YETMİŞ BİN ~ Münir DERMAN (ks)

Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

YETMİŞ BİN ~ Münir DERMAN (ks)

Mesaj gönderen aNKa »

Ana Sayfa Haberleri ~ 05-03-2011

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)


YETMİŞ BİN

(Profesör Doktor Münir Derman Bey’in 16 Nisan 1967 Pazar günü Tekke Câmiinde yapmış olduğu derstir.)

Aziz Cemaat Hoca Efendi mihrâbiye duâsında bir âyet-i kerîme okudu.
Ben kaç senedir Türkiye’deyim.
Câmilere çok devâm ettim tabii hepiniz gibi.
Mihrâbiye duâları içinde yirmi yirmi beş senedir bu âyet-i okuyanı görmedim.
Bu âyet-i kerîme herhalde İlâhî bir sebepten okundu.
Bu âyet-i kerîme sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz ALLAH şefaatine nâil eyleyecek muhakkaaaaak ondan hiç şek ve şüphe etmeyin.
Çünkü İslâm Dîninde sûi zan yasaktır.
Peygamber etmiştir.
Peygamberimiz bize şefaat edecek.
Secdeye kapanıyoruz. Bak şurda kaç kişisiniz.
Zâten secdeye kapanmasanız ben gelir size lakırdı söylemem.

Hz. Âişe vâlidemizin mubârek dizlerinde dinleniyormuş.
O zaman Cebrâil Aleyhi’s-selâm gelmiş.
Hz. Âişe Vâlidemiz Hz. Sıddîkın elinde doğdu. Rasûlullah’ın evinde öldü.
Cihan târihinin eşini görmeyecek kadar büyük kadınlardan biri Hz. Âişe Vâlidemizdir.
Evinde Rasûlullah’a vahiy gelmeye başladı bu mubârek kadının.
Dizinde bu mubârek kadının Rasûlullah, mubârek rûhu muallâlarını Azrâil Aleyhi’s-selâma teslim ettiler.
Bu müstesnâ kadına bütün cihan iftihar eder.
Bütün Rasûlullah’ın en yakın hadisleri ondan mutevelliddir.
Kendi ilmiyle bütün cihanı nurlandırmıştır.
O hepimizin ve dünyâda eşi gelmemiş mubârek kadınların en tepesinde bulunan bir kadındır.
Onun mubârek yüzünde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mubârek elini sağ yanağına koymuş dinleniyorken bu âyet-i kerîme inmiştir kardeşlerim.
Bu âyet-i kerime’de ne diyor. “ALLAH Gafûru’r- Rahîmdir” diyor.
ALLAH o kadar Gafûru’r- Rahîmdir ki oğlum ondan şüphe etmek katiyen doğru değildir.
“Peki ağam, bu sene odunum yok. Tarlam iyi olmadı. Ekinler iyi gitmedi. İşim biçimsiz gitti. İş göremedim. Çocuklar ne yapacak?”
Korkun ne peki?
Aha İslâmiyet’te en büyük şirk budur.
“ALLAH beştir, dörttür!” demek değildir.
ALLAH Gafûru’r- Rahîm’se ekmeksiz kaldım, metelik vermeyeceksin.
Korku duydu mu ALLAH’ın Gafûru’r- Rahîm’liği aha bu âyet uçar gider.
Sen de çamura batmış afedersin eşşek gibi kalırsın.
Senin önüne kuzu pirzolası koyuyorlar.
Sen: “Efendim bu kuzu pirzolası değildir bu kart öküz budu’dur!” diyorsun.
Ulan o öküz budu değil kuzu pirzolası amma senin eşşekliğin onu öküz budu görüyor iş öyle değil ağam.
Hz. ‘Ali’ye bilirsiniz Murtaza derler Murtaza.
Murtaza, râzı olmuş demektir.
Tebuk Gazvesine sallallâhu aleyhi ve sellem giderken Medîne’de erkek kalmadı.
Hz. ‘Ali gelmiş. “Yâ ‘Ali demiş sen harbe gelmeyeceksin, Benim halîfem olarak kalacaksın!” demiş. Peki…
“Yâ Rasûlullah demiş. Ben çocuklara, kadınlara burada çobanlık mı edeceğim!" demiş.
“Yok yâ ‘Ali, Benim halîfem kalacaksın!” demiş..
Mûsâ ile Hârun. Mûsâ’dan sonra Hârun biliyorsunuz peygamber oluyor.
“Mûsâ kardeş. Mûsâ ile Hârun arasında ne fark var ise sennen de benim aramda o fark vardır. Yalınız ben Hateme’n-Nebiyyi olduğumdan sen peygamber olamazsın. Onun için kalacaksın.”

Hz. ‘Ali de demiş ki: “Râzı oldum Yâ Rasûlullah, râzı oldum Yâ Rasûlullah!”
“Senin ismin murtazâdır!” ALLAH şeffaatine nâil etsin.
Ali deyip geçme oğul, Ehl-i Beyt deyip geçme.
“Allahumme salli ‘alâ Muhammedin ve ‘alâ ehl-i beytihi Muhammed.”
Ehl-i Beyte sarıldı mı kurtuldun gitti.
Rasûlullah’ın hadîsi var: “Benim ehl-i beytime sarılana sual sorulmaz!.”
Ben söylemiyorum bunu.
Ben neyim ki. Hz. Ali Efendimize bu âyet için bir Yahudi gelmiş. ALLAH Gafûru’r Rahîmdir.
Haaaa Gafûru’r-Rahîmdir ne yapacaksın Yahudi demiş.
Her şeyi korurmuş. Rahmetin altında korumak vardır tabii değil mi. İnsan acıdığını korur.
“Mâdem ki ALLAH koruyor çık şu damdan at aşağa kendini!” demişler Hz. Ali’ye.
O halîm insan kılıcını çektiği gibi: “Senin kafanı yerinden koparırım defol burdan!” demiş.
“Ben senin için ALLAH’ın Gafûru’r- Rahîm her şeyi koruduğunu ALLAH’tan şüphe mi edeceğim de çıkıp ordan kendimi atacağım aşağa ki acaba böyle midir diye!.”
İslâm’da şüphe yoktur.
Îcap ettiği zaman damdan düşersen senin rahmete müstehak olduğunu bulursa ALLAH pamuk tânesi gibi yere düşersin.
Haaa şimdi, ALLAH’ın Gafûru’r- Rahîm şeyini nasıl çalalım.
Bir hırsızlığı olacak bunun.
Kasa hırsızlığı için oksijen cihâzı lâzım.
Cepten para aşırmak için yan kesiciler şu parmaklarını keserler şööööööyle araklarlar.
Kumarda kazanmak için kağıdın arkasına elinnen işâret ederler.
Yanına biri o ona işâret eder.
Papaz geldi kız geldi oğlan geldi diye.
Yağcılar yağ alırlar on altı liraya on bir liraya satarlar.
İçine bilmem ne yağları sokarak.
Bu da hırsızlık değil mi? envâi çeşit.
Devletin hazînesinden çalma hırsızlık.
Bilmem nereden çalma… envâi çeşidi.
Peki bura Gafûru’r- Rahîm ALLAH’tan nasıl?
En kolay O’ndan hırsızlık olur be hazînesi çok çünkü.
Şurdan birinin kovasından su alsan ulan burdan bir tas eksildi der.
Denizden alırsan hiç kimse fark etmez.
“E Peki nasıl çalalım onu?”
E dinlersen aklın başındaysa oğlum çalma usûlunu öğreteceğim sana.
Aha bu âyette var bu çalma usûlu.
Biz okuruz “Elhamdu li’llâhi Rabbi’l-‘Âlemîn Fâtiha!” tamam.
Ulan içinde ne var. Biraz onnan uğraş!.
Onnan uğraş onnan… “cıv cıv cıv cıv!” dedikodu edeceğine.
Milyarlarca insan bunun içine daldı da hâlâ çıkamıyor.
Biz onu, biz ölü kitabı yaptık şeyi Kur’ânı Kerîm’i.
Biriniz öldü mü Hâfız Efendi oku.
Ulan üfürük ne iki tarafa.
Bi de kendine üfür bunun içinde.
Hırsızlık için bir anahtar lâzım. Hîle. Hîle-i şerriye.
“Ne o?”
Hepiniz daha ölmeyeceksiniz ALLAH bilir amma.
Ben öleceği görmüyorum içinizde yakınlarda. Azrâil bilir mi.
Yok oğlum herkes de bilir azıcık.
Geliyorsun, ben felan işe gireceğim diye rapor istiyorsun benden.
Dinliyorum seni haa sen bu işi yaparsın.
O halde öleceğini bilsem vermem sana rapor.
Evet. Ne zaman öleceğini bilmem, öleceğini bilirim adamın.
Ama hangi sâniye öleceğini bilebilmem.
Bak havada meteoroloji diyor ki felan günü yağmur yağacak. Yağıyor.
Nerden bildi?
Bilir bilir kul hepisini bilir amma hangi sâniye yağacağını bilmez.
Doğumu bilirsin. Felan günü felan saatte doğacak.
Hangi sâniye de doğacağını bilmezsin.
Her işi ALLAH’a bıraktıktan sonra hadi halıları kaldırıp satalım, geçip gidelim. Utanıyor musun bir şeyden?
Utanıyorsun, o halde sende bir irâde vermiş ALLAH. İrâde vermese utanmazsın.
Köpeğe vermemiş irâde.
Sokakta, taaaa hükümetin önünde büyük caddede neler yaptıklarını gör.
At giderken duruyor. Abdestini yapıyor. Hadi sen yap bâkiyim.
“E ver otuz lira da yapıyım!.”
Ulan ben sana beş bin lira veriyorum yok param ama lakırtı parasına. Lakırtıynan ben sana çek keseyim.
Git şu köprünün üstünde büyük abdest yap.
Yapamazsın. İslâm yapamaz onu.
Aha işte bunun çalma usûlu aha bu âyette var.
Kaşığı cebine koyacaksın.
“Akşam içinizde gece namazı kılan var mı?”
Ya var, ya yok, ya var.
“Gündüz namazı kılmıyor.”
Hepiniz bir iştesiniz ne bileyim ben.
Abdestli gezin. Aha bu âyetin içinden o hırsızlık anahtarını çalabilmek için birinci şartı oğlum abdestli gezin.
Yataktan kalkıp akşam yatağa girinceye kadar abdestli.
“Efendim ben abdestimi tutamıyorum.”
Bir dakkada alırsın abdesti. Çabuk al be birâder. Üç defa yıkama elini bir defa yıka. Abdest al!
“Ama ben iyi abdest alacağım.”
E iyi abdest alma usûlu de var a evladım.
Bozuldu. Al abdestini, abdestsiz bir sâniye geçirme, geçirme.
Aha burdan çıktın. Bazısı sıkıştı, gittin helâya. Al ordan git.
“Efendim kahvede oturacağım.”
Kahvedeyken gidiyoken abdestini al.
Git kahvenin musluğuna al eline bir avuç su.
Su al avucuna. Ağzına sür, burnuna sür. Yüzüne sür.
Elbisenin üstünden koluna sür. Başına sür şapkanın üstünden.
Ayakkabının üstüne sür abdest taklidi yap.
“Yâ RABBi eğer mümkün olaydı ben güzel bir abdest alacaktım” demektir bu.
Bu bu tertibi kaybetme.
Şimdi girişebiliyor musunuz abdestli gezmeğe söz veriyorsanız anahtarı çıkarayım.
Yok efendim “dır dır” efendim şöyleydi de.
Şöylenen benim işim yok.
Bu lakırtıları da hiçbir yerde duyamazsınız.
Ahirette yakın, kıyâmette yakın hepisi yakın, o halde bir şey çalmak lâzım oğlum.
O halde hırsızlığa niyet ettin. Hırsızlığın birinci şartı abdest.
Abdestliyken sokakta, işte, torna mı yapıyorsun, ayakkabıcı mısın nesin yanında bir tesbihcik bi şey.
Mütemâdiyen bu günden itibâren ben başlayacağım de.
“Neye başlayacağım?”
Bu günden îtibâren ben başlayacağım bitti.
“Abdestli gezmeye niyet ettikten sonra başlayacağım” de.
“Neye başlayacağım?.”
Söyleme başlayacağını söyleme niyetini.
Ben başlayacağım. Neye?
“Lâ ilâhe illallah , Lâ ilâhe illallah , la ilahe illallah, Lâ ilâhe illallah Lâ ilâhe illallah!” ister bağırarak söyle, ister dört nala tırıs atar bağırarak caddelerde gez.
İster içinden “Lâ ilâhe İllallah Lâ ilâhe İllallah!.”
Gece gündüz. Günde en aşağıya bin defa “Lâ ilâhe İllallah.”
Ama doksan dokuz değil.
“Efendim ben çok çekerim" yoooo bin bir de değil!
Ne dokuz yüz doksan dokuz virgül üç çeyrek ne bin bir bir çeyrek tam bin tâne çek.
Her gün yaptı mı evde her gün bir çızık çiz.
Hanı sucular gelir eve tebeşirnen çızıyor ya.
Kahveciler kahve getirir haaa onun gibi çiz.
Yetmiş gün. Yetmiş tâne yaptı mı, efendim ben aylağım günde dört bin tane çekerim.
Daha iyi yetmiş günde dört tâne yetmiş bin eder.
Hanı “Ben yapacağım” dedin ya niyet ettin.
Ne yapacağını söylemedin değil mi. İyi kafanıza koyun.
“ yetmiş bin bitti mi Yâ RABBi yetmiş bin bitti yetmiş gün evvel ben sana hani dedim ki yapacağım hah. Şu yetmiş bin yok mu Lâ ilâhe illallah cebime koyacağım ve koydum!”
Şöyle de ikrar et.
“Cebime koyacağım, koydum” lakırtı, niyyet.
Şimdi o senin yanında dursun.
Baktın ki kıkırdayacaksın gidiyorsun.
Belli olur insan kıkırdıyıncağı, bir kaza geçirir.
Bilmem ne hastalığı olur doktorlar gelir doktorlar gider.
Sende hadi hadi al. Nalları ya vefât edeceğini anlarsın ya nalları dikmeyeceğini anlarsın.
Vefât başka nalları dikmemek başka tabi.
Nalları hayvan diker.
Zıbarmak var, gebermek var çeşitli.
Ama secdeye başını koyan vefât eder.
Daha kuvvetli koyan vefât etmez kalıp değiştirir.
Daha kuvvetli olan hiç ölmez.
ALLAH’a ısmarladık ben ev değiştiriyorum der gider.
Ölüm yoktur İslâm’da. Ölme yok ne ölümü.
Ben şimdi yukarı mahallede ; Anamın mezarına gittim.
Okudum geldim işte ordan yürüyerek buraya kadar geldik.
Yolda bir doktor arkadaş gördü beni hiç tanımayan hadi bindirdi getirdi kaçırmayalım diye.
Dün akşam rüyâda anamı gördüm.
Gece namazını kıldıktan sonra. İki günde bir gidiyorum.
Güldü: “Oğlum dedi ne yorarsın kendini yukarı bu kadar gelip gidiyorsun!” dedi.
“Yâ ana dedim ben geleceğim sen istersen kov!”
“Ben rahatım rahatım oğlum” dedi.
“Nerden rahat?.”
Anam seksen altı yaşındaydı.
Yirmi tâne yetmiş bin şeyi varımış. Kendisi söyledi bana.
Hayâtında çekmiş. Bir ikisini hediye etmiş.
“Ölmeden evvel dedi oğlum beş tâne de sana verdim tut al” dedi.
Ben görmeden o çekiverdi koydum cebime. Cebimde bakıyorum yok bir şey.
Ölürken onları kendine hediye ettim.
Yetmiş bini koy cebine fazlasını da koy.
Baktın birisi hebâ ettim der tamam.
Aha Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz mubârek rûhu muallâlarını teslim ettiği ‘Âişe Vâlidemizin dizindeyken inen âyet.
Yine ‘Âişe Vâlidemiz bu hadisi naklediyor.
Hz. ‘Âişe’den vârid.
Diyor ki bir gün Sallallâhu Aleyhi ve sellem efendimizin huzûruna bir sahâbe geldi.
Gözleri yaşlı “ne oldun?” dedi. Ya ehi..
“Yâ Rasûlullah dedi vâlidemi defnettim” demiş.
Rasûlullah “başın sağ olsun” demiş.
“Yâ Rasûlullah acaba anamın aşağıdaki hâli nedir” demiş.
Rasûlullah’ın yanında Numeyra isminde bir sahâbe var. Numeyra.
Ebû Numeyra kendisi köleden âzad edilmiş ama Numeyra da bir hassa varımış.
Bir tâne daha varıdı öyle bir sahâbe onda da bir hassa varıdı.
Cenâze namazına kim hangisinin cenâze namazına giderse millet peşine takılırmış gidermiş.
Gitmedi mi anlarmışlar ki o ölen münâfıktır. ALLAH öyle bir hassa vermiş.
“Yâ Numeyra demiş bak bakalım şunun anasına” demiş.
Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem. Numeyra şöyle yüzünü koymuş.
Kaldırmış yüzünü ki ah ile ağlıyor : “Yâ Rasûlullah azâb içinde!” demiş.
Bunun üzerine o adama demiş ki. “Git yetmiş bin tevhid getir demiş ananın rûhuna şey et demiş, hediye et!” demiş.
Oradan bir sahâbe demiş “Yâ Rasûlullah benim yetmiş binim cebimde” demiş.
“Ben versem olur mu?
"Ver ona” demiş. Vermiş. Hediye etmiş.
Numeyra gine yüzünü şey etmiş gülerek uyanmış Yâ Rasûlullah cenneti âlâ da demiş kadın.
Bunlar elektrikten daha kuvvetli tesir eder. Anladın mı?
Vakıt yok. Boş geçirme Lâ ilâhe illallah hattâ burdaki Müslüman kadınları ALLAH ömürlerini uzun etsin.
Hayâlarını hz. ‘Âişe Hayâsı etsin.
Boş zamanları çoktur.
Oturun kızım Lâ ilâhe illallah lâ ilâhe illallah.. doksan dokuz buçuk değil dokuz yüz doksan tam bin! unuttum yok!
“Ben beş bin tâne çekerim!” Çek!
“Bir gecede yetmiş bin çekerim!” Çek tahammül edebilirsen.
Yavaş yavaş çek koy, bir yere.
O bittimi yetmiş bin daha bir yetmiş bin daha. Kuliyet, kulibet.
“Böyle a insanlar olmasaydı gök kubbesi devrilirdi” diyor Cenâb-ı Rasûlullah kuliyet, kulibet aha bu günü yaşamamız böyle tevhidleri okuyup da ne kadar üzerimize hediye eden mubârekler var.
Öyle olmasa mezarlardan yukarı fışkırır millet. Mezarlardan yukarı fışkırır.
“Efendim hıristiyan mezarlığından niye fışkırmıyor?”
Yağmur, oğlum, hristiyan mezarlığı, İslam mezarlığı hristiyan tarlası, kâfir tarlası dinliyor mu.
Onun bir mubârek ALLAH’ın sevgilisinin bir göz yaşı, bir gecedeki bir dakîkalık duâsı bir milyon kişiyi kurtarır.
Sen İslamların içinde hepisi boş, geveze mi zannediyorsun.
Neler vaaaaar neler var. Onların yüzü suyu hürmetine duruyoruz.
Bizim yüzümüzün suyu hürmetine de duran var.
Bak aha burdaki bu kadar mubârek yüzlü. Sizin yüzünüzde nur var ama sen onu göremezsin.
“Vucûhun yevme izin nâdıreh (nâdıretun). İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun”
Secdeye başını koyanların şeyinde sücud eseri vardır diyor Cenâb-ı ALLAH Kur’ânı Kerim’de.
Ama aynada göremezsin onu.
Aynaya beyhûde bakma onu görmek için başka göz lâzım.
Onun için abdestli gez aha bu dediğimi yap. Aha âyet.
Bak işte o âyet-i kerimeyi okudu.
Bana da Şu âyet-i kerime’de şöyle lakırdılar varıdı kafamdan çıktı size söyledim.
O çok büyük iş haa.
“Lâ İlâhe İllallah!”
“Efendim Lâ ilâhe illallah cennetin kapısının anahtarı.”
Orada o kadar çok kapı var ki oğlum.
Şimdiden anahtarı cebine koy.
Daha iyi değil maymuncuk bu işte. Aha ortada.
Ben söylemiyorum âyet söylüyor.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz söylüyor. İnan buna inan bu böyle.
Gözün aklın, kulağın saf olmasını, temiz olmasını istiyorsan içindeki tamah şu haset perdelerini yırt at bunları at içinden.
Ayna, bir şeye tamah etseydi bizim gibi münâfık olurdu her bakanı başka türlü gösterirdi.
Münâfıklar aynaya baktı mı beğenmezler kendilerini.
Ama o ayna değil haaa.
Doğru söz söyler he he heee der. Hoşuna gitmez.
Çirkin bir herif Hintlinin birisi aynaya bakmışta kızmış aynaya.
“Bu ayna fenâ gösteriyor” diye aynayı yakmış parçalamış.
Onun için fazîletli insanları sevmezler.
Anlamayan da “hav hav hav!” köpek gibi bağırır.
Onun için her şeyi olduğu gibi gösterir ayna bilirsin değil mi?
Eğer ayna bizim gibi olsaydı her şeyi olduğu gibi göstermezdi.
Onun için hadis-i peygamberi de: “Mü’min mü’minin aynasıdır!” buyurmuş.
Birbirimize baktı mı peşin neyi ne ne göreceğiz biz burada.

Huvallâhu’l-hâliku’l-bâriu’l musavviru lehu’l esmâu’l husnâ, hayır ordan yukarı.
Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmeliku’l-kuddûsu’s-selâmu’l-mû’minu’l-muheyminu’l azîzu’l-cebbâru’l-mutekebbir(mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Mu’minul muheymin.
Mu’min, mu’min, Müheymin ALLAH.
Birbirimize baktığımız zaman Nûr-u Rasûlullah’ın fânusuna bürünmüş bize bizden yakın olan ALLAH’ı görmek lâzım.
O halde mü’min arkadaşına sen nasıl çirkin olarak bakarsın.
Nasıl fenâ söz söylersin.
Nasıl onun hakkında fenâ şey söylersin.
Mü’min mü’minin aynasıdır.

Abdulaziz zamânında, Murat zamânında. İstanbuldaki Mısır Çarşısı yapılmış.
Murad tebdili kıyafet etmiş, veziriynen geziyor sabah namazını şey yeni câmide kılmış. Gitmiş.
Hacı Mustafa Efendi dükkanını açmış.
Karşısında da Hacı Ömer efendi.
Hacı Mustafa Efendi’ye gelmiş.
Eskiler bilir eskiden zenbillerde satılan zenbil pirinci varıdı.
Mısırdan gelirdi şöyle büyük.
Küçüklüğümüzde yapardık da yerdik. Babam alırdı.
Gelmiş: “Efendi amuca!” demiş.
“Buyurun Efendi!” demiş.
Pâdişahı tanımıyor ya.
“Şurdan bana beş okka pirinç ver!” demiş.
Eskiden okka. “Peki efendi” demiş.
Almış ordan kağıdı üç okka.
“Amuca demiş ben beş okka istiyorum üç okka değil” demiş.
“Anladım efendi demiş anladım anladım. Sağır değilim” demiş.
Üç okkayı tartmış.
“Aha karşıdaki Hacı Ömer Efendi de de aynı pirinç var demiş.
Zenbiller aynı demiş. Ben siftah yaptım” bugün demiş.
“O daha siftah yapmadı iki okkasını da ondan al!” demiş.
Aha mü’min mü’minin aynası.
Burada git bir bakkala Efendim kap silmek için cin hani o tel var.
Var mı sizde aha dün evden istediler.
Efendim cin yok bizde bilmem parça yüklü.


KELİMELER:

Mihrâb: Câmide imamın namaz kılarken cemâatin önünde durduğu yer.
Nâil: Murâdına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş.
Mutevellid: Doğan, dünyâya gelen. İleri gelen, çıkan, hâsıl olan.
Müstehak: Hak eden, hak etmiş. Kendisi kazanmış.
Envâi: (Nev'. C.) Neviler, çeşitler, türler.
Taklid: Takma, asma, kuşatma. Benzetmeğe ve benzemeğe çalışmak. Benzerini yapmak. Birine benzemeğe çalışarak alay etmek. Sahte. Bir şeyin sahtesini yapmak.
Gebermek: Ölmek.
Muallâ: Yüksek, yüce, âli. Makâmı ve rütbesi yüksek.
Defn: Gömmek, gömülmek. Cenâzenin mezara gömülmesi.
Hassa: (C.: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey. Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey. Bir şeye mahsus kuvvet. Te'sir. Menfaat. Âdet ve alâmet. Ekâbir, kavmin ileri geleni.
Siftah: İlk satış.


ÂYETLER:

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ
إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ

" Vucûhun yevme izin nâdıreh(nâdıretun). İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun).:

Nice yüzler o gün ışılar parlar Rablerine bakarlar!”

(Kıyâmet 75/22-23)

لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

“Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne). Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, âlimul gaybi veş şehâdeh(şehâdeti), huver rahmânur rahîm(rahîmu). Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmelikul kuddûsus selâmul mû’minul muheyminul azîzul cebbârul mutekebbir(mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). Huvallâhul hâlikul bâriûl musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). :

Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, ALLAH korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz. O, öyle ALLAH'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. O, öyle ALLAH'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. ALLAH, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, şekil veren ALLAH'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sâhibidir.
(Haşr 59/21-24)



HADİSLER:

“Ümmetimden bir adam gördüm ki, Cennet kapılarına kadar geldi, fakat kapılar yüzüne kapandı. Getirdiği kelime-i şehâdetler geldi, elinden tutarak Cennete girdirdi.”
(Taberanî)

“El mü’minü, mir’âtül mü’min: Mü’min mü’minin aynasıdır”
(Ebu Davud, K. Edeb, Bab fi’n-nasihat, hadis 4918)
Resim
Cevapla

“MART” sayfasına dön