Ölmek ve Dirilmek XVI – XX

XVI.
 
Gerekmez dünyayı bize çünkü bâki bünyad değil
Bir kul bin de yaşar ise ölünce bir saat değil
 
Bizim için devamlı kalınacak ana yurt olmayan bu yalan dünya gönül verip oyalanmaya değmez!
Bir kişi bin sene de yaşasa ölünce sanki bir saat gibi gelir.
Her yarın gelecektir ve dün olacaktır.
Eldeki bu günü öyle değerli bilip yaşamak haktır!
 
Bünyad : f. Temel, esas. Yapı, binâ.
 
 
Bu dünya kahır evidir nice ömürler eritir
Uçmakta huy satın kişi yalan yanlış gıybet değil
 
 
Bu dünya asalında bir eziyet evidir ve nice ömürleri: “Olsun!-Olmasın!” itiraz derdiyle eritir de “Olan!” Hakk’ın Hükmüdür rızasına ulaştırmaz!
Cennet için, Hüsn-ü Hulk olan güzel huyları bu âlemde satın almalı Kişi!
Yoksa cehennemin elleriyle oluşturduğu yolları olan yalan, yanlış, gıybet vs. değil!
 
Kahr : Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme. * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.) (Bak: Celal)
 
 
Şol senin mü’min kulların dünya zındanı onların
Bu dünyada mü’min olan hurrem oluban şad değil
 
Yâ Rabb!
Şu senin mü’min kulların için bu dünya bir zindandır.
Onun için bu dünyada nem mü’min hem de şen-şakrak sevinçli yaşamak birlikte olamaz!
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “dünya, mü’mine hapishâne, kâfire cennettir.” buyurdular. (Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)’dan; Müslim, Zühd 1, (2956); Tirmizî, Zühd 16, (2325).
 
    Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Lâ rahate fi’d- dünya!: dünyada rahat yoktur!” buyurdular.
 
Hurrem : f. Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
Şad : f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
 
 
Bunda zâlîmlik eyleyen nefsini hırsla toylayan
Yüzleri kara kopısar öz canları rahat değil
 
Bu dünyada Hakk’ın hükmüne karşı zalimlik edip de sadece nefsini hırsla-doyamazcasına yedirip içirip tepindirenlerin kıyameti yüzleri kapkara hâldeyken kopacak ve asla öz canları rahat yüzünü burada da orada da  göremeyecekler!
 
Toylayan : Ziyafet veren, doyuran.
 
 
Kimdürür kim eren ona dün gün tâat kılan ona
Verilir uçmak onlara zira biliştir yad değil
 
Onlar ne kutlu-mutlu kişilerdirler ki Hakkın hakikatine ermişler de  durmadan kulluk Salih amelleri içindeler!
Onlara elbette cennet verilecektir!
Çünkü cennet onların can evleri gibi bildikleri ve yaşadıkları yerdir.
 
 
Yunus miskin mestânesin sen seni gör ko bunları
Dünyada riyâla dirlik kişiye iyi ad değil
 
Yunus miskin sen sarhoş musun?
Bırak şunun bunun işini de kendine bir bak!
Çünkü bu dünyada Erenlerden bir kişiye:
“Riyâkârdır- gösteriş için iyidir!” denmesi hiç de iyi bir isim değildir!
 
Mestane : Sarhoşcasına. Sarhoş bir kimseye yakışır surette.
 
 
XVII.
 
Ey aşk eri aç gözünü yeryüzüne eyle nazar
Gör bu lâtif çiçekleri bezeniben geldi geçer
 
Ey aşk eri!
Gözünü aç da yeryüzüne bir bak-nazar et!
Şu yeryüzündeki çok güzel çiçeklerin mevsimlerle birlikte gelip-geçtiğini gör!
 
 
Bunlar böyle özeniben dosttan yana uzanıban
Bir sor ahî sen bunlara nereyedir azm-i sefer
 
Bu çiçeklerin böyle gelin gibi süslenip, güzelliklerini sergileyip ve Dost’a doğru uzanıp gitmek için sefer kararı almaları nedendir bir sorsan yâ?
 
 
Her bir çiçek bin nâz ile öğer Hakk’ı niyâz ile.
Bu kuşlar hoş âvâz ile ol pâdişâhı zikreder
 
 
Her bir çiçek bin naz ile
Hakk’ı öğmekte  niyaz ile
Bütün kuşlar avaz ile
Sistemi yaratan Hakk Teâlâ’yı zikretmekteler.
 
 
Öğer onun kaadirliğin her bir işe hazırlığın
Evet ömrü kaasırlığın anıcağız benzi solar
 
Hakk Teâlâ’nın her şeye güç ve kuvvetinin yettiği, her olayın da neticede yaratıcısı olduğunu öğer dururlar.
Ve hükmünü yerine getirmeye ve ömür içinde yaşamaya her yaratığın mecbur olduğunu  hatırladıkça ise benzinin-yüzünün rengi sararır.
 
Kaasır :(A, uzun okunur) Zorla işleten, yaptıran.
 
 
Rengi döner günden güne toprağa dökülür gene
İbretdürür anlayana bu ibreti ârif duyar
 
Her gelişen canlı gibi geri dönüş eğrisi başladığında rengi cansılığa doğru yön değiştirir.
Sonunda yaratıldığı toprağa yine her canlı gibi başını koyar ve artık kalkamaz.
Bunlar ancak irfan sahibi akıllı Âriflerin duyup-uyacağı ve ders alacağı ibretli sözlerdir.
 
İbret : Uyanıklığa sebeb olan ders. * Çok çirkin ve düşündürücü. * Tuhaf, acâyip.
 
 
Ne gelmeğin gelmekdürür ne gülmeğin gülmekdürür
Son menzilin ölmekdürür duymadınsa aşktan eser
 
Eğer sen aşktan bir eser duymadıysan ve sana bir aşk rüzg3arı esmediyse Erenlerden o zaman ;
Senin geldiklerin ve güldüklerin boşuna şeyler!
Sn menziliyin-durağıyın mezar olduğunu bilemezsin!
 
 
Her bir sözü duyayıdın ye bu gamı yiyeyidin
Yürürken uyuyaydın gideydi senden kâr-ü bar
 
Hiçbir sözü duymuyorsun, gelecekten de gam duymuyorsun,
Sen canlı gibi yürürken aynı zamanda ayakta uyuyorsan nasıl olacak da içindeki pis-pas nasıl temizlenecek ve sırtındaki yük nasıl inecek?
 
Kâr : f. İş. Güç. Amel. Fiil. Temettü’. * Kazanç.
Bâr : f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. * Def’a. Kerre. * Yemiş, meyve. * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. * İzin.
 
 
Bildik gelen geçer imiş bildik konan göçer imiş
Ask şarabın içer imiş, bu ma’niden her kim duyar
 
Herkes bilip-görmekte ki gelen geçmekte, konan göçmekte ve sonunda aşk şarabın içmekteler.
Bu bir mânâ sözüdür ancak kalb kulağı delik olanlar duyabilecektir.
 
 
Yunus bu sözleri kogıl kend’ özünden elin gugıl
Senden ne gele bir değil çûn Hak’tan gelir hayr ü şer
 
Yunus bu sözleri terk et-bırak!
Kendi özünden bile çek elini!
“Şunu-bunu yaptım!” deme!
Sen den ne gelebilecek yaratık olarak?
Sen kulluk imtihanında Hayr veya şerden birisini seçersin de o işi bile Hakk Teâlâ halk eder.
 
Gugıl : Kogıl. Bırak, çek
 
 
XVIII.
 
Seni Hak’tan yığanı her neyise ver gider
Ne beslersin bu teni sinde kurd kuş yer gider
 
Seni Hakk Teâlâ’dan alıkoyan senden ne istiyorsa ver başından sav!
Bu bedeni ne zamana kadar besleyip duracaksın ki sonunda mezarda yemek için bekleyen görevli böcekler vs vardır!
 
 
Ölene bak gözün aç dökülür sakal u saç
Ilan çıyan gelir aç yeyip içip sîr gider
 
Gözünü aç da ölenlere bir bak!
Saç sakal nasıl dökülmekte, mezarlarına aç gelen yılan-çıyan nasıl da doyup gizlice çıkıp gitmekteler!
 
Sîr : gizlice.
 
 
Bize bizden ulular iğen iyi hulular
Şol iyi amelliler haber şöyle der gider
 
İşte  onun için bize bizden ulu ve pek iyi huylu ve amelli Hak Erenler şöylece haberler verip gittiler:
 
İğen : Pek, çok.
 
 
Kesgil haramdan elin çekgil gıybetten dilin
Azrail el’ ermeden bu dükkanı dir gider
 
Haramdan elini kes!
Gıybetten dilini çek!
Azrail’in eli sana ulaşmadan sen bu dünya dükkanını topla hazırlan!
 
Dirmek : Dermek, toplamak.
 
 
Ecel erer kurur baş tez tükenir uzun yaş
Düpdüz olur dağ u taş gök dürülür yer gider
 
Uzun yıllar boyu yaş yaşasan da ömür tükenir, ölüm erer ve baş kurur.
Akıl tası boşalır ve yerine toprak dolar.
Kıyamet kopar dağ-taş dümdüz olur ve yer-gök dürülür..
 
 
Çün can ağdı Haret’e yarak et âhırete
Tanla duran tâate Tangr’ evine er gider
 
İnsan canı hasrete doğru boynunu eğdi mi Âhiret hazırlığını düşünmelidir!
Her şafak vakti tan yeri atarken erte nazmına kalkanlar Hakk Teâlâ’nın cennet evine erkence gitmekten neden korksunlar?
 
Hared : Hışım etmek. * Menetmek, engel olmak.
 
 
Miskin Yunus ölücek sini nurla dolucak
İman yoldaş olıcak ahırete şîr gider
 
Miskin Yunus ölecek
Mezarı nurla dolacak
İmanı yoldaş olacak
Ahirete kimsenin bilemeyeceği güzellik gizliliğiyle geçer-gider.
 
 
XIX.
 
Gider idim ben yol sıra yavlak uzamış bir ağaç
Böyle lâtif böyle şirin gönlüm aydur bir kaç sıf aç
 
Yol boyunca giderken ben, çok uzun bir kavak ağacı gördüm.
O kadar güzel o kadar şirin ki gönlüm der ki:
“Birkaç sırr sorusu sor!”
 
 
Böyl’ uzamak ne ma’nidir çünkü bu düny fânidir
Bu fuzulluk nişânıdır gel beri miskinliğe geç
 
Böyle uzamak da mânâ nedir?
Çünkü bu dünya fânidir ve geçicidir.
Onun için bu lüzumsuzluk işâreti gibidir.
En iyisi sen gel de miskinliğe geç!
 
Fuzul : (Fazl. C.) Fazla şey. Lüzumsuz söz.
 
 
Böyle lâtif bezeniben böyle şirin düzeniben
Gönül Hakk’a özeniben dilek nedir neye muhtaç
 
Böylesine çok güzel süsleniyorsun.
Böylesine çok güzel düzenleniyorsun.
Gönlün Hakk Teâlâ’ya özenmekte.
Peki dileğin nedir neye ihtiyacın var?
 
 
Ağaç karır devran döner kuş budağa bir kez konar
Dahı sana kuş konmamış ne güvercin ne hod duraç
 
Ağaçlar gelişir, zaman geçer, kuş bir dala bir kez konar.
Sana ise hiç kuş konmamış ne bir güvercin ne de bir turaç kuşu.
 
 
Bir gün sana zevâl ere yüce kaddin ine yere
Budakların oda gire kaynaya kazan kıza saç
 
Bir gün senin de sonun gelir yüksek boyun yere iner.
Dal-budağın ateşlerde yanar ve nice sacları kızdırıp nice kazanları kaynatacaklar!
 
Kadd : Boy, bos.
 
 
Yunus imdi sen bir nice eksikliğin yüz bin anca
Kur’ ağaca yol sorunca teferrüclen yoluna geç
 
Yunus şimdi sen ne biçim sorular sormaktasın?
Halbuki kendi eksikliğin onlardan yüz binlerce çok!
Sen kuru ağaca yolunu yordamını soruncaya kadar herkese bakma!
Sen sana ait olan Sırat-ı Müstakime yalnızca geç!
 
Teferrüc : (Ferd. den) Tek ve yalnız kalma. Herkesten ayrılma. * Eşsiz, emsâlsiz ve benzersiz olma. * Kendi başına olma.
 
 
XX.
 
Bu dünyânın meseli bir ulu şara benzer
Velî bizim ömrümüz bir tez pazara benzer
 
Bu dünyanın meseli bir ulu şehre benzer.
Bizim ömrümüz de hemen kurulup-bozulan mahalle pazarlarına benzer.
 
 
Her kim bu şara geldi bir lahza karar kıldı
Geri dönüp gitmesi gelmez sefere benzer
 
Her kim ki bu hayat şehrine geldi, bir müddet oturup eğlendi ise geri dönüp gitmesi ise dönüşü olmayan bir sefer-yolculuktur.
 
 
Bu şarın evvel tadı şehd ü şekkerden şirin
Âhır acısını gör şol zehr-i mâra benzer
 
Bu şehrin başlangıçtaki, çocukluk ve gençlikteki tadı balda şekerden de şirindir.
Ancak son uçtaki acısı ise yılan zehrine benzer.
 
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Mâr : f. Yılan.
 
 
Evvel gönül almağı huplara nispet eder
Âhır yüz döndürmeği acuz mekkâre benzer
 
İlk başta öylesine fettanca gönül çeler ki onun gibi güzel bulunamaz kıyaslanacak.
Sonunda senden yüz çevirmesi düzenbaz kocakarıya benzer.
 
Hûb : f. Hoş, güzel, iyi.
Acuz : Çok yaşlı kadın. Kocakarı. * Kılıç. * Şarap. * Sırtlan.
Mekkâr : Hilekâr. Düzenbaz. Çok aldatıcı. Mekir yapan.
 
 
Bu şarın hayalleri türlü türlü halleri
Aldamış gafilleri câzû ayyâra benzer
 
Bu şehir; hayalleri ve çeşit çeşit hâlleriyle gafil insanları aldatan dolandırıcı bir cadıya benzer.
 
Cazı : Cadı. Avrupa’da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
Ayar : Hırsız. Hileci, dolandırıcı, hilebaz, dessas. * Zeki, kurnaz.
 
 
Bu şarda hayallerin haddi vü sumârı yok
Bu hayale aldanan otlar davara benzer
 
Bu şehirde hayallerin başı sonu yoktur.
Bu hayallere aldananlar dağda otlayan davar dnen koyun-keçilere benzer. 
 
Sumâr : Son, nihayet
 
 
Bu şarın sultanı var cümleye ihsânı var
Sultan ile bilişen yok iken vara benzer
 
Bu şehri yaratan bir Sultanı var.
Yarattığı her zerreye ihsanı var.
Sulatan ile bilişenler kendileri kimlik ve kişilikçe yok iken O’nun arlığında var olurlar.
Damla denizden ama derya değil…
 
Kendi mıkdârın bilen bildi kendi hâlini
Veli dahı aşk ile evvel bahâra benzer
 
Kendi manevî makamını-değerini bilen kendi hâlini bildi demektir.
Bu aşkın başlangıcıyla Hakk Dostu Velî olanlar sanki ilk baharı yaşamaya başlamışlardır.
 
 
Biçâre Yunus’u gör derd ile hayran olmuş
Onun her bir nefesi şehd ü şekere benzer
 
Sen biçâre Yunus’u gör ki Dostun derdiyle derman bulup Hakk’a hayran kalmış.
Onun için onun her bir nefesi bal ve şekere benzer.
 
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.