54. VASİYET

 
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
 
Secdede duayı çok yap!
Secde hâli, kulun ALLAH’ına en yakın bulunduğu hâldir.
ALLAH herkese yakındır.
Matlub olan kulun Allanma yakınlığıdır.
Herkese lutf ile muamele et!
Hele akrabaya, ehl-ü iyale daima şefkatli bulun!
Herkese selâm ver!
Eğer başkasının sana vereceğini bilirsen, o selâm versin sen al!
Dünyada kendinden aşağısına bak!
Zenginlerin servetine gözünü dikme!
Fitneye uğrarsın.
Herkes için dünya, tatlı ve sevgilidir.
Nimetler de tab’an sevgilidir.
Başkasının sevgilisine göz dikme!
Zahidin zühdünde nimet, Abidin ibadetinde nimetler vardır. Olmasa devamlı ibadet yapamazlar.
(Zühdün ve ibadetin zevklerine kendini kaptırmak da makbul değildir. Abid has olmalı. İbadetten değil mabud’dan nasib almalı.)

Âyet: “Onlardan bir sınıfa, fitneye düşürmek için verdiğimiz, dünyaya ait zilletlere ve debdebelere sakın gözünü dikme! “Rabbinin rızkı, hem hayırlı hemde bâkidir.”
Debdebe: Gürültü, patırtı (hadra haşin)
Rabbinin sevdirdiği hayırlı ve devamlı olan rızk, îman ve ibadetinden o anda doyduğun rızıktır.
Gözünü kaptırma diye tenbih edilen o debdebe varya o fitnedir o…
Birisinin sende hakkı, alacağı varsa, güzelce öde!
Hatta fazlasıyla öde! Sakuı alacaklına ezâ etme!
Mü’min kardeşinin malına, canına, namusuna, akraba ve taallukatına bir tecavüz vaki olursa, onu koru!
Her işinde ALLAH’ın haklarına riâyet et!
Aman nefsinin arzularına uyma!
ALLAH’dan başka dost yoktur.
En çok riâyet edilmesi icabeden, ALLAH haklarıdır.
Sakın canlı bir mahluka ezâ etme!
Kurbanını dahi keserken keskin bıçakla kes!
 
 
 
 
Matlub : İstek, istenilen şey. * Alacak. Ödünç verilmiş.
 
Ehl-ü iyale : Fık : Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler.
 
Tab’an : Yaratılıştan. Doğuştan. Huy ve tabiat itibariyle.
 
Zahid : (Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
 
Zühd : Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
 
Abid : İbadet eden. Zâhid. Çok ibadet eden. * Köle.
Zillet : Aşağılık, horluk, hakirlik, alçaklık.
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى
Ve la temüddenne aynelke ila ma metta’na bihi ezvacem minhüm zehratel hayatid dünya li neftinehüm fih ve rizku rabbike hayrun ve beka : Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir.” ( Tâ Hâ 20/131)
 
Debdebe : Gürültü, patırtı. Gösteri için yapılan gürültü. Tantana. Haşmet.
 
Tenbih : (C.: Tenbihât) Göz açtırmak. * Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak. * Sıkı emir vermek. * Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat.
 
Taallukat : Bir kimsenin yakınları, akrabaları. Alâkalılar.
 
Tecavüz : Haddini aşma. Söz veya hareketle ileri gitme. * Aleyhine hareket etme. * Zorlama. * Geçme. * Sataşma, saldırma, sarkıntılık.