Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen gullale »

MAKÂLÂT-ı HACI BEKTAŞ-ı VELÎ ŞERHİ

Resim

Makâlât-ı Hacı Bektaşî VELÎ
Kaddesallâhu sırrahu


ÖNSÖZüm:

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm


İslâm Âlemi’nin ve ANAdolu'muzun Velâyet Şahbâz'larından Hacı Bektâş-ı VELÎ kaddesallâhu sırrahu’nun çok kıymetli Makâlât-Makâleler isimli tek eseri Prof. Dr. Esat COŞAN tarafından o günkü Osmanlıca’dan bu günkü dile şerhedilerek aktarılmıştır.
ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ve HAKK Dostları kaddesallâhu sırrahum yolunda; kelime anlamları, Âyet-i Kerîme’lerin yerlerini ve Hadis-i Şerîf’lerin kaynaklarını belirterek, Hünkâr'ın, Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerifler mesnedli buyrukları olan hikmet- feyz- fazîlet pınarı bu eseri, NAKİLleşmek azmindeki AKILlar için yeniden şerhetmeyi niyet ettim.
RABBi’l-Âlemîn’in inâyeti, ihsânı ve lutfu ile kemâlen tamamlamayı niyâz ederim.
Daha önce de niyetlenmiş bulunduğum HAKK Dostları'nın eserlerinin kimi şerhleri tamamlanmış olup bâzıları devam etmektedir.
Bu tarîkteki yapabildiklerim ve yapmaya azmettiklerim için ALLÂHu Teâlâ’ya şükreder, rızâsına vesîle olmasını ve hedefini merkezinden bulmasını ümîdederim.

İfrat ve Tefritte Hacı Bektâş-ı VELÎ kaddesallâhu sırrahuyu arayan, ancak anlamaktan uzak olan kimi hizibler, in şâe ALLAH bu çalışmamızla Hünkâr'ı, MuhaMMedî MeLÂmette İ’tidal sâhibi ve Sırât-ı Mustakîm’de bularak, HAYY olduğunu göreceklerdir İn şâe ALLAH!.



MuhaMMedî MuhaBBetlerimle..

Şerheden: kul ihvÂNi

ZEVK 4992

Resim BismiHU ismiHU ALLAH.. Hacı BEKtaşı VeLî HUu!
HiMMetin Hazır-Huzur kıl!. Kul Kıtmir ASLen DeLî HUu!
Üzme-Üzülme-SEV-SeVil!” EDEB Kapın Kalbime aç!
Ehl-i Beytin Resim cÂN ceylÂNı... Resim ezel u Ebed ESEDi..
ZIDlar ZEVKin BAŞı-SONu.. EREN ELİn EVVeLi HUu!..
aleyhumu's-selâm..


19.07. 12 13:08
drsslmd-slmd-aksryda..

HiMMet: zâhir-Bâtın MuhaMMedîyyet Hakikatı YOLu..
Esed: Asl-ÂN. aslan...
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

Resim

ViLÂyet TaBLına Resim VUR!-mak
Resim ER sÖZüyle Kavil KUR!-mak
BAŞın EĞmek. Boyun BUR!-mak
Resim DivÂN-da KIYAM-a DUR!-mak

ZEVK 5005

DELİkli TAŞTan GEÇ-ER-ken.. AŞK YaLadık Toprağından
NiYAZ NâsibimİZ ALdık.. Resim KARADUT-tan Yaprağından
SaVMu - Sahurun - İftarın Resim ÂRİFesinde Resim BAŞ Resim EŞik-te
Gönül GÜLLerin KOKladık Resim DOST-un Resim BİZ-BİR-İZ" BAĞIndan


19.07.12 18:28
hcbktş-nvşhr-aksry..yllr…

Resim

ViLÂyet: AKLen-nAKLen cAN CeRRyÂNlarını NûR-u MÎM Merkezine BAĞlayan TEVHİD Kablosu..NübüVVetin dERc olduğu ANA iSALL HaTTı.. Şeriat-ı MuhaMMediyyedeki İMAN İLMinin Tariat-ı MuhaMMediyyede AMEL EDEBi.. Mârifet-i MuhaMMediyyenin İRFÂN YOLu.. Hakikat-ı MuhaMMediyyenin şu ÂNda-Şe'ÂNda YAŞAM şEKLi...
TaBL: Davul. Kulak zarı/vermek..
Kavil KURmak: Söz VERip sÖZünde DURmak.
KIYAM: HaKK’ın HUZUrunda Hazır Hayylığı..
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

Resim

Yâ Hazreti HÜNKÂR!
Kaddesallâhu sırrahu


Kalbi Kâbe Sedefinde
Derisi Tevhid TEFinde
HiMMet gönül gergefinde
Yedi rengin ALı Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallahu sırrahu…

*

Elif-Lâm-Mîm.. LâMı HaKKa
Kavi HaCeRR.. NâMı HaKKa
CiMde MîMin TaMı HaKKa
Sırr-ı Be-si Resim BALı Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

Destur dİLe ZaNNın Örme!
Sakın DALdan Eğme Görme!
ZÂTen-AYNen KÖKten SÜRme
ASLı fASLı Resim ALİ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

OLsun-OLmasın OL-ANın
Tek NOKTAda bir TEK ANın
Resim AKLın Algısı zamANın
HÂL İÇİnde HÂLi Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…


*

MuhaMMedulah Miracı
Yedi DİLin Tevhid Tacı
Dört ÂLEM hÂLİnde Hacı
Derûn-Ledünn DALı Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…


*

Kıtmirin Resim KervÂNın İTi
Fesebbit SıRRın tesbiti
Resim SıRR-ı Süveyda Sabiti
Gariblerin YOLu Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

Kuyruğunu gİZle Kıtmir
Hünkâr İZin İZLe Kıtmir
Evvel-Âhir BİZLe Kıtmir
Hak MuhaMMed MALı Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

Lafa TOKum.. HiMMet AÇım
Mahkum-Mecburum-Muhtacım
Resim BEŞikte Ağardı SAÇım
Resim Sırr-ı Sıfır SALı Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…


*

Sırr-ı SîN Resim ESEDullaha
Kûn Resim Kevser Rasûlullaha
KaLBden KaLBe YOLu ALLAHa
Ezel-Ebed ELİ Resim Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

SıRRın SEVdikçe Ufaldı
Umudum Ufuğa SALdı
Akıllılar Resim AKLım ALdı
Kıtmir Zırr DELİ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

SILAm Kayıp-VatANım Yok
Resim SÜRÜsüne KatANım Yok
Alanım Yok.. SatANım Yok
BİLmem ki NetmELi Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

İrfÂN İÇsem.. Edeb YEsem
Ters Çevrip Çırpsam Kesem
Hazreti HUu!.. HiMMet! DEsem
Resim ES-ER SehER YELİ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

MuhaMMed SESİn DUY! u Huu!
Ehl-i Beyt EDEBin UY! u Huu!
KerBeLÂ-ya cÂN SU-yu Resim Huu!
Sırr-ı seBİL SELİ Resim Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

KevsER ELin Kerem TASın
HÂL-i Hazır HASSlar HaSın
Resim SeMÂların SıRR EsMÂsın
Doksan DOKUz DİLİ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

HaYY Nefesi ÖLÜmüze
Damla Damla GÖLümüze
Resim KâR ü beLÂ ÇÖLÜmüze
ŞaDDul- ARAB-NİL-i Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

deLi-veLi DEM bu DEMde
HaMı-TaMı-TüMü HeM de
MUHİTin CÜMMlesi CEMde
Şu ÂM MERKEZ MİLİ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

SÖZe * ne hacet şu ÂNda
LÂ Huve iLLÂ HU! cÂNda
ŞAHın Şâhidi Resim Şe-ÂNda
KeVNî Köçek ZİLİ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

vASL-ı vUSLatın VâDesi
Resim Sırr-ı Sıfırın SâDesi
Kesen Dihaka BâDesi
Eren Elde DOLU Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

Kul Kıtmirim kelbim HaVVlar
Resim YOZu-HaMı AŞKa TaVVlar
Resim CeylÂNımız ASLAN AVVlar
ŞAHın ŞAHBÂZ KOLU Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

KeLÂMullah Kâf KeLÂMı
DivÂNın DÂRus- SeLÂMı
MeLÂMetin Merkez LÂM-ı
BâB-ı YezdÂN YOLU Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

Resim BİL-İŞ BUL-uşun BULutu
KORKudan DOĞ-ÂN UMUTu
Resim Mute Kable en temut u
Her ÂN DİRİ ÖLÜ.. Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

KiM Yanında KİMler Karşı
Dolar Taşar ÇİLE Çarşı
Yeri-Göğü Resim Kürsî-ARŞı
KâR ü beLÂ ÇÖLÜ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

KorkuSUz UMUTsuzlara
UYku Uyur UYKUsuzlara
SU BAŞInda SU-SUzlara
ÖZde gönül GÖLÜ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

SıRR OLdum SENi SEVVeli
CEM ETTim Âhir EVVeli
EL ELe Resim Ehl-i Beyt ELİ
ALİ ŞAHta ULU Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

AŞKtan bAŞKa DAĞı BİLmez
BAĞsız BAĞlı BAĞı BİLmez
SOLU BİLmez SAĞı BİLmez
Ancak ALLAH KULU Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…


*

Resim SEVenler Sofrası OLsa
ASLAN çEŞmen TASI OLsa
Resim KAPıyın PasPası OLsa
Kıtmiriyin ÇULU Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

cAN Kuşun Kafesi Senden
Naz-Niyaz Nefesi Senden
Hakk ÂŞIKlar SeSi Senden
SıRR-ı Be BüLBüLü Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

Resim KerbeLÂ Ah u ZÂRında
CANa Resim CÂNÂN Bazarında
Resim Rasûlullah GülZÂRında
Ehl-i Beytin GÜLü Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

ÂŞIKların AMAN!ı Resim Hayy
vASL-ı vUSLat zamANı Hayy
AŞK YANgının DumANı Hayy
Hayydır KORu KÜLü Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…

*

BİLen DEmez DEyen BİLmez
Kul ihvÂNi Resim SıRRın SİLmez
feyeKûN Resim kıyam.. Eğilmez
KûN un TEVHİD TÜLÜ Hünkâr!..
Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu…


19.07.12 14:28
nvşhr-hcbktş..yllr..bcksngl…
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

Resim
HACI BEKTAŞ-İ VELÎ

HAYÂTI :



Halka malolmuş pek çok HAKK Dostu'nda olduğu gibi Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin de hayâtı Anadolu'muzun gönülden gönüle akan ve ulaşan hep diri kalmış hayat öykülerindendir. Hayat hikâyesine kaynak olanVelâyetnâme-i Hacı Bektaş-ı Velînin yazmaları kütüphânelerimizde pek çok ve çeşittedir. Manzum (ölçülü, mizanlı, tertibli. Vezni ve kâfiyesi olan söz.) ve nesir (manzum olmayan söz veyâ yazı.) şeklinde olanları, Farsça ve Osmanlıca dillerinde olanları olup Türkçe ve Almanca olarak yayınlanmıştır.
Velâyetnâme-i Hacım Sultan, Velâyetnâme-i Abdal Mûsâ, Velâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan’da da anlatılan menkîbevî hayâtı benzerdir. Ortak ve doğru olan; babası, Emevî zulmünden Horasan’a hicret eden, daha doğrusu sığınan Ehl-i Beyt İmam silsilesinden 6.ıncı İmam Mûsâ Kâzım (ra) neslinden Seyyid Muhammed b. Mûsâ Sâni’dir. M. S.1343 yılında ölen Vâsıtî Tiryâku’l- Muhibbin isimli eserinde açıkça Ehl-i Beyt’ten olduğunu bildirir.

Hacı Bektaş, Hacı Bekdaş, Hacı Bekteş şeklinde halk dilinde yer alan bektaş kelimesi; akran, arkadaş, eş, benzer anlamındadır.
Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin lâkabı olan Hünkâr ise saltanat sâhibi olan Sultan, pâdişah anlamındadır.

Kendisini Mânâ Âleminde ve Ledûn İlminde yetiştiren Zât-ı Mübârek Lokman-ı Perende Hazretleridir. Türkistan’ın ulu mutasavvufu Hikmetler İkliminin eşsiz Hatibi Ahmed-i Yesevî kaddesallâhu sırrahu mânevî bir işâret üzerine Halkı, HAKK Celle Celâluhu’ya uyandırmak ve Muhammedî nûru ve şuuru neşretmek göreviyle Ana Yurt’tan Anadolu’muza göndermiştir. Anadolu’nun yüreği gibi olan Kırşehir civârındaki Suluca Kara Höyük’te mekân tutmuştur. İlâhi İlim, Muhammedî edeb ve Ehl-i Beytî bir tevekkül ve ihlâsla sayısız insan yetiştirmiş, rüşde ermesine hasbî hizmetler etmiş ve çeşitli yerlere görevli göndermiştir.

Yaşadığı devrin ALLAH Dostlarıyla, görüşmüş ve gönül bağları kurmuştur. Bilinenlerden bâzıları; Hacım Sultan, Niğde Borda türbesi olan Sarı Saltuk, Aksaray Taptık Köyünde yatmakta olan Taptık Baba, Ulu Âşık Yunus Emre, Karaca Ahmed, Akça Koca, Seyyid Mahmud Hayranî sayılabilir.

Yaşadığı devir bilinmekle berâber kesin târih ihtilaflıdır. M.S. 1248 de doğduğu, 1281 de Anadolu’ya geldiği ve 1338'de de HAKK’a yürüdüğü çeşitli eserlerde bildirilmiştir. Kırşehirli Âşık Paşa da 1502 de yazmaya başladığı Âşıkpaşazâde’sinde Osmanlı dönemine yetişmediğini bildirmiştir. Bizce önemli olan Anadolu’nun en karışık döneminde orada olduğu ve irşadda Velî oluşudur.

Hacc'a giden Hocası Lokman-ı Perende Hazretlerinin Arefe günü canı pişi isteyince kalb telefonuyla haberdâr olan Hacı Bektaş- ı Velî Hazretleri, Hocasının evinden aldığı sıcacık pişileri Arafat Dağı’na ulaştırdığından Hacı denildiği bildirilmektedir. Zâten kendiside çoğu Erenlerde olduğu gibi Kerbelâ, Necef üstünden Mekke, Medine’ye vardığı, haccettiği, 3 yıl o Kudsal Mekânda naz-niyaz yaşadığı sonra Kudus, Şam, Haleb, Elbistan yoluyla döndüğü rivâyeti vardır. Hacc'la ilgili bilgileri Makâlât'ında çok açık ifâde eder.

Ben doğrusu, herkesin her yerde bulabileceği bilgileri aktarmaktan ziyâde Münir Derman Hocam'ında açıkça buyurduğu gibi Anadolu'da ardı ardına kaynayan velâyetin üç kerem Kaynağı Hacı Bektaş- ı Velî, Hacı Bayram- ı Velî, Hacı Şaban- ı Velî Hazretlerinin diri dinlerindeki İlim-İrâde-İdrak ve İştirak neşesiyle yaşayıp da yaşattıkları Öz Görüşün özetini:
Uhuvvet ve Fütüvvetle Halvet, Melâmetle Celvetolarak anlamaktayım. Hiçbir da'vâda bulunmaksızın sâdece Livechillah ihlâsla, Ezelî Nûrullahı, Nûr-u Muhammedi, Nûr-u Ehl-i Beyti; Kur’ânî ve Rabbâni hükümler içinde bizlere ulaştıran bu Yüce Erenleri, Can Ceryanlarımızın yıkılmaz direklerini ve kısacası ALLAH Dostlarının ledünnî sözlerini Muhammedî bir mâhiyet, mezheb, meşreb ve mâliyet ışığında gönlümden geldiğince, geçmişle bağları kesilen gençlerimizin anlayabileceği bir ifâde düzeyinde arza çalışacağım.

Uhuvvet ve Fütüvvetle Halvet, Melâmetle Celvet...

Yine Kırşehir’i şereflendirmekte olan Âhi Evren Baba ile çiçek açan Âhilik Uhuvveti.. Kardeşlik. Din kardeşliği. Samîmî dostluk…

Hacı Bektaş-ı Velî hazretlerinin ataları gibi, ataları Orta Asya’da Nişabur’a sığınan
Kitâbu’l-FütüvveveRisâletu’l- melâmetiyyeyi yazan Seyyid Abdurrahman Sülemi hazretleriyle kök salan Fütüvvet … Dostlara afv ve safh ile muâmele. Yiğitlik. Cömertlik. Lütuf ve ihsankârlık. Kerem ve seha. Soy temizliği…

Halk içinde HAKK’la gizli kalışla Kemâlât yolu olan Halvet… Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. Gizlilik…

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem günlerinden beri var olagelen tüm iyiliklerin mutlaka gizlendiği ve tüm kötülüklerin asla halka karşı gizlenmeden yaşandığı için bilir-bilmezlerce kınanan Melâmet.. Kınanmışlık… Olmuş için tevbede, Olana rızâda, Olacağa duâda; Îman-Amel-Ahlâk ve Hâl olarak Halk için de HAKK’ın Hükmünü açıkça yaşayış olan Celvet…

Davul sesinin
Dostsesini bastırdığı, cemâatçılık ve târikatçılığın çığırdan çıkıp cirit attığı, tefrid (Minumum) ve ifraddan (maksimum) başka bir de İ’tidal (optimum) yolu olan Sırat-ı Müstakîm'in olduğunun unutulmaya başlandığı günümüzde köşe taşlarımız olan Ulu Erenlerimizi, şucu ya da buculara bırakamayız!

Geçmişin ve bu günün siyâsî ceryanlarının isimlendirdiği ve bâzılarının da haklı haksız sâhiblenip kimselere bırakmadığı inanç sistemimizi Kur’ânı Kerim ve sahih hadislerle; tarafsız, ancak HAKK’a taraf bir vicdanla gönül gözümüzden geçirmeliyiz.
Katı, kasıtlı, kalıplı, netîcede nefrete dayalı iç güdüleri dürtükleyerek ne Sünnî ne de Şiî olunur.


Kaldı ki illâ birinden olmak gerekirse; Ehl-i Beytî – Muhammedî - Kur’ânî – Rabbânî bir İnsan olarak;
Îman'da, Şeriatı Amel'de, Târikatı Ahlâk'ta, Mârifeti ve Hakîkat'ta, Hâli yaşayarak şerefli şehâdet ehli oluruz.

Hacı Bektaş- ı Velî Hazretleri de çırak-usta ilişkisi ve diriden diriye nur nakli ilim ve edebi içinde tâlim ve terbiyesini; öğretim ve eğitimde devam ettirmiştir.

Makâlâtını zevk ederken göreceğiz ki Ulu Hünkâr Hacı Bektaş- ı Velî kaddesallâhu sırrahu Hazretleri de, Uhuvvet ve Fütüvvetle Halvet, Melâmetle Celvette Celâl-Cemâl Cem’ini esas almış yaşamış ve yaşatmıştır.

Zâten yaşanıp-yaşatılmayan, yalan olandır ki o ise günümüzdeki; Laf Ebelerinin, Tasavvuf Simsarlarının ve ne acı ki Tevhid Tüccarlarının işidir…
Gübreden-Gülden habersiz naylon gülcüler istemese de biz İnşâalah HAKK’a inanıp Hayrı işlemek adına Anadolu’nun Yüce dağları gibi Halkın içinde HAKK’ın adına dimdik duran, ömürleri boyunca sahte Sultanların sofrasına oturmamış Üç Velîlerimiz,
Yunus Emremiz, Somuncu Babamız, Ümmî Sinan Hazetleri. Ve daha nicelerini anlamaya ve anlatmaya hasbî hizmetçi olacağız. Bize Dînimizi getiren ve Rahmeten li'l-Âlemîn olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem adına hesâbına ve şerefine bu işi yapacağız. Kendi adına sâhib çıkışı ve kullanışı açıkça doğru bulmayacağız…

Sûreti
(sûrete âit, görünüşe âit ve müteallik. Hakîkî, ciddî ve samîmî olmayan. Zâhirî.) sınıflanmalardan, Sîreti (bir kimsenin içi, hâli, hareketi, ahlâkı. İnsanın tutmuş olduğu mânevi yol.) Cem’e kemâlâtla ulaşım yoluna geçiş günümüz insanının ana sorunudur.

Geçmiş zaman içinde Sünnî ve Şiî görüşü siyâsete âlet eden devletlerin iki tarafta da olan masum halka neler ettiği, gün gelip göğe çıkarırken gün gelip çoluk-çocuk kılıçtan geçirdiği, Eskiçeri-Yeniçeri oyunlarının vs. nin, Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin inanç ve yaşayışı ile alâkasının olmadığını göreceğiz…

HAKK’ın Kullarına:
Kulum!diye ferman eden Padişahlarla, biri birini öldürten bilmem kaç tânesine taç giydirmekle övünen târikatçı sistemiyle de…

Bizim köyde Süleyman Emmi’nin hanımı ölmüş iki çocuk kalmış, Halime Hala’nın da kocası ölmüş iki çocuk kalmış, konu-komşu araya girip evlendirmişler. Derken iki çocuk da ikisinden olmuş. Bir gün diğer odada kavga-kıyâmet kopmuş Süleyman Emmi :

Hanım bak ne oluyor!demiş. Biraz sonra elleri belinde gelen Halime Hala :
Herif! Herif! Seninkilerle benimkiler birleşmiş Bizimkilere veriyorlar dayağı!..demiş…
Ehl-i Beyt, îmânı olan hepimizindir…

ALLAHU Zu’L- CELÂL’in Sırat-ı Müstakîmi ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Fırka-ı Nâciye yolu ne Sünnîdir ne de Şiîdir.


Hem on iki İmama ikrârun
Bunların zıddına inkârun olsun.

Muhib ol Dostına, zıddına düşman
Dilersen kim ola imanın ruşan...

Aynı zamanda on iki İmama ikrârın, bunların zıddına inkârın olsun. Ehl-i Beytin Dostunu seven ol, düşmanına düşman ol ki eğer imanım açıkça belli olsun istersen…

Bu beyitler Emniyet Umum Müdürlüğü kütübhânesinde bulunan Makâlâtın manzum bir mukaddemesinden alınmıştır.


İkrâr : Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak. Fık: Bir kimseye diğerinin kendisinde olan hakkını haber vermek.
İnkâr : Bilmeme, tanımama. Yaptığını ve söylediğini gizleme. Yapmadım deme ve ayak direme. * Reddetme. Nefy.
Muhibb : Seven. Muhabbet eden. Dost. Hayrı isteyen.
Ruşan : Ruşen. f. Parlak, aydın. Belli, âşikâr.
Tevellâ : (Tevelli) Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.
Teberrâ : Uzak durma. Sevmeyip yüz çevirme.
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

Resim

On iki İmama ikrâr, tevellâ ve teberrâ meselesi…

On iki İmam dediğimiz öpöz Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm olup bizzât Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in torunlarıdır.
Ehl-i Beyt’e sevgi beslemek hem Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU Zu’l- Celâl’in emri hem de açık-seçik ifâdelerle Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in istek ve emridir.
Unutmamalıyız ki İslâm Dîninde ikrâr HAKK’a inanıp Hayr olanı işlemek şartıdır.
İnkâr ise Bâtıla inanmayıp şerri işlememek şartıdır.
Aklı olan Nakli bilen ve vicdan sâhibi olan bir kişi herhangi bir nedenle bu sınırların dışına çıkarsa İslâm Dîni'nden kendisi fiilen çıkmıştır.
Emevî, Abbâsî ve daha sonrakilerin Ehl-i Beyt katliamlarını bâtıl ve şerr olarak görmemek İslâm Dîni'ne inanan için mümkün mü?
Ancak, o gündür bu gündür istismar edilen Ehl-i Beyt aleyhumu’s- selâm Hazretleri ile bu gün bâzı kendini bilmez, Îman-Amel-Ahlâk ve Hâlleri karışık ve İslâm Dîni'ne uymayan sözde Şiî kişilerin oluşu…
Yine Ehl-i Beyt kâtillerini sahâbe oğlu olduğu için reddetmeyen, Ehl-i Beyti sevmekte Şiîlere benzeriz gibi nedenlerle gevşek davranan komik düşünce sâhibi Sünnîlerin oluşu..
İkisi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in kayın pederi, İkisi de damadı olan dört halîfe hakkında çağlardır süren kısır polemik…

Kısacası biz İslâm Dîni'ni inanç ve inancı yaşayış bazında ne yapmalıyız? Gençlerimiz, Sevgi-Nefret Kavşağında ne yapsınlar?..
Geçmişin acıları içimizde olmakla berâber Ehl-i Beyti bu gün de gereği gibi sevmekte Muhammedî bir muhabbet ve merhâmetle, gönül gözüyle Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin Makâlâtını okuyalım ve anlamaya çalışalım İnşâallah…

Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin; Kitâbu’l-fevâid, Fâtiha Sûresi Tefsiri, Nasihat ve Vasiyetleri gibi eserleri olduğu da bildirilmektedir.
Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin en meşhur eseri şüphesiz Makâlâtıdır.
Manzum ve mensur yazmaları vardır.
Makâlelerin toplanmasıdır.
Bekli de sohbetlerinin kaleme alınışıdır.
Bölümlere ayrılmıştır.
Arapça olan nüshaları iki adet olarak tesbit edilebilmiştir.
Birisini, Makâlât'ın ilim âlemine kazanılmasında çok değerli hizmeti olan ve orjinalinin de kendisinde olduğunu bildiren Prof. Dr. Esad Coşan tercüme etmiştir. Kendisine rahmetler dileriz.
Diğeri Süleymâniye, Denizli 393/4 de kayıtlı nüshasıdır.
Türkçe mensur tercümeleri çoktur.


Meşhurları:
1- Manisa Nüshası: Manisa Kütübhânesi 5336 numarada kayıtlı nüsha.
2- Ankara Nüshası: Ankara İl Halk Kütübhânesi Eski Eserler Bölümü 355 numarada kayıtlı nüsha.
3- Lâleli Nüshası: İstanbul Süleymâniye Kütübhânesi 1500 numarada kayıtlı nüsha.
4- hacı Mahmut Nüshası: İstanbul Süleymâniye Kütübhânesi Hacı Mahmut Efendi 2856 numarada kayıtlı nüsha.
5- Uşşâki Nüshası: İstanbul Süleymâniye Kütübhânesi Uşşaki16 numarada kayıtlı nüsha.
Ve diğerleri…

Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin Makâlâtı gibi halka mal olmuş asırlarca elden ele, dilden dile ve gönülden gönüle aka gelen anonim eserlerin orjinali şudur demek mümkün olmamıştır.
Çeşitli nüshaların sentez ve analizinden doğan eserler de bu hususta bir fikir vermektedir ki aranan da budur.
Elde mevcut yazmaların bize ulaşan ve Lâtince harflerle yazım zorluğuna rağmen Hacı Bektaş- ı Velî Hazretlerinin o günün diliyle buyruğundan bu gün ne anladığımızı, hiçbir iddiada bulunmaksızın sâdece ortaya çıksın ve genç neslimiz fikren tanısın dileğiyle arz ediyorum.
Hazreti Hünkârın bu az hizmetime karşılık olmadan geniş keremiyle hepimize hiMMet etmesini dilerim.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e, Âl u Ehl-i Beytine ve Sahâbesine salât u selâm olsun. El-hamdu lillâhi RABBi'l-Âlemîn…

Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »


Ehl-i Beyt’e sevgi beslemek Kur’ân-ı Kerîm’de ALLÂHU ZU’L- CELÂL’in emri:


ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ

Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), kul lâ es’elukum aleyhi ecren illel meveddete fîl kurbâ ve men yakterif haseneten nezid lehu fîhâ husnâ(husnen), innellâhe gafûrun şekûr(şekûrun): İşte ALLAH'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevâbını fazlasıyla veririz. Şüphesiz ALLAH bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.
( Şûrâ 42/23)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ehl-i Beyti’ni sevmek ümmetine vâcibtir.
Salâvât-ı şerîfedeki Âl-i Muhammed’e saygının namazda ikinci teşehhüdde söylenmesini vâcib kılan İmâmı Şâfiî radiyallâhu anhu’yu devrin düzenbaz dalkavukları râfizîlikle suçlayınca şu şiirini okuyor:


Ey binitli kişi! Minâ’daki o taşlıklı yerde dur ve taşlı yerin sâkinleriyle, kalkıp gidenlere kulak ver!.. Seher vaktinde, tıpkı taşan Fırat Irmağının âhengi ile, hacılar Minâ’ya doğru dolup taştığında, bil ki eğer MUHAMMED (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in âilesini sevmek bir râfizîlik (taşkınlık ve sapıklık) ise, ins ve cin âlemi şâhid olsun ki (o hâlde ben) bir râfizîyîm!..

Birçok hadis-i şerîf içinden bir Ehl-i Beyt aleyhumu’s-selâm güldestesi:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Ni’metleriyle sizi beslediği (gıdalandırdığı) için ALLAH’ı sevin. Beni de ALLAH sevgisi için sevin. Ehl-i Beytim’i de benim sevgim için sevin.buyurmuştur.
(İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Menâkib 3792;Taberanî, Kebir;İbn Hibban)

İlâhî, fıtrî, kevnî ve Muhammedî sevgi zinciri!..


İlâhî : Cenâb-ı HAKK ile alâkalı, ALLAH'a dâir. Cenab-ı HAKK'a âid ve müteallik
Fıtrî : Doğuştan, yaradılıştan, fıtrata âit ve müteallik. Hayat kânunlarına uygun.
Kevnî : Oluşa ait ve müteallik. Kâinat ilmine dâir. Varlıkla alâkalı.


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Hayber günü:Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki o, ALLAH’ı ve Rasûlunu sever, ALLAH ve Resûlü de onu sever.buyurunca Râvi devâmla der ki: Bu söz üzerine (kendilerini seçsin diye sahâbe) boyunlarını uzattılar. Ama, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Bana Alî’yi çağırın!buyurdular. Ali kerremullahi veche getirildi ama gözlerinden rahatsız idi. Hemen gözlerine tükürdü ve sancağı ona verdi. ALLAH Tealâ Hazretleri onun eliyle fethi müyesser kıldı. Râvi devâmla (Âl-i İmrân 3/61) âyeti indiği zamanGelin, oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım...buyurup hemen Alî’yi, Fatıma’yı, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı ve:ALLAH’ım bunlar benim âilemdir (ehlimdir).buyurmuştur.
(Müslim, Fezâilü’l-Ashâb 32 (2404); Tirmizî, Menâkib (3726)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e:Sana bu ilim geldikten sonra kim seninle bu hususta mücâdele edecek olursa de ki:Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendinizi ve kendimizi çağırıp toplanalım, sonra niyet edelim ki ALLAH’ın lâneti yalancılar üzerine olsun!(Âl-i İmrân 3/61) âyet-i celilesi indiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Alî keremullahi veche’yi, Fatıma aleyha’s-selâm’ı, Hasan aleyhi’s-selâm ve Hüseyin aleyhi’s-selâm’ı çağırdı ve:ALLAH’ım bunlar da benim ehlim (ailem)buyurmuştur.
(Sâd İbn Ebi Vakkas (ra) dan; Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân 30021)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:İnnî târikûn fikümü’s sâkaleyni kitaballahi ve ıtretî: Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım biri ALLAH’ın kitabı biri de ıtretim (Zürriyetim, Ehl-i Beyti’m)buyurmuştur.
(Müslim Fezailü’s- sahabe 36,37; Darimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1; İ. Ahmed, III/14,17-4/367, 371; Şeybe; Hatîb)

Zeyd ibnu Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Ben size, temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitabullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Ve daha niceleri..
Ne var ki dünyânın da bir kaderi var…


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Bedee’l-İslâmu gariben. Ve seyeudu kemâ bedee gariben fe tubâ li’l-gurâbâ: İslâm garib başladı. Ve (günün birinde) tekrar başladığı gibi garib olacaktır. Ne mutlu o gariblere!buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Müslim, Îmân 232 (145); Tirmizî, Îmân 13; İbn Mâce, Fiten 15; Darimî, Rikak 42; İ.Ahmed I/184)


EHL-İ BEYT’in!..

Derdin zevki zikirdir
HAKKı Aşkla fikirdir
Şikâyetsiz şükürdür
Resim HaYÂ-sı EHL-i BEYTin...

Resim

FAHRın faslı MuhaMMed
Âşık ASLı Resim MuhaMMed
ASLı NESLi Resim MuhaMMed
Resim MaYÂ-sı EHL-i BEYTin...

Resim

Tecellî Hak... TaŞlandı
Resim Elâ gözler YaŞlandı
ResimçİLE bİLE Resim İŞlendi
Resim OYA-sı EHL-i BEYTin...

Resim

Muhabbet gurûru DOSD
SUBHANın sururu DOSD
MuhaMMedin Nuru DOSD
Resim BoYA-sı EHL-i BEYTin...

Resim

Erenler Kaşığı HAYY
ResimElestin Âşığı HAYY
Resim Mahşerin Işığı HAYY
Resim ZiYÂ-sı EHL-i BEYTin...

Resim

KÂR-BELÂ Aşk Kuyusu
ResimUYANıklık Resim UYkusu
İHVÂNİm Resim HAKK kaygusu
Resim RüYÂ-sı Resim EHL-i BEYTin...

Resim

İmâm-ı Alî kerremullahi vecheye ait salâvâtı şerîfe
[/font]

Resim

TÜRKÇESİ: Lebbeyke Allâhumme Rabbiye ve sa’deyke Resim Salâvâtu’llâhi’l-Berri’r-Rahîm Ve’l-melâiketi’l-mukarrebîn Resim Ve’n- nebiyyîne ve’s-sıddîkîne ve’ş-şuhedâi ve’s-sâlihîn Resim Ve mâ sebbiha leke min şey’in yâ Rabbe’l-âlemîne Resim Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ibni Abdillâhi hâtemi’n- nebiyyîne Resim Ve Seyyidi’l-murselîne ve imâmi’l-muttakîne Resim Ve Rasûli Rabbu’l-âlemîne’ş-şâhidi’l-beşîri’d- dâi ileyke bi iznike es-sirâce’l-munîr Resim Ve aleyhi’s- salâtu ve’s-selâmu ve rahmetullâhi ve berakâtuhu.

MÂNÂSI: “Emret (buyur) ALLAH’ım! Ve başım-gözüm üstüne (emret, saâdetle Senden mutlulukla istiyorum ki,), RABB’im, ALLAH’ım! İyilik ve merhâmet dolu Salâvâtullahı, gözde (yakîn) meleklerin salâvâtı, peygamberlerin, sıddîkların, şehîdlerin, sâlihlerin; Ey âlemlerin RABBi Seni tesbih (ve tenzih) eden herşeyin salâvâtı, Efendimiz Abdullah oğlu Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e, Hatemu’l-Enbiyâya (peygamberlerin sonuncusuna), peygamberlerin Efendisine, müttakîlerin (günâhlardan korunup ALLAH'a sığınanların) imâmına; âlemlerin RABBinin, şâhid ve müjdeci Rasûlune, Senin izninde Sana dâvet eden ve aydınlatan kandile (sayısız- sonsuz) selâm (sıla, salâvât, rahmet, istiğfâr, duâ, ulaşım) olsun!”

ResimKul İhvâni
Resim
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen israfil »

Münir DERMAN ks. ESERlerinde:

HACI BEKTAŞ-ı VELÎ kaddesallâhu sırrahu


Hacı Bektaş-ı Velî’nin hayâtı, aslı menkîbelerden ibârettir. Târikatı yoktur.
Hz.Yesevî’den Rasûlullah kanalından sıyrılmış ALLAH’ın velîlerinden biridir.
Bektâşîlik, Şiîlik. Bunlardan münezzehtir.
Bunların hepsi aklın almayacağı ve Bektaş-ı Velî hakkındaki Hünkârın velâyetnamesinde ki, kimsede olmayan el yazması ve tahrif edilmemiş nüshasında yazılıdır. O nüsha da ha bu küçük satırları karalayandadır.
Hacı Bektaş-ı Velî vefat ediyor. Yüzü peçeli, bir at üzerinde uzun boylu bir zât geliyor, Hacı Bektaş’a....
Cenâzeyi yıkıyor kefenliyor namazını kılıyor kabre indiriyor
Toprağı atarken:
GANÎ! ALLAH! HAYY! ALLAH ! KAYYUM! ALLAH! GAFFÂR! RAHÎM!okuyarak mezara üflüyor.
Atına binerek ayrılırken hünkâra otuz sene hizmet eden Sarı İsmail, atın dizginini tutarak:
Yâ Erenler! Yıkadığın, namazını kıldırdığın ve defnettiğin ER hakkı için kimsin, yüzünü aç göreyim! demiş.
Peçesini kaldırmış... Sarı İsmail görmüş ki Hacı Bektaş-ı Velî...
Derhâl yere kapanarak atının sağ ayağını öper:
Ben sana otuz senedir hizmet ettim. Nasıl tanıyamadım!der ve ağlamaya başlar.
Bektaşi Velî :
ER ona derler ki kendi cenâzesini kendi yıkar, namazını kıldırır defneder!diyerek yüzünü örter ve atını sürer gider.
Hacı Bektaş-ı Velî bu aklın almadığı hâdisede gizlidir.
Aklını başına alarak ona hakâret etmeden bu efsâneyi hâlletmeye çalış!
O zaman Hacı Bektaş-ı Velî’nin kim olduğunu anlarsın.

HAKK’ın emri, nefse âit istek ve arzuların zıddı ve aksidir.
Yalan gürültü yapar. Hakîkat sâkindir.
Yıldırım, gök gürültüsü duyulmadan evvel çoktan düşmüştür.
Güneşe arkasını dönen, gölgesinin peşinden yürür.
Gayb, görülemeyen değil, görünmeyendir.
Bu cümleyi bir iki defâ okuyup düşünmenizi ricâ ederim.
Sabır, zilleti izzete tebdil eder bilir misiniz?..
Ruh âlemini zekâ kadrosuna sığdırmaya çalışmak en büyük beşer hamâkatidir.
Hacı Bektaş-ı Velî evlenmemiştir. Bu sözü ile evlidir.
Sakal bırakmamıştır. Hacı Bektaş’ı rüyâsında görenlerden bilinir ve kendim de gördüm 70 seneden beri hem çok...
Sakalı yoktu. Köse değildi ha!..”
Kadın, Ev, Harem, Âile, ALLAH’ın verdiği en büyük nimetlerdir.
Dünyâda en mukaddes bir ibâdet mescididir.
Kadın; âilenin, devletin temeli, evin her türlü zînetidir,
Kadını sevmek en büyük ibâdettir.
Bu formül Rasûlullah’ın bildirdiği İslâm'ın vahdet ve birlik İlâhı sembolüdür.
Erkek, kadının kölesi olursa; kadın erkeğin câriyesi olur.
Erkek, kadının kölesi olmak mecbûriyetindedir.
Bu esas âile birliği, Bektaş-ı Velî’nin şu sözünde perdelenmiş açık berrak bir sûretde haykırılmıştır:

Eline, Diline, Beline ALLAHın emrine göre hakim ol!””
Bu erkeğe hitaptır. Zira kadın zînet ve ni'mettir.

7 asırdan beri her sene meyve veren bir kara dut ağacı vardır.
Hacı Bektaş-ı Velî ‘nin türbesinde. Horasan’dan gelme...
Yolun oraya düşerse bu dut ağacından bir parça yaprak ye! Sebebini sorma!
Korkma hayvanlaşmazsın! Ot yiyenlerden olmazsın!
Bu kara dut için Hacı Bektaş-ı Velî şöyle demiş:
Bu ağaç dut verdikçe bilesiniz Anadolu bizimdir!

Hacı Bektaş-ı Velî Nişaburludur. Lokman-ı Perende’nin talebesidir.
Ahmedi Yesevî’nin Anadoluya:
Bakın! görün!”” diye saldığı ve Âdemiyet hamûlesiyle görünmek hünerine sâhip büyük insan...
Kırk yıl çile ve ibadet hayatı yaşıyor.
Çocukluğunda aklın alamayacağı, öteyi bilmeyenleri sarsacak kendisinden çok kerâmet zuhur etmiştir.
Bundan ötürü hakîki hüviyeti hakkında târihî ma'lûmat yoktur. Târihlere göre Selçukîler zamânında yaşamıştır.
Aklın alamayacağı hâdiselerle yoğurulu insanları, nedense târih içine almıyor veyâ onlar girmiyor.

Sözlerle resmi şöyledir:
Uzun boy, kemikli, şişman değil, siyah uzun saçlı.
Elmacık kemikleri çıkık. Gözleri simsiyah. Sakal yok denecek derecede.
Dudaklarında daima vird ettiği şu:
3 ALLAH, 5 İlâhî Esmâ.

ALLAH! ALLAH! ALLAH! GANÎ! HAYY! KAYYUM! GAFFÂR! RAHÎM!””
Başka evrâdı yok...

Dâr-ı ukbâya teşriflerinden hemen sonra kendilerine uzun senelerce hizmet etmiş Sarı İsm3ail’e şöyle demişlerdi :

Eren o dur ki, ölmeden ölür.
Kendi cenâzesini kendi yıkar.
Sen de böyle olmaya gayret et!..””
Bu büyük söz, kendilerini Anadolu'ya salan Ahmedi Yesevî’nin şu sözünün ifâdesidir:
Hepiniz Bir olun, Biriniz Pîr olun!..””

Hacı Bektaş-ı Velî büyük Hünkar hocasının sözünü yerine getirmişti...
Anadoluda Hacılık ve Velîliklerini âşikâra vuran ve ilân eden üç büyük güneş vardır:
Hacı Bektaş-ı Velî, Hacı Bayram-ı Velî, Hacı Şaban-ı Velî.

Bu merkezler Anadolu'nun mânevî gücünün menba’larıdır.
Onların ve onların yetiştirdiği büyüklerin mânevî kudret ve duâlarıyla duruyoruz.
Kabirlerini ziyâret ediniz! Orada arşa yükselen pencereler görebilirsiniz.
Boş taraflarınızı onların haykırdığı “ALLAH” ile doldurunuz!
Ruhâniyet-i Rasûlullah ile yıkanınız! O zaman ne ölür, ne kurur, ne yıkılırsınız.

Hacı Bektaş-ı Velî irtihal ettikten sonra yüzü yeşil bir örtü ile kapalı atlı bir zât Yassı Höyük’e gelir....
Cenâzeyi gasleder, namazını kıldırır ve hünkâr gömüldükten sonra yüzü yeşil örtülü adam cemaate vedâ eder.
Tekrar atına binip gideceği sırada Sarı İsmâil onun yanına sokuldu :

Namazını kıldığın, yüzünü gördüğün ER hakkı için söyle bana kimsin Sen?””
Yüzü yeşil örtülü adam Sarı ismail’in yalvarmasına dayanamadı. Yüzündeki örtüyü açtı. Bu, Hacı Bektaş hünkârın taa kendisi idi.
Sarı ismail yere kapandı:
Ah erenler sahi 33 yıldır hizmetindeyim nasıl da tanıyamadım seni. Bağışla!””
Hünkâr, Sarı İsmâil’e:Eren odur ki ölmeden ölür, kendi cenazesini yıkar.. Sen de böyle olmaya gayret et!dedi. Atını sürdü ve gitti...
Şimdi şu iki satırlık anlatılan hâdise olmuştur. Hakîkattır.
Buna bugün böyle şey olmaz diye ısrar edersen hayaldir bu... İnandırmaya çalışırsan :
Saçmalama, hurâfelere nereden kapıldın?diye üzerine hücum ederler.

Bektaş-ı Velî’den sonra halife ve müridleri âzami bir asır kadar hakîki Bektaş-ı Velî’nin yolunu ahlâkını terbiye ve büyüklüğünü muhafaza edebilmiştir.
Ondan sonra git gide hakîki mâhiyetini kaybetmiş, bambaşka bir zümre ortaya çıkmıştır.
Hacı Bektaş-ı Velî’yi kendilerine siper ederek, tamâmıyla dinsiz, sapık ve münkir bir kâfile olmuşlardır.
Bir kısmı da Hz Ali efendimiz ve Ehl-i Beyti utandıracak âdet ve usullerle ne dinden olduğu belli olmayan bir zümre hâline gelmişlerdir.
Bunlara birçok isimler îcad etmişlerdir. Kızıl baş, Alevî, Bilmem ne.
Bunlar tamâmıyla saçma isimlerdir ki bugün hakîkat gibi görünür.

Rasûlu Ekremde bir
RİSÂLET bir de NÜBÜVVET vardı.
RÎSALET : HAKK’ın emirlerini bildirmek.
NÜBÜVVET : Nebîliktir.
RİSÂLET: Ebû Bekir, Ömer Risâletin halîfesidir.
NÜBÜVVET: Osman, Ali Nübüvvetin halîfesidir,
Risâlet halifeliği seçim ile olur. Devleti id3are edecek şahıstır.
Nübüvvet halîfeliği ise HAKK tarafından verilmiştir.
Rasûlu Ekrem dünyâdan ayrıldıktan sonra Nübüvvet de bitmiştir.
Hz.Fâtıma’nın vefâtından sonra Nübüvvet bitmiştir.

Ali, Hasan, Hüseyin Ehl-i Beyt.
Ali ve Hasan ile Hüseyin’in Hz.Fâtıma’nın vefâtından sonra olan evlâtları ise Ehl-i Beytin torunlarıdır.
Ehl-i Beyte bağlı bir İslâm, HAKK’ın emirlerini harfiyyen yerine getirmek mecbûriyetindedir.
Aksi vârid değildir. Merduddur...

Kara dut, Ahmed Yesevî’nin devâmı olan Bektaş-ı Velî’nin rûh3aniyetinin devâmını bildiren maddî meyve...
Hur3afeleri at! Doğruyu söylüyorum:
Şu kara dut ağaçları meyve verdikçe bilesiniz. Anadolu bizimdir.””

ALLAH emânet ve hediyesi olan kadını her şeyden erkek korur. Bundan ötürü haremine sâhip çıkmıştır.
Kadın haremde âilenin, devletin temelidir. Erkeğin esiri değil...
Evinizi bozmayın! Sıkıntı ve dertlerine tahammül edin!
Bu sabırdaki güzellik ve zevki duyun! Yaşamak zâten budur...

Hacı Bektaş-ı Velî hazretlerine bir gün bir garip gelmiş:
Yâ Sultanım! Bana öğüt ver de yapayım?””
Hiç yapmadığını yap!”” demiş.
Garip:
Yapmadığım kalmadı. Yok!demiş.
O hâlde bütün yaptıklarına tövbe et! Sonra gel kulağına bir şey söyleyeceğim!demiş.
Garip adam gitmiş. Bir sene tövbe etmiş. Başkalaşmış tekrar gelmiş Sultanın huzûruna:
Efendim! Dediklerini yaptım. Kulağıma birşey sölyecektin... buyrun!demiş.
Sultan :
Yanaştır kulağını! Tövbe ettiklerine tekrar başla, tekrar gel!demiş...
Garip gitmiş bir sene sonra tekrar gelmiş:
Yaptım Efendim!demiş.
O zaman koca Sultan:
Hayvanlar insanları kabul etmezler. İnsanlar ne kadar zorlasalar onların kadrosuna giremezler. İnsanlar, bocalamalarında tahkir makamında hayvanların isimlerini kullanırlar.
Hâlbuki hayvanlar en temiz mahlûklardır. Onlara sual yoktur. Sual ve azap olmadığı hâlde insanların emrine verilmişlerdir. Bu sözlerimden bir şey anlamadın hiç!.. Eşek!..”” demiş...
Sen dediklerimi yapmakla insan olduğunu isbat ettin. HAKKın emri böyle, muradı böyledir...

30.08.1986



Resim

Menkîbe: Meşhur kimselerin ahvâline dâir hayat hikâyesi. Kıssa. Hikâye. Menkîbe.
Münezzeh: (Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş. * Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.
Tahrif: (Harf. den) Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak. * Kendi menfaati veyâ başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek. * Başka tarafa meylettirmek.
Nüsha: (C.: Nüsah) Yazılı şey. Yazılı bir şeyden çıkarılan sûret.
Evrad: Virdler. (Bak: Vird)
Dâr-ı ukbâ: Âhiret, öbür dünyâ, bâki olan âlem
Gasl: Yıkama. Gusül. Şartlarına uygun şeklide boy abdesti almak. (Bak: Gusül) * Birisini döğüp vücûdunu acıtmak.
Hurâfe: Uydurma, bâtıl inanış. Masal. Efsâne. Yalan hikâye.
Zümre: Bölük, cemaat, grup, takım, sınıf. Cins.
Tahkir: Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek.


ALLAH:
Resim

El Ganiyyü :
Resim

El Hayy :
Resim

El Kayyûmü :
Resim

El Gaffâru :
Resim

er RahîM:
Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

AHMED YESEVİ

Resim

Eller yahşî biz yaman.
Eller buğday biz saman


Evliyânın evliyâsı.
Ondan büyük evliyâ düşünülemez.
Kendinden 700 sene evvel Cebrâil’in Rasûlullah (sav)’a bildirdiği ve bir cennet hurmasının kendisine verilmesini vasiyet ettiği Ahmed...
Hurma 700 sene sonra Yesevî Ahmed’i buluyor, küçükken... Ahmed’in babası şeyh İbrâhim.
Şeyh İbrâhim vefat ederken kızı Gevher Şehnaz’a:

“Sen ablasısın Ahmed sana emânet! O, ulu bir kişi olacak.” demiştir.
Ahmed Yesevî’yi anlatmak kâr işi değildir.
Yesi kasabasında doğmuş.
Yesevî oradan gelir derler.
Bir de derler ki genç, Yesevî isminde bir hükümdar var, Ahmedi Yesevî’ye nâmım kalsın diye yalvarmış.
O da isminin sonuna Yesevî adını koymuş.

Kerâmetleri bugünkü inanç hudûdunun dışındadır.
Efsâneye bürünmüş mezarlar vardır.
Bilinen türbeler vardır.
Anadolu’nun her yerinde.
Bunların altında toprağa karışmış bölük bölük ermişler yatar. Topraktan buhar hâlinde ruhûniyetleri tütmektedir.
Kokularını almak gerek.
O kokulara bürünmüş bugün tek tük yaşayanlar da vardır.
Su üstünde yürüyenler.
Ateşe girenler, bir anda başka yerde görünenler, gidenler, gelenler vardır.
“Böyle şey olur mu?” diyenler çoktur.
Bunlar aklın yetmediği yerde inanmayanlardır.
Fakat halk bunları olur görmüş, onlara gösterdiği hürmet o mübârek insanları efsânelerle süslemiş, inanılmaz menkîbe ve hikâyelerle gizlemiştir.
Halkın kabul ettiği şeyde bir olur vardır.
Asıl hüner onu görmededir.
Onların menkîbelerini, yaşayışlarını, kerâmetlerini efsâneler bile kıskanmaktadır.
Anadolu’yu süsleyen binlerce kendilerini unutturan ermişler, Velîler arasında onların varlıklarını var olduklarını haykıranlar vardır.
Bunların hepsi Yesevî’nin rûhâniyet ve tasarrufunu devam ettirenlerdir.
Anadolu’yu koruyan onlardır.
Menkîbelerini, büyüklüklerini ben ifâde edemem.
Kitaplar vardır onlardan okuyun.
Olmaz diye kabul edilen her şeyin olurunu sezin, bambaşka bir hava içine girersiniz.

Hacı Bektaş-ı Velî,
Hacı Bayram-ı Velî,
Hacı Şa'bân-ı Velî.
İşte Yesevî’nin görünen kerâmet ve büyüklüğünün müridleridir.

Ahmedi Yesevî Rasûlullah'dan (sav) bugüne kadar gelen ve gelecek olan varsa, en tepede yine Yesevî görünür.
Bir rivâyete göre 63 yaşında bir çukur kazdırarak 120 yaşına kadar orada ömrünü geçirmiştir.
Rasûlullah (sav) 63 yaşında dünyâdan göçtü diye.
Ahmedî Yesevî’yi anlatmak kelimelere, sözlere sığmaz.
Onun hakkında ne bulursanız okuyun.
Onların içindeki perdelenmiş sırları, güzellikleri, Rasûlullah’ın(sav) rûhâniyetini bulursunuz.
Ahmedi Yesevî, Yusuf-u Hamadânî’den ders görmüştür.
Küçük yaşta...
Onun menkîbelerini, inanılmaz kerâmetlerini okudukça inanılmayanın nasıl inanılır hakîkat olduğunu muhakkak sezersiniz.
Bu gibi şeyleri tetkik ederken maddeden ayrılmak gerek.
Neyle tâkip edeceğinizi size söylemekten utanırım...


Resim

Resim

Yahşi : Beğenilen yğit. Er kişi.
Yaman : kendini akıllı sanan.
Saman : Ekinin hayvan yiyeceği olan sap kısmı.
Evliyâ : (Veli. C.) Veliler. Nefsine değil, dâimâ Cenâb-ı HAKK'ın rızâsına tâbi olmaya çalışan, ibâdet ve taatta, takvâ ve riyâzatda çok yüksek mertebelere ulaşıp ALLAH'ın (C.C.) mahbûbu ve karîbi olan büyük ve ender zâtlar. (Bak: Veli)
Kerâmet : ALLAH (C.C.) indinde makbul bir velî abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lutf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. Bağış, kerem. İkram, ağırlama.
Efsâne : halk dilinde anlatılan hikâye.
Menkîbe : Meşhur kimselerin ahvâline dâir hayat hikâyesi. Kıssa. Hikâye. Menkîbe.
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

HACI BEKTAŞ-I VELÎ

Hacı Bektaş-ı Velî'nin hayatı, aslı menkıbelerden ibârettir.
Hz.Yesevî'den, Resulullah kanalından sıyrılmış ALLAH'ın velîlerinden biridir.
Bunların hepsi aklın almayacağı ve Bektaş-ı Velî HAKKındaki Hünkarın velâyetnamesinde ki, kimsede olmayan el yazması ve tahrif edilmemiş nüshasında yazılıdır.
O nusha da, ha bu küçük satırları karalayandadır.

Hacı Bektaş-ı Velî Nişabur’ludur. Lokman-ı Perende'nin talebesidir.
Ahmed-i Yesevî'nin Anadolu'da
"Bakın görün!..." diye saldığı ve âdemiyet hamulesiyle görünmek hünerine sahip büyük insan...
Kırk yıl çile ve ibadet hayatı yaşıyor.
Çocukluğunda aklın alamayacağı, öteyi bilmeyenleri sarsacak kendisinden çok kerâmet zuhur etmiştir.
Bundan ötürü hakiki hüviyeti hakkında tarihi malumat yoktur.
Tarihlere göre Selçukîler zamanında yaşamıştır. Aklın alamayacağı hadiselerle yoğrulu insanları, nedense tarih içine almıyor veya onlar girmiyor.

Sözlerle resmi şöyledir:

Uzun boy. Kemikli. Şişman değil. Siyah uzun saçlı. Elmacık kemikleri çıkık. Gözleri simsiyah.
Sakal yok denecek derecede. Sakal bırakmamıştır. “Köse değildi ha!..
Hacı Bektaş'ı rüyasında görenlerden bilinir ve kendim de gördüm, 70 seneden beri hem de çok!..

Dudaklarında dâimâ vird ettiği şu: 3 ALLAH, 6 ilahî esma:
"Yâ Ganiyyu, Yâ ALLAH !..
"Yâ Hayyu, Yâ ALLAH !...
"Yâ Kayyûmu, Yâ ALLAH !..
"Yâ Gaffâru!.. Yâ Rahmânu!..
"Yâ RahîMu !..

Başka evradı yok.

Hacı Bektaş-ı Velî irtihal ettikten sonra, dâr-ı ukbâya teşriflerinden hemen sonra uzun boylu, yüzü peçeli, yeşil bir örtü ile kapalı bir at üzerinde, atlı bir zat Hacıbektaş'a, Yassıhöyük'e gelir...
Cenazeyi gaslediyor, yıkıyor, kefenliyor. Cenaze namazını kıldırıyor ve kabre indiriyor...
Toprağı atarken:

"Yâ Ganiyyu, Yâ ALLAH !..
"Yâ Hayyu, Yâ ALLAH !...
"Yâ Kayyûmu, Yâ ALLAH !..
"Yâ Gaffâru!.. Yâ Rahmânu!..
"Yâ RahîMu !..okuyarak mezara üflüyor.

Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî kabrine gömüldükten sonra
"yüzü peçeli, yeşil örtülü adam" cemaate vedâ eder.
Tekrar atına binip gideceği sırada Hünkar’a otuzüç sene hizmet eden Sarı İsmail, yanına sokuldu.
Atına binerek ayrılırken Sarı İsmail, atın dizginini tutarak:

Ya Erenler, Yıkadığın, namazını kıldırdığın, yüzünü gördüğün ve defnettiğin er HAKKı için söyle bana: kimsin Sen ? Yüzünü aç göreyim.demiş.
Yüzü yeşil örtülü adam Sarı İsmail'in yalvarmasına dayanamadı. Peçesini kaldırdı... Yüzündeki örtüyü açtı.
Bu, Hacı Bektaş Hünkar’ın ta kendisi idi. Sarı İsmail gördü ki Hacı Bektaş-ı Velî...
Kendilerine uzun senelerce hizmet etmiş olan Sarı İsmail, derhal yere kapanarak atının sağ ayağını öper:
Ah Erenler Şahı!.. 33 yıldır hizmetindeyim; sana 30 senedir hizmet ettim; nasıl da tanıyamadım seni? Bağışla...der ve ağlamaya başlar.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî, Sarı İsmail'e şöyle dedi:
"ER ona derler ki, EREN odur ki, ölmeden ölür, kendi cenazesini kendi yıkar, namazını kıldırır ; defneder.."
Sonra: "Sen de böyle olmaya gayret et İsmail !.." diyerek yüzünü örter; atını sürer ve gider...

Şimdi şu iki satırlık anlatılan hadise olmuştur. Hakikatdır.
Buna bugün
böyle şey olmazdiye ısrar edersen, hayaldir bu... İnandırmaya çalışırsan "saçmalama, hurafelere nereden kapıldın!" diye üzerine hücum ederler..

Hacı Bektaş-ı Velî, bu aklın almadığı hâdisede gizlidir.
Aklını başına alarak, ona hakaret etmeden bu efsâneyi halletmeye çalış...
O zaman Hacı Bektaş-ı Velî 'nin kim olduğunu anlarsın.

Resim

Menkıbe: Hayat hikâyesi.
Tahrif: (Harf. den) Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak. * Kendi menfaati veya başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek. * Başka tarafa meylettirmek.
Nüsha: (C.: Nüsah) Yazılı şey. Yazılı bir şeyden çıkarılan suret.
Hamule: f. Yük. Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü.
Âdemiyet hamulesi: İNSANlık SıRRI..
Hünkar: f. Hükümdar. Padişah. Sultan.


ALLAH:

Resim
er Rahmân:

Resim
er RahîM:

Resim
El Ganiyyu :
Resim
El Gaffâru :
Resim
El Hayy :
Resim

El Kayyûmu :
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

Resim KARADUT

Yedi asırdan beri her sene meyve veren bir karadut ağacı vardır; Hacı Bektaş-ı Velî 'nin türbesinde. Horasan'dan gelme...
Yolun oraya düşerse bu dut ağacından bir parça yaprak ye. Sebebini sorma. Korkma hayvanlaşmazsın. Ot yiyenlerden olmazsın.
Bu kara dut için Hacı Bektaş-ı Velî şöyle demiş :
"Bu ağaç dut verdikçe bilesiniz Anadolu bizimdir..."
Karadut: Ahmet Yesevî'nin devamı olan Bektaş-ı Velî'nin ruhaniyetinin devamını bildiren maddî meyve.. Hurafeleri at!.
Doğruyu söylüyorum:
Şu karadut ağacı meyve verdikçe bilesiniz. Anadolu bizimdir...
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

MAKÂLÂT-ı HACI BEKTAŞ-ı VELÎ ŞERHİ

Resim

Makâlât-ı Hacı Bektaşî VELÎ
Kaddesallâhu sırrahu


ÖNSÖZüm:

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm

İslâm Âlemi’nin ve ANAdolu'muzun Velâyet Şahbâz'larından Hacı Bektâş-ı VELÎ kaddesallâhu sırrahu’nun çok kıymetli Makâlât-Makâleler isimli tek eseri Prof. Dr. Esat COŞAN tarafından o günkü Osmanlıca’dan bu günkü dile şerhedilerek aktarılmıştır.
ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ve HAKK Dostları kaddesallâhu sırrahum yolunda; kelime anlamları, Âyet-i Kerîme’lerin yerlerini ve Hadis-i Şerîf’lerin kaynaklarını belirterek, Hünkâr'ın, Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerifler mesnedli buyrukları olan hikmet- feyz- fazîlet pınarı bu eseri, NAKİLleşmek azmindeki AKILlar için yeniden şerhetmeyi niyet ettim.
RABBi’l-Âlemîn’in inâyeti, ihsânı ve lutfu ile kemâlen tamamlamayı niyâz ederim.
Daha önce de niyetlenmiş bulunduğum HAKK Dostları'nın eserlerinin kimi şerhleri tamamlanmış olup bâzıları devam etmektedir.
Bu tarîkteki yapabildiklerim ve yapmaya azmettiklerim için ALLÂHu Teâlâ’ya şükreder, rızâsına vesîle olmasını ve hedefini merkezinden bulmasını ümîdederim.

İfrat ve Tefritte Hacı Bektâş-ı VELÎ kaddesallâhu sırrahuyu arayan, ancak anlamaktan uzak olan kimi hizibler, in şâe ALLAH bu çalışmamızla Hünkâr'ı, MuhaMMedî MeLÂmette İ’tidal sâhibi ve Sırât-ı Mustakîm’de bularak, HAYY olduğunu göreceklerdir İn şâe ALLAH!.



MuhaMMedî MuhaBBetlerimle..

Şerheden: kul ihvÂNi


ZEVK 4992

Resim BismiHU ismiHU ALLAH.. Hacı BEKtaşı VeLî HUu!
HiMMetin Hazır-Huzur kıl!. Kul Kıtmir ASLen DeLî HUu!
Üzme-Üzülme-SEV-SeVil!” EDEB Kapın Kalbime aç!
Ehl-i Beytin Resim cÂN ceylÂNı... Resim ezel u Ebed ESEDi..
ZIDlar ZEVKin BAŞı-SONu.. EREN ELİn EVVeLi HUu!..
aleyhumu's-selâm..


19.07. 12 13:08
drsslmd-slmd-aksryda..

HiMMet: zâhir-Bâtın MuhaMMedîyyet Hakikatı YOLu..
Esed:Asl-ÂN. aslan...


Makâlât-ı Hacı Bektaşi VELÎ

Resim O günkü dille orjinali:

1- BÂB-I EVVEL:

“Hak Subhânahu ve Ta’âlâ adamı dört dürlü nesneden yaratdı ve hem dört güruh kıldı ve hem dört bölüğün daha dört dürlü tâ’atları vardur ve dört dürlü arzûları vardur ve dört dürlü hâlları vardur.
Pes imdi (eyit kim) dört dürlü nesneden kim yaratdı. Evvel toprakdan, ikinci sudan, üçüncü oddan, dördüncü yilden yaratdı.”

“Ve dahı dört güruh kim kıldı:
Evvel gürüh âbıdlardır, bunlar Şariât kavmıdur ve asılları yildendür. Pes yil hem şâfîdur ve hem kavîdur zîre kim bunlar dün ü gün Hak’un tâ’atından ayrılmaz. Yil esmeyince deneler samanından ayrılmaz ve eger yil esmeyeyidi macmû’-ı âlam yiyiden (kokudan) helek olayıdı. Pes imdi her ne kim bu dünyede vardur, halâl ve harâm ve mısmıl ve murda kamusı Şarî’at birle ma’lum olur. Zire kim Şarî’at kapusı ulu kapudur. Nitekim Çalap Celle Celâluh cümle dürlü nesnenün varlığını Kur’ân içinde yâd kıldı.

Kavluhu Ta’âlâ :

وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ …..”

“Pes imdi azîz-ı men! Gey sakınmak gerek kim Çalap Ta’âlâ buyurduğın cehd eyleyüb dutmak gerek ve yığlınun didüğünden yığlınmak gerek. Pes imdi âdam olanlar kendülerin tiz (ğâyat) ulu bileler ve Hak Ta’âlâ Hazratunun nehy itdüginden yığlınalar ve resme olan kişilerün âmaları ve hâlları neyidügin Ma’rıfat gelübeni cânı diri kıldugı yirde yâd kılavuz İnşâllâhu Ta’âlâ.”


Resim

Âdamı : Âdem’i.
Gürüh : Güruh. f. Bölük. Cemaat. Takım. Kısım. Fevc.
Dürlü : Türlü.
Tâ’at : İbâdet etmek. ALLAH'ın (cc) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
Eyitmek : Söylemek, demek, anlatmak.
Yil : Yel, Hava.
Âbıd : Âbid. İbâdet (kulluk) eden. Tapınan.
Şariât : Şerîat. Doğru yol. Hak din yolu. Büyük ve geniş cadde. Nur, aydınlık, ışık. Kur'ân-ı Kerîm ve Hazret-i Peygamber Aleyhi’s-salâtu Ve’s-selâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. ALLAH (cc) tarafından Peygamber Aleyhi’s-selâm vâsıtasıyla vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kânunların hey'et-i mecmuası. Şeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta'meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer'iye denen ibâdet, ahlâk ve muâmelât yâni, İslâm Hukûkunu ihtivâ etmektedir..
Kavm : Kavim. (Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu. Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk. Millet.
Şâfî : Hastaya şifâ veren (ALLAH. cc). Yeter görünen, kifâyet eden.
Kavî : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mûtemed.
Zîre : Zîra. f. Çünkü. Ondan ki, şundan, şu sebepten ki.
Dün ü gün : Devamlı, durmadan.
Dene : Dâne. Buğday dânesi
Macmû’ : Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem' olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
Macmû’-ı âlam : Bütün âlem. Her yer.
Yiyi : Koku.
Helek : Helâk. Yıkılma, bitme, mahvolma.
Dünye : Dünyâ.
Mısmıl : Murdar olmayan. İslâm dînince kesilen veyâ yenilmesi helâl olan.
Murda : Murdar. f. Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan. İslâmiyetin gösterdiği kâidelere uygun olmayarak kesilmiş hayvan.
Kamu : (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamâmen.
Kapusı : Kapısı.
Çalap : ALLAH, Tanrı Teâlâ.
Yâd kıldı : Andı, bildirdi, yâd etti.
Pes: Öyle ise, ard, arka geri.
İmdi : Şimdi, artık, o halde, öyleyse.
Azîz : İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nâdir. Dîni dünyâya âlet etmeyen. Sîreti temiz. Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sâhibi. Mağlub edilmesi mümkün olmayan ve dâimâ gâlib olan mânâsında Cenâb-ı HAKK'ın bir ismidir.
Azîz-ı men : Benim azîzim.
Gey : Key. Çok, pek, gayet, pek çok, iyi, iyice, HAKKıyla, uygun, lâyık, yerinde, doğru, muvâfık.
Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. Azim, gayret, fedâkârlık. Takat.
Dutmak : Tutmak.
Yığlı : Sakındırıcı. Uyarıcı. Menedici.
Yığlınmak : Çekinmek, kaçınmak, nefini menetmek, sakınmak.
Didüğü : Dediği.
Tiz : Tez. Çabuk.
Ğâyat : Gâyet. Çok, pek çok. Nihâyet. Gâye. Encam.
Nehy : Yasak etmek. Menetmek. Gr: Emrin menfi şekli.
İtdüginden : İttiğinden.
Resme : Bu hâl üzere, böylece.
Âmaları : Amelleri, işleri.
Neyidügin : ne idiğin, ne olduğun.
Ma’rıfat : Ma’rifet. Bilme, bir şeyi cüz'i vechile bilmek. Hüner. Üstadlık. San'at. Tuhaflık, garib hareket. Vâsıta, tavassut. İlim ve fenlerle tahsil olunan ma’lûmât. İrfan kazanmak. (Bak: İrfân)
Gelübeni : geldiğinde, geldiği zaman.
Kıldugı yirde : Kıldığı, yartığı, ettiği yerde, zamanda.
Yâd kılavuz : Yâd ederiz, anarız, anlatırız.


ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:

1- BİRİNCİ BÖLÜM:

HAKK Subhânehu ve Te’âlâ, Âdemi-İnsanı dört şeyden yarattı. Ve de dört türlü topluluğa ayırdı, her bölüğün de dört türlü RABBlarına ibâdet (kulluk) şekilleri, dört türlü istek-arzuları ve dört türlü hâlleri vardır.
O halde şimdi söyle ki, dört türlü şeyden yarattığını; evvelî-ilki TOPRAKtan, ikincisi SUdan, üçüncüsü ATEŞten, dördüncüsü YELden..

Hazreti Hünkârın kaddesallahuu sırrahu buyurduğu haktır.
1: İnsanın dört unsurdan yaratıldığı,
2: İnsanın dört guruh olduğu
3: Bu güruhların dörd taatleri var
4: Bu guruhun dörd halleri var.
5: Bu guruhun dört arzuları var

Derken başta dördü teke toplamakta, sonra tekrar dörde bölmekte sonra da her dördü dört taat-dört hal-dört arzu olmak üzere 12 kanala açmakta ve ÂDEMoğlunun 12 meşrebi buyurulmakta:

وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Resim---Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâke'l-hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimu'l-gamâme ve enzelnâ aleyhimu'l-menne ve's-selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne): Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Mûsâ'ya: "âsan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp fışkırdı; böylece her bir insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.”
(A’raf 7/160)

Meşreb: İç yapı-manevî tiynet-benzerli kıvamı. Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk. Gidiş. İçmek. İçilecek yer. Fehmetmek. Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yoldur.
Akl-ı silm sâhibi bilir ki; bir incir çekirdeğinde Kıyâmete kadar gelecek incir ağacı neslinin tüm özellik ve güzelliklerini Yaratış Sırrı olarak yaradılışından beri saklayan ve devam ettiren ALLÂHu zu’l-Celâl;
Sünnetullahını-İlâhi tavır ve tarzını sürdürmektedir şükür…
Belki gençlerimizin aklına takılır ki; “İnsanın ana maddesi nasıl oluyor da ToprakSu - NûR (Ateş-enerji) – Yel (hava) oluyor?” diye.
Diri olan, ÖZü çürümemiş bir İncir Tohumunu masanızın üzerine koyup:
Hadi kalk, diril, büyü, bize meyve ver!” dediğiniz de size:
Bana önce bir avuç toprak, sonra bir damla su, sonra güneşin ısı ve ışık enerjisini getir! Ve unutma ki vakum-boşlukta canlılığımı geliştiremem, onun için bir nefes hava da almam lâzım. Hem böylece hava da yaratılan karbondioksit CO2 i gece emer onunla besinimi hazırlar, sonunda da gündüz size oksijen O2 olarak iâde ederim!” der. Bu teknik bir gerçektir.
Anâsır-ı Erbaa hayâtın, âlemlerin ve ÂDEMoğlunun temel taşıdır.
Anâsır, Bir şeyin meydana gelmesine sebeb olan temel esaslar. Elementler, Unsurlardır..

İlim ve Fen Ehli bilir ki DİRİliği olan ve can taşıyan her hayvanın besin zinciri bitkide son bulur.
Et yiyen, ot yiyeni yer. Ot yiyen de zâten bitkiden alır besinini.
Bitki ise bizce henüz çözümlenememiş bir şekilde Güneş enerjisini çeşitli bitki çeşidi ambalajı içinde aktarıp durmaktadır.
Bu bilgileri arz etmemdeki gâyelerden biri de;
Hazreti Hünkâr kaddesallahu sırrahu gibi Dosdoğru HAKK Dostlarının buyruklarını iyi DUYup – ANLAyıp da UYarsak, kafa ve kalb mutluluğu içinde dünyâmız, dînimiz ve âhiretimiz için HAKK ve HAYR olanı YAŞAyabiliriz İnşâe ALLAHu Teâlâ!..
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

Resim O günkü dille orjinali:

“ Ve dahı dört güruh kim kıldı:
Evvel güruh âbıdlardır, bunlar Şariât kavmıdur ve asılları yildendür. Pes yil hem şâfîdur ve hem kavîdur zîre kim bunlar dün ü gün Hak’un tâ’atından ayrılmaz. Yil esmeyince deneler samanından ayrılmaz ve eger yil esmeyeyidi macmû’-ı âlam yiyiden (kokudan) helek olayıdı. Pes imdi her ne kim bu dünyede vardur, halâl ve harâm ve mısmıl ve murda kamusı Şarî’at birle ma’lum olur. Zire kim Şarî’at kapusı ulu kapudur. Nitekim Çalap Celle Celâluh cümle dürlü nesnenün varlığını Kur’ân içinde yâd kıldı.
Kavluhu Ta’âlâ :
وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ …..”


Resim

Âbıd : Âbid. İbâdet (kulluk) eden. Tapınan.
Şariât : Şerîat. Doğru yol. Hak din yolu. * Büyük ve geniş cadde. * Nur, aydınlık, ışık. * Kur'ân-ı Kerîm ve Hazret-i Peygamber Aleyhi's-salâtu Ve's-selâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. ALLAH Celle Celâluhu tarafından Peygamber Aleyhi's-selâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kânunların hey'et-i mecmuası. Şeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta'meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer'iye denen ibâdet, ahlâk ve muâmelât yâni, İslâm Hukûkunu ihtivâ etmektedir..
Kavm : Kavim. (Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu. Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk. Millet.
Şâfî : Hastaya şifâ veren (ALLAH Celle Celâluhu). * Yeter görünen, kifâyet eden.
Kavî : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
Zîre : Zira. f. Çünkü. Ondan ki, şundan, şu sebepten ki.
Dün ü gün : Devamlı, durmadan.
Dene : Dâne. Buğday dânesi
Macmû’ : Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem' olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
Macmû’-ı âlam : Bütün âlem. Her yer.
Yiyi : Koku.
Helek : Helâk. Yıkılma, bitme, mahvolma.
Dünye : Dünya.
Mısmıl : Murdar olmayan. İslam dinince kesilen veya yenilmesi helâl olan.
Murda : Murdar. f. Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan. * İslâmiyetin gösterdiği kâidelere uygun olmayarak kesilmiş hayvan.
Kamu : (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamâmen.
Kapusı : Kapısı.
Çalap : ALLAH, Tanrı Teâlâ.
Yâd kıldı : Andı, bildirdi, yâd etti.


ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:

Ve de yaratılan insanları dört grup topluluk kıldı ki;
Birinci kısım Âbidlerdir.
Bunlar Şeriât kıvamı üzere olan topluluk kısmıdır.
Gâlib olan yaratılış unsurları-yetkin asılları hava unsuru ağırlıklıdır.
Havanın yaratılışı itibâriyle her zaman şifâ verici ve sağlam olduğundan bu insanlar da gâlib unsurları hava gibi devamlı HAKK'a itaat- ibâdet üzere hayrda olup bu işten asla bıkmazlar-ayrılmazlar.
Zâten hava hareketi olan yel esmeyince ekilen buğdayların harmanında buğday dâneleri samanından ayrılmazdı. Tınazları savurmak için gündoğusu yeli beklenmezdi geçen Harman Günlerimizde köy yerinde..
İnsanların yarar ve yaramazı gibi…
Ve yine yel esmeseydi bütün âlem cümlesi kokudan helâk olup cihan yaşanmaz hâle gelirdi.

Bundan sonra bilmek gerekir ki;
Bu dünyâdaki yaşamında, dinde yenilmesi haram-yasak veyâ helâl-serbest veyâ dînen kesilip-kesilmediği açısından yenilmesi uygun ya da değil her ne ki var ise bunlar Şariât kânunlarıyla bilinir ancak.
Bu sebebden dolayı Şeriât Kapısı yüce kapıdır.
Nasıl ki ALLAH Celle Celâlihu her türlü şeyin-nesnenin var olduğunu şöyle bildirmektedir:
“…Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır..(En’âm 6/59)

وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ

Resim---Ve indehu mefatihu’l-ğaybi lâ ya'lemuha illâ huve ya'lemu mâ fi’l-berri ve’l-bahr ve mâ teskutu min verakatin illâ ya'lemuhâ ve lâ habbetin fî zulumâti’l-ardi ve lâ ratbin ve lâ yâvisin illâ fî kitâbin mubîn : Gaybın anahtarları ALLAH'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir tâneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır..”
(En’âm 6/59)

Hazreti Hünkâr kaddesallâhu sırrahu burada,
ALLAH Celle Celâluhu ve Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem e Teslîmiyyet, Îman ediş, Tâbi oluş ve İtâat edişin en orta yolu Şerîat-ı Garrâ’nın,
Zâhir-Bâtın, Maddî-Mânevî tüm Oluşların ALLAH Celle Celâluhu İNDinde ve kaderlerinin el ÂN Kitâb-ı Mubîn içindeliği Şerîatın her an yaşandığına dikkat çekmektedir..
Hazreti Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî kaddesallahu sırrahu temele MuhaMMedî Şerîatı, ALLAH Celle Celâluhunun Kelâmullahını, Emrullahını ve uygulamasını oturtmaktadır.
Şerîat ise zâten, Sünnetullah ve Sünnet-i Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemden ibârettir.
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen gullale »

Resim O günkü dille orjinali:

Pes imdi azîz-ı men!
Gey sakınmak gerek kim Çalap Ta’âlâ buyurduğın cehd eyleyüb dutmak gerek ve yığlınun didüğünden yığlınmak gerek.
Pes imdi âdam olanlar kendülerin tiz (ğâyat) ulu bileler ve Hak Ta’âlâ Hazratunun nehy itdüginden yığlınalar ve resme olan kişilerün âmaları ve hâlları neyidügin Ma’rıfat gelübeni cânı diri kıldugı yirde yâd kılavuz İnşâllâhu Ta’âlâ.


Resim

Pes: Öyle ise, ard, arka geri.
İmdi : Şimdi, artık, o halde, öyleyse.
Azîz : İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. * Dost. * Şerif. * Nâdir. * Dîni dünyâya âlet etmeyen. * Sireti temiz. * Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sâhibi. * Mağlub edilmesi mümkün olmayan ve dâimâ gâlib olan manasında Cenab-ı HAKK'ın bir ismidir.
Azîz-ı men : Benim azîzim.
Gey : Key. Çok, pek, gayet, pek çok, iyi, iyice, hakkıyla, uygun, lâyık, yerinde, doğru, muvafık.
Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedâkârlık.* Takat.
Dutmak : Tutmak.
Yığlı : Sakındırıcı. Uyarıcı. Menedici.
Yığlınmak : Çekinmek, kaçınmak, nefini menetmek, sakınmak.
Didüğü : Dediği.
Tiz : Tez. Çabuk.
Ğâyat : Gâyet. Çok, pek çok. * Nihâyet. Gâye. Encam.
Nehy : Yasak etmek. Menetmek. * Gr: Emrin menfi şekli.
İtdüginden : İttiğinden.
Resme : Bu hâl üzere, böylece.
Âmaları : Amelleri, işleri.
Neyidügin : ne idiğin, ne olduğun.
Ma’rıfat : Ma’rıfet. Bilme, bir şeyi cüz'i vecihle bilmek. * Hüner. Üstadlık. San'at. * Tuhaflık, garib hareket. * Vasıta, tavassut. * İlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat. İrfan kazanmak. (Bak: İrfân)
Gelübeni : geldiğinde, geldiği zaman.
Kıldugı yirde : Kıldığı, yartığı, ettiği yerde, zamanda.
Yâd kılavuz : Yâd ederiz, anarız, anlatırız.


ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:


Bundan sonra benim azîzim!
HAKKıyla sakınmak gerek.
ALLAH Teâlâ’nın Emrullahla YAP/YAPMA buyurduğunu ciddî bir çaba ile tutmak lâzım.
Ve Uyarıcı, menedici ve görevli yasaklayıcı olarak gönderilen ALLAH celle celâluhunun KULLarını, Tebliğ-Tenzir-Tebşir ve Teşhidle görevli Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in buyurup/duyurduğundan çekinip sakınmak gerek.

Tüm kâinât emrine verilen, KULLuk İmtihanı gereği AKIL ve tercih sâhibi kılınan her İnsanın Kur'ÂN-ı Kerîmi iyi OKUyup Anlaması gerekir ki;

VE KÂLÛ SEMİ’NÂ VE ATA’NÂ:

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---Âmene’r-rasûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî ve’l-mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), VE KÂLÛ SEMİ’NÂ VE ATA’NÂ gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-masîr(masîru) : Peygamber, RABBi tarafından kendisine indirilene îman etti, müminler de (îman ettiler). Her biri ALLAH a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine îman ettiler. "ALLAH'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey RABBimiz, affına sığındık! Dönüş Sana’dır" dediler.”
(Bakara 2/285)

KÂLÛ SEMİ’NÂ VE ASEYNÂ:

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Resim---Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumu’t-tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû KÂLÛ SEMİ’NÂ VE ASEYNÂ ve uşribû fî kulûbihimu’l-icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn(mu’minîne) : Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, îmânınız size ne kötü şeyler emrediyor!
(Bakara 2/93)

İnsan olduğunun MuhaMMedî Şuurunu BİLenler, MuhaMMedî Nûrunu BULanlar, MuhaMMedî Surûrunda OLanlar ve MuhaMMedî ONûruna ulaşıp YAŞAyanlar kendilerinin bu hâllerinin değerini bilsinler.
AKIL ANAkartına yüklenen tüm ESMÂullahın Halifet makâmında ULUluğunun kadrini fiilen yaşasınlar..
HAKK Ta’âlâ’ya muhaliflikten Halîfeliğe geçiş sırrını ne güzel ifâde buyurmakta Hazreti Hünkârı kaddesallâhu sırrahu..
Burada sevgili Efendimiz Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin;

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Buyruğuna dikkat çekip RaBBânî kişiyi ULU saymaktadır..
HAKK Teâlâ Hazretlerinin yasakladıklarından sakınanlar-TAKVÂ Ehli olanlar ve bu hâl üzere olan kişilerin amellerinin ve Hâllerinin geçerliliğinin / HAKK’a uygunluğunun ne halde olduğunu ise,
Biz ilerde sırasında Ma’rifet gelip de canı diri kıldığı yerde (kısımda) yâd kılarız-yâd ederiz-anlatırız İnşâe Allâhu Teâlâ.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

2- Bâb-ı Sâni :

İKİNCİ BÖLÜM-1

Resim O günkü dille orjinali:


Bu Bâb Ma’rifatun Ma’danın Bayân Kılur.
Ol Kutb-ı alem (Hünkar Hacı Bektaş- ı Velî kadddasallu sırrahu’l-azîz) eydur kim:
Kul Çalab tanrıya Ta’âlâ Hazaratına) kırk makamda irer, ulaşur, dost olur.
Ol kırk makamun onı Şerî’at içindedür ve onı Tarîkat içindedür ve onı Ma’rifet içindedür ve onı Hakîkat içindedür.
Pes Şarî’atun evvel makâmı îmân getürmektdür.

Kavlu Tealâ:

“Entü’mine billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi vel yevmeü’l-âhiri ve bil kaderi hayruhi ve şerrihi minALLAHi teâlâ.”
Ammâ her kişi kim îmân ten üzeredür (üzerinedir) dirise hata’dur. Ve eger cân üzeredür dirise hem hata’dur.
Pes (imdi) şöyle bilmek gerek kim îmân akıl üzeredür, ârıflar katında: Ammâ ma’rûfı: Bir dil üzeredür, ikinci gönül üzeredür, Pes her kim Çalap Tanrıya gönülden donuklık virmese mutlak kâfirdur.

Kavlu Tealâ:

حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ...
Veyahod dili donuklık virüp gönli ile inanmasa munâfıkdur. (Ve cehennemin en aşağı tabakasında olur:)

Kavlu Tealâ:

…… …إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّار
Ammâ tâ’at amal îmândan ayrudur; ve îmân tâ’atdur. Pes değme tâ’at îmâna irmez ve hem küfür ma’sıyatdur, ammâ değme ma’sıyat küfre irmez.

Kavlu Tealâ:
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء

Bu iki söz hem kişilere dostdur.
Kavlu Tealâ:

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ

Pes îmân budur...


Resim

Sâni : İkinci.
Ma’dan : Mâden. Bir haslet veyâ husûsiyetin kaynağı. Herşeyin aslî mekânı, menbâ ve me'hazı olan yer. Toprak, taş, kum gibi maddelerle karışık demir vesâirelerin vaziyetlerine de mâden denir.
Bayân : Beyan. İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belâgat. Edb: Belâgat ilminin hakîkat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı. (Bak: Belâgat) Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan bir sözle veyâ bir fiil ile açıklamaktır.
Onı : Onu.
Entu’mine billâhi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi ve’l-yevmu’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ :
Ma’rûf : Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur. Şerîatın makbul kıldığı veyâ emrettiği. Adl, ihsan, cud, tatlı dil, iyi muâmele. (Bak: Emr-i bi-l ma'ruf)
Munâfık : İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr. Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyânet eden. Görünüşte müslüman olup hakîkatte kâfir ve düşman olan.
Ma’sıyat : Ma’siyyet : İtaatsizlik, günah, isyan.


ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:

Bu bölüm mârifetin mâdenini-kaynağını açıklar.
O zât ki âlemin kutbu olan Hünkâr Hacı Bektâş- ı Velî ALLAH sırrını Kudsal kılsın der ki :
Kul ALLAH Teâlâ’ya kırk makamda erişir-ulaşır dost olur.
Ziyâret edenlerin Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallahu sırrahu dergâhında görecekleri kırk ambar şamdanındaki kollarla Anlatılan 40 makam ışığı budur.
Anlatılan kırk makâmın onu Şerî’at içindedir, onu Tarîkat içindedir ve onu Ma’rifet içindedir ve onu Hakîkat içindedir.
Şimdi Şerî’atın Birinici Makâmı, îman getirmektir.
ALLAH Teâlâ buyruklarında:
ALLAH’a, meleklerine, kitablarına, rasûllerine, Âhiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin ALLAH Teâlâ’dan olduğuna inandım.”
Halk arasında “âmentu” denilen îmânın altı şartını içeren bu buyruklar Kur’ÂN-ı Kerîm’in çeşitli âyetlerinde emredilmiş ve sahih hadislerle Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem tarafından bildirilip uygulanmıştır.
Şu da var ki kim:
Îman ten üzerinedir.” derse hatâdır.
Îman can- üzerinedir.” derse de hatâdır.
Şimdi şunu şöyle bilmek gerek ki, Ârifler yanında îman akıl üzeredir. Amma Şerî’at kuralı olarak bilinen ve uygulananı; birinci şartı lisan üzere olup dil ile söylemek, ikinci şartı kalb üzere olup kalben inanmaktır.
Onun için her kim ki tüm kalbiyle ALLAH Teâlâ’ya dönmezse kesinlikle kâfirdir.

ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:
“…deve iğne deliğine girinceye kadar….”

إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِين
Resim---İnnellezine kezzebu bi âyâtinâ vestekberu anhâ lâ tufettehu lehum ebvabu’s-semâi ve lâ yedhulûne’l-cennete hattâ yelice’l-cemelu fî semmi’l-hiyad ve kezâlike neczi’l-mucrimîn : Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezâlandırırız!(A’raf 7/40)

Veyâhut lisânıyla dönüklük verip diliyle îmânını söylediği hâlde kalbiyle inanmazsa münâfıktır.

ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:
…… …إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّار

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا
Resim---İnne’l-munâfikîne fi’d-derki’l-esfeli mine’n-nâr ve len tecide lehum nesîra : Şüphe yok ki münâfıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.(Nisa 4/145)

Ancak amelî itâat îmandan ayrıdır ve îman aynı zamanda itâatir, emirlere uyuştur.
Ancak rastgele-sıradan itâatler gerçek îmâna ulaşamazlar.
Aynı zaman da küfür bir itâatsizliktir
Ancak rastgele-sıradan itâatsizlikler de insanı hemence gerçek küfre sokamazlar.
ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء
Resim---ALLAH, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar.(Nisa 4/48,116)

Bu iki sözün böyle oluşu insanlar için dosttur.
ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ
Resim---Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye RABBin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhit tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

İşte îman bundan ibârettir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Aziz kardeşlerim,
Hazreti Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu’nun MuhaMMedî Makâlelerine MuhaMMedî gÖZle daha yakından BAKarsak GÖRürüz ki:

“Bu Bâb Ma’rifatun Ma’danın Bayân Kılur.
Ol Kutb-ı Âlem (Hünkar Hacı Bektaş- ı Velî kadddasallu sırrahu’l-azîz) eydur kim:
Kul Çalab Tanrıya Ta’âlâ Hazaratına kırk makamda irer, ulaşur, dost olur.”


Bu bölüm MuhaMMedî Mârifetin İRFÂN mâdenini-kaynağını açıklar.
O zât ki, çağında âlemin kutbu/ HakîkatMuhaMMedîyyet Merkezi olan Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî ALLAH sırrını Kudsal kılsın der ki:

"Kul ALLAH Teâlâ’ya kırk makamda erişir-ulaşır velîyyullah-ALLAH dostu olur."

Zâhiri TESLÎmiyyet ve Bâtını İSTİKÂMet olan İSLÂM Dîninde KULLUK KEMÂLÂTı Beşikten Mezara 40 adımdır..
RÛHen-Kalben DUYuşların Nefsen-Bedenen UYuşların İslâm Şartlarının kemâli-rüşde eriş aşamaları gibi..
Kul kendini ve Yaratan RABBını BİLir-BULur-OLur ve YAŞAr..
Müslim-Mü’min-Velîyyullah-Ehlullah olmaları da haktır..

“Ol kırk makamun onı Şerî’at içindedür ve onı Tarîkat içindedür ve onı Ma’rifet içindedür ve onı Hakîkat içindedür.”

Anlatılan 40 makâmın;
10 u İlim Şehri Şerî’atMuhaMMedîyye içindedir,
10 u EDEB Şehri TârikatMuhaMMedîyye içindedir,
10 u İrfÂN Şehri Mârifet-i MuhaMMedîyye içindedir,
10 u ErkÂN Şehri HakîkatMuhaMMedîyye içindedir...

"Pes Şarî’atun evvel makâmı îmân getürmektdür.
Kavlu Tealâ:
“Entü’mine billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi vel yevmeü’l-âhiri ve bil kaderi hayruhi ve şerrihi minALLAHi teâlâ.”


Şimdi Şerî’atın Birinci Makâmı îman getirmektir.
ALLAH Teâlâ buyruklarında:
ALLAH’a, meleklerine, kitablarına, rasûllerine, Âhiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin ALLAH Teâlâ’dan olduğuna inandım.”
Halk arasında “âmentu” denilen îmânın altı şartını içeren bu buyruklar Kur’ÂN-ı Kerîm’in çeşitli âyetlerinde emredilmiş ve sahih hadislerle Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem tarafından bildirilip uygulanmıştır.

Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu, İslâm Dîninin 6 Îman şartı âmentüsünü ilk esas olarak almıştır:

آمَنْتُ بِاللهِ وَ مَلاَئِكَتِهِ وَ كُتُبِهِ وَ رُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَ شَرِّهِ مِنَ اللهُ تَعَالَى وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقّ ٌ اَشْهَدُ اَنْ لآ اِلَهَ اِلاَ للهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ

''Âmentu billâhi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusulihî ve'l yevmi'l-âhıri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihi mine'llâhi teâlâ ve'l-ba'su ba'de'l mevt, Hakkun Eşhedu en lâ iâhe illallâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluh!.''

Ben ALLAHu Teâlâ'ya, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin ALLAHu Teâlâ'nın yaratmasıyla olduğuna inandım Öldükten sonra dirilmek de haktır Ben şehâdet ederim ki, ALLAHu Teâlâ'dan başka ilâh yoktur Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhi's-selâm Onun kulu ve peygamberidir

Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu Îmânın esaslarını Emrullah olarak Kur'ÂN-ı Kerîm’de buyurması haktır:

Îmânın şartlarından “ALLAH’a, âhiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere îman” olarak:

لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Resim---Leyse’l-birre en tuvellû vucûhekum kıbele’l-maşrıkı ve’l-mağrıbı ve lâkinne’l-birre men âmene billâhi ve’l-yevmi’l-âhiri ve’l-melâiketi ve’l-kitâbi ve’n-nebiyyîn(nebiyyîne), ve âte’l-mâle alâ hubbihî zevi’l-kurbâ ve’l-yetâmâ ve’l-mesâkîne ve’bne’s-sebîli, ve’s-sâilîne ve fî’r-rıkâb(rıkâbi), ve ekâme’s-salâte ve âte’z-zekât(zekâte), ve’l-mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ve’s-sâbirîne fi’l-ba’sâi ve’d-darrâi ve hîne’l-ba’s(ba’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humu’l-muttekûn(muttekûne): Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, ALLAH'a, âhiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere îman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.(Bakara 2/177)

Yine “ALLAH'a, peygamberine (Muhammed aleyhi's-selâm'a), peygamberine indirdiği kitaba (Kur'ân'a) ve önceden indirdiği kitaba îman” olarak:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve rasûlihî ve’l-kitâbillezî nezzele alâ rasûlihî ve’l-kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî ve’l-yevmi’l-âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden): Ey mü’minler! ALLAH’a, Peygamberine ve Peygamberine indirdiği Kur’an’a, daha önce indirdiği kitaplara olan îmânınızda devamlı bulunun. Kim ALLAH’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, muHAKKak hidâyetten uzak bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisâ 4/136)

Hayır ve şerrin ALLAH'tan olduğu inancı bunlar arasında zikredilmemiştir ancak dolaylı açık ifâdeler mevcuddur ve hadislerdeyse açıkçadır.

أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا
Resim---Eyne mâ tekûnû yudrikkumu’l-mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin). Ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min indike. Kul kullun min indillâh(indillâhi). Fe mâli hâulâi’l-kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen): Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu ALLAH'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi ALLAH'tandır" de! Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” (Nisâ 4/78)

Hayrın ve şerrin/küllî şey’in Yaratıcısı ALLAH celle celâluhudur.
AKLı olan Rüşd sâhibi her kula Emrullahın YAP emri YAPMA Yasağı açıktır ve bir Kulluk tercihidir SEÇimi.. Kul seçer ALLAH celle celâluhu yaratır ve hesâba da çeker:

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li’n-nâsi rasûlâ(rasûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden): Sana iyilikten her ne gelirse ALLAH'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şâhid olarak ALLAH yeter.” (Nisâ 4/79)

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
Resim---Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr(kesîrin): Size isâbet eden her musîbet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (ALLAH,) Çoğunu da affeder.” (Şûrâ 42/30)

Hadis-i şeriflerde Îmânın 6 şartı Kur'ÂN-ı Kerîm özeti olarak bildirilmiştir:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Îman; ALLAH’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, âhiret gününe, (yâni Cennete, Cehenneme, hesâba, mîzana), kadere, hayrın ve şerrin ALLAH’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır. ALLAH’tan başka ilah olmadığına ve benim Onun kulu ve rasûlu olduğuma şehâdet etmektir.” buyurmuştur.
(Buharî, Müslim, Nesaî)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir kişi, kaderin, hayrın ve şerrin ALLAH’tan olduğuna inanmadıkça, mümin sayılmaz.” buyurmuştur.
(Tirmizî)

Âmentüdeki îman esasları meşhur Cibril hadisinde de;

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Îman nedir?” sorusuna, “ALLAH'a, meleklerine, ALLAH'ın görüleceğine, peygamberlerine ve öldükten sonra dirilmeye inanmandır.” buyurmuştur.
(Buhârî, “İmân”, 37.)

Bu hadiste îman esasları arasında da kader zikredilmediği halde;
İbn Hanbel , Müsned, I-21; Müslim, İmân 1; Tirmizî, İmân, 4; İbn Mâce Mukaddime, 9; Ebû Dâvûd, Sünnet, 17; Nesâînin, İmân, 4..
Rivâyetlerinde “Hayrı ve Şerri ile birlikte KADERe îman” esâsı diğerlerine ilâve olarak zikredilmiştir.

Resim---Yine Tirmizî'nin diğer bir rivâyetine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemâmentü” lafzıyla başlayan bir hadisinde: “Ben ALLAH'a, meleklerine, kitaplarına ve âhiret gününe inandım.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Fiten, 63)

Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu Îmânın esaslarına ait BUYurduğunun üzerinde bu kadar ısrarla durmama sebeb,
Bu yüce Velîyyullahın şerîatından habersiz kuru laf tüccarlarının pak-genç nesil akıllarını bulandırmaması içindir.
İslâm Dîninde Îman emredilen başta Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimizdir ki elbette Dostlarınadır..

Kul âmentu: Deki inandım hitâbı ilk başta Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimizedir Kur'ÂN-ı Kerîm’de:

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeu beynenâ, ve ileyhi’l-masîr(masîru): Şu halde, sen bundan dolayı da’vet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikâmet tuttur. Onların hevâ (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: "ALLAH'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adâletli davranmakla emrolundum. ALLAH, bizim de RABBimiz, sizin de RABBinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda 'deliller getirerek tartışma(ya, huccete gerek)' yoktur. ALLAH bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O'nadır." (Şûrâ 42/15)

Kur'ân-ı Kerîm’de bir tâne olan şu âyetteyse, îmânetmiş olanlara “bir daha îmân edin!” buyrularak gerçek HakîkatMuhaMMedîyye îmânını ANlamak ve Yaşamak emredilmektedir.
ALLAH celle celâluhu Akıllarımızı NAKLine soksun inşâe ALLAH!..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve rasûlihî ve’l-kitâbillezî nezzele alâ rasûlihî ve’l-kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî ve’l-yevmi’l-âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden): Ey îman edenler, ALLAH'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba îman edin. Kim ALLAH'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.(Nisâ 4/136)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim O günkü dille orjinali:

Ammâ her kişi kim îmân ten üzeredür (üzerinedir) dirise hata’dur. Ve eger cân üzeredür dirise hem hata’dur.
Pes (imdi) şöyle bilmek gerek kim îmân akıl üzeredür, ârıflar katında: Ammâ ma’rûfı: Bir dil üzeredür, ikinci gönül üzeredür, Pes her kim Çalap Tanrıya gönülden donuklık virmese mutlak kâfirdur.

Kavlu Tealâ:
حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ...


إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ
Resim---''İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn: Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz ve deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler. Suçluları işte böyle cezalandırırız.(A’râf 7/40)

Şu da var ki kim:
“Îman ten üzerinedir.” Derse, “sâdece BEDENle yapılandır” derse hatâdır, yanlıştır.
“Îman can- üzerinedir.” derse “sâdece cANla-RÛHen yapılandır” derse yine hatadır, yanlıştır.

Şimdi şunu şöyle bilmek gerek ki işin doğrusu, îman AKIL üzeredir..
Akıl, îmânın olmazsa olmaz şartıdır..

Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu bu sözünü de NASS üzere buyurmaktadır ki;

Kur'ÂN-ı Kerîm’de ALLAH celle celâluhu:

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alu'r-ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne): ALLAH'ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin îmân etmesi mümkün değildir. O, AKILlarını güzelce kullanmayanları murdâr (pislik içinde inkârcı) kılar!"
(Yûnus 10/100)

AKL, Kur'ÂN-ı Kerîm'de masdar olarak; 1'isi geçmiş zaman, 48'i ise geniş zaman kipinde olmak üzere fiil olarak 49 yerde geçmektedir.
Kur'ÂN-ı Kerîm insana emânet edilen AKLın kullanımını (AKLetmeyi) emreder.

AKIL ile bilgi edinip yeni bilgileri yine AKILla üretmeyi ve türetmeyi ve ÎMÂNI-Amelini öğretir...

وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ
Resim---Ve tilke'l-emsâlu nadribuhâ li'n-nâs(nâsi) ve mâ ya’kıluhâ ille'l-âlimûn(âlimûne): İşte biz bu temsilleri (darb-ı meselleri) insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak ve ancak bilenler (ilim sâhibleri-âlimler) AKLedebilir (düşünüp anlayabilir)" (Ankebut 29/43)

Hadis-i Şerif’lerdeyse çokçadır AKLın îmânın esâsı oluşu buyruğu;

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Şu üç kimseden kalem kaldırıldı. (dîni yükümlülükten muaf kılındı, ayrı tutuldu.) Bulûğa (rüşdüne) erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifâ buluncaya kadar AKIL hastasından" buyurmuştur.
(Buhârî, Hudud: 22; Talak: 11; Ebû Dâvud, Hudud: 17; Tirmizî, Hudud: 1; İbni Mâce, Talak: 15; Mûsned, 6:100,101,144.)

Resim---Rasûlu Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem'in (İbn Mesu'd dan): "ALLAH celle celâluhu AKLı yarattığı zaman ona: "gel..." dedi, o da geldi. Sonra "geri dön!" diye emretti. O da geri döndü. Bunun üzerine AKLa şunu buyurdu: "Ben, kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım. Seni, nezdimde mahlûkatın en sevgilisi olana (insana) bindireceğim!." buyurmuştur.
(Kütüb-i sitte 1687)

Bütün AKLı başında İslâm Âlimleri ittifakla insanın emir ve yasaklarda mükellef tutulabilmesi için temel şart olarak "AKL"ı esas almışlardır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “AKLı olmayanın dîni yoktur.” buyurmuştur.
(İbn Ebi’d-Dünya, el-Aklu ve Fadluhu, s. 61; Beyhakî, Şuabu’l-İman, IV, 157; Deylemî, el-Firdevs, III, 217; Heysemî, Buğyetu’l-Bâhis II, 803; Bûsirî, İthafu’l-Mehera, VII, 368; İbn Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye, XII, 95; İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-Şerîa, I, 215; Ali el-Karî, el-Masnû, 207; Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 487)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kişinin keremi dînidir, saygınlığı aklıdır, şerefi de ahlâkıdır. ” buyurmuştur.
(İbn Ebi’d-Dünya, el-Aklu ve Fadluhu, 24; Beyhakî, Beyhakî Şuabu’l- İman, IV, 160; İbn Tûlûn, eş-Şezera, I, 232.)

Resim---Rasûlullah sallalâahu aleyhi ve sellem: “Hayâ, îmandan bir bölümdür. Hayâsı olmayanda îman yoktur. Hayır, tamâmen akılla anlaşılır. AKLı olmayanın dîni yoktur.” buyurdu.
(İbn Ebi’d- Dünya, Mekârimü’l- Ahlâk I, 44)

Resim---Kurre bin Hureyre rivâyet ediyor, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kendisine AKIL nasîb edilen kimse kurtuluşa ermiştir." buyurdu.”
(Buharî'nin Tarihi ve Beyhakî'nin Şuabu’l- İman'ından.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “AKILla rızıklandırılan kişi kurtuluşa ermiştir” buyurdu.
(Buharî Tarihu’l- Kebir VII, 181; Aclunî, Keşfu’l- Hâfâ, I-78)

Âriler yanında îman akıl üzeredir, amma Şerî’at kuralı olarak bilinen ve uygulananı, MuhaMMedî Mârifetteyse;
Birinci şartı DİL/Lisan üzere olup Zâhiren dil ile ikrâr/söylemek olup, ikinci şartı Gönül/Kalb üzere olup Bâtınen kalben Tasdik/ îman/inanmaktır.
Onun için bu hakîkatı duyup Anladıktan sonra her kim ki tüm kalbiyle şah damarından AKRAB/yakîn RABBısı Teâlâ’ya dönmezse kesinlikle kâfirdir.

ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:

“…deve iğne deliğine girinceye kadar….”

إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِين
Resim---İnnellezine kezzebu bi âyâtina vestekberu anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbu’s-semâi ve lâ yedhulûne’l-cennete hattâ yelice’l-cemelu fî semmi’l-hiyad ve kezâlike neczi’l-mucrimîn : Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!(A’raf 7/40)

Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî kaddesallâhu sırrahu, Firavûnî bir ısrarla inkârı içinde Akılları Buz Dağı gibi donmuşların,
TEVHİDin iğne deliğinden bir ALLAH Dostu Kalb Ocağında ERimeden damla damla gÖZ Yaşı gibi GEÇemeyeceğinin veciz Âyet-i Kerîme’sini bildirmekte..

“Veyahod dili donuklık virüp gönli ile inanmasa munâfıkdur. (Ve cehennemin en aşağı tabakasında olur:”

Veyâhut da lisânıyla HAKK’a dönüklük verip, diliyle îmânını söylediği hâlde kalbiyle inanmazsa münâfıktır.
Nefeka?, iki çıkışlı köstebek deliğidir.
Münâfık ise inananlar içinde Müslüman gibi konuşan küfredenler yanındaysa onlardan olan dönek kâfirlerdir..

“Kavlu Tealâ: ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:

…… …إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّار”


إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا
Resim---İnne’l-munâfikîne fi’d-derki’l-esfeli mine’n-nâr ve len tecide lehum nasîra : Şüphe yok ki münâfıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.(Nisa 4/145)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

Ammâ tâ’at amal îmândan ayrudur; ve îmân tâ’atdur. Pes değme tâ’at îmâna irmez ve hem küfür ma’sıyatdur, ammâ değme ma’sıyat küfre irmez.”

Ancak âmelî itâat ve amel işlemek, îmândan ayrıdır ve îman aynı zamanda itâatir, emirlere uyuştur.
Ancak rastgele-sıradan hamm-yoz aklına dayalı, geçmişin yanlışları üzere kurulmuş bir inanç sistemine dayalı güyâ itâatler gerçek îmâna ulaşamazlar.
Aynı zamanda küfür bir itâatsizliktir, günahtır, isyandır.
Ancak rastgele-sıradan itâatsizlikler de insanı hemence gerçek küfre sokamazlar.

Gerçek-Tahkik Îmânın mihengi Kur'ân-ı Kerîm’de temel ilkesi;

1- ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!: Ahzâb 33/56; Âl-i İmrân 3/20;

2- ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!: A'raf 7/158; Nur 24/47, 62; Fetih 48/9, 13; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdile 58/4; Saff 61/11.

3- ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!: Âl-İ İmrân 3/172; Enfâl 8/24;
Allah'ın Resûlüne Tâbi Olun!: Bakara 2/143; Âl-i İmrân 3/20, 31, 53; A'RAF 7/158; Enfâl 8/ 64; Yûsuf 12/108; Şuara 26/215.


4- ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!: Âl-İ İmrân 3/32, 132;Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92;
Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12.


Elbette KULLuk gereği insandır bu günah da işleyebilir hemence kâfir olacak değildir:

“Kavlu Tealâ: ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء”
Resim---ALLAH, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar.(Nisa 4/48,116)

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا
Resim---İnnellâhe lâ yağfiru en yuşrake bihi ve yağfiru mâ dûne zâlike li men yeşa' ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîma : ALLAH, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. ALLAH'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa 4/48,116)

“Bu iki söz hem kişilere dostdur.”

Bu iki sözün böyle oluşu/buyruluşu insanlar için dostdur.

Kavlu Tealâ: ALLAH Teâlâ’nın Buyruğu:

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---Ve iz ehaze rabbuke min benâ âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim elestu birabbikum kâlû belâ şehidnâ en tekûlu yevme’l-kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ ğâfilîn : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye RABBin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhit tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

“Pes îmân budur.”

İşte tahkîkî îman bundan ibârettir…
Onun için buyurmakta
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu:: “NEFSini bilen RABBını bilir!”(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HACI BEKTAŞ-ı VELİ (ks)

Mesaj gönderen kulihvani »

3- Bâb-ı sâlısı :

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-1-

Resim O günkü dille orjinali:




“(Bu Bâb Şeri’âtun Makâmlarun Bayân Kılar)
Ve ammâ Şeri’âtun Evvel Makâmı îmân getürmekdür:”
“Kavlu Tealâ:
…… يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ”

“İkinci Makâmı ilim öğrenmekdür:”
“Kavlu Tealâ:
…… كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ…”

“Üçüncü makâm namâz kılmakdur ve zekât virmekdür ve oruç dutmaktur ve güci yiterse hacca varmakdur, ve hem gazâ eylemekdür ve hem nefîr-i ‘âm olıcak kaçmayıb karşu varmakdur ve hem canâbattan yunmakdur:”
“Kavlu Tealâ:
…وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ “

“ Sûmû şehre ramazan..”
“Kavlu Tealâ:
…… وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً…”

“Vel cihadu izâ kânennadîru âmmen.”
“Vel gaslu mine’l-cenâbeti min Küllihâ.”
(Denizli Nüshasında)
Kavlu Tealâ:
…… وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ…)”

“Dördüncü Makâm halâl kesb kazanmakdur ve hem ribâyı harâm bilmekdür:”
Kavlu Tealâ:
… … وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا…”


Resim

Bâb: Kısım. Mevzu. Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. Hususi madde.Bayân Kılar: beyân eder.
Beyân: İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belâgat. Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı.
Kavl: Konuşulan söz. Söz cümlesi.
Nefîr: Cemaat, topluluk. Harp için seferber olan cemaat.
‘âm: âmm. Herkese âit. Umuma âit. Hususi ve bazılara mahsus olmayan. Umumi.
Gazâ : (C.: Gazevât) Din uğrunda kâfirlerle yapılan mücadele, muhârebe, düşmana kasdetmek. Cenketmek.
Nefîr-i ‘âm : Cemaat, topluluk. Harp için seferber olan cemaat.
Canâbat: Cenâbet. Pis. Gusletmesi lâzım gelen kimse.
Yunmak: Yıkanmak.
Kesb: Kazanç. Çalışmak. Sa'y ve amel ile kazanmak. Elde etmek. Edinmek. Kazanç yolu. Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi.
Ribâ: Tartısı ve ölçüsü belli olan bir malı aynı cinsten daha fazla olan bir mal ile, bir karşılığı olmaksızın, peşin olarak veya veresiye değiştirmektir. Faiz. Muamelede meşru miktardan tecavüz. Bir şeyin artması, çoğalması. Verilen borç para veya mal karşılığında kâr isteyip zarara ortak olmamak suretiyle hâsıl olan haram kazanç.


ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:

BÂB-I SÂLİS
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

“(Bu Bâb Şeri’âtun Makâmlarun Bayân Kılar)
Ve ammâ Şeri’âtun Evvel Makâmı îmân getürmekdür:”


(Bu bölüm Şeri’âtın Makâmların açıklar.)
Şu bir gerçek ki Şeri’âtın İlk Makâmı iman etmek makamıdır.

“Kavlu Tealâ: Allah Teâlâ Buyruğu:…… يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---Ya eyyühellezine amenu aminu billahi ve rasulihi vel kitabillezi nezzele ala rasulihi vel kitabillezi enzele min kabl ve me yekfür billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülihi vel yevmil ahiri fe kad dalle dalalem beiyda : Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.(Nisa 4/136)

“İkinci Makâmı ilim öğrenmekdür:”
Şeri’âtın İkinci Makâmı ilim öğrenmekdir:
“Kavlu Tealâ: Allah Teâlâ Buyruğu:…… كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ…”


مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَـكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ
Resim---Ma kane li beşerin ey yü'tiyehüllahül kitabe vel hukme ven nübüvvete sümme yekule lin nasi kun ibadel li min dunillahi ve lakin kunu rabbaniyyine bi ma küntüm tüallimunel kitabe ve bima küntüm tedrusun : Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.” (Âl-i İmrân 3/79)

“Üçüncü makâm namâz kılmakdur ve zekât virmekdür ve oruç dutmaktur ve güci yiterse hacca varmakdur, ve hem gazâ eylemekdür ve hem nefîr-i ‘âm olıcak kaçmayıb karşu varmakdur ve hem canâbattan yunmakdur:”

Şeri’âtın Üçüncü Makâmı:
Namaz kılmaktır,
Zekât vermektir
Oruç tutmaktır
Gücü yeterse Hacca gitmektir
Gazâ-cihad eylemekdir ve hem de seferberlik olup düşmanla savaşıldığında kaçmayıp karşı durupp vuruşmaktır.
Ve hem cünüp olunduğunda yıkanıp-yunmakdır, GUSLetmektir.

Burada Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallahu sırrahu İslamın şartlarını da saymaktadır ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, beyt’i haccetmek ve Ramazan ayı orucunu tutmak.”
(Buharî, İman, 1; Müslim, İman, 22; Nesai, İman, 13; Tirmizî, İman, 3)

Talha İbnu Ubeydillah rivâyet eder: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Necid ahâlisinden bir adam geldi. Saçları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e iyice yaklaşınca gördük ki, İslâm'dan soruyormuş.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Gece ve gündüzde beş vakit namaz"demişti ki adam tekrar sordu:
"Bu beş dışında bir borcum var mı?"
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hayır ancak istersen nâfile kılarsın" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ramazan orucu da var" deyince
Adam: “Bunun dışında oruç var mı?” diye sordu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hayır! Ancak dilersen nâfile tutarsın" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona zekâtı hatırlattı.
Adam: "Zekât dışında borcum var mı?" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hayır, ama nâfile verirsen o başka!" dedi.
Adam geri döndü ve gider ayak: "Bunlara ilâve yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: "Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu. Veya "Sözünde durursa cennetliktir"
buyurdu.
(Buhârî, İman 34; Müslim, İman 8, (11); Nesâî, Sıyâm, 1, (4, 120); Ebu Dâvud, Salât 1, (391); Muvatta, Kasru's-Salât fi's-Sefer 94, (1, 175).

Ebu Dâvud'da "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sözünde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir.

Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallahu sırrahu devamla;

“Kavlu Tealâ: Allah Teâlâ Buyruğu:…وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ “

وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ
Resim---Ve ekiymüs salate ve atüz zekate verkeu mear rakiiyn : Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.(Bakara 2/43)

“ Sûmû şehre ramazan..”

“Ramazan ayında oruç tutun!..”

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Şehru ramedanellezi ünzile fihil kur'anü hüdel lin nasi ve beyyinatim minel hüda vel fürkan, fe men şehide minkümüş şehra felyesumh, ve em kane meridan ev ala seferin fe iddetüm min eyyamin uhar, yüridüllahü biküml yüsra ve la yüridu bi külüm usr, ve li tükmilül iddete ve li tükebbirullahe ala ma hedaküm ve lealleküm eşkürun : Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara 2/185)

Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallahu sırrahu hacc âyetini vermekte:

“Kavlu Tealâ: Allah Teâlâ Buyruğu:…… وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً…”

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّـنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
Resim---Fihi ayatüm beyyinatüm mekamü ibrahim, ve men dehalehu kane amina, ve lillahi alen nasi hiccül beyti menistetaa ileyhi sebila, ve men kefera fe innellahe ğaniyyün anil alemin : Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.(Âl-i İmrân 3/97)

“Vel cihadu izâ kânennadîru âmmen.”

Umumen-herkes savaş için yerlerinden ayrılıp-çıkıldığında Cihad etmek.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk(hakkı), yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil meveddeti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli): Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.(Mümtehine 60/1)

“Vel gaslu mine’l-cenâbeti min Küllihâ.”

Cünüplüğün tümünden yıkanıp-temizlenmek Gusül etmek.

(Denizli Nüshasında - Denizli Nüshasında:
Kavlu Tealâ: Allah Teâlâ Buyruğu:
…… وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ…)”


Resim---“…ve in küntüm cünüben fettahheru…. : ….. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın…..” (Mâide 5/6)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kumtum iles salâti fagsilû vucûhekum ve eydiyekum ilel merâfikı vemsehû bi ruusikum ve erculekum ilâl ka’beyn(ka’beyni) ve in kuntum cunuben fattahherû ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâitı ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum minh(minhu) mâ yurîdullâhu li yec’ale aleykum min haracin ve lâkin yurîdu li yutahhirekum ve li yutimme ni’metehu aleykum leallekum teşkurûn(teşkurûne): Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.(Mâide 5/6)

“Dördüncü Makâm halâl kesb kazanmakdur ve hem ribâyı harâm bilmekdür:”

Şeri’âtın Dördüncü Makâmı halâl mal kazanmaktır:

Kur'ân-ı Kerimimizde;

يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
Resim---Yâ eyyuher rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ ta’melûne alîm(alîmun): Ey Peygamberler! Temiz- helâl olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim.” (Mü’minûn 23/51)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُواْ لِلّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû kulû min tayyibâti mâ razaknâkum veşkurû lillâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn(ta’budûne): Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz- helâl olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.(Bakara 2/172)

Hadis-i şeriflerdeyse;
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kimse (Allah için) uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Saçları darma dağınık, toza toprağa bulanmış bir vaziyette ellerini semaya uzatarak: "Ya RabbüYa RabbiL.diye dua eder. Halbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram kısacası kendisi haramla beslenmiş olursa böylesinin duası nasıl kabul edilir?" buyurmuştur.
(Müslim, Zekat, 65; Tirmiz3i, Tefsir, 3 (37); Darim3i, Rikak, 9; İ. Ahmed, Müsned, 2/328)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "En faziletli amel helal kazançtır." buyurmuştur.
(Milnavî, Feyzul-Kadir, 2/26.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "En temiz ve üstün kazanç, kişinin el emeği ve her türlü dürüst alış-verişten kazandığıdır." buyurmuştur.
(Ahmed, Müsned., 2/334,357; Münavi, Feyzul-Kadir, 1/547.)

“ve hem de faizi harâm bilmekdir:”

Kavlu Tealâ: Allah Teâlâ Buyruğu:
… … وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا…”


الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---Ellezine ye'küluner riba la yekumune illa kema yekumüllezi yetehabbetuhüş şeytanü minel mess, zalike bi ennehüm kalu innemel bey'u mislür riba, ve ehalellahül bey'a ve harramer riba, fe min caehu mevizatüm mir rabbihi fenteha fe lehu ma selef, ve emruhu ilellah, ve men ade fe ülaike ashabün nar, hüm fiha halidun : Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların «Alım-satım tıpkı faiz gibidir» demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.” (Bakara 2/275)

Hadis-i şeriflerdeyse faiz tehlikesi;
Resim---İbnu Mes'ud radıyallahu anh: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ribâyı (fâizi) yiyene de, yedirene de lânet etti." buyurmuştur.
(Müslim, Müsâkât 25, (1579); Ebu Dâvud, Büyû 4, (3333); Tirmizî, Büyû 2, (1206); İbnu Mâce, Ticârât 58, (2277)

Resim---Ebu Hüreyre radıyallahu anh: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o zamanda ribâ yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı ulaşacak."(Müslim, Zekat, 65; Tirmizî, Tefsir, 3 (37); Darimî, Rikak, 9; İ. Ahmed, Müsned, 2/328)

Bir rivayetteyse "...tozu ulaşacak!" buyrulur…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Makâlât-ı Hacı Bektaşî VELÎ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen kulihvani »

4- Bâb-ı râbı’ : DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-1

ResimO günkü dille orjinali:


Bu Bâb Tarîkat Makâmların Bayân Kılur:

İmdi azîz ı men!
Bilgin kim Tarîkat’un evvel makâmı pîrden el alup tevbe kılmakdur:

Kavlu Tealâ:
….…. وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا

Kavlu Tealâ:
…… تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا…
Pes kul yavuz hâldan dönicek tevbe veren Çalap kendüsidür:
Pes imdi iy mü’minler ! Tevbeyi şöyle kılmak gerek kim anda acab olmaya lîkin şöyle kılmak gerek kim menfa’at gele zîre kim tevbe kılmaklık peşîmanlıkdur ve peşîmanlıgun asası budur kim: yitmiş yıllık günâh bir özre satılur. Pes imdi tevekkülile özri pîşe dutun kim hatâlarınuz az ola ve yüzünüz tâza ola.
İmdi iy mü’minler!
Hemîşe özür dilemek sizden kabûl kılmak Tanrı’dan:

Kavlu Tealâ:
… … وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ…

Ve dahı şükür kılmak sizden, ni’matlarunuz arturmak Tanrıdan:
Kavlu Tealâ:
…. …. لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ…

Ve dahı sabır kılmak sizden hısâbsuz savâb virmek Tanrı’dan:
Kavlu Tealâ:
إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ……

Ve dahı tâ’at kılmak ve şahâdat getürmek sizden uçmak içinde köşklerünüz yüceltmek Tanrı’dan:
Kavlu Tealâ:
هَلْ جَزَاء الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ

Ve dahı yitmiş yıllık günâha özür dilemek sizden, kabûl kılmak Tanrı’dan:
Kavlu Tealâ:
… … وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ

Pes ol Pâdişâh-ı Kerîm eydür kim:
İy kullarım! Âdam- alayhi’s-salâm bir kez buyruk sıdı iki yüz yıl ağladı ve her dâyım bunı okurıdı:
Kavlu Tealâ:
قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Ve yine Hakk Ta’âlâ Hazratları buyurur:
… … وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ

Pes bu kadar göz yaşın dökdi, andan suçın bagışladum. Pes sizler dahı yitmiş yıllık günâha bir kez özür dilen afv kılayım; zîre kim afv kılıcı benden. dir.
Ve eğer âsîlardan bir günahkârı yargılamadan kosam rahmatum belürmeyeydi; dir:
Kavlu Tealâ:
فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ…….

Ve hem dünyede bir nesne eksürk yaratsam kâdırlıgum olmayaydı; dir.
Kavlu Tealâ:
فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ……

Ve hem uçmakda bir nı’mat eksürk olsa uçmagum tamâm olmayaydı; dir.
Kavlu Tealâ:
عُقْبَى الدَّارِ…

Ve hem Nûh paygambar’un – alayhı’s-salâm - bir du’âsı mustacâb olmayaydı, cümle du’âlar icâbat olmaduk olaydı, dir:
Kavlu Tealâ:

فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ…


Resim

azîz -ı men: Benim azizim.
Dönicek: dönecek.
Lîkin: Lâkin. Amma. Fakat. Ancak. şu kadar var ki.
Zîre: Zirâ. f. Çünkü. Ondan ki, şundan, şu sebepten ki.
Pişe (f): İş, sanat.
pîşe dutun: İş edinin.
Tâza: Taze, bayatlamamış, taravetli, buruşmamış.
Uçmak (t): Cennet.
eydür kim: der ki, buyurur ki.
Kim (t): Ki. Bundan belli ki gi¬bi.
her dâyım: daima, sürekli.
Eksürk: eksik, noksan.
Kâdır: Kadîr. Bir işi yapmaya gücü yeten. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. (Allah C.C.)
Acab : Aceb. Taaccüb, şaşma, hayret. Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli.
Yavuz : Kötü.
Asa : Genişlik. Zuhur, meydana çıkma. Büyük kadeh.
Hemîşe : f. Dâima. Her zaman.
Sımak : Kırmak.
Mustacâb : Müstecab. Hoş görülen. İstediği kabul edilen. İcâbet olunmuş.
İcâbat: Kabul olmak. Kabul etmek. Râzı olma, rızâ gösterme, muvafakat etme.


ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:



BÂB-RÂBI’
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

“Bu Bâb Tarîkat Makâmların Bayân Kılur:”

“İmdi azîz ı men!
Bilgin kim Tarîkat’un evvel makâmı pîrden el alup tevbe kılmakdur:

Kavlu Tealâ:
….…. وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا

“Kavlu Tealâ
…… تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا…”


Bu bölüm Tarîkat Makâmlarını anlatır-açıklar:

Şimdi benim azîzim!
Bilmen gereken şu ki-bildin ki, Tarikatın İlk Makamı Pîr’den el alıp Allah Teâlâ’ya tevbe etmektir.
Allah Teâlâ Buyruğu:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne) : Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (Âl-i İmrân 3/103)

Allah Teâlâ Buyruğu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Ya eyyuhelleziyne amenu tubu ilellahi tevbeten nesuhan asa rabbukum en yukeffire 'ankum seyyiatikum ve yudhilekum cennatin tecriy min tahtihel'enharu yevme la yuhzillahunnebiyye velleziyne amenu me'ahu nuruhum yes'a beyne eydiyhim ve bieymanihim yekulune rabbena etmin lena nurena vağfir lena inneke 'ala kulli şey'in kadiyrun. : Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, «Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin» derler.” (Tahrîm 66/8)

Pîr: Herhangi bir meslek ve san'atın başlatıcısı, te'sis edicisi.

MuhaMMedî Tarikatın EDEB ocağı ERENler Yolunun Rehberi ALLAH Dostu..
Benim, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden ANLAyışım o ki tümm PÎRlerin her AN Başı İmam Ali kerremullahi vechedir..
Elbette her çağın kendi kaderinde CAN Ceryanı Trafoları-pirizleri olacaktır.. SON-uçta BAŞa hatmolacaktır ve’s- SeLÂMM..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin; Beşeriyyeti, Velâyeti, Nübüvveti ve Resûliyyeti MuhaMMed aleyhi's-selâm da CEM’dir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Beşeriyyeti, her can taşıyan kul-ABDuLLah gibi, BEDENen HaKK’a yürüyünce RAVZA-yı Mutahhara’sında rahata çekilmiştir ve son bulmuştur.
Resûliyyeti ezel-ebed hayy olup Teslimiyyet, İman, Tâbi oluş ve İtâat edişte İRSÂL Bağımızdır.
Nübüvveti HATM olmuş, Habli’l verid ilk Çenberi/küresi TAMMamlanmış Hitam bulmuştur.
Ancak Nübüvvet NÛRu, Bâtından Zâhire GEÇişte fiilî CAN CERRyÂNIdır ve kesintisi imkansızdır.

İşte bu nedenle Nübüvvet-i MuhaMMediyye, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın ebed ITRET ZİNCİRinde VeLÂyet-i MuhaMMediyyeye DERC olmuştur ve kıyamete kadar her CANda akacaktır, cAN-Hayy vercektir..

MuhaMMedî Nübüvvet ITRET ZİNCİRi;
Canıyla, Kanıyla, Teniyle, İmanıyla ve Ameliyle Rahimiyette Fatımatu’z- Zehrâ aleyha's-selâmın göbek BAĞıyla kıyamete kadar ŞeÂNdadır.
Velâyetin ITRET ZİNCİRinde ilk baş Rahmaniyette Ali kerremullahi vechedir.

“KûN:OL!” EMRinin Mutlak Mazharı MuhaMMed aleyhi's-selâm ilk NOKTAsında “feye KûN: OLur” tecellîsi, Maddî-Manevî oluş lar Âlemi Şe’ENullahta Sünnetullah üzere her ÂN yeniden yaratılış HÂLindedir.
EMRullahın bize ULAŞÂNı KeLÂmuLLah;
Rabbu’l-âlemîn SÖZÜ/ Rahmetenli’l- âlemîn SESİ, Nebiyullah NEFESİ, Velîyullah NEŞ’esi olarak her soluğumuzda HAYYdır şükürler olsun..

Diri Kur'ân-ı Kerim olan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ırkçılık hastası insanların kendilerince değerlendirmelerinden beridir-uzaktır.

Şu ANda Türkiyemizde diyelim ki Elektiriğin Üretim Merkezi Keban olsun ki, bu Hakikat-ı MuhaMMediyet Merkezine tüm ÂLETleri/KULLarın Kalblerini BAĞlayan ANA İSÂLE/SALL HaTTı Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdır..

Arap-Fars Irkçılığı artıklarından, Sünnî-Şiî sevdalılığından ve de NAKiL (NaSS: Kur'ân-ı Kerim ve Sahihi Hadis-i Şerif)siz AKıL oyunbazlığından SOYunmuş,
Hak olan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ANLAyışı için sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi DUYmalı ve de Uymalıyız inşae ALLAH..

Yüzlerce Hadis-i Şeriften bazılarında MuhaMMedî Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın gerçek kimliğini arzedeciğim:

Hamm ve yoz akıllarının kısır labirentlerinde, Velâyetin ASLen fASLı Ali kerremullahi veche hakkında mübalağa yaptığımı ZaNNedenler iyi okusun ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben ve Ali, ALLAH’ın kulları üzerine ALLAH’ın hüccetiyiz” buyurdu.
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 246.)


Hüccet: Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. Şâhid.

Resim---İmam Ali Keremullahiveche: “Ben Allah’ın kulu, Rasûlü’nün kardeşiyim ve ben Sıddık-ı Ekber’im. Benden sonra Sıddık-ı Ekber olduğunu söyleyen yalancıdan başkası değildir. İnsanlardan 7 yıl önce namaz kıldım!” buyurdu.
(Kütüb-ü Sitte Muhtasarı C. 16 S. 516 Hadis No: 6021.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali Kur’ân ile beraberdir; Kur’ân da Ali iledir.” (cennetteki) havuzda bana gelmelerine kadar asla ayrılmazlar” buyurdu.
(Ümmü Seleme annemiz’den; Taberânî Mucemu’s-Sağir.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı’dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beytim hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beytim hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben sizlere iki şey bırakıyorum eğer bunlara bağlanırsanız hiçbir vakit yolunuzu benden sonra kaybetmezsiniz. Biri diğerinden büyüktür. Biri Allah’ın Kitabıdır. Diğeri Ehl-i Beyt’imdir. Bunlar birbirinden ayrılmazlar. Havz-ı Kevser’de beraberce bana gelirler. Dikkat ediniz benden sonra bu iki “Emanete” ne yapacaksınız?” buyurdu.
(Zeyd b. Erkam’dan; Tirmizî C. 2 S. 308.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ehl-i Beyt’im Nuh’un gemisi gibidir. O gemiye dahil olan kurtulur muhalefet eden boğulur.” buyurdu.
(Sahih-i Müslim Ve Buharî cilt 2 shf. 343.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış olsa da Allah Benim Ehl-i Beytimden bir zatı gönderecek, yer yüzü zulümle dolduğu gibi O yer yüzünü adaletle dolduracak.” buyurdu.
(Hz.Ali (Keremullahiveche)’den; Sünen-i Ebu Davûd 4283.)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben bütün Mü’minlere öz canlarından daha evlâ değil miyim? Öyleyse ben kimin Mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Ya Rabb! Onu Velî edinenlerin Velîsi ol düşmanlarına da düşman ol!” buyurdu. ”
(İ. Hanbel Müsned 4: 281 Buhari Tarih 1: 375 İ. Mace Sünen H. No:116)

Resim---İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin." buyurdu.
(Tirmizî, Menakıb, (3792).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali’yi bırakın! (bunu üç kere buyurdular). Ali, Bendendir ve Ben de O'ndanım! O, benden sonra her Mü’minin Velîsidir!” buyurdu
(İmran bin Hüseyn (r.a.)’den; Ahmed bin Hanbel Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır. “ buyurdu
(Suyutî, Câmiu’l-Kebîr; Bekrî, 672/150)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Ali ilmimin kapısıdır ve benden sonra Allah’tan getirdiğimi Ümmet’ime beyan edendir. Onu sevmek İman’dır. Ona buğzetmek nifaktır ve kendisine bakmak şefkattir”. buyurdu.
(Ebu Zer r.a.dan; Deylemî Müsnedü’l-Firdevs).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben hikmet eviyim Ali kapısıdır” buyurdu.
(Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan dahil olmalıdır” buyurdu.
(Hz. İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ya Büreyde! Gerçekten Ali Ben'den sonra Velînizdir. O halde Ali’yi sev! Çünkü O emredildiği şeyi yapar” buyurdu
(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Deylemî Müsnedü’l- Firdevs)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bana iman eden ve beni tasdik eden Ebû Talib’in oğlu Ali’yi Velî edinsin. Çünkü; onun Velâyeti Benim Velâyetimdir ve Benim velayetim de Allah’ın Velâyetidir.” buyurdu
(Ammar Bin Yasir (ra)’den; Suyutî Câmiu’l Kebir)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:“Şüphe yok ki benim Vasîm Sırrımın sahibi, Benden sonra bıraktığım kimselerin hayırlısı ve vâdimi yerine getirecek borcumu ödeyecek Ebû Talib’in oğlu Ali’dir”. buyurdu.
(Selman (ra)’ dan; Suyutî Câmiu’l-Kebir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yâ Ali! Rabbim bana seni din incelikleriyle iyice eğitmemi ve öğretmemi emretti ki sen iyice kavrayıp kalbini dolduracak bir kudrete erişesin. Bunun üzerine de Kur'ân-ı Kerim’in: “Onu kavrayıp belleyecek kulak kavrar ve korur.” (Hakka-12) Âyeti nazil oldu. İşte bu yüzden sen Âyette geçen “iyice kavrayıp belleyecek kudret oldun.” buyurdu.
(Ebu Nuaym Hilye C. 1 S. 80.)

Resim---Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas babasından naklediyor: “Muaviye b. Ebi Süfyan Sa’d’e Hz. Ali’ye küfretmesini emretti. Küfretmeyince O’na: “Senin Ali’ye sövmene mani olan nedir?” diye sordu.
Sa’d: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in onun hakkında söylediği üç şey vardır ki birine sahip olmam benim için kızıl tüylü deve sürüsüne sahip olmamdan daha iyidir hatırladığım sürece ona asla sövemem! Bu üç şey şunlardır:
1-Vahiy indiği zaman Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ali, iki oğlu ve Fâtıma aleyhia's-selâmı alıp onları elbisesinin altına koyup şöyle buyurdu: “Rabbim! İşte bunlar benim Ehlim Ehl-i Beyt”imdir.''
2-Savaşlarından birine çıktığı zaman Ali Ona dedi ki: “Beni çocuklar ve kadınlarla bıraktın.” Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Benim katımda Sen Hârûn’un Mûsâ’nın katında ihrâz ettiği dereceyi ihrâz etmekten hoşlanmaz mısın? Ne var ki Benden sonra peygamber yoktur!” İşte bunu da hatırladığımda Ona katiyen sövemem!
3-Hayber günü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: şöyle buyurdu: “Mutlaka sancağı Allah’ı ve Resûlünü seven bir adama vereceğim. Allah onun elinde Hayber’in fethini müyesser kılacaktır”. Hepimiz heyecanla bekledik: Derken “Ali nerede?” diye sordu. “Gözü ağrıyor” dediler.
“Çağırın gelsin!” buyurdu (çağırdılar geldi ve) Gözlerine mübarek tükürüğünü sürdü. (Hemen iyileşti) ve Sancağı ona verdi. Onun eliyle Allah fethi müyesser kıldı.
Vallahi (bundan sonra) Muaviye Medine’den çıkıncaya kadar Ali (Keremullahiveche) hakkında tek kelime bile söyleyemedi.
(Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas o da babasından; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî S. 1049-1050.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Ali’ye şöyle dedi: “Sen katımda Harun’un derecesine sahipsin. Ben sendenim”
Cafer’e de şöyle dedi: “Sen benim hilkatıma ve ahlâkıma benzedin”” buyurdu.
(El Kasım el-Cermi’den O da İsrail’den o da Ebu İshak’dan O da hubeyre bin Yerim ile Hâni bin hani’den ikisi de Ali (Keremullahiveche)’den; Hadislerle Hz. Ali Nesâî, S. 60 H. 68.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali (Keremullahiveche) günahları düşürmeye sebep olan bir yoldur (Onun yolunu takip etmek lazım gelir). O yoldan giren Mü’min olur Ondan çıkan ise kafir olur” buyurdu. ”
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr, S. 251)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mi’raca çıkarıldığım gece nurdan bir taht üzerine oturan bir melek gördüm. Ayaklarının biri doğuda diğeri de batıdaydı. Önünde ise bakmakta olduğu bir levha vardı. Bütün dünya gözleri önündeydi. Hep halk dizleri arasındaydı eli de doğu ve batıya ulaşıyordu. Dedim ki: “Ey Cibril(a.s.)! Bu kimdir?” O şöyle dedi: “Bu Azrail (a.s.)” dir. Öne geç ve ona selâm ver. Ben de öne geçtim ve selâm verdim. O şöyle dedi: “Ve Aleyke Selâmı Ya Ahmed! Amcanın oğlu ne yapıyor?” Dedim ki: “Amcamın oğlu Ali’yi tanıyor musun?”
Şöyle cevap verdi: “Onu nasıl tanımayayım ki ancak senin Ruhunla amcanın oğlu Ali İbni Ebû Talib’in Ruhu müstesna olmak üzere bütün mahlukatın Ruhlarını almaya Allah beni vekil etti. Zira Allah her ikinizi dileği ile kabz edecek (Ruhlarınızı alacaktır)”.
buyurdu.
(Ebû Zer (ra)’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.S. 308.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hayatım gibi yaşamak ölümüm gibi ölmek isteyen ve (ağaçlarını) Rabbim diktiği Adn Cennetlerinde oturmayı seven kimse benden sonra Ali’yi Velî edinsin. Onun dostunu da dost edinsin ve benden sonra Ehl-i Beyt’ime BAĞlansın çünkü onlar benim soyumdur. Tıynetimden yaratıldılar anlayışımla ve ilmimle rızıklandılar. Ümmetimden onların faziletini inkar edenlere ve onlar hakkında selâmı kesenlere azab olsun! Allah şefeatımı onlara ulaştırmasın!” buyurdu.
(İbni Abbas (ra)’den; Taberanî Mü’emül Kebir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanlar arasında ayrılık ve ihtilaf olacaktır. Bu (Hz. Ali k.v.) ve arkadaşları Hak üzere bulunacaklardır.” buyurdu.
(Kâ’b (r. a.)’dan; Taberanî Müsnedü’l- Kebir).

Resim---Hz. Ali (Keremullahiveche) Küfe’de bulunan Rehbe’de iken yanına bir grup geldi ve: “Esselâmü aleyke yâ Mevlâna (Selâm Sana Ey Efendimiz)!” dediler.
Hz. Ali (Keremullahiveche): “Siz Arabsınız Ben nasıl sizin Efendiniz olurum?” dedi.
Onlar: Biz (Mekke ile Medine arasında) Gadir- i Humm Kuyusu başında iken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden duymuştuk: şöyle buyuruyordu: “Ben kimin Mevlâsı (Efendisi) isem Ali de Onun Mevlâsıdır” buyurdular.
Rebah diyor ki: “Adamlar kalkıp gidince peşlerine takıldım kim olduklarını sordum. Ensardan bir cemaat aralarında Ebu Eyüp El Ensari de var.” dediler.
(Rebah b. Haris’den; Ahmed b. Hanbel Müsned; Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Ali! Senden ayrılan beni terk etmiş olur ve beni de terk eden Allahı terk etmiştir” buyurdu.
(Ebu Zer’den; Hâkim el Müstedrek)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ya Ali! Cenâb-ı ALLAH Seni ve Neslini bağışlamıştır” buyurdu.
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.S. 249)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ali Bendendir Ben de Ondanım. Cenab-ı Allah ise bütün Mü’minlerin yardımcısıdır.''
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.S 244.)

Resim---Hz. Enes (r.a.)’den: “Şu âyet indiği zaman (meâlen): “… Ey Peygamber ailesi Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab-33) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah namazına giderken altı aya yakın bir müddette Hz. Fatıma kapısına uğrayıp:“Namaz (a kalkın) ey Ehl-i Beyt! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!” buyurdu.
(Kütüb-ü Sitte Muhtasarı C.13 S 56 Hadis No: 4495.)



وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Resim---Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran) : Evlerinizde vakarla oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” (Ahzâb 33/33)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Ama bundan sonra: “Hz. Ali’nin kapısından başka diğer şu kapıları kapamakla emrolundum”. Onun hakkında sözcünüz diyeceğini dedi. Ben Allah’a yemin ederim ki: “Ben (kendiliğimden) hiçbir şey kapamadım ve açmadım. Ancak emredildiğim Şeye tabi oldum” buyurdu.
(Hz. Zeyd b. Erkam (r.a.)’dan; Ahmed bin Hanbel Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali insanların hayırlısıdır. (Bundan) yüz çeviren nimete küfretmiş olur!” buyurdu.
(Hz. Cabir (r.a.)’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 246)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
“Ben ve bu (Ali kerremullahi veche) Kıyamet gününde ümmetim üzerine hüccetiz (delil aracı)”
buyurdu.
(Hz. Enes radiyallahu anhu’dan; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 247.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ali’den ne istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Doğrusu Ali Bendendir ve Ben de Ondanım. O, Benden sonra bütün Mü’minlerin Velîsidir” buyurdu.
(Hz. İmran İbn-i Hüseyn’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 247)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Taif günü Ali kerremullahi veche'yi çağırdı ve onunla hususi konuşma yaptı. (Bu görüşme o kadar uzadı ki) halk: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem amcasının oğluyla görüşmesini uzattı" dedi. (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu işitince): "Onunla hususi görüşmeyi ben (kendi arzumla) yapmadım. Allah (ın arzusu ve emri ile Resûlü) yaptı" ” açıklamasında bulundu.
(Câbir radiyallahu anhu dan; Tirmizi, Menakıb, (3728)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Beraet (Tevbe) Sûresini, (Arafat'ta hacılara tebliğ edilmek üzere) Hz. Ebu Bekir radiyallahu anhuyu göndermişti. Sonra onu çağırarak: "Bunun, ehlimden olmayan bir kimse ile tebliğ edilmesi muvafık değil!" buyurdu. İmam Ali kerremullahi veche'yi çağırarak sûreyi, (Arafat'ta okuması için) ona verdi..
(Enes radiyallahu anhu dan; Tirmizi, Tefsir, Tevbe, (3089)

İşte Hazreti Hünkâr kaddesallahu sırrahunun “Tarikatın İlk Makamı Pîr’den el alıp” buyurduğu günün PÎRinin ELi Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ELinde olandır..
Bu zât ise, MuhaMMedî, Kur'ân-ı Kerimî ve RaBBanî bir HAKK kâmilidir..

“Pes kul yavuz hâldan dönicek tevbe veren Çalap kendüsidür:
…. …. ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ…


Şu da var ki, insan NEFsi, kötü-uygunsuz hâllerden vazgeçip döndüğünde, tevbeyi de verecek ve kabul edecek de olan Allah Teâlâ kendisidir:

وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---Ve ales selasetillezine hulifu hatta iza dakat aleyhimül erdu bi ma rahubet ve dakat aleyhim enfüsühüm ve zannu el la melcee minallahi illa ileyh sümme tabe aleyhim li yetubu innellahe hüvet tevvabür rahiym : Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.(Tevbe 9/118)

“Pes imdi iy mü’minler!
Tevbeyi şöyle kılmak gerek kim anda acab olmaya lîkin şöyle kılmak gerek kim menfa’at gele zîre kim tevbe kılmaklık peşîmanlıkdur ve peşîmanlıgun asası budur kim: yitmiş yıllık günâh bir özre satılur. Pes imdi tevekkülile özri pîşe dutun kim hatâlarınuz az ola ve yüzünüz tâza ola.”


Onun için ey mü’minler!
Tevbe etmekte gerekli ve şart olan “günaha geri dönüşte aceba şüphesi” nin olmamasıdır.
Ancak tevbe-istiğfar öyle edilmeli ki, tevbe etmekten insana bir menfaat gelmelidir.
Zira tevbe etmek pişmanlıktır ve pişmanlığın esası ise, yetmiş yıl boyunca günah işleyip gelirken Hakk Teâlâ’dan günahları için bir özür dileyişe satılır, bir özür dilemekle silinir.
Onun için o halde şimdi, vicdanî teveküllün ile Hakk Teâlâ’dan özür dilemenizi-tevbe istiğfarınızı iş edinin, peşpeşe devamlı olsun ki hatalarınız az ve yüzünüz tertemiz taptaze olsun.

Tevbe, Kur’anî bir kavramdır.
Arapça bir kelime olan tevbe, tâbe, -yetûbû, tevben ve tevbeten kökünden mastardır.
Rücu’ etmek, geri dönmek, pişman olmak, işlediği isyanı, yanlışı, noksanı, hatayı ve günahı terk ederek Allah’a dönüş ve yöneliş anlamlarına gelir. Tevbe kelimesi, hatadan, günahtan /masiyet ALLAH celle celâluhu’ya dönme anlamı ile yaygın bir kullanım alanına sahiptir.

Tevvab, mübalağa kipinde dönüşleri kabul edendir.
ALLAH celle celâluhu izafeten Kur'ân-ı Kerim de; Bakara, 2/ 37, 54, 128, 160, 222; Nisâ 4/16, 64; Tevbe, 9/104, 118; Nûr, 24/10; Hucurât,49/12; Nasr, 110/3. Âyetlerinde geçmektedir.

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu): Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.(Bakara 2/37)

Et Tevvâbü :
Resim

Tevbe, Allah’ın azabından korkularak yapılan dönüşler.
İnabe, sevap arzu ve tamahı ile yapılan dönüşler.
Evbe, sevap ümidinden ve azap korkusundan değil, yalnızca Allah’ın emirlerini gözetmek için yapılan dönüşler olup TEVBE;

Geçmişteki günahlarımıza pişman olmak,
Şu andaki hayatımızda günahlarımızı terk etmek,
Gelecekte de günah işlememe kararlılığımızın tümümdür.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günahtan tevbe, nedâmet/pişmanlık ve istiğfardan ibârettir.”
(Ahmed bin Hanbel, Müsned, VI, 264)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günahından tevbe eden, günahı olmayan kimse gibi olur” buyurdu.
( İbn Mâce, Sünen, Zühd, 30, hadis no: 4250,(2/1420)

Resim---İmam Ali kerremullahi veche: “Tevbe şu altı unsurdan meydana gelir:
1- Geçmiş günahlardan pişman olmak,
2- Yerine getirilmemiş farzları iade etmek,
3- Zulmü reddetmek,
4- Hasımlarla helalleşmek,
5- Günahlara bir daha dönmemeye azmetmek,
6- Nefsi günahta büyüttüğün gibi Allah’a itaâtta eritmek ve ona günahların tadını tattırdığın gibi itaâtin de acısını tattırmaktır.”
buyurmuştur.
(Zemahşerî, Keşşaf, c. IV, s. 573-574.)

Esmâullahın tümünün emâneten yüklenilmesi kimliği AKILın ZIDlıklar İmkanı içindeki Kulluk imtihanında günah işlememek imkansızdır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Nefsim kudret elinde olan Zât'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi." buyurdu.
(Müslim, Tevbe 9, (2748).

Kur'ân-ı Kerimde ALLAH celle celâluhu tevbeyi emretmiştir, bağışını müjdelemiştir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de AYNen uygulamıştır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun): Ey iman edenler! Samimi bir tevbe-nasuh tövbesi ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin" derler.” (Tahrîm 66/8)

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne): Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a TEVBE ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr 24/31)

Kulların, Kulluk tercihini bâtıl ve Şerre kullanarak ALLAH celle celâluhu nun merhametini denercesine günaha devam yasaklanmıştır:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr(garûru): Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokmân 31/33)

Kapanmayan tek kapı Tevbe Kapısıdır ancak insanın ağzı kapanmadan tevbe de etmeli inşae ALLAH..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah Teâlâ, kulunun tevbesini, canı boğazına gelmediği müddetçe kabul eder.” buyurdu.
(Tirmizî, Ebi İsa Muhammed b. İsa b. Sevrâ, Sünen, Da’avât, 98, hadis no: 3537, (5,547), Çağrı yay. İstanbul, 1413/1992; İbn Mâce, Sünen, Zühd, 30, hadis no: 4253, (2/1420).

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumul mevtu kâle innî tubtul’âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr(kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen): Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisâ 4/18)

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---İllellezîne tâbû ve aslahû ve beyyenû fe ulâike etûbu aleyhim, ve enet tevvâbur rahîm(rahîmu): Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.(Bakara 2/160)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah Teâla Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım."
(Enes radıyallahu anh’dan; Tirmizi, Da'avat 106, (3534).

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim---''Ve yes’elûneke anil mahîd(mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fîl mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn(yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh(emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirîn(mutetahhirîne): Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” (Bakara 2/222)

ALLAH celle celâluhu tevbe eden mutetahhirînleri sever..
Mürşid-i Mutlakımız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de tevbe etmekte de bize tek örnekti:

Resim---Ebü Hüreyre radıyallâhu anh’dan: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i işittim, demişti ki: "Allah'a kasem olsun, ben günde Allah'a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum."(Buhâri, Daavât 3; Tirmizi, Tefsir, Muhammed, (3255).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. Allah kasem olsun ben Rabbim Tebârek ve Teâlâ hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim." buyurdu.
(Eğarru'l-Müzeni radıyallâhu anh’dan; Müslim, Zikr 42, (2702).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şurası muhakkak ki, bazan kalbime gaflet çöker. Ancak ben Allah'a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim)."
(Eğarru'l-Müzeni radıyallâhu anh’dan; Müslim, Zikr 41, (2702); Ebü Dâvud, Salât 361, (1515).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Hazreti Hünkâr kaddesallahu sırrahu ALLAH celle celâluhu’ya güvenmeyi buyururken:

“İmdi iy mü’minler!
Hemîşe özür dilemek sizden kabûl kılmak Tanrı’dan:
Kavlu Tealâ:
… … وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ…”


Şimdi ey mü’minler!
Daima özür dilemek sizden kabul buyurmak da Allah Teâlâ’dandır.
Allah Teâlâ Buyruğu:

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
Resim---Ve yerzukhu min haysu la yahtesibu ve men yetevekkel 'alellahi fehuve hasbuhu innallahe baliğu emrihi kad ce'alallahu likulli şey'in kadren. : Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talâk 65/3)

Hazreti Hünkâr kaddesallahu sırrahu Zikr-i Dâim, Fikr-i Dâim, Şükr-ü Dâim, Sabr-ı Dâim EREN Yolun Kur'ân-ı Kerimce açıklarken;

Ve dahı şükür kılmak sizden, ni’matlarunuz arturmak Tanrıdan:
Kavlu Tealâ:
…. …. لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ…


Ve dahi şüretmek sizden nimetlerinizi artırmak da Allah Teâlâ’dandır.
Allah Teâlâ Buyruğu:

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ
Resim---Ve iz teezzene rabbüküm le in şekertüm le ezidenneküm ve le in kefertüm inne azabi leşedid : «Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti(İbrâhim 14/7)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim sabaha erdiği zaman: "Allah'ım, benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur, hamdler sanadır, şükür sanadır" derse, o günkü şükür borcunu ödemiştir. Kim de aynı şeyler akşama erince söylerse, o da o geceki şükür borcunu eda eder.” Buyurmuştur.
(Ebu Davud, Edeb 110, 5073)

Elhamdu lillâhi 'alâ kullî hâl..

Ve dahı sabır kılmak sizden hısâbsuz savâb virmek Tanrı’dan:
Kavlu Tealâ:
إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ……


Ve dahi sabretmek sizden hesabsız sevab vermek de Allah Teâlâ Buyruğu:
Allah Teâlâ Buyruğu:

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim---Kul ya ibadillezine amenütteku rabbeküm lillezine ahsenu fi hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hisab : (Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.” (Zümer 39/10)

İmkanla İmtihan bazarı bu hayatta gerçek sabır;
MuhaMMedî Şuuru BİLiş ve sadakatla uygulama,
MuhaMMedî Nuru BULuş ve Samimiyetle uygulama,
MuhaMMedî Sürurda Oluşta sürekli SABIR,
MuhaMMedî Onur SeLÂmetini Yaşamak ve Yaşatmak Hasbî Hizmetidir.

Es Sabûr ALLAH celle celâluhudur.
Es Sabûru :
Resim

Ne varki yol yokuşu bu Âlemde ahmaklar imtihan yerlerini seçerken Hakk âşıklar iseHakk Teâlâ’nın seçdiğine inanıp yaşarlar.
Onun için HALK İçinde HAKK-la oluş ve yokuşta yorulmamak zordur kullukta…

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İnsanlara karışıp onların ezalarına sabreden-katlanan müslüman, onlara karışmayıp, ezalarına katlanmayandan hayırlıdır." Buyurdu.
(Tirmizi, Kıyamet 56, (2509); İbnu Mace, Fiten 23, (4032)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah Teâla şöyle buyurdu: "Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükafaat vermeye razı olmam.'' Buyurdu.
(Tirmizi, Zühd 58, (2403).

Resim---Enes radıyallahu anh’dan: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (ölen) çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı: "Allah'tan kork ve sabret!" buyurdu.
Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan): "Benim başıma gelenden sana ne?'' dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uzaklaşınca, kadına: "Bu Resulullah idi!'' dendi.
Bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kapısına koştu.
Ama kapıda bekleyenler görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve: "Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!)" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir"
buyurdu.
(Buhari; Cenâiz 43; 7, 32, Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz 14, (626); Ebu Dâvud, Cenâiz 27, (3124); Tirmizi, Cenâiz 13, (987); Nesâi; Cenâiz 22, (4, 22).

Sabrın başını-sonucunu ALLAH celle celâluhu Kur'ân-ı Kerimde:

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Resim---Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne): Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara 2/155)

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Resim---“Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne): Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara 2/156)

أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
Resim---Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn(muhtedûne): Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara 2/157)

Ve dahı tâ’at kılmak ve şahâdat getürmek sizden uçmak içinde köşklerünüz yüceltmek Tanrı’dan:
Kavlu Tealâ:
هَلْ جَزَاء الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ

Ve dahi Allah Teâlâ’ya ve Resûlullaha itâat etmek ve şehâdet getirmek sizden cennet içinde köşklerinizi yüceltmek de Allah Teâlâ’dandır.
Allah Teâlâ Buyruğu:


هَلْ جَزَاء الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ
Resim---Hel cezau'l- ihsani ille'l- ihsan. : İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?(Rahmân 55/60)

Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallahu sırrahu, “tâ’at kılmak” kılmak ilesanki tüm ibadetlerin itaatle işlenmesini sonuçta iğne ucu gibi “şahâdat getürmeğ”e indirgemekte ve dârü’s- selâm ebed köşkü müjdelemektedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim: “Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, Resûl olarak Hz. Muhammed'i seçtim” derse cennet ona vâcib olur". Buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Salât 361, (1529).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Saîd el-Hudrî’ye (r.a) hitaben, “Ey Ebû Saîd! Her kim rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, peygamber olarak da Muhammed’e râzı olursa, cennet ona vâcib olur” buyurdu
(Müslim, İmâre, 116)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kimin en son sözü “Lâ ilâhe illallah” olursa cennete gider" Buyurmuştur.
(Muâz İbnu Cebel el-Ensârî radıyallahu anh’dan; Ebu Dâvud, Cenâiz 20, (3116).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın resûlüdür diye şehâdet getiren kimseye Allah Teâlâ cehennemi haram kılar” Buyurmuştur.
(Müslim, Îmân, 47)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Direnenler hâriç ümmetimin hepsi cennete girer.” Buyurunca Dediler ki: “Yâ Resûlullah, kimler direnir?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bana itaat edenler cennete girer, bana isyan edenler de direnenlerdir” buyurdu.
(Buhârî, İ’tisâm, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 361)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim Allah'tan başka ilâh olmadığına Allah'ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlu olduğuna, keza Hz. İsâ'nın da Allah'ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem'e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehâdet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır." Buyurmuştur.
(Ubade İbnu's-Sâmit el-Ensarî radıyallahu anh’dan; Buhârî, Enbiya 47; Müslim, İmân 46, (28); Tirmizî, İmân 17, (2640).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Taat, ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme itaatle inanarak amellerini işlemektir ki,
Güzel ahlâktan, gönüllü SALL Salâtına kadar cennette köşke sebeb buyurmuştur Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için cennetin kenarından, şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için cennetin ortasından, huyunu güzelleştiren kimse için de cennetin en yükseğinden bir köşk (verilmesin)e kefilim." Buyurmuştur.
(Ebu Davud, Edeb 7; Tirmizî, Birr 158; Nesâî, Cihad 19; İbn Mâce, Mukaddime 7)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar" veya "Ona cennette bir köşk yapılır." Buyurmuştur
(Müslim, Müsâfirîn 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1; Tirmizî, Salât 189; Nesâî, Kıyâmü'l-leyl 66, 67)

Ve dahı yitmiş yıllık günâha özür dilemek sizden, kabûl kılmak Tanrı’dan:
Kavlu Tealâ:
… … وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ


Ve dahi yetmiş yıllık günaha özür dilemek sizden, tevbe-istiğfarınızı kabul etmek Allah Teâlâ’dandır.
Allah Teâlâ Buyruğu:


وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
Resim---Ve hüvellezi yakbelüt tevbete an ibadihi ve ya'fu anis seyyiati ve ya'lemü ma tefalun : O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.(Şûrâ 42/25)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennetin sekiz kapısı vardır. Yedisi kapalı, biri güneş batıdan doğuncaya kadar kulların tevbe etmesi için açıktır.” Buyurdu.
(Buhari; Kütüb-i Sitte / Tevbe)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah, tevbe için batı tarafından genişliği yetmiş yıllık mesafe olan bir kapı açmıştır. Güneş o taraftan doğuncaya kadar bu kapı kapanmaz.” Buyurdu.
(Kütüb-i Sitte / Tevbe)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Batı tarafında 40 veya 70 yillik yol genişliğinde bir kapı vardır. ALLAH celle celâluhu, gökleri ve yeri yarattığı gün onu tevbe için açmıştır, güneş oradan (batıdan) doguncaya kadar o kapıyı kapamaz.” Buyurdu.
(Tirmizî)

Pes ol Pâdişâh-ı Kerîm eydür kim:
İy kullarım! Âdam- alayhi’s-salâm bir kez buyruk sıdı iki yüz yıl ağladı ve her dâyım bunı okurıdı:
Kavlu Tealâ:
قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ


Sonra O Keremi-İkramı bol Padişah Hakk Teâlâ buyurur ki:
Ey Kullarım! Âdem aleyhisselâm bir defa Allah Teâlâ Buyruğunu kırdı ve bu yüzden iki yüz yıl ağlayıp daime şu âyeti okur idi:
Allah Teâlâ Buyruğu:


قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Resim---Kala rabbena zâlemna enfüsena ve il lem tağfir lena ve terhamna lenekunenne minel hasirin : (Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.(A’raf 7/23)


Ve yine Hakk Ta’âlâ Hazratları buyurur:
… … وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ


Ve yine Hakk Ta’âlâ Hazratları buyurur:


وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
Resim---Ve hüvellezi yakbelüt tevbete an ibadihi ve ya'fu anis seyyiati ve ya'lemü ma tefalun : O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.” (Şûrâ 42/25)

Pes bu kadar göz yaşın dökdi, andan suçın bagışladum. Pes sizler dahı yitmiş yıllık günâha bir kez özür dilen afv kılayım; zîre kim afv kılıcı benden dir.
Ve eğer âsîlardan bir günahkârı yargılamadan kosam rahmatum belürmeyeydi; dir:
Kavlu Tealâ:
فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ…….


“Sonra bu kadar göz yaşını döktü, bu yüzden suçunu bağışladım. Sonra sizler 70 yıllık günahlarınıza bir kez özür dileyin ki afv edeyim. Zirâ affetmek Benden!” der.

“Ve eğer isyankârlardan bir günahkârı yargılamadan-hesabını sormadan yanına bıraksaydım rahmetimin varlığı nasıl ortaya çıkacaktı!” der.
Allah Teâlâ Buyruğu:


س وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
Resim---Ve cahidu fillahi hakka cihadil hüvectebüküm ve ma ceale aleyküm fid dini min harac millete ebiküm ibrahim hüve semmakümül müslimine min kablü ve fi haza li yekuner rasulü şehiden aleyküm ve ketunu şühedae alen nas fe ekiymüs salate ve atüz zekate va'tesimu billah hüve mevlaküm fe ni'mel mevla ve ni'men nesiyr : Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!” (Hac 22/78)

Ve hem dünyede bir nesne eksürk yaratsam kâdırlıgum olmayaydı; dir.
Kavlu Tealâ:
فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ……


Ve hem Dünyada bir şey eksik yaratsaydım benim El Kâdir oluşum nasıl olacaktı?” der.
Allah Teâlâ Buyruğu:


فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ
Resim---Fekaderna feni'melkadirune. : Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!(Mürselât 77/23)

Küllî ŞEYin kaderini takdir-tecellî buyuran ALLAH celle celâluhu Lâzım ve LÂyıkı her AN ŞeÂNda yaratma kudreti olandır.

El Kâdiru :
Resim

El Kadîru :
Resim

Ve hem uçmakda bir nı’mat eksürk olsa uçmagum tamâm olmayaydı; dir.
Kavlu Tealâ:
عُقْبَى الدَّارِ…


“Ve hem cennetde bir nimetim eksik olsa cennetim nasıl tamam olurdu?” der.
Allah Teâlâ Buyruğu:


وَالَّذِينَ صَبَرُواْ ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ
Resim---Vellezine saberubtiğae vechi rabbihim ve ekamus salate ve enfeku mimma razaknahüm sirrav ve alaniyetev ve yedraune bil hasenetis seyyiete ülaike lehüm ukbed dar : Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.(Ra’d 13/22)

Ve hem Nûh paygambar’un – alayhı’s-salâm - bir du’âsı mustacâb olmayaydı, cümle du’âlar icâbat olmaduk olaydı, dir:
Kavlu Tealâ:
فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ…


Ve hem Nuh Peygamberin (aleyhisselâm) bir duası kabul edilen dua olmasaydı, bütün dualar kabul olunmayacaktı!” der.
Allah Teâlâ Buyruğu:


وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ
Resim---Ve le kad nadana nuhun fe le ni'mel müccibun : Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!” (Sâffât 37/75)

Nuh aleyhi's-selâm, BELİnden geleni EHLi BİLince, ALLAH celle celâluhu YOLundan gelenin EHLi olduğun buyurmaktadır:

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne): Allah şöyle buyurdu: “-Ey Nûh! O, senin ailenden değildir. Çünkü o, sâlih olmıyan bir amel sahibidir (kâfirdir). O halde bilmediğin bir şeyi benden isteme. Seni, cahillerden olmaktan menederim.” (Hûd 11/46)

قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ
Resim---Kâle rabbi innî eûzu bike en es'eleke mâ leyse lî bihî ilm(ilmun), ve illâ tagfirlî ve terhamnî ekun minel hâsirîn(hâsirîne): Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!(Hûd 11/47)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen kulihvani »

4- Bâb-ı Hâmıs: BEŞİNCİ BÖLÜM

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-1

ResimO günkü dille orjinali:


(Bu bâb Ma’rifatun Makâmların Bayân Kılur)

İmdi azîz-ı men!
Ma’rifatun evvel makâmı edebdür, ikinci makâmı korkudur, üçünci makâmı perhizkerlikdür, dördünci makâmı saburdurve kanâatdur, bişinci makâmı utanmakdur, altıncı makâmı cömerdlıkdur, yidinci makâmı ilimdür, sekizinci makâmı miskînlikdur, dokuzıncı makâmı Ma’rifatdur, onuncı kendüzin bilmekdür.
Nitekim Hazrat-ı Rasûl alayhı’s-salâm buyurur kim:
“ Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu:
Ma’nîsi budur kim : Her kim kendüyi bildi bayık ol Tanrı’yı bildi.


Resim

Riyazat : (Riyazet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.
Miskîn : Dünyaya karşı ilgisiz ve isteksiz malı mülkü olmayan kimse.
Bayık: Gerçek, meydanda.


ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:

BÂB-I HÂMİS
BEŞİNCİ BÖLÜM

(Bu bâb Ma’rifatun Makâmların Bayân Kılur)
Bu bölüm Mârifet Makamlarını anlatır-açıklar.

İmdi azîz-ı men!
Ma’rifatun evvel makâmı edebdür, ikinci makâmı korkudur, üçünci makâmı perhizkerlikdür, dördünci makâmı saburdur ve kanâatdur, bişinci makâmı utanmakdur, altıncı makâmı cömerdlıkdur, yidinci makâmı ilimdür, sekizinci makâmı miskînlikdur, dokuzıncı makâmı Ma’rifatdur, onuncı kendüzin bilmekdür.


Şimdi Azîzim!
Mârifetin İlk Makamı edebdir.
Mârifetin İkinci Makâmı korkudur.
Mârifetin Üçüncü Makâmı perhizkârlıkdır. Riyazattır.
Mârifetin Dördüncü makâmı saburdır ve kanâatdır.
Mârifetin Bişinci Makâmı utanmakdır, hayâdır.
Mârifetin Altıncı Makâmı cömerdlikdir.
Mârifetin Yidinci Makâmı ilimdir.
Mârifetin Sekizinci Makâmı miskînlikdir.
Mârifetin Dokuzuncu Makâmı Mârifetdir.
Mârifetin Onuncu Makâmı kendisini-kendi ÖZünü bilmekdir.

Nitekim Hazrat-ı Rasûl alayhı’s-salâm buyurur kim:
Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu:


Resim---Nitekim Hazret-i Rasûl alayhi’s-selâm buyurur ki: “Kendi nefsini bilen Rabıını bilir”
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Ma’nîsi budur kim : Her kim kendüyi bildi bayık ol Tanrı’yı bildi.
Mânâsı şudur ki: “Her kim kendini bildi gerçekten o Rabbını da bildi.”
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Makalat-ı Hacı Bektaşi VELİ ŞERHi Kul ihvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim O günkü dille orjinali:

6- Bâb-ı sâdıs : ALTINCI BÖLÜM

ALTINCI BÖLÜM-1


(Bu Bâb Hakîkatun Makâmların Bayân Kılur)

İmdi azîz-ı men!
Hakîkatun evvel makâmı doprak olmakdur.
İkinci makâmı yitmiş iki milleti ayıplamamakdur.
Üçünci makâmı eline geleni men kılmamakdur.
Dördünci makâmı dünyâ içinde yaradılmış macmû’ı nesne ândan emîn olmakdur.
Bişinci makâmı mülk ıssına yüzin sürüb yüz suyın bulmakdur; zîre kim vahdat evindedür.
Altıncı makâmı sohbatta Hakîkat asrârın söylemekdür.
Yedinci makâmı seyr-i sülûkdür.
Sekizinci makâmı sırdur. (kendinden sadır olan kerâmetleri saklamak. Arapça aslî Nusha)
Dokuzuncu makâmı münâcâtdur.
Onuncı makâmı muş Çalap ta’âlâ’ya ulaşmakdur.
Vusul bundadur.
Tahkîk ol ârıflar sultânı ve Sa’da’d-dîn kendü kerem ü lutfundan birkaç beyitler buyurur:

Bu makâma kim ire
İşbu nakdi kim dire
Varlıgın Hakk’a vire
Cümle âlam içinde

*

Kim bu sırra irmedi
kendüzini dirmedi
Bu ışkdan esrimedi
ömri zulâm içinde

*

Varlık yokluk bir durur
Işk u sevi bir durur
Dünye âhrat bir durur
Işk u Kadîm içinde…

Su’âl: Pes ârıf su’âl sorar, eydür kim:
“Bu kırk makâmun yigirmisi danuklu ve yigirmisi danuksuz acabâ ne ma’nîden böyledür?” dir.

Cavâb budur kim: Danuk kâl milkinde olur, hâl milkinde olmaz ve hem danuk inkâr evinde olur, belî evinde olmaz ve hem danuk daşra olur. İçerü olmaz.
Pes kırk makâm budur kim dedük eger sen dahı yigrek bilürsen eyüdür ve eger ni bu hırk makâmun birisi eksük olurısa hakîkatlık tamâm olmaz zîre kim şartı eksük olur.

Meselâ: Biregü diliyile îmân getürse ve gönliyile inanmasa veyâhod öşrü zekâtı tamâm virmese veyâhod hacca varur iken yaldan girü dönse veyâhod Tanrı ta’âla hükümlerinden birin bâtıl dutsa veyâhod Muhammad’un sahâbalarınun birin nâ-hak bilse dükeli işledügi amaları habâ’an mensûra olur.

Kavlu Tealâ:
فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُورًا…


Resim

Men’ : Yasak etmek. Durdurmak. Bırakmamak. Bir şeyi diriğ etmek, esirgemek.
Macmû’:Mecmu’. Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem' olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
Nesne : Şey, herhangi bir şey.
Iss : (Iss) t. Bayındırlık, mâmuriyet. Şenlik. Ses. Sâhib. Mâlik. Efendi.
Vahdat : Vahdet. Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.) Edb: İfade esnasında mevzuun haricine çıkılmaması, maksad ne ise yalnız ondan bahsedilmesi, sözün dallandırılıp budaklandırılmaması. Tas: Allah'a yakınlık. Gönlünü, kalbini tamamen Allah ile meşgul etme hali.
Asrâr : Esrar. (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler.
Seyr-i sülûk : Tas: Takib edilecek usûl. Bir terbiye yoluna girip devam etme. Tarikata devam etme.
Kemâlât : (Kemâl. C.) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler. Ahlâk ve huy güzellikleri. Terbiyelilik, edeblilik
Kerâmet : Allah (C.C.) indinde makbul bir velî abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. Bağış, kerem. İkram, ağırlama.
Münâcât : Allah'a yalvarmak. Duâ. Allah'tan necat için dua. Yalvarmak için yazılan duâ veya manzume. Sürurlaşmak, neşelenmek.
Vusul : Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme.
Fenâfillah : (Fenâ fillâh) Tas: Abdin zât ve sıfâtının, Hakk'ın zât ve sıfâtında fâni olması. Başka bir ifade ile: Dünya alâkalarını külliyen kat' ve ehadiyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haletidir. Sofi, bu maksada erebilmek için her şeyi terk eder.
Nakd : (Nukûd) Madeni para, akçe. Bir şeyin bedelini peşinen ödemek. Para olarak bulunan servet. Vezin ve ayarı tamam olan para. Bir şeye hırsızlamasına bakma. Seçmek. Saymak.
Esrimek : Sarhoş olmak.
Zulâm : Karanlıklar.
Kadîm : Eski zaman. Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Danuk : tanık, şâhid.
Kâl : Kaal. Söz. Laf.
Yiğrek :Yeğ,Yeğrek. İyi, daha iyi.
Biregü : Bir kimse.
Öşür : Ondalık, onda bir. Mahsullerden, Kur'an-ı Kerim hükümlerince onda bir olarak alınan zekât.
Bâtıl : Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan. Şartlarını yapmamakla kabul olmayan ibadet ve muâmele. Meselâ: Bir özür bulunmaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi.
Nâ-hak : Haksız.
Dükeli : Dügeli. bütün , hepsi.
Habâ’an mensûra : yerle bir olmuş, mahvolmuş


وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---Ve kale rabbükümüd'uni estecib leküm innellezine yestekbirune an ibateti seyedhulune cehenneme dahirin : Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir. (Mü’min 40/60)



ResimBu günkü dille Kul ihvÂNi açıklaması:

BÂB-I SÂDIS
ALTINCI BÖLÜM

(Bu Bâb Hakîkatun Makâmların Bayân Kılur)

Bu bölüm Hakikat Makamlarını anlatır-açıklar.

“İmdi azîz-ı men!
Hakîkatun evvel makâmı doprak olmakdur.
İkinci makâmı yitmiş iki milleti ayıplamamakdur.
Üçünci makâmı eline geleni men kılmamakdur.
Dördünci makâmı dünyâ içinde yaradılmış macmû’ı nesne ândan emîn olmakdur.
Bişinci makâmı mülk ıssına yüzin sürüb yüz suyın bulmakdur; zîre kim vahdat evindedür."


Şimdi Benim Azîzim!

Hakikatın Birinci Makamı:
Toprak olmaktır. Toprak gibi tevazu’ sahibi, bereketli, üretgen, verici, kısacası ana olmaktır.

Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî kaddesallahu sırrahu Kulluğun, Topraklıkla başladığını buyururken Kur'ân-ı Kerimde:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---''Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâl mu’minîne eizzetin alâl kâfirîn(kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim(lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ(yeşâu) vallâhu vâsiun alîm(alîmun): Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Mâide 5/54)

وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
Resim---''Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ(sagîren): Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge." (İsrâ 17/24)

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ
Resim---''Ve li kulli ummetin cealnâ menseken li yezkurûsmallâhi alâ mâ razakahum min behîmetil en’âm(en’âmi), fe ilâhukum ilâhun vâhıdun fe lehû eslimû ve beşşiril muhbitîn(muhbitîne): Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!(Hacc 22/34)

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا
Resim---''Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alel ardı hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ(selâmen): Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler);” (Furkân 25/63)

لاَ جَرَمَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ
Resim---''Lâ cereme ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne), innehu lâ yuhıbbul mustekbirîn(mustekbirîne): Şüphesiz ki Allah onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da bilir. Doğrusu O, büyüklük taslayanları sevmez.” (Nahl 16/23)

Hadis-i Şariflerse pek çoktur:

Resim---Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri buyurdular ki: "Büyüklük benim ridamdır, azamet de benim izarımdır. Kim, bunlardan birinde benimle iddialaşmaya kalkarsa, onu cehenıneme atarım." buyurdu.
(İbnu Abbâs radıyallahu anh’dan; Kütübü sitte-7234)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH Teâlâ: “Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azap ederim.” buyurdu.
(Müslim)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim Allah Teâla hazretlerinin rızası için bir derece tevazu izhar eder (alçak gönüllü) olursa, Allah, onu bu sebeple, bir derece yükseltir. Kim de Allah'a bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır, böylece onu esfel-i safilîne (aşağıların aşağısına) atar." buyurdu.
(Ebu Sa'îdi'l-Hudri radıyallahu anh’dan; Kütübü sitte-7235)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Zillete düşmeyecek şekilde tevazu gösterene müjdeler olsun!” buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.” buyurdu.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kişi kendisini halktan büyük görüp uzak tuta tuta cebbarlar arasına kaydedilir de, onların başına gelen musibete duçar olur.” buyurdu.
(Tirmizi, Birr 61, 2001; Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 15. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s.28)

Resim---Harise ibnu Vehb el-Huzai şöyle demiştir: Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den işittim: "Size cennet ehline delalet edip bildireyim: Her zaif olan insanlar tarafından zaif görülen (mütevazı') mümindir. O şayet Allah bir şey üzerine yemin etse, Allah muhakkak onu yemininde gerçek çıkarırdı. Size cehennem ehlini de bildireyim: Onlar da her katı yürekli, kibirli ve hileci, ululuk taslayan kimselerdir." buyuruyordu.
(Sahih-i Buhari, Cilt 14, syf.6537)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim Allah Sübhanehu (rızası) için bir derece tevazu (alçak gönüllülük) ederse Allah o kimseyi buna karşılık olarak bir derece yükseltir. Kim de Allah (rızası) hilafına bir derece kibirlenirse Allah bu kimseyi kibirlenmesine karşılık olarak bir derece alçaltır ki, nihayet onu aşağıların en aşağısında kılsın." buyurdu.
(Ebu Sa'îdi'l-Hudri radıyallahu anh’dan; Mace Cilt10, Syf.448)


Hakikatın İkinci Makamı:
Yetmişi iki milleti ayıplamamaktır.
Kimsede kusur bulup noksan aramamak ve o kimsede de muhakkak mükemmel tarfının olacağını bilip-bulup seyredebilme zevkine kavuşmaktır.

Kur'ân-ı Kerimde:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---''Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn(minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb(elkâbi), bi’sel ismul fusûku ba’del îmân(îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne): Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.” (Hucurât 49/11)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem de:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, bir müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allahü teâlâ da onu kıyamet günü sıkıntılardan korur. Kim, müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da onun dünya ve ahirette aybını örter. Kişi, arkadaşına yardımcı olduğu müddetçe, Allahü teâlâ da onun yardımcısı olur.”
buyurdu.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir mümin, arkadaşının aybını görmez, onu gizlerse, şüphesiz Allahü teâlâ bu hareketi sebebiyle onu Cennete koyar. ” buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir müslümanın aybını araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder. ” buyurdu.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim arkadaşını, tevbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa, o kimse, aynı günaha müptela olmadan ölmez.'' buyurdu.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Arkadaşının mazeretini kabul etmemek günahtır. ” buyurdu.
(İbni Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur. ” buyurdu.
(İbni Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kaba kimseye nazik davranan, zulmedeni affeden, mahrum edene ihsan eden, uzaklaşana yaklaşan yüksek derecelere kavuşur. ” buyurdu.
(Bezzâr)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir kimse, senin ayıplarını söyleyerek seni kötülerse, sen de onun aybını söyleyerek kötülemeye çalışma! Bunun sevabı senin, vebali de kötü söz söyleyenindir. ” buyurdu.
(Nesaî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslümanlara eza cefa yapmayın, onları çekiştirip ayıplamayın ve onların hata yapmalarını arzulamayın! ” buyurdu.
(İbni Hibbân)
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön