XV- EY EHL-İ CEFÂ!

Ey ehl-i cefâ sende safâ bil ki sad-hezâr
Hergîz yime gam oldun ise derde giriftâr
 
Ey ehl-i cefâ!
Bir derde düştüm diye asla gam yeme ve yüz bin defa safâ bil bunu-gönlünü şen et!
 
 
El fakru fahrî diyicegez Seyyid-i kevneyn
Devlet anundur kim dü-cihânda ola deyyâr
 
Kendi varlık ve yokluklarımızla imtihan edilmekte olduğumuz şu iki
madde ve mânâ âlemlerinin Efendisi:
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Fakrımla fahrederim: fakir oluşumla övünürüm” buyurmaktadır.
 
Hiç bitmeyen ve hep kaçan bir emel peşinde inşan ayak ucundaki ecel tuzağını yok sayıp misafir olarak geldiği üç günlük dünyaya el koyup malı etmek istemektedir!
Oysa sistemin tümü eserin Ulu Yaratıcısı Allah Teâlâ’ya aittir:
 
    “Ya eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül hamid : Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O’dur.” (Fatır 35/15)
 
    “İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” (Muhammed 47/38)
 
Allah Teâlâ’nın ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in böyle buyurduğu gerçekler ışığında gerçek Hakk Âşığı, iki cihanda da çırıl-çıplak iğne gibi soyunmuş ve tek olarak sadece kulluk kemâlâtı imtihanı için ortaya çıkarılan geçici kimliğiyle yaşamalı İlâhî kurallar içinde.
 
 
 Ko benliği bende oluban bende halâs it
Sayd eyle bendesini ol bende-i settâr
 
Bu geçici ve izâfî Benliği bırak da, onu da yaratan Rabbülâlemîn’e Kul olarak, kendi “Ben”liğini esas ve gerçek “BEN” olan: “Yalnızca Ben Allah’ım!” fermanında erit, yok et ve selâmete erdir!
Kulluk imtihanın olan bu “Benliğin”i kendin avla ki, insan aklının eremeyeceği şekilde sırlarını gizleyen El Settâr Celle celâlihu’nun bendesi-Kulu olabilesin!
 
    “İnneni enallahü la ilahe illa ene fa’büdni ve ekimis salate li zikri : Muhakkak ki ben, yalnızca Ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” (Tâ Hâ 20/14)
 
 
Derd-i Hudâ’nun bahrine dal etme tevakkuf
Aşk ile yâr ol ki sana yâr olmaya agyâr
 
Ey Âşık!
Hudâ’nın kullarını imtihan için var ettiği “Yâr mi – Ağyâr mi?” tercihini yapman hiç durma bu Derd Denizine dal!
Sen İlâhî emre uy İlâhî Aşk’a uy ki tercihini yanlış yapanlar sana yanaşıp da devirip çevirmeye seni!
 
 
Tende iken ol arz olınan nûr-ı emânet
Mâni’ koma cehd eyleyüben keşf ola esrâr
 
Dört unsurdan yaratılan “Beden-Ten” maddesine sarılıp-saklanan “Rabbi’nin emri” olan mânâ “Nûr-ı Emânet-Ruh” incisi bu sedeftedir!
Erenlerden bir Mürşid bul rüşde er!
Ten perdeni kaldırsın!
“Ben” derdinden seni kurtarsın!
Sen de çaba sarf edip Bu İlâhî Sırr’ın sana keşf olmasını sağla iki cihanda selâmete er!
 
 
Kevn ü mekânun nakşını pâk eyle gönülden
Nakkâşa eriş gayrıya aldanmagıl zinhâr
 
Diri Kâbetullah olan Kalbini, Mânâ Kıbleni kapatan ve “Nefs”ine “Ruh”unu göstermeyen-tanışmalarını engelleyen maddî varlık perdesini sil!
Can camı saf olsun ki Halk Aynasının ardındaki Hakk Aşkı gözüksün sana!
Nakışlardan Tek ve Eşsiz Nakkaşı olan Hakk Teâlâ’yı gör ki asla başka nakışlar sana kulluk yaptıramasınlar!
Sakın aldanma kafa gözünün gördüğüne!
Onlar Gönül Gözüyün perdeleridir unutma!
 
 
Zıll-ı arşı bil anlar isen ehl-i gamundur
Anun içün çekdi cefâ ol Seyyid-i Muhtar
 
Canlar cengindeki Çile Çölünde derd-gamm ehli olarak gördüğün Erenler eğer rüşde erer de anlar isen, gerçekte Arş’ın gölgesi olanlardır.
Onun içindir ki onların; her yer, her an ve her hâlde Mutlak Mürşidleri olan Allah Teâlâ’nın seçdiği Seyidimiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dahi bir beşer ve Abdullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olarak nice cefâların ve çilelerin Sırat Köprüsünden geçti!
Bu gün de bu günün Erenleri çok şükür O’nun izinde, sözünde ve özünde Sırat-ı Müstakîm yolunda Rabb’larına rücû’ etmekteler!
 
 
Kahr ile lutfun illetidür anla rumûzı
Küfrün içinde bulınur bil iman-ı envâr
 
Erenlerin sözündeki rumuzu- mânası gizli olan işaretleri anla!
Bu sözler, Zıtlar Âlemi’nde Kahr-Lütuf zıttının zevkine sebeb ve temel olan rumuzlar, her hangi bir şeyin var olması için lâzım gelen sebeblerin tamamını içerir.
“Celâliyyet” in aslında lânet-lütuf cem’i olduğunu anla!
“Cemâliyyet” Muhammedî lütfun cem’ine ulaşım olduğunu zevk et!
“Lâ ilâhe!” nin kesin küfür olduğunu kahrı ve lâneti getireceğini bil de El Celâl (cc)’ dan çekin!
Ve derhal beklemeden “İllâ Allah!” İman Nûruna inanarak atla ki
El Cemîl (cc)’ nun can cennetinde peşin yaşamaya başla!
Sakın bunlar sana garip gelmesin!
Sünnetullah, Allah Teâlâ’ nın geçerli kıldığı tavrı ve tarzı böyledir her âlem için!
Ham akıllıların altın tozu doldurdukları kafa taslarında tevhid gülü açar sanma!
Tevhid Gülü zâten kendi içinde kendi gübresini taşır da gübreden güle geçiş Kulluk İmtihanı oyunumuzun aslı esasıdır!
 
Kul İhvâni sözü kes!
Can dediğin bir nefes
Bir nefeslik nasibin
Gün gelir bulur herkes!..
 
 
Derd-i anun âşıklara bil ayn-ı devâdur
Kıldı binâ cevr ü cefâ daşı ile dil-dâr
 
Âşıklarının kalbini hükmü altında tutan O Sevgili, O Mâşuk’un aşk derdi ezel ebed, âşıkların Devâsını da aynıdır-aslıdır-kendisidir!
Derdimizin devâsı da derdimizidir.
Zehrimizin panzehiri de zehrimizdendir!
O Ulu Yaratıcımız (cc), âşıkların geçici Benlik Binalarını cevr ü cefâ denilen çile taşlarıyla yapmıştır ezelden!
Bunu anlayıp da zevkini hazz erderek yaşamak ise; ancak diriden diriye, gönülden gönüle geçen can ceyranımız  Nur-u Mîm ocağı Erenler yüreğinde yer bulmakla mümkündür.
“Allah’a giden yol Allah Dostların kalbinden geçer!” dediğimiz de budur bizim Kul İhvâni olarak!
 
 
İstek olsa kişide ister anı dem be dem
Merdâne olan dost yolına eylemedi âr
 
Her tohum gibi her can da özünden doğar ve özünden ölür!
Özü Nur-u Mîm’ e kavuşup da can ceryanı bulup uyananlar, uyanıklığın gereği olan Hakka inanıp hayrı işlemeyi devamlı ister hâle gelir!
İlk Sözünün eri olan yiğit o kimse ki son sözü de ilk sözü ola!
Erenler izinde olanlar dışarıdaki şak-şukaya aldanmadan içerdeki özlerinin emrinde yollarına yürümekten asla utanmazlar.
Zâten onlar Şeri3at-Tarikat-Mârifetle ulaşılan Muhammedî Melâmeti muhabbetle arz etmekten başka işi yapamazlar ki bu;
“Kim ne derse desin tek kişi de kalsam Hakk’tan ayrılmam!” sabrı ve kınayanlara Muhammedî merhametle Allah Teâlâ’dan hidayet dilemek Hakikatidir…
 
 
Sen de anı can u gönülden istedün ise
Ümmî Sinân sakın belâdan eyleme firâr
 
Ey Erenler Âşığı Ümmî Sinân!
Sen de O Sevgili, O Mâşuk’u, O’nu;  Can-Ruh ve Gönül-Kalbinle istedin-arzuladın ise O’nun kulluk İmtihanı olan Çile Yolundan kaçarak şakın-taşkınlara katılıp kaybetme!
Ezeldeki : “Kâlu Belâ!” daki sözünü şu Belâ Bazarında isbat et!
 
Mef’ilü Mefâ’ilü Mefâ’ilü Fâ’lün
 
 
Sad-hezâr : Yüz bin.
 
Giriftâr : f. Tutulmuş. Yakalanmış.
 
El fakru fahrî : “Fakrımla iftihar ederim” Haidis-i Şerif.
 
Kevneyn : İki âlem. Dünya ve Ahiret.
 
Deyyâr : Bir kimse. Ehad. * Yurt sahibi birisi. * Manastır sahibi.
 
Sayd : Av. Avlanmak, sayda gitmek, ava gitmek.
 
Tevakkuf : Durma. Eğlenip kalma. Duraklama.
 
Zinhâr : f. Sözünde durmayan adam. * Aman dileyen.

Nakkâş : Nakış yapan. Duvar nakışları yapan usta. Süsleme san’atkârı.
 
Zıll : Gölge. * Perde. * Mc: Sahip çıkma, koruma, himaye etme.
Rumûz : (Remz. C.) İşaretler, remizler, ince nükteler, mânası gizli olan işaretler.
 
Rumuz : (Remz. C.) İşaretler, remizler, ince nükteler, mânası gizli olan işaretler.
 
İllet : Herhangi bir şeyin var olması için lâzım gelen sebeblerin tamamı. Bu sebebler var olunca neticesinin vücuda gelmesi bizzarure ve bilvücub iktiza eder.
 
Dil-dâr : f. Kalbi hükmü altında tutan. Sevgili, mâşuk.