YUNUS EMRE’DE MELÂMET

Yunus Emre Hazretleri;
Kâmil insanların her an yaşadığı câhillerin ise asla ulaşamayacağı çok kolay, doğru, halkça ve Hakça bir İslam inancının açık seçik hür ve gür sesidir.
Ne dediğini araştırmadan önce okuyanın kendi dinî kimlik ve kişilik değerlerini çok iyi bilmesi gerekmektedir.
 
Bir yere varamayışın yolunu bilemeyişten olduğunu anlamayanlar bilinçsiz bir ibadet batağında boğulacaklardır.
 
Yüz yıllarca:
“Kitab’a yaklaşma yanarsın!” diyen zihniyet çok şükür bu gün Anadolumuzda çocukların bile Kurân’ı okuyup anladığını görse artık…
 
Yunus Emre Hazretleri;
Hakk Âşığıdır meseleleri melâmet meclisinde Hakça konuşur ve Hakça anlaşılır..
 
Oruç, namaz gusl-ü hac hicabdır âşıklara…
 
Derken Şeriatın şartlarına karşı değil hedefin ileride olduğu ve bu şartların özünün yaşanarak aşılması gereken perdeler olduğu anlatılır.
 
Hak bir gönül verdi bana
Bir dem döner Cebrail’e
 
Derken de İnasan-kul olarak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Abdullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yönünden direkt olarak yayın aldığını bildirmektedir.
 
Bu ise Kur’ân-ı Kerîm’deki “Allah ve Resûlüne; teslim olmak, iman etmek, tâbi olmak ve itâat etmek” emrinin Muhammedî yaşayışıdır.
 
Yunus Emre tüm canların birliğine inanır ve El Hayy (cc)’ dan kaynak aldığını âşıkça anlatır.
 
Musa oldum Tûr’a vardım
Koç oldum kurban geldim…
 
Şimdi adım Yunus durur ol demde İsmail idi
Ol dost için Arafat’a kurban olup çıkan benim…
 
Her şeyin Nûrullah’tan yaratıldığını insan aklının anlamasını ve yaşamasını ise:
 
Ay oldum âleme doğdum, bulut oldum göğe ağdım
Yağmur olup yere yağdım, nûr olup güneşe geldim…
 
Mana denizine daldık, Vücud seyrini kıldık
İki cihan serteser cümle vücutta bulduk…
 
Mânâ denizine dalınca mevcud oluş seyrini ettik.
İki cihanı baştan başa cümlesini mevcutları var eden gerçek vücuda bulduk.
Buyururken vahdet-i mevcuddan vahdet-i vücuda geçişin ince ayarını yapmaktadır.
 
Eyyub’um sabrı buldum
Cercis’im ki binkez öldüm..
 
Cercis : (A.S.) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir. Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu’cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir. Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir. En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir.
 
 
Bu tür doğuşlarında kendisini yerine koymadığı tek varlık âlemlere rahmet olan Resûlullah Muhammed aleyhisselamdır.
 
Muhammed nûrunu gördüm
 
Gül Muhammed teridir, bülbül dânanın yâridir
O gül ile ezeli cihanda bile geldim
 
Gökte Peygamber ile miracı kılan benim
Ashab-ı Suffe ile yalıncak olan benim..
 
Bu şiirlere dikkat etmek gerekir bile olmak, bir olmaktan uzak  Resûlullah Muhammed aleyhisselamda “BİZ” oluşun,tek imam ve duyan-uyan cemâtı oluşun aşkın anlatımı vardır.
Muhammedî oluş şûuru ve yaşam nûru…
 
 
Gerçek bir melâmet eri olan Hazreti Yunus Emre melâmet miskinliğini aşk kimliği, kişiliği ve garipliği sayar:
 
Bir garib ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garib bencileyin…
 
İkiyüzlülük, şekilcilik, alışkanlık, kötülüğü gizleyicilik, gösterişçilik, bencillik vs. kusur ve noksanlarını tek tek sayar ve halka sunar:
 
Ey bana iyi diyen
Adımı sofu koyan
Acep sofumu olur
Hırka ile taç giyen.
 
Tekkelere ait hırka ve taç giymekle samimi sufî  olunamayacağını buyurmaktadır.
 
Başıma taç giyindim
halka sofu göründüm
dışıma hırka giydim 
içim bir kuru kovan.
 
Kalb bomboş olmasına rağmen kabını süslemekle de samimi sufî  olunamayacağını buyurmaktadır.
 
Bu dilim zikir söyler
Gönlüm fesad fikr eyler
Hiç böyle mi zikr eyler
Hakkı aşk ile seven.
 
Dil denilen dışta lisan zikrederken yine dil de denilen içte gönlün karışık işler planlaması Hakk âşığı işi değildir.
 
Gözüm yolun gözetmez
Kulük işidir tutmaz
Dilim yerinde yatmaz
Davalar kılar yalan
 
Gözüm Hakk yolunu gözetmez
Kulluk işlerin yapmaz
Dilim de yerinde yatmaz her olur-olmaza dalar
Aslı yalan olan benlik davaları eder durur.
 
Yunus gümansız bilir
Yalancı yolda kalır
Bir gün maksudun bulur
Gerçeklik ile yalan…
 
 Yunus Hakk’ı şeksiz-şüphesiz bilir
Şüpheli yalancı yolcular ise yolda kalır
Zaten sonunda arzuladığına doğru da yalan d ulaşır..
 
İkilliklerini aşarak Tahkik Tevhide ulaşan Âşık Dervişliği esas alan Yunus Emre Hazretleri Melâmeti dervişlikle özdeşleştirir:
 
Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın
Gel nedir diyem sana
Sen derviş olamazsın…
 
Derviş bağrı taş gerek
Koyundan yavaş gerek
Gözü dolu yaş gerek
Sen derviş olamazsın…
 
Dilin ile şakırsın
Çok mânâlar okursun
Vara yoğa bakarsın
Sen derviş olamazsın…
 
 
Kakımak varmışsa eğer
Muhammed de kakırdı
Bu kakımak sen de var
Sen derviş olamazsın…
 
İşlerin son ucunu Muhammed aleyhisselâm’a bağlayarak  onda olmayan kızmak ve öfkelenmek gibi kötü ahlâkı reddedip dervişlik dışına Melâmice atmakta Yunus baba..
 
Melâmetin nâzik ifade tarzı içinde hakikat türküsü söylerken, diğer taraftan da kendilerine medrese halktan kopuk resmî ve dinî bir saltanat kuran fanatik fetvacıları taşa tutar:
 
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne evler yapasım gelir
 
Derviş Yunus bu sözü iğri-bürü söyleme
Seni sigaya çeker bir Mola Kasım gelir…
 
Kendisinden iki asır sonra gelen Ebüssuud Efendi, bir şiiri için fetvâ isteyenlere Yunus Emre Hazretlerinin ölümüne ve tekkesinin yıkılıp yakılmasına fetva vermiştir…
 
Yunus Emre Hazretleri gerçek dervişliğe ve melâmete ulaşanın bu âlemde misafir ve garip olduğunu, ün ve post peşinde olamadığını bildirir:
 
Acep şu yerde var mı ola
Şöyle garip bencileyin
 
Gezerim Rum ile Şamı
Yukarı illeri kamu
Çok aradım uçmak tamu
Şöyle garip bencileyin
 
Kimseler garip olmasın
Hasret uduna yanmasın
Hocam, kimseler ölmesin
Şöyle garip bencileyin…
 
Rumeli’yi, Şam’ı ve yukarı illeri gezer dururum.
Cennet ve cehennem aradım durdum gurbette, aslımdan ötede..
Kimseler garip olmasın, gurbette hasret ateşine yanmasın ve hele hele kimsesiz olarak yalnız başına ölmesin şu gurbet illerde..
Şu âlemde benim gibi bir garip var mıdır acep?
 
Derunî bir Dervişliği dağdaki ardıç ağacı ve bir güvercin gibi doğal olarak yaşayan ve yaşatıp çile çekenler içtenlikle katılıp çıkış yolu gösteren Yunus Emre Hazretleri:
 
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emr eylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim…
 
Acısı-tatlısı içi içe gerçeği çiçek açtırır, meyve verdirip tohuma durdurur.
Acı gerçekleri çok az âşık Yunus Baba kadar Melâmet mürüvveti içinde asırlara yazamamıştır.
 
Çok sevdiği Hakk Teâlâ’ya:
 
Yâ İlâhî ger suâl itsen bana
Bu dürür anda cevabım uş sana…
 
Bir isyan değil naz-niyaz neşesinin söylenişidir.
 
Çün günah murdarların murdarıdır
Hazretinin anı yumak kârıdır..
 
Günah denilen ve bizim ürettiğimiz kirli işlerin en pisini ancak sen temizleyebilirsin.
Ve bizden bunu Senden dilememizi emretmektesin
 
Sen gerek lûtf ile anı örtesin
Pes ne hâcet murdarı açıp tartasın
 
Böylesi pis murdar günahları Senin şanın gereği lütfedip örtmen yakışır.
Bu pislikleri açıp tartmaya ne hacet var?
 
Sen temâşâ kılasın ben hoş yanam
Hâşâ lillah ey Rabb ül enâm…
 
Ben senin eserin olarak ateşlerde yanayım da sen seyredesin. Asla-katiyyen-Allah korusun tüm canlıların Rabbı olan Rabbım…
 
Kendi melâmetini, mürüvvet yiğitliği samimiyetiyle ortaya döküp aff dilemekte ve daha sonra olacaklar için ise:
 
Geçmedi mi intikamın öldürüp
Çürüdüp gözüme toprak doldurup
 
Bir avuç toprağa bunca kîl ü kaâl
Neye gerek ey Kerîm ü Zü’l-Celâl…
 
Bir avuç topraktan yarattığın bana verdiğin doğum, hayat, ölümle toprak göze toprak doldurup da hakkımda bunca sözlere ne gerek var  ey Celâlinden ikram eden Rabbım!..
 
Naz-niyazın Doruğunda:
 
Arz eyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için
 
 buyurarak arzedilen cennete arzu duymaması ve Cemâlullahı dilemesi zıt gibi gözüken zıtların zevki olan Melâmeti âşıkça anlatır.
 
Sonra kendisine dönüp en ileri eleştiriyi yöneltir:
 
Yârenlerinden utanıp günahı gizli işlersin
Yaradan Hâlıkın hazır niçin andan utanmazsın
 
Etrafındaki insanlardan utanıp da günahları işlerken neden her an hazır ve bakıp duran Yaratan Hâlık Teâlâ’dan utanmıyorsun?
 
Taşum göynü içüm ham
Dirliğüm budur müdam
Yol varmadan bir kadem
Arş’tan verirüm haber…
 
Dışımı, olgun hatta gevremiş-göynümüş göstersem de içim ham.
Kemâlât Yolunda bir adım atmadan ta Arş’a ulaşıp hayalî haberler vermekteyim.
 
Dakındım şeyhlik adın
Kodum Mâşuk tâatın
Verdüm nefsin muradın
Kanı Hakk ile bazar?..
 
Şeyhlik adını takındım.
Hakk Teâlâ’nın ibadetini bıraktım.
Nefis ne isterse yerine getirdim.
Peki nerede Hakk Teâlâ ile alış-veriş bazarı?..
 
Miskin ola gör miskin, gide senden kibr ü kin
Rûsigâr gelür geçer sanma kim kalasıdır
 
 Sendeki şu benlik kibir ve kinini soyun da  melâmet miskinliğini giy!
Bu hayat ve her şey rüzgâr gibi gelir geçer sanma ki kalacaklar!..
 
Aşkın olgun melâmetinde:
 
İlâhî bir aşk ver bana, kandaluğum  bilmeyeyim
Yavu kılayım ben beni, isteyüben bulmayayım
 
Yâ İlâhî! Bana öyle bir aşk ver ki nerede olduğumu bilmeyeyim, kendimi kaybedeyim de istesem bile bulamayayım ve öylesine Sende yok olayım…
 
Yunus’un sözleri hak
Cümlemiz dedik saddak
Nerde istersen orda Hakk
Cümle vucutta bulduk…
 
Tevrat ile İncil’i, Furkan ile Zebur’u
Kur’ân’daki âyeti nûru, cümle vücutta bulduk…
 
Hem evvelsin hem âhır,
Kamu yerlerde hazır
Hiç mekan yoktur Sensiz…
 
Hem bâtınem hem zahirem,
Hem evvelem hem ahirem..
 
Kur’ân okuyan kendi
Kendi Kur’ân içinde
Bu tılsımı bağlayan
Cümle dilde söyleyen
Yere göğe sığmayan
Girmiş gönül içinde…
 
Fenâfillah sözü edenlere duyurulur!…
 
Yunus Emre eydür bunu bir dem aşksız olmayayım
 
Yunus Emre şunu der ki:
Bir an aşksız olmayayım diyecek kadar beraber olduğu aşkın dâr ağacında kendi benliğini sallandırıp:
 
Aşk dârında beni ber-dâr etsem gerektür.
 
Öldür nefsin dileğin ilet teneşir üstüne.
 
Bu kelb nefsin kalasın yıkalım senin ile.
 
Aşk dâr ağacında kendi benliğim olan nefsimi assam da Hakk’a kavuşsam yeridir ve doğrudur.
Nefsin benlik kalesini yıkıp, yasaklanan hevâ ve hevesini öldürüp ölü yıkanan teneşir tahtasın a yatırsam insanların seyr ü süluk dedikleri işi başarmış olurum buyurarak nefsin kötü huylarını yok etme mücadelesini anlatır.
 
Derunî Derviş Yunus Emre’de her insan kendini ve kendinden bir şeyleri bulacaktır.
Çünkü o bir gönül insanıdır.
Gönül Şehri herkesin kendi kimlik ve kişiliğinin özel ülkesidir ve orada Rabb’ısıyla baş başadır:
 
Dostun evi gönüllerdir
 
Gönüller yapmaya geldim..
 
Buyururken hasbî hizmeti hedeflediği gönül âleminin dost ve düşmanını bildirirken:
 
Zulmet dolucak gönüle
Nûr neylesin senin ile…
 
Bâtılın ve şerrin karanlık yuvası bir gönle hak ve hayr nûru nasıl girecek? Diye sorar.
 
Pes karanlık nûr ile
Bir hücreye nite sıgar…
 
Aynı anda ve birlikte karanlık ve aydınlık aynı yerde nasıl olacaklar?
 
Bir çeşmeden sızan su
Acı datlı olmaya
 
Bir çeşmeden hem acı hem tatlı su akamaz.
Dost kapısı doğruluktur.
Sen dost dilersen:
 
Dost’a varmak dilersen
Ol dikene bas da var…
 
Buyurarak Aşk Yolunun çilelerle dolu olduğunu ondan canı tatlıların bu yoldan döndüklerini dillendirir..
 
 
Ve tüm Melâmet ve Mürüvvet Erenleri gibi dönerde kimseler alınmasın söz kendime söylendi buyurur:
 
Yunus sözün kime dersün ya kimin kaygusun yersün
Nasihat ele eylersün ya kendün nişe dutmazsın..
 
Yunus sen bu sözleri kime demektesin.
Kendini bıraktın da kimlerin tasasını çekersin.
Herkese nasihat edersin de ne iştir ki niçin kendin tutmazsın.
İşte gerçek melâmet öz eleştiri ve kendini halkın önünde Hakk Teâlâ için kınama budur.