi.
Alternatif akımı ve mekik sistemini öğrendim.
Sinemada da olan sistemin pek çok resmin ard arda ve hızlıca geçmesi hâlinde gözün onları hareket eder gibi gördüğünü anlattı ve anladım.
Böylece 10 yıldır içimde sakladığım ve kimselere sormadığım sorularıma cevap bulmuş, mutlu olmuş ve bilmek ile anlamanın değerini kavramıştım.
Sonra inşaat yüksek mühendisi oldum ve her insan gibi kaderimi yaşadım.
Tasavvufla tanışıklığım, ömrümde ilk hatırlayabildiğim anılarımdan birisidir.
Mustafa Amcamın hanımı Aslı Bacım taş kemerli tek göz oda evlerinde kış gecelerinde dört amca oğlunu diz dize oturtur da bir avuç kuru üzüme ya da iğdeye zikir yarışı yaptırırdı.
Oğunurcasına tevhid çekerdik.
Birinci gelene bir avuç fazla verirdi.
Ne garibtir ki her gün bir başkamız kazanırdı.
Hoca Amcamın oğlu Abdülkadîrin koca kafası topaç gibi dönerdi…
Amca oğulları Mahmut, Mustafa, Abdülkadîr ile ben ve Aslı Bacım!…
İlk halaka-i zikirler !..
Yıllar ard arda geçerken binlerce kitâb okudum.
Zerdüşt böyle dedi den Kurân-ı Kerîm e kadar…
Sağdan-soldan, önden-arkadan, alttan-üstten ve en önemlisi de özden -içten…
Altı yönü, öz gözü ile seyrettim.
El Vedûd (celle celâluhu)nun ihsânı ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in keremi ile bâdeli âşıklardan oldum.
16 ciltlik şiir ve zevklerde;
Aşk-ü- Cezbe,
Zühd-ü-Takvâ,
Sıdk-u-Huşû ve
Havf-ü-Recânın Çile Çarşılarında yaşadım ve yaşıyorum…
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)i ruhumdan da çok sevdim.
Kalbimi Kurâna tahsis ettim.
ALLAH Zülcelâli anlamaya çalıştım.
Kırk yıl içinde nice tarikat ve tasavvuf adamlarıyla görüştüm, beraber oldum.
Nice Hüdâ-i nâbit ve anadan doğma hak âşıklarıyla birlikte yaşadım… vs… vs…
Bunları şunun için arzettim ki içimde dâima bir soru kaldı…
Çırılçıplak doğan bebe ve çırılçıplak ölen dede!…
Peki bu olanlar niye?…
Bu muhteşem sistemin sahibi Subhan ALLAH (celle celâluhu) neyi murad etmektedir?…
İnsan… Akıl…Nakil… Aşk… Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)… ALLAH (celle celâluhu)…
???…
Kısacası fikrî tevhid nedir?…
Yazarak düşünsem diye düşündüm…
Bilirsiniz ki;
Davanın sahibi evvel-âhir-zâhir-bâtında tek olup ALLAHÜ ZÜL-CELÂLdir.
Sistemini halk etmiş ve tevhid davasını (Lâ ilâhe İllâllâh) ilân etmiştir.
İkinci dava sahibi İblis olmuş ama iflâh olmamıştır.
Dâvetin sahibi de tektir ve Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) dir.
Tevhid dâvetini tebliğ etmiştir.
Lâ İlâhe İllâllah (Sâffat 37/35, Muhammed 47/19)
Muhammeder Resûlullâh (Ahzâb 33/40) tevhid dâvetinin tebliğ sahibidir.
Biz ise hamdolsun Muhammedîyiz ki bize düşen Dua dır.
Her zaman, her yerde, her hâlde, her şeyle Tevhid Duası…
Bundan gayrisi Denâettir ki o da alçaklıktır.
Tevhidsizlik, insan olmanın haysiyetine saygısızlıktır.
Ondan da HAKK (celle celâluhu) korusun!..
Ne davam ne dâvetim var.
Sadece ve sadece ALLAHÜ ZÜL-CELÂLin ve Habibi olan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in rızası için duadır benimki…
Dava-dâvet-dua-denâet…
HAKKın (celle celâluhu) davası,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in dâveti için dua…
Hakta ve hayırda Bilelik Duası…
وَالْعَصْرِ
إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
—Vel asr. İnnel insane le fi husr. İllellezine amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakki ve tevasav bis sabr : Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. (Asr 103/1-3)
—Ve tevâ savbil-Hakk ve teva savbis-sabr… (Asr 103/3)
Öyle ya, yüce RABBimiz (celle celâluhu):
Asra yemin ederim ki buyuruyor…
Sonsuz zamana…
Sonsuz ise düşünülenin ötesi…
Târifsiz olan…
Zamanın en kısası olan alıp da veremediğimiz ya da verip de alamadığımız yarım nefese…
Asra, yüzyıla, ikindi vaktine…
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in bu âlemi şereflendirdiği zaman dilimi olan asr-ı saâdete…
Meyvelerin sıkılan suyu gibi özün özüne ve özetin özetine yemin ederim ki tüm insanlar hüsrandadır…
Nedir hüsran?…
Hüsran o ki kişi ticareti için sermaye koyar ve sonunda, bırak kârı anayı da kaybederse odur hüsran…
—Hasir-üd-dünya vel-âhire… (Hac 22/11)
Dünya ve âhirette kayıp…
Ancak; imân edenler ve imânları gereği sadık amel işleyenler hariç…
İslâh ve iflâh olanların fiillerini, ehl-i salâhın işlerini işleyenler…
Bir de hakta vasiyetleşenler hariç…
Her zaman her yer ve her hâlde hak olanı tavsiye edenler hariç…
Bir de sabrı tavsiye edenler hariç…
Gerçek sabırsa birinin sürekli yaptığı kötülüğe tahammül değil de kimse hakkı tanımazken, hakkı hak bilip hayra gitmekte vasiyetleşmektir…
İşte bu dört özellik ve güzellikle vasıflanıp yaşayanlar, hüsranda ve ziyanda olmayan müstesnâ müminlerdir…
Tahkîkî imân, sâlih amel, hakkûl-hak ve sabr-ı cemîl duası…
Ve DOSTun (celle celâluhu), DOSTunun (sallallahu aleyhi ve sellem) duacısı…
Kul İHVÂNÎnin sazsız sözü…
Gönül gözünün gördüğü özün sözü…
Bu fakîr kıtmir kardeşinin muhabbet meydanındaki mahlası Kul İHVÂNÎdir. Kul, malûm HAKK (celle celâluhu)ın kulu…
İhvânî ise ruh kardeşidir…
İhvân: Ahın çoğuludur.
Ah, ahâ, Ahu: samimi, hamimi (sıcak) ve tamimi (tüm olan, tam) dosttur…
Buradaki Ha Hâlikın Ha sı olup Ah; El Hâlik (celle celâluhu) dan başkasını “en” tanımayandır.
İhvân: Lâzım ve lâyıkınca kardeş oluş şuûruna erenlerdir.
Neşet edilişin sırrına erip ruh kardeşi oluş şuûruna erenlerdir, ulaşanlardır.
İhvânî: Resûlullahın (sallallahu aleyhi ve sellem)in nûrundan ve ruhundan neşet edilişin sırrına erip ruh kardeşi oluş şuûruyla yaşayandır.
Kul İhvâni ise sen, ben, biz!…
Bizim hepimizin; Muhammedî oluşumuzun farkına ve şuûruna varıp yaşayışımızı Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in kavline, efâline, ahlâkına ve hâllerine uygun olarak, hep beraber, el birliğiyle, canla başla RABBimize kul olmak ana ve asıl görevini yerine getirmeye ahdedip azmedişimiz demektir.
Ben, sen, o, biziz.
Biz, hepimiz Muhammedîyiz! demektir.
İbrâhim Halilulllah (Aleyhis-Selâm) ve İmâm-ı Alî (keremullahi veche)den bâdeliyiz…
6 ay kadar Nizamî olmuş ise de mahlasım, sonradan Kul İHVÂNÎ güzeldi! dedim diye, Kul İhvânî kaldı gitti…
Bâdeli âşıklar düşünüp düzenleyerek değil de irticâlen, geldiği gibi ve doğaçlama olarak çalıp söylerler.
Kısacası HAK vergisi…
Şundan dolayı bahsettim ki:
Kul İhvâni sözü kes
Can dediğin bir nefes
Bir nefes lik nâsibin
Gün gelir bulur herkes…
Bir nefeslik dua…
Muhammedî Muhabbet Duası…
Çünkü sen, ben, o, biz…
Biz, hepimiz Muhammedîyiz…
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz.
Biz Muhammedîyiz…
O hâlde; o güzel gözlerinizle, bir de bizim gözümüzden seyreyleyin!…
Es Selâm ve Muhabbetlerimle
İmâm-ı Alî kerremullahi veche’ye ait salâvâtı şerîfe başlarız inşae ALLAHu Teâlâ..
TÜRKÇESİ: Lebbeyke Allahümme Rabbiye ve sâ’deyke Salâvâtu’llahi’l-Berri’r-Rahîm Ve’l-melâiketi’l-mukarrebîn
Ve’n- nebîyyine ve’s-sıddıkîne ve’ş-şühedâi ve’s-sâlihîn
Vemâ sebbiha leke min şey’in yâ Rabbe’l-âlemîne
Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ibni Abdillahi hâtemi’n- nebîyyîne
Ve Seyyidi’l-mürselîne ve imâmi’l-mûttâkîne
Ve Resûli Rabbü’l-âlemîne’ş-şâhidi’l-beşiri’d- dâi ileyke bi iznike es sirâce’l-münir
Ve aleyhi’s- salâtü ve’s- selâmû ve rahmetullahi ve berâkâtuhu.
MÂNÂSI: “Emret (buyur) ALLAH’ım! Ve başim-gözüm üstüne (emret, saâdetle Senden mutluluk istiyorum), RABB’im, ALLAH’ım! İyilik ve merhamet dolu Salâvâtullahı, gözde (yakîn) meleklerin salâvâtı, peygamberlerin, sıddıkların, şehîdlerin, sâlihlerin; Ey âlemlerin RABBi Seni tesbih (ve tenzih) eden herşeyin salâvâtı, Efendimiz Abdullah oğlu Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, Hatemü’l-Enbiyâya (peygamberlerin sonuncusuna), peygamberlerin Efendisine, müttakîlerin (günâhlardan korunup ALLAH’a sığınanların) imâmına; âlemlerin RABBinin, şâhid ve müjdeci Resûlüne, Senin izninde Sana dâvet eden ve aydınlatan kandile (sayısız- sonsuz) selâm (sıla, salâvât, rahmet, istiğfâr, dua, ulaşım) olsun!”