Dîlersen gıybeti ben bildireyin
Şakaavet perdesini kaldırayın
Sen hazırsan sana Hızır gibi yetişip gıybet kötülüğünü bildirip anlatayım.
Sıkıntılar içinde şikayetlerin perdesini kaldırayım.
Şakaavet : Her çeşit kötülük içinde olmak. Belâ ve zillete düşmek. Sıkıntıda kalmak. * Haydutluk, eşkiyalık.
Demek gördüğünü gıybet bu mutlak
Ki perdelilere sâbit değil Hak
Her gördüğünü herkese söylemek kesinlikle gıybettir.
Ki perdeli olanlara hak gelip karar kılamaz.
Dese görmese bühtân-ı azimdir
Buyuran böyle Kur’ân-ı Kadimdir
Görmediğini söyler ise bu büyük bir iftiradır.
Bunu böyle buyuran Kur’ân-ı Kadimdir.
وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا

Ühtan : İftira. Birisine yalandan bir şey isnad etme. Birisini suçlu gösterme. * Dalgınlık. * Medhûş ve mütehayyir olma.
Farîda her kişiye kendü sözü
Bakar kendü yoluna kendü gözü
Her kişiye kendi sözü en geçrli olan sözdür.
Herkesin kendi gözü kendi gittiği yola bakar.
Farîda : Ferdâ. Yarın. Gelecek zaman, âti. Âiret, kıyamet.
Kaçan kim göz gönülden doğru bâka
İşitmez kulağına hakkı çâka
Ne zaman ki göz gönüle döndü ve baktı ise sanki kulağına hakk çakılmış gibi başka söz duyamaz.
Çü haktan gayrı sözü yoktur ayruk
Hakı duyan kişiler hak ile tok
Böyle olunca haktan başka sözü yoktur artık.
Hakkı duyanların gözü gönlü hak ile tok olur ve dışarıdan dileği kalmaz.
Kogıl ayruk sözü sen seni gözle
Senn süçun ile sen seni yüzle
Bırak başka sözleri sen, kendine bak!
Senin suçlarını dökte önüne sen kendini kendile yüzleştir:
“Nasıl yaptın bu işleri ve sonucularını düşünmüyor musun?” de.
Ayruk : Başka, diğer, gayrı. Artık, Bundan sonra, bir daha.
Kimesne sûçıla kimse kınanmaz
Kişî ayruk suçunu sûç sanmaz
Kimsenin ilediği suç ile kimse kınanmaz!
Hiç kimse de başkasının suçunu kendi suçu kabul etmez!
Sanâ bîgâne sûçundan hatâ yok
Meyil yok kimseye âtâ anâ yok
Seninle alâkası olmayanın suçundan sana bir hata gelecek değil.
Yönelmeyen kimseye o yönden bağı-ihsan da yoktur.
Bîgâne : Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
Âtâ : Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Ayrığı söyleyen kendin unutur
Ki zira suçludur âsî kulûdur
Başkasının suçlarını döküp sayan kendininkileri unutur.
Aslında ise bizzât kendisi de suçludur ve HakkTeâlâ’nın asî kuludur.
Seze yol yokdurur kim söylene boş
Meğer söz hak olâ hem hak olâ gûş
Uyanmayan ve uyarılamayanlara için söylenen söz boşuna ve yazıktır söze!
Meğer ki söyleyen hak söyleye dinleyeninde kulağı hakka kapalı olmaya!
Gûş : Kulak
Nice sözün var ise sâna söyle
Sanâsın halksısın nengle gamınla
Her ne sözün varsa önce sen kendine bir söyle –gereğini de yap ki kendini bunca ayıp işler ve ğamlar içinde haklı sanmayasın!
Neng : Ayıp, utanılacak şey. Ar, haya.
Ne hâcettir sanâ kimse haberi
Farîda cümleye kendi bazârı
Ne gerekir sansa başkasının iyi-kötü haberi!
Herkesin sadece kendisine ait kendi kulluk imtihanı bazarı…
Özünü gözleyen kimseye bakmaz
Dahı n’iş der isen ol yâna akmaz
Kendi özüne bakan kişi kimseye bakamaz!
Vsen ona neişler anlatsan da o tarafa baktıramazsın!
Kendi işine bakar!
Ko ayruklar sözünü sen seni güt
Kınâma kimseyi sen îşit öğüt
Bırak başkalarının ne deiğini de sen kendine sahib ol!
Gel sen Hakk’ın Halkını kınama da öğüdümüzü duy!
Sana kimse suçu bir zerre ermez
Sana ayruk yediği çeşni vermez
Sana kimsenin suçu zerre kadar bile ulaşamaz.
Eğer sen bulaştırmaz isen!
Sana başkasının yediği naneden bir ziyafet var mı?
Çeşni :Çeşn. (Çeşen) f. Bayram, îd. * Düğün. * Ziyafet, şölen.
Sen ayruk yediğiyle doymayâsın
Onunla cim ü ömrü yuymayasın
Sen başkasının yediği ile doyuyor musun?
Onun yediği ile canın ve ömrün tertemiz geçer sanma!
Niçe âvârelikle sâna böyle
Bir iki gün n’olâ olsan seninle
Bu yaptığın sayısız başı boşluklarla ömrün geçerken, bir iki gününü ayırıp da kendinle ilgilenseydin keşke!
Âvâre : f. Başıboş, serseri, boş gezen. İşsiz güçsüz.
Dahı bîr gün sana sâtaşmadın sen
Dahı bir gün dağından aşmadın sen
Bir gün bile kendini kendin karşına alıpda öz eleştiri yapmak için sataşmadın!
Daha bir gün bile kendinin Benlik Dağını aşıp aynanın arkasına geçemedin tevhid doruğundan Sırr Sahillerini seyredemedin.
N’olâ bir gün eğer küfrün yenesin
Sen şerh eyleyip senî bilesin
Ne olurdu ki bir bu gizli küfrünü yenseydin!
Kendini kendine açıp anlatsan ve anlayp da kendini bilseydin.
Şerh : Açma, genişletme. * Açıklama. Anlaşılanı anlatma. Bir yazı veya konuşmayı kolay anlaşılması için izah etme, tafsil etme. * Bir şeyi dilim dilim kesme. * Bollaştırma. * Bir müşkil ve mübhem makaleyi açıklama, keşif ve izhar etme. * Açıklanmış yazı, risale.
İğen âvâresin dölenmeğin yok
Ki kendü kendüni hiç anmağın yok
Çok şaşkın başı boşsun düzeleceğin şüpheli belki de olmayacak!
Çünkü kendi kendini hatırladğın bile yok henüz!
İğen : Yeğin. Yiğin. Üstün, baskın, şiddetli, kuvvetli, galib.
Eğer görseyidin kendü zevâlin
Kimesne anmağa kalmazdı hâlin
Eğer sen nasıl bir bataklıkta boğulup yok olup gittiğini gerçekten göre bilseydin, kimselerin değil müfettişive müftüsü olmak adını bile anamazdın!
Eğer görsen yarâğın kılayıdın
Hisâbını senin sen âlayıdın
Bunu böyele görüp işin önemini anlasaydın tez elden yoluyun azığını hazırlardın.
Ve sonuçta karşılaşacağın hesabını daha burada ve elde düzeltme imkanı varken yapardın.
Yarâk : Hazırlık.
Saâdet olsa Hak verse basîret
Güreydin ne kılur sâna bu gıybet
Bir saadet rüzgârı esse de sana Hakk (cc) basîret verse.
Bu ileriyi görüşünle keşke bir görseydin gıybet sana neler etmektedir!
Niçe yıl bir kişî gıybete uymuş
Ser-encam âkıbet kendüyü duymuş
Nice yıllar boyu gıybete uymuş bir kişi aldığı ibret dersleri sayesinde kendi özündeki Dost’un sesini ve sözünü duydu.
Ser-encam : f. Başa gelen, baştan geçen ibretli hadise. * Bir işin sonu. * Vak’a.
Âkıbet : Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç.
Peşîman oldu vu dil-teng ü gam-kîn
Neler etmeiş ona bû gıybet û kîn
Çok pişman oldu ki ğam-kin içide gönlü daralmış hâlde.
Kin ile gıybetin kendisine asıl kötülükler etmiş olduğunu gördü.
Dil-teng : Gönlü dar, sıkılmış.
Deyüp ahvâlini derdin yenîler
Akıl şahenşehinden çâre diler
Derdli âllerini anlatarak derdini yeniler.
Akıl Şahlarşahından derlerine çâre diler.
Şahenşeh : f. Pâdişahlar pâdişahı. Şâhlar şâhı. En büyük pâdişah.
Kamû vasfı vu arz-i hâli oldu
Akıl ne dedise göz yumdu kaldı
Bütün sıfatlarını göz önüne serip arzetti.
Aklın sözlerine göz yumdu dinledi.
Arz-i hâl : Halini arzetme. İstida. Arzuhal.
İşî doğruluğa buyurdu akıl
Yürü imdi bunâ ta’cil yari kıl
İşlerinin doğruluğa yönelmesini emretti akıl.
“Yürü acele git şimdi doğruluğu işleriyin yâri kıl!”
Ta’cil : Acele ettirme, hızlandırma.
Kığırdı doğruluk yârenlerini
Özüyle sapmasız varanlarını
Doğruluk da yârenlerini çağırdı.
Özünün doğruluk pusulasıyla dosdoğru sapmadan varanlarını…
Kığırmmak : Çağırmak.
Gör imdi doğruluk bir neler eyler
Yıkar gıybet evin karâ yer eyler
Bak şimdi doğruluk neler etmekte.
Gıybet evini başına yıkar da kara toprak eyler.
Doğurluk cümlesinden yüksek üzer
Doğurluk besleyenler arşta gezer
Sular ne kadar kabarsa da doğruluk daima yukarda yüzer ve asla batar.
Doruluk güneşini beslayenler işik kanatlı aşk atalarıyla Arş’ta gezerler.
Mahal mi arş yâ ferş doğrulâra
Verir kendûliğini şeh bulâra
Doğru olanlara Arş ve Ferş yer-makam olur sanma!
Sistemin sahibi kendi özellik ve güzelliklerinden vereektir.
Bu Dost dervişin Dost dileğidir.
Arş ü ferş :(Arş u zemin) Arş ve yeryüzü.
Aşıkdır doğruluğa doğru canlar
Doğruluğu bulur dostu sevenler
Doğruluğa doğru canlar âşıktır.
Dostu özden sevenler O’nun tek yolu olan doğruluğu-Sırat-ı Müstakîmi bulurlar.
Sadıkdur doğrulukda iyi kîşi
Doğruluk dirliği ebedi kalur
İyi olan kişi doğruluk yapmakda sadakat götrir.
Böylece doğruluğu ebedi kalır ve yolu hep açık kalır.
Fidî cânım sanâ ey doğru vâran
Müşâhede bulur onu başaran
Ey doğruluğu rehber eden derviş!
Sana canım fedâ olsun!
Görerek kesin inamayı bulur bunu başaran!
Fidî : Fedâ. Canını verme, canını fedâ etme, kendini kurban etme.
Müşâhede : Gözle görmek. Seyrederek anlamak. Seyretmek. * Muayene, kontrol.
Ezel ebed ne olâ doğrulara
Zahir bâtın hicâb olmaz bulâra
Ezel ebed ne olacak doğrulara.
Zahir bâtın perde olmaz bunlara.
İki âlem bir oddur bir nazarda
Ki birdir doğruya imrûz u ferdâ
Bir bakışta iki âlemi bir ateşte yakar.
Ki bugün ve yarın birdir doğruya.
İmrûz u ferdâ: Bugün ve yarın.
Ki doğru hâlinî yarına koymaz
Bugün yarın demek ol hâle uymaz
Ki doru olan, doğru olmahâlini yarına bırakmaz.
Bugün yarın demek ol doğruluk hâline uymaz.
Neyîse zâhirin bâtının oldur
Neyîse endişen ol yan yoldur
Zâhirin ne ise bâtının odur.
Ne ise düşüncen-sıkıntın, yolun o yanadır.
Kamuya doğru dersin doğruyısan
Bulunmaz doğruluk sen eğriyîsen
Sen doğru isen herkese doğruyu dersin.
Bulunmaz doğruluk sen eğri isen.
Yolâ gitme sen eğri ey yegâne
Senin dirliğine sensin behâne
Ey tek başına kendi imtihanını veren derviş!
Sen sakın eğri yola gitme!
Seni dünya, din ve Âhiret hayatının iyi yada kötü olmasının tek sebebi kendinsin.
Yegâne : Tek, bir.
Behâne : ahane. f. Vesile. Sebeb. * Yalandan özür. * Kusur. Noksan. * Garaz.
Kamûlar göz gibîdir sen bakıcı
Senin gözündürür seni çakıcı
Herkesler göz gibidir sen ise bakılansın.
Senin gözündür sana zarar-fayda verecek olan.
Neye kim bâkar isen yol yüzündür
Kime ne sanur isen kend’özündür
Her nereye bakarsan gideceğin yol yüzünü dödüğündür.
Kimi nasıl bilir isen kendi özün gibi bil!
Eğer bin yol kaçâsın senden ûtmez
Amelindir bile kancasına gitmez
Eğer bin yıl da geçse senden vaz geçip gitmez.
Amelin seninle beraberdir başkasına nasıl gider.
Ûtmez : Yiymez, kaybolup gitmez.
Doğurluk hil’atin ol vakt giyesin
Has u âm harcıya doğru doğru diyesin
Doruluk kaftanın o vakit giyesin.
Doğruyu konuş da herkesin işine yarasın-hizmet et!
Hil’at : Yüksek makamdaki zatların beğendiği kimseye ve takdir edilen zevata giydirdiği kıymetli, süslü elbise. Kaftan.
Doğurluk göstere göz bâkışına
Ki senden cümle yâvuz iş taşına
Doğruluk göster ki gözüyün bakışına
Ki senin özündeki yaramaz işler kaybolup gide.
Çerâğı yakıcak karanu kaçar
Özü göyner bize nur bâbın âçar
Lambayı yakınca karanlık kaçar.
Lambanın-çıranın özü göyner de nura dönüşür nur kapısını açar.
Bâb : Kapı. * Kısım. * Mevzu. * Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Hususi madde. * Sığınacak yer. * İş. * Şekil. * Tövbe.
Söze târih yedi yüz yedîyidi
Yunus canı bu yolda fidiyîdi
Sözümüzü söylediğimiz tarih yedi yüz yedi idi.
Yunus’un canı bu yolda fedâ idi…
Çırak yandı delil doğru bulundu
Ev aydın oldu ve ağrı yolundu
Gönül çerağı yandı-gönle Muhammed Güneşi doğdu ve dosdoğru yol bulundu.
Beden ve can evi aydın oldu nur-u M ile düşmanımız yolundu-gitti.
Çırak dedüğün îman nûr-ı mutlak
İmanlıya didârın gösterir Hak
Çerağ-lamba dediğimiz, iman olup Nur-u Mutlak olan Nurullahtır.
Bu imanıyla cemâlin gösterir Hakk Teâlâ Hazretleri.
Ol ağrı dediğim Şeyyan’dır azar
Ki dem-be-dem içinde fitne düzer
O ağrı dediğimiz şeytandır azar durur.
Vakit vakit insan içinde fitne-fesad düzenler durur.
Şeyyan: Şeytan.
Dembedem : f. Bazan. Vakit vakit. Arasıra.
Makaamını yıkarsan tâat île
Murâdına eresin devlet île
Sen insanlık makamını Rabbül âlemine kulluk itâatı ile yıkarsan
Muradına dervişlik devleti ile erersin.
İy gaafil bilmedin ömrün geçesin
Ezel eli kamu aybın açasın
Ey gafil!
Bilmedin gitti ömrün geçecek!
Hakk Teâlâ Hazretlerinin ezel eli herkesin önünde ayıplarını açacak!
Ayb : Kusur. Leke. Utandıracak hal.
Azın-azın bu ömrün geçesîdir
Sorarsan sen bu âyın nîcesîdir
Yavaş yavaş bu ömrün geçecektir.
Sorarsan sen bu ayın kaçıdır?
Temet’ir – Risâlet’in –Nushiyye bi avn’illahi’il- Melik’is-Samadiyya Hâmiden ve Musalliyan li’llâh
Kendisi için ibadet edilip namaz kılınan ve hamdedilen El- Melikü’s-Samed’i yardımıyla, hamd ve kulluk ibadetlerimle nasihatler kitabı tamamlandı.
09.04.2007 17:40
Solingen-Almanya