9. VASİYET

 
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
 
ALLAH’ın, üzerine farz kıldığı ibadetlere devam et!
Farzlar arasındaki nafileleri de kıl, işle!
Amelinden hiç bir şeyi küçük görme! ALLAH o ameli yaratırken hakir görmedi.
ALLAH, her emrini itinâ ve inâyetle vermiştir.
Farzların edâsına itinâ eden, ALLAH’a en sevgili ibadetlerle kulluk etmiş ve yaklaşmıştır.
Farzları kendisine vazife-yi asliye kabul eden ve nefsinde tatbik eden HAKK’ın gözü ve kulağı olur.
Seninle işitir, seninle görür, HAKK’ın eli senin elindir.
Sana hakkıyle biat edenler ancak ALLAH’a biat etmiş olurlar. ALLAH’ın eli onların elleri üzerindedir.
Onların elleri ALLAH’ın eli olduğu sûrette onların elleri üstündedir. Mubayaa ism-i faildir.
Fail ALLAH’tır.
Onların elleri ALLAH’ın elidir.
Onların elleriyle ALLAHü Tealâ mubayaa etmiştir.
Halbuki mubayaa edenler de onlardır.
Nafilelere devam eden ALLAH’ın sevgisine nail olur.
O kadar ki HAKK onun işitir kulağı, görür gözü olur.
Farzları edâ eden de bunun aksi olduğu gibi farzlarda mecburi kulluk vardır.
O asıldır.
Nafilelerde kulluk ihtiyaridir.
Nafileye nafile denmesi zaid olduğu içindir.

Sen de vücudda zaidsin.

Çünkü ALLAH vardı sen yoktun.
Sonra sen oldun.
Vücud hades zaid oldu demek, sen vücud hakkında nafilesin binaenaleyh senin için nafile denilen ameli yapmak lâzımdır.
Zira o, senin aslındır.
Farz olan amelleri de yapmak lâzımdır.
Çünkü onlar da vücudun aslıdır ki HAKK’ın vücududur.
Farzların edâsı ile sen onun için oldun.
Nafileyi edâ ile de sen, senin için oldun.
“Sen onun için olmak”lığın bakımından Onun sana muhabbeti, sen, senin için olduğun cihetteki muhabbetinden çok üstündür.
Kudsî Hadis:
“Kulum, farz kıldığım ibadetlerle bana yaklaştığı gibi hiç bir şeyle yaklaşamadı.
Kulum, nafilelerle de bana yaklaşır.
O kadar ki, onu severim.
Sevince de işitir kulağı, görür gözü, tutar eli, yürür ayağı olurum. Benden isteyince mutlaka veririm.
Bana sığınınca mutlaka onu korurum:
İşlediğim işler içinde, mümin kulumun ruhunu kabzetmekteki tereddüdüm kadar, hiç bir şeyde tereddüt etmedim.
O, ölümden hoşlanmaz.
Ben de onu müteessir etmek istemem.”
ALLAH muhabbetinin verdiği neticeye bak; kulun nafilesi de ancak, farzları ikmal ettikten sonra sahih olur.
Nafilelerin içinde de bir çok farzlar ve nafileler vardır.
Kıraet, Rüku, Sücud ve benzerleri farzlar gibi.
Nafilelerde farzların bulunması, farzları ikmâl ediyor.
Bir Hadis-î sahihde Cenab-ı HAKK :
“Kulumun namazına bakın.
Tamam mı, noksan mı?
Tam ise, tam yazılır, eğer bir şey noksan ise, bakın kulumun nafilesi varmı?
Eğer nafilesi varsa, farzını onlardan ikmâl ediniz.” Buyurur.
İşte, ameller böylece zabta geçer.

Nafilenin mutlaka farzlardan aslı bulunmalı.
Farzlarda aslı bulunmayan, yeni uydurulmuş bir ibadet demektir. Zâhir buna bid’at der.
“Ruhbaniyyet icad ettiler!” buyurur Resûl-ü Ekrem.
Bunlardan bir kısmına, “güzel adetlerdir” der.
Ve bunları icad edenler, kıyamete kadar sevab kazanırlar.
Bunlar, Şeriatın aslına, ruhuna uygun olan bid’atler ki, bid’at-i hasene tâbir edilmiştir.
Şeriate uymayan ve şer olanlar, bid’at-i seyyie’dir.
Kötü âdetlerdir, iyi âdetlere uyup, amel etmekte sevab vardır lâkin, o iyi olan bir şeyi, Resûlullah’dan sadır olmamıştır diye terk etmekde daha ziyade ecir vardır.
Resûlüllah’a sünnetlerde tabi olmaktan, sünnet olmayan şeylerde. Resûlullah terk ettiği için terkine uymak, şeriatin ruhuna daha uygundur.
Çünkü Resûlulah, ümmetine bir çok şeylerin teklifinden hoşlanmaz.
Bu da güzeldir diye bir çok ibadetten ibda’ doğru değildir.

“Kolaylaştırın güçleştirmeyin, müjdeleyin nefret ettirmeyin!” Hadis
“ALLAH size kolaylık murad eder, güçlük murad; etmez.” Âyet


Ahmed İbni Hanbel, kavun yemedi.
“Niçin?” dediler.
“ResûlALLAH nasıl yedi bilemiyorum da ondan” dedi.
Radiyallalhü anh.

[Muhiddin-i Arabî hazretleri, bu dokuzuncu vasiyetinde çok büyük bir bahse temas etmiştir. Hülâsa bid’atlerin iyi olmadığı neticesine varıyor. O hâlde, Resûlüllah’ın yapmadığı şeylerden kat’i sûrette kaçmak. . . yaptığı şeyleri nasıl yaptığını bilmeden, yapmaktan uzak durmak en emin tarikdir].
 
 
 
Biat : Bağlılığını, itimadını bildirmek. Birisinin hakemliğini veya hükümdarlığını kabul etmek. El tutarak bağlılığını alenen izhar etmek. Bağlılığını tazelemek. * Rey vermek.
 
Nafile : Fık: Farz ve vâcibden gayrı mecburiyet olmadığı hâlde yapılan ibadet. Fazladan yapılan iş. * Menfaatli olmayan. Ziyâdeden olan. * Torun. * Ganimet malı. Bahşiş. Atiyye.
 
Vazife-yi asliye : Asli, esas görev.
 
Mubayaa : biat etmak işi.
 
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunellah yedüllahi fevka eydihim fe men nekese fe innema yenküsü ala nefsih ve men evfa bi ma ahede aleyhüllahe fe se yü’tihi ecran aziyma : Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10)
 
İhtiyari : Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek. (Bak: İrade)
 
Zaid : Artan. Fazlalık. İlâve olunmuş. *
 
Hades : Yeni olmak. Eskiden olmayıp sonradan görülmek. * Taze. Yiğit. Genç. * Fık: Abdest almayı icabettiren hâl. Bazı ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve necaset-i hükmiye sayılan hâl. * Pislik.
 
Nafile : Fık: Farz ve vâcibden gayrı mecburiyet olmadığı hâlde yapılan ibadet. Fazladan yapılan iş. * Menfaatli olmayan. Ziyâdeden olan. * Torun. * Ganimet malı. Bahşiş. Atiyye.
 
İkmal : Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek.
 
Zabt : Zabt etmek. İdâresi altına almak. * Sıkıca tutmak. Kendine mal etmek. * Kavramak. * Kaydetmek. Hülâsasını yazmak. * Bağlamak.
 
Bid’at : (Bid’a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmayan şekiller, tarzlar, kurallar, âdet ve alışkanlıklardır ki, insanı sapıklığa götürür. Din âlimleri tarafından din namına beğenilen ve dinle ilgili yeni icad ve hükümlere bid’a-yı hasene; beğenilmeyip tasvib görmeyenlere de bid’a-yı seyyie denilmektedir.
 
Hades : Yeni olmak. Eskiden olmayıp sonradan görülmek. * Taze. Yiğit. Genç. * Fık: Abdest almayı icabettiren hâl. Bazı ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve necaset-i hükmiye sayılan hâl. * Pislik.
 
Edâ : Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak. * Tarz. Üslub. * Şive. * Tekebbür. * Fık: Namazı vaktinde kılmağa “Eda” ve vakit geçtikten sonra kılınan namaza da “Kaza” denir. (Bak: Kaza)
 
İkmâl : Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek.
 
İbda’ : İzhar etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak. * Yaratmak. Nümunesiz şey yapmak…
 
يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“……yüridüllahü biküml yüsra ve la yüridu bi külüm usr, ve li tükmilül iddete ve li tükebbirullahe ala ma hedaküm ve lealleküm eşkürun:….Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara 2/185)
 
Tarik : yol.