Mecâzi ve Gerçek Aşk : LVI – LX

LVI

 
Yine yüzünü gördüm
Yine yüreğim yandı
Dost senin aşkın odu
Yüreğime dayandı
 
Yine yüzünü gördüm
Yine yüreğim yandı
Dost senin aşkın ateşi
Yüreğime dayandı
 
 
Görklü yüzünü gören
Gönlünü sana veren
Belli tapında duran
Ne doydu ne usandı
 
Görklü yüzünü gören
Gönlünü sana veren
Belli huzurunda duran
Ne doydu ne usandı
 
Görk : Güzellik, yüz güzelliği. Meziyet, iyi huy.
Görklü : Görüklü. Güzel, temiz, iyi, mübârek, çekici, gösterişli.
 
 
Gevherdir senin sözün
Güneşten arı yüzün
Şekerden tatlı sözün
Her kim gördü utandı
 
Gevherdir senin sözün
Güneşten arı yüzün
Şekerden tatlı sözün
Her kim gördü utandı
 
Gevher : f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat. * Noktalı olan harf.
 
 
Bu gönlüm garip idi
Ciğerim kebbâb idi
Görklü yüzünü gördüm
İçim dışım bezendi
 
Bu gönlüm garip idi
Ciğerim kebbâb idi
Görklü yüzünü gördüm
İçim dışım donandı-süslendi.
 
 
Yunus Emre bî karar
Şol hub yüze intizar
Senden ayrılmaz nazar
Vardı yakıldı yandı
 
Yunus Emre kararını kaybetti
Ş’ol güzel yüzünü seyri baklemekte
Senden ayrılamaz bakışları
Vardı yakıldı yandı…
 
Hub : f. Hoş, güzel, iyi.
İntizâr : (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek.
 
 
 
LVII
 
Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı
Hâlim bilip derdim sorup bana vefâ-dâr olmadı
 
Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı
Hâlim bilip derdim sorup bana vefâlı olmadı
 
Vefâ-dâr : Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
 
 
(Haktan) meğer takdîr idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin aşka giriftâr olmadı
 
Meğer Hakk’tan takdîr idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler benim gibi aşka tutulup-yakalanmadı…
 
Giriftâr : f. Tutulmuş. Yakalanmış.
 
 
Aşktan şikâyetim yoktur kendi tâliimdendürür
Kendi yolun aramayan ödem değil er olmadı
 
Aşktan şikâyetim yoktur!
Kendi talimdendir şikayetim benim!
Kendi yolunu aramayan edebli değil er olmadı
 
Tali’ : Doğan. Tulu’ eden. * Kısmet, kader, baht.
 
 
Aşk bir ulu hil’atdurur bir niçeye verir Çalap
Bir niceler kaldı mahrum aşktan haberdâr olmadı
 
Aşk bir keremli bir kaftandırki onu hak eden birisine verir Çalap
Bir niceler kaldı mahrum aşktan haberdâr olmadı…
 
Hilat : (Hil’at. C.) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil’atlar.
Haberdâr : Haberli, vâkıf, bir mes’eleden haberi olan.
 
 
Aşk bir ulu nazardurur âşık canlar erenlerdir
Aşka düşmeyen gönül (ler) virandurur şar olmadı
 
Aşk bir ulu bir değerdir ki âşık canlar Erenlerdir
Aşka düşmeyen gönüller viraneler gibi köhne durur şen şakrak ve canlı bir şehir olamadılar…
 
Nazar : Göz atmak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. * Gözdeğmesi. * İltifat. * İtibar.
Şar : Şehir, kent.
 
 
İbrahim’e Nemrûd odun aşktır gülistân eyleyen
Aşktan nazar ericeğiz gülzâr oldu nâr olmadı
 
İbrahim’e Nemrûd’un ateşini aşktır gül bağı eyleyen
Aşktan bir bakış erişice o ateş ateşliğini tekedip gülizârlığa dönüştü… Artık nâr olmadı.
 
 
Hak yarattı yeri göğü ol Ahmed’in dostluğuna
Levlâk ona delil oldu onsuz yer gök vâr olmadı
 
Hakk Teâlâ yeri göğü o Ahmed aleyhisselâm’ın dostluğuna yarattı
“Lev lâke” yaratmaya delil-sebeb oldu,
Nur-u Mîm’siz yer gök vâr olmadı…
 
Levlâk :
 
    “Lev lâ ke…..” : “Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” Kudsî Hadîsi
 
 
Aşkta kahırlar çok olur âşıklara gayret gerek
Yunus âşık oldun ise âşıklarda âr olmadı
 
Aşkta kahırlar çok olur âşıklara gayret gerek
Yunus âşık oldun ise âşıklarda âr-utanma olmadı…
 
 
 
LVIII
 
Ol dost benden yana hiç bilmezim nice baktı
İşbu vücud şehrine bir hoş nazar bıraktı
 
O Dost benden yana hiç bilmezem nasıl baktı
Bir bakışta benim vücud şehrime bir hoş nazar bıraktı…
 
 
Gözüm onun yüzünden nice gideribilem
Şol şîrin kılınç ile gönlümü şöyle yıktı
 
Gözümü O’nun gül yüzüne bakmaktan nasıl çevirebilirim ben!
O güzel bir bakışlık o şîrin kılıncı ile gönlümü öyle bir yıktı ki!..
 
 
Kimden öğüt istersem sabrı gösterir bana
Sabır sermâyesini mahabbet odu yaktı
 
Ben aşk derdi için kimden bir öğüt istersem bana sabrı göstermekte
Halbuki bendeki sabır sermâyesini, Dost’un muhabbet ateşi yaktı-yok etti!
 
 
Sabırla benim işim nasıl varısar başa
Canıma can bağışlar şol dostumun nüvahtı
 
Bilmiyorum aşk acısına sabırla benim aşk işim nasıl varacak başa
Canıma can bağışlar şol Dost’umun aşka çağırıp-bırakmayan nağmeleri!..
 
Nüvaht : f. Çalgı çalma.
 
 
Sevdikli sevdiğiyle bile kopadır yarın
Bu iş yarına göymez bugünkü gün sayaktı
 
Sevenler sevdiğiyle bile olarak yaşadıkları için kıyamet de bile iken kopacaktır yarın.
Bu söyleyiş normal insanlar için doğrudur, oysa Erenler için bu “bilelik işi” yarına kadar beklenemez bugünkü gün ve her nefes “ASL” ulaşımı yaşamak günüdür ve anıdır!..
 
Sayakmak : Aslına ulaşmak.
Göymek : Fırsat vermek, izin vermek.
 
 
Yunus dost mürüvvetin ırmaya kend’ özünden
Kişi neyi severse canı ona uyaktı
 
Âşık Yunus Dost mürüvvetin  kendi özünden asla kopartmaya!
Çünkü hayat kuralıdır ki kişi neyi severse canı ona gark olur.
Her şey kendi özündekinin emrindedir maddî-mânevî…
 
Irmak : Bir yerden tamamen ayırmak.
Mürüvvet : İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak. * Ana baba saadeti. * Mertlik, yiğitlik. * Reculiyet.
Uyakmak : Batmak, gurub etmek.
 
 
LIX
 
Cümle âlem terkin urup ben dost terkin uramazam
Ondan ayrı buçuk saat ben onsuzun duramazam
 
Cümle âlem Dost’u terk etseler de ben Dost’u kesinlikle  terk etmem!
Ondan ayrı yarım saat bile ben O’nsuz olarak duramam ki…
 
Terkin urmak : Bir şeyi bırakmak,. Vaz geçmek.
 
 
Ondan yarı dirliğim dirlik değildir benim
Kadim odur görür beni ben ölüyüm göremezem
 
O’ndan ayrı olan yarı dirliğim, dirlik değildir benim
Başlangıcı olmayan-Kadîm olan O’dur görür beni,
Ben ise zâten O’na göre ölüyüm O’nu göremem ki…
 
Kadîm : Eski zaman. * Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
 
 
Hûri gelip aydır ise gönül bana vergil diye
Dosttan artık kimesneye ben gönlümü veremezem
 
Eğer Hûri gelip de: “ Bana gönül ver!” dese dahi,
Dost’tan başka kimseye ben gönlümü veremem ki…
 
 
Dost diye geçti bu ömrüm başarmadım dost kulluğun
Koyam başara ol beni ben hiç iş başaramazam
 
“Dost! Dost! “ diye geçti bu ömrüm!
Başarmadım Dost kulluğunu ben!
Ben beni bırakayım da Dost başara ol beni!
Ben O’na karşı hiç bir iş başaramam ki…
 
 
Bir kezden ol oldum ahî benden ümit yoktur bana
Ben ol isem pes ol hani ben bu sırra eremezem
 
Ey Kardeş!
Bir kez bakışıyla O oldum!
Benden ümit yoktur bana!
Ben O isem, pes O hani?
Ben bu sırra eremem ki…
 
 
Dostlar öğüt verir bana gitgil onun yakınından
Daha yakın varam meğer ondan ayrık varamazam
 
Dostlar öğüt verir bana: “Ayrıl-git O’nun yakınından!” diye
Ben ise daha yakınına varam meğer,
O’ndan başkasına varamam k…
 
 
Değmeler aydır Yunus’a katlan bugün yarın diye
Cehd edeyim bugünümü yarına irgöremezem
 
Sıradan insanlar derler ki Yunus’a: “Katlan bugün yarın diye!”
Ben ise bugünüm için tüm takatimi harcayayım!
Belki yarına erkence göremem ki…
 
İr : Erkence, erken erken.
Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.
 
 
 LX
 
Ben ol yari sevdiğimi nice bir gizleyibilem
Gönlüme sığmaz n’ideyim meğer râzım ile diyem
 
Ben O Yâri sevdiğimi nasıl gizleyebileyim?
Bu sevgi gönlüme sığmaz ne yapayım?
Meğer gizli sırrımla diyeyim…
 
Râz : f. Gizli sır, saklı şey.
 
 
Dilim tutup yürüdüğüm yadlığıma delil imiş
Yakam yadlık perdesini hicâbımı ben giderem
 
Dilimi tutup-sevdiğimi söylemeden yürüdüğüm,
Yârden ayrılığıma delil imiş!
Yakam ellik-yabancılık perdesini,
Sevgiliyle aramdaki gaflet perdemi ben giderem…
 
 
Onun ile ahvâlimi âlemlere bildireyim
Çağrıban muştulayım âlemi üstüme derem
 
O’nun ile hâllerimi âlemlere bildireyim
Çağırarak müjdeleyim âlemi üstüme toplayım!
 
 
Âşıkların gönlü gözü ma’şuk dapa gitmiş olur
Gönlüm ile kavletmişem bâşed ki ma’şuka erem
 
Âşıkların gönlü gözü daima ma’şukunu arar durur
Gönlüm ile söz kesmişem olur ki ma’şuka erem
 
Bâşed ki : f. Olur ki, ola…ki
Dapa : Yönelip, yön alarak.
 
 
Canım kurban kılar idim cânı kabûl kılar ise
Kaçan ise ölüserem niçin böyle diri duram
 
Ben O Dost’a canımı kurban kılar idim, cânı kabûl kılar ise
Nasıl olsa bir gün öleceğim niçin böyle diri duram…
 
 
Şükrâne canım üstüne ben dost için ölür isem
Ölmek lazımdır kamuya ben ölmeden kanca varam
 
Canım için şükrânedir eğer ben dost için can verir ölür isem
Zâten her can taşıyana bir gün ölmek mecburîdir.
En iyisi ben ölmeden diri olarak nasıl huzuruna kendi benliğimle varam.
“Ölmeden önce ölünüz!” fermanını nasıl unutam?..
 
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
    “Kullu men ‘aleyha famin : Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak.” (Rahmân 55/26)
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in: “Mütü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!…” buyurmuştur. (Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)
 
Kanca : Nasıl
 
 
İlm ü amel sözü değil Yunus dili söylediği
Dil ne bilir dost haberin ben dost ile nice bîrem
 
Sadece ilim ve amel sözü değil Yunus’un dilinin söylediği
Dil ne bilir Dost haberin!
Ben Dost ile nasıl “BİR”im, “BİLE” yim, “BİZ”im!…