PÎR maSALL
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12907
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
PÎR maSALL
PÎR maSALL
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer dellâl iken
Pireler berber iken
Bebek beşik sallarken
İbibikler karıncayı nallarken..
KORKU KRALLIĞInda bir Prenses esirmiş
Bir İN-CİN BULsa Beni, burdan kurtulsam dermiş
Geçmesi zor zamANda ANı ANa bağlarmış
Güler gibi görünür için için ağlarmış
Korkulardan korktukça Umut Ufkun düşlermiş
KarANlık gECElerde ZİNCİRlerin DİŞlermiş
Bazen bir NEFES ılıklığı duyarmış ensesinde
Sen Benim ECEMsin! der de, sırr olurmuş sesinde
Yer bakırdanmış orda, gökler ise demirden
Filizlenen UMUDa ÇULlanırlarmış birden
Karanlık yüreğinde bir gece GÜNEŞ doğmuş
KORKUnun PİS KOKUsun içerden dışa koğmuş
Gözlerinden yemyeşil ışıklar FIŞKIRınca
BAKışları başkasın BAĞlarını KIRınca
İpek böceği gibi kendi kozasın ÖRmüş
Kırk kanatlı KeLeBeK OLaBİLdiğin GÖRmüş
Korku Krallığının KALEsi TUZdan imiş
Ayakların kitleyen ZİNCİrler BUZdan imiş
YIKmaya KURTUlmaya Bir RAHMET gerek! dermiş
AŞKın ASLın getiren PÎR AHMET gerek! dermiş
Ne bir yağmur yağarmış ne bir rüzgar esermiş
KULa KULluk edenler yollarını kesermiş
Can Kuşu ah çekermiş Kanlı kafes içinde
Bir ILIKlık HİSS-ETmiş içinde, SES içinde
Bir yanar dağ gibi olmuş yüreğindeki ateş
Yeter! diye püskürmüş, umudu korkuya eş
Beşinci kat göklerden Meryem Ana ağlamış
Göz yaşlerı göklerden çile çile çağlamış
Ahından ESen RÜZGAR sarmış KARA KORKUsun
RUhunda DUYmuş ECE, Hürriyetin KOKUSUn
Anlamış ki ilk Rahmet ile erirmiş TUZdan olan
Temelsizmiş KORKUlar, BENliği BUZ dan olan
UY-Anınca UYkudan Kıratlısı yANında
Uzun zaman acısın korkuları cANında
SEVen-SEVilen BİZ se, SEVgili BİR! diyormuş
UMUT UFKUna doğru cAN-cANa gidiyormuş
Düşün peşime! diye SEVen-SEVilenlere
İnsaANlığın ANlayıp SEVmeyi BİLenlere..
Arkasında kalansa LÛTun GÖlündekiler
Önündeki ÇİÇEKler Çile ÇÖLündekiler
EŞ-l-EŞen Nefislerin doğduğunda İSÂsı
Nefsün Vahidetünden bu AŞKın ibtilâsı..
ÇÖL rüzgârın ıslığı BİZ-BİR-İZ fısıldarken
Saçlarını dağıtır koklar imiş severken..
Yemyeşil bakışında mavi gökler açılmış
Gam değil göz yaşları, AŞKın İZi- saçılmış
HİÇ olmuşlar HEPlikte! Bak hâlâ yürüyorlar
GÖNÜLleri GÜNEŞte, GÖLGEler sürüyorlar
*
Belki diyeceksiniz ama bu bir masaldır
Halksınız elbette, hal içinde bir haldır..
* *
Bu baharın Müjdesi Gül dalında Lâleymiş
Göz yaşı kirpiğinde AŞK-IŞIK Meşâleymiş
* * *
AŞKK Kaşıkta
Ağız Âşıkta
Nasib-Kısmet
Naz MÂşukta..
Niyaz Umut Ülkesiymiş her yürekte..
* * * *
Evvel zaman içinde
Kabur saman içinde
Develer dellal iken
Pireler berber iken
Bebek beşik sallarken
İbibikler karıncayı nallarken
Her yerde
Her zamAN
Her Hâlde
Herkeste
16.05.09 15:26
cANda ANda
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
PAPAT-YA MASAL
AN zamAN içİNDE
KÖRlerin OLduğu Bir diyarda
Sağırlar sağırları ağırlar iken
NErden NEreye demezler iken
Suyu kendinden, güneşi NEFSinden
ZAN-ne-derler iken...
Papatya bunları kenardan İZler iken, başlamış ağlamaYA
papatya-----YA P.A.P.A.T.Y.A>>> maSAL YA...
Gündüz de GECEymiş papatya-YA
Papatya OLmayan papatya nın HÂLinden ne ANlar YA...
*
İki de küçük kardeşi varmış, Papatya nın,
Ne getirecek BİLmez miş YARINın...
ACIyor İÇim diyecekken, SUsarmış...
DUYar gibiymiş HER AN yeni bir şeende OLanın...
*
SUyunu SEVgi BİLir, SEVgide HAYat BULurmuş,
Susuz yaşayanlara da HAYRET edermiş,
NE YAPsın ne ETsin miş,
HER ŞEY ZITtı ile BİLinir miş...
YA NASİP miş......
KİMine GÖRe DELİymiş!...
*
YA PAPAT--YA MASAL YA!....
HAYR OL-A!...
Yaprakların BİR BİR SOLsa da...
İÇinde ki UMUDa SARIL da,
GÖRecek BAHARlar VAR daAHA...
İNŞAALLAH!....
*
YA PAPAT-YA SEN kendin gibi GÖRünde,
Nice GÜZELliklerin GÖNÜL SEYRin de,
KENDİ OLanı SEVdirene ŞÜKÜR le,
ZamAN geriye AKmıyor DÜŞÜNsene...
zamAN zamANsızlık İÇinde
Kendinin de OLmadığı bir YERde
HİÇ bir ŞEYin İÇinde ki HER ŞEY de...
Mevlam ''KERİM'' de...
BEKLE!....
İŞTE BÖYLE!...
ÖTELERİN ÖTE-SİN DE!...
NEYse....
Kendim-SİZ-likte..
ee...
SEVgiyle...
AN zamAN içİNDE
KÖRlerin OLduğu Bir diyarda
Sağırlar sağırları ağırlar iken
NErden NEreye demezler iken
Suyu kendinden, güneşi NEFSinden
ZAN-ne-derler iken...
Papatya bunları kenardan İZler iken, başlamış ağlamaYA
papatya-----YA P.A.P.A.T.Y.A>>> maSAL YA...
Gündüz de GECEymiş papatya-YA
Papatya OLmayan papatya nın HÂLinden ne ANlar YA...
*
İki de küçük kardeşi varmış, Papatya nın,
Ne getirecek BİLmez miş YARINın...
ACIyor İÇim diyecekken, SUsarmış...
DUYar gibiymiş HER AN yeni bir şeende OLanın...
*
SUyunu SEVgi BİLir, SEVgide HAYat BULurmuş,
Susuz yaşayanlara da HAYRET edermiş,
NE YAPsın ne ETsin miş,
HER ŞEY ZITtı ile BİLinir miş...
YA NASİP miş......
KİMine GÖRe DELİymiş!...
*
YA PAPAT--YA MASAL YA!....
HAYR OL-A!...
Yaprakların BİR BİR SOLsa da...
İÇinde ki UMUDa SARIL da,
GÖRecek BAHARlar VAR daAHA...
İNŞAALLAH!....
*
YA PAPAT-YA SEN kendin gibi GÖRünde,
Nice GÜZELliklerin GÖNÜL SEYRin de,
KENDİ OLanı SEVdirene ŞÜKÜR le,
ZamAN geriye AKmıyor DÜŞÜNsene...
zamAN zamANsızlık İÇinde
Kendinin de OLmadığı bir YERde
HİÇ bir ŞEYin İÇinde ki HER ŞEY de...
Mevlam ''KERİM'' de...
BEKLE!....
İŞTE BÖYLE!...
ÖTELERİN ÖTE-SİN DE!...
NEYse....
Kendim-SİZ-likte..
ee...
SEVgiyle...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- gullale
- Özel Üye
- Mesajlar: 1362
- Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Develer dellal iken pireler berber iken
Ben dedemin beşiğini tıngır mıngır SALLar iken...
Âlem bir maSALLmış maSALL içinde...
Her bir HAYYat ayrı bir bilmece...
Kimi boynu bükük cinderella kimi ece
Beyaz atlı prensle UY-UY-AN prensese,
Bak ki hepsi mutlu sona ERmede...
gökten üç elma düşmüş
biri düne
biri ÂN'a
biri yarına...
Develer dellal iken pireler berber iken
Ben dedemin beşiğini tıngır mıngır SALLar iken...
Âlem bir maSALLmış maSALL içinde...
Her bir HAYYat ayrı bir bilmece...
Kimi boynu bükük cinderella kimi ece
Beyaz atlı prensle UY-UY-AN prensese,
Bak ki hepsi mutlu sona ERmede...
gökten üç elma düşmüş
biri düne
biri ÂN'a
biri yarına...
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 651
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
Hakan yazdı: . MİŞLER!..
Uyanık uykular gibi
Derunî duygular gibi
Aka aka sular gibi
Dervişler Bize gelmişler
*
Görmez Bizi perdeliler
Yakîn bilir bürdeliler
Zincir kıran zırdeliler
Zevkin zârını delmişler
*
Derdi divâne Dervişler
Kâmile gönül vermişler
Gönülde rüşde ermişler
RABBın Rızasın bilmişler
*
Ezel-ebed Tevhid Dini
Arıtıp Gönül Evini
Dört âlemin Tevhidini
Dillerin dörde dilmişler
*
Hem-demi olup Haslar Hasın
Muhabbetinde Mevlâsın
CAN denen Cemâl Aynasın
Ağyâr pasını silmişler
*
Beden-Nefis örülmüşler
Gönülde Ruh görülmüşler
BENden geçip dirilmişler
Ölmeden önce ölmüşler
*
Külhânî kavuğu gibi
Kuluçka tavuğu gibi
Kırk dergâh koğuğu gibi
Hâlime bakıp gülmüşler
*
Tecellîde gelmiş-geçmiş
HAKKın HAYY Bâdesin içmiş
Akıllılar aklı seçmiş
Âşıklar AŞKı almışlar
*
Haindir hile olanlar
Ayrılır ile olanlar
Yâr ile bile olanlar
Çile Sazını çalmışlar
*
Boşaltıp Beden Borusun
Sormuşlar Sırat Sorusun
RABBım sırların korusun
Dost Deryasına dalmışlar
*
Subhân Sâki Meyhânede
Herkes sarhoş bu Hânede
Ahu gibi Virânede
Ayrılıp tenha kalmışlar
*
Ölüm olmaz Eren Ere
Halkta HAKKı görenlere
Kendisin yatırıp yere
Secdesiz namaz kılmışlar
*
Dünde-Bu günde-Yarında
Yandık Yârin Diyârında
Yok olup VARın Varında
Seyrin sevdâya salmışlar
*
Dervişlerin külüdür AŞK
Tevhidin tek Gülüdür AŞK
Aklın tekemmülüdür AŞK
AŞK olsun Âşık olmuşlar
*
Cevlan cevlinden coş alıp
HAKKta olmaktan hoş alıp
ALLAH Aşkıyla boşalıp
ALLAH Aşkıyla dolmuşlar
*
Lütf ü Likâda haz ehli
Seyran seyrinde saz ehli
Niyaz içinde naz ehli
Bilmeyen bilmez nolmuşlar
*
Beyaz alevle saçları
Tutuşmuş!.. Aşkmış suçları
Yedi rengin son uçları
Aks edip aşka, solmuşlar
*
Şerr şüphesin ayırmışlar
Her dem hakkı gayırmışlar
Sîne Sırrıın sıyırmışlar
Benlik bağların yolmuşlar
*
Uyanan bir kâmil bulur
Diz çöker dergâha gelir
Kendin bilen RABBın bilir
Âşıklar HAKKı bulmuşlar..
*
Kul İhvâni, FURKÂN ALLAH
DAİM-DEYYÂN SUBHÂN ALLAH
Dervişler Huu!.. SULTÂN ALLAH
Bezm-i Elestte KUL muşlar
06.07.1995 14:30
Bürdeliler : Sırlarına başka elbise giydirip gizleyen Hak Dostları
Külhânî : f. Serseri, çapkın, âvâre.
Derunî : f. Gönülden, içten.
Koğuğu : Kovuşmuşu, reddedilmişi..
Ahu : Dag ceylanı..
Tenha : ıssız, bomboş, hâlî..
Secdesiz namaz : Cenaze namazı
Gayırmışlar : Arka çıkmışlar, yardımcısı olmuşlar.
FURKAN : Hak ile bâtılı birbirinden ayıran. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı farkedip ayıran.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9095
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
maSALL
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer dellâl iken
Pireler berber iken
Bebek beşik sallarken
İbibikler karıncayı nallarken..
HAYAT ACELEYE GELMEZken
Yıllar önce, çok uzaklarda bir adam varmış. Bu adam çalışmak amacıyla çok uzaklara gitmiş ve yıllarca çalışmış. Sonunda memleketine dönme zamanı gelmiş. Bu çalışma sürecinde toplam 3000 akçe biriktirmiş ve evinin yolunu tutmuş.
Evine doğru giderken yolu büyük bir şehirden geçmiş.Yolda yürürken köşe başında birisi "Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin akçe" diye bağırıyormuş. Adam düşünmüş: "Nasıl olur, bir nasihati bin akçeye satarlar, ben yıllarca çalıştım ve sadece 3000 akçe biriktirdim". Bu işe pek aklı ermemiş ama merak işte. Duramamış ve adama bin akçe vererek o nasihati satın almış.
Nasihat şöyleymiş: "KADERDE NE VARSA O ÇIKAR". Ve yoluna devam etmiş...
İlerde yine köşe başında başka bir adam bağırıyormuş "bir nasihat bin akçe" diye. Adam yine dayanamamış bin akçe de o adama vermiş ve ikinci nasihatı da satın almış.
İkinci nasihat da şöyleymiş: "GÖNÜL KİMİ SEVERSE GÜZEL ODUR"
Son kalan bin akçesi ile yoluna devam etmiş. Tam şehrin çıkışında yine köşe başında bir adam bir nasihati bin akçeye satıyormuş. Adam bir parasına bakmış, bir de nasihatı satan şahsa, dayanamamış ve kalan son akçesiyle de o nasihatı satın almış.
Son nasihat ise şöyleymiş: "HİÇ BİR İŞ ACELEYE GELMEZ".
Parasız yoluna devam etmiş. Şehrin çıkışında büyük bir topluluk ile karşılaşmış. Topluluk telaş içindeymiş. Yaklaşmış ve oradakilerden birine neler olduğunu sormuş.
Oradan birisi açıklamış, demiş ki: Burada şehrin tüm su ihtiyacını karşılayan bir kuyu var, ama kuyunun içinde de canavar var. Canavar suyu tutmuş, göndermiyor. Aşağıya kim indiyse bir türlü çıkamadı. Şimdi herkes korkuyor aşağı inmeye".
Adam düşünmüş ve ilk satın aldığı nasihat aklına gelmiş. "Kaderde ne varsa o çıkar". Aşağıinmeye karar vermiş.
İnince canavar hemen yakalamış ve yerine götürmüş. Demiş ki: "Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler. Eğer sen bilirsen seni serbest bırakırım. "Bir dizine sarışın ve dünya güzeli bir kadın, diğer dizine de kurbağa koymuş ve "söyle bakalım hangisi güzel?" demiş.
Adam düşünürken aklına ikinci aldığı nasihat gelmiş ve "gönül kimi severse güzel odur" demiş.
Bu cevap canavarın çok hoşuna gitmiş. Zira canavar, kurbağanın gözlerine aşıkmış. Adamı salmış ve suyu bırakmış. Almışlar krala götürmüşler ve ağırlığınca altın vermişler.
Adam yoluna devam etmiş ve nihayet evine varmış.
Evinin camından içeri bakmış. Bir de ne görsün; karısı genç biri ile diz dize oturuyor. Hemen kılıcını çekmiş ve tam içeri girerken üçüncü nasihat aklına gelmiş : "Hiç bir iş aceleye gelmez".
Kılıcını kınına koymuş ve içeri girmiş. Hoş beşten sonra karısına o genci sormuş. Kadın da: "Bey, sen gittiğinde ben hamileydim ve bir oğlumuz oldu. Bu genç senin oğlun" demiş.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Gül Bahçesi
Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış.. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş.. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şovalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş...
Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş... Ama kız onu da reddetmiş...
Aradan uzun yıllar geçmiş.. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış...Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk cocuğa karışmış... Birgün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş..
Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş... Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş.. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş...
Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş... Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış... Üstelik zengin bile değilmiş.. Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış.. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş.. Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş...
Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış... Birden çok güzel sarı bir gül görmüş.. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gül gözüne çarpmış... Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş...
Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüş... Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül..
Bunun üzerine adama dönen kız şöyle demiş : "Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın.. Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.."
(alıntı)
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/gall ... bahesi.jpg[/img]
Gül bahçesi....
Bir gezginin yolu günün birinde bir bahçeye varmış.O bahçede yalnız gül yetişirmiş. Birbirinden narin ve zarif güller.O güller kadar zarif ve latif bir hatun kapı önünde duruyormuş.GEZGİN hatuna hayranlık ve saygı ile yaklaşıp kendisini takdim etmiş. Ve hatundan adını bağışlamasını istemiş.HATUN: bana SEVGİ derler.GEZGİN: Sevgi hatun burada yalnız mı oturuyorsunuz?SEVGİ: hayır eşimle beraber oturuyoruz. Ona İLİM derler.Şu anda bahçede çalışıyor. Bıkmaz yorulmaz bir kişidir.GEZGİN: Bahçeyi dolaşmama izin var mı?SEVGİ: Hay hay...lütfen ayakkabılarınızı çıkarında SAYGI dediğimiz şu mestleri giyiniz.Onlar öylece konuşurken İLİM çıkagelmiş. Bahçeyi birlikte dolaşmaya başlamışlar.SEVGİ önde İLİM ve GEZGİN arkada yürüyorlarmış.Her gülün bir adı varmış. MUTLULUK, HOŞGÖRÜ, SABIR, KANAAT,ADALET, İRADE, ŞEFKAT, MERHAMET, AKIL, HİKMET, KUDRET,SAMİMİYET, TEVAZU, FAZİLET VE...bu kadar çeşitte ve bu kadar yoğunlukta güzellik bu kadar bakım ve özen,böylesine bir düzen karşısında heyecanlanan ve hayrete düşen gezgin bahçıvan ilim efendiye sormuş:GEZGİN: Siz hangi gülün hangi isimde olduğunu bazen karıştırıyormuşsunuz?İLİM: Bazen şaşırdığım oluyorsa da SEVGİ hemen yardımıma koşuyor bana doğru ismi hatırlatıyor.GEZGİN: Güllerin erip eriştiği bu toprağın bir özelliği var mı?İLİM: Özelliği olup olmadığını bilmiyorum. Bu toprağı bize VEFA adında bir dostumuz getirir.VEFA dostumuzun dediğine göre, örneğin; MERHAMETLİ bir insan görünce,ondan oluşan toprağı bize getirir, bizde onu MERHAMET gülünün altına serpiveririz veyaŞEFKATLİ bir insan görünce ondan oluşan toprağı bize getirir,bizde o toprağı ŞEFKAT gülünün altına sereriz ve bu böyle devam edip gider.GEZGİN: Güller arasında aşı yapılıyor mu?İLİM: Elbette HAYAL gülüne GERÇEK i aşıladık; ÜMIT gülü oluştu.İMAN gülüne HİZMET i aşıladık; TESLİMİYET gülü oluştu.HİKMET gülüne AKIL 'ı aşıladık; İRADE gülü oluştu. Bu aşıları sürekli yapmak zorundayız.Örneğin; o muhteşem ADALET gülüne KUDRET gülünü aşılamazsak,ADALET hemen sararıp soluyor. Aciz kalıyor.KUDRET gülüne ADALET' i aşılamazsak KUDRET gülünün toprağında ZULÜM böcekleri üreyiveriyor.GEZGİN: Bu aşıları siz mi yapıyorsunuz?İLİM: Çelikleri ben hazırlıyorum ama aşıyı koyup kovuşturan eşim SEVGİ dir.O ilham kalemini eline alır, aşılanacak varlığın AKIL perdesini yumuşak yumuşak aralar,böylece o varlığın gönlüne ulaşır, oraya aşı çeliğini bir güzel yerleştirir.Sonra da oluşan bütün kader sicimi ile tatlı tatlı sarar.Bütün bu isleri bu aşamaları her seferinde ayni dolgun zevk ve heyecan içinde seyrederim.Sanki o anda Rabbim yanımızdaymış gibi...GEZGİN: tercih ettiğiniz güller var mı? İLİM: Aslında yok.Fakat eşim SEVGİ; HOŞGÖRÜ için 'o benim beş duyumdur.' der.SAMİMİYET için, 'o benim AHLAKIMDIR' der. TEVAZU için, 'o benim EDEBİM dir' der,ama ÜMİT' e fazlaca düşkün galiba... Zira ÜMIT için 'o benim kanımdır' der durur...Bir kaç gün sonra gezginimiz bir kasabaya varmış. Bir kahvehaneye girmiş.Burası oldukça tenha imiş. Kuytu bir köşede bir kişi oturuyor ve çay içiyormuş.Gezginimiz bu zata yaklaşmış, yanına oturmuş, kendisini takdim etmiş,adını bağışlamasını dilemiş.... O zat demiş ki:ADEM: Bana ADEM derler.Gezginimiz başından geçenleri; gül bahçesini, iki soylu bahçıvanı, konuşmaları anlatmış.Adem dinlemiş.Sonunda demiş ki: O bahçeye İNSANLIĞIN KEMAL BAHÇESİ derler.......
ALINTI
Gül bahçesi....
Bir gezginin yolu günün birinde bir bahçeye varmış.O bahçede yalnız gül yetişirmiş. Birbirinden narin ve zarif güller.O güller kadar zarif ve latif bir hatun kapı önünde duruyormuş.GEZGİN hatuna hayranlık ve saygı ile yaklaşıp kendisini takdim etmiş. Ve hatundan adını bağışlamasını istemiş.HATUN: bana SEVGİ derler.GEZGİN: Sevgi hatun burada yalnız mı oturuyorsunuz?SEVGİ: hayır eşimle beraber oturuyoruz. Ona İLİM derler.Şu anda bahçede çalışıyor. Bıkmaz yorulmaz bir kişidir.GEZGİN: Bahçeyi dolaşmama izin var mı?SEVGİ: Hay hay...lütfen ayakkabılarınızı çıkarında SAYGI dediğimiz şu mestleri giyiniz.Onlar öylece konuşurken İLİM çıkagelmiş. Bahçeyi birlikte dolaşmaya başlamışlar.SEVGİ önde İLİM ve GEZGİN arkada yürüyorlarmış.Her gülün bir adı varmış. MUTLULUK, HOŞGÖRÜ, SABIR, KANAAT,ADALET, İRADE, ŞEFKAT, MERHAMET, AKIL, HİKMET, KUDRET,SAMİMİYET, TEVAZU, FAZİLET VE...bu kadar çeşitte ve bu kadar yoğunlukta güzellik bu kadar bakım ve özen,böylesine bir düzen karşısında heyecanlanan ve hayrete düşen gezgin bahçıvan ilim efendiye sormuş:GEZGİN: Siz hangi gülün hangi isimde olduğunu bazen karıştırıyormuşsunuz?İLİM: Bazen şaşırdığım oluyorsa da SEVGİ hemen yardımıma koşuyor bana doğru ismi hatırlatıyor.GEZGİN: Güllerin erip eriştiği bu toprağın bir özelliği var mı?İLİM: Özelliği olup olmadığını bilmiyorum. Bu toprağı bize VEFA adında bir dostumuz getirir.VEFA dostumuzun dediğine göre, örneğin; MERHAMETLİ bir insan görünce,ondan oluşan toprağı bize getirir, bizde onu MERHAMET gülünün altına serpiveririz veyaŞEFKATLİ bir insan görünce ondan oluşan toprağı bize getirir,bizde o toprağı ŞEFKAT gülünün altına sereriz ve bu böyle devam edip gider.GEZGİN: Güller arasında aşı yapılıyor mu?İLİM: Elbette HAYAL gülüne GERÇEK i aşıladık; ÜMIT gülü oluştu.İMAN gülüne HİZMET i aşıladık; TESLİMİYET gülü oluştu.HİKMET gülüne AKIL 'ı aşıladık; İRADE gülü oluştu. Bu aşıları sürekli yapmak zorundayız.Örneğin; o muhteşem ADALET gülüne KUDRET gülünü aşılamazsak,ADALET hemen sararıp soluyor. Aciz kalıyor.KUDRET gülüne ADALET' i aşılamazsak KUDRET gülünün toprağında ZULÜM böcekleri üreyiveriyor.GEZGİN: Bu aşıları siz mi yapıyorsunuz?İLİM: Çelikleri ben hazırlıyorum ama aşıyı koyup kovuşturan eşim SEVGİ dir.O ilham kalemini eline alır, aşılanacak varlığın AKIL perdesini yumuşak yumuşak aralar,böylece o varlığın gönlüne ulaşır, oraya aşı çeliğini bir güzel yerleştirir.Sonra da oluşan bütün kader sicimi ile tatlı tatlı sarar.Bütün bu isleri bu aşamaları her seferinde ayni dolgun zevk ve heyecan içinde seyrederim.Sanki o anda Rabbim yanımızdaymış gibi...GEZGİN: tercih ettiğiniz güller var mı? İLİM: Aslında yok.Fakat eşim SEVGİ; HOŞGÖRÜ için 'o benim beş duyumdur.' der.SAMİMİYET için, 'o benim AHLAKIMDIR' der. TEVAZU için, 'o benim EDEBİM dir' der,ama ÜMİT' e fazlaca düşkün galiba... Zira ÜMIT için 'o benim kanımdır' der durur...Bir kaç gün sonra gezginimiz bir kasabaya varmış. Bir kahvehaneye girmiş.Burası oldukça tenha imiş. Kuytu bir köşede bir kişi oturuyor ve çay içiyormuş.Gezginimiz bu zata yaklaşmış, yanına oturmuş, kendisini takdim etmiş,adını bağışlamasını dilemiş.... O zat demiş ki:ADEM: Bana ADEM derler.Gezginimiz başından geçenleri; gül bahçesini, iki soylu bahçıvanı, konuşmaları anlatmış.Adem dinlemiş.Sonunda demiş ki: O bahçeye İNSANLIĞIN KEMAL BAHÇESİ derler.......
ALINTI
- aliyarimdir
- Üye
- Mesajlar: 49
- Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00
Kırk DİLim DİLim..
Zamânın birinde bir ülkenin pâdişahı ferman eylemiş, en güzel ve en iğrenç yemeği pişirene büyük ödülü vereceğini...
Ülkenin aşçıbaşıları, kendine, mahâretine güvenen aş pişiriciler, hevesle katılmaya başlamışlar.
Ülkenin fakir bir kasabasında, dağ başında HAKK ERENLER dergâhında dernek eyleyip yaşarlarmış... Bu fermanı duyan Otuz dokuz derviş toplanıp Kırkıncı Baba'ya demişler ki;
"sen HAKK erisin, bilensin, biz de katılsak, bir kese altın alsak fukaraya gurabâya aş etsek, yetimlere yoldaş etsek, öksüzlere baş etsek HAKK ERENLER HUUUU... demişler. Arz-ı hâl etmişler. Ermiş kişi demiş ki;
"bir keçi ve kellesinden başka nemiz var? Ama akıl nakille eşleşirse AŞK aşını pişirir. Dili benim eti kemiği kazanın olsun, tez HAKKa yürütün tekke keçimizi" der.
Gün gelmiş çatmış, şehrin usta aşçıları mahâretlerini sergilemiş... Gün gelmiş geçmiş divan kurulmuş, yarışma başlamış. Ballar baklavalar börekler yağmaymış.
Bunca usta mahâretlerini binbir çeşit hünerlerini sunmuşken ve her birinin tadına bakılıp damaklarda kararlar verilmişken bizim EREN baba kılık kıyâfeti pejmurde, süklüm püklüm iki elinde iki tencere dalmış mı divanın ortasına... Kapıkulları durdurmak istemişler ama Pâdişah,
"Kapımız HAKKın halkına açıktır, bırakın" demiş...
Eren babaya;
"sağ elinde ne yemeğin var?" deyince,
"PÂDİŞÂHIM, DÜNYÂNIN EN GÜZEL EN TATLI YEMEĞİDİR, DİL PİŞİRDİM ZÂTINIZA... DAHASINI BİLMEYİZ..."
"sol elinde ne yemeğin var, ne pişirdin" deyince pâdişah...
"DÜNYÂNIN EN İĞRENÇ YEMEĞİDİR DİYE DİL PİŞİRDİM DAHASINI BİLMEYİZ..."
dediğinde bir AHHHH! çeken pâdişah;
"Ben de BİLdim BULdum, Ahhhh ki ne ahhhh! OLmak ve YAŞAmak için tâcı tahtı soyundum, HAKK ERENLER beğendim... beğendim... beğendim... beğendim... der.
O gündür bugündür "Hünkâr Beğendi" ERENLERİN damak tadı halk içinde HAKKIN adı diye dillendi geldi...
Ve herkesin gönlünde bir Hünkâr Beğendi aşı vardır. Ehl-i Beyt aleyhum es-selâm erdeminde E(line)D(iline)eB(eline) sâhip OL SIRRının bel kemiğidir DİL...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/miscellaneous3513qg2il.gif[/img]