EL HAMÎD c.c.

EL HAMÎDÜ

 

Hamd (iyilik,güzellik,övmek) masdarından sıfat ismidir. Hamd kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de 61 yerde ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’e nisbet edilip bunlardan 17 sinde Hamîd ism-i şerîfi geçmektedir. 1 âyette (Hacc 22/24 bkz.) Lafzullah yerine Sırati’l- Hamîd olarak tek başına, 10 âyette El Ganî, 3 âyette El Azîzü, 1 âyette El Mecîdü, 1 âyette El Hakîmü, 1 âyette ise El Veliyyü isimleriyle birlikte buyurulmuştur.

İnsan aklı; nakille buluşup mevcûdu, Vâcbü’l-Vücûd’a; gözüken varlığı, gözükmeyen “mutlak var”a; esrleri, ustasına; resimleri, Ressamına ircâ’ edince, ister “ürûc” ister “rücû'” olsun Muhammedî Mi’râc’ını yaşar ve hamdeder. Gayrısı şuûrsuz şamatalardır … Zâten esmânın zuhûru sistemin sahibini senâ içindir. Hayy sırrını yaşayan aklın Subhânî senâsı, hâl-i hazıra hamddir. Şükür, bir nimete karşı teşekkür iken; hamd, ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’in naklen bildirilen tüm kemâl sıfatlarıyla övgüye, takdire ve hayran kalınırlığa mutlak hak sahibi oluşunun aklen anlayış ve inanışını arzdır…

İsim ve masdar olan hamd; iyilik, güzellik, mükemmellik, üstünlük, erdemlilikle niteleyip övmek mânâlarını içerir. El Mecîdü isminde verdiğimiz ve hadîs olan salâvât en güzel örnektir. Hamdetmek, şükretmek, medhetmek ve senâ etmek arasında ilişkiyle beraber anlam farklılıkları da vardır. Şükürde, kişinin kendi nefsine yönelik bir iyiliği vereni bilip ilân edip övmesi teşekkürü vardır. Hamd ise nefsine yönelik olsun olmasın lütf ü ihsanın mutlak sahibini bilip, anlayıp, takdir edip, hayran kalıp bu duygularını açıkca arzıdır. Hamd, nimet ve ihsan karşılığı olan aklın şükrüdür. Hamdî övgüde, mükemmel vasıflar senâ edilirken; medh etmekte, her seviyedeki iyilik veya üstünlük övülebilir. Senâ da medh gibidir. Aklın teşekkürü saydığımız hamdde, şükür, medh, senâ, rıza, sevgi, saygı, takdir ve tâzim duygularını sunuş da vardır.

        Hamd, Kur’ân-ı Kerîm’de tümü de ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’e izâfe edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir. Bunlardan 23 âyette “El hamdü lillâhi”, 1 âyette “fe lillâhi’l-hamdü”, 4 âyette “lehü’l-hamdü” ifâdesiyle buyurulmuştur.

Kısacası hamd, nefsini ve Rabbini bilen kulun; var oluş, yaşayış ve hesaba çekiliş için kendisine hasbî hibe edilen her türlü nimet ve ihsanın sahibini bilip inanarak aklen şükrüdür. Muhammedî Şuûr ve nûrla hak ve hayr üzere yapacağı ibâdetleri de aslında ve zâten ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’in hamd hakkını teslim ve ilândır. Akıl ve nakil tellerinden oluşan tevhid hattının “can” a taşıdığı “celâl-cemâl” ceryanı; dünyasını, dinini ve âhiretini tıpkı elektirik gibi aydınlatacaktır. Nûrullah, Nûr-u Muhammed, İmân nûru…Hakk-ı Zât’ı, Zât-ı HAKK’a teslim edişe aklen, naklen ve haklen hamdedecek, şehâdetinin de şâhidi olacak, iki omuzunda doğumdan ölüme kadar kapanmayan kameralar ile tesbit edilecek ve sonunda Muradullah olan ve salihlere vaadedilen cennetlere Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)‘in kalbinde girecektir.

El Hamîdü : Senâ, medh ve hamde lâyık olan. Hamd hakkı olan. Evvel-âhir-zâhir ve bâtında hamd sadece kendisine mahsus olan. Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve eşyâlarında övülen ve hamd mutlak hakkı olan ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL.

Hamide : Övmek. Razı olmak, Hakkını ödemek, Teşekkür etmek.
Hammede : Tekrar tekrar övmek.
Hammedallahu : ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’e çok hamdedip senâ etmek.
El hamdü : Hamd. Şükür. Güzel şeylerle övgü. Rıza. Hoşnutluk.
El hammede : Çok hamdeden.
Hamdele : “Elhamdülillâhi” demek.