Allah Dostu Sohbet 6

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)

SOHBET MD-06

KURU KÜTÜK

Kur’ân-ı Kerim’de bir Âyet-i Kerime varıdı.
“Ven necmu veş şeceru yescudan”
NECM, Arapçada YILDIZ demek.
Cem’i Nücum demek.
Fakat Kur’ân Dilinden Cenâb-ı Allah kesretle tezâhur ettiği için yıldız mânâsının Cem’i olarak NUCÛM kullanılır.
Kur’ân Dilinde Necm, ÇEMEN demektir.
Bu cem’-i sâlimdir.
Cem’-i sâlim ne demek?
Mesela şimdi sürü dersek bir sürü aklımıza gelir.
Müfteriddir.
Çemen dediğimiz zaman çemenler, bütün çemenler.
“Çemen ve ağaçlar secde ediyorlar.”
Âyet-i Kerime sarih.
“El necmu vel seceru yestican” deseydi.
Onlarda ediyorlar.
O muhakkak fizikman doğrudur evet.
Ve Vel Arapçada.

Bir sabah vaktıydı.
Mevsim yaz.
Yemyeşil çemenlerle dolu bir ormanda dolaşıyordum.
Rahmân Sûresini çok yavaş sesle okuyordum.
Birden bire yağmur çiseler gibi oldu.
Çemenler ıslandı.
Herhalde yaz yağmuru.
Hallab veya Hellabe denilen yaz yağmuruydu.
Bir türlü kestiremedim.
Zira havada bulut yoktu.
Çemenler ve yeşil ağaçlar hem görülüyorlar.
Canlılık ve renkleriyle.
Fakat garib olan şimdi ağlıyorlardı.
Âdeta bunu lisânen söylüyorlardı…

Bu sestir.
Fakat kulakla duyulmaz.
Bu nasıl lakırtı!.
Evet öyledir.
Hakiki lafta budur.
Şu âyete inanmıyor musunuz?
“Ven necmu veş şeceru yescudan.”
“Çemen ve ağaçlar secde ediyorlar.”
“yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel’ardi. Ve huvel’aziyzulhakiymu.”
“Bütün semavat ve arzda ne varsa hepsi Allah’ı tesbih ve zikrediyorlar. “
Fakat siz bunları görüp duyamıyorsunuz.
Yeşil ağaçlara sordum:
“Niçin ağlıyorsunuz siz? Hem de memnunsunuz!”
“Memnunuuuuuz zirâ dâima HAKK’a şükür ve niyâz içinde olmamızı bize nasip etmiş ezelden beri Allah!
Niçin ağladığımızı merak ettiniz.
Yaş yalnız bu gözden gelmez.
Öyle gözler vardır ki kupkurudur.
Göz yaşı HAKK’ın Er-Rahîm Esmâsından nasip alandan gelir.
Bundan dolayı Allah’ın indinde, gözyaşından makbul ve temiz bir şey yoktur.
Zira göz yaşı HAKK’ın Er-Rahîm Kanalından süzüldüğü için içinde hile ve yalan da yoktur.
Tam hakiki, şirksiz HAKK’ı bilmek gizlidir.
Niçin ağladığımızı söyleyemeyiz.
Şu karşıda kurumuş yerde yatan arkadaşımızdan sorun!” dediler.
“ Bu Kuru bir küçük ağaç! Evvelce kesilmiş! ” dedim.
“Evet doğrudur!”
Fakat ÖLÜler vardır dâima onlar DİRİdir.
DİRİ görünenler vardır onlar hakiki ÖLÜdürler.
Sen git-sor, görürsün!” dediler.
Kütüğün yanına çömeldim.
“Bunlar niçin ağlıyorlar? HAKK’ın mahluklarından olan kardeşim!” dedim.
Kütük: “Beni gördüler de belki bizim sonumuzda böyle olursa diye ağlıyorlar!” dedi.
“Halbuki ben ölü kurumuş görünüyorum.
Ben ölmedim.
Kalıp değiştirdim.
Daha bir çok kalıplara gireceğim!” dedi.
“Niçin ağladıklarını biraz sonra söyleyeceğim dinle!” dedi.
Kuru Kütük söylüyor:
“Yaşlar niye ağlıyor!”
Diz çöktüm.
“Bana yaslan memnun olurum!” dedi.
Yaslandım kütüğe.
“Bir gün ben bu yeşil ormanda uyurken beni balta ile söktüler!”
“Söktüler mi?”
“Söktüler!..”
“Dallarımı kırdılar.
Yapraklarımı sıyırdılar.
Adıma ODUN ismini verdiler.
Dedelerimizi toprak altından çıkardılar.
KÖMÜR dediler.
Beni yaktılar.
Adıma ATEŞ dediler.
Halbuki yaş ağaç kesmek.
Ateşe atmak.
Yaprakları ve çiçekleri çiğnemek.
Ne kadar büyük zulümdür.
Rasûlullah’ın hadisiynen sabittir.
Allah zâlimleri sevmez.
Zira Kendisi zâlim değildir Rahîm ve Raûftur!
İnsanların, hiç bilmedikleri fâidelerimiz vardır insanlara.
Cenâb-ı HAKK bizim hürmetimize gökten yağmur indirir.
Ciğerlerinize giren havayı biz dâima temizleriz.
HAKK Kelâmında tesbih ve devamlı zikrimizi ilân ediyor.
Bunu bilmezsiniz.
Bizim hakikatimizi bilebilseniz.
Ve SECDElerimizi görebilseniz.
Çıldırırsınız!
Böyle olmamıza rağmen bütün işkencelere ses çıkarmayız.
Beddua da etmeyiz.
Bizi çiğnerler.
Baltalarlar.
Yakarlar.
Ne sesimizi çıkarırız.
Bizim kadar HAKK’a muti’ hiçbir yaratık yoktur.
Bizim bu hududsuz SABRımızı bilmezler.
Bu sessizliğimize karşı bizi kendi aralarında Tahkir Makamında kullanılırlar.
“ODUN gibi adam!
Hissiz adam!
Kaba adam!
Vurdum duymaz adam!”
Mânâsına kullanırlar.
Amma bu lakapta kendi hallerine aittir.
Biz ait değildir.
Bâzen insanların içine giriyoruz.
Bundan dolayı ismimize ÂDEM diyorlar.
İşte aha bu garip şeye ağlıyorlar arkadaşlar.
HAKK’a en çok nazı geçen yaratık SU’dur.
Çünkü Cenâb-ı HAKK SU’dan her şeyi halketti.
Amma SU’yu neden halk ettiğini bildirmedi.
Sırrı ifşa etmeyelim diye de bizim lisânımızı size öğretmedi dediler.
Fakat biz sizleri, ne lisân konuşursanız konuşun, anlarız.
Zira biz ALLAH Lisânı biliriz.
“yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel’ardi”
Âyet-i Kerimesi’nde arz ve semavatta ne varsa Allahı tenzih ve tesbih ediyor.
Bunların lisânı işte budur.
Ağaç onun için HAKK’ı tesbih edenin lisânını biz sessiz, sössüz de anlarız.
Sen herkes gibi değilsin anlıyoruz.
Ağaç kesmezsin.
Dal koparmazsın.
Çiçek koparmazsın.
Yaş hiçbir şeyi ateşe atmazsın.
Nasıl biliyoruz gördün mü?..”

Doğruldum.
Biraz yürüdüm.
Er-Rahmân Sûresi’ni okumam bitmek üzereydi.
Sesli okuyordum.
HAKK’a kasem ederim ki başım döndü.
Düşecektim!
Oradaki ağaçların SECDE ettiklerini, KIBLEye doğru, gördüm.
Bana rüya değil.
Siz buna rüya diyebilirsiniz.
Amma ben gördüm, tekrar Allah’a kasem ederim ki gördüm!
Ben Velî değilim!
Velînin ayağının altını öperim!
Amma ben de bir KULum
Nasip etti, gördüm işte!
Bir şey iddia etmiyorum!
Fakat gördüğüm şey buydu.
Elhamdulillah.
Allah en doğrusunu bilir!
Ağacın, Allah’a, kasem ederim ki secde ettiğini görebilirsiniz.
Biz birbirimizin SECDE ettiğini görebiliyorsak ağacınkini de…

ÂYETLER:

وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ

“Ven necmu veş şeceru yescudan: çemen(bitkiler), ağaç secde eder dururlar.” (Rahmân 55/6)

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

“Huvallahul halikul bariyulmusavviru lehum’esma ulhusna yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel’ardi. Ve huvel’aziyzulhakiymu: O, yaratan, var eden, şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.” (Haşr 59/24)

Cenâb-ı HAKK SU’dan her şeyi halketti:

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Vallahü halekü külle dabbetim mim ma’ fe minhüm mey yemşi ala batnih ve minhüm mey yemşi ala ricleyn ve minhüm mey yemşi ala erba’ yahlükullahü ma yeşa’ innellahe ala külli şey’in kadir: Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür… Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Nur 24/45)

KELİMELER:

Nücum: (Necm. C.) Yıldızlar.
ÇEMEN: Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır. * Pastırmaya konulan bir çeşit ot.
Muti’: İtaatli. Terbiyeli. İsyan etmeyen. * Rahat.
Tenzih: Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk’ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek. * Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
Tesbih: Sübhânallah demek. Cenab-ı Hakk’ı (C.C.) şânına lâyık ifadelerle yâdetmek. Yâni: Allah’ın zâtında, sıfâtında ve ef’âlinde cemi’ nekaisten münezzeh olduğunu ifade etmektir. (Bak: Sübhan)