Hased ve Kin Destanı-2

Peşimân olıcak yer gene tuttu
Boğazına değin Karun’ı yuttu
 
Karun malının zekâtını vermekten pişman olunca toprak onu tekrar yakaladı.
Boğazına kadar Karun’u yuttu.
 
 
 
Boğazına değin tututdu durur
Kıyâmaz mâla can terkini urur
 
Boğazına kadar toprak içinde beklerken dahi canından geçer de malından geçmez hâldedir.
 
 
 
Katılıktan işi yavlak uzattı
Gözü bâkar iken mal yere battı
 
Bu kararında kesinlikte işi çok fazla uzatıı ve haddini aştı.
Bu sefer gözleri kakıp duruken kendisnden önce malının toprağa battığını gördü.
 
Yavlak : Çok fazla.
 
 
 
Batar kendü dahı mâlı sonunca
Gider her gün yere kendü koyunca
 
Malı battıktan sonra kendisi de battı.
Toprağın içinde aşağı doğru her gün kendi boyunca gömülmeye başladı.
 
 
 
Kıyâmete değin yer boyu gider
Gör imdî kim kıyâmet âna n’îder
 
Bu hâli kıyamete kadar sürecek yerin dibine doğru.
Bir de bak gör ki kıyamet ona neler edecek!
 
 
 
Ki oddın zencir eder(ler) malını
Kamû âlem göre anın halını
 
Ki mallarını ateşten zincir edecekler.
Bütün herkes görecek ki onun ne hâllere düştüğünü.
 
 
 
Olup zencîr mal boynuna düşer
Halâyık hâs u âm hep âna düşer
 
Malları zincir olarak boynuna geçince her türlü insanlar görmek için başına üşüşürler.
 
Halâyık : Cariye, hizmetçi.
 
Has u âm : Özel insanlar veya halk.
 
 
 
Diyeler ehl-i mahşer ol bu hâlde
Boyun zencirlü kalmıştır vebâlde
 
Bu hâlde onu gören mahşer yerindekiler:
“ Bunun dünyadaki bir günahı boynuna geçmiştir!”
 
Vebal : Günah. Zarar. Ziyan. Şiddet. Ağırlık. Azab. Doğru olmayan bir hareketin manevî mes’uliyeti.
 
 
Zekâtın vermeyenin hâli bûdur
Olur boynuna zencir mâlı bûdur
 
İşte zekâtını vermeyenin hâli sonunda budur.
Kıyamette boynuna böyle zincir olur zekâtı verilmeyen malı.
 
 
 
Ne çâredir ki buhlı göre canı
Geçip boynuna dâr oldu cihânı
 
Ne çâre ki bir can cimrilik hastalığına tutulursa malı boynuna geçer de cihanı dar getirir bu âlemde huzur yüzü göremez zâten!
 
 
 
Gınâdan fâide olmaz bahîle
Geçer yohsul gibi yüz bin mal ile
 
Zenginliğinden hiçbir fayda gelmez cimriye.
Yüz binlerce mal içinden ekmeğe muhtaç bir yoksul gibi geçer-gider.
 
 
 
 
Erin başlığı mâl ile değildir
Nice mallıya yohsul diyegel dur
 
Er olanın yiğitliği malı ile değildir.
Sen nice malı olduğu hâlde cimri olanlar görürüsün ki onlara:
“Bunlar gerçek yoksullardır!” de.
  
 
 
Meğer kim gönlünü ıldırum urdu
Ki çevre yânına karanu durdu
 
Sanki senin gönlünü yıldırım çarpmış gibi.
Her bir tarafını cehâlet karanlıkları sarmış gibi…
 
Ildırum : Yıldırım
 
 
 
Hudâ’dan mühr oruldu himmetine
Gelip kim dinlene onun katına
 
Hüdâ’dan sanki himmetine mühür vuruldu.
Kimse gelip de onun huzurunda derdine devâ bulup dinlenemez.
 
Mühr oruldu : Mühür vuruldu.
 
Himmet : Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk’a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım.
 
 
 
 
Nasîhat bin olursa biri sinmez
Küfür söyler dili hiç ağzı dinmez
 
Nasihat bin olursa biri Sinesinde yer etmez ve gizlenip kalamaz.
Agzı hiç kapanmaz ve daime küfür konuşur durur.
 
 
Çü âciz kendü dâhı kend’ özünden
Ki şâd olan ölür gussa yüzünden
 
Aslında kendisi de kendi özünden âciz kalmıştır.
Öyleki şen şâduman olan bile bu hâle düşünce gamında tasasından ölür gider.
 
Âciz : Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan.
 
 
Özünün özgeye yoktur hisâbı
Meğer yok âhıretten feth-i bâbı
 
Ona göre özünün özünü yaratana bir hesab vereceği gerçeği diye bir şey yoktur.
Meğer ki ona âhiretin ve hesabın kesinlikle geleceğini bildiren bir Fetih Kapısı açıla.
Yaşayan bir Allah Dostundan daim dirilik olan Nur-u Mim’ i almış olabilsin vve gereğini yaşayıp Hakk’a şâhid olsun!
 
Feth-i bâbı : Kapı açılması
 
 
 
Nedir lâ ye belî ol hîç bilmez
Ki bunlâra yarâşır iş kılmaz
 
Nedir “lâ-ye-belî” o bunları hiç bilmez .
Zaten bilemediği cehâletinden dolayı hakka ve hayra yarayan bir iş yapamaz.
 
 
 
Bahıl kandâyısa Kaarun iledir
Güman tumayısar mutlak biledir
 
Cimri olan nerede ve ne zamanda yaşarsa yaşasın Karun ile beraberdir.
Şüphe duymasın mutlaka onunla biledir.
 
 
 
Kişi kim Hak yolundan daşra dûra
Tutup boynuna kendü zincir ûra
 
Kişi kim Hakk Yolundan dışarıda dura.
Sanki kendisi kendinin boynuna zincir takmış gibi…
 
 
 
Kamu buhl ehlinin işi bu ola
Kadimden kısmetidir bû nevâle
 
Bütün cimrilerin işi böyledir.
Bu kısmetleri eskiden beri aynidir ve böyle oluştur.
 
Nevâle : f. Yiyecek toplayan, kısmetini alan.
 
 
 
Kimin kim buhl oduyısa hâli
Elin urmâğa mâla yok mecâli
 
Kimin ki hâli cimrilik olduysa malını hakka ve hayra harcamaya elini dokunduramaz.
 
Mecâl : Tâkat. Güç. Kuvvet. * İktidar. İmkân. * Fırsat.
 
 
 
Kimin kim kendisiyle kadri yoktur
İki gözleri kördür vârı yoktur
 
Kimdir ki kendi kendisine bir kıymeti-kadri yoksa iki gözleri kör bir varlığı da yoktur.
 
 
 
Bahil olmuştu ilm ü hüner ıssı
Esirgedi özün ol nazar ıssı
 
Cimri olanlar da ilim ve hüner sahibi olabilirler.
Özlerine bakıp da ne hâlde olduklarını görecek bir bakışla kendi özlerini esirgerler.
 
 
Diler kim buhl elinden kurtula ol
Ayân ola ona Hak’tan yâna yol
 
Bu kimseler isterler ki cimriliğin elinden kurtulsunlar.
Âşikâr olur ona Hakk’a giden yol.
 
 
Ayân : (İyân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği.
 
 
 
Gelip akl önüne yüz yere urdu
Eser etmişti ona buhlun odu
 
Cimri akılın huzuruna gelip yüzünü yere serdi.
Cimrilik ateşi onda eserler-izler bırakmıştı geçmişten.
Tevbe edecek nice günahlar…
 
 
 
Çü âğaaz etti kim sözünü diye
Kulak tuttu akıl ol keleciye
 
Ne zamanki cimri sözünü demek için ağzını açtı.
Akıl ise onun sözlerini dinlemek için kulağını açtı.
 
Âğaaz : ağız.
 
 
 
Öküştür ma’siyet edîşe dâim
Dilerem buhlden ben kurtulâyım
 
Dedi ki:
“Günah işlemeye daima çok düşkündür. Ve dilerim ki bu cimrilikten ben de kurtulayım!”
 
Öküş : çok fazla, ziyade.
 
Ma’siyet : İtaatsizlik, günah, isyan.
 
 
 
Ömür geçti dırîgaa geç uyandım
Banâ bû dünye bâkıy kala sandım
 
Ne yazık ki ömür çabuk geçti ve ben çok geç uyandım!
Ben de bana bu dünya ebedi kalacak sandım!
 
Dırîgaa : Yazık ki.
 
 
 
Dilerim ki banâ feryâd iresin
Güç olmuş kişiye sen dâd iresin
 
Dilerim ki benim feryadımı duyar da zorda kalmış bana sen imdad edesin.
 
Dâd irmek : İmdad ulaştırmak.
 
 
 
Gör imdi akl âna ne deyîser
Bize gelen hasedden el yuyısar
 
Gör şimdi akıl ona neler diyecek.
Bize gelen hasedden elini yuyacak.
 
 
 
 
Akıl bir kîşidir Allâh’a bâkar
Uyarsan akla uy ol buhlu yâkar
 
Akıl tıpkı bir insan gibidir ve daima Allah’a bâkar .
Sen uyacaksan akla uy!
Çünkü cimriliği ancak olgun akıl yakar.
 
 
 
Akıl aydur gele bir gözlerin aç
Sahâvet kandayısa ol yanâ kaç
 
Akıl der ki:
“Gel de bir gözlerini aç! Ve cömertlik neredeyse o yana koş!” 
 
Sahâvet : Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek.
 
 
 
Elin âla sahâvet gide bile
Göresin Hak yolun hoş tertib ile
 
Cömertlik elinden tutsun da beraberinde seni de götürsün.
Bu hoş düzen ile Hakk Yolunu göresin ve gidebilesin.
 
 
 
Denince söz sahâvet dâhı erdi
Atâya perde olânı götürdi
 
Bu sözler konuşulunca cömertlik ulaştı.
Hakkın verdiği güzellik nimetlerine perde olan kötülükleri-cimriliği de götürdü.
 
 
 
Oluk dem cümle mâlin yağmalattı
Du dünyâ cîfesin ardına attı
 
O an cümle malın yağmaya verdi halka.
Dünya-âhiret iki âlem yaramazlıklarını-leşini arkasına attı.
 
Cîfe : Kokmuş et, ölü hayvan, leş.
 
 
 
O murdar çünkim andan daşra düştü
Bahiller il gibî çep-çer’ uluştu
 
Cimrilik işi yüzünden o kimse iyilerden dışarı düştü.
Cimriler yabancılar gibi hyanlışların çer-çöpü gibi dışarıda yığılır kalır.
 
Murdar : f. Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan. * İslâmiyetin gösterdiği kaidelere uygun olmıyarak kesilmiş hayvan.
 
Çep : f. Sol, yanlış, falso.
 
Şu kişî kim bugün dünyâsı terkdir
Yakın bilgil onun îmânı berkdir
 
Kimdir ki bu gün dünyasını terk etmiştir.
O kimsenin imanı sıkıve sağlamdır.
 
 
 
Sevemez dünyeyi merdan kişiler
Bakıy dirlik nedir onu dilerler
 
Elest âleminde verdikleri sözün eri olan merd kişiler dünyayı sevemezler.
Onlar bitmeyen bir dirlik-düzen isterler.
 
 
 
Bakıy âlem göründü gözlerine
Oturdu aşk tozu gözlerine
 
Bâki olan ebedi âlem göründü gözlerine
Gözlerine aşk tozu doldu, başkasını göremezler.
 
 
 
Anınçün gözleri Hakk’a açıldı
Hudâ’dan cânına rahmet saçıldı
 
Onun için gözleri Hakk’a açıldı ve Hudâ’dan cânına rahmet saçıldı.
 
 
 
Nesi kim vâr ise terk etti yola
Bu yol ile varan ma’şûhu bûla
 
Neyi var ise bu yola harcadı ve biliyordu ki bu yolun sonu mâşuka çıkar ve onu bulur.
 
Ma’şûh : Mâşuk, sevgili.
 
 
 
Kamû ilm û amel bir berke değmez
Ki terki olmayan bir berke değmez
 
Bütün ilim ve amel bir sağlam imana değmez.
Başkalarına bağlarını kesmeyen nasıl Yâr’e bağlanabilir.
Varlığını terk etmeyenin imanını berkitmek lâzımdır.
 
 
 
Velîye vü nebîye terk buyurdu
Helâldır terk ona can terkin urdu
 
Peygamber veya Velî olsun dünya terkini buyurmuşlardır.
Böylesi Eren öğrencilerine iman helâldir.
Ki onlar canlarını bile Hakk’a iman için verebilirler.
 
 
 
Eğer izzet sevene terk muhâldir
N’ola sızmasa bunda onda kaldır
 
Kendi izzetini seve kişinin bu dünyayı terki olacak iş değildir.
Değil terk damlası bile sızmasın da onda kalsın.
 
 
 
Niçe perdedurur dostu görenler
Ye neye kayıka gönül verenler
 
Dostun gül yüzünü görenler için başkaları perde olur mu?
Yâr’e gönül verenler niçin kuşku duysunlar.
 
 
Kayıkmak : Düşünmek, kuşkulanmak.
 
 
 
Kayıkmaz nesneye hiç gönül eri
Kabûl etmeyeler terksiz bulârı
 
Kızmaz hiç bir şeye gönül erleri
Sadece dünyayı terk etmeden bunları kemâlât okuluna kabul etmezler.
 
 
 
Han ü man bekleyen görmeye ânı
Komâyınca tamam fânî cihânı
 
Bu fâni cihanı tamamen terk etmedikçe, bu dünyada mal-mülk peşine düşenler Dostu göremez.
 
Han ü man : Mal-mülk, ev-bark, varlık.
 
 
 
Eli doyup kodu sahâvet ıssı
Çün öyle buyurur yolun ulusu
 
Cömertlik sahibinin eli doymuştur ve kimselere el açamaz.
Çünkü Bu yolun Ulusu (sav) öyle buyurur.
 
Sahâvet : Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek.
 
    Resûlullah: (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ümmetin ebdâlleri (velîleri) cennete, çok oruç ve çok namazla girmiş değildirler. Ve lâkin oraya girişleri, ALLAH’ın rahmeti ve selâmet-i sadr (sine paklığı, gönül eminliği ve salimliği) la ve sahaveti’l-enfüsle (nefislerin cömertliği, iç cömerliği) ve bütün müslümanlara merhamet etmeleriyledir.” buyurmuştur.
(El Hâkim, İbni Ebi’d- Dünya ve Beyhâki-Şuabu’l-imân)
 
 
Ki yüz bin yöğrüsü cömerd er uttu
Bu meydan öndülün ol aldı gitti
 
Yüz bin yöğrü erin saldırdığı fazilet ödülünü  cömert olan er kaptı-üttü ve bu meydanın ödülünü aldı gitti.
 
Yöğrü : Hızlı, taşkın.
 
 
 
Ki yüz bin da’vi kılan ona ermez
Onun îzi tozunu kimse görmez
 
Yüz binlerce dava sahibi olanlar ona ulaşamaz.
Bırak ulaşmayı izinin tozunu bile kimse göremez.
 
 
 
Sahî bir kişidir uçmâğa sığmaz
Ki tâc u hulleye hûriye akmaz
 
Cömert öyle bir kişidir ki cennete sığmaz.
Onun gönlünde taç, hulle, huri yoktur.
 
Sahi : Cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen.
 
Hulle : Ağır, pahalı. * Belden aşağı ve belden yukarı olan iki parçadan ibâret olan elbise. * Cennet elbisesi.
 
Huri : (Ahver ve Havrâ kelimelerinin C.) Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları.
 
 
 
Onu dûyanlara ne cennet ü hûr
Ki terke gîrene ne hur ne kusur
 
Onu duyanlar için ne cennet ve huri
Varlığını terk edene ne huri ne köşkler.
 
Kusur-i cinan : Cennet’teki köşkler.
 
 
 
Onunçün kim tecellî balkır ona
Kayıkmaz zerrece ol değme yana
 
Onun için ki tecellî yıldız gibi yağar.
Hiçbir yöne zerre kadar kuşkulu bakmaz
 
Tecelli : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah’ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te’siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.
 
Kayıkmak : Düşünmek, kuşkulanmak.
 
Müşâhede gören neye kayıksın
Ne var ondan iyi ye neye baksın
 
Seyredip anlayan neden kuşkulansın
Ondan iyi ne var ki ona baksın!
 
Müşâhede : Gözle görmek. Seyrederek anlamak. Seyretmek. * Muayene, kontrol.
 
 
 
N’ider iki cihânı dosta gîden
Işıktur sermaye gel bâzar îden
 
Dosta giden iki cihanı ne yapsın!
Bu bazarda sermaye ışıktır ey bazarcı!
 
 
 
Araz sermâye olmaz dost katında
Edebdir varlığın şeh hazretinde  
 
Dost katında tesadufi sermaye olmaz.
Şeyh Hazreti huzurunda tek sermaye varlığın edebindir.
 
Araz : İşâret, alâmet. * Tesâdüf, rast gelme. * Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet.
 
 
 
Sahâvet îder isen ışk alâsın
Tamam terk olıcak ışkta kalasın
 
Sen can cömertkiği edersen aşkı alırsın.
Terkin tamamlandığında aşkta ebedi kalırsın.
 
 
 
Sahâvet îder ıvazını ışk bağışlar
Bulunur ışk içinde aceb işler
 
Cömertlik verilene karşılık bedel olarak aşkı bağışlar.
Aşk içinde ise şaşılacak işler olur.
 
Ivaz :İvaz. Karşılık olarak verilen şey. Bedel.
 
 
 
Açık olâna ne sermâye mi mâl
Dilek iki gönül bir bû ne muhâl
 
İki eli açık olana mal sermaye mi sanırsın.
İki ayrı dileği var oysa kalb biridir.
Bu olacak iş mi?
 
 
 
Guzaf yerde değil bû sen dediğin
Bulursun sen seni sen istediğin
 
Lüzumsuz- boş br yerlerde değil bu senin dediğin şey.
Sende seni aramaktası ve sensin istediğin.
Kendini bilmek için önce sen seni bulmalısın.
Beden-Nefs-Kalb-Ruh ayrı tellerden çalarken Tevhid Birliğine nasıl ulaşacaksın sen, seni bilmeden-bulmadan –olmadan!..
 
Guzaf :Güzaf. f. Boş, bîhude. Lüzumsuz.
 
 
 
Seninle sen danış gör kandasın sen
Senin devletine behânesin sen
 
Sen kendi kendine bir danış-durum değerlendirmesi yap ki nerdesin sen!
Aslında sana fıtratan verilen Halifelik Devletine bahane-sebeb de sensin.
Sen seni bilince Rabbini bilirsin ve bu devlet tahtına oturusun!
Kul iken Sultanlığın Tevhid Tacını takarsın!
 
Behâne : Bahane. f. Vesile. Sebeb. * Yalandan özür. * Kusur. Noksan. * Garaz.
 
 
 
Seni senden iyi kim bilebîle
Geçirdin ömrünü bû dirik ile
 
Seni senden iyi kim bilebilecek ki geçirdin ömrünü bu dirlik ve düzen ile.
 
Dirik : Dirlik. Yaşayış, hayat, geçim.
 
 
 
Ne ise dirliğin oldur ölümün
Bu günkü gündürür yarınki günün
 
Hayattaki dirliğin ne ise o hâl içinde ölürsün.
Yarın başına gelecek olan bu günündür.
Yarın gelince bu gün ektiğini biçeceksin!
 
 
 
Hak’ı duyanlara bûgün yarın yok
İşin bugün bitir gözleme ayruk
 
Aslında Hkk’ı duyan ve duyduğuna uyanlar için bu gün yarın yoktur.
Onun iin sen bu gün henüz yaşarken ve imtihanın devam ederken kulluk kemâlâtı işini bitir de başka bir şekilde görüş bekleme.
 
Ayruk : başka, gayrı, diğer.
 
 
 
Hisâbı her kimin yarına kaldı
Tut  öyle kim balığı tâsa saldı
 
Her kimin ki hesabı ve sonucu bakılmadan yarına kaldı.
Sanki balığı deniz yerine tasa saldı say-bil.
 
Tâs : Su kabı.
 
 
 
Kimin ahvâli kim yârına kaldı
Eliyle bâşına el kodu oldu
 
Her kimin hâllerinin hesabı yarına kaldıysa o kimse kendi eliyle başına el koymuştur.
Kendisini yine kendi idam edecek demektir.
 
 
 
Ki zirâ pâdişâhın bunda hâzır
Ne işin var diye ferdâda âhır
 
Çünkü bu kulluk imtihanı düzenini kuran Padişah Hazır-nazır olarak seni izlemekte ve kayda aldırmaktadır.
Bu gün ne yapmışsın diye soracak sana yarın.
 
Ferdâ : f. Yarın. Bugünden sonraki gün. * Arabçada: Bir olarak. Tek olarak.
 
 
Gözün görür iken gel Hak yoluna
Kamâgıl nefsini kendiliğine
 
Sen Kâmil akıl sahibi ol da elin tutup gözün görürü iken vakit de var iken nefsini kendi bildiğine bırakma da Hakk Yoluna gel!
 
 
Niçün korsun seni düşvar saate
Kanı aklın göyersin kıyamete
 
Niçin sen elindeki fırsatları kullanmazsın da kendini-hesabını gelecek olan zor ve sıkıntılı kıyamete bırakırsın!
Senin aklın nerede bilmiyor musun için için yanaraka gidiyorsun zaten kıyamet!
 
 
Düşvar : Güç, zor.
 
Göymek : İçten yanmak.
 
 
Kamû çiğ işini hep bunda pişir
Yol uzâktır yükûnü bunda devşir
 
Bütün yoz ham-çiğ işlerini burada pişir-işe yarar hâle getir.
Yolun çok uzak ve bom boştur ihtiyacın olan azığını-yükünü buradayken topla.
 
 
 
Ki bunda bitmeyen iş onda bitmez
Sağır mı kulağın niçün işitmez
 
Zaten burada bitmeyen-hesabı verilemeyen iş orada bitmez ve hesabı görülür.
Senin kulağın sağır mıdır da Hakk’ın kelâmını işitmitor?
 
Cömertler duydu bunda ol zevâli
K’olâra vâsıl oldu Hak visâli
 
Cömert olanlar işte bu Karun hikayesindeki varlık içinde kayboluşu duydular.
Aslında bu duydukları kulaklarının pasını sildi de Hakk’ı duyup-uydular.
Hakk’a kavuşma yollarını yine kendileri açtılar.
 
 
 
Sehâya sen Yunus vardın ise erk
Ayıt imdi bu yolda n’eyledin terk
 
Ey Yunus!
Cömertliğe erkence-genç iken ulaştıysan eğer.
İnsanlara söyle-anlat ki bu güzel yolda yürümek için hanği yaramazlıklarını terk ettin?
 
Sehâ : Sahâvet : Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek.
Erk : Erken
 
 
 
Vücûhun yoğısa gönüllere git
Boyun vermez damarlarını seğit
 
Gidecek bir yön-yol-yüzü yok ise ozaman Allah Dostlarının gönüllerine gir de gönülden gönüle geçen Hakk Aşkın yoluna düş…
Kimselere boyun verip baş eğmez kötü huylarını-damarlarını yumuşat ve koştur.
İşe yarar hâle getir ki söküp atamazsın.
İslah ve iflahı ise ilim ve edeble senin elinde. 
 
Vücûh : (Vech. C.) Çehreler, yüzler, suretler. * Tarzlar. * Sebepler. * İmkânlar. * Münasebetler. * Kur’an-ı Kerim okunuşundaki farklar. * Bir memleketin ileri gelenleri.
Seğirtmek : Koşmak.
 
 
 
Gönül erîni önden koma elden
O kurtarır senî dürlü fiilden
 
Gerçek gönül eri Erenlerinin izini sürmeyi elden bırakma!
Çünkü ancak böyle yapman kurtarır seni türlü türlü yaramaz işlerden.
 
 
 
Öğüt tûtar isen koma eteğin
Tac eyle bâşına âyâğı hâkin
 
Sen öğüt tutan biriysen eğer eteklerine yapış da bırakma!
Ayaklarının toprağını başına taç yap!
Kıymet ve değerlerini iyi bil!
 
Âyâğ-ı hâkin : Ayağının toprağın.