11- Bâb-ı hâdı-aşar : ON BİRİNCİ BÖLÜM

ON BİRİNCİ BÖLÜM-1

 

BÂB-I HÂDI-‘AŞAR
ON BİRİNCİ BÖLÜM
 
Bu bâb Âdam’un Sıfatun Bayân İder
İmdi ‘azız-ı men!
Habarda şöyle gelmişdür kim:
Hak subhânahu ve ta’âlâ Âdam’un sol eyeğüsinden Havvâ’yı yaratdı, yine Âdam’a yar kıldı.
Doksan karın oglan doğurdu:
On oglı ve on kızı kaldı, isimleri bunlardur:
Veheme ve Vedd ve Suvâ’ ve Yaguş ve Ya’ük ve Nesr ve Abdu’n-nasîr ve Hâbil ve Kâbil ve Şît.
Ve kîle: İnne’ş-Şîte vülide min batnin vâhidin.
Pes Âdam varlıgın Şît’e virdi doksan oglı ve doksan kızı oldı.
Bu macmû’-ı halâyıklar bulardan yayıldılar.
 
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
 —  “Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezi halekaküm min nefsiv vahidetiv ve haleka minha zevcelna ve besse minhüma ricalen kesirav ve nisaa, vettekullahellezi tesaelune bihi vel erham innellahe kane aleyküm rakiyba : Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisâ 4/1)
Bu bölüm Âdem aleyhisselam’ın sıfatını açıklar-anlatır.
Şimdi Azîzim!
Haberde şöyle gelmişdir ki:
Hakk Subhânehu ve Teâlâ, Âdem aleyhisselam’ın sol eye kemiğinden Havvâ anamızı yarattı ve yine Âdem aleyhisselam’a yâr kıldı.
Doksan karın oglan doğurdu.
On oglu ve on kızı kaldı, isimleri şunlardır:
Veheme ve Vedd ve Suvâ’ ve Yaguş ve Ya’ük ve Nesr ve Abdu’n-nasîr ve Hâbil ve Kâbil ve Şît.
وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا
   —   “Ve kalu la tezerune alihetekum ve la tezerunne vedden ve la suva’an ve la yeğuse ve ye’uka ve naren. : Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yeğûs’tan, Ye’ûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!” (Nuh 71/23)
Ve denilir ki : Şit bir batından doğdu.
Âdem aleyhisselam varlıgını Şît’e verdi.
Doksan oglu ve doksan kızı oldu.
Şu mevcud olan tüm insanlar bunlardan yayıldılar.
 
Macmû’ : Mecmu’. Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem’ olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
 
Halâyık : Cariye, hizmetçi.
 
 
Pes Hak  subhânahu ve ta’âlâ eydür:
Âdam’ı dopraktan yaratdum ve hem (neslini) nutfadan yaratdum, dir:
 
Hakk Subhânehu ve Teâlâ buyurur:
“Âdem’i topraktan yarattım ve hem neslini nutfeden yarattım” der:
 
 
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
   —   “Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tiyn. Sümme cealnahü nutfeten fi kararim mekin. Sümme halaknen nutfete alekaten fe halaknel alekate mudğaten fe halaknel mudğate izamen fe kesevnel izame lahmen sümme enşe’nahü halkan ahar fe tebarakellahü ahsenül halikiyn : Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” (Mü’minun 23/12,13,14)
 
Nutfa : Nutfe. Duru ve sâfi su. * Meni. Rahimde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmişi. * Taşmış, dökülmüş su.
 
 
Ve dahı er suyına nutfa dirler ve ‘avrat suyına emşac dirler:
Ve dahı erkek suyuna nutfe-meni derler ve kadın suyuna emşac derler:
 
إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا
   —   “İnna halaknel’insane min nutfetin emşacin nebteliyhi fece’alnahu semiy’an basiyra. : Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.” (İnsan 76/2)
 
Avrat : (Averât) (Avret. C.) Kadınlar. * Gizli yerler. * Mahrem zamanlar.
 
Emşac : (Meşc. C.) Nutfenin vasfı. Karışık. Dağınık
 
 
Nakıldur kim:
(Burada lafız ve manaca bulunamayan bir hadis var)
Andan erile ‘avrat suyı birikür , ‘Arşdan bir yil eser, gelür ana gögsine dokunur, ol iki su tü dibine ya’nı kıllar dibine dagılur andan girü ana rahmine iner.
 
Nakildir ki:
Erkek hanımına yaklaşınca ondan bir su, hanımından da bir su çıkar. Allah iki meleğe bunları karıştırmasını emreder, onlar da: “Ya Rabbi bu iki nutfeden insan yaratmak istiyor musun?” diye sorarlar. Allah Teâlâ da: “Yaratacağım ey meleklerim!” buyurur. 
Ondan erkek ile kadın suyu birikir ,
Arşdan bir yel eser, gelir ana gögsüne dokunur,
Ol iki su tüy dibine yani kılların dibine dagılır ondan sonra ana rahmine iner.
 
 
فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ مِمَّ خُلِقَ
خُلِقَ مِن مَّاء دَافِقٍ
يَخْرُجُ مِن بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ
   —   “Felyenzuril’insanü mimme hulika. Hulika min main dafikin. Yahrücü min beynissulbi vetteraibi. : İnsan neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.” (Târık 86/5,6,7)
 
Tü : Tüy. Kıl.
 
 
Anadan Allâhu  ta’âlânun farmânı birle iki ferişteler varurlar ol kulun sinlesi yirinden bir avuc doprak alurlar getürürler; ol iki suya karışdururlar ve hem yogururlar ve hem kırık gün sag elleriyle depredürler, ‘alâka olur.
Andan sol ellerine alurlar kırk gün yine depredürler muzga olur:
Sümme yuhavviluha ilâ keffeti’l- yumnâ 
Ya’nî yine sag ellerine alurlar depredürler.
Yine kırk gün andan şöyle korlar, durur tâ haddî saklarlar yigirmi güne degin et, kan, damar, sünük olur.
Hâliyâ sözden terk yok.
Cümle endâmlar öndin, evvel bünyâd yan sünüklerin yaradurlar ve hem öldükten sonra yan sünüklerin doprak giç yir.
İkinci gün tekbîr barmagın yaradurlar sag kolıyıla.
Pes üçünci gün başın yaradurlar sol koluyıla.
Dördünci gün sol ayagın yaradurlar.
Bişinci gün sag ayagın yaradurlar.
Altıncı gün üçyüz altmış altı damarın yaradurlar;
Pes yarusı deprenür yarusı deprenmez,
zîre yarusında kan olur ve yarusında yil olur.
Kaçan kim ol deprenmez damarı deprense sayrulık olur;
Ve eger ol deprenen damarı sâkın olsa ol kimse ölür.
Yidinci gün yidi yüz kırk pâra sünüklerin yaradurlar
Sekizinci gün yüz bin yigirmi dört bin kılların yaradurlar.
(Dokuzıncı gün) Hak subhânahu ve ta’âlâ dört firişte viribir
Birisi ecelin yazar; ve birisi şakîlıgın ve bed-bahtlıgın (ve hem) sâlıhlıgın ve nîk-bahıtlıgın yazar; ve birisi rızkın yazar; ve birisi başına gelecek vâkı’aları yazar.
Onıncı gün cân girür.
 
Ondan sonra Allâhu  Teâlâ’nın farmânıyla beraber iki melek varırlar o kulun mezar yerinden bir avuc toprak alırlar getirirler; o iki suya karışdırırlar ve hem yogururlar ve hem kırık gün sag elleriyle depreşdirirler, alâka olur.
Ondan sonra sol ellerine alırlar kırk gün yine depreşdirirler mudga olur:
Sonra onu sağ aucu içine tahvil eder.
 
Yani yine sag ellerine alırlar depreşdirirler.
Yine kırk gün ondan sonra şöyle korlar bekletirler.
Yigirmi güne kadar böylece durur ve saklarlar böylece et, kan, damar, kemik olur.
Hâliyâ sözden terk yok.
Cümle endâmlardan-vücudun görünüşünden önce, ilk temel organ olarak yan kemiklerini yaratırlar.
 Onun için öldükten sonra yan kemiklerini toprak geç yer-çürütür.
İkinci gün tekbîr parmagın yaratırlar sag koluyla beraber.
Üçüncü gün başını yaratırlar sol koluyla beraber.
Dördüncü gün sol ayağını yaratırlar.
Bişinci gün sag ayağını yaratırlar.
Altıncı gün üçyüz altmış altı damarını yaratırlar;
Bu damarların yarısı deprenir yarısı deprenmez,
Zira yarısında kan olur ve yarısında yel-hava olur.
Ne zaman ki o deprenmez damarları deprense hastalık olur;
Ve eger o deprenen damarları sâkin olsa o kimse ölür.
Yedinci gün yedi yüz kırk parça kemiklerini yaratırlar.
Sekizinci gün yüz bin yirmi dört bin kıllarını yaratırlar.
Dokuzuncu gün Hakk Subhânehu ve Teâlâ dört melek gönderir
birisi ecelini yazar.  
Birisi de şakîligin ve kötübahtlıgını ve hemde sâlihligini ve iiybahıtlıgını yazar.
Birisi rızkını yazar; ve biriside başına gelecek olayları yazar.
Onuncu gün cân bedene girer.
 
Sinle : Mezarlık.
 
Alâka : Kan pıhtısı. Uyuşuk kan.
 
Muzga : Mudga. Et parçası, bir çiğnem et.
 
Depreşmek : Yeniden ortaya çıkmak, nüksetmek.
 
Sünük : Kemik.
 
Endâm : f. Beden. Vücud. * Vücudun tenasübü. Vücudun görünüşü. * Letafet. İntizam ve üslub.
 
Bünyâd : f. Temel, esas. Yapı, binâ.
 
Sayrulık :Hastalık.
 
Bed : f. Fenâ. Kötü. Çirkin. Yaramaz. şer. şeni’.
 
Nîk : f. İyi, güzel, hoş.
 
Ancan çün kim biş ay tamâm olsa nakıldur kim:
“İzâ dehale’r-ruhu yeteharreku’l-veledü fî rahmi ümmehu”
 
Ya’nî kaçan kim cân girse oglan ana rahmında harakete gelür, deprenür.
Andan Hak subhânahu ve ta’âlâ ana bagrını oglana mıhrab buyurur; secde kılur; ve ol secde barakâtında anası degme  nesne yemez olur.
Zîre kim bu işler ve bu ululıklar ve bu ‘azamatler âdama cânıla ‘alıl geldi, ol gün menşûrun, ol kulı Çalap Tanrı tamâm eyledi.
Ammâ bunda üç ma’nî var; bu üç ma’nî kimde kim olursa ‘aklı tamâmdur; kimde kim olmazsa ‘aklı  yokdur; ve hem cânı uyur ve lîkin bu üç ma’nî ki kula ta’allukdur; evvel kendüyi bilmek ikinci dapu kılmak üçünci kabrı yurt kılmak; pes bu didüklerüm devletlü kişilere deger.
Dahı bir ma’nıda devlet edep ve ‘akıl ve latîf hü(dur) vu üç nesne aldugı kimesneler gey (baht) ulu kişilerdür nitekim Rasûlu’llâh hazratı buyurur:
Kâle’n- Nebiyyü aleyhisselâm : El akulu mîzanullahi fi’l-ardi   (kaynaklarkda olmayan bir hadis)
ma’nîsi budur kim:
‘Akıl yir yüzinde Tanrı  ta’âlâ’nun tarâzusıdur.
Pes yir yüzinde ‘akıl tarâzusından yiğ nesne yokdur; zîre kim her eyü nesneyi bilen ve buyuran ‘akıldur.
 
Ondan sonra o vakit ki beş ay tamam olunca nakildir ki:
“Ruh bedene girdiğinde çocuk annasinin karnunda hareket eder”
 
Yani ne zaman ki can girse oğlan ana rahminde harakete gelir, deprenir.
 
Ondan sonra Hakk Subhânehu ve Teâlâ ana bağrını oğlana mihrab buyurur; secde kılar; ve o secde bereketinden dolayı anası sıradan  şeyleri yemez olur.
Zira ki bu işler ve bu ululuklar ve bu azametler adama canıyla beraber geldi o gün fermanla.
O kulu Çalap Tanrı tamam eyledi.
 
Amma bunda üç mânâ vardır:
Bu üç mânâ kimde ki olursa aklı tamamdır.
kimde ki olmazsa aklı  yoktur ve hem de cânı uyur.
ve lâkin bu üç mânâ ki kulla alâkalıdır.
İl önce  kendni bilmek.
İkincisi gereği gib kulluk yapmak.
Üçüncsü kabri gerçek ve son yurt kılmak.
Bu dediklerim devletli kişilere değer.
Onlar için olabilecek şeydir.
Daha bir mânâsı da; devlet edep ve akıl ve güzel huydur.
Bu üç şeyi benimseyip alan kimseler çok iyi bahtlı ulu kişilerdir. Nitekim Rasûlullâh Hazreti buyurur ki:
Peygamber aleyhisselâm : “Akıl Allah’ın yer yüzündeki ölçüsüdür.”  (kaynaklarkda olmayan bir hadis)
Mânâsı şudur ki:
“Akıl yer yüzünde Hakk Subhânehu ve Teâlâ’nın terâzisidir.”
Yer yüzünde akıl terâzisinden yiğ-hafif nesne yoktur.
Şundandır ki her iyi şeyi bilen ve buyuran akıldır.
 
Mıhrab : Camide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yer. * Şiddetli harbeden cengâver. Bahadır. * Evin şerefli yüksek yeri, çardak. * Meclisin sadrı ve ekrem mevzii. * Mc: Harb âleti. * Orman. * Melikin hususi makamı. * Mc: Şeytan ve hevâ ile muharebe edecek yer. * Ümit bağlanan yer.
 
Menşûr : (Neşr. den) Neşrolunmuş. Dağıtılmış. Yayılmış. Herkese ilân edilmiş. * İşleri dağınık. Perişan. * Sultanın emri, mühürsüz mektubu, fermanı. * Bayrak.
 
Ta’alluk : Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluş. Ait olma. * Dünya alâkası. * Sevme.
 
 
İmdi iy  ‘azız-ı men!
‘akıl dört dürlü nûrdandur.
Evvel ay nûrından, ikinci gün nûrından; üçünci sıdratu’l-münteha nûrından dördünci ‘Arş nûrından.
Pes anunçün sûrat içinde ‘akıl sultândur ve gönül içinde râhatlıkdur; ve hem âdama bunca ululık bunca nûr, bunca kerâmat bunca hıl’at kim Tanrı ta’âlâ virdi dükelisi ‘akıl berekâtındandur.
Pes imdi her kimin kim gönlinde ‘akıl nûrı varısa hoş eger yogısa kendüye dahı hayrı yok ve hem Çalap ta’âlâ katında dahı yiri yok.
 
وَالَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
(Mâide 5/10)
 
habarda şöyle gelmişdür kim:
Çalap celle calâluh üç dürlü karanulıgı üç dürlü nesneyile aydın kıldı:
Evvel: Dünye karanulıgın ay, gün yıldızlar nûrıla yadın kıldı.
(İkinci…………………………………)
(Üçünci……………………..)
Ve hem âdamı dahı üç dürlü karanlıkdan yaratdı ve yine üç dürü nesneyile aydın kıldı:
Evvel: Çar’anâsır karanulıgın yaratdı: ‘akıl nûrıla aydın kıldı
İkinci: Cehil karanulıgından yaratdı ‘ilim nûrıla aydın kıldı.
Üçünci: Nefis karanulıgında yaratdı Ma’rıfat nûrıla aydın kıldı.
 
هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
(Hadîd 57/9)
 
 
Şimdi ey Azîzim!
Akıl dört türlü nûrdandır.
Birincisi ay nûrundan.
ikincisi güneş nûrundan.
Üçüncüsü sidretü’l-münteha nûrundan.
Dördüncüsü Arş nûrundan.
İşte onun için sûret-beden içinde akıl sultândır ve gönül içinde râhatlıktır.
Ve hem insana bunca ululuk bunca nûr, bunca kerâmet bunca hil’at ki Hakk Subhânehu ve Teâlâ verdi tümü de akıl bereketindendir.
Böylece her kimin ki gönlünde akıl nûru varı ise hoş.
Eger yok ise kendine dahi hayrı yoktur
Ve hem Çalap Teâlâ katında dahi yeri yoktur.
 
    —  “Vellezine keferu ve kezzebu bi ayatina ülaike ashabül cehiym : İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar cehennemliklerdir.” (Mâide 5/10)
 
Haberde şöyle gelmişdir ki:
Çalap celle calâluh üç türlü karanlığı üç türlü şey ile aydın kıldı:
Birincisi: Dünye karanlığını ay, güneş yıldızların nûruyla aydın kıldı.
İkincisi: …………………………………
Üçüncüsü: ……………………………..
Ve hem insanı dahi üç türlü karanlıkdan yarattı-geçirdi ve yine üç türlü şey ile aydın kıldı:
Birincisi: dört unsur karanlığını yarattı, akıl nûruyla aydın kıldı.
İkincis: Cehil karanlığından yarattı ilim nûruyla aydın kıldı.
Üçüncüsü: Nefis karanlığından yarattı Mârifet nûruyla aydın kıldı.
 
   —   “Huvelleziy yunezzilu ‘ala ‘abdihi ayiten beyyinatin liyuhricekum minezzilimati ilennuri ve innallahe bikum lereufun rahiymun. : Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadîd 57/9)
 
خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
    —  “Halekaküm min nefsiv vahidetin sümme ceale minha zevceha ve enzele leküm minel en’ami zemaniyete ezvac yahlükuküm fi bütuni ümmehatiküm halkam mim ba’di halkin fi zulümatin selas zalikümüllahü rabbüküm lehül mülk la ilahe illa hu fe enna tusrafun : Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’nundur. O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O’na kulluktan) çevriliyorsunuz?” (Zümer 39/6)
 
Çar’anâsır : Dört unsur. Toprak-Su-Ateş-Hava.
 
 
Pes imdi Ma’rıfat güne benzer ve ‘akıl aya benzer ve ‘ilim ılduza benzer.
Ve hem ay, gün dogar dolınur ve hem ‘ilim dahı okınur ve lîkin degme kez hâtırlarda kalmaz ve lîkin Ma’rıfat her kimün kim gönlünde olsa tâ haddi ölüp sine varınca hâtırından gitmez; bel kim sinde dahı fâ’ıdası ola.
Ol ‘ârıflar sultânı muhakkıklar arslanı ve maşayyıhlar mürşidi seyydî Sa’dad-dîn rahmatu’llâhı ‘alayh buyurur kim:
 
Yir yüzi etüm tenüm
Akar su kanum benüm
Tahkîk burcudan dogdı
Uyakmaz benüm günüm.
 
Pes imdi güneş dünde bie buruçdan dogar; kalan buruçlar mahrûm kalurlar. Ammâ ‘akıllı gönüllerde üçyüzaltmış altı buruc vardur; ve Ma’rıfat güneşi dahı her gün bir buruçdan dogar; kalan buruçlar mahrûm kalur sanman.
Zîre vücüdde sekiz rahmânî kal’a vardur degme bir kal’anun yüz bin burcı vardur, Ma’rıfat güneşi cümlesinün üstine müvekkeldür dükeli burca irer hergîz bir buruc mahrûm kalmaz.
Her çend kim gün gökde dogar nûrı yire dokunur ve ‘ilmin ma’rıfatlu gönüllerün nûrı Arş’dan dahı öte diger.
 
 
Pes imdi Mârifet güneşe benzer ve akıl aya benzer ve ilim yıldıza benzer.
Ve hem ay, güneş doğar dolunur ve hem ilim dahi okunur.
Ve lâkin dçuğu kez hâtırlarda kalmaz.
ve lâkin Mârifet her kimin ki gönlünde olsa, tâ ki ölüp de mezara varıncaya kadar hâtırından çıkmaz.
Belki mezarda bile fâydası olur.
Ol ârıfler sultânı muhakkikler arslanı ve meşayyıhlar mürşidi seyydî Sadeddîn rahmatu’llâhı alayh buyurur ki:
 
Yer yüzü etim tenim
Akar su kanum benim
Tahkîk burcudan dogdu
Batmaz benim güneşim.
 
Pes imdi güneş günde bir burçtan doğar kalan burçlar mahrûm kalırlar.
Ammâ akıllı gönüllerde üç yüz altmış altı burç vardır.
Ve Mârifet güneşi dahi her gün bir burçtan dogar da kalan burçlar mahrûm kalır sanmayın.
Zira vücudda sekiz rahmânî kale vardır sıradan bir kalenin yüz bin burcu vardır.
Mârifet güneşi cümlesinin üstüne müvekkeldir bütün burçlara ulaşır hiçbir suretle bir burç mahrûm kalmaz.
Her kadar ki güneş gökte doğar nûru yere dokunur.
Ve ilmin Mârifetli gönüllerin nûru Arş’tan dahi öte gider.
 
Muhakkık : Hakikatı araştırıp bulan. İç yüzüne inceliyerek vakıf olan. * Hakikat âlimi. Hakikatlara hakkı ile vakıf ve ehl-i tahkik olan büyük İslâm âlimi.
 
Uyakmak : batmak, gurub etmek.
 
Buruç : Burc. Muayyen bir şekil ve sûrete benzeyen sâbit yıldız kümesi. * Tek hisar kule, kale çıkıntısı. * Dünyaya göre güneşin döndüğü yerin onikide bir kadarı.
 
Müvekkel : Vekil tâyin olunmuş olan, vekil edilmiş olan. Bir kimse tarafından işlerini görmek veya kendisini müdafaa ettirmek için vekil edilmiş kimse.
 
Hergîz : f. Aslâ, kat’iyyen. Hiçbir suretle.
 
Çend : f. Kaç tâne? Ne kadar? * Birkaç. Üç-beş gibi adet. * Herhangi bir şeyin yüzde biri.