
اللّٰهُمَّ رَبَّ النَّاسَ إذْهَبْ تابَأْسَ ، وَاشْفِهِ أنْتَ الشَافِي ، لا شِفَاءَ إلَا شَفَاﺅُكَ ، شِفَاءً لا يُغَادِرُ سَقَماً
.
: Allahümme rabbe’n-nâse izheb tâbe’se, ve’şfihi ente’ş- şâfihi ente’ş- şâfî, lâ şifâüke, şifâen lâ yügâdirüsekkamen:
“İnsanların Rabbi Allah’ım! Sıkıntıyı gider, hastaya şifa ver. Şifa veren yalnız Sensin. Senden başkası şifa veremez. Senin verdiğin şifa hiçbir hastalığı bırakmaz!”
(Buharî, 786/38; Müslim, 2191)

إمسَحِ البَاْسَ رَبَّ النَّاسِ ، بِيَدِكَ الشَّفَاءُ ، لا كَاشِفَ لَهُ إلاَّ أنْتَ
: İmsehi’l-be’se rabbe’n- nâsi, biyedike’ş- şefâü, lâ kâşife lehüillâ ente:
“İnsanların Rabbi! Sıkıntıyı gider. Şifa yalnız Senin elindedir. Senden başka hastalığı giderecek yoktur.”
(Buharî, 76/38)

بِسْمِ اللّٰهِ ، تُرْبَةُ أرْضِنَا ، بِرِيقَةِ بَعْضِنَا يُشْفَى سَقِيمُنَا ، بِإِذْنِ رَبَّنَا
: Bismillahi, türbetü erdinâ, birîkati ba’dinâ yüşfâ sekîmünâ, bi izni Rabbenâ :
“Allah’ın adıyla, dünyamızın toprağı, bazımızın tükrüğü ile hastamız şifa bulur, Rabbimizin izni ile.”
(Buharî, 76/38; Müslim, 2194; Ebu Davud, 3895)