76.-80. Kudsî Hadisler

 

36. HABER (76. HADÎS)

 
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ : مَنْ أَهَانَ لِي وَلِيًّا فَقَدْ بَارَزَنِي بِالْمُحَارَبَةِ
 
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Kim Benim bir velîmi hakîr görürse Bana savaş açmış olur!”
(Derecâtü’t-Tâibîn ve başkalarından rivâyet ettim.)
(İbn Mâce, Fiten, 16)
 
 
 
 
37. HABER (77. HADÎS)
: أَحَبُّ عِبَادَةٍ عِنْدِي النَّصِيحَة
 
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Benim nazarımda ibâde­tin en iyisi nasîhattır. (ihlâstır).”
(Herevî’nin Derecâtü’t-Tâibîn ve Makâkâtü’l-Kâsıdîn’inden rivâyet ettim)
 
 
“Nasîhat” zengin mânâlı bir kelimedir.
“Nush” ve “nasîhat”, lügatte hâlislik ve sâfîlik (balı mumundan tasfiye etmek gibi) ve söküğü dikmek, yırtığı yamamak sûretiyle onarıp düzeltmek demektir.
Bunlardan hareketle, nasîhat iyi niyet, hulûs-i kalb ve yumuşaklıkla öğüt vermek, hîleleri gönülden çıkarıp nasîhat edilenin dünyevî ve
uhrevî bakımdan iyiliğini istemek mânâsına gelir.
Nitekim “Dîn nasîhattır” hadîs-i şerîfi İslâm’ın medârı olan dört hadîsten biri sayılmıştır.
(Bkz. Buhârî, İman, 42; Müslim, Îman, 95; Tirmizî, Bin 17)
(M. Demirci)
 
 
 
 
38. HABER (78. HADÎS)
 
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ يُخَاطِبُ أَهْلَ الْجَنَّةِ : أَنَا رَبُّكُمْ الَّذِي كُنْتُمْ تَعْبُدُونَنِي وَلَمْ تَرَوْنِي وَتَدْعُونَنِي وَ تُحِبُّونَنِي وَ تَخَافُونَنِي فَوَعِزَّتِي وَجَلالِي وَعُلُوِّي وَ كِبْرِيَاءِي وَ بَهَاءِي وَ سَنَاْؤي إِنِّي عَنْكُمْ رَاضٍ وَإِنِّي أُحِبُّكُمْ وَ أُحِبُّ مَا تُحِبُّنَ وَلَكُمْ عِنْدِي مَا تَشْتَهِي أَنْفُسُكُمْ وَ تَلَذُّ أَعْيُنُكُمْ وَلَكُمْ عِنْدِي مَاتَدَّعُونَ وَمَا شِءْتُمْ وَ كُلُّ مَا شِءْتُمْ أَشَاءُ فَاسْأَلُةنِي وَ لَا تَحْتَشِمُوا وَلَا تَسْتَحْيُوا
 
Cennet ehline hitab ederek Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyuracak:
“Ben, sizin görmediğiniz hâlde ibâdet ettiğiniz Rabbinizim!
Benden yardım istemiş, Beni sevmiş ve Benden korkmuştunuz.
İzzetim, Celâlim, ulvîyyetim, büyüklüğüm, güzelli­ğim ve yüceliğim üzerine yemîn olsun ki,
Ben sizden râzıyım, si­zi seviyorum, sizin sevdiğiniz şeyi seviyorum.
Sizin için benim nezdimde canınızın istediği ve gözünüzün hoşlanacağı şeyler vardır.
Arzu ettiğiniz ve dilediğiniz şeyi Benim nezdimde bulabilirsiniz.
Sizin dilediğiniz her şeyi Ben dilerim.
Benden isteyiniz, utanıp sıkılmayınız!”
(Nakkâş’ın Mevâkıf hadîsinden rivâyet ettim.)
 
 
 
 
39. HABER (79. HADÎS)
 
قَقَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ : يُؤْذِينِي ابْنُ آدَمَ يَسُبُّ الدَّهْرَ وَأَنَا الدَّهرُ بِيَدِي الْأَمْرُ أُقَلِّبُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ
 
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Dehre (zamana) söven in­san Beni incitmiş olur!
Ben “Dehr’im. İşler elimdedir, geceyi ve gündüzü Ben idare ederim!”
(Buhârî, Tefsîru sûre: 45; Tecrîd terc. XI, 179)
 
 
 
 
40. HABER (80. HADÎS)
 
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ لِلْمَلَاءِكَةِ يَوْمَ عَرَفَةَ : انْظُرُوا إِلَى عِبَادِي أَتَوْنِي شُعْثًا غُبْرًا ضَاجِّينَ مِنْ كُلُّ فَجٍّ عَمِيقٍ أشْهِدْكُمْ أَنّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُمْ فَتَقُولُ الْمَلَاءِكَةُ يَا رَبِّي فُلَانٌ كَانَ يُرْهِقُ وَ فُلَانٌ وَ فُلَانٌ فَيَقُولُ اللّهُ تَعَلَى قَدْ غَفَرْتُ لَهُمْ
 
Arefe gününde (Hac esnasında), Azîz ve Celîl olan Allah meleklere şöyle buyurur:
“Kullarıma bakınız!
Saç baş dağınık, toz toprak içinde ve zahmetli yollara tahammül ederek* bana gelmişler.
Bakınız, sizi şâhid tutuyorum ki, muhakkak onları bağışladım!”
Melekler:
“Yâ Rabbî falan kimse günaha dalmıştı, falan kadınla falan da öyle!” derler.
Allah Teâlâ:
“Muhakkak onları bağışladım!” buyurur.
(Kasım b. Asbağ’ın kitabından naklettim.)
 (Hadîsin ilk cüm­lesi için bkz. Ahmed b. Hanbel, II, 224, 305)
 
وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ
 
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَّعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ
 
“İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin.”(Hac 22/27-28)
Allah’a muhtac olan bu kul der ki:
“Burada Allah Teâlâ’ya âit kırk söz sona erdi.
Başta belirttiğim üzere, bunları senedini vermeksizin rivâyet etmiş bulunuyorum.
Şimdi de Allah’a âit yirmi hadîs daha söyleyeceğiz; bunların senetleri alındıkları kitaplara âittir.
Fazla uzar endîşesiyle kendim ayrı bir senet­lendirme işine girmedim.
Bu kitabın yüz ilâhî hadîs ihtiva et­mesini düşünmüşken, sayının tek olmasını uygun bularak bir hadîs daha ilâve ediyorum;
 
 
Buharl’nin rivâyetine göre:
“Allah tektir tek olanı sever!”
(Buhiri, Deavât, 69; Müslim, Zikr, 5)