GAVSİYYE 1

 
GAVS-I ÂZAM HAZRETİ PÎR
ABDULKADİR GEYLÂNÎ
Kaddesallahu Sırrahu

 

Belirsiz ve muğlak şeyleri keşfeden Allah’a hamdolsun. Yaratılmışların hayırlısı Hazreti Muhammed’e (A.S.) salât ü selâm olsun!

Allah’dan başkasına gönül bağlamayıp ürken, Allah ile gönül alışkanlığı içinde ünsiyet kuran GAVS-I Â’ZAM diyor ki:

“Cenâb-ı Hak (c.c) Bana (ilham yoluyla) şöyle buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam!

— Buyur Allahım buyur, emrine âmâdeyim!

— İnsanlık âlemiyle melekût âlemi arasındaki her hal ve sınır, ŞERİAT’ın kendisidir. Melekût âlemiyle, Allah’a varmanın üçüncü basamağı olan CEBERÛT âlemi arasındaki her hal ve sınır, TARİKAT’ın kendisidir. CEBERÛT âlemiyle LÂHUT (ilâhi âlem) arasındaki her hal ve sınır ise, HAKİKAT’ın kendisidir.”

Ve sonra Allah (c.c.) şöyle buyurdu:

— “Ey Gavs-ı Â’zam! Ben, insanda zâhir (belirgin) olduğum kadar hiç bir şeyde zâhir olmadım.”

Bu beyandan sonra bu kez Ben, Rabbime sordum:

— Sizin için, size mahsus bir yer var mıdır?

— Ey Gavs-ı Â’zam! Yerleri (mekânları) yaratıp oluşturan Benim. Bu bakımdan Benim için hiç bir mekân olamaz, buyurdu.

— Ya Rab! Sizin yemeniz ve içmeniz olur mu?

— Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirin yemesi ve içmesi Benim yemem ve içmemdir.

Ve sonra şöyle sordum:

— Ya Rab! Melekleri neden ve hangi şeyden yarattın?

— Ey Gavs-ı Â’zam! Melekleri insanın nûrundan yarattım; insanları da kendi nûrumdan vücuda getirdim.

Buyurdu ve şöyle devam etti:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben ne güzel istekliyim, insan da ne güzel istenilendir! Binici olarak ne güzeldir İNSAN ve ne güzeldir O’na binit olan varlıklar!

Rabbim sonra devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İNSAN Benim sırrımdır; Ben de O’nun sırrıyım. Eğer insan Benim katımdaki mevkiini bilmiş olsaydı, her nefes alıp verişinde “BUGÜN MÜLK KİME AİTTİR?” Âyetini okurdu.

Ve sonra Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İnsan ne yerse, ne içerse, ne kadar ayağa kalkarsa ve ne kadar oturursa; ne kadar konuşur ve ne kadar susarsa; ne kadar bir iş işler, ne kadar bir şeye yönelir ve ne kadar bir şeyden uzaklaşıp ayrılırsa, mutlaka Ben O’nda bulunuyor ve O’nu harekete geçiriyorum. Çünkü Kudretim her varlığı kapsayıp içine almıştır!

Rabbim sonra buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İnsanın cismi, nefsi, kalbi, ruhu, kulağı, gözü, ayağı, dili var ya; işte onların hepsinde Ben varım. Hepsi de Benim tecellimle zâhir olur; Ben onların başkası değilim.

Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirlik ateşiyle yananı, yoksulluk kırgınlığıyla kırgın bulunanı gördüğün zaman ona derhal yaklaş; çünkü Benimle onlar arasında hiç bir perde yoktur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Bir şey yediğin, bir şey içitiğin, bir uykuya yattığın ve her halin uyanık bir kalb ve gören bir göz ile olsun!

Ey Gavs-ı Â’zam! Bâtında (gizlide) Bana olan yolculuktan mahrum bulunan kimse, zâhiri (açık ve seçik) yolculukla imtihan edilir de, bu yolculuğunda Ben’den ancak uzaklaşmayı artırır.

Ve sonra devamla Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İttihad (birleşme) öyle bir haldir ki, kelime ile anlatılamaz ve ona bir tabir de verilemez. Bu hal gönülde yer bulup mevcut olmadıkça ittihada inanan kimse küfre düşer. Kim de Hakk’a vuslat peyda ettikten yani Bana gönül yoluyla kavuştuktan sonra gaflet içinde ibadet ederse, o, Allah’a eş-ortak koşmuş olur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Kim ezelî (öncesi olmayan) saâdetle mutlu olursa, ona müjde!… Çünkü o, ebediyen rezîl ve rüsvây olmayacaktır. Kim de ezelî şekâvetle (mutsuzluk ve bedbahtlıkla) mutsuz olursa, ona da yazıklar olsun! O artık, bir daha makbul bir insan olmayacaktır!

Ve yine Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Fakirlik ve yoksulluğu insana binek yaptım; bu bineğe kim binecek olursa, çölleri ve vadileri aşmadan önce yüce makama ulaşır.

Sonra yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Eğer insan ölümden sonra meydana gelen şeyleri bilmiş olsaydı, dünyada yaşamayı hiç de temenni ve arzu etmez ve Benim huzurumda her ân ve dakika “YA RAB! CANIMI AL.” diye yalvarırdı.

Ey Gavs-ı Â’zam! Halkın kıyamet günü Benim katımdaki hüccetleri, sadece “ONLAR SAĞIRDIRLAR, DİLSİZDİRLER, KÖRDÜRLER.” Âyetinin hükmü olacak ve sonra da hasret ve ağlamak…

Kabirdeki durumları da böyledir.

Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Muhabbet (gönülden gelen sevgi) daima iki taraflıdır; sevgi, sevenle sevilen arasındadır. Seven, sevgiyi aşıp fenâ bulunca sevgilisine kavuşur.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ruhları, kendilerine “BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?” âyeti hitabımdan sonra verdim. Ruhların kendi kalıplarında kıyamete kadar beklemekte olduklarını görüyorum.

GAVS-I Â’ZAM DİYOR Kİ:

— (Mâna âleminde) Rabbimi gördüm; Bana buyurdu ki: “Ey Gavs-ı Â’zam! Kim ilimden sonra Ben’den rü’yeti (Beni görmekliği) isterse, hakikat o, rü’yet ilmiyle mahcûbdur, yani rü’yet ilmi ara yerde perdedir. Kim de rü’yetin ilimden başkası olduğunu zannederse, hakikat o, RÜ’YETULLAH ile aldanmıştır.”

Sonra Rabbim buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Beni gören kimsenin, artık her hâl ve kârda sormaya ihtiyacı kalmaz. Beni görmeyen kimseye ise, sormak fayda vermez. Böylesi söz yönünden perde arkasında kalmıştır. Yani söz, onunla rü’yetullah arasında perde olmuştur.

Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda fakir, hiç bir şeyi olmayan kimse demek değildir. Bilakis her hususta emir verme yeteneği olan kimsedir. O, bir şeye “Ol” deyince, o da oluverir.

Sonra yine Rabbim buyurdu ki:

— Cennetlerde Benim zuhurumdan sonra artık ne ülfet, ne de nimetin değeri kalır. Cehennemde de Benim onlara hitabımdan sonra ne yabancılık kalır; ne de ateşte yanmak!

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben her cömert ve âlicenâb kişiden daha cömert ve ihsan sahibiyim ve Ben her merhamet edenden daha merhamet ediciyim.

Rabbim devamla buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim katımda uyu, ama halkın uyuduğu gibi değil; ancak o takdirde Beni görebilirsin.

Bunun üzerine Rabbime dedim ki:

— “Ya Rabbi! Senin katında nasıl uyuyayım?”

Rabbim buyurdu ki:

— Bedeni lezzetlerden kesip dondurmakla; nefsi şehvetlerden uzaklaştırmakla; kalbi hatıralardan paklamakla; ruhun zaman mefhumundan ilgisini kesmekle ve zâtını, Zât-ı İlâhiyemde fenâ (yok) etmekle uyuyabilirsin.

Rabbim yine buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Kendi arkadaş ve yâranlarına de ki: Sizden kim Beni arzuluyorsa fakirliği seçip beğensin; sonra da fakirliğin fakirliğini… İşte bu fakirlik tamamlanınca artık onun ötesinde ancak Ben varım.

— Ey Gavs-ı Â’zam! Yarattıklarıma karşı merhametli ve şefkatli olusan, o zaman müjde sana!… Yine müjde sana, eğer yarattıklarıma karşı bağışlayıcı olursan!

Sonra Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Arkadaş ve dostlarına de ki: Fakirlerin davetini ganimet bilsinler. Çünkü fakirler Benim yanımda, Ben de onların yanındayım.

— Ey Gavs-ı Â’zam! Ben her şeyin varılacak tek sığınağıyım ve Ben herşeyin nazargâhıyım; dönüş Bana olacaktır.

Ey Gavs-ı Â’zam! Sen cennete de, ondaki mevcut nimetlere de bakma! O zaman Benim tecellimi vasıtasız olarak görebilirsin. Bunun gibi cehenneme ve ondaki şeylere de bakma; o zaman Benim tecellimi vasıtasız olarak yine görebilirsin.

Sonra Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Cennet ehli, cennet ile; cehennem ehli de cehennem ile meşguldür. Ey Gavs-ı Â’zam! Cennet ehlinden bir kısmı oradaki mevcut nimetlerden Bana sığınırlar. Nitekim cehennem ehli de cehennemin şiddetinden Bana sığınırlar.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Benim, Nebî ve Resullerden başka öyle kullarım var ki, onların ahvaline dünya ve ahiret ehlinden hiç bir kimse muttali olamaz; hatta ne cennet, ne de cehennem ehlinden bir kimse, ne cennet bekçisi Rıdvan, ne de cehennem bekçisi Mâlik onların ahvalini bilebilirler. Ben onları ne cennet, ne de cehennem ehli kıldım. Ne sevap ehli, ne de azab ehli eyledim; ne hûri için, ne de gılman için onlara bu imkanı verdim. Tanımasalar bile onlara gönülden inanan kimselere müjdeler olsun!

Rabbim devamla buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! İşte sen onlardan birisin. Onların şu dünyada alametleri şudur: Bedenleri az yemek ve az içmekten eriyip gitmiştir. Nefisleri şehvetlerden geri kalmış, yanmıştır. Gönülleri hatıralardan paklanıp ütülenmiştir. Ruhları zaman mefhumundan arınıp manevi düzeye kavuşmuştur. Onlar, evet Onlar Bekâ Yârânı’dır, ebedileşen Allah dostlarıdır.

Likâ nuru (Allah’a kavuşma nuru) ile kavrulmuşlardır

Ey Gavs-ı Â’zam! Çok sıcak bir günde susamış bir kimse sana gelir ve sen de soğuk suya sahib olur, aynı zamanda suya ihtiyacın da olmazsa, eğer o susamışı sudan men’edecek olursan, şüphesiz ki o zaman sen cimrilerin en cimrisisin. Ve artık Ben, kendimi merhamet edenlerin en çok merhamet edeni olarak tescil etmemle beraber, öylesine susamışları kendi merhametimden nasıl men’ederim?…

Rabbim yine buyurdu ki:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Günah işleyenlerden hiç biri Ben’den uzaklaşmadı ve ibadet ehlinden de hiç bir kimse Bana yaklaşmadı. (Çünkü yakınlık ve uzaklık nisbîdir. Allah’ın ilmi, kudreti ve rahmeti her şeyi içine alıp kuşatmıştır.)

Ey Gavs-ı Â’zam! Eğer bir kimse Bana yaklaşacak olsaydı, herhalde o, günahkarlardan biri olurdu. Çünkü onlar âciz, yeteneksiz ve pişmanlık duyan kimselerdir.

Ey Gavs-ı Â’zam! Aczini, yeteneksizliğini bilmek, nurların ve feyizlerin kaynağıdır. Kendini beğenmişlik ise, karanlıkların menbaıdır.

Ve Rabbim buyurdu:

— Ey Gavs-ı Â’zam! Günahkarlar, günahları sebebiyle mahcûbdurlar. (Günah, onlarla ilâhi tecelli arasında bir perde olur.)