NUR'a GÖLGE TUTMAK

Cevapla
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

NUR'a GÖLGE TUTMAK
_ bir Nefs değillemesi_

Masuma Yol Veriş

Nur içindeyken (cennette yani örtünün altındayken) ışığa dair algı yoktu (içinde olup sınırları tanıyamamaktan ötürü).
Var'lığa düşünce (cennetten çıkarılınca) artık Nur'a tabii olma zamanı gelmişti.
Varlık var olduğunda, artık gölge
(yokluk) de var oldu. Gölge oluşturamayan hiç bir varlık olamaz yani Nur'u göremeyen..

İnsan, bu var oluşuyla ve içindeki üflenilmiş ruhuyla varlıkta içinde ayrıca bir Nur'la
(kendince) var olur.
Nur, özü gereği yayılmacıdır, hızlıdır, sömürgecidir.

Varlık, Nur'un altında gölge oluşturur ve bunlar bizim Zanlarımızdır, kötülüklerdir ve yokluklardır.
İnsanın, işte bu kötüye, yokluğa merakı, meyli, içindeki masum nur parçacığının bu karanlıklara
(aydınlatma güdüsüyle) sirayet etme eğilimiyledir.
Ironiktir ki, kötüye günaha ister istemez bulaşamamamız insan nur'unu kullanamamış gibi olurdu, ki böyle bir “var insan” yoktur, olamaz.

Ama işte farkında olunamayan, bu sirayetin masumca karanlığa ışık olabilme eğilimi olması.

Gün içinde, her an, hayat içinde NUR, hiç dinmeden ve hep açı değiştirerek bizim değişik değişik gölge oluşturmamıza da yol verir.

İnsan da peşinden bu gölgelere meyleder. İş odur ki, bu gölgelere sinip kalmamak. İş odur ki, ALLAH celle celâluhu izni, Muhammed aleyhi's-selâm terbiyesi ve akıl ile, artık oluşa gelen, oluşacağını hep bildiğimiz gölgelere antremanlı kalıp, belki muzipçe gülümseyip ve daha çok kendimize nasihat edip bu meyledişin özünü hep hatırlatarak, içimizdeki Nur tabancasıyla gölgeye ışık tutabilmektir. Ama bu ışık bizden değildir; bizden olduğu zannı gölgeye gölge, ışığa bile gölge oluşturtur.

Nefs, içimizdeki bu nur özelliğidir
(??? öyle midir??). Hak Nurunun bu özelliğini, o gölgelere yönelişini bizler yanlış yorumlarız. Karanlığa sirayeti ve onu bir anlık aydınlatmanın zevkini alıp, “karanlığın/günahın tadı” olarak adresleyip ne yazık ki karanlığa tabii olmuş oluruz, eğer ki hemen oradan uzaklaşmaz isek.
Karanlığa süzülüp girmiş olan Hak nur, doğru tanımlanmazsa, Hak özelliği yitirir bir süre sonra
(bir an sonra hatta: düşünme ve algılama süresi sonunda).
Artık bizler, "dalganın karaya halbuki bir an için bıraktığı ve biraz sonra da tekrar denize çekeceği" anlık bırakışın dışına çıkıp, çakıl taşlarına bile isteye tutunan, ve sonrasında nefes alamayacak hale gelecek deniz böcekleri gibi, geri sayımıza da başlamış oluruz.
Bu anlık tutuluşlar veya tutulmayışlar, ruhumuza ait total huzur/huzursuzluk skalamızın hafızasına da yazılır. Bu skala olaylara bakışımıza yol veren "huzurlu/huzursuz akıl serbestiyemiz” dir ve her an/her olay/her macera oraya bir çentik atar.

Bak işte.. zaman gene aktı..Sırtımızda huzur/huzursuzluk skalamız, içimizde masum Nur, karanlık yeni bir bulmacaya bakıyoruz ...............
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen simurg »

Allah razı olsun,bu yazıyı okumak çok aydınlatıcı oldu benim için.

Çünkü nefsi,daima kötü ve muhakkak mücadele edilmesi gereken bir "şey" olarak algılayageldiğimiz için
ve bu algıyada mutlak tutsak ettiğimiz için kendimizi,
değişik bir bakış açısının varlığını ihtimalden bile saymamaktayız.

Oysa, nefsi "değillemek" sureti ile, kötülüklerden men ederek,
Aslı olan Hakiki Nur'unun ihtişamı altında,
BİZ'e daima yol aldırabilecek bir vasıta olabilmesini sağlayabilmek mümkünmüş, ve bu çok güzel.

Nefs bu mevcut özelliği ile yaratılmamış olsaydı,
insanın varlıklar aleminde varlık gösterebilmesi de mümkün olmayacaktı,
her şey nefs sayesinde çalışmakta o halde.

"Değillemek" kelimesini böylesi bir konuda kullanmak müthiş fikir zenginliği getirdi Biz'e, tekrar teşekkürler.

OlumsuzdaN yola çıkarak, ispat ve anlamaya yönelik tahlil tarzı oluşturdu.

Şimdi nefsimi "masum" yada "masum değil" zamanları açısından tekrar gözden geçirerek,
denetlemeyi yeniden öğrenmem gerekiyor.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin gölgesi yere düşmezmiş.
O sallallahu aleyhi ve sellem, Nur'un ASL'ı olduğu için gölge bırakmamakta demek ki.

Şükürler olsun Rabbime.
Günlük hayat içerisinde kaba saba,kontrolsüz hayat parçalarımızda
"masuma nasılda yol verdiğimizi" görmeyi öğrenmemiz nasib oldu.
Bu öğrenmenin hazmını da nasib eder Rabbimiz inşaallah.
Hamdolsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen Gul »

simurg yazdı:Şimdi nefsimi "masum" yada "masum değil" zamanları açısından tekrar gözden geçirerek,
denetlemeyi yeniden öğrenmem gerekiyor.
Sezen Aksu şarkısında diyor ya:

"........
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır

Eller günahkar
Diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkar
Masum değiliz hiç birimiz"
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen simurg »

Doğru dedin Gül CAN'ım,
hatta Sezen Aksu isabetli söylemiş de diyelim, haksızlık olmasın.

Herşeyi günah, sevap vs tarzında ölçmek ne tür sakat bir alışkanlık ise,
bir türlü içinden çıkamamaktayız.

Haa,yanlış değil elbette. Mükemmel bir zırh olduğunu kesinlikle kabul ediyorum .
Günahtır diye vazgeçip, hiç yanaşmadığımız kötü şeyleri,
ve sadece sevap diyerek,içimizden gelmeye gelmeye de olsa yaptığımız iyi şeyleri düşününce
günah-sevap öğretisine sonsuz minnettar kalmaktayım.
Ancak Biz kendimizi okumaya talip isek,bu yetmemekte.

O sebeple her yeni bilgiye hayranlıkla teşekkürle sarılmaktayım / sarılmaktayız.

En zor öğrenebileceğimiz mesele olan NEFS konusu,daima beni kuşatmış durumda.
Çünkü "Nefsini bilen" ancak bu bilgi sayesinde, "Rabbini bilecek" ya,
işte herşey o sebeple dönüp dolaşıp hep nefs'e takılmakta.
Kimyasından,biyolojisi,maddi manevi yapısı, detayları, nasıl bir varlık olduğu,
neye hizmet ettiği, Biz'im imtihanımızın ana unsuru olması sebebiyle kimden yana çalıştığı..
Bir sürü daha bunlar.
Öğrendiklerimi zamanla unutabildiğim için,
yeniden geldiğinde aynı bilgi bile olsa farklı anlamalara yol açabilmekte daima.

Nefsi öğrenmeye çok muhtacız..
Taa ki, o nefsin Nur'u ve gücü ikmalini tamamlasında, BİZ'i Hakk ve Hakikat OL-AN'a taşısın inşaallah.

Masum değiliz.
Asla olamazdık ta.
Ama biliyor musun masum olmamanında bir artı tarafı var.

Temize kimse dokunmaz, kirli olanı alıp yıkamak isteriz hep.
Bu sebeple de Lütuf Daima En yukarıdan verilir,
fakat verilmeye en aşağıdan başlanırmış.
Yani en çok ihtiyacı olandan.

Taa geldim buraya bak, düşünmek ne güzel, şükürler olsun Rabbime. Amin.
Yani üzerimizdeki Rahmet elini, bize mıknatıs gibi çeken bir şey bu.

Bizim memleketin büyüklerinden bir zatın duasını edeyim, şimdi tam da yeri.

"Her halimize Elhamdülillaaah, amma günahlarımıza değiiil." Mehmet Öğütçü Hazretleri.
Bir de nefsin negatif kuvveti ancak açlık ile denetim altında tutulabiliyor ya,

Karıncanın çekirgeyi taşıyabilmesi incecik belli olması sebebiyleymiş.
Çalışkan olmanın, az uyuyabilmenin, sinirli olmamanın tek şifa çaresi açlık,
hadi daha net söyleyelim oruc.


Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen Gul »

Sizin memleketin büyüklerinden bu zatın duası çok güzelmiş Simurg can. Allah razı olsun. Allah günahlarımızı affetsin. Maddi-manevi helal rızıklar nasip etsin, Muhammedi bir uyanış versin inşallah.

"Her halimize Elhamdülillaaah, amma günahlarımıza değiiil."
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen gullale »

Resim

"NÛR'a GÖLGE TUTMAK" yazısı, hem daha önce düşündüğüm bâzı hususları destekler mâhiyette hem de bilgileri pekiştirici ve destekleyiciydi. Ve tabi düşündüm... Ve anladıklarımı düşündüklerimi SAĞlamak istedim berâberce...

Masum NÛR, GÖLGE'ye sebeb.. Vazgeçilmez ve zorunlu olarak kılınmış olan SEMÂ ve ARD(YER) işbirliği sonucu
"gölgeler" " perdeler " sarmalı AKIL, seyrinde, ferâsetli bir nazar kılarak "arka" yı SEYRAN etmeye hevesli... Sanki varlık nedeni ve tek amacı budur. NURun altında gölge oluşturan varlık yeniden NÛRa, örtünün altına mı dönmek ister? Buraya dönmesi mi fısıldanır? Örtünün ötesini ve OLANın OLDURANını, BİLmek? belki OLmak? belki YAŞAmak mı ister??

EMREM Yûnus;


CENNET, CENNET DEDİKLERİ ÜÇ BEŞ KÖŞK İLE HURİ
İSTEYENE VER SEN ANLARI BANA SENİ GEREK SENİ...

Yûnus İZliler de bu mesajı AKILlara hep verdiler. Gölgesi ile BİR olanlara Resim varın siz "gölgeler altında" yaşayın. bİZ gölgenin GÖLGEsinin SEBEBi olana tâlibiz diyerek ASLında YÜKlenilmişliklerinin verisini mi sergilemekteler...

AKLın varlık sarmalına düşmediği algı Âleminden de EVVELi var. AKLın Âdem'den öncesi, Şöyle ki;



وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ


Ve iz kâle rabbuke li'l-melâiketi innî câilun fî'l-ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku'd-dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).
(Ey Habîbim!) Bir zaman RABBin, meleklere: 'Şübhesiz ki ben, yeryüzünde bir halîfe kılacak olanım' buyurmuştu; (melekler:) 'Orada fesad çıkaracak ve orada kanlar dökecek bir kimse mi kılacaksın? Hâlbuki biz, hamdin ile (seni) tesbîh ediyoruz ve seni takdîs ediyoruz' dediler. (RABBin de onlara:) 'Sizin bilemeyeceğiniz şeyleri, şübhesiz ki ben bilirim!' buyurdu.
2 / BAKARA - 30

Bu âyeti kerîmeye ve devâmındaki âyetlerin bize verdiği bilgiye göre Resim Âdem gölgesi Resim Âdem AKLı kılınmadan EVVELde RABB, melekler, İblis ve ARZ var görünüyor. Bu VARlar CENNET denilen örtünün dışında-üstünde varoluşlar ise... Gölgeyi varlık ile gösteren nur, sâde nur iken;

alpervahit yazdı:Nur içindeyken (cennette yani örtünün altındayken) ışığa dair algı yoktu (içinde olup sınırları tanıyamamaktan ötürü).
Ancak başka bir algı hâli mutlaka varken Resim RABBin Meleklerin İblisin Arzın Âdem hılfında Âdemin eydinden konuşulması Resim ANdaki AKLın EVVELdeki hâlini işâret ederken Resim ÂHİRdeki hâli için EVVEL ve ANdakinin seviyelenmesi finali öngörülmekte ya da teşvik edilmekte...
alpervahit yazdı:

İnsan, bu var oluşuyla ve içindeki üflenilmiş ruhuyla varlıkta içinde ayrıca bir Nur'la (kendince) var olur.
Nur, özü gereği yayılmacıdır, hızlıdır, sömürgecidir.
(aydınlatma güdüsüyle) sirayet etme eğilimiyledir.

Gün içinde, her an, hayat içinde NUR, hiç dinmeden ve hep açı değiştirerek bizim değişik değişik gölge oluşturmamıza da yol verir.
NÛR'un GÖLGEleri olarak işâret edilen; Şeytan-Günah-Kötü-Yanlış vs gibi oluş görüntüleri ve bu görüntülere sâhiplenilerek, ef'al sâhibliği iddiası, gölgenin "ben" demesi gibi ya da "gölgeye" ben demek gibi bir durum iken, İnsan; İÇte bir NUR ve DIŞta bir NUR, dâirevî gÖRÜŞe açılma seyru sulûkunda gölgelerle ile-bile yaşıyor oluyor Resim BİLmek ve BİLİNmeklik için...

İşte GÖLGE ve NÛR da VAR oluşun kaçınılmaz sonucu olarak KESRET denilen MÂSİVÂ denilen ASRı CEHÂLETi YAŞAtmakta AKLda. TEK NUR ÇOK GÖLGE??! NURa gölgelik edenResim şerikler...

Âyeti Kerîme:



ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ


Summe'stevâ ile's-semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve li'l-ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ(kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn(tâiîne).
Sonra irâdesi bir gaz hâlinde olan göğe yöneldi. Ona ve yere şöyle buyurdu: "İsteyerek de olsa, istemeyerek de olsa emrime gelin!" Onlar da: "Gönüllü olarak geldik." dediler.
(41 / FUSSİLET - 11)

alpervahit yazdı:Varlık, Nur'un altında gölge oluşturur ve bunlar bizim Zanlarımızdır, kötülüklerdir ve yokluklardır. (aydınlatma güdüsüyle) sirayet etme eğilimiyledir.
RABBi'l-Âlemîn'in murâdınca YER ve GÖĞÜN BULuşmasının sonucu sağlanan zorunlu/gönüllü seviyeleşme ve silm ile VARlık Âlemi göründü. Göründüğünde ise artık NUR ve GÖLGE söz konusu oldu.GÖLGE YER(ARD-ARZ)de. NUR GÖK(SEMÂ)de. GÖKTE YERin GÖLGEsi YOK. GÖK VARlığı, YERde GÖLGE yapmakta. YERin GÖLGEsi kendinden değil! VAR oluş demek ki bu ikinin kucak kucağa SARRılmasının ARAsında??

Ve işin bir arkasındaki ayağında Resim GÖLGEnin GÖLGEsi olan BENde. BEN-SEN-O BİZ VAR Âleminin NEFS sâhibi AKL sâhibi VARları Resim YERdeki GÖLGE'nin GÖLGEsi olarak hareket hâlinde. GÖLGEyi sâhiplenirken
"ben" GÖLGEnin GÖLGEsi olarak Resim ASLda CEM BİRliği gibi? Çırpıcı-silkindirici bir durum?...

Bu yazı AKLın,
EMRULLAH-SÜNNETULLAH-ŞE'NULLAH kapılarından geçerek MURÂDULLAH kapısına dayanmasına vesîle olmakta.

***GÖKtekinin GÖLGEsi YERDE, YERİN GÖLGESİ BENDE!***

Burada Kulihvânî PÎRimizin BİZe söz sohbet ve zevklerinde yer alan " OBJEKTİF-OKULER seviyelenmesi ORAyı BURA yapar " tesbiti gibi NUR-GÖLGE seviyelemesini yapabilirsek MERKEZ NOKTAyı AKDES'i sâbitleyebiliriz(İSBAT) mi acaba diye düşündürüyor?

Sanki; Harekette,
GÖKte, GÜNEŞResim ALLAHResim O(Zamiri)
YERde, GÖLGE Resim RABB Resim SEN (Zamiri)
ARAda, GÖLGEninResim GÖLGEsi Resim BEN!(Zamiri)


OLDURAN ALLAHResim OLDURANIN OLDURUŞUNDA OLAN RABBResim RABBLE OLUŞU YAŞAYAN BEN!!!

Kurân-ı Kerîm okumalarım, anlama çabalarım, çalışmalarım, çok değişik perspektiflerde fırtınalar estirmekte... simurg kardeşimin yazısında yer alan bir ifâde hakkında estirilenleri de üflemeden geçemeyeceğim;

simurg yazdı:"Her halimize Elhamdülillaaah, amma günahlarımıza değiiil." Mehmet Öğütçü Hazretleri.
ifâdesi, tam da bu yazının odak noktasını oluşturan ve belki konuyu daha iyi anlayabilmemize vesîle olacak sözdü...
alpervahit yazdı:

Varlık, Nur'un altında gölge oluşturur ve bunlar bizim Zanlarımızdır, kötülüklerdir ve yokluklardır.
İnsanın, işte bu kötüye, yokluğa merakı, meyli, içindeki masum nur parçacığının bu karanlıklara


(aydınlatma güdüsüyle) sirayet etme eğilimiyledir.

Ironiktir ki, kötüye günaha ister istemez bulaşamamamız insan nur'unu kullanamamış gibi olurdu, ki böyle bir “var insan” yoktur, olamaz.

Ama işte farkında olunamayan, bu sirayetin masumca karanlığa ışık olabilme eğilimi olması.
Mehmet Öğütçü efendiyi ismen duydum. Eğer Kulihvânî PÎRimi tanımasaydım, onun ta'lim ve terbiyesini görmese idim, tedrîsatından geçmese idim bu söze ah u vah ile iştirak eder, ALLAH günahlarımızı af buyura diyerek noktayı koyardım. Ancak, in şâe ALLAH öğrendim ki;

1. Amellerimizin günah ya da sevap, helâl ya da haram, doğru ya da yanlış iyi ya da kötü.... olduğunu öğrenebilmek için bunları BİL-BUL-OL-YAŞA dörtlü sisteminde YAŞAnmayan yalan! ÖZlü sÖZünce, OLabilmemiz gerekmekte... Günah işleye işleye günahın kötü olduğunu ve sâdık tevbeyi öğrendik... Günah denilen ifâdenin AKIL sahâsında yapılmasının yasaklananlardan olduğunu anladık... AKIL Âlemleri'nde yapılanların tevbe ile pişmanlık ile ve bir daha tekrarlamamak kararlılığı ile af bulduğunu da biliyoruz RABBi'l-Âlemîn tarafından...

Üstelik, günah vazgeçilmez, kaçınılmaz ve illâ olası bir durum Kâlû Belâ'dan da evvel belki... İblis'in VARkılınışı ne zaman ve neden acaba? Âdem ve zevcinin ŞECERRaya karîb olmamaları emrine mukâbil, Âdem'e secde etmek yükümlülüğünü reddedişi kendisine KÂFİRlerden olma kaderini yaşattığından Âdem ve zevcini bu KARÎBliğe meyillendirme AZMi umûru ile iki UClu " günah " YAŞAndı... Burada noktalayıp "günah" gerçeği üzerinde RABBimin inâyeti ve yardımıyla çalışmalıyım...


2. HAMD kelimesinin sanki BİZim yapmamız gereken bir fiil, bir iş gibi olduğu mealler ve tefsirler ile işlendi AKLımıza... Kurân-ı Kerîm'de, HAMD kelimesi -bi harfi cerri ile ve -li harfi cerri ile berâber kullanılmakta. Kullanıldığı bu takılarla kelimeler mânâ alıyor. HAMD kelimesinin aldığı mânâ bana göre HAMDin HAKKın, ALLAH'ın efâlinden olduğunu anlatıyor. "er-Rızku 'ala'llah" ifâdesinde kullanılan RIZK kelimesinin, RIZKın ALLAH için olduğunu anlatmadığı gibi, RIZIK ALLAH'ın üzerine aldığı bir ef'al olduğu gibi, ALLAH'ın RIZIKlandırması olduğunun anlaşıldığı gibi HAMD de ALLAHın üzerine aldığı bir ef'al. Ben nemalandıklarım için, enamlandıklarım için, izzet-ikram-ihsan-hîbe için RABBime ŞÜKRederim. RABBim ise HAMDi yapar. (HAMD ile ne yaptığını ise in şâe ALLAH hakkıyla anlar ve ta'lîm ederiz vakti zamânı geldiğinde...)

HAMD kelimesi benim için Kur'ân-ı Kerîm'de geçen her harf ve her kelime ve her mana gibi özel, küllü Derman Doktorumun işâret ettiği " RABBca " olmasından. RABBca olmayan RABBdan olmayan RABBin gayrı var mı bunu da zaten demden deme değişik vesilelerle yazılarımızda dillendiriyoruz AKILlar nisbetinde.... Dolayısı ile her harfi her kelimesi her cümlesi her tümcesi muhteşem, mükemmel, muazzam, muteber, lâ şerîke lehu ve lâ şerîke lehâ ve lâ şerîke lehu... demem o ki; RABBİ'l-Âlemîn'in şerîki yok! Kurân-ı Kerîm'in şerîki yok, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin de şerîki yok... Evet Lâ nuferrıku beyne ehadin min rusulih. Âmennâ ve saddaknâ bu böyledir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz; Kurân-ı Kerîm'in 28 harfi kendisinde cezmederek, cezbederek, cemederek nâzil olduğu gibi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz de 28 peygamberi cezmeden, cezbeden, cemeden Mustafâ'dır... Meryem aleyhi's-selâm annemin âlemlerin kadınlarını kendinde cezm-cezb-cem'eden Mustafâ olması gibi... KerreYE Şehâdet ederim, MED Hakîkatine ERerim abd olarak...


فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ


Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni).
Öyleyse siz Ben’i zikredin ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.
2 / BAKARA - 152

ŞuKRedin-ŞiRKetmeyin! İllâ ve ancak ZiKRedin, ZiKRedeyim... ZiKRde hemfiil olmak var!
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen alpervahit »

MASAL
BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ...


SAĞ EL

A’ma-da, Allah (c.c.) içindeki yüce ve sınırsız isimler, Rahim anaçlığının aşkını tadabilmek adına olsa gerek, ilahî şehvetin ilk ve çok desturlu tavrıyla, ve bütünün içinden doğum ihtimalinin ilk akledilişindeki tüm komşuluğun da farkıyla, birbirlerinin bütünlüğü ve tümel altında, zuhura meyletmişler olsa gerek.

Artık, rahmet ateşinin alazında, bu isimler her biriyle sonsuz ilişkiler olasılığının gizemiyle yola çıkmışlar..

Her insana yüklenen Hak özelliği, bu isimlerin nefes fırsatı olmuş. Olmuş ama tek taraflı da değil. Tek Hak özellikli olsa, hâşâ kibir zahmetiyle kirlenecek olurdu belki de. Bu sınırsız mümkünlüğün içinden bağışlanmış baskın özellikli Hak isim yanında gene diğer Hak isimlerden de az çok parçayla, ki bu parçacıklarla hiç bitmeyecek İlişkili Varlık, sonunda OLMUŞ.

SOL EL

Dünya'da, Allah (c.c.) içindeki yüce ve sınırsız isimler, rahmet lezzetlerini tadabilmek adına olsa gerek, varlık şehvetinin hep ve çok usluplu tavrıyla, ve tekliğin farkındalığının tüm şaşkınlığıyla, tekilliğin yanlızlığı ve tikel altında, zuhurda, insan adı altında ortada kalıvermiş olsa gerek.

Artık, Rahim toprağın serinliğinde, bu insanlar her biriyle sonsuz ilişkiler muhtaçlığının ve ödevinin bilinçsizliğiyle yola çıkmışlar..

{bebek}
i) doğdum.. tırıvırı derken büyümeye de başladım. A kişisiyim, "ben"im.. zamanla, nasıllığını bilemediğim bir huzursuzlukla ona buna hüküm verirken, bir de "uluhiyet" hükümleri de vermeye başladığımı farkettim.

{ergen}
ii) bu "uluhiyet" hikayesi biraz bende şaşkınlık yarattı. Artık içimde ya da yanı başımda, daha önce farkedemediğim bir B kişisi farkettim. Niteliksiz ve bilgisiz olduğu belli. Bu şahıs, daha yeni farkettiğim yeni "ben" ama tam "ben" diyemiyorum. yabancı.. biraz şoktayım..Ama nedense, bu B kişisi, daha objektif bakabilen "bana" göre, daha "ben" sanki.. güçsüzlüğünü yeni gördüğüm..sanki benden çıkmış bir çocuk..onu yakından görsem de, içimde hissedemiyorum... farklı bir kişi..

{yaşlı}
iii) bu B kişiliği, artık A kişiliğini özgürleştirmeye de başladı, onunla sınırları ortaya çıkmış olarak. Bakış artık B ile olmaya başladı, tüm güçsüzlüğü yanı başında ve çok gerçek. Gene de A kişiliği artık sirayet etmiş ve azmi de hep bizle. B kişiliği başka bir işle de meşgul zamanla: kendini kendi gözüyle süzmekle.. Buna artık "yolculuk" diyelim... A'nın tek rolü "yararını sadece kendinin hissettiğini düşündüğü" ve mecburen taşıdığı azmi ile B'nin yolculuğuna yakıt taşımak. B'yi karar ve görüşlerinde hiç de etkileyemeyecek... istese de istemese de.. A zâten “devamlı yaratım” altında buna fırsat da bulamaz, takat da getiremez.

B kişiliği bize ait olmayan ama içimizde yeşeren (sanki bizim A kişiliğimiz rahim olmuş: içinde besin, zehir, sıcaklık ve nem olan) bu objektif ve tüm sisteme hızla entegre potansiyeli olan, artık iyice büyümeye ve Hak özelliği günden güne ortaya çıkmaya başlayandır. Bu noktada A kişiliği (gerçek biz), bu ilahî değer taşıyıcıya sırf bu özelliği ve Rab bağlantısını da artık anlamış olarak "uluhiyet" nispet etmeye başlar.. Kul artık bilinçsizlikten, ikiliğe girmiştir. Bu ikilik, kulu korkutur, hemen ama hemen tekliğe girmelidir. Toprak özellikli A, B değerlerini kendine apoletlemeye başlıyarak bu tekliğe sahip olacağını düşler.

Gelgör ki A, B için hazırlanmalı..sonrasında B'nin Hak nezdindeki gelişimine gölge tutmamaya çalışmalı ve B'den kotardıklarını da benliğine sahiplenmemeli..
Etli butlu A, ne yazık ki, varlık durumunda böylece kalakalacak. Yapacağı, artık SAĞ âlemin içine dalıp çıkan B'ye rontgenci olmak.. A eşya olduğunu kavramalıdır.
A'nın hep perdeli olduğunu/olması gerektiğini bilmesi gerek... Perdenin kenarına kadar gelip (B'nin gözünü arada bir kullanabilirliğiyle) öte tarafa burnunu çıkarması, A'nin yapabileceği en fazlasıdır.

A olarak Hak târifimizi Allah (c.c.)'a sunuşumuzu, kendi zayıflığımızdan da dem vurarak yapmalıyız ki, yapmaya çalıştığımız târif, hata paylarımızın târifi eşliğinde (pozisyonlarımızı böylece tutarak) “kendi en iyimizi” yapmış olabilelim. Yapıp etmeye dair söylenecek bu olsun.. (Gene de kulakta Arabî Hocamızdan aldığım şu küpem de var, söyleyelim: .."zikir, sahip olduğu bütün olumsuz özellikleriyle perdedir")

Zikir demişken:
- isimlerin zikir etme şahâdetliğine meyledişleri.. bu meyledişlerin/zikirlerin kendi kendine olmayıp, TÜM bir zikirle olması .._
- her olayda, her insanda ortaya çıkan ilişki/alâka'dan anlam bulabilmeleri.._
- insanın bu isimlere/Hak betimlemelere neredeyse sonsuz düştüğü/düşeceği halleriyle halifeliği.._
- her insanın tabii olduğu Hak isme öncelikle, ve diğer isimlere, halleri ve düşünceleri karşısında adres koyduğu ilk hisleriyle nispeten sorumlu olması.._
- aHARİTA'ta bu Hak isimlere göre ayrı ayrı ve bir anda sorgulanmamız ve bu tümel sonuca göre pozisyon almamız..

Sanki bir noktaya bağlı çok sayıda gergiye bağlı olup (pendulum gibi) cennetteysek Nur'a, cehennemdeysek Nar'a salınım yapıp, yanı başlarına kadar ulaşıp zikretmemiz..

Allah (c.c.) bize acısın.. Bu bağlardan arındırsın ve sıla hasretini Nur'un içinde nihayetlendirsin.. ÂMİN!.
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen simurg »

Yazdığınız masalı Biz'imle paylaştığınız
ve düşünmemize vesile olduğunuz için teşekkür ederim alpervahit Can.

Bu konu kendisi, ciddi bir donanım ve çok uzun bir düşünme potansiyeli içerdiği için,
benim için üzerinde konuşamayacağım ve yazamayacağım derinlikte.
Yine de bazı noktalara dikkatimizin çekilmiş olması bile
Biz'im için elbette bir kazanımdır.
Allah razı olsun inşaallah.
Yazının sonundaki duanıza Cem'en Amin diyorum.

.
Kendime göre ve kendim kadar anlayışım ile azıcık da olsa iştirak etmek istediğimden
birşeyler yazmaya çalışacağım inşallah.

Dünya-Hayat bu ikilisi zahiren hücrelerimize kadar ne zaman ve nasıl işledi artık bilemiyorum.
Batın-Hayy ikilisi, diyebileceğim bir mana ihtiyacımızın olduğunu,
ve de bunun her geçen zaman içerisinde daha fazla eksikliğini hissettirdiğini düşünmek şaşırtıcı değil.

Devamlı misaller ile algımızı düzenleyip,
kendimizi istikamet üzere tutmak gayretimiz,
gitgide kendisini Ayet-i Kerimeler üzerinden bu istikameti sağlama şekline dönüşmekte sanırım.

Az evvel hocamızın sohbeti sırasında bahs ettiği mesele,
"Bir varmış, Bir yokmuş" masalı ile de bağlantılı oldu şükürler olsun.

Dünyada (Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz dahil)
herkes doğduğu an kendisine verilmiş olan potansiyel ile yaşamaya başlıyor.
Ve hayatı bedenen yaşamasını devam ettirilmesi noktasından hareketle
beslenilmeye başlanıyor.

Bu beslenme Akıllarımız idrak safhasına ulaşıncaya kadar böyle.
Taa ki akıllarımızın ihtiyacı olan ayırt etme yetisini kazanmasına yönelik beslenmesi ise,
işte bildiğimiz zahiri-batıni eğitim ve terbiye aşamalarına muhtaç.

Sonra akıllarımızın da, kendisini kendi içinde yoğurması zamanı geliyor sanırım.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, çocuk yaşına geldiğinde
(İnşirah suresinde bahsi geçen) Sadrının açılıp,oranın temizlenmesi ameliyesi yapılması gerçekleşiyor.

Benim öğrendiğime göre, o ameliye esnasında,
Efendimizin gönlünden "dünya sevgisi" denilen şey çıkartılmış.
Burada bahs edilen dünya sevgisinin, bildiğimiz dünya sevgisi olmadığını ise yeni anladım.

Burada kast edilen, heva,heves ve nefse meylederek tercik yapma potansiyeli, diyebileceğimiz
Batıla ve şerre taraf olmayı seçebilme ihtimali idi belkide.

Çünkü en önemli şeyin, Biz'im neye taraf olduğumuz olduğu,
bu taraftarlığımız neticesinde tercihlerimizin oluştuğu,
tercihlerimizin ise Biz'im nereye gideceğimizin istikametini belirlediği söylenebilir belkide.

Ciddiyet,sadakat,samimiyyet ile ne kadar dikkatli bir tercih yapmamız gerektiğini anlayabiliyoruz.

Hocamızın ifade ettiği üzere,
Biz neye taraf olup, neyi tercih edersek Rabbimiz, o tercihimizde KENDİ'sinin Rızası olsada olmasada,
o şeyi emredecek,yani yaratacak.

Bizim tercihimiz dediğimiz ise, o tercihimize karşı illa bir meyil ve yönelmemizin olduğu,
(aksi takdirde yönelmeyi seçmemiş olacaktık çünkü)
ve bilsekde bilmesekde muhabbetimizin o şeye karşı olduğu demek oluyor.

Demek ki, Muhabbetimizi Hakk ve Hayr istikametine yöneltmemiz Biz'im seçimimizde,
ve bu tercih edebilme hürriyetimiz ile görebilmekteyiz ki,

Tercihlrimiz tamamıyla Biz'im sorumluluğumuzda.
Aklımızın görevi ise, bu tercihler hakkında bir bariyer şeklinde çalışıp,
Hakk ve Hayr olanlara geçit verip,
Şerre ve Batıla yönelik olanlara karşıda içimizde sıkıntı ve gönülsüzlük meydana getirmesi,
yani ikaz ve uyarıda bulunması.
İnsanın bu uyarılara karşı etkili bir şekilde dikkatli olması ise,
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin İz'inde olmak muhabbetine bağlı işte.

Esas almamız gerekende bundan başka bir şey değil.

Bir varmış, Bir yokmuş/ bu bir yokluk masalı değil.
Tam anlamıyla eksiksiz bir VARlık masalı.
Çünkü BİRR varmış, ve BİRR ile birlikte herşey varmış,
Külli şey BİRR'in içinde imiş, BİRR'den ve BİRR içinmiş.

Galiba hala sadece BİRR var, ve KENDİsini KENDİsinde seyretmekte,
Kendi sonsuz varlığının akisleri olan Biz'lerden de yine KENDİ'sine muhabbet yaşamakta/yaşatmakta.

Rabbim ikilikte kalıp sonsuza kadar yönünü şaşıran bir halde eylemesin inşaallah.

Tekrar teşekkürler.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen simurg »

Allah gönül muradın vere inşaallah emi Pehlivan Can,

İnan ki, sen de lazımsın.
Bazen bunu öyle dikkat çekici şekilde hissettiriyorsun ki,
hem düşündürüyorsun, hem bazen de şaşırtıyorsun.

Ben şimdi bunu neden Yazdım?
Şu sebepten.
İnsanları rüyamızda dahi olsa dövmeyi asla düşünmemeliyiz kardeş Can'ım
(burada gülümsemekteyim)
Çünkü en bize sevimsiz gelen birisi bile, hiç bilemeyiz Allah Teala'nın çok kıymetlisi olabilir.

Ha, esasen kıymetsiz hiç bir kulu ve mahluku yoktur Rabbimizin.
Lakin, görünürde bir perde ardına saklanmış ne hazineler vardır Allah Teala ancak kendisi bilebilir.
Bizim gözümüzdeki gözlüğümüzde kir pas ne kadar ise, o dereceye kadar kötü görme kabiliyetmiz var demektir.

Gerçi senin bahanen çok geçerli, Hocamıza ayağı ile temas etmiş.
ve bu ise Sen'in samimi muhabbetinden dolayı,sana dokunmuş.

Ama biliyor musun?
Rüyalarda olan şeylerin tam ters manaları vardır.
Mesela Bizi kovalayan bir aslan var diyelim,
bunun manası, Biz'e fayda verecek kuvvetli bir yardımın Bizi bulacağına delalet edebilir.

Yani rüyandaki aşık'da hocamıza muhabbeti olan bir zat idi belkide.
Şimdi sen ona dövecek kadar kızmışsın ama kızma inşaallah.
Çünkü insanları incitmemek esasını yaşayabilmemizin temeli,
öncelikle onlardan incinemeyecek kadar hoş görebilecek hale ulaşabilmemiz.

Kusur aramak kolay, bulmak ise aramaktan çok daha kolay.
Ama kusur ararsak,göreceğimiz ancak kendimizde görüp,öğrendiğimiz,bile olduğumuz kusurları bulacağızdır illaki.
Kişi tanımadığı şeyi aramakla bile bulamaz çünkü.

(Kendini bilen Rabbini bilir/ise/ Kendine agah olmayan nasıl olacakta Rabbini bulmak şurada dursun,yakinlik kuracak.)

O sebeple demek istediğim özetle,
Ve rüyandan bahisle anlatmayı dilediğim;

İnsan insandır işte.
Çok günahkardır belki, ama bir gözyaşı bir tevbe yeter onu ayağa kaldırmaya, Nur'u buldurmaya.
çok gaddardır belki, ancak bir lokma ekmek ikram görmemiştir belki hiçbir candan.
Bir ikram onu pamuklar kadar yumuşak kılabilir.
Çok mu ters birisi, onu düz'e çevirmeye bir iksir-i nazar yeter de artar bile.

Ama herşeyin gönlü kesinlikle var.
ve bütün bu olmazları olduran ise sadece o gönül.
Gönül ise Rabbimizin nazargah-i ilahiyesi ve Muhabbetin kıblesi.

Hoş nazarlara tabii tutulasında,
Bu samimiyetli hallerinle ebedi abad olasın inşallah Pehlivan Can,

Cümle Ümmet-i Muhammed'e Muhammedi ahlakı ve edebi ve sadakati ve samimiyeti nasib ve ikram etsin Rabbi Tealamız inşaallah.
Layıklığımıza bakmadan Nail etsin inşaallah cümle Feyz-ü berakatını cümlemizin gönlüne.
İnşaallah ve amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen Gariban »


Sevgili Alpervahit kardeşim, yaşam içinde sindirerek ve yaşayarak özetleme attığınız yazılarınızı her ne kadar idrakte aciz hissetsemde, yazınızı okuduğumda içimden geçenler acizâne şunlar oldu:

Nurun içinde nihayetlenen pendulumda “TAK” diye o ANda duran saat pendulum gibi. Sağ elin tumelliğinden sol elin tikelliğine bireysel akıllara, zeytinden incire çıkışla başladı ve incirin çekirdekleri A kişiliği oldu, her çekirdek kendi incir tumelliğini kendi özünde taşıyor her aklın kendi naklini doğurması gerekiyordu. Ce-L-A-L in iki lâmı arasında kalan bireysel akıl A kişiliğiyle bebelikten erginliğe giden yolda Lânet ve Lutuf lâmları arasında gidip gelen bir pendulum gibiydi lâkin bu pendulum lânet ve cehennem kısmına ilk DALLinim da takıldı kaldı ve sağa doğru SALLınım yapmaya çalışmakta fakat pili bitip de takılan bir saatin hamle ederek titreyip duran ama hareket edecek kudreti bulamayan bir yelkovanı gibi pendulum sola yapıştı kaldı. B kişiliğinin verdiği gözle baktığında bir AN bir hamle yapıyor ama bağları koparamadığından sağa doğru azıcık gitse de yine sola çekiliyordu.

Es Selâm ve Sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen simurg »

Bütün bu, öyle oldu,böyle oldu, şurada şu şöyle göründü,
tarzında söylenilebilecek herşey, bir tek şey için oldu.

Bütün bunlar olmasa idi, Rabbimizin Esma'larının çalışabileceği ortam olamayacaktı.
Esma_i İlahiyelerin varlık sahnesinde görünür şekilde işlemesi için,
herkes,bütün A,B kişileri görevlerini yerine getirdi, getirmeye de devam etmekte.

Zaten başka seçenekte yoktu.
biz anlayabilelim diye, "var-mış-tı" diye anlatılıyor sanki.
Anlamamız gerek yani.
Olan herşey bizlerden seyredileceği için, Biz ANLAMAK zorundayız.
Anlamamız istenmemiş olsa idi, anlamaya çalışmak bile gelmezdi aklımıza.

Yani akıl yolu ile, Rabbimiz en yakından bizi (sonsuz ve sayısız çeşitteki tecellilerini) oyunun içerisinde tutup kullanmakta,
ve bizim için seçtiği rollerde kendi sistemini seyretmekte.

Biz kendimizi, bir şeymişiz sanabilme potansiyelimiz ile oyunun gereğini yerine getirmekteyiz aslında.
Ta ki aşama kaydedip, kendimizi ayrı ve başlıbaşımıza birşeymişiz sanmaktan,
Razı olmak demek anlamına gelen. Lailahe illallah durumuna geçirilelim.
Zaten herşey, hayatın tüm yaşanılan alanları ve olaylarıda buna hazırlanılmak için.

Elbette bütün oyunların içerisinde çok kahramanlar olduğu halde,
az sayıda özel ve lider olabilecektir.
Ama kaybeden olmayacak belkide.
Herkes yani bütün oyuncularda kendilerine düşen görevi eksiksiz yapmaları şeklinde bir başarıya sahip olacaklar.

Her nokta ve virgül, ve tüm detaylar yada genel tablolar hepside Resime dahil.
Ressam ne dilemişse hepside ancak o şekilde ve renkteler.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HaS-ÂN dAĞ BAŞInda TÜTer bir tütüN
-> ÇİLE ÇEKmeyenin -> YÜREĞi bütüN
KIRMîR-in KIRAT-ın -> BAZARa tutuNn
GELen GEÇen -> ihvÂNi Ölmüş! DEsinler..

*

ŞERiATı gAYRet -> TARİKAT KORKu
MâRİFETi UMUT -> HaKiKATI -> HUu
NEler -> GEÇTii.. NEler -> GÖRrdükk
BU da -> GEÇer -> NEdir ki -> BUuu!..
GEÇer!-> GEÇer! -> GEÇer-> YÂ HUu!..

*

ÖLÜm Ne ki? Bir TANEM
->Hadi DE ki! Bir TANEM
AKL-a ANlat! Yine ANLAt
peKi!.. Peki!.. Bir TANEM

ZEVK 5158

NÛRun pERdesi -> mâsum NÛR.. İnKÂR-İkRÂRı->şu ÂN-ı!
ÖZün ÖZü -> ÖZeti -> UN!.. TOHUM-a KILIF -> SAMAN-ı
BeL Kİ ALPER ANlar aMMa
-> SEN -> YAŞlandın kul ihvÂNi
GELdi de GEÇti
-> GİDiyor!… KIRATın -> ZANNın ZamANı!..


ResimKul İhvÂNi

19.11.12 01:14
brsbrs.. tktktrstkksbzbrzhuu..
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: NUR'a GÖLGE TUTMAK

Mesaj gönderen alpervahit »

BaBam DER ki:

“Nefsî VARlık, DOĞum-ÖLüm sınırı İÇİndeki mümkün-imkÂNla mı zamAN!.
AKLın maximum limitte ÖZ SON-UÇ kararı -> ZANNı..

SORun burda -> çÖZüm de!..
zamANın ZaNNı?
ZaNNın zamANı mı?
ZaNN-zamAN.. ARA-KESitteki NÖTR çizgide mi çÖZüm?.
ama, önce ZaNN ve zamAN formülü?..”


Resim

İki tür ZANN bİÇimi var DErsek:

Dışarıya ZANN:

İnsan, doğum anında, unutturulan onca şey'e rağmen, mümkünlük matrisini o kadar da unutmadan, hayat içine sızar. Bu sınırsız mümkünlük matrisini, kişiden bağımsız gelişen olaylara, "bir yere illâ kondurmaya aday mümkünlük hevesiyle" birlikte sur ederken kullanır. Bu ediş, kafada/akılda mümkünlük matris bilincini tutarak, heveste matrisin “sadece bazı renkli noktalarının oluşturagelme sevdası” ile (imkan) DIŞARIYA ZANNINI edivererek olmuştur/ölmüştür. Sürekli, bizlerden kesinlikle bağımsız ve her AN'ının, hem bir tek açıklamasının hem de nefs sayısınca çok açıklamasının olduğunu ZANN ettiğim bir şekilde, sürekli yaratılışın altında yorgun bile kaldığının yorgunluğunu bilemeden, bu ZANN ediş = yaşıyorum ZANNIDIR.

Yaşı-yorum ZANNI, ilk nefesle başlayan ve yaşla devşirilen, renkli mümkünlük taşlarının sarıdan siyaha örneğin, güya bizce, konumlandırılması gibi ise de, sürekli VAR EDİLİŞ bu ZaNNlardan bağımsız devam eder.
- buna kibarca "hayal etmek" diyorsak, en kabaca da "rüşvete meyillilik" diyelim...
- bu ZAN'larımız, bağımsız VAR EDİLİŞ'te boşa düşer genelde. Ama VAR EDİLİŞ/OLUŞ'un kişiden bağsızlığı ANlaşılmazsa, ZANNlar ZİNDANN eder..

İçeriye ZANN:

İnsan, doğum ANında, unutturulan onca şey'e rağmen, kendisine emânet edilmiş sonsuz sıfatların kendisindeki % dağılımını bilemeden ve o kadar da onlardan kurtulamadan, hayat içine sızar. Bu % dağılım, kişiden bağımsız gelişen olayları, "bir yerimize illâ uydurmaya aday nefs hevesiyle" birlikte sur ederken yorumlar. Bu ediş, kafada/akılda nefs hevesini sürekli ve hep unutarak, “sadece BEN sevdası” ile (şey-t-AN?) İÇERİYE ZANNINI edivererek olmuştur/ölmüştür. Sürekli, varlığı bizlerden bağımsız, düzeyi bizlere kesinlikle bağlı ve her bir tek AN'ının bile, % dağılım ışığının altında, artık kabuklaşmaya da başlayan nefs arpaçığından çıkabildiği ve açıyla dağılabildiği sayıda açıklamasının olduğunu ZANN ettiğim bir şekilde, sürekli yaratılışın altında yorgun bile kaldığının yorgunluğunu bilemeden, bu ZAN ediş = anlıyorum ZANNIDIR.

Anlı-yorum ZANNI, ilk nefesle başlayan ve yaşla devşirilen, çok renkli mümkünlük taşlarının tek bir renk algısıymışcasına, güya bizce, konumlandırılması gibi ise de, sürekli VAR EDİLİŞ bu ZANNlardan bağımsız devam eder.
- "şey-t-AN" önce ve asıl olarak içeriye ZANN'da var edilir tarafımızdan. Bizlerin ANlayışı, hep ve daimî bir gölgedir.

Nefs terbiyesi, zamANla unutkan ZANN'nın zikir ve abdestle daimî terbiyesine dönmeli herhÂl ..
İş dâima, NAKLen sistematik-merdiven kurmalı AKLa...

Mevlud Kandilimizi Kevser Kereminde Kutlarım..

ResimMuhaMMedî MuhaBBet...
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön