Ölmek ve Dirilmek XXVI – XXIX

XXVI
 
 
Ol dost için ağlar isem gözüm yaşını kim sile
Ye bunca âh u zâr ile bu gözyaşı becid gele
 
Ben yürekten O Dost için ağlarsam kim bile derdimi ve kimler avuta beni.
Bunca ah ü zar ile gözüm yaşı sel olup durmaya…
 
Be cid : “Bi cid” den bozma. Acele, adam-akıllı, iyice.
Becid : f. Ciddi, gerçek, hakikat. * Cidden, gerçekten.
 
 
Ey yârenler ey kardaşlar kime diyem ahvâlimi
Ye şu benim bu derdimin dermânını kim ne bile
 
Ey yârenler ey kardaşlar!
Hâllerimi ben kimlere açayım, derdimi yanayım?
Bilen bulunur mu derdimin çâresin sizce?
 
 
Âlem derman olur ise sensiz derman olmayısar
Sensiz derman nice ola çün gönülde dost sevile
 
Bütün âlem dermanım olmak isteseler de bilirim ki sensiz benim dermanım olamaz!
Ben Seni gönülden sevenim nasıl bu derdime başkası derman ola!
 
 
Ölüp sine girer isem etim tenim çürümeye
Ayrılmayam sevdiğimden çün giderim sevgi ile
 
Ben Sevgi Sırrında yaşayan ve o hâlde terk-i diyâr eden bir dervişim!
Ben sevgilimden ayrılmadım ve ayrılamam!
Yüreğimdeki bu sevgi mezara girince de tenimi çürütmeyecektir!
 
 
Ahd-ı sâbık denilmeden henüz Elest buyrulmadan
Ol ben idim ben ol idi pes bu nicesi kesile
 
Kâinât yaratılmadan, Elest meclisi kurulmadan ve varlıklarda en eski âhidleri ve ilk sözleri alınmadan; “O”, “Ben” idim – Ben, O idi!!!
Bu Birlik, Bilelik ve Bizlik nasıl olur da kesiliri yok olur gider?
 
Ahd-ı sâbık : En eski ahd.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında “Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde:  diye sorduğunda, ruhlar,  “Evet Rabbimizsin” diye cevap vermeleri ânına “Elest meclisi” veya “Bezm-i elest” tabir edilir.
 
 
Yârenlerim aydır bana seni ne için görmedik
Firkate düştü sûretim bir menzilden bir menzile
 
Dostlarım derler ki bana: “Seni niçin göremiyoruz?”
Bilmiyorlar ki benim Sûretim, Sîretimin-aslımın hasretine ve peşine düştü konak konak, durak durak, makam makam gezmekteyim…
 
Firkat : (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Menzil : İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
 
 
Ol dost ile benim işim ölüp dahı bitmeyiser
Ben nice ola kim bile çün gönülde dost sevile.
 
“Benim işim her an, her yer ve her hâlde O Dost iledir.
Öyle ki ölsem de O Dost ile işim bitemez!” desem benim hangi hâlde olduğumu el ne bilebilir?
Çünkü gönüldeki Dost sevgisi anlatılamaz ancak yaşanırsa biline bilir.
 
 
Yarın mahşer kopucağız kamu kul nefsim deyiser
Ben Yunus’u hiç anmayam Tapduğ’u getirem dile
 
Yarın mahşer kopacak!
Her kul: “Nefsim! Nefsim!” diyecekler.
O zaman ben kendi nefsimden söz etmeyeyim de bana aşkı öğreten ve yaşatan Eren Babam Taptuk Emre Hazretlerini anıp söyleyeyim!
 
 
 
XXVII
 
Ol can kaçan ölüser sen ona can olasın
Ölmüş gönül dirile anda ki sen olasın
 
Senin bu hiç durmadan dünya ve nefis işlerinde kullandığın can ne zaman ki cehâletinde ölecek işte o zaman kemâlât güneşin Nur-u Mim’in doğar sen can olursun.
Ölmüş gönüle rahmet gibi yağan Nur ile sen yeniden ve ebeden yeşeresin.
 
Kaçan : Vatka ki, o zaman.
 
 
Ölmeği dirlik ola ölümsüz dirlik bula
Ölmüş gönül dirile şunda ki sen olasın
 
Eren yolda “ER”  o kimse ki;
Yaşarken ölmeyi istemesi ve ölmesi onun dirliği-hayat tarzı olmalı.
Böylece de ölüp dirilerek Dost Dirliği bula.
Bâtıl ve şerle ölü kalbi Hakka ve hayra dirile.
Sonunda gerçek kul kimliğin ve kişiliğin ortaya çıka!
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in: “Mütü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!…” buyurmuştur. (Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)
 
 
Sen olduğun gönüller her dem canın yeniler
Güç olmaz ol dîvanda hâkimi sen olasın
 
Ey Dost!
Senin olduğun gönüller her an canlarını yeniler.
“Kün fe yekûn!” olurlar.
Bu ise böyle bir gönül meclisinde zor bir iş değildir.
Bu Meclisin Sultanı mecliste olunca güçlük olur mu?
 
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
    “İnnema emruhu iza erade şey’en ey yekule lehu kün fe yekun : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (Yâ Sîn 36/82)
 
 
Can bedenden uçucak menziline göçücek
Ol cihana geçicek göze ayan olasın
 
Ey Dost!
Bu Can Kuşu beden kanlı kafesinden uçunca, öbür cihana geçince son uç menzili olan Cennet konağına konunca o zaman gözlere ayan-beyan olursun.
 
Tozunu yel almaya bir zerre ayılmaya
Âşık canı ölmeye ma’şûku sen olasın
 
Ey Dost!
Sen ki kimin Mâşuku olmuşsan o Âşık ölür mü?
Bedeni çürür tozu savrulup zerreleri ayrılır mı?
 
 
Yunus sen âşık isen aşka muvâfık isen
Korkma ger âşık isen ne olursan olasın
 
Ey Yunus sen aşka uygun gerçek âşık isen korkmana gerek yok!
Âşık olduktan sonra ne olursan ol fark etmez!
 
Muvâfık : Uygun. Yerinde. Denk.
 
 
XXVIII
 
Dosttan haber geldi bana durayım andan varayım
Kurbanlığa bu canımı vereyim andan varayım
 
Ben Dost’umdan haber aldım!
Hemen O’na gideyim!
Yoluna bu canımı kurban edip.
Vereyim de ondan sonra hemen O’na gideyim!
 
 
Şol bir iki arşın bezin ne yeni var ne yakası
Kaftan edeyim eğnime sarayım andan varayım
 
O’na varmak için gereken ve giderken götürebileceğim yedi kat beyaz bezi giyeyim.
Kolları ve yakası olmasa da kefenimi kaftan edinip sırtıma sarayım ondan sonra hemen O’na gideyim!
 
Kaftan : Ekseriya mükâfat ve taltif olarak giydirilen süslü üstlük elbise. Hil’at, esvab.
 
 
Can alıcı hod geliser emâneti ver deyiser
Ben emâneti ıssına vereyim andan varayım
 
Can alıcı melek Azrail elbette gelecek: “Can emânetini ver!” diyecek.
Ben de emâneti sahibine vereyim de ondan sonra hemen O’na gideyim!
 
Is : Sahib.
 
Gitti canim kaldım öyle nâcâr olup girdim yola
Dostlar şâd olduğun bile göreyim andan varayım
 
İşte canım gidip de çâresiz kalınca ve ben inandığım Hak yolda yürümeye balayınca,
Dostlarımın da şen şâdüman olduklarını da göreyim de ondan sonra O’na gideyim!
 
 
Münker ü Nekir geliser yer gök ün ile dolısar
Ben bunlara cevâbını vereyim andan varayım
 
Münker ve Nekir gelecek!
Yer gök onların sesiyle inleyecek!
Ben de bunların istediği ve bildiğim cevaplarımı vereyim de ondan sonra O’na gideyim!
 
Münker ü Nekir : Allah’ın (C.C.) râzı olmadığı şey. * İnkâr edilmiş olan. * Şeriatın kabâhat ve haram diye bildirdiği şey. Makbul ve müstehab olmayıp, günah ve kabahat olan. * Mezardaki suâl meleklerinden birisinin ismi. Diğerinin ise “Nekir” dir.
 
 
Yazdığım çok günah öküş yürür idim dünyada hoş
Ettiklerimin hesabın sorayım andan varayım
 
Ben dünyada yaşarken rast gele yaşar ve günahları meleklere yazdırırdım!
Ben kendim ettiklerimin hesabını kendim sorayım da ondan sonra O’na gideyim!
 
Öküş : çok fazla, ziyade.
 
 
Beslediğim nâzik teni terk etmeyim derdim onu
Kara toprağa ben onu karayım andan varayım
 
Her hücresine değer verip üzerinde titrediğim ve asla terk etmesem dediğim şu nâzik tenimi kara toprağa sarayım da ondan sonra O’na gideyim!
 
 
Ben bu ömür harmanini derdim getirdim uş yine
Yunus aydır bu dükkânı dereyim andan varayım
 
Ben bir ömür ektiklerimi biçtim harman edip işte ortaya döktüm!
Yunus derki: “Artık bu dükkanı boşaltmak için toplayıp ondan sonra O’na gideyim!
 
 
XXIX
 
Düşt’ önüme hubbül- vatan gidem hey dost deyi deyi
Anda varan kalır hemen kalam hey dost deyi deyi
 
Sıla sevgisi yol göstericim oldu sanki!
Bende: “Hey Dost!” deyi deyi gideyim artık!
 
Hubbül- vatan : vatan, sıla sevgisi.
 
 
Gele şol Azrâil tuta assı kılmaz ana ata
Binem sol agaçtan ata gidem hey dost deyi deyi
 
O gün gelince görevli Azrail gelir tutar!
Ona verilecek hiçbir şey fayda vermez ki canı almaya!
Ölü taşınan şu meşhur ağaç ata binip de:
“Hey Dost!” deyi deyi gideyim artık!
 
Azrâil : Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de “melek-ül mevt: Ölüm meleği”dir.
Assı : Kâr, fayda.
Ata : Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
 
 
Halvetlerde meşgul olam dâim açılam gül olam
Dost bağında bülbül olam ötem hey dost deyi deyi
 
Halk içinde Hakla oluş halveti olan Hâl birliğinde O Dost ile; tomur, gonca ve güller gibi aşama aşama kemâlat bülbülü olayım da:
“Hey Dost!” deyi deyi gideyim artık!
 
Halvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
 
 
Sel bir beş on arşın bezi kefen edeler eğnime
Dökem şol dünya donlarm giyem hey dost deyi deyi
 
Bunca yıllar giydiğim dünya donlarını çıkarıp atayım,
Şu beş on arşınlık bezde son dikişsiz kefenimi sırtıma saralar da:
“Hey Dost!” deyi deyi gideyim artık!
 
 
Mecnun oluban yürüyem yüce dağları bürüyem
Mum olubanı eriyem yanam hey dost deyi deyi
 
“Leylâ! Leylâ!” Mecnun’u olup dağa-taşa vurup:
“Mevlâ! Mevlâ!” niyazımla dağları doldurayım!
Mum gibi herkese ışık saçsam da ben eriyeyim de:
“Hey Dost!” deyi deyi gideyim artık!
 
 
 
Günler geçe yıl çevrile üstüme sinlem devrile
Ten çürüye toprak ola tozam hey dost deyi deyi
 
Günler, aylar, yıllar geçip mezarım üstüme göçüp kemiklerim bile toz-toprak olsun da:
“Hey Dost!” deyi deyi gideyim artık!
 
 
Yunus Emre var yoluna münkirler girmez yoluna
Bahrı olup dost gölüne dalam hey dost deyi deyi
 
Yunus Emre sen yoluna devam et!
Bu yol inkarcılara kapalıdır.
Ben Bahri Kuşu olup Dost gölüne dalayım da :
“Hey Dost!” deyi deyi gideyim artık!
 
Münkir : (Nekr. den) İnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.