Allah razı olsun Anka Can,
çok güzel ve çok anlamlı bir hediye olmuş.
Müziği ile birlikte gerçek bir hikaye anlatmakta resimler.
sesler olmaksızın resimler donuk,
müziğin tınısı insana işlemekte her zaman.
bazı zamanlar en fazla duygularımızı sadece kelimelerle
veya resimlerle ifade edememekteyiz.
illa ki bir can gelmesi için her şeye, müzik gerekmekte.
kelimelerin de aslında bir müziği var.
bazı düz yazıların, şiir gibi tamm'lanan ve tümm'lenen manaları var.
ilginç şekilde insan bunlara bütün olarak gereksinim duymakta.
tabiatta sadece resim olsa
arıların vızıltısı, rüzgarın fısıltısı yada kuşların sesi duyulmasa
hareket kendisini dile getiremeyecek sanki.
su akarken sessizliğini bozuyor.
durgun su hareketsizken, sus'muşken eskimeye bozulmaya yosun tutmaya teslim ediyor kendisini.
demek CAN hareketin devamı ile HAYY devamlılığında.
ve bu devamlılığın müziksel ve ritüelik bir duası da var.
bu ise bütün duyulara birden hitap etmesi ile kendisini dile getirmekte.
ve Söz sohbete
sohbet zevke
zevk haz'za
bu zincirleme ile yol alabilmekte.
Şarkı şiir ve müzik hayatımızın süsü,teli,alı,pulu
böyle püsküllü ve saçaklı bir hayat kök sarmaşıklar kadar canlı ve sarmalayıcı olabilmekte.
yaban otlarının en gözalıcı coşkusu,müdahale edilmemiş,
kendiliğinden olan bu doğasını dışa yansıtan hallerinden dolayı olsa gerek.
usta ellerde bakılıp budanıp yetiştirilmiş bir fidan da en estetik ve verimli giysileri ile endam etmekte.
Adana Erkek Lisesi 2.inci sınıfa geçmiştim.. 1963 yazıydı..
Yaz tatili memleketime geldim. Yaylaya göç zamanı..
Kötü Obaya oba kuruldu, YURD TUTuldu, GÖÇ çıktı..
kız kardeşlerim küçüktü anam yoktu, köyde kaldı, ekin çoktu.. ben başlarında gittim..
Ömrümün en mutlu dağ gecelerini, it ulumalarını, sürülerin çan seslerini ve geceleri inleyen rüzgarların ISSlığını dinledim nakş oldu hafızama..
işte o günlerden UNUtamadığım bir türkü öyküsü..
Obamızın güzelleri Hamza Emminin Haceri, Kara Yusufun Ziynebi ve Hidayet amcamın kızı Hacer..
Üçü birlikte obanın yukarısındaki tepedeki Kaypak Kayaya çıkarlar da 5 milli çeyizlik çorap örme yarışı yaparlardı..
7 kulaç ip ölüçülür herkese ve erken bitiren kazanırdı da kaybeden kavurga kavururdu bir gün sonrasına kuru üzüm eklerdi içine..
Ben de yakın bir yerde oturur şimdiki gibi delice şeyler yazardım durmadan..
Yine bir öğle sıcağında ılgıt ılgıt meşe ormanı rüzgarı eserken bir türkü tutturdu Hamza Emminin Haceri, ince-içli-cırtlak sesiyle taa derinden belki de bir delikanlıya sevdalıydı kimbilir:
Bana DELİ DERler Neden DELiyim
Üstü Ak Köpüklü Bahar Seliyim
Ben de Bu Yaylanın Bir Güzeliyim
Bana da Bir Güzel YAZ Hasan Dağı!..
ve ben gündüz hayellerimde-gece düşlerimde dinledim durdum yıllardır bu EZGiyi derince derûnumda candostlar…
AMANN ->AMANNı
AMANN DuMANNı
-> Yine mi GELdi
YAYLA ZaMANNı.. YAYLA ZaMANNı!..
HaSaNDağı!..
->Keşiş Dağı Hiç Bilmezmiş Amanı
Kalksa da Gönlümden Kalkmaz Dumanı
->Mayıs Ayı Gelmiş Yayla Zamanı
Beni de“ÇataK”a ÇEK HaSaN Dağı!..
*
Ben Doğdum Doğalı Bıktım Gurbette
Ellerin Kahrında Sılam Hasrette
Yüreğim Bir Tohum Yâreli Dertte
KUZU ARKACIna ->EK HaSaN Dağı!..
*
“GÖKÜŞün Dölek”te Kaval ÇALdığı
->AK KIZın Obada Habar ALdığı
GÖÇte gönlüm Gibi Yalnız KALdığı
Seni SEVdiceğim ->PEK HaSaN Dağı!..
*
“Haydi Gel!” DEme Dost!Halsiz Varılmaz “AğYÂR Yaşmağı”ynan YÂRe Sarılmaz
Hasan Dağım Dosttur..Dosta Darılmaz
Yüreğimde Hep Tek..TEK HaSaN Dağı!..
*
Yalçın Yalımlara Kartal Ulaşır
Seni SEVen SEVdâlara Bulaşır
Eksik Olmaz BULutların Dolaşır
BeNcileyin BAŞın AK HaSaN Dağı!..
*
Bir YÂR Sevdim Derdi Derde Eklettim
Sığındım SILAma ->Kader Beklettim
SÜRüldüm Gurbete..GÖÇüm Yüklettim
YiNe Hasret KALdık ->BAK HaSaN Dağı!..
*
Ben Senden Ayrıyım yürek kÖZledim
Gelemedim!..Gelir Yolun gÖZledim “Döndümün Türküsü”n Sende ÖZledim
HaL-i Hazır HÂLde ->HAKk HaSaN Dağı!..
Gönlüne yüreğini sağlık ne güzel yazıyorsun, maşallah her biri ayrı güzel hele Hasan Dağı!.
Bende senin gibi Hasan Dağı sevdalısıyım tabi senin gibi çok gitmedim gittiğimde de kücüktüm, önce gitmişim ama hatırlamıyorum.
Hatırladığım Bozboyun, Çukur Oba, Elma Oyağı mı..
Çukur Obada şeytan taşlıyorduk sis çökmüştü obaya, kimseyi seçemiyorduk.
“Sisin içinde şeytan var” diye taşlıyorduk, babacığım da gelmişti: “Yapmayın kafanızı kırarsınız!” diyordu.
Sonra koyunları kurt kapmış diyorlardı büyükler, Çukur Obadan yamaca bakıyorlar: “Bakın canavar gidiyor ben gördüm!” diyorlardı. “Abauuu eşek gibi büyük !”
Ben de bağırıyordum: “Eşşek gibi bende gördüm!” diye ama ben bir şey görmemiştim kurduda bilmiyordum.
Sonra televizyonda gördüm küçükmüş.
Bozboyunu da hatırlıyordum akşamları düğün yapıyorlardı kadınlar türkü söylüyorlardı.
Kar, dağ gibiydi. Yeşillik, çiçekler muhteşemdi!
Sanki o çocukluğumu yaşadım, hatırladığım kadarıyla o kadar isterim ki Mayısın ortasında mı gidiliyor, o zaman yaylaları gezmeyi!
İnşallah bir bahar kısmet olur da beraber gezeriz ağabeyciğim!.
Elma Oyağında dişlerim oynuyordu, rahmetli Hasan ağabeyim gelmişti yaylaya.
“Gel dişini çıkartıyım!” dedi.
“Hayır!” dedim o da küçük diye ona güvenmedim.
O köye gidince ne kadar üzülmüştüm neden “hayır” dedim diye.
Sen gidince de üzülürdüm Trabzon’a!
Seninle oynamayı çok seviyordum!..
Canım, şimdi de aynı sevgi, o çocuk sevgisi!
Bak sen beni böyle geziye çıkartıyorsun Allah razı olsun!.
“Dua et, ilkbaharda buluşup Hasan Dağı gezisine..
Öyle Kargın Yaylası da değil bizim yukardaki esas yaylalarımıza inşallah!” diyorum ellerinden öpüyorüm!.