Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-18
Gönderilme zamanı: 18 Nis 2013, 20:49
Münir DERmÂN
kaddesALLAHu sırrahu
MD.TMMSHBTLR-18
PERDELER.. PERDELER...
(TEKKE CÂMi SOHBETi)
(Profosör Doktor Münir Derman Bey'in 23 Nisan 1967 Pazar günü Tekke Câmiinde yapmış olduğu derstir.)
Aziz cemâat bir hadis-i peygamberiye vardır.
Büyüklerin büyüğü Resûlullah’ın bir sözü vardır, hadis-i şerif.
“Kim olursa olsun, halk cemâat ne olursa olsun” diyor. “Halka kendi aklınız miktarınca değil” mesela aha buraya ben çıktım size vaaz ediyorum, benim aklımın miktarınca değil “Onların akılları miktarınca söz söyleyeceksiniz”
Benim bildiklerimi siz bilmezsiniz, sizin bildiklerinizi de ben bilmem.
Ben şimdi Doktorca size anlatsam anlamazsınız, bu kadar tahsil edeceksiniz ki doktor lisanından anlayasınız.
Ben işte o aklımın düşündüğünce size hitab etmeyeceğim.
Sizin anlayacağınız sizin aklınızın derecesiyle hitab edeceğim.
İlaç yazdım size “Şunu şöyle yapacaksın işte bu bentemidennen tekrazoldur. İşte bu böyle yapacaksın. Bilmem şeker seviyesi şöyle oldu mu şöyle olacak. Glikozeri şöyledir. Bilmem efendim hipotansiyon şöyledir.”
Ne diyor bu herif. Sizin anladığınız şekilde söylüyo.
Eğer ben kendi aklımın anlayabileceği şekilde söylersem.
Tanrı ya ve Peygamberiye yalan ederim yalan söylerim.
“Efendim attı Musa ejderha oldu!”Şey ulan bu ne söylüyor herif!
Karşındakinin aklının alacağı şekilde söyleyeceksin.
Aha ben size ALLAH hakkı için söylüyorum. Resûlullah şefaatından mahrum etsin beni. Aha burdan çıkarken aha şurada felç olayım.
“Kafanızı geriye bir çevirin” deyim size şurada. Bu bir hüner değil, hepiniz yaparsınız.
Bakın aha burda kaç tâne cemâat var. Hepiniz çıldırırsınız burası insanla dolu, aklın almaz. O zaman “heee efendim hokkabazlık yapacak.”
Sen İslam dinini ne zannettin. 40 senedir ben yerlere burnumu niye sürüyorum siz niye sürüyorsunuz. Onun için ağam, öyle değil devenin ayağı, ayağı devenin öyle değil.
Onun için insanın aklının alacağı kadar söyle senin aklının. Benim aklımın değil.
Yahut bende onu dinliyorsam onun aklı kadar değil. Böyle söylersen hem dini tekzib edersin.
Hem peygamberi yalancı çıkarırsın, hem ALLAH’ı inkar etmiş olursun.
Senin anlayabileceğin şekilde söyleyim sana.
Daha basit bir şey söylediği zaman felan yerde bir Vaiz Efendi.
Haydi öteki Vaiz Efendi “hım hım hım” köpek lakırtısı.
O ona o ona şunu söyledi bunu söyledi. Sen secdene bak secdene ağam.
Aha bu karşınızdaki beyaz saçlı adam neler biliyor neler.
Aha ya, öyle değil devenin ayağı.
Onun için ağam aklının alabileceği kadar söyleyeceğim, aklınızın alabileceği kadar.
Bir öküzü koskocaman bir şehre bırak, Bağdad şehrine öküzü, bir ucundan bir ucuna gitsin.
Bağdadda ne saraylar neler neler var, o hiç birini görmez ancak sokaktaki karpuz kabığını görür. Fıtrî.
Sen kendini temizle perdeler kendiliğinden yırtılır oğlum.
Perdeler 70.000 değil de 80.000 perde.
Hanı söyledik ya hepisi vaazda.
Perdeleri kaldırmağa çalışma sen kendini temizle onlar hepsi kendiliğinden yırtılır.
Hanı hadis-i kudsî var: “Evliyai tahte kubabi la yârifühüm ğayri: Benim evliyalarım benim örtümün altında gizlidirler. Onları kimse görmez.”
Bu ne biçim örtü bu, kim görecek peki ya Rabbi! Kim görecek?
Hepimiz göreceğiz. “O halde nasıl göreceğiz onu?”
Sen temizlen perdeler kendiliğinden çıkar.
“Nasıl temizlenelim?” Abdestsiz namaza gelebiliyor musun oğlum?
“Yok!.”Abdestle huzura gitmek perdesini yırttın.
Cünüpsün, girebiliyor musun mescide? “Hayır!.”
Guslettiğin zaman o perdeyi yırttın, aha perde böyle yırtılır.
Onları görememizin sebebi bizim içimizdeki pis duygulardandır.
Biz bu pislikten tamamiyle tecerrüd ettiğimiz zaman, temizlendiğimiz zaman: “Vucûhun yevme izin nâdıreh” tertemiz temiz olduğumuz zaman.
Onlar görülmeğe başlarlar görülmeğe başlar.
Bir doktor bakar yüzüne: “Sen kalk git evine!”
Yahut: “Git soldun kalbinde bilmem ne var!” derler.
Yüzünün renginden anlar insanın değil mi?
Yav bir adam sokakta giderken uzaktan: “Ulan bu sarhoş bak, yalpayanıyor!” dersin. “Şu şu şu aha düşecek!” dersin nasıl anlıyorsun.
Aha işte o perdeleri yırtıp senin perdeleri yırtılıp da insanları, o güzel insanları görülmeğe başlar. Onlar insanın suratına bakmakla ne olacağını anlar.
Beyazidi Bestamî Hazretleri 40 küsür sene evvelden Hasanü’l- Harkani’yi görmüş. Daha Hasanü’l- Harkani 40 sene sonra doğuyor Beyazidi bestamîden.
Diyor ki “şu köyde Hasanü’l- Harkani doğacak yüzü böyle kaşı böyle olacak. olacak, gözü böyle olacak, burnu şöyle olacak. Şöyle sesi olacak. Yürüyüşü şöyledir böyledir” bilmem ne, 40 sene evvel Hasanü’l -Harkaniyi târif ediyor.
Biz de nasıl senin bu sarılığın oldu. Sende bilmem efendim şu var hastalığını anladığımız gibi o insanlarda yüzüne bakmakla insanın içinde ne kadar pislik var onu anlar. Neden? Hepimiz anlarız. Sen, ben. Aha bu secdeye başını koyan anlar. “Nasıl anlar efendim?”
Yahu hiç biriniz küfür yapıyor musunuz, yapmıyorsunuz niye?
Ahreti görüyorsun burdan yav. Cenâb-ı ALLAH’ı seyrediyorsun “aman Yâ Rabbi ayıptır yahu.” “Nerden o?”
Aha görüyorsun ama aklına sokamıyorsun aklına, öküzlüğünden.
Aha bu hekim. Hepimiz görüyoruz hepimiz.
Ahreti görmesen sen şuraya gelebilir misin?
Âhiret yoktur diye görmesen gelemezsin buraya.
Bize din babamızdan miras kaldı. Oturduk üzerine bedava din üzerine ama sonra anladık.
Çocuğa bile parayı versen kor cebine atmaz bir yere.
Hepiniz görüyorsunuz ahreti, hepinizde Velîyullahlık var ama farkında değilsin.
Görüyorsun bir herifi, bunun sonu berbattır yav kumardan başını kaldırmıyor. “Nerden biliyorsun?”
Aha secdeye başını koymadığından, o da koysaydı bunu bilirdi.
Hepimizde “ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr”
Aha âyeti hepinizde velîlik var ama, farkında değilsiniz.
“Nasıl?” Şu göz ağam göz göz göz! Bir yağ parçası aha şu kadar.
Görmeğe sebeb olmaz bu yağ parçası, görmeğe sebeb olmaz.
Öyle olsaydı rüya da görülen şeyleri görmezdin, gözünü yumup yatıyorsun.
Rüyada renklen beraber görüyorsun, sabahtan kalkıp: “Ağam ben şöyle şöyle gördüm. Derenin üstünden geçtim, Hasan efendi de geliyordu bana yeşil bir tâne deynek verdi, sonra çıkardı kırmızı bir elma verdi!.”
Nereden bunlar? Hani gözün görüyordu.
İnsan topraktan yaratılmıştır amma ağam, toprakla hiç alâkası yoktur, toprağı benzemeyin.
Cinlerde ateşten yaratılmış ama ateşle bir münasebeti yoktur.
Onun için ALLAH münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
Bu münasebete bizim aklımız ermediğinden her şey gizlendi.
İnsanın toprakla bir alâkası münasebeti varısa, vardır belki varısa bizim aklımızdan gizlenmiştir. Gizlendiği için biz o işi bilemiyoruz.
O Beyazidi Bestamî bir gün demiş müridlerinin arasında otururken: “Şanımı tenzih ederim ben!” demiş.
Hani Şemsi Tebrizî Hazretleri Konya’ya gittiği zaman Mevlânâya at üzerinde gördü de sordu ki: “Hazreti Ahmed midir büyük, yoksa dedi Beyazidi Bestamî mi?” dedi Şemsi Tebrizî Celâleddin-i Mevlânâya.
İşte o Beyazidden, bahsediyorum: “Ben şanımı tenzih ederim” diyor kendinden geçmiş!.
“Ya ne demek istemiş, ben ALLAH’ım mı demek istemiş?” Beyazid-i Bestamî Hazretleri.
Beyazidi Bestamî Hazretleri dünyanın anadan doğma büyük velîsi,
Cafer-i Sadık Hazretleri yetiştirmiştir.
İsmi geçtiği zaman koskoca Gavsul Azam Abdulkadir Geylanî ayağa kalkarmış, Beyazidi Bestamî nin eba Yezid ismi geçtiği zaman.
Hani böyle büyük Velî?
Beyazidi Bestamî bir kitabında diyor ki: “Benim evimin önünden geçen köpek bile Velî olur!.” Böyle büyük bir zât. Bu demiş işte.
Kendine geldiği zaman yanındakiler demiş ki: “Sen söyle söyledin. Ben tanrıyım dedin ALLAH’ım dedin!.” demiş
“Yok demiş tanrı tenden münezzehtir, vücudu yoktur onun. Eğer bir daha söylersem demiş bunu kendimden müridlerine kılıçları, kamaları alın beni hançerleyin çünkü ben ALLAH’ım diyenin katli mucibtir!” demiş.
Bir daha öyle kendinden geçmiş, başlamış bu lakırtıları söylemeye.
Söylerken çekmişler kamaları haydi hepisi üzerine birden.
Kılıcını vuranın kılıcı eğriliyor kendine saplanıyor. Hepisinin hançeri eğrildi.
Kılıcı vuranların hepsi öldü gitti, bunlar münafıklardır.
Münafik “acaba olur mu olmaz mı?”
Aha demin başladığım zaman söze size dedim ki insanların aklı derecesinde onlara hitab edin. Senin aklın derecesinde değil.
Beyazidi Bestamî kendi aklı derecesinde söyledi ötekiler anlamadılar.
Anlamadı mı Resûlullahla Cenâb-ı ALLAH’ı yalan isnad ettiler.
Kılıcı vurdu mu kendine vurdu bu herifler işte.
Bir gün Beyazidi Bestamî iki Velî oturuyormuş kendi zamanında.
Biri demiş ki: “Bana günde seksen defa tecellî-yi Rabbanî oluyor.”
“Ne demek o?” “Gözümü yumdum mu bütün kâinatı âhireti görüyorum!” demiş. Seksen defa.
Öteki velî demiş ki: “Sen gitte Beyazidi Bestamîyi gör!” demiş.
Aradan bir iki ay geçmiş, o velî yine demiş ki: “Bana demiş günde üç yüz defa tecellî-yi Rabbanî oluyor!.”
O velî yine ona demiş ki: “Sen git Beyazidi Bestamîyi gör!.”
Kalkmış: “Ulan bu ne biçim bir adamdır ben gideyim göreyim!” demiş, kalkmış gitmiş evine.
Demişler ki: “Ormanda Beyazidi Bestamî evde değil!”
Kalkmış adam ormana gitmiş. Ormana dağda yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin görünmeyen mütemadıyen dönen radarları var, radarları.
Radarları, televizyonları böyle bir zâtın geldiğini anlamış. Hemen radara çarpıyor. Ormandan dışarı çıkmış mübârek.
Velî şöyle kapı kadar ona yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin yüzünü görür görmez “küt!” diye düşmüş, ölmüş.
“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu” Beni göremezsin Ya Musa.
“Len era” demiyor, “Ben görünmem” demiyor Kur'ân-ı Kerimde.
“Len era” "Ben görünmem” demek. “Len terânî” "Beni göremezsin” demektir. O halde Cenâb-ı ALLAH görülebilir demektir.
“Len terânî göremezsin, mamafih istiyorsan karşı cebele bak!” demiş.
Karşı cebele Cenâb-ı ALLAH tecellî etmiş.
Eder etmez Musa bayıldığı gibi yere düşüyor. “Ve harra mûsâ saıkan”
Şimdi bu adam da bu velî de o büyük velî Beyazidi Bestamînin yüzüne bakar bakmaz: “Ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.”
Nahnu biz akrebu yanaşığız min hablil verîd size şah damarınızdan daha yakınız.
Beyazidi Bestamînin hududuna girer girmez velî daha temiz oldu, daha temizlendi.
Nasıl ki bir miknatisin hududuna girer girmez “luppp!” diye çeker seni, aha öyle o hududa girdi mi Beyazidi Bestamî de Cenâb-ı ALLAH’ın tecellî ettiğini görür görmez “küt!” diye vücudnan gitti herif yandı gitti.
Onun için perdelerin altında gizlidir. Ateş maşayla tutular.
Ancak bu cesedden çıktıntan sonra Cenâb-ı ALLAH’ı inşaALLAH cennetten Cemâli azametini bize gösterecek. Kur'ân-ı Kerimde şey o, hep göreceğiz.
Mesela birisi geldi birisine kızar: “puh!” diye yüzüne tükürür.
Ulan o kendi yüzüne tükürür. Mü’min Mü’minin aynasıdır ulan.
Aynaya geç karşına “puh” diye tükür, ulan kendi yüzüne tükürüyorsun.
Ayna yalan söylemez ki ne isen sen, onu gösterir.
Onun için Resûlullah’ın Cemâl-i Akdesine Ebu Cehil bakmış: “Sen ne çirkin adamsın!” demiş.
Ayna, Aynanın önüne getir çirkini çirkin görecek kendini. Ayna çünkü yanlış göstermez.
Mü’min, Mü’minin aynası olduğuna nazaran o da kendisini orda gördü.
Habeşlinin biri Hintlinin biri ayna getirmişler “bu çirkin gösteriyor” diye aynayı yakmış yavvv, yakmış aynayı!
Ebu Bekir bakmış Resûlullah’ın mübârek yüzüne: “Yâ Resûlullah sen ne güzelsin!” demiş.
Peki ya Ebû Cehil?
“Mü’min Mü’mine bakarsa aynadır” demiş evet. Ebû Cehil Mü’min değildir .
İyi ya hadisde diyor: “İnsanlar Mü’min doğarlar Mü’min ölürler."
“Bu ne demek?” Gayba inanmak makinası vardır insanda demektir.
“Biz, bize inanacak yarattık insanı”demektir.
Hangimizin gözü üç tâne, hangimizin kulağı tek.
Hazreti Âdem’den beri aynı cins devâm ediyor. Kulaklı mulaklı şu bu.
Ama hiç birbirimize benzemiyoruz. Yaaaa benzedi mi o zaman iş değişir.
Kesret olacak, hiç birbirine benzemeyecek.
“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”
“Biz dünyâya gelmiş bütün insanların şu sağ baş parmağını hiç birbirine benzemeyecek sûrette yarattık.”
"Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh"
Bu, ALLAH’ın vücudda câsusudur câsus câsus!. Bu şehâdet edecektir o.
Onun için namazda elini getiriyorsun şu parmağını da böyle koyuyorsun.
“Yâ RABBi huzûruna geldim. Bütün şeytânî, senin sevmediğin Resûlun ikrah ettiği şeylerden kendimizi tenzih eder huzûruna geldim!.”
Aha bu söylediğime de aha bu şehâdet eder.
Bu ALLAH’ın câsusudur, şu parmak, şu şu şu bu değil.
Dâimâ Kur'ân-ı Kerim'de bahsedilen hususlar bahsedildi mi sağ taraftan bahsedilir. “Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”
Bütün parmak izleri, bu kriminolojide cinâyet ilminde kullanılır bilirsiniz.
Bütün parmaklardaki izler aşağı yukarı on binde on beş binde bir birbirine benzeyebilir.
Fakat Katon isminde bir Kriminoloji Profesörü 40 milyon kişi içinde tecrübe yapmış. Şu parmaklarda bunda yüz binde bir benzeyen oluyor.
Kırk milyon içinde şu baş parmağın işâret parmağının birbirine benzeyenine tesâdüf edememiştir.
“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” Şu parmak!
Onun için insanlar Mü’min doğarlar ve Mü’min ölürler.
Yâni “gayba inanmak kudretinin inanabilecek bir makine halk ettim Ben!” diyor cenâb-ı ALLAH.
Hepisine aynı mumu verdim. Aha elektriklerin hepisi 250 voltta yanabilecek kâbiliyettedir. Birisi gevşerse söner, yanmaz.
İşte senin de bir yerin gevşedi mi, Ebû Cehil olduk çıktın dışarıya.
Bir kendin gevşetirsin bunu. Bir de Gayretullah’a tutulur.
Dokunur ALLAH gevşetir MaazALLAHu Teâlâ! ALLAH gevşetti mi Ebû Cehil olursun.
Bana şunu yap. Hepisini yapıyor Resûlullah nihâyet yerden dört beş tâne çakıl taşı aldı Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve sellem mubârek avuçlarına çakıltaşı 4 tâne.
Yumdu avucunu: “Yâ Ebû Cehil!” dedi. Akrabası.
“Bana inanmıyorsun" dedi. "Bak yerden şu çakıl taşını aldım!” dedi.
“Şu elimdekiler benim kim olduğumu söylerse inanacak mısın?” dedi.
“İnanacağım!” dedi.
Açtı mübârek avucunu. Taşlar: “Lâ İlâhe İllALLAH MuhaMMeder Resûlullah!” dedi. “Taşı söyleten kim?” ALLAH!..
Şunu şöyle Hannâne Ağacının kulağı var, taşın kulağı var.
Yerin var . Karnının var, ağacın var. Hepisinin kulağı var.
Onun için Mü’min doğar insan, Mü’min ölür.
Yâni ALLAH’a peygambere inanmak kâbiliyet makinasıyla doğar makinasıyla ölür.
Onun için tövbe her dinde vardır. Papazlarda da tövbe eder günah çıkarır. Günah çıkarır.
“Efendim bu merdud.” Merdud kabul...
Küfür ama geliyor bir insan papazın huzuruna diyor ki: “Ben şu edebsizliği yaptım nasıl affedilir?”
Îtiraf etmekte bir nevi tövbedir değil mi?
“Hatâmı îtiraf ediyorum.” Bizde mevcud. Ama yine bir şey.
Onun için İslâm'ın en büyük şeyi Tövbe Kapısı'nın bulunmasıdır.
Cennetin Tanrı rahmetiyle 8 tâne kapısı vardır, 8 tâne kapısı vardır.
“Nerden gördün de bunu?”
İster göreyim ister görmeyeyim, demin ne dedik.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisleri sinemâ perdesi gibi.
Oynatmış, oynattı mı görüyorsun ordan.
O dedi 8 kapısı var. Daha şüphe mi edeyim?
Bu kapılardan birisi de dünyâdan görülür oğlum dünyâdan, dünyâdan görünülür. Sezilir, görülür elle tutulmaz yalınız, çok dikkat edin!.
Cennetin 8 tâne kapısı var dedim.
Peygamberin mübârek hadisinin gösterdiği sinemâ perdesi gibi, 8 tâne kapısı vardır.
Bunlardan birisi dünyâdadır. Çok dikkat et haaa aklına sokmağa çalış!.
Dünyâ'dadır. Görülür, sezilir.
Hani körler gelir ya: “Aaaa burda bir kapı var, tokmağı var! Bilmem nesi var!”
Kapı. Ama kapı mı değil mi katiyetle kör bilmez.
Aha öyle sezilir. Elle de tutulmaz.
Elle tutulması böyle burdaki benzettiğim gibi elle tutulmaz.
Tutulsa ooo şimdi ne çilingirler var 80 türlü maymuncuk yaptırır açtırırız onu. Onun için tutulmaz.
“Peki 8 kapının bir tânesi dünyâdadır. Ne o kapı?”
Acele etme!. Öbür kapılar geriye kalan 7 kapı. Onlar bâzen açılır bâzen kapanır, öteki kapılar.
Fakat bu söylediğim hanı o dünyâda olan kapı var ya, o her zaman açıktır.
O kapı ne? Tövbe kapısı... Tövbe Kapısı... Bu kapının ismi Tövbe Kapısıdır.
Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır, batı tarafında.
Güneş doğuyor batıyor.
Kıyâmete kadar açıktır bu kapı. Batı da, batı da garbde yâni.
Güneşin doğduğu tarafta dünyâda kapısı açıktır Tövbe Kapısı.
Kıyâmete kadar açıktır.“Ne demek kıyâmet?”
İki türlü kıyâmet vardır. Bir dünyânın mahvolması bir de zât-ı âlinizin mahvolması.
Ölene kadar. Ölürsen söyle bir Hulûs-i kalb ile: “Aman Yâ RABBi Lâ İlâhe İllALLAH! Ulan ben anladım işi. Postu kurtardım!”
Kurtardın ama dünyâdan yediğin, yaptığın edebsizliklerin kırbacını yemek şartıyla. Öyle bedava değil.
Anlaşıldı mı?. Kurtarırsın!.
“Kıyâmete kadar açıktır” dedim.
Bir sizin ölümünüze kadar bir de kâinat.
Peki niye garbdadır bunun kapısı. Güneşin battığı yerdedir. Evet ordadır.
Çünkü güneş battığı yerden çıktığı gün kıyâmet kopacak değil mi?
Güneş garpten doğduğu öyle değil mi hadis var.
O vakit o vakite kadar kapalı değil, açıktır. Onun için korkma serseri serseri dolaş.
Deki: “Yaşlandığım zaman namaz kılarım!”
Öyle diyorsun. O da güzelce. O da bir eşekliğin cinsidir. O da bir öküzlüğün nev’isi. Ağam her işi yap fakat, namazı bırakma!.
../...
kaddesALLAHu sırrahu
MD.TMMSHBTLR-18
PERDELER.. PERDELER...
(TEKKE CÂMi SOHBETi)
(Profosör Doktor Münir Derman Bey'in 23 Nisan 1967 Pazar günü Tekke Câmiinde yapmış olduğu derstir.)
Aziz cemâat bir hadis-i peygamberiye vardır.
Büyüklerin büyüğü Resûlullah’ın bir sözü vardır, hadis-i şerif.
“Kim olursa olsun, halk cemâat ne olursa olsun” diyor. “Halka kendi aklınız miktarınca değil” mesela aha buraya ben çıktım size vaaz ediyorum, benim aklımın miktarınca değil “Onların akılları miktarınca söz söyleyeceksiniz”
Benim bildiklerimi siz bilmezsiniz, sizin bildiklerinizi de ben bilmem.
Ben şimdi Doktorca size anlatsam anlamazsınız, bu kadar tahsil edeceksiniz ki doktor lisanından anlayasınız.
Ben işte o aklımın düşündüğünce size hitab etmeyeceğim.
Sizin anlayacağınız sizin aklınızın derecesiyle hitab edeceğim.
İlaç yazdım size “Şunu şöyle yapacaksın işte bu bentemidennen tekrazoldur. İşte bu böyle yapacaksın. Bilmem şeker seviyesi şöyle oldu mu şöyle olacak. Glikozeri şöyledir. Bilmem efendim hipotansiyon şöyledir.”
Ne diyor bu herif. Sizin anladığınız şekilde söylüyo.
Eğer ben kendi aklımın anlayabileceği şekilde söylersem.
Tanrı ya ve Peygamberiye yalan ederim yalan söylerim.
“Efendim attı Musa ejderha oldu!”Şey ulan bu ne söylüyor herif!
Karşındakinin aklının alacağı şekilde söyleyeceksin.
Aha ben size ALLAH hakkı için söylüyorum. Resûlullah şefaatından mahrum etsin beni. Aha burdan çıkarken aha şurada felç olayım.
“Kafanızı geriye bir çevirin” deyim size şurada. Bu bir hüner değil, hepiniz yaparsınız.
Bakın aha burda kaç tâne cemâat var. Hepiniz çıldırırsınız burası insanla dolu, aklın almaz. O zaman “heee efendim hokkabazlık yapacak.”
Sen İslam dinini ne zannettin. 40 senedir ben yerlere burnumu niye sürüyorum siz niye sürüyorsunuz. Onun için ağam, öyle değil devenin ayağı, ayağı devenin öyle değil.
Onun için insanın aklının alacağı kadar söyle senin aklının. Benim aklımın değil.
Yahut bende onu dinliyorsam onun aklı kadar değil. Böyle söylersen hem dini tekzib edersin.
Hem peygamberi yalancı çıkarırsın, hem ALLAH’ı inkar etmiş olursun.
Senin anlayabileceğin şekilde söyleyim sana.
Daha basit bir şey söylediği zaman felan yerde bir Vaiz Efendi.
Haydi öteki Vaiz Efendi “hım hım hım” köpek lakırtısı.
O ona o ona şunu söyledi bunu söyledi. Sen secdene bak secdene ağam.
Aha bu karşınızdaki beyaz saçlı adam neler biliyor neler.
Aha ya, öyle değil devenin ayağı.
Onun için ağam aklının alabileceği kadar söyleyeceğim, aklınızın alabileceği kadar.
Bir öküzü koskocaman bir şehre bırak, Bağdad şehrine öküzü, bir ucundan bir ucuna gitsin.
Bağdadda ne saraylar neler neler var, o hiç birini görmez ancak sokaktaki karpuz kabığını görür. Fıtrî.
Sen kendini temizle perdeler kendiliğinden yırtılır oğlum.
Perdeler 70.000 değil de 80.000 perde.
Hanı söyledik ya hepisi vaazda.
Perdeleri kaldırmağa çalışma sen kendini temizle onlar hepsi kendiliğinden yırtılır.
Hanı hadis-i kudsî var: “Evliyai tahte kubabi la yârifühüm ğayri: Benim evliyalarım benim örtümün altında gizlidirler. Onları kimse görmez.”
Bu ne biçim örtü bu, kim görecek peki ya Rabbi! Kim görecek?
Hepimiz göreceğiz. “O halde nasıl göreceğiz onu?”
Sen temizlen perdeler kendiliğinden çıkar.
“Nasıl temizlenelim?” Abdestsiz namaza gelebiliyor musun oğlum?
“Yok!.”Abdestle huzura gitmek perdesini yırttın.
Cünüpsün, girebiliyor musun mescide? “Hayır!.”
Guslettiğin zaman o perdeyi yırttın, aha perde böyle yırtılır.
Onları görememizin sebebi bizim içimizdeki pis duygulardandır.
Biz bu pislikten tamamiyle tecerrüd ettiğimiz zaman, temizlendiğimiz zaman: “Vucûhun yevme izin nâdıreh” tertemiz temiz olduğumuz zaman.
Onlar görülmeğe başlarlar görülmeğe başlar.
Bir doktor bakar yüzüne: “Sen kalk git evine!”
Yahut: “Git soldun kalbinde bilmem ne var!” derler.
Yüzünün renginden anlar insanın değil mi?
Yav bir adam sokakta giderken uzaktan: “Ulan bu sarhoş bak, yalpayanıyor!” dersin. “Şu şu şu aha düşecek!” dersin nasıl anlıyorsun.
Aha işte o perdeleri yırtıp senin perdeleri yırtılıp da insanları, o güzel insanları görülmeğe başlar. Onlar insanın suratına bakmakla ne olacağını anlar.
Beyazidi Bestamî Hazretleri 40 küsür sene evvelden Hasanü’l- Harkani’yi görmüş. Daha Hasanü’l- Harkani 40 sene sonra doğuyor Beyazidi bestamîden.
Diyor ki “şu köyde Hasanü’l- Harkani doğacak yüzü böyle kaşı böyle olacak. olacak, gözü böyle olacak, burnu şöyle olacak. Şöyle sesi olacak. Yürüyüşü şöyledir böyledir” bilmem ne, 40 sene evvel Hasanü’l -Harkaniyi târif ediyor.
Biz de nasıl senin bu sarılığın oldu. Sende bilmem efendim şu var hastalığını anladığımız gibi o insanlarda yüzüne bakmakla insanın içinde ne kadar pislik var onu anlar. Neden? Hepimiz anlarız. Sen, ben. Aha bu secdeye başını koyan anlar. “Nasıl anlar efendim?”
Yahu hiç biriniz küfür yapıyor musunuz, yapmıyorsunuz niye?
Ahreti görüyorsun burdan yav. Cenâb-ı ALLAH’ı seyrediyorsun “aman Yâ Rabbi ayıptır yahu.” “Nerden o?”
Aha görüyorsun ama aklına sokamıyorsun aklına, öküzlüğünden.
Aha bu hekim. Hepimiz görüyoruz hepimiz.
Ahreti görmesen sen şuraya gelebilir misin?
Âhiret yoktur diye görmesen gelemezsin buraya.
Bize din babamızdan miras kaldı. Oturduk üzerine bedava din üzerine ama sonra anladık.
Çocuğa bile parayı versen kor cebine atmaz bir yere.
Hepiniz görüyorsunuz ahreti, hepinizde Velîyullahlık var ama farkında değilsin.
Görüyorsun bir herifi, bunun sonu berbattır yav kumardan başını kaldırmıyor. “Nerden biliyorsun?”
Aha secdeye başını koymadığından, o da koysaydı bunu bilirdi.
Hepimizde “ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr”
Aha âyeti hepinizde velîlik var ama, farkında değilsiniz.
“Nasıl?” Şu göz ağam göz göz göz! Bir yağ parçası aha şu kadar.
Görmeğe sebeb olmaz bu yağ parçası, görmeğe sebeb olmaz.
Öyle olsaydı rüya da görülen şeyleri görmezdin, gözünü yumup yatıyorsun.
Rüyada renklen beraber görüyorsun, sabahtan kalkıp: “Ağam ben şöyle şöyle gördüm. Derenin üstünden geçtim, Hasan efendi de geliyordu bana yeşil bir tâne deynek verdi, sonra çıkardı kırmızı bir elma verdi!.”
Nereden bunlar? Hani gözün görüyordu.
İnsan topraktan yaratılmıştır amma ağam, toprakla hiç alâkası yoktur, toprağı benzemeyin.
Cinlerde ateşten yaratılmış ama ateşle bir münasebeti yoktur.
Onun için ALLAH münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
Bu münasebete bizim aklımız ermediğinden her şey gizlendi.
İnsanın toprakla bir alâkası münasebeti varısa, vardır belki varısa bizim aklımızdan gizlenmiştir. Gizlendiği için biz o işi bilemiyoruz.
O Beyazidi Bestamî bir gün demiş müridlerinin arasında otururken: “Şanımı tenzih ederim ben!” demiş.
Hani Şemsi Tebrizî Hazretleri Konya’ya gittiği zaman Mevlânâya at üzerinde gördü de sordu ki: “Hazreti Ahmed midir büyük, yoksa dedi Beyazidi Bestamî mi?” dedi Şemsi Tebrizî Celâleddin-i Mevlânâya.
İşte o Beyazidden, bahsediyorum: “Ben şanımı tenzih ederim” diyor kendinden geçmiş!.
“Ya ne demek istemiş, ben ALLAH’ım mı demek istemiş?” Beyazid-i Bestamî Hazretleri.
Beyazidi Bestamî Hazretleri dünyanın anadan doğma büyük velîsi,
Cafer-i Sadık Hazretleri yetiştirmiştir.
İsmi geçtiği zaman koskoca Gavsul Azam Abdulkadir Geylanî ayağa kalkarmış, Beyazidi Bestamî nin eba Yezid ismi geçtiği zaman.
Hani böyle büyük Velî?
Beyazidi Bestamî bir kitabında diyor ki: “Benim evimin önünden geçen köpek bile Velî olur!.” Böyle büyük bir zât. Bu demiş işte.
Kendine geldiği zaman yanındakiler demiş ki: “Sen söyle söyledin. Ben tanrıyım dedin ALLAH’ım dedin!.” demiş
“Yok demiş tanrı tenden münezzehtir, vücudu yoktur onun. Eğer bir daha söylersem demiş bunu kendimden müridlerine kılıçları, kamaları alın beni hançerleyin çünkü ben ALLAH’ım diyenin katli mucibtir!” demiş.
Bir daha öyle kendinden geçmiş, başlamış bu lakırtıları söylemeye.
Söylerken çekmişler kamaları haydi hepisi üzerine birden.
Kılıcını vuranın kılıcı eğriliyor kendine saplanıyor. Hepisinin hançeri eğrildi.
Kılıcı vuranların hepsi öldü gitti, bunlar münafıklardır.
Münafik “acaba olur mu olmaz mı?”
Aha demin başladığım zaman söze size dedim ki insanların aklı derecesinde onlara hitab edin. Senin aklın derecesinde değil.
Beyazidi Bestamî kendi aklı derecesinde söyledi ötekiler anlamadılar.
Anlamadı mı Resûlullahla Cenâb-ı ALLAH’ı yalan isnad ettiler.
Kılıcı vurdu mu kendine vurdu bu herifler işte.
Bir gün Beyazidi Bestamî iki Velî oturuyormuş kendi zamanında.
Biri demiş ki: “Bana günde seksen defa tecellî-yi Rabbanî oluyor.”
“Ne demek o?” “Gözümü yumdum mu bütün kâinatı âhireti görüyorum!” demiş. Seksen defa.
Öteki velî demiş ki: “Sen gitte Beyazidi Bestamîyi gör!” demiş.
Aradan bir iki ay geçmiş, o velî yine demiş ki: “Bana demiş günde üç yüz defa tecellî-yi Rabbanî oluyor!.”
O velî yine ona demiş ki: “Sen git Beyazidi Bestamîyi gör!.”
Kalkmış: “Ulan bu ne biçim bir adamdır ben gideyim göreyim!” demiş, kalkmış gitmiş evine.
Demişler ki: “Ormanda Beyazidi Bestamî evde değil!”
Kalkmış adam ormana gitmiş. Ormana dağda yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin görünmeyen mütemadıyen dönen radarları var, radarları.
Radarları, televizyonları böyle bir zâtın geldiğini anlamış. Hemen radara çarpıyor. Ormandan dışarı çıkmış mübârek.
Velî şöyle kapı kadar ona yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin yüzünü görür görmez “küt!” diye düşmüş, ölmüş.
“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu” Beni göremezsin Ya Musa.
“Len era” demiyor, “Ben görünmem” demiyor Kur'ân-ı Kerimde.
“Len era” "Ben görünmem” demek. “Len terânî” "Beni göremezsin” demektir. O halde Cenâb-ı ALLAH görülebilir demektir.
“Len terânî göremezsin, mamafih istiyorsan karşı cebele bak!” demiş.
Karşı cebele Cenâb-ı ALLAH tecellî etmiş.
Eder etmez Musa bayıldığı gibi yere düşüyor. “Ve harra mûsâ saıkan”
Şimdi bu adam da bu velî de o büyük velî Beyazidi Bestamînin yüzüne bakar bakmaz: “Ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.”
Nahnu biz akrebu yanaşığız min hablil verîd size şah damarınızdan daha yakınız.
Beyazidi Bestamînin hududuna girer girmez velî daha temiz oldu, daha temizlendi.
Nasıl ki bir miknatisin hududuna girer girmez “luppp!” diye çeker seni, aha öyle o hududa girdi mi Beyazidi Bestamî de Cenâb-ı ALLAH’ın tecellî ettiğini görür görmez “küt!” diye vücudnan gitti herif yandı gitti.
Onun için perdelerin altında gizlidir. Ateş maşayla tutular.
Ancak bu cesedden çıktıntan sonra Cenâb-ı ALLAH’ı inşaALLAH cennetten Cemâli azametini bize gösterecek. Kur'ân-ı Kerimde şey o, hep göreceğiz.
Mesela birisi geldi birisine kızar: “puh!” diye yüzüne tükürür.
Ulan o kendi yüzüne tükürür. Mü’min Mü’minin aynasıdır ulan.
Aynaya geç karşına “puh” diye tükür, ulan kendi yüzüne tükürüyorsun.
Ayna yalan söylemez ki ne isen sen, onu gösterir.
Onun için Resûlullah’ın Cemâl-i Akdesine Ebu Cehil bakmış: “Sen ne çirkin adamsın!” demiş.
Ayna, Aynanın önüne getir çirkini çirkin görecek kendini. Ayna çünkü yanlış göstermez.
Mü’min, Mü’minin aynası olduğuna nazaran o da kendisini orda gördü.
Habeşlinin biri Hintlinin biri ayna getirmişler “bu çirkin gösteriyor” diye aynayı yakmış yavvv, yakmış aynayı!
Ebu Bekir bakmış Resûlullah’ın mübârek yüzüne: “Yâ Resûlullah sen ne güzelsin!” demiş.
Peki ya Ebû Cehil?
“Mü’min Mü’mine bakarsa aynadır” demiş evet. Ebû Cehil Mü’min değildir .
İyi ya hadisde diyor: “İnsanlar Mü’min doğarlar Mü’min ölürler."
“Bu ne demek?” Gayba inanmak makinası vardır insanda demektir.
“Biz, bize inanacak yarattık insanı”demektir.
Hangimizin gözü üç tâne, hangimizin kulağı tek.
Hazreti Âdem’den beri aynı cins devâm ediyor. Kulaklı mulaklı şu bu.
Ama hiç birbirimize benzemiyoruz. Yaaaa benzedi mi o zaman iş değişir.
Kesret olacak, hiç birbirine benzemeyecek.
“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”
“Biz dünyâya gelmiş bütün insanların şu sağ baş parmağını hiç birbirine benzemeyecek sûrette yarattık.”
"Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh"
Bu, ALLAH’ın vücudda câsusudur câsus câsus!. Bu şehâdet edecektir o.
Onun için namazda elini getiriyorsun şu parmağını da böyle koyuyorsun.
“Yâ RABBi huzûruna geldim. Bütün şeytânî, senin sevmediğin Resûlun ikrah ettiği şeylerden kendimizi tenzih eder huzûruna geldim!.”
Aha bu söylediğime de aha bu şehâdet eder.
Bu ALLAH’ın câsusudur, şu parmak, şu şu şu bu değil.
Dâimâ Kur'ân-ı Kerim'de bahsedilen hususlar bahsedildi mi sağ taraftan bahsedilir. “Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”
Bütün parmak izleri, bu kriminolojide cinâyet ilminde kullanılır bilirsiniz.
Bütün parmaklardaki izler aşağı yukarı on binde on beş binde bir birbirine benzeyebilir.
Fakat Katon isminde bir Kriminoloji Profesörü 40 milyon kişi içinde tecrübe yapmış. Şu parmaklarda bunda yüz binde bir benzeyen oluyor.
Kırk milyon içinde şu baş parmağın işâret parmağının birbirine benzeyenine tesâdüf edememiştir.
“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” Şu parmak!
Onun için insanlar Mü’min doğarlar ve Mü’min ölürler.
Yâni “gayba inanmak kudretinin inanabilecek bir makine halk ettim Ben!” diyor cenâb-ı ALLAH.
Hepisine aynı mumu verdim. Aha elektriklerin hepisi 250 voltta yanabilecek kâbiliyettedir. Birisi gevşerse söner, yanmaz.
İşte senin de bir yerin gevşedi mi, Ebû Cehil olduk çıktın dışarıya.
Bir kendin gevşetirsin bunu. Bir de Gayretullah’a tutulur.
Dokunur ALLAH gevşetir MaazALLAHu Teâlâ! ALLAH gevşetti mi Ebû Cehil olursun.
Bana şunu yap. Hepisini yapıyor Resûlullah nihâyet yerden dört beş tâne çakıl taşı aldı Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve sellem mubârek avuçlarına çakıltaşı 4 tâne.
Yumdu avucunu: “Yâ Ebû Cehil!” dedi. Akrabası.
“Bana inanmıyorsun" dedi. "Bak yerden şu çakıl taşını aldım!” dedi.
“Şu elimdekiler benim kim olduğumu söylerse inanacak mısın?” dedi.
“İnanacağım!” dedi.
Açtı mübârek avucunu. Taşlar: “Lâ İlâhe İllALLAH MuhaMMeder Resûlullah!” dedi. “Taşı söyleten kim?” ALLAH!..
Şunu şöyle Hannâne Ağacının kulağı var, taşın kulağı var.
Yerin var . Karnının var, ağacın var. Hepisinin kulağı var.
Onun için Mü’min doğar insan, Mü’min ölür.
Yâni ALLAH’a peygambere inanmak kâbiliyet makinasıyla doğar makinasıyla ölür.
Onun için tövbe her dinde vardır. Papazlarda da tövbe eder günah çıkarır. Günah çıkarır.
“Efendim bu merdud.” Merdud kabul...
Küfür ama geliyor bir insan papazın huzuruna diyor ki: “Ben şu edebsizliği yaptım nasıl affedilir?”
Îtiraf etmekte bir nevi tövbedir değil mi?
“Hatâmı îtiraf ediyorum.” Bizde mevcud. Ama yine bir şey.
Onun için İslâm'ın en büyük şeyi Tövbe Kapısı'nın bulunmasıdır.
Cennetin Tanrı rahmetiyle 8 tâne kapısı vardır, 8 tâne kapısı vardır.
“Nerden gördün de bunu?”
İster göreyim ister görmeyeyim, demin ne dedik.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisleri sinemâ perdesi gibi.
Oynatmış, oynattı mı görüyorsun ordan.
O dedi 8 kapısı var. Daha şüphe mi edeyim?
Bu kapılardan birisi de dünyâdan görülür oğlum dünyâdan, dünyâdan görünülür. Sezilir, görülür elle tutulmaz yalınız, çok dikkat edin!.
Cennetin 8 tâne kapısı var dedim.
Peygamberin mübârek hadisinin gösterdiği sinemâ perdesi gibi, 8 tâne kapısı vardır.
Bunlardan birisi dünyâdadır. Çok dikkat et haaa aklına sokmağa çalış!.
Dünyâ'dadır. Görülür, sezilir.
Hani körler gelir ya: “Aaaa burda bir kapı var, tokmağı var! Bilmem nesi var!”
Kapı. Ama kapı mı değil mi katiyetle kör bilmez.
Aha öyle sezilir. Elle de tutulmaz.
Elle tutulması böyle burdaki benzettiğim gibi elle tutulmaz.
Tutulsa ooo şimdi ne çilingirler var 80 türlü maymuncuk yaptırır açtırırız onu. Onun için tutulmaz.
“Peki 8 kapının bir tânesi dünyâdadır. Ne o kapı?”
Acele etme!. Öbür kapılar geriye kalan 7 kapı. Onlar bâzen açılır bâzen kapanır, öteki kapılar.
Fakat bu söylediğim hanı o dünyâda olan kapı var ya, o her zaman açıktır.
O kapı ne? Tövbe kapısı... Tövbe Kapısı... Bu kapının ismi Tövbe Kapısıdır.
Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır, batı tarafında.
Güneş doğuyor batıyor.
Kıyâmete kadar açıktır bu kapı. Batı da, batı da garbde yâni.
Güneşin doğduğu tarafta dünyâda kapısı açıktır Tövbe Kapısı.
Kıyâmete kadar açıktır.“Ne demek kıyâmet?”
İki türlü kıyâmet vardır. Bir dünyânın mahvolması bir de zât-ı âlinizin mahvolması.
Ölene kadar. Ölürsen söyle bir Hulûs-i kalb ile: “Aman Yâ RABBi Lâ İlâhe İllALLAH! Ulan ben anladım işi. Postu kurtardım!”
Kurtardın ama dünyâdan yediğin, yaptığın edebsizliklerin kırbacını yemek şartıyla. Öyle bedava değil.
Anlaşıldı mı?. Kurtarırsın!.
“Kıyâmete kadar açıktır” dedim.
Bir sizin ölümünüze kadar bir de kâinat.
Peki niye garbdadır bunun kapısı. Güneşin battığı yerdedir. Evet ordadır.
Çünkü güneş battığı yerden çıktığı gün kıyâmet kopacak değil mi?
Güneş garpten doğduğu öyle değil mi hadis var.
O vakit o vakite kadar kapalı değil, açıktır. Onun için korkma serseri serseri dolaş.
Deki: “Yaşlandığım zaman namaz kılarım!”
Öyle diyorsun. O da güzelce. O da bir eşekliğin cinsidir. O da bir öküzlüğün nev’isi. Ağam her işi yap fakat, namazı bırakma!.
../...