KUL İHVÂNİ 17. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 17. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

KUL İHVÂNİ 17. SALÂVÂT-I ŞERÎFE SOHBETİ

01 Temmuz 2011 Cuma Sohbeti



SOHBET ses kaydını yazan:sımurg

Esselâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu..


ResimResim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim İnşâe ALLAHürrahmân.

Subhâneke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve e’tubu ileyke.
ElhamdülillâhiRABBilâlemin

ALLAHu ZU’L-CELÂL Hakkta hayrda ve rızasında kılsın.
Geçen zamanlarımızı affetsin bağışlasın.
Rasûlullah sallallâhu Teala efendimizden ayırmasın.
Binbir zorluklar içerisinde hakkta hayrda ve rızasında yaşamak nasib etsin. …
Sizi bir güzel deneyelim, bakalım hanginiz amelinde Ahsen olacak.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru): O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır
(Mülk 67/2)

Bu Ahsenliğe, bu hasenliğe bu hüsn-ü cemale lâyık kılsın İnşâe ALLAH ALLAHu ZU’L-CELÂL.
Salavatlara devâm edelim.

BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİM

İmâmı Gazalî Hazretlerinin Salâvât-ı Şerîfesi..

BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİM

İmâmı Gazalî Hazretlerinin İhya adlı eserinde Cuma günleri 7 defa okunması tavsiye edilmiştir. Şefâata sebebdir.

Resim

LÂTİN HARFLERİ İLE: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehli beytihi Resim Salâten tekünü leke ridâen ve lihakkihi edâen Resim Ve a’tihil vesilete Resim Veb’ashul makâmel Mahmudellezi veadtehu ve eczihi annâ mahüve ehluhu Resim Ve eczihi efdale ma cezeyte nebiyyen an ümmetihi Resim Ve salli aleyhi ve alâ cemi ihvânihi minennebiyyine vel mürselin Resim Ve alâ âlihim ve sahbihim ecma’in Resim Yâ erhamerrahimin.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, seyyidimiz, efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e onun âline, ashâbına ve ehl-i beytine, Senin rızanı taşıyan, hakkı edâ edilebilecek bir salât ve selâm ediver!. Onları mübârek kıl!. Ona vesîleyi bahşediver!. Onu, kendisine vaad ettiğin Makâm-ı Mahmûd'a eriştir!. Onu nasıl ehli ise, o şekilde bizimle karşıla. Bir nebînin ümmetiyle karşılanacağı en güzel bir biçimde karşıla. Ona, nebi ve resûl tüm kardeşlerine, onların âline ve arkadaşlarına salât ediver!. Ey merhametlilerin en merhametlisi!.

Bu Salavat-ı Şerife İmam-ı Gazalî Hazretlerinin salavat-ı şerifesi.
İmam-ı Gazalî İslam âleminde en çok tartışılan kişilerden birisidir.
Buna sebeb kendi hayatıdır. Ve zekâ durumudur.
Kendi yaşadığı devirde 1000 yıllarında yâni 1100 Yıllarında ileri derecede felsefe yâni felsefeden kastım İslam’ın hakîkatlerini anlama noktasında kafa yormuştur.
Ömrünün son 11 yılında tasavvufa girmiştir. Dolayısıyla da tartışılmıştır.
Siyasi dönem olarakta meşhur Nizamü’l- Mülk, döneminde yaşamıştır.
İlim adamı olarak bundan da etkilenniştir.
İmam-ı Gazalî şimdi İran’da olan Horasan ili denilen bir belde de yaşamıştır.
Tus şehrinde doğmuştur. Yaklâşık 1058 civarında doğmuştur denmektedir.
Kendisi doğduğu yerde tahsile başlamış âlim bir âileye mensuptur.
Kendi kardeşleri abisi onlarda böyle insanlardır. İlimle uğraşmışlardır.
Devrinin büyük alimleriyle çok çabuk tanışmıştır.
Buna sebeb dediğim gibi kısa zamanda tespit edilmesi ve siyasi olarakta bu Nizamül mülk medreselerinde ders vermesi.
Batı dünyası El- Gazalî diye anar ve onun düşüncelerini kendilerine daha yakın bulurlar. Ve çok üzerinde çalışmışlardır.
İmam-ı Gazalî 30 yaşına kadar zamanın baş şehri olan Nişaburda Nizamiye Medresesinde ilim tahsili sürmüş.
Meşhur İmam-ı Haremeyn El-Melik El-Cüveynî.
Ölümünden sonra doğrudan doğruya Selçuklu veziri Nizamü’l- Mülk yanına almıştır.
40 yaşlarında iken baş müderris olmuştur Nizamiye Medresesinde.
Bir iki sene sonra Horasan’da Nizamü’l- Mülk bir suikastte öldürülmüştür.
O da Nizamiye Medresesini bırakmıştır. Hacca gitmiştir.
Şam Kudüs Medine Mekke dolaşmıştır.
Aşağı yukarı 10 sene sonra Tus Şehrine geri dönmüştür.
O zaman Nizamül mülkün oğlu Harrü’l- Mülk idareyi ele almıştır.
Yeniden Nişabur’a Nizamiye medresesine gitmiştir.
Orada 4-5 sene daha kalmıştır.
Ve 11 yılındada vefat etmiştir. Gazvin’de defn edilmiştir.
Aslında Gazalî’nin bu tarihleri tam değildir.
Zâten önemli olanda onun bıraktığı eserlerdir.



Meşhur eserleri:

Übabü-l İhya, ihya-yı ulumiddinin özetidir.
Meşhur eseri İhya-yı Ulumiddin’dir.
Din ilmini ihya etmek üzere çalışmıştır.
Bunun çoğu da devrindeki tıkanıklıkları görmüştür.
Hangi konularda İslam tıkanıyorsa bunların üzerinde çalışmıştır.
Ve pek çok konuda İslam’ı savunmıştur. Kime karşı?
İslam o zaman kendi içinde problemleri vardı.
Çünkü bir tarafta zındıka bir tarafta aşırı selefîler gibi kesinlikle Hadis’e bağlı aklı kabul etmeyen, bir tarafta kelâmcılar.
Pek çok sorunu olan bir zamandır bu zamanlar.
Tartışılan konular çok ilginçtir.
Kur’ân mahluk mudur? Değil midir?
Ruh mahluk mudur? değil midir?
Bunun için imamlar öldürülmüştür.
Yâni bugün gelinen nokta ile o günkü, bugün kimsenin umurunda değil.
Çünkü o gün tasavvuf olsun, ilim olsun bugünkü gibi anlaşılmamaktaydı.
Bugünkünden kastım bugün umurunda değil kimsenin ciddi olarak üzerinde durmuyor ancak İmam-ı Gazalî’nin eserlerini şu anda okuyan bile yok.
Belki aransa bugüne ışık tutacak konular bulunur.
(Sevvani-ul uşşak) Âşıkların sevgi mihengi,
(tercemeti-d tevhid) Tevhid tercemesinin yenilenmesi, yeniden anlaşılması eseri yine var.
(Zâhiret-i ilm-i basireh ) Basiret ilminin zâhirini anlatışı var.
(Sırrü-l esrar ve Teşki-l envar) Sırların sırrı ve nurların teşbih edilmesi eserleri var.
(Hazz-ül tevhid) Tevhidin özü, havası, hususiliği ni anlatan eserleri var.
Pek çokeserlerinden de pek çok yeni eserler çıkarmışlardır.
Büyük eserler parçalanarak, Muhyiddin’i Arabi’de olduğu gibi, pek çok eseri varmış gibi de gözükmüştür.
İmam-ı Gazalî Hazretlerinin çok faydalı çalışmaları olmuştur şüphesiz.
Çünkü İslam dinini, Tasavvufa çok geç girdiği için son zamanlarında girdiği içinde akılla yoğurulmaya ya da felsefeyle yoğurulmaya, Yunan felsefesi ve diğer felsefelerle mücadele ve onlarla uğraşmıştır.
Fakat orta yolu izlemiştir genellikle, kitaplarındaki hadislerin çoğunun kaynağı bulunamaz.
Kaynak üzerinde fazla durmamıştır.
Hatta kaynak tesbir eden eserler yazılmıştır.
İmam-ı Gazalî’nin eserlerindeki hadisler” diye doktora tezleri hazırlanmıştır.
Ve bunda kasıt yoktur ve ancak belki bulunduğu devirde eline o kadar fazla kitap mı geçmiyor ya da onları neden öyle yapıyordu bilemiyorum ama İmam-ı Gazalî’de bunun üzerinde gerçekten büyük bir çaba sarfetmiştir.
İslam üzerinde kafa yormuş ve çaba sarfetmiştir.

Okuyacağımız salavat onun salavatıdır.
İhya eserinde Cuma günleri 7 defa okunmasını tavsiye etmiştir kendisi. Şefaate sebeb olacağını söylemiştir.
Bu salavatta ;
(“Allâhumme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina ve Mevlana MuhaMMedîn”,
bu standart olan, SALL ve SELL, teslimiyet ve istikamet ulaşımları kavuşumları ve bunun bârik olması, ve mubârek olması, bereketli olması Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemle ulaşımın kavuşumun bildirilmektedir bu bölümle.
Ve ala alihi” ve ona âilesine, ona tâbii olanlara, âileden kastımız “ve sahbihi) ve sahabelerine sahib çıkanlara ve sahib çıktıklarına “ve ehl-i beytihi” ve Ehl-ibeytine, Ehl-i beyti “âl-i âbâ” içinde olanlardır.
Yâni bir zâhir kablo gibidir “âl-i âbâ” sı.
Kablonun dışındaki naylon gibidir “âl-i âbâ” sı.
İçindeki Ehl-i beyti Nurullah’ı taşıyan, Kur’ân-ı Kerim’i taşıyan, Nur-u MuhaMMedî taşıyan bir sistemdir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı'dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Resim---“Zeyd ibn-u-Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey (emânet) bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Size iki emânet bırakıyorum. Birisi Kur’ân-ı Kerim, birisi birisinden daha ağırdır. Kur’ân-ı Kerim ve ıtretim, Ehl-i Beytim.
Nasıl davranacaksınız? hadisi şerifler vardır.
İnsanların nasıl davrandığı ise bugün ortadadır.
Kur’ân-ı Kerim Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden koparılmaya çalışılmış ve kısmen koparılmıştır.
Ehl-i beyt aleyhi’s-selâm ise bir siyasi malzeme haline getirilmiştir. Bugün değil, o günler getirilmiştir.
Otuz yıl sonra yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden. Öyle de hadisler vardır.

Resim--- “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Benden sonra hilafet -veya Nübüvvet Hilafeti- otuz yıldır.”(Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)

Resim---“Huzeyfe radiyallahu anhu anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”
(Ahmed b. Hanbel, 4/273). Hafız el-Heysemi; “hadisi, Ahmed b. Hanbel, Bezzar -daha tam-, Taberanî -bir kısmını- rivayet etmiştir; Ravileri sikadır” diyerek hadisin sıhhatine hükmetmiştir.(bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/226).). Beyhakî de aynı hadise yer vermiş ve herhangi olumsuz bir beyanda bulunmamıştır.(bk. Beyhakî, Delailu’n-nübüvve, 7/413).

Hilafet otuz senedir ondan sonrada krallık meliklik başlar buyrulmuştur. Başlamıştır da zâten.
Ve artık kimin halife kimin imam olduğu meçhule girmiştir.
Bir ırkçılık savaşı başlamıştır İslam üzerinde .
Zaman insanlığında ötesine giden yaradılıştan kıyamete kadar.
Elestten mahşere kadar giden o kendine mahsus ilâhi din oluşu çok zorluklarla karşılaşmıştır.
Ehl-i Beyt Aleyhi’s-selâm olarak söylüyorum.
Ehl-i beyt Aleyhi’s-selâm onlardır ki, altın gibi.
Her yerde, her zaman, her halde değerlerini, kadir ve kıymetlerini korurlar.
Özlerinde vardır. “Itreti” buyuruyor zâten.
Ehl-i Beyt Fıtri olarak yaratıldıkları gibi kalanlardır Ehl-i Beyt olanlar.
Şu sebeble bu sebeble bunu piyasaya çıkaranlar, “Ehl-i Beyt olduk, seydayız, şuyuz, buyuz” deyip de kullananlar çok büyük cehâlet içerisinde, kesinlikle gaflet ve cehâlet içinde oldukları kesin.
Gerçek Ehl-i Beyt olanlar bunun yükünün ağırlığını bilir sesini keser.
ASILlarına kendileri yüzünden bir taş bir yanlışlıkla gitmesin diye gözünden dahi korur, onu bir sır halinde bekletir.
Böyle oluş onlara çok büyük bir üstünlük getirmez.
Ehl-i beyt Aleyhi’s-selâm her zaman o kadar önemlidir ki, hep söylediğim gibi sanki Keban’dan elektrik getiren kablo, bakır kablolar gibidir.
Bunlar olmazsa Kur’ân Akımı, İlahî Akım, Nur Akımı bâtın olarak durur.
Milletin zann ettiğini söylemiyorum.
Milletin şu andaki insanların kullandığı şekli kullanmıyorum.
Çünkü Ehl-i Beyt târifime dikkat edin.
ALLAHu ZU’L-CELÂL, Kur’ân-ı Kerim, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ehl-i Beytin kendi şeref haysiyeti içinde kalanlardan bahsediyorum. Bunlar Ehl-i Beytihi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 17. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

İmam-ı Gazalî Hazretleri devâm ediyor.
Diyor ki, “Salâten tekünü leke ridâen” öyle bir salattan bahsediyorum ki, öyle bir ulaşımdan kavuşumdan yaklaşımdan salattan bahsediyorum ki, “tekunu” olsun diye.
Leke” sana, “ridaen” Sen’in rızan olsun diye Ya RABBülâlemin.
Sen’in rızanı bulmak için. Nedir rıza?
Ravzadır. Ravzatü’l- Mutahhara diyoruz kabr-i şerifine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin.
Çünkü azıcık aklı olan insan bilir ki ALLAH’ın rızası Rasûlullah’ın ravzasından geçer.
Onun için Kur’ân-ı Kerim’de âyet vardır.

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın, ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen): Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. «Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz» derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.”
(Nisâ 4/150)

ALLAH ve Rasûlünün arasını ayırmak istiyorlar” diye. Tek âyettir. Bundan şunu kast ediyorum.
Nasıl biribirini tamlayan cüz’lerse akıl sistemi nakle ancak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile kavuşabilir.
Çünkü vahyi O’ndan duydu.
O’ndan duymakta ve O’ndan duyacak. Hep öyle olacak.
Çünkü ALLAHu ZU’L-CELÂL’in SÖZünün, SESidir Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Onun için buyuruyor ki;
Benim bu salatım Ya RABBi senin rızanı bulmak içindir.
Rızanda olmak içindir.
ve lihakkihi edâen
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin salavat hakkınıda edâ etmek için bu salavatı, salatı yapıyorum buyuruyor.
Salâten tekünü leke ridâen ve lihakkihi edâen.” İnşâe ALLAH.

Ve a’tihil vesilete
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi bize vesile kıl!
Bizim vesilemiz olmayı ona itâ et, ver.
itâ amiri deriz. Bir vâli o vilâyetin itâ amiridir.
Bütün yetki bir noktada Reis-i Cumhur gibi diyelim ki birleşir.
İta öyle bir vermektir ki, tam yetkilidir.
İşte Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemle .
vesile kıl. Nedir vesile?
Sell’lin vücuda gelişidir vesile.
Kavuşmanın vücuda gelişidir. Fiilen gelişdir.
Demin telefonu şarja takıyorum.
Şarj âleti buradaki fiş grubuna girmiyor.
Hepsine sokuyorum şarj başlamıyor.
Başka bir prize koyunca şarj başladı.
Çünkü vesile olmuyor.
Kısa geliyor, uymuyor, ne oluyorsa oluyor. Vesile olmuyor.

Ve a’tihil vesilete
Bizim bu salavatımızı ona vesile kıl.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemle kavuşmamızın vesilesi kıl. Sebebi kıl.
bize bahşediver. (ahdihi) Veriver.
Veb’ashul makâmel Mahmudellezi veadtehu
Hani insanlığı yaratırken insanlık sistemini kurarken, “bir halife halkedeceğim” buyururken.
Topraktan yaratacağım.
bir damla sudan yaratacağım.
Ruhumdan üfüreceğim.
Ve ona bütün esmâlarımı yükledim yükleyeceğim buyurduğun Âdemoğlu insan için abd’unun hamd makamı olan Makâm-ı Mahmuda, “Veb’ashul makâmel Mahmude” kıyama kalkış makamında bizim içinde baas et!.
Şimdi dirilt.. şimdi gönder.
Diriltmek göndermek vs gibi tercüme edilir baas.
Baas o ki ceryan gelmesi gibidir.
Birden nasıl evimizde ceryan kesildiğinde bütün âletler susarda buzdolabı artık dondurmuyorum, fırın yandırmıyorum, ışık göstermiyorum, laptop susuyorum derse…
ne zamanki ceryan geldiğinde hep beraber tekrar, biz başladık bu işi yapmaya.
Çünkü baas oldu, bize baas oldu. ceryan geldi, doğdu.
Ceryan geldi ceryan doğdu. Yâni “baas” oldu.
Makamen mahmudu vaad etmiştin. Nasıl vaad etmiştin?
Çünkü Rahmetenlil âlemin Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem . Rahmet Makamında bütün varlık için. âlemler için.
Hele hele insan için, akıl için ve nakil için.
Olmazsa olmaz bir makamdır Makâm-ı Mahmud.
Bir koyunun bir elma ağacının bitkinin ve hayvanın bunu bilme mecburiyeti yoktur.
Ama akıldan dolayı insan bunu bilmek, bulmak, olmak ve yaşamakla, hem muhtaçtır aklından dolayı, hem mecburdur, hem memurdur emredilmiştir, hemde mahkumdur.
İnsanoğlu Makâm-ı Mahmuda, burada bir başka şey vardır ki, MuhaMMed Aleyhisselatu ves selâm üste geçti.
Mahmud Aleyhi’s-selâm bâtına geçti çünkü.
Aklının içine girdi demek istiyorum.

Makâm-ı Mahmud Livaü’l-hamd Sancağı.
Hep bizim insanlarımız büyüklerimiz biribirini izledikleri için koyun sürüsü gibi.
Biz biliriz. Erkeçi diye önde bir seyis vardır.
O atladı mı sürü hep atlar. Suya atlasın suya atlar.
Bu şekilde gidişte hep bir Âhiret Âlemine çekilmiştir.
RABBülâlemin olsun. Cennet cehennem olsun.
Âhiret, hesap zâten oradadır. Livaü’l-hamd da oraya dikilmiştir.
Kevser bile oraya çekilmiştir. Doğrudur.
Ama başka bir ülkedeymiş gibi. Bir başka diyardaymış gibi anlatılmaktadır.
Halbuki Makâm-ı Mahmud bu âlemde lâzımdır.
Bir insan aklının mıknatıs gibi iki uçlu olan zıd uçlarını aklın, bir tarafında inkar bir tarafında ikrar var.
Bir tarafta gübre, öbür tarafta gül var.
Bunun SEVİYE-lenmesi canda seviyelenmesi gübreyle gülün, bu Mahmud Makâmıdır.
Bir başka anlamda aklın ergenliğe ermesidir. Rüşde ermesidir.
Rüşde eren bir insanın çocuğu olur.
Baba olur. Çocuk olmaz artık. Kendi baba olur yâni. Nedir bu?
Akıl, aklını başına alır. Hamd etmeyi öğrenir RABBı’sına.
E hocam 18 yaşına kadar?”
18 yaşına kadar bakıp besleyeceksin. Ne yapalım yâni?
Beş yaşındayken mi ana baba edelim mi?.

Bu Makâm-ı Mahmud’u, biz de meselâ hep pas geçiyoruz dikkat ederseniz.
Çünkü Makam-ı Mahmud’u çözebilmemiz için, Makâm-ı Mahmud’un altındakileri doldurmamız lâzım.
Ama şimdilik bileceğimiz şey şudur ki, insanın vücudu şükreder.
Yâni aklı ermeyen bir deliye de su verseniz, hiç suyu bilmeyen birisi aklını kaybetmiş ya da akılsız yaratılmış birisini düşün, suyu verdiğinde bir hayvan bile neşelenir. Bitki yapraklarını açar.
İnsan bedeni, aklen haz duyar ama bedeni suya kavuştuğu için haz duyar.
Halbuki akılın hamd edişi öyle birşeydir ki, bu dışarıda olanlardan etkilenen değil aklın kendi içinde mutmain oluşunu sağlar hamd.
Bâtın’ın kapısını demek istiyorum.
Siz dışarıdan istediğiniz kadar Kâbe’ye götürün bağlayın içeriye onu, onun gönlü orayı kabul etmez.
Evet. Hamd makamı zaman zaman işliyoruz.
Ama bu senin dediğini aklıma not aldım ben. Bunu daha ileride göreceğiz İnşâallah.
Veb’ashul makâmel Mahmudellezi veadtehu
Sen Makâm-ı Mahmud olarak yarattın zâten onu. O’na vaad ettin.
Vaad dâimiyyet ayniyyetinin vücuda gelişidir.
Aynen vücuda gelişidir dâimiyyetin.
Yâni akıl fişin iki tarafı gibidir. Pozitif-Negatif.
Bunu pirizinin de böyle olması lâzım.
Ve tek piriz vardır. O da MuhaMMed aleyhi’s-selâmın Makâm-ı Mahmudiyyetidir.
Akıl öyle olduğu zaman AKIL, NAKİL-leşir. Baliğ olanın çocuğu olur!.
Çocuğu olan çocuk sahibi olmanın RÜŞDüne ER-ER. Doğru değil mi?
Doğru, “Akıl baliğ” olan derler biliyorsun. Aklı baliğ oldu.
Bedenen, Nefsen, Aklen oldu. Ne oldu?
Buluğ çağına erdi. Baliğ oldu. Tebliğ edilebilir artık.
Sen artık anasın babasın denebîlir.
Ve bu çocuk sahibi olmanın rüşdüne erer.
Dâimiyyet şehâdetini kendi rüyette gösterir.
Bakın benimde çocuğum oldu!” diye size gösterir yâni.
Şehâdet ÂLEMine çıkarır dâimiyyeti. Dâimiyyet nedir?
Hep dâimiyyet diyoruz, dâimiyyet şudur: Zâhir ve bâtında ne görüyorsan tümü ALLAH’tandır.
Onun için buyuruyor Kur'ân-ı Kerimde;
“Sizi ben yarattım, Fiillerinizi ben yaratıyorum, Düşüncelerinizi de ben yaratıyorum, siz sadece tercih ediyorsunuz” âyetleri var biliyorsunuz.
Yaratmak-TEKVİN, ALLAH celle celâluhuya mahsustur. Neden?
Yanlış mı söylemiş olurum. Bu buzdolabına her an Keban’dan elektrik gelirse dondurur. Öbürü de yandırır demekle.
Hayır. Hayır. Bir saniye kesilsin dondurmayı keser. Yandırmayı da keser. Hata mıdır bu?
Değildir. “Her AN yeniden var ediş ŞE’ENullah
ALLAHu ZU’L-CELÂL’in varedişi, bizim binayı yapmamız gibi, yaptık artık bitti değildir.
ALLAHu ZU’L-CELÂL gelmiş buraya bir sistem kurmuş, arada sırada da tamir ediyor?!.
Yok efendim öyle bir şey. ALLAH her AN yeniden var eder.
Çeşmeden akan su gibi her AN yenisini görürsün.
Aynı kader içinde yürür. Fakat hiçbir saniyesi bir saniyesi değildir.

Hamd dediğim gibi çok güzel bir konu ama üzerinde bir gün duralım İnşâe ALLAH!.

Bakınız “Makâm-ı MahMud” Âyeti İsrâ Sûremizde geçmektedir.

İsrâ Sûremiz ise Mi’RaC-ÜRuc-RüCû’ SALLıdır.. SELLidir…

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---"Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden): Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.
(İsrâ 17/79)

Şüphesiz tâbii, Makâm-ı MahMud'un Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet SEVİYE-lenmesi vardır.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Rasûlde olur ki, öbür tarafa geçilir. Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesinin bizim tarafımızdaki pirizinin adı nedir?
Rahmeten li’l-âlemîn olan Rasûl’dür, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Öbür tarafı RABBülâlemin olan RABB ALLAH celle celâluhu’dur.
Burada öyle bir “R” gerçekten bir “R” cümbüşü vardır ki tümü de AYNı yere gelir.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de olur.
Çünkü Rahîmiyyette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Abdullah’tır.
Âmine Annemizden doğmuştur, Abdulah Efendimizden OLmuştur.
Senin benim gibi bir kadının çocuğudur.
Ama Rahmâniyyette Rasûlullah’tır.

RaBB Resim RaHMâN Resim RaHîM Resim RaSûLL Resim RüŞDD!...

ALLAH celle celâluhu
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem… ve KULlar… ÂLeMde ÂDeM.. AKILda NaKiL...

Rahîmiyyette Meryem aleyhi’s-selâmı görürsünüz. Her kadın gibidir.
Ama Rahmâniyyette Îsâ Aleyhi’s-selâm vardır, ALLAH’ın Ruhudur. İlginç!.
İlginç dediğim aksi takdirde bu konuları gerçekten anlamadığımız sürece Kur’ân-ı Kerime göre diyorum.
Kafası çalışan her insan bunun uydurma olduğunu, doğru olmadığını görür.
Çünkü hep buraya kıyasladığı için. Böyle bir vehimden kurtulamaz.
Ama bu tüMMlendiğinde, Kur’ân-ı Kerim İlmi, Edebi, İrfanı, Erkanı içinde tüMMlendiğinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin çizgilerinde dışarı çıkmamak kaydıyla.
Hâşâ Kur’ân-ı Kerimi ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi yetersiz görüp, diyemez kimse.
Yetersiz olan kendi aklıdır. Orayı iyi görememektedir.

Onun için burada, Makâm-ı MahMudda iki MiM vardır.
Mim’leri çekerseniz ne kalır?
Had” kalır, HuDuD kalır.
Hududullah ve Hudud-u Rasûlullah, Makâm-ı MahMud’un içindedir.
Yâni Rasûl “R”siyle RABB “R” si, Rahmetenli’l-âlemîn ile RABBü’l-âlemin “R”si zâhir ve bâtın gibi (hâşâ) sırtı sırta görünür.
Bu böyledir zâten.
ALLAH celle celâluhu mânâdan maddeyi yaratmaktadır.
Madde geri çekildiğinde de madde, mânâya dönüşmesi gerekmektedir.
Bu hep böyledir AKL-ı SİLM için..

Sizin Oksijen dediğiniz, Hidrojen dediğiniz basit gazlardır. Bildiğimiz basit gazlardır yâni.
Ama biz Adana Erkek Lisesinde okurken bu deneyi fiilen yapmıştık. SU-yu elde etmeyi.
Ayı ayrı tüplerdeki hidrojeni ve oksijeni getirip belli ölçülerde getirildi, gerçekten şartlar sağlandı ve “SU” yu elde ettik: SUyun SENTEZi.
Geri dönüşü de öyle oldu: Suyun ANALİZi. Ayrıştırdık da.
Analiz ve Sentez bütün bunlar Her ÂN ŞeÂNda vardır kâinâtta.
Sizde bile vardır. “Elimi kaldıracağım!” derseniz kaldırırsınız.
Rast gele değil, içinizde manevi bir karar verirsiniz madden uygularsınız.
Bundan uzak oldu mu bitkisel hayata geçer.
Aklı kullanamaz hale gelir.
Hiç cevâp alamazsınız aklını çektiğiniz zaman. Sıfır.
Onun içinde Makâm-ı MahMudun İnşâe ALLAH bir daha üzerinde duracağız!..

Burada bir başka şey daha var.
Tâbii biz bunların üzerinde uzun yıllardır bakıyoruz ve SEVİYElenmeye çalışıyoruz diyoruz.
SEVİYElenmeye çalışıyoruz” derken şunu söylüyorum.
Benim diyelim ki Barbaros ya da uzun zamadır bu konular üzerinde çalışan kişiler bu konuları daha yakinen biliyor, birleştirebiliyor, diğer bilgileriyle kavuşturabiliyor.
Onlarla uyum sağlatabiliyor değil mi?
Bunlar açık bir şey, bilinen bir şey. Evet.
Ben de buna dikkat ediyorum. Sizinde anlamanıza çalışıyorum.
Böyle ana konularda yalnız. “Olmazsa olmaz” konularda.
“1-Bir” i öğretelim “SAYI”olarak da, geri kalan “2,3,4,5,6,7,8,9,0...RAKAM” larını artık yaparız.
Bunlara dikkat ederek gidiyoruz.
Ama anlamadığınız konuları sorun, bilmeden durmanızdansa anlayabildiğiniz kadarıyla anlamak, anlamadıysanız bir daha sorun yine anlayacağınız şekilde anlatmaya çalışırız.
Ve anlatmalıyız zâten yoksa o devâmlı açık gider.
Başka ne konularda sizin bilemediğiniz şeyler var diye sormuyorum.
Çünkü biliyorum onları. Çünkü aynı şeyleri bizde yaşadık, hâlâ yaşıyoruz.
O konular, bir Kur’ân-ı Kerim deki “El-Yevm, El-yed, ind, veche” vs. gibi konularda, pratikte geçti demin cez’a cüz’i.
Cüz’i akıl diyoruz, cüz’i nefs diyoruz. Cüz’i beden. Cüz’i, cüz’i, ne cüz’i?
O’nun bir parçası. Kimin parçası?
TüMMün parçası. TüMM nerede?
Geldiği yerde. Yâni şunu demek istiyorum.
Dâima aynı örnekleri veriyorum ama iyi anlaşılması lâzım başka yolu yok bunun. Başka yolu var mı?
Türkiyedeki bütün âletlerin kullandığı ceryan Keban’da demekle, bunlar cüz’dür, cevher olan Keban’dır.
Doğru söylüyorum. Yoksa bizim buzdolabındaki mı bütün elektrik?
Hayır. Bir cüz’ünü kullanır bu âlet parelel bağlıysa Merkeze.
Hatta kapıdaki sayaç-saat yazar parasını alırlar bizden.
Şu kadar kullandınız” diye. Bunlar cüz’dür yâni. Karşılıktır.
Ama bu zor TaMMlanan hemen birden anlatılacak birden anlanılacak şeyler değildir.
Ama İnşâe ALLAH yine de döneriz.


وَجَاء مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
Resim---"Ve câe min aksa’l- medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn(murselîne): Ve şehrin tâ öte ucundan birisi, koşarak gelmişti de ey kavmim demişti, uyun peygamberlere.”
(YâSîn 36/20)

Haa burada aşağıdaki âyetlere bakalım.
Ve ca emin aksel medineti racilun yesa kale ya kavmittebiul mürselin” “ve cae” geldi, “min aksel medineti” uzak bir şehirden, aksâ bir şehirden, mescid-i aksâ gibi.
Mescid-i Aksâ’dan diyor zâten de. O zaman çünkü Mescid-i Aksâ var.
Ne zamana kadar?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem gelip de belli bir zaman geçinceye kadar kıble merkezi Mescid-i Aksâ. Merkez orası çünkü.
Hakîkat-ı MuhaMMediyye Kâbe’ye dikildiği anda, Hakîkat-ı MuhaMMediyye diyorum bak.
Şeriat-ı MuhaMMediyye şartları doğduğu gün, yaratıldığı günden beri yürüyen şartlar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin şeriatıdır.
Tarikat Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin tarikatıdır.
Mârifet Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin mârifetidir.
Îsâ aleyhi’s-selâm, İbrâhîm Aleyhi’s-selâm bunlar cüz’lerdir.
Hakîkat-ı Muhamediyye sadece Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme mahsustur. Tahsislidir.
ALLAH ve Rasûlüne” dediği zaman Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem anlaşılır. Bu kişi olarak değildir, hatme’n- Nebiyyu’l- ÜMMidir baş-son RESûL Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
Koşarak geliyor. “Kale”, dedi ki Ya kavmi, ey kavmim, “ittebiu mürselin”, sizi irsal ettirecek doğruya götürecek olan Rasûllere tâbii olun.

اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
Resim---"İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne): Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.
(YâSîn 36/21)

İttebiu men la yeselukum ecren fehum muhtedun” ittebu tâbii olun ki, men, “” değil “men”, aklı fikri olanlara aklı fikri olan birisi söylüyor demektir.
La yes elukum”, asla sizden istemiyor, “ecren”. Sizden bir cerr istemiyor. Cerr derler değil mi dilenciye verilene?
Cerr, ecren bir çekiş, sizden bir alış istemiyor.
Fehum, ve onlar muhtedun, hidâyete götürücü onlar ayrıca. Onlar muhtedun.
Eğer elinizi dokunursanız Keban’ı buraya getirirler.
Nasıl olur hocam Keban 1000 km?
Bırak 1000 km’yi, elini dokunursan ALLAH’ı getirirler.
Ellerinin üzerinde YEDULLAH vardır. Çünkü “muhtedun” durlar onlar.
Muhtedun” oldukları için “Mutahharûn”durlar. “Mütezekkâ”dırlar. “Müteayyib”dirler. Ve “Musaffa” dırlar. Safa ehlidirler.
Saf ve Saffa Sûreleri de harikadır Kur’ân-ı Kerimde İnşâe ALLAH.
Özellikle Saf.
Bu mânâda tasavvuf kademelerinin geçişi peygamber resmi geçidi gibi anlatılır.
Bir Hucurat Sûresinde, Hacerra Sûresi, Hucurat Sûresi, Hicirra Sûresi aynı şeydir.
Hacer de aynıdır, hücre de aynıdır, hicir de hicrette aynıdır.
Aynıdır da Hacer bende sendedir. Hicir peygamberdedir. Hücur da ALLAH’tadır.
Bunlar vardır. Olsun. Bende Hacer’likten Hicre geçer MuhaMMedî olurum.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde Radıyyeten-Mardıyyeten yapar.
Beni Dâru’s- selâm’a sokar, hücr’de olurum. Hücrede olurum. Olmam mı?
Öyle emredilmiyor mu ZÂTen.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!””
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.””
(Fecr 89/28)

Buyur muyor mu?
Sizi Ben, RABBınıza dönün diye gönderdim oraya. Orada krallık kurun diye değil. Kuramazsınız zâten. Yıkılır herşeyiniz. Yanlış olur, yanınıza kalır cezâ olarak. Karşılık olarak. Söz dinlemeyiş, emirleri duymayış ve uymayış korkunç bir hata olur!.” BuyururcaSINA!
Olursa ne olur?
Yazık olur. Bir sarsıntıda yüzbin insan ölüyor. Ölebilir. milyarlarca öldü zâten . trilyonlarcada ölecektir. mesele ölmek doğmak değil ki.
Mesele insan aklının MuhaMMedî SEVİYEye kavuşup, hakîkati yaşarken bulmasıdır.
Ölülerin şehâdeti oluyor mu? Ölmüş zâten. Ama ölüyken ölmüşse çok yuh! Olsun o ahmağa!.
onun için;

Resim---Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!:
“Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!”
bUYurmuştun ve DUYurmuştun.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

"Kendi kimlik ve kişiliğinizin cahilliğinde ÖLüp, bir Kâmilin kalbinde DİRİlin!" dendiğinde hemence: “Aha demek ben bir adama kul mu olacağım?!.”
Yok yok öyle değil. Hep basit misaller vermeye çalışıyorum.
Kapınızın önündeki direkten bir önceki direğe bakın.
O kul değildir. Hizmetçidir hizmetçi.
Sizin kapının önündeki direkten bir önceki direk sizin en yakın hizmetçinizdir.
Eğer ER direkse. Başka birşeyse ne diyeyim ben ki?
Ne yapabilirsin ki? ALLAH korusun ne yapacaksın. Yâni ALLAH’a sığınırız.


Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 17. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Ama gerçek nedir?
Gerçek Tarık’ın elinden tuttuysam Tarık’ın eli, en azından Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin elinde olmalı.
Ki, ALLAH’ın elini bulalım, YEDULLAHımızı.
Bu Tarık’a üstünlük mü getirir?
Asla Hayır!. Ancak Böyle olmayışı/olamayışı sonuçta kesinlikle alçaklık getirir.
Farkına vardığı zaman "eyvah!" çeker.
Üstünlük getirmez olmayışı, alçaklık getirir.
Hocam ne diyorsun? Vallahi biz üstünlüğü ve alçaklığı sevmeyiz. Ya?”
Evet!..Biz seviyeyi severiz. Biz orta yolu severiz.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin İZini severiz. İZini. İZini severiz.
Bizim, orada burada işimiz olmaz.
Bizim peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellemimizin kalbi, bizim kalbimiz, O’nun kalbinin seviyesidir.
İmamımız olsaydı şu anda, şimdi “Allâhuekber!” buyurduğu aynı seviyedeydik.
O çatıya çıkıpta, ya da yerin dibine, yok öyle bir şey biz bilmeyiz.
yok çünkü aklın uydurduğu şeylerdir.
Nakilde onlar olmaz İnşâe ALLAH Tarık canım!.
Onun için zâten Makâm-ı MahMud bir terazi gibidir.
Çift MiM’inin kullanıldığı bir terazi gibidir.
Yâni zâhir ve bâtın ancak orada SEVİYElenir.
Akıl aklını başına alır yâni. Hamd eder ki, Makâm-ı MahMud’da hamd eder ki, Ahmediyyete geçebilsin.
Yâni “Gözünüz aydın çocuk imtihanı kazandı” yâni ne oldu?.
Paşa oldu şu oldu bu oldu. Okulu bitirdi demektir. Nereye?
Şimdi artık bu çocuk avukattır. Doktordur. Şudur budur.
Dün neydi ? dün öğrenciydi. Rüşdü yoktu.
Tebliğ yoktu. Tebliğ edilemezdi.
Onun bir hükmü, etki ve yetkisi yoktu.
Bugün ise o işte etkili ve yetkilidir.
İşte bunu hamd yapar Makâm-ı MahMud.
Her insanın hakkıdır, aklının hakkıdır. İnşâe ALLAH.
Evet Hümeyra Can buyur. Ne diyorsun sen?

Hümeyra; Hocam salâvât-ı şerifeleri dinliyorum. Yeni yeni kelimelerle duâlarımı zenginleştirmek için ancak öğrendiklerimi kullanabiliyorum. Çünkü ilmî ve teknik olarak bunların mânâları hakkında konuşabilecek durumda değilim. Öğrendiklerimi de tekrar tekrar dinleyince ancak bir parça daha aklımda yer edebiliyorlar. Yinede benim için şu sıra sadece duâlarımı daha iyi, daha geniş edebiliyorum. O konuda istifade ediyorum. Bu şekilde dile getirmek istedim. İnşâe ALLAH anladığımız zamanlarada ALLAH bizi kavuştursun. ALLAH razı olsun Hocam.

Sağol Hümeyra. Senin nasıl anladığını, neyi anladığını çok güzel bir şekilde görüyoruz. Önemli olan anladığını da anlatmaktır. Anlamaktır. Bunu ben İstanbul’da kaldığım zamanlarda, bu zengin insanlar, tarikatler, etkili yetkili. Türkiye çapında bulunanlar. Oldukça zengin insanlar yâni. Köşkler hanlar hamamlar vs fabrikalar içinde yüzen insanlar, petrol yeşili giyinip ne diyorlar: “Ben Fakir fakir fakir!” Konuşurken: “Ben fakir, ben fakir!”
“Fakir filan değilsiniz hepiniz zenginsiniz. Öyle zenginsiniz ki, El-Gani olan ALLAHu ZU’L-CELÂL’den bile sollayıp geçiyorsunuz!”
Şunun için söylüyorum, önemli olan ilmî, Edebi, İrfanı alacak açık bir kalb lâzım. Açık!
Ve ben orada demiştim: “Siz birşeyi anlamıyorsunuz. Bir şişenin ağzına tıpa basıp da atsanız Akdeniz’e bin sene denizin üzerinde döner durur dalgaların arasında 1 gram su almaz. Ama tıpasını kesin kafasını kesin. Hasan Dağının tepesine koyun. Birinci yağmurda değilse ikinci yağmurda bir tane damla denk gelir onun içine!.”
Ben kafasız insan arıyoruz demiyorum, kalbi açık insan arıyorum Hümeyra!
Onun için bizim yolumuzda nedir?
Sadakat Samimiyyet Sabır ve Selâmeti iyi anlayanlara sormadan söylenir, istemeden verilir, herşey denkleşir gider.
Çünkü herşey, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin YOLUdur bu.
Benim senin yolun değildir.
BİZim için sadece Sadakatli olmak Samimiyetli olmak Sabırlı olmak ve Selâmet dilemek önemlidir.
Basittir ama çok önemlidir yalnız.
Siz yürüdüğünüz yola sadakatte değilseniz nasıl gideceksiniz?
Bir yolunuz var, hele arabayla gidiyorsanız daha direksiyonu kırdığınız anda sadakatsizliğinizin karşılığını, cezâsını hemen görürsünüz. Şarampola takla atar yâni.
Ve her husuta sistem böyledir.
Onun içinde zâten biz âlim yetiştirmiyoruz ki, biz sadece akıllarımızı NAKİLle SEVİYELEmeye çalışıyoruz.
Çok önemli bir şey. Çok önemli bir şey!.
Bunun içinde bu çok güzel meselâ ben gerçekten sizin yazılarınızı okuyorum.
Canla başla okuyorum, çok seviyorum. Neden?
Anladığın için seviyorum, anladığını görüyorum çünkü seviyelendikçe BİZ BİR oluruz.
Ben dâima yüksek sen dâima alçak” bu kelimeler bizim kapımızdan giremez içeriye.
BİZ BİR-İZ” bitmiştir. “BİZ BİR-İZ” o kadar.
Aynı sofradan yer içer. “BİZ” lik ne ise o olur.
BİZ BİR-İ”lik ne ise o olur.
Bu bir ev gibidir. Çocukta olur, o da olur, bu da olur ama herkese aynı şey yapılır.

Onun için zâten Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin GÖNÜL GEMİSİnde, iç kamarada mı?
Güvertede mi?
Orada mı?
Burada mı?
Aşçı mı?
Çarkçı mı?
Mutfakta mı?
Olmaz da "Hepimiz BİR-İZ" olur!.
Ama bir şey vardır ki Rota Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdedir. Hamdolsun! İmam-ı Mutlak, Mürşid-i Mutlak, Muhtar-ı Mutlak, MuhaMMedî Muhtar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir ondan hiç şaşmayız! ALLAH’ın izni ve inâyetiyle!
Çünkü O’nu kaybettik mi herşeyi kaybederiz.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi kaybettik mi insanlığımızı kaybederiz.
Kur’ânımızı kaybederiz. ALLAH’ımızı kaybederiz.
Çünkü başka bizi yaratılış gayemize ulaştıracak bir vesile, bir Makâm-ı MahMud, Urvetü’l- Vüska, Habli’l- Verid, Hulku’l- Azîm OL-AN bir başka MuhaMMed Aleyhi’s-selâm bulamayız!.
Onun için insanlar allâme-yi cihan gibi konuşuyorlar.
Sabahlara kadar gözyaşı döküyorlar. Koşuyorlar coşuyorlar.
Herşeyi yapıyorlar. Neden bulamıyorlar?
Çünkü kimi aradıklarını bilmiyorlar. Neyi aradıklarını bilmiyorlar.
Kendilerinde olan” ı bilmiyorlar!.
Onun içinde ben şimdi “Hümeyra’ya ne verebilirim?” diye bir şey dünyada düşünmem.
Ondakileri nasıl açığa çıkarırım!” diye düşünürüm.
En güzeli ve senin Hakikat-ı MuhaMMediyyen sendekidir çünkü, neden?
Onu ortaya çıkardığınız zaman, çıkardığınız ben sen değil, BİZ’dir.
Neyi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde SEVİYELENmekten bahsediyorum.
Yâni herkesin, her kişinin fişini Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin pirizine takarsak biz Keban’da BİZ-BİR OLuruz.
Başka türlü yolu yok bunun.
Çocukluktur: “Benim buzdolabım senin buzdolabını döver. Benim şeyhim senin şeyhini şöyle yapar böyle yapar!
Bunlar câhillik maskaralıktır. ALLAHa sığınırız!
Bunların hiçbir önemi yoktur.

Önemli olan şudur, elim elinde, ve elimin üzerinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin ve ALLAH’ın eli vardır.
Bu kadardır. Mesele bitmiştir.
Bugün de, yarın da, sonsuz zaman içinde de ALLAH var, kimse yoktur!.
O kadar. Gerisi boş laftır. ALLAHa sığınırız!.
Bunun için de bu dediğiniz şekilde söylüyorsunuz ama çok güzel, İnşâe ALLAH!
ALLAH hazm versin, devâm versin, sadakat diyoruz bak!.
Gazete kağıdı yangını gibi iki dakîkada yanıp üç dakîkada sönmek değil, “Dosdoğru olmak. Emrolunduğun gibi!
Elbette insanız eksiğimiz olacak fazlamız olacak.

Bakınız şu insanlara ben şaşarım, mâsummuşlar!.
İranda âyetullahlar vardır. ALLAH’ın âyetleriymiş onlar.
Âyetullah kelimesi diye bir şey, bizde yok!
Biz, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden öyle bir şey duymadık ki!.
Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâmdan da duymadık!.
Âyetullah ALLAH’ın âyetleridir. O, bu değildir yâni.
Ne çâre ki, o Fars Irkçılığı gibi olan yanlışın içinde mâsummuş onlar, hiç günah işlemezlermiş, öyle mi?
Hangi âyetti. “Senin geçmiş ve gelecek günahlarını ALLAH bağışlamıştır.”
Peygamber aleyhi’s-selâma, Fetih 2. Âyet-i Kerime.

لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen): Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.”
(Fetih 48/2)

Bakın şimdi ne garip değil mi?
Geçmiş ve gelecek günahlarını ALLAH bağışlamıştır Peygamberimiz aleyhi’s-selâm’a. Ne demek bu?
Sen geçmişte günah işledin. Gelecekte de işleyeceksin. Ki ALLAH bunları bilen ve affedendir.
ALLAH celle celâluhu mecâz kullanmaz Celle celâluhu. Mecâz kullanmaz!.
Yâni sağ gösterip sol vurmaz hâşâ!
ALLAH celle celâluhu ne buyurduysa onu buyurmuştur.
Bakın “li yağfire lekALLAHu”
Bunu meselâ 1. Âyette ALLAHu ZU’L-CELÂL buyuruyor ki: “İnna fetahnâ '' sana bir El- fettah olarak, El-Fâtih olarak sana bir fetih, fetehe vereceğiz. senliğin hakîkatini bulacaksın içinde.
Gölge “Abd” lığıyla bir noktada buluşacak.
İnna fetahnâ leke Fethan mubînâ
Bu öyle bir fetih olacak ki, mubînâ binâ edilmiş-beyân edilmiş olacak.
Bunun üzerine senlik binâ edilecek.
“Hümeyra” lık vardı ya!.
Zâhirde bâtında, ya da herhangi bir kişilik vardı ya her şeyin “ŞEY” liği gibi bir şeylik vardı ya, bardak diyorsun çardak diyorsun her ne diyorsan.
O bir şey ya. işte bir şeylik binâ ediliyor bu fetih üzerine.
Niçinmiş?
Nedenmiş bu fetih
?
Efendim Mekke’yi fethetmiş.
Mekke’yi fethettikten sonra mı Rasûlullah olmuş!
Demek Mekke’nin fethine kadar âlemlerin rahmeti yokmuş, öyle mi?
Hadi git işine!
İşte Rasûlullah ve Abdullah’ı anlamadığı sürece, Kur’ânı anlamadığı sürece.
Anlamadık değil, açık âyetleri.

إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
Resim---İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(mubînen): şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik.” (Fetih 48/1)

İnna fetahnâ leke fethan mubînâ”,
Sana beyân edilmiş bildirilmiş, binâ edilmiş bir fetih vereceğiz.
Öyle bir fetih vereceğiz ki. “İnna” biz varya biz, ''fetahnâ'' .
''İnna'’da iki tane biz vardır. Şeddelidir çünkü, onu diyorum.
Muhakkak muhakkak Biz sana, fetahnâ Biz verdik.
Verdik derken, verdik veriyoruz vereceğiz veririz anlamındandır.
Leke” bütün bunlar senin içindir.
Fethan” öyle bir fetih ki, fetaha ki, açış ki bu, Miftah-Anahtar demektir.
''Fethan mubînâ'', bu apaçık mubînâ binâ edilmiş, beyân edilmiş, iki anlamındadır.
Zâhirde binâ yapmaktır bâtında beyân etmektir.
Bir anlamda bir binânın projesi beyândır. Projeyi tatbik ederek yapılış da binâdır.
Çünkü hep söylüyorum içinizde bir karar verir dışınızda uygularsınız.
İçinizdeki biraz sonra harekete geçirir sizi. Niçin bunlar?
Li” şunun için ki, “li yağfirelekALLAHu” seni bağışlasın diye El-Gaffar olan, gafur olan ALLAH. Gafretsin diye.
Ma tekaddeme min zenbike” ma tekaddeme, takdim ettiğin yaptın yâni, mukaddem geçmişte sen bunları, Üzerine bastın, ayak demek kadem aslında.
Kıdem demek. Daha kıdemli türkçesi. MuhaMMediyyet dâimiyyetini kahhar olarak kullanmaktır.
O iş bitmiştir artık. Yâni masivayı kullandı.
Ceryan vurdu geçti yâni. Tsunami geldi, deprem Japonya’yı çökertti.
Takdim budur. Takdim etti. Bir “projeyi takdim ediyorum” dersiniz.
Siz onu anlatırsınız. Bitmiştir o. Onu anlar insanlar artık.
min zenbike” senin zenblerinden, zunublerinden, bilelik nuruna ALLAH adına sahib çıkışlarındır ama nasıl anlatılacak. Kime anlatılacak?.

Bu âlemde gördüğün eşya dahi ALLAHu ZU’L-CELÂLin Ez-Zâhir esmâsınun zuhurudur.
ALLAH nurussemavati vel ard” bu demektir.
Buna bir hürmet buna bir saygı, buna bir hakk vardır.
Rızanın ötesinde bir hakk’kı vardır.
Hakk’ul hakk. El-Hakk olan ALLAH’ın hakk’kıdır.
Onun için Mevlevîlerde felan kelimelere çok dikkat ederler.
İşte, eşyaya dikkat ederler. Herşeylere karşı, ALLAHu ZU’L-CELÂLe karşı bir saygıyı sevgiyi eserlerinde de göstermek isterler ve çok doğrudur da.
Yak!” demezler “CANlandır!”, “Söndür!” demezler “Dinlendir!” derler..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 17. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »


ve mâ teahhare” ma teahhare, âhire bırakılanlar.
Âhirde olacaklar. Tehir ettin yâni. Yapacaksın.
Bunlar için bu fetih verildi. Bunda ne anlatılıyor.
Geçmişte ve gelecekte biz günah işleyecekmişiz. Peygamber Aleyhi’s-selâm dahi.
Bunun gafferedilmesi için mağfiret edilmesi için bize fetih kapımız KiMmiş?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemmiş.
Başka ne varmış? Tamam günahı anladım.
Bunu niye söylemiştim?
Demek Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mâsum değil de, günahı olurmuş da kerameti kendinden menkul bazıları mâsummuş öyle mi?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem zenb işlermiş, ALLAH O’nu bağışlarmış da, gelecektekikerini de bağışlarmış da..
Bunlar ise hiçbir zaman günah işlemezlermiş öyle mi?.
Sözleri kendilerince doğru olabilir ama bizim burada değil.
MuhaMMedî Kur’ân-ı Kerim’de değil!. çünkü mesnedisz ve gereksiz.
O Abdullah sallallâhu aleyhi ve sellem ki, mutfağa ve tuvâlete gider her beşer gibi.
Ben de sizin gibi bir beşerim güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadından doğdum. Kimi kırdıysam vurduysam gelsin alsın!.” buyurur Hakk’ka yürüyüşüne yakın Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Neyiniz varsa alın.”
Ne diyor sahabeden Ukkaşe radiyallahu anhu: “Bana bir kırbaç vurmuştunuz!”.
Sen de bana vur!
Senin kırbacınla vurdun Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme!”
Bilal git getir kırbacımı!”.
Sahabeler diyorlar ki: “Sen Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme kırbaç mı vuracaksın?”
Valla vuracağım. Niye vurmayayım ki, O bana vurmuştu!”
Nasıl vurdu?”
İşte falan sefere gidiyorduk Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem! Benim sırtım açıktı, bilmiyorum sen deveye mi vurdun kime vurduysan bana değdi!. Sırtıma vurdun!
Ne yapıyor kırbaç gelince, al kırbaçı. Sırtındaki ridayı sıyırınca ne yapıyor bizim açıkgöz,
Süratle sırtındaki Nübüvvet Mührünü öpüyor.
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem öyle candan gülüyor ki: “Çok zeki bir insansın. Çok zekisin!”
Çok hoşuna gidiyor ki, bu sahabenin basireti feraseti çok hoşuna gidiyor.
Çünkü onda bir kasıd yok. Ondaki kasıt Nübüvvet Mührünü öpen Senetle sabit tek kişidir o.
Eşlerini felan biz bilmeyiz. Ama onu biliyoruz çünkü, elimizde delil var. Sahih hadisler var.

İşte bu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, mâsum.
Ben Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem günahkardır demiyorum hâşâ, ama burada kulluk vasıflarıyla yaşadı SÜNNETULLAHta bunu söylüyorum.
İnsanların şaşkınlıktan Âyetullah vs. diyerek kendini mâsum kılışına hayret!.
Ve diğer insanları kendisine Mubârek, Mukaddes, Muazzam, Muazzez bir insan falan diye diz çöktürmesine karşıyım!.
Öyle yok. BİZ BİR-İZ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin pâk Yüreğinde-Kevser Havuzunda o kadar.
Ben ne kadar mubâreksem Tarık’ta o kadar mubârektir.
Ellerimiz ellerimizdeyse ve ellerimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdeyse, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mubârekliği bizde devardır artık BAĞLıyız...
Yâni O’ndaki Mubâreklik bize gelir demek istiyorum.
Bunda anlamayacak bir şey yok.
Elbette kullandığımız elektrik Keban’ın elektriği değil midir yâni?
Ne diyeyim ben şimdi. “Ben mi üretiyorum” diyeyim.
Doğruysa arada kesiklik yoksa doğrudur.

Başka bir şey daha var burada “ve yutimme ni’metehu aleyke
İkinci bir şey daha bu âyette, yutimme, tamlasın diye, niğmetehu ALLAH nimeti tammlasın diye. Aleyke, senin üzerinde.
Et TAMM olan ALLAH celle celâluhu..
Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” Buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 9, 10, 11)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” Buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 30)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gi bidir.” buyurur.
(İbn Mace, Zühd 30)

Eğer günah işlemeseydiniz sizi yok ederdik yeni bir millet yaratırdık. Onlar günah işlerler biz de affederdik âyetler hadisler...
Ben günah işlemem mâsumum!” felan bırak onları da şuraya gel!. Geçmişi mağfiret, ikincisi ve niğmeteullahi, şu anda da Beşikle SALL’ın arasında, doğumla ölümün arasında bir insan kılığında ve aklında iken herşeyi yapabilecek iken. ALLAH’ın nimetlerini senin üzerinde tamamlamak için yine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir.
ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ” gelecek rota kimde?
Sıraten Müstakim Rotası, Hidâyet Rotası Sensin!
Yehdiyeke. Sensin hidâyet yolu gösterici, hidâyete yönlendirici.
Sıraten müstakima, istikamette tek yol göstericisin.
Ne kadar güzel değil mi? Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem. Çok!..

Dört şey anlatıldı değil mi?
Miftah kimmiş? Feteha? İşte.
Biz yemek tabakları gibiyiz, günde en az beş kere kirleniriz beş kere yıkanırız.
Bu bizim insan oluş kaderimizdir.
Hiç bir zaman bir şey yapmış da olmayız.
Tabakların dikkat edeceği şey yıkanmak kırılmamaya çalışmak, tabaklık yapmak.
Bu çok önemlidir, ki onun üzerinde yemek yiyelim, hatta kıyamete kadar yiyelim.
ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ”, bu.
Bu dört unsur. Kab Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir.
Geçmiş. Bundan ben şunu anlıyorum.
Geçmişimizin mağfireti için Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin TEVBE istiğfarında BİZ BİR OLmak,
Geleceğimiz için Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin DUÂsında Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde BİZ BİR OLmak,
Şu ANı yaşarken de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin RIZAsında, “ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin rızasına uygun rızalar içinde yaşamak.
Ve bu âlemden çıkış kapısının anahtarı da, giriş kapısı gibi çıkış kapısının anahtarı da Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdedir.
Ki, girişteki “Elestu biRABBukum? Kâlu belâ”,
Kâlu diyenler “ilk şey-Nur-u MiM” in içinde.
İlk şey Nur-u MuhaMMed’de diyor.
Belâ, bilakis sen bizim RABB’ımızsın!.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Belâ, bilakis geldim çarşıya pazara, çok beğendim.
Halife oldum ihtilafa düşüp muhalıf oldum ilâhlığımı ilan ettim.
Vazgeçtim RABB’lığımı ilan ettim, Firavunluk yaptım..
Ondan da vazgeçtim.
DUYdum ve UYdum bu derunî SeS, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemindi.
Açtım anahtarı girdim yüreğine, ceNNet-i âLÂ-daydım!
İşte “Miftah” budur. “Fetehe” budur!.

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu): Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,” (Nasr 110/1)

İzacae nasrullah. Ne zamanki nasrullah geldi. El fethu.
Hocam nasrullah kim?”
Vallahi Nasrullah kablodur şu AN için!. Kablo hiç şaşmaz.
ALLAH celle celâluhu’ya giden yol, diriden diriye Kâmil Kalbindedir. “Kâmil ben miyim sen misin?” onu dışarıdaki boboğazlar konuşsun.
BİZde ben sen yoktur, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem vardır o kadar!. Bu kadar açıktır ve kesindir inancımız şükür!.
Kaderlerle oynayacağını sanmak değildir Tasavvuf!.
Ver kâlemi RABBülâlemin ben bir düzelteyim!” soytarılığı bitsin artık!
Barbaros’un kaderinin üstünü çizeyim, şunu yazayım, bunu yazayım!.” Böyle akılsızlık-nakilsizlik yok. İslamda-Kur'ân-ı Kerimde!
ALLAHu ZU’L-CELÂL hakk ve hayr versin” Duâsından başka hiçbir şey yapmayız.
Bunda emin olanlar zâten bu yolda gerçekten ehliyetlidir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ummü selleme vâlidemize bir züccace veriyor, şişe veriyor. İçinde toprak var.
Bunu al, sakla. Bir gün kan gibi kaynarsa anla ki Hüseyin şehid oldu!” buyruyor.
Yıllar geçiyor aradan. Ama birgün öğleye yakın, gerçekten o şişedeki toprak bir kan gibi kaynıyor.
Ve Ummü Selleme vâlidemiz, Medine sokaklarında saçlarını yolarak: “Ah Hüseyin vah Hüseyin!
Anamız kafayı yedi!” diyor insanlar değil mi?
Ne Hüseyin, Hüseyin gitti 900 küsur km, altı aylık yolda Irakta!”
Yâni “neden bahsediyorsun sen?”
“Yok yok. Ah Hüseyin Vah Hüseyin şehid oldu!”
Aradan zaman geçiyor: “Evet şu zamanda şu saatte Hz. Hüseyin aleyhi's-selâm şehid oldu!” deniyor yaşayanlarca.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu şişeyi verirken hiçbir emmare yok yüreğinde üzüntü vs.. Hiç! Neden?
Çünkü O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ya El EMîN Emniyeti var, her SıRR saklanacak SîNe Sahibi aleyhi's-selâm!

Dava TEVHİDde ALLAHa aittir Celle Celâluhu.
Dâvet Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize aittir.
Duâ ise Hakk ta ve hayr da duâ BİZe aittir.
Daha aşaığılık arayanlara ise alçaklık DENÂETi kalmaktadır!

Onun için bize buyuruyor:Duânız olmasaydı ne işe yarardınız.
Neye yarardınız? Âyet var yâni.

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen): De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

Ne yapacaktık sizi duânız olmayacaktı da.
Siz ne yapardınız söyler misiniz?
Benim Elim!” dediğiniz ALLAH celle celâluhu’nun Nurundan ibârettir. Elinizi yaratan, elinizin yaptığını yaratan.
Elinize yaptıran aklı, düşünceyi de yaratan ALLAH celle celâluhu.
Siz sadece bir gölge gibisiniz.
Ama bu gölgeye bir HİLAFET verildi.
ÂDEMoğlu da gerçekten kendisini ASIL zannetti.
Ne diyor Münir Hocam: “Gökte uçan kuşun yerdeki gölgesi de uçar değil mi?”
Evet uçar tâbii uçmasına da!..
Amma, gölge olduğunu unutmamalı insan nefsi-aklı.
ALLAH celle celâluhu hepimize bu hususta da uyanıklık nasib etsin İnşâe ALLAH!
Evet bu da böyle bir salâvât. Güzel bir salâvâttı hamdolsun ALLAH celle celâluhumuza!..


ve eczihi annâ mahüve ehluhu
Ve eczi, ve eczihi, onu bizim içinde cezâ kıl. Karşılık kıl.
Cezâ Arapçada karşılıktır. İyi kötü değildir.
Herşeyin karşılığı cezâ kelimesiyle kullanılır.
Türkçede kötü şeylere cezâ diye ifade edilir.
Halbuki iyiliğin cezâsı cennet, kötülüğün cezâsı cehennemdir. Kur’ân-ı Kerim ve Arapçada.
Ama Türkçede tek kelimeye, haram kelimesi gibi yanlış bir yere oturmuştur.
ve eczihi annâ mahüve ehluhu
ehluhu” çok ilginç bir kelimedir.
''ve eczihi annâ mahüve ehluhu, Ehl-i Beytihi,'' meselâ 1986 mıydı 1985 miydi, Sunusi Baba sahile geldiğinde, (1 kere geldi zâten) o zaman bana yazdırmıştı.
Ehlinden sana bir duâ diye, bu duânın içinde: “ALLAH Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in ehline ne yaptıysa sanada aynısını cezâ olarak yapsın”, diye bu kelimeler geçiyordu içinde işte şimdiki gibi.
''ve eczihi annâ mahüve ehluhu, huve ehluhu'' O’nunla ehli nasıl can ciğerse göbek bağı gibi, bel bağı gibi, el bağı gibi, el-dil bağı gibi, nasıl bağlıysa bizi de öyle onun karşılığını yapacak şekile getir.
Ehl-i Beyt Aleyhi’s-selâm nasıl kendisine, eline, canına, diline, imanına birebir bağlıysa ve eczihi onuda bizim cezâmız kıl, karşılığımız kıl.
Anna bizim için, bizim üzerimize ki, Ehl-i Beytine nasıl sahibse ve Ehl-i Beyti O’na nasıl sahib çıkmışsa, çıkacaksa, gerçekten bahsediyorum. Bizi de öyle yap!.

Ve eczihi efdale ma cezeyte nebîyyen an Ummetihi
Ve eczihi yine karşılamak, cezâ birşeyin karşılığı dedim ya böyle tercüme etmek zorunda kalınıyor ama aslında söylenen ve eczihi O’nu cezâ kıl.
Efdale, en efdalinden faziletlisinden.
Ma cezeyte nebîyyen an Ummetihi
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in imanına, inancına, ameline, işlerine, ahlakına, temiz yaşayışına ve ahvâline hallerine, nasıl gerekiyorsa, onların yaptıklarının tümünü Ummetinin, gerçek Ummetinin, bir anadan doğanların nasıl kariblikleri akrabalıkları asla değişemezse, Habil- Kabil olmuş ayrı şey fakat Havva vâlidenin Rahminde onlar bir göbek bağına bağlıdır.
Bağları birdir. İşleri ayrıdır.
İşte burada cezeyte nebîyyen an Ummetihi, O Sen’in Nebîn Ummîn olan Peygamber aleyhi’s-selâm’ın Ummeti aynı ananın çocukları gibi nasıl karşılanacaklarsa bizide o karşılananlar içine sok.
bizi de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in Ummeti aynı ananın çocuğu olarak gör.
biz bunu istiyoruz, diyor.
Ve salli aleyhi ve alâ cemi ihvânihi
Bizim salatımız O’nun üzerine ve diğer ihvanları kardeşleri, peygamber aleyhi’s-selâmlar üzerine.

mine’n- nebîyyine ve’l- mürselin.”
Ama nebî olarak, peygamber olarak, ama mürsel olarak.
Mürselinler, irsal edilenler, vahiy edilenler, seçilenler yâni Îrsâle edilenler irsalde kullanılanlar.
Bir memlekette Meryem Aleyhi’s-selâmvarmış.
Orada şöyle olmuş. Böyle olmuş, orada bir kader yaşanmış.
Yaşanmış da bu gerek Kur’ân-ı Kerim de, gerek İslam hayatında gerçekten çok önemlidir.
Ve Kur’ân-ı Kerimdeki pekçok âyetlerde anlatılan Mârifet Makamındaki Îsâ Aleyhi’s-selâm her türlü özellikleriyle ve güzellikleriyle normal insanların gerçekten çok fevkindedir.
Gelişi, gidişi, hayatı, yaşayışı, tamamen bir muhteşemlik arz eder.
Ve Kur’ân-ı Kerim anlatımına, Îsâ aleyhi’s-selâmın anlatımına, Kur’ân-ı Kerim de kimdir diye bir bakışla bakıldığında insan hayretler içinde ve harnalık içinde kalır.
İşte bütün bunlara SALL’limiz olsun. Neden?
Çünkü bunlar mozaiğin parçalarıdır.
El gibi, ayak gibi, göz gibi, kulak gibi, bizi tümleyen tamlayan peygamber Alayhisselâmlardır.
İslam peygamberler “lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih” biz asla peygamberleri birinden ayıramayız. Ayırırsak ne olur?
Ayırırsak elsiz kolsuz kalırız. Tümlenemeyiz.

Ve ala alihi ve sahbihi ecmain
Ve ala alihi,onlarında âilelerine, al-i Îsâ, al-i Musa, al-i İbrâhîm gibi.
Ve sahbihim
Ve sahib çıkanlarına, ecmain-cem’isine bunlar çok önemlidir.
Asiye’yi Asiye yapan Firavunun Karısı olması değildir.
Musa aleyhi’s-selâma Sahib çıkışıdır.
Bir bebekken anne gibi, öz annesi gibi diyorum, bâtın annesi gibi sahib çıkışıdır. Ve sahib çıkılışıdır.

Ya erhamerrahîmin
En merhametlilerin merhametlisi olan ALLAH Celle Celâluhu, işte bu salavat İmam-ı Gazalî Hazretlerinin buyurduğu salavattır. Çok güzeldir.
Diğerlerine benziyor gibi gelir, ama farkı vardır.
Bu salavatın ALLAHu ZU’L-CELÂL’in rızası ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem in hakkını edâ ediş, vesileye sebeb oluş.
Makâm-ı Mahmudun bizde dirilmesi için.
Baas olması için. Kurulması için, bizde teşekkül edip işe yaraması için.
ALLAHu ZU’L-CELÂL’in bizede vaad ettiği bütün insanlara vaad ettiği, İnsan kılığında ve halkında yarattığı ve halkının hakkı olan ve bunun karşılığı olarak, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den bedenen kıyamete kadar gelecek olan, yâni Mehdi aleyhi’s-selâma kadar gelecek olan ana hattın bütün insanlık için mânâ âlemindeki kader kablosu gibi,
Kur’ân-ı Kerim kablosu, kun feyekun kablosu, hep aynı kablo bunlar.
Bir yerden bir yere bir şey aktığından değil.
Sanki yazı tahtasının üzerine yazılıyor, bin kere yazılıp bin kere daha yazılıyor gibi.
Ana teşkil edişi, insan aklı için, mekân ve zarfın içindeki zâtı anlatışı vardır burada.
Ve burada bir Ummet, Nebîyyi’l- Ummî Ummetinin nasıl karşılanacağı Kur’ân-ı Kerimde bellidir.
Açık ve bellidir. Bu söylenmektedir.
Ve güzel bir salavattır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İmam Ali kerremullahi veche’ye: “Yâ Ali! İslam üryandır-çıplaktır, Giysisi Takvâdır. Tüyleri Hidayettir, Süsü ise Hayâdır. Direği Verâdır. Ayakta tutucusu ise Salih Ameldir. İSLÂMın esası: "Beni ve Ehl-i Beytimi SEVmektir!” buyurmuştur.
(Ramuze’l- Hadis shf: 593, Hadis No: 6195)


Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön