RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

34- Ebu’l-KASIM sallallahu aleyhi ve sellem
35- Ebu'l-TÂHİR sallallahu aleyhi ve sellem
36- Ebu't-TAYYİB sallallahu aleyhi ve sellem
37- Ebû'l -İBRAHiM sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem 3 oğlu olup Tâhir ve Tayyib oğlu Abdullahın diğer isimleridir.
KASIM ve Abdullah Hadîcetu’l- Kübrâ Anamızdan doğmuşlardır.
İBRÂHiM ise Mâriye Anamızdan doğmuşlardır.

Resim PEYGAMBERİMİZ RASÛLULLAH sallallâhu aleyhi ve sellemin ÇOCUKLARI


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin üçü erkek; Kasım, Abdullah, İbrâhim, dördü kız olmak üzere yedi çocuğu doğmuştur.
Bunlar doğuş sırasıyle Kasım, Zeyneb, Rukıyye, Ummu Gulsûm, Fâtıma, Abdullah, İbrâhim isimlerini taşımışlardı.
Bu yedi çocuğun altısı Hazreti Hadîce'den, yedincisi Mısırlı Hazreti Mâriye'den idi.
İbni İshak, Peygamberimizin Tâhir ile Tayyib adında iki evlâdı daha olduğunu söylemektedir;


Resim Kasım aleyhi's-selâm:



Rasûlu Ekremin ilk çocuğu Kasım idi.
Bu sebepten künyesi: “Ebu'l-Kasım” Kasımın Babası oldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, “Ebû’l-Kasım” künyesiyle çağırılmasından hoşlanırdı.
Ashab da kendisini bu isimle çağırırlardı.
Künye: Bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren ve kimlik-kişilik hüviyeti.
Kasım iki sene yaşadı. Mekkede vefat etti.
Rasûl-i Ekremin çocukları içinde ilk ölen, Kasım aleyhi's-selâm oldu.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz , babaların çocuklarına güzel isimler vermelerini emretmiş, Kıyâmet günü insanların isimleriyle çağırılacaklarını, isimlerin sâhipleri üzerinde etkili olacağını bildirmiştir.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “En güzel isimlerin "Abd"li isimler olduğunu, özellikle de "Abdullah" ve "Abdurrahman" ALLAH'ın en sevdiği isimler olduğunu” buyurmuştur.
(el-Hindî, Kenz, XVI/417 vd.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim ismimle isimlenin ama künyemle künyelenmeyin" buyurmuştur.
(Müslim, Edeb 1)

Resim---Bir oğlu olan Ensarlı birisi ona Muhammed adını koymak isteyince hükmünü Rasulüllah (sav)'a sormuş o da "Ensar'a iyilikte bulundun. Elbette ismimi alın, ama künyemi almayın" buyurmuşlardır.
(Müslim, Adâb 6)

Resim---Beyhakî: " Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin künyesiyle künyelenmenin yasak oluşu mutlaktır (onun zamanıyla sınırlı değildir) ve bu konudaki hadisler daha çok ve daha sahihtir" der.
(Beyhakî, es-Sünenü'1-kübra, IX/310).

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Muhammed adını koyduklarınıza vurmayın ve onları iyilikten mahrum etmeyin"

Resim---"çocuğa Muhammed adını koyduğunuzda ona iyi davranın, meclisi onun için açın, ona yüz ekşitmeyin"
(Hindî, Kenz, XVI/48, Suyutî, el-Camiu's-sağir (Feyzu'1-Kadîr i1e), I/35)


Resim Zeyneb aleyha's-selâm:

Peygamberimizin en büyük kızıydı.
Kasım'dan sonra doğmuştu.
Zeyneb doğduğu zaman, Rasûlu Ekrem otuz yaşındaydı.
Mekke'de doğmuş olan Zeyneb, Hicretin sekizinci senesi Medine'de vefat eyledi. Otuz yaşında bulunuyordu.
Zeyneb, önce, teyzesinin oğlu Ebû'l-'As ile evlenmişti.
Ebû'l-'As bidâyette müşriklerden ayrılmadığı için, Bedr gazvesinde müslümanların eline esir düşmüş, kurtulunca, Zeyneb'i Medine'ye göndereceğine söz vermişti.
Rasûlu Ekrem, âilesini getirmek için, Hârise oğlu Zeyd'i göndermişti.
Zeyneb'i Medine'ye götüren Zeyd oldu.
Zeyneb Medine'ye gitti ve fakat zevci Ebû'l-'As Mekke'de kaldı.
Ebû'l-'As, bir seriyye esnâsında yine müslümanların eline esir düştü ve fakat Hazreti Zeyneb'in himâyesi sâyesinde serbest bırakıldı.
Ebû'l-'As, ikinci defa esirlikten kurtulunca, Mekke'ye gitti.
Emânetleri sâhiplerine verdikten sonra, müslümanlığı kabul etti. Medine'ye hicret eyledi.
Müslüman olduğu için nikâhları yenilendi.
Ebû'l-'As, Hazreti Zeyneb'e iyi muâmele ederdi.
Bu yüzden, Rasûlu Ekremin takdirini kazandı.
Zeyneb, kocasına tekrar kavuştuktan sonra çok yaşayamadı.
Vefâtında, cenâzesi Ümmü Eymen ile Hazreti Sevde tarafından yıkandı.
Namazını Rasûlu Ekrem kıldı.
Mezarına Ebû'l-'As indirdi.


Resim Rukiyye aleyha's-selâm:

Rasûlu Ekremin ikinci kızıydı.
Doğduğu zaman Hazreti Peygamber Efendimiz, otuzüç yaşında bulunuyordu.
Rukıyye babasının Peygamberliğinden önce, Ebû Leheb'in oğlu, Utbe ile evlenmişti.
Rasûlu Ekrem, halkı İslâm'a dâvete başlayınca Ebû Leheb, oğlunu çağırdı:
Oğlum! Muhammed'in kızından ayrılmıyacak olursan, ben senden ayrılırım!” dedi.
Utbe de babası Ebû Leheb'in teşvikiyle Rukıyye'yi bıraktı.
O zaman Rukıyye, Hazreti Osman ile evlendi.
Habeşistan'a göç eden ilk kâfileye Hazreti Osman, zevcesi Hazreti Rukıyye ile birlikte katılmışlardı.
Hazreti Osman, Habeşistan'dan Mekke'ye dönmüş, oradan da Medine'ye hicret etmişti.
Rukıyye, Bedr gazâsı günlerinde hastalanmış, bu yüzden Hazreti Osman, Bedr muharebesinde bulunamamış, hattâ zevcesi başında kaldığı için, mâzeretliler arasına konulmuştu.
Bedr gazâsı zaferini Hârise oğlu Zeyd, Medine'ye ulaştırdığı gün, Hazreti Rukıyye vefat etmişti.
Rasûlu Ekrem de, Bedr savaşı nedeniyle, kızı Rukıyye'nin cenâzesinde bulunamamıştı.


Resim Ummu Gulsum aleyha's-selâm:

İslâmiyet gelmeden önce doğdu. Annesi hazret-i Hadîce'dir.
Ummu Gulsum İslâmiyet gelmeden önce Ebû Leheb'in ikinci oğlu Uteybe ile nişanlanmıştı.
İslâmiyet gelince Ebû Leheb îmân etmedi ve İslâmiyet'in çok azgın bir düşmanı oldu.
Onun hakkında Tebbet sûresi nâzil olunca oğluna Ummu Gulsum'den ayrılmasını söyledi.
O da babasını dinliyerek ayrıldı.
Bedr gazâsının sonunda, Hazreti Rukıyye'nin ölümünden bir yıl sonra, Hicretin üçüncü yılı, Hazreti Osman'la evlendi. Hafsa dul kalınca, Hazreti Ömer, Osman'a mürâcaat ettiği zaman, Hazreti Osman tereddüt etmişti.O zaman Rasûlu Ekrem, Ömer'e:
“Ben sana Osman'dan, Osman'a da senden daha iyi bir adam bulacağım. Kızını bana ver, ben de kızımı Osman'a vereyim" demişti.
Hazreti Osman'la evlenen Ummu Gulsum, onunla altı yıl berâber yaşadı. Hicretin dokuzuncu senesi vefat etti.
Cenâze namazı Rasûlu Ekrem tarafından kılındı. Hazreti Ali Hazreti Fadl ve Hazreti Usâme tarafından gömüldü.
Hazreti Osman, Rasûlu Ekremin iki kızı: Rukıyye ve Ummu Gulsum ile evlendiği için, İki nur sâhibi mânâsında “Zi'n-nûreyn” sıfatını kazanmıştı:


Resim Fâtıma aleyha's-selâm:

Rasûlu Ekremin en küçük ve en sevgili kızıydı.
İlâhî vahiy ilk geldiği zaman, Mekke'de doğdu.
Hicretin ikinci senesi Medîne'de Bedir savaşından önce Hz. Ali'yle evlenmiştir. Fakat gerdeğe, Uhud savaşından sonra girmiştir.
Evlendikleri zaman Hazreti Fâtıma 15, Hazreti Ali 24 yaşındaydı.

Hazreti Fâtıma, Hicretin 11 inci senesi, babasından altı ay sonra vefat eyledi.
Rasûl-i Ekrem Efendimizin irtihalinde kızı yirmibeş yaşındaydı.

Fâtıma aleyha's-selâm, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin mescidine bitişik, zemini toprak eve yerleşirken çeyiz ve ev eşyâsı olarak şunları götürmüştü: Üç adet minder, bir halı. bir yastık iki el değirmeni, değirmende öğütülmüş buğdayın kepeğini ayırmaya yarayacak bir elek, bir su tulumu, bir su testisi, meşinden bir su bardağı, bir elek, bir havlu, bir koç postu, eski bir kilim, hurma yaprağından örülmüş bir sedir, iki elbise, uzunlamasına örttüklerinde ayakları enlemesine örttüklerinde başlarını açıkta bırakan bir küçük yorgan.

Rasûlu Ekrem Hazreti Ali ile Hazreti Fâtıma'nın iyi geçinmesini ister, aralarında ihtilâf çıkarsa, onları barıştırırdı.
Bir gün Ali, Fâtıma'ya şiddetli bir muamelede bulunmuş, Fâtıma'da Rasûlu Ekreme başvurarak Ali'yi şikâyet eylemişti.
Fâtıma'dan sonra, Ali gelmiş, o da Fâtıma'yı şikâyette bulunmuş, fakat Rasûl-i Ekrem ikisini de barıştırmıştı.
“Ebû Turab: Toprak Babası" anlamında Ali kerremullâhi veche'ye Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından verilmiş bir künyedir.
İmam Ali kerremullâhi veche, bu künyeyi çok severdi.
Emevîler döneminde bir zaman hutbelerde bu künye anılarak kendisine sövülür-küfredilirdi. İmâm-ı Müslim'in rivâyetine göre:

Resim---Mervan'ın âilesinden Medine'ye vâli tâyin olunan biri, Sahâbe'den Sehl bin Sa'da gelerek, Hz. Ali'ye sövmesini ister.
Hz. Sehl'in çekinmesi üzerine ise: "ALLAH, Ebû Turâb'a lânet etsin!” deyiver" der.
Sehl Hazretleri ise: "Ali'nin Ebû Turâb kadar hoşlandığı hiçbir isim yoktu. Bu ismin verilmesine sebep olan hâdise ise şudur" diye cevab verir ve hâdiseyi şöyle anlatır:
"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün kızı Fâtıma aleyha's-selâm'ın evine geldi ve Ali kerremullâhi veche'yi evde bulamadı.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Amcamın oğlu nerede?” diye sorunca, sevgili kızından: “Aramızda birşey geçmişti. Bunun üzerine gündüz uykusunu yanımda uyumadı da çıkıp gitti!” cevâbını aldı.
Rasûlullah da birine: “Git bak, Ali nerede?”' buyurdu.
Mescid'de uyuduğu haberini alınca, Mescid'e varıp, Ali'yi yan tarafına yatmış, ridâsı bir yanından sıyrılmış ve vücudu toprağa bulanmış şekilde buldu da: “Ebû Turâb kalk! Ebû Turâb kalk!” diye bedenindeki toprağı silkelemeğe başladı."

(Müslim, Fezâilü's-Sahâbe, 2409)

Bir defâ da, Hazreti Ali ikinci bir zevce almaya kalkmış, bunu haber alan Rasûl-i Ekrem çok üzülmüş bir hutbesinde:
“Benim kızım benim ciğerparemdir. Kızımı kederlendiren her şey, beni de kederlendirir!” buyurmuş.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Fâtıma'yı çok sever, çok ikramda bulunur ve onunla hoşnut olurdu.
Fâtıma aleyha's-selâm, çok sabırlı, dindar, değişik üstünlüklere sâhib, kendisini kötülüklerden sürekli koruyan, kanaatkâr ve ALLAH'a çokça şükreden SEYYİDE idi.

Resim---Ali kerremullâhi veche, Ebu Cehl'in kızı Ümmü Cemile’yle evlenmek istediğinde, Fâtıma aleyha's-selâm O’nu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 'a şikâyet ederek:
“Babacığım! Herkes seni kızlarına darılmış (da onlara bakmıyor) sanıyor. Bak işte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla nişanlanıyor!” demiştir.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kalkarak bir hutbe îrad etti ve şöyle buyurdu:
“Hişam b. Muğire oğulları, kızlarını Ali b. Ebi Tâlib ile evlendirmeleri için benden izin istediler. Onlara izin vermiyorum! Tekrar onlara izin vermiyorum! Tekrar onlara izin vermiyorum! Ancak Ali kızımı boşamak ister ve kızlarıyla evlenirse (olabilir). Muhakkak Fâtıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzmüş, ona eziyet veren de bana eziyet etmiştir!”

(Buharî Fedail: 12, 16, 29, Cuma: 29, Nikah: 109; Müslim Fedail: 96; Ebu Davud, Nikah: 13)

Ali kerremullâhi veche bunun üzerine bu teşebbüsünden vazgeçmiş ve Hazreti Fâtıma'nın sağlığında başka bir kadınla evlenmemiştir.

Resim---Aişe radiyallâhu anha: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in bu dünyâdaki son anlarında hanımları (onun yanında) toplandı.
Onlardan hiç birini terk etmemişti.
Derken Fâtıma aleyha's-selâm yürüyerek geldi.
O’nun yürüyüşü, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in yürüyüşü gibi idi.”
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Fatıma aleyha's-selâm'ı görünce, ona: (Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 99 (2450)
“Merhaba! Kızım!” buyurdu.
Sonra onu sağına ya da soluna oturttu. Sonra ona, bir şeyler fısıldadı.
Bunun üzerine Fâtıma ağladı. (Onun ağlamasını görünce, onu tekrar yanma çağırıp ikinci defa) ona (bir şeyler) fısıldadı. (Bu defa) Fâtıma güldü.
Fâtıma'ya:”Niye ağlıyorsun?” dedim.
Fâtıma: “Ben, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in sırrını açığa çıkaramam!” dedi.
Ben de: “Bugünkü kedere daha yakın bir sevinç görmedim!” dedim. Ağladığı zaman Fâtıma'ya: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem konuşmak için bizi bırakıp seni seçti. Sonra (bir de) ağlıyorsun!” dedim ve (Rasûlullah'ın) ona ne söylediğini sordum.
(Yine) Fâtıma: “Ben, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in sırrını açığa çıkaramam!” dedi.
Nihâyet Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem vefat edince, Fâtıma'ya (tekrar aynı soruyu) sordum.
Bunun üzerine Fâtıma: (Birinci defa bana fısıldadığında) Cebrâil'in her sene kendisine bir defa Kur'ân arzettiğini, bu sene iki defa Kur'ân ı arzettiğini haber verip: “Ben, ecelimin yaklaştığını görüyorum. Ailemden bana ilk katıla¬cak olan sensin! Ben, senin için ne İyi öncüyüm!” buyurdu. Ben de bunun için ağladım. (Ağladığımı görünce,) bana (ikinci defa) tekrar fısıldayıp:
Mü’minlerin Kadınlarının Hanımefendisi ya da bu Ümmetin Kadınlarının Hanımefendisi olmak istemez misin?” buyurdu. Ben de bunun için güldüm, dedi.”

(Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 99 (2450)

Bu hadisin bu şekildeki metinlerini; Buhârî ile Müslim rivâyet etmiştir.

Tirmizî'nin konu ile ilgili rivâyetinde ise,
Resim---Hz. Aişe:
“Şekil, hal ve tavır bakımından gerek kalkışında ve oturuşunda, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kızı Fâtıma'dan daha çok benzeyen hiç kimse görmedim,
Fâtıma, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in yanma girdiği zaman, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ona doğru ayağa kalkar, onu öper ve kendi yerine oturturdu.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'de, Fâtıma'nın yanına girdiği zaman, Fatıma, oturduğu yerden kalkar, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'i öper ve onu kendi yerine oturturdu.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem (ölümüne doğru) hastalanınca, Fâtıma (onun yanına) girip eğilerek Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'i öptü ve sonra başını kaldırıp ağladı. Sonra (tekrar) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e eğildi ve sonra başını kaldırıp güldü. Bunun üzerine ben, (kendi kendime):
Fâtıma'yı, kadınlarımızın en akıllılarından zannederdim. (Fakat) o (sıradan) kadınlardanmış dedim.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem vefat edince, Fâtıma'ya:
“Söyler misin, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e eğilip sonra başını kaldırdığın zaman ağlamış ve daha sonra (tekrar) eğilip başını kaldırdığın zaman gülmüştün. Seni, bunu yapmaya sevk eden (sebep) ne idi?” diye sordum.
Fâtıma: “Ben boşboğaz bir kadının kulağıyım. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, bana, (ilk önce) bu rahatsızlığının sonun)da öleceğini bildirdi. Bunun üzerine ben de ağladım. Sonra bana, ev halkından kendisine en çabuk kavuşacak olanın ben olduğumu bildirdi. İşte bu da, gülmemin (sebebi) idi”
diye cevap verdi.
(Tirmizî, Menâkıb 60 (3872)

Resim---Ebu Dâvud ise, bu hadisi, Tirmizî'nin “Fatıma, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i oturduğu yere oturturdu" ifâdesine kadar rivâyet etmiştir.
(Ebu Dâvud, Edeb 143-144 (5217)

Rasûlu Ekrem Efendimizin soyunu yaşatan Hazreti Fâtıma oldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in soyu, Fâtıma aleyha's-selâm'ın çocukları Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm yoluyla devam etmiştir.
Çünkü Rukıyye'den doğan Abdullah küçükken ölmüş, Ümmü Gülsüm'ün çocuğu olmamış, Zeyneb'den doğan Ali küçükken ölmüş ve oğlu Umâme'nin de çocuğu olmamıştır.
Fâtıma aleyha's-selâmın beş çocuğu oldu: Hasen, Hüseyn, Muhsin, Ümmü Gulsum, Zeyneb isimlerinde idi.
Bunlardan Muhsin, küçükken vefat etmiştir.


Resim Abdullah aleyhi's-selâm:

Hicretten önce, onbirinci senesi Mekkede doğdu: Üç ay yaşadı. Küçükken öldü. Tâhir ve Tayyeb Abdullahm diğer isimleriydi. Halbuki, yukarıda gördük: Tâhir ile Tayyeb İbni İshaka göre, Rasûlu Ekremin iki ayrı oğluydu.


Resim İbrâhim aleyhi's-selâm:

Rasûlu Ekremin en küçük çocuğu ve en küçük oğluydu. Hicretin sekizinci senesi Medinede doğdu. İbn İshaka göre, Rasûl-i Ekremin İbrahimden başka bütün çocukları, Peygamberlikten önce doğmuşlardı. İbrahim, Mısırlı Hazreti Mâriyeden dünyaya gelmiş, Hazreti Âişenin rivayetine göre, onyedi veya onsekiz aylıkken vefat etmişti.
Rasûl-i Ekrem, İbrahimin doğumundan çok memnun olmuş, yedinci günü bir ziyafet vermiş, fukaraya sadaka dağıtmış, oğluna Hazreti İbrahimin adını takmıştı.
Çünkü: Rasûl-i Ekremin Hazreti Hadîceden doğmuş olan erkek çocukları küçük yaşlarındayken ölmüşlerdi.Diğer zevcelerinden de evlâdı olmamıştı. Ebû Rafiın zevcesi Selmâ, yeni doğan İbrahime sütannelik yapmıştı. Bu-hârî, Ümmü Seyfin ibrahimi emzirdiğini bildirmektedir. Rasûl-i Ekrem, sütanneye uğrar, İbrahimi görür, okşar ve öperdi.
İbrahim, Ümmü Seyfin evinde öldü. Hazreti Peygamber, çocuğunun hastalığını duyunca, Avfoğlu Abdurrahmân ile onun yanına gitmiş, İbrahimin ölüm pençesinde kıvrandığını görünce, dayanamamış ağlamıştı. Abdurrahmân:
“Yâ Rasûlallah! Ne yapıyorsunuz", deyince, Rasûlu Ekrem:
"Şefkat duygularım galeyana geldi”. buyurmuştu.
Rasûlu Ekrem, oğlunun cenâze namazını kılmış, Abbâs oğlu Fadl, Zeyd oğlu Usâme, Mazun oğlu Osman, İbrâhim'i mezarına indirmişti.
Bâki mezarlığına gömüldü.

İbrâhim öldüğü zaman güneş tutulmuştu. Halk, güneş de mâteme katıldı, deyince Rasûlu Ekrem, müslümanları böyle bâtıl iktidaddan uzaklaştırmak için;

Resim---Âişe'den (radiyallahuânhâ) nakletti:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem döneminde güneş tutuldu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem halka namaz kıldırdı. Kıyama durdu ve kıyamı uzun tuttu, sonra rükûya gitti, rükûyu da uzun tuttu. Sonra tekrar kıyama durdu, kıyamı uzun tuttu, fakat ilk kıyamından kısaydı. Sonra rükûya gitti ve rükûyu uzun tuttu, ama bu ilk rükûdan kısaydı. Arkasından secedeye gitti, secdeyi de uzun tuttu. İkinci rekatta da birinci rekatta yaptığını yaptı. Sonra namazdan çıktı. Güneş açılmıştı. Ardından halka hutbe verdi. ALLAH'a hamd u senâda bulunduktan sonra şöyle konuştu: “Şüphesiz Ay ve Güneş, ALLAH'ın âyetlerindendir. Bir kimsenin ne ölümü, ne de hayâta gelmesiyle tutulmazlar. Siz bunu gördüğünüzde ALLAH'a duâ edip tekbir getirin ve namaz kılıp sadaka verin!”
Sonra şöyle buyurdu: “Ey Muhammed ümmeti! Vallahi kadın veya erkek bir kulunun zina etmesi hususunda Allah'tan daha kıskanç bir varlık yoktur. Ey Muhammed ümmeti! Vallahi eğer benîm bildiğimi siz bilseydiniz, az güler çok ağlardınız”.

(Buhâri, cum'a/986, 988-989, 991, 996, 998, cenâiz/1283, bed'ul-halk/2964, tefsîru'l- Kur'ân/4258, nikâh/4820, da'avât/5889, eymân/6141; Müslim, küsûtfl499, 1503-1502, 1504-1506; Tirmizî, cum'a/514; Nesâî, küsûf/1453, 1455, 1457-1459; Ebû Dâvud, sa-lât/995, 997; İbn Mâce, ikâmetu's-salât/1253; İbn Hanbel, bâkîmusnedi'l-Ensâr/22917, 23048, 23133, 23333, 23379, 23432, 23529, 24088, 24148, 24184, 24815; Mâlik, ni-dâ/398, 400; Dârimî, salât/1486.)

Kütüb-i Sitte'de bir çok muhtelif rivayetleri vardır.
Bu rivayetlerden biri de şu hadîsdir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'in oğlu İbrâhim'in vefat ettiği gün güneş tutulduğu; halkın bunu Hz. îbrâhîm'in vefatına hamlederek: “İbrahim vefat ettiği için güneş tutuldu.” dedikleri, bunun üzerine;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Şüphesiz ki güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiç bir kimsenin hayâtı veya memâtı için tutulmazlar; siz onların tutulduğunu görürseniz hemen Allah'a duâ edin ve açılıncaya kadar namaz kılın!” buyurduğu bildirilmiştir.
(Mugîre ibnu Şu'be radiyallâhu anhdan, Kütüb-i Sitte)


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize ve Necib NESLine sonsuz SALLat ve es-Selâm Olsun..

Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

38- EMîN sallallahu aleyhi ve sellem

Kendisine güvenilen, hıyanet etmeyen, sözünde duran, vefâlı; başkalarından asla korkmayan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem
İslâmiyet'ten önce Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e MuhaMMedü’l-Emîn sıfatı verilmiştir..

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
“İnnî lekum resûlun emîn(emînun).: Muhakkak ki BEN, sizin için EMÎN BİR RESÛLÜM.” (Şu’arâ 26/107)

Emîn: Korkusuz kimse. Emniyette olan. İnanan, güvenen. İnanılır, güvenilir. Şüpheye düşmeyen, kati olarak bilen. Emanet olarak idare edilen dairelerin başı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ismi ve Cebrail aleyhisselâm ismi.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem çocukluğundan beri halk içinde EMîNliğiyle meşhurdur.
Vahyullahın Et-TAMM Tecellisiyle eksik-fazlasız Tebliği de eminliğidir..

Resim

EL MU'MİNU ALLAH celle celâluhu..

Resim

El Mu'min : Îmân, emniyet ve emanın kaynağı ve vericisi olan, vâ'dinde sadık ve emîn olan, mutlak îmân edilen, güvenilen, sığınılıp dayanılan ALLAHu Zu'l-CELÂL.

Emine : Korkusuz ve âsude olmak. Emin ve güvenli olmak. Îmân etmek.
Emene : Birine güven beslemek.
Emune : İnanılır, mûtemet olmak.
Emânet : Emânet, güven. Kullara farz kılınan şeyler.
Mü'min : Îmân, emniyet ve emanın kaynağı ve vericisi olan. Vâ'dinde sâdık ve emîn olan
Emîn : Emin, emâneti koruyan, güvenilen. İtimatlı olup hâin olmayan.
İmân : Îmân. Tasdik etme. Akîde.

El-MU'MİNU celle celâluhu ZEVKi:
Neticede hâsıl olan ilâhî ilhamla kulun kalbi hakkın ve hayrın karargâhı olup kendisi ve kâinât (bu kuldan dolayı) bâtıl ve şerden emîn olur.

مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ
Resim---Mutâın semme emîn (emînin) : O, kendisine itaat edilen, orada emin olandır.
(Tekvîr 81/2)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem olan MuhaMMed aleyhi's-selâma El Emîn İsmi Mekke Eşrâfınca, gençliğinde verilmiştir.

Rasûlullah efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem 35 yaşındayken yağan yağmur ve seller Kâbe'nin duvarlarını yıpratmıştı.
Mekke'liler, binâyı yeniden inşâ etmeye başladılar. Haceru'l-esved taşını yerine koyma sırası gelince; her kabîle onu koyma şerefine kendisi kavuşmak istediğinden aralarında tartışmalar büyüdü.
Dört beş gün süren bu anlaşmazlık sebebiyle neredeyse kan dökülecekti.
Sonunda orada bulunanlar, Kureyşin yaşlılarından Ebu Umeyye b. Muğire bir teklifiyle, Benî Şeybe kapısı tarafından ilk gelen kimsenin hakemliğini kabûl etmeye karar verdiler.
O kapıdan girecek kimseyi beklemeye başladılar.
O sırada MuhaMMedu'l-emîn lâkabıyla bilinen ve hep kendisine güvenilir dedikleri MuhaMMed aleyhi's-selâm kapıdan girdi.
İşte MuhaMMedu'l-emîn O'nun hükmüne râzıyız!” dediler.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efenedimiz, hırkasını çıkarır, taşın altına koyar ve liderlerin hepsine de “bir ucundan tutun” der ve böylece anlaşmazlık kalkar.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin El Emînliği;
İslâm ÎMÂNının temeli olup ALLAH celle celâluhu KULunun îman ediş EMRinde:
Kur'ân-ı Kerîm’imiz açık âyet-i Celîleleriyle
ALLAH’a ve RASÛLune Teslim OLunuz!
ALLAH’a ve RASÛLune Îman EDiniz!
ALLAH’a ve RASÛLune Tâbi Olunuz!
ALLAH’a ve RASÛLune İtaat EDiniz!” buyarmaktadır.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Resim---İnneme'l mû’minûn ellezîne âmenû billâhi ve rasûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humu's-sâdikûn(sâdikûne): "Mü'minler ancak ALLAH'a ve Rasûlune îmân eden ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, ALLAH yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular (sâdıklar) ancak onlardır."
(Hucurât 49/15)

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
Resim---Âminû billâhi ve rasûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîh(fîhi), fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun) : ALLAH'a ve Resûlu'ne îman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden îman edip de (ALLAH rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.''
(Hadid 57/7)

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---Tû'minûne billâhi ve rasûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne) : "ALLAH'a ve Rasûlune inanır, mallarınızla ve canlarınızla ALLAH yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."
(Saf 61/11)

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimize, EM’in GEMİsi Necib NESLine, Ashâbına ve UMMetine sonsuz SALLat ve es-Selâm Olsun..


Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

39- FâTiH sallallahu aleyhi ve sellem
40- Miftah sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem esas fethi, ÂLEMleriin MEVCÛD gözükmesine Gölge Varlık Sahibliğine SeBeB ve İlk-Eşsiz ve Tek ANAhtar Oluşudur.
Miftahu'l--MâSivâ Nur-u MîM-i MuhaMMed SALLallâhu aleyhi ve SELLem..
ÂDEM'i, ÂLEM!e ış ve AÇILış Noktası ANAhtarı MuhaMMed SALLallâhu aleyhi ve SELLem..

ÂDEMoğlunun küfrün yerleştiği kalblerini fethi ve İslama ve İMANa açışıdır.
Zâhirdeyse dünyaya yayışıdır.
İlahî ve Subhanî Sırların Miftahıdır ki İnsan AKLının, Kalbinin, Bâtının, her türlü Kemâlinin ve Dert ve Neşesinin Açılış ANAhtarıdr.
ALLAH celle celâluhunun El Fâtihu ve EL Fettâhu isimlerinin ezel-ebed Tecellî Tahtası Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin Nur-u MîMidir.
Dolayısıyla bu bakımdan da Âlemlere R-AHMET Kapısı ANAhtarıdır.
Feth (Bir şeyi açmak, taraflar arasında hüküm vermek, birine yardım edip zafere ulaştırmak) kökünden mübâlâğa ifâde eden sıfat ismidir.
Fetih kavramı Kur'ÂN-ı Kerîm'de çeşitli kalıplarda 38 âyette geçmektedir.
El-Fâtihu ve El-Fettâhu isimleriyle El-Hâkimu, El-Hakemu, El-Muksitu, El-Bâsitu, El-Muğnî, El-Mukitu, Er-Rezzâku, Er-Rahmânu ve Er-Rahîmu isimleri anlam tamamlarlar..

Sözlükte açan, başlayan, fetheden, "Fâtih" anlamlarına gelir.
Kastalânî, Ebu Hüreyre’den naklen şu bilgiyi verir.: Resûl-i Ekrem.: ALLAH TeÂLÂ beni Fâtih ve Hâtim kıldı” buyurdu.
(İmam Kastalânî, Mevâhibü’lLedüniyye Tercemesi, Meâlimü’l-Yakîn, 206.)


وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ
“Ve lev fetahnâ aleyhim bâben mine’s- semâi fe zallû fîhi ya’rucûn (ya’rucûne).: Onlara gökten bir kapı açsak da orada devamlı yükseliyor olsalardı, diyecek bir şey bulurlardı.” (Hicr 15/14)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kızı sevgili annemiz Fâtimâtu'l- Kübrâ aleyha's-selâm anlatıyor:
"Rasûlullah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide girince: "Bismillahi ve's-selâmû alâ Resûlillahi Allahûmmagfirli li zünûbî veftahli ebvâbe rahmetike: ALLAH'ın adıyla giriyorum. ALLAH ve Resûlüne selâm ediyorum. Ey ALLAH'ım! Benim günahlarımı bağışla! Bana rahmet kapılarını aç!..."
Mescidden çıkarken ise: "Bismillahi ve's-selâmû alâ Resûlillahi. Allahümmagfirli lî zünûbi veftahlî ebvâbe fazlike: ALLAH'ın adıyla çıkıyorum! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e selâm ediyorum. ALLAH'ım günahlarımı bağışla. Bana fazl-ü-kereminin kapılarını aç!"
diye dua buyurmuştur.
(Tirmizî'nin tahrici olan hadîsi şerîf hasen, isnâdı muttasıldır. Kutûb-i Sitte Tercüme- Şerhi Hadis no 6226)

Resim---Fatimâtu'z- Zehrâ aleyha's-selâm annemizden: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mescide girdiği zaman: "Bismillâhi ve's-selâmu alâ Resûlillahi, Allahümmağfirli zünûbi veftahlî ebvâbe rahmetike." çıkarken ise: "Bismillâhi ve's Selâmû alâ Rasûlullahî, Allahümmagfirli zünûbi veftahlî ebvâbe fazlike!" buyururdu.
(İbni Mâce, Sûnen, Mesâcid 771 ve Tirmizî, rivâyet ettiler.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sizden biri mescide girdiğinde "Allahumme iftahlî ebvâbe rahmetike: ALLAH'ım! Bana rahmet kapılarını aç!, çıktığında da "Allahumme innî es'elüke min fadlike!: ALLAH'ım! Senin fazlından isterim! desin" buyurdu.
(Müslim, Müsafirin, 68)

El Fâtihu : Her türlü fethin mutlak sâhibi olan ALLAHu Zu'l-CELÂL.

Resim

Feteha :Kapıyı açmak, bir şeyi açıp genişletmek. Fethetmek, zabdetmek.Yardım ve imdad etmek.
Fâteha : Bir şeyle başlamak.
Miftâh : Anahtar.

El-Fâtihu ve El-Fettâhu olan ALLAH celle celâluhunun, Mazhar Miftahı Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem e, âline ashâbına, Ehl-i Beytine sonsuz sınırsız Es-SALât u Es-SELâm olsun ebeden dâimen in şâe ALLAH!


Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi... ''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

41- FASİHU’l-LİSAN sallallahu aleyhi ve sellem
42- CEVÂMİÜ'l-KELİM sallallahu aleyhi ve sellem

Fasîh: Fasahat sâhibi. Hatasız olarak söyleyen. Açık ve güzel konuşan. Açık, seçik, belirgin, durumun gereğini karşılayan, BEYÂN eden ve uyan.

Fesaha: Ruşen olmak, parlamak. Hâlis olmak.

Fesahat-Fasahat: Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifadeli konuşma.Fasâhat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olmasıdır. Diğer tâbirle, lâfızların söylenişinin tatlı, mânasının da söylenirken hemen zihne girmesidir. Bu keyfiyetlerin birincisi, kelime ve cümle âhengi ile, ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alâkalıdır. Fasâhatin daha yüksek derecesine belâgat denir ki; fasih bir sözün, yerine ve adamına göre söylenmesidir. Her beliğ söz, yerine göre denmemişse, beliğ olamaz.

Beliğ: Edb: Belâgatli kimse. Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan. Kâfi derecede olan. Yeter olan.
Tebliğ: Beliğ bir şekilde Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek.
Belâgat: Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. İçinde bulunulan hâle lâzım, lâyık ve uygun söz söylemek sanatıdır.
Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır.
Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir.

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem az sözle çok manayı vecizbir şekilde BEYÂN edeşte tek örnektir.

El Mübîn : Açık, aşıkâr, ayan kılan; açıklayıp izâh eden; Hakkı hakkınca beyân ve izhar eden. Mutlak beyân eden, hakkı-bâtılı ve hayrı-şeri bildiren, açık ve besbelli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Mübîn celle celâluhu Esmasının Mutlak Mazharı MuhaMMed aleyhisselâmdır.

Beyân: İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belâgat. Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı. Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır.

Bâne : İş zâhir olmak. Açık olmak. Açıklamak. İzâh etmek.
Ebâne : Açık kılmak.
Beyyene : İzâh etmek. Beyân etmek. Aşikâr olmak.
Beyân : Beyân, hüccet, delil. Bir hâlin hakikâtını açıklayan söz, anlatış.
Beyyin : Vâzıh, aşikâr, açık.
Binetü : Beyyine, hüccet, delil.
meşguliyetinden önce boş zamanını, ihtiyarlığından önce gençliğini, fakirliğinden önce zenginliğini."
Câmi, toplayıp bir araya getiren; kelime ise, "söz" anlamına gelir. "Cevâmiu'l-kelim", terim olarak, Hz. Peygamber'in az sözle çok mânâ ifade etme özelliğini belirtmektedir

Câmi: Cem'edici, toplayıcı, içine alan. Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan.

El Câmi: Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in, bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir.

Cevâmî, câminin çoğuludur.

Cevâmiu’l-kelim: Lâfızları az, mânâsı çok kelâmlar, sözler, ibâreler, fıkralar
ifadesi, konuşulan mevzuya ait söylenebilecek câmi (kapsamlı), az sözle çok mânâ ifade etme özelliğini ifade demektir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Diğer Peygamberlere verilmeyen altı şey bana verilmek suretiyle üstün kılındım:
1-Bana cevâmiul kelîm -az sözle çok mana ifade etme gücü verildi.
2- (Düşmanlarımın kalbine) korku salmam hususunda bana yardım edildi.
3- Ganimetler bana helal kılındı.
4- Yer (yüzü) bana bir temizlik vasıtası ve bir mescit kılındı.
5- Tüm insanlığa Peygamber gönderildim.
6- Benimle Peygamberler sona erdi.”
buyurdu
(Müslim, Mesâcid 5-8; Sahih-i Müslim’deki hadis numarası: 812; Tirmizi, Siyer 5)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben Nebiyy-i Ümmî olan Muhammed’im, Ben’den sonra nebî yok! Ben kelâmın ilkiyle, sonuyla ve cevâmi’u’l-kelim ile serfiraz kılındım.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, XI, 179, 564; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 39) buyurmuştur.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben cevâmiü'l-Kelim ile gönderildim Ben (bir aylık mesafedeki düşmanların gönüllerine) korku salmak sûretiyle yardım olundum Bir de ben bir defasında uyuduğumda, bana yerdeki hazinelerin anahtarları getirilerek, iki avucumun içine konuldu "
(Buhârî, Ta'bîr 22, İ'tisâm 1)


**

Kur'ân-ı Kerimin her âyeti kendine mahsus bir Mânâ Câmiliğ taşır ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarz, tavır ve üslubunu tefsir ve uygulamasıyla- hadisleriye açar da açar…

Hadis İmamı "Erbain" Yazarı Nevevî cevâmiü'l-kelim'i şöyle açıklar: "Bize nakledildiğine göre cevâmiü'l-kelim Allah Teâlâ'nın daha önceki kitaplarında yazılmış bulunan bir çok emrinin, Hz Peygamber'e sadece bir, iki veya bu kadar az bir emir içinde toplaması veya özetlemesidir"
(İbn Recep el-Hanbelî, Cevâmiü'l-Hıkem fi Şerhi Hamsıne Hadîsen min Cevâmiü'l-Kelim, Dârü't-Türâs, (t y ) s 2)

Ebu Ya’lâ senedi ile gelen bir hadiste Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendi konuşma üslûbu hakkında: أُعْطِيتُ جَوَامِعَ الْكَلِمِ وَاخْتُصِرَ لِيَ الْكَلَامُ "Bana Cevâmiûl-kelim verildi ve sözler benim için çok özlü ve veciz hâle getirildi." buyurmaktadır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben nebiy-yi ümmî olan Muhammed'im Benden sonra nebi yok! Ben sözün ilkiyle, sonuyla ve “cevâmiü'l-kelim”le serfiraz-benzerlerimden üstün kılındım ” buyurdu.
(Ahmed b Hanbel, el-Müsned, 2/172, 212 )

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey insanlar, ben 'cevâmiü'l-kelim' ve her şeyi hall ü fasl edecek son sözü söylemekle şereflendirildim "
(Heysemî, Mecmeu'z-zevâid, 1/173, 182 )

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Resim---أَدَّبَنِيرَبِّيفَأَحْسَنَتَأْدِيبِي : Beni RAABim edeblendirdi de ne güzel edeblendirdi."
(İbnü's-Sem'ânî, Edebü'l-imlâ ve'l-istimlâ, 1/88; er-Rafi‘î, Târihu âdâbi’l-‘arab, II, 255.)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, çabuk konuşmaz, söyleyeceği sözü üzerinde düşünülsün ve iyice kavransın diye üç kere tekrar ederdi.”
(Tirmizî, eş-Şemâil, Hıms, 1968, s. 113.)

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ :أَنَّ رَجُلا قَالَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَوْصِنِي قَالَ:
لا تَغْضَبْ فَرَدَّدَ مِرَارًا قَالَ لاَ تَغْضَبْ
Resim---Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadise göre, bir adam Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip :”Bana öğüt ver!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de kendisine: “Kızma!’ buyurur. Adam birkaç defa ısrarla nasihat talebini tekrar edince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her defasında “Kızma!” diye tekrar etti.
(Buharî, Edeb 76)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Gizemli-mecazî konuşmaz, anlamını kimsenin bilmediği garip kelimeler kullanmaz, edebî gücü çok kuvvetli bir konuşma tarzı vardı.
Mecbur kalmadıkça gerkesiz konuşmaz, sözünün başında “Bismillah”, bitiminde de “Elhamdülillah” derdi.

Özellikle Hadislerin Arapça aslında mükemmel bir belağat ve fesahat beyanı vardır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'a inandım de, sonra dosdoğru ol!"
(Müslim, İmân, 62)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Zarar vermek de, zarara karşı zararla mukabelede bulunmak da yoktur."
(İbn Mâce, Ahkâm, 17)

Zâten Kur'ân-ı Kerim’in âyetleri lafzen ve manen başlı başına veciz ve beliğ baeyandır:
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
Resim---Fasda’ bi mâ tu’meru ve a’rıd anil muşrikîn (muşrikîne) : Sen, emrolunduğun şeyi açıkça bildir ve müşriklere aldırış etme.
(Hicr 15/94)

Âyet-i kerimesini duyan bir müşrik, böyle kısa bir Arapça ifade ile bu kadar büyük bir hikmeti ifade etmesi karşısında secde etmekten kendini alıkoyamamıştır
"beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil: ölümünden önce hayatını, hastalığından önce sağlığını,
ALLAH celle celâluhu SÖZÜnu, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olarak SESinden buyururken her sözünün âyet niteliği taşıdığı unutulmamalıdır.
Bazı hadislerdeki neshin- Şer'i bir hükmü yine şer'i bir emirle kaldırmanın hikmeti Kur'ân-ı Kerim Nesh âyetlerinde açıktır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem diri Kur'ân-ı Kerimdir.

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
Resim---Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ : Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı-bâtıla inanmadı.
(Necm 53/2)

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---Ve mâ yentıku anil hevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
(Necm 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
(Necm 53/4)

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kur'ân-ı Kerim’i getirip gitti, Biz Kur'ân-ı Kerim’e bakarız! Hadisleri Zannî Delil kabul ederiz” gibi sözler edenler,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Şeriat- Garra Şuurunu Anlayamamış veya satılık-kiralık vicdan sahibi cübbeli cübbesiz profosör geçinenlerin gafleti, cehaleti, dalaleti ve ihaneti açıktır.

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve Kur'ân-ı Kerim kanatlı,
MuhaMMedî Şuuru BiLen,
MuhaMMedî NûRu BULan,
MuhaMMedî SüRûRda OLan,
MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan yağmur yürekli RAHMet gençlerimiz,
Kur'ân-ı Kerimimizi MuhaMMedî Abdestle OKUrlar, OKUNurlar ve ANlarlar inşae ALLAH!..


**

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Kur’ân’ı iyice araştırınız. Çünkü sizden öncelerin ve sizden sonrakilerin de bilgisi ondadır”; “Kim (gerçek) bilgiyi elde etmek isterse Kur’an’ı araştırsın
(İbnü’l-Esir, En-Nihâye fi Garibi’l-Hadis, Cidde, h. 1421, s. 130.)

İmam Ali kerremullâhi veche buyurur ki :
"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken dinledim:Karanlık geceden parçalar gibi fitneler olacaktır.Ben: Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!, bundan kurtuluş nasıl olur?diye sordum. Şöyle buyurdu: (Kurtuluş) Şanı yüce ve mübarek olan Allah'ın Kitabındadır. Orada sizden öncekilere dair bilgiler, sonrakilere dair haberler vardır. Aranızdaki anlaşmazlıkların hükmü ordadır. O (hakkı bâtıldan, haklıyı haksızdan) ayırt edendir. Oyunla eğlence değildir. Onu zorbalık dolayısıyla terk edenin Allah belini kırar. Her kim ondan başka bir kaynakta hidayeti ararsa Allah, onu saptırır, o Allah'ın sapasağlam ipidir, apaçık nurudur, hikmeti, sonsuz öğüdüdür. O, dosdoğru yoldur. O, hevaların sağa sola saptıramadığı buyruklardır. Diller onun ile karışmaz, onunla birlikte farklı farklı görüşler ortaya çıkmaz. İlim adamları ondan doymaz, takva sahipleri ondan usanmaz. Çokça müracaat edildiği için eskimez, yıpranmaz. Akıllara durgunluk veren özellikleri bitip tükenmez. O, işittikleri zaman cinlerinBiz gerçekten şaşırtıcı, hayret verici bir Kur'ân işittik.” demekten kendilerini alıkoyamadıkları sözdür. Onun ilmini öğrenen ileri gider. Ona dayanarak söz söyleyen doğru söyler. Onun gereğince hükmeden adalet yapar. Gereğince amel eden ecir kazanır. Ona çağıran dosdoğru yola iletilerek hidayet bulur. İşte sen bunu benden öğreniver ey Ali!"
(Tirmizî, Sünenu’t-Tirmizî, Fedâilu’l-Kur'an, Bab, 14.)


قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا

Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ(aceben): (Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik.
(Cinn 72/1)

İmam Taberî ve başka İmamlar, İbn Abbas’ın tefsiri dörde ayırdığına dâir meşhur taksimini naklederler:
1- Ümmetten, bilmemekte kimsenin mazereti bulunmayan tefsir.
2- Arapların kendi dillerinden anladıkları tefsir.
3- Âlimlerin bilebilecekleri tefsir.
4- Allah Teâlâ’dan başkasının bilemeyeceği tefsir.
(C. Süyutî, İtkan,1/119.)

ÖZ firâsetini en öz ifade ile buyuran Zâhir ve Bâtının Lisanı buyurur ki;

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: اِتَّقُوا فِرَاسَةَ الْمُؤْمِنِ، فَإِنَّهُ يَنْظُرُ بنُورِ اللّٰهِMü’minin firâseti karşısında titreyin; zira o bakarken ALLAH’ın nuruyla bakar.” buyurur.
(Tirmîzî, Tefsiru’l-Kur’ân (15) 6; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 8/12.)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kur'an-ı Kerim okurken sesini yükseltir üstün bir ahenle tertilen okurdu:

Ümmü Hani’nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kâbe’de Kur’an-ı Kerim okur, biz de evlerimizde sedirlerimizin üzerinde uzanıp dinlerdik.
(Ebû Dâvud)

Hasan İbni Ali aleyhi's-selâm, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in nezih ve nefis konuşma âdâbını şöyle anlatmıştır:
Hz. Hasan’a radiyallâhu anhu bir gün:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nasıl konuşurdu?” diye sorulunca şöyle cevap verdi:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem daima düşünen bir insan olarak görülürdü.
Çoğu kez sessiz durur, hiçbir zaman gereksiz yere konuşmazdı.
Her cümleyi ayrı ve net olarak söylerdi.
Eliyle işaret ederken bütün elini kaldırır, bir şeye hayret ettiğinde avucunun içini çevirir,
konuşma sırasında bezen elini elinin üstüne vurur, konuşma sırasında bazen keyiflenir,
sevindiğinde gözlerini yere çevirirdi.

Çok az güler, güleceği zaman tebessüm ederdi, işte bu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gülmesi idi.
(Tirmizî)

Fesâhat, sözün açık ve kusursuz olması demektir.
Hem söze hem de söyleyene ait bir vasıf olan bu terim;
Belagat, bir ilim olarak teşekkül etmeden evvel “güzel ve etkili söz” anlamında beyân, berâ’at ve belâgat terimleriyle eşanlamlı olarak kullanılıyordu.
Berâ’at: Haşmet, metanet. İlim ve şecaatta, güzel vasıflarda emsâlinden üstünlük. Hüsn ve cemâlde tam olmak,emsâlinden üstün olmaktır.

Kur'ân-ı Kerim; fesâhat, berâ’at ve belâgatin zirvesini temsil eden mucize bir Kitabullah-Kelâmullahtır.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben Arapların en fasihiyim, zira ben Kureyş’tenim ve Benî Sa’d b. Bekr’de büyüdüm.” buyurmuşlardır.
(c. Suyûtî, el-Muzhir, I, 210)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben peygamberim, bunda yalan yok! Ben Abdulmuttalib’in oğluyum! Ben Araplar içinde beyanı en fasih olanım! Ben Kureyş’in çocuğuyum ve Benî Sa’d b. Bekr içinde büyüdüm. Bana lahn (hatalı konuşma) nereden/nasıl bulaşacak!” buyurmuşlardır.
(Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VI, 35)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin farklı kabilelerden gelen insanlar karşısında dilin bütün sanat zenginlikleriyle konuşmasını hayranlıkla dinleyen biri bir gün Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e: “Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, ne kadar da fasih konuşuyorsun! Merâmını senden daha güzel ifâde eden birini görmedik” dediğinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bu benim hakkımdır zira Kur’ân bana apaçık bir Arapça ile indirilmiştir.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 33)

Benî Nehd kabilesinden gelen bir heyete, orada hazır bulunan ashabın anlamadığı bir dil ile hitap eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “ Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem! Biz aynı anne ve babanın çocuklarıyız ve Benî Sa’d içinde büyüdük, ama söylediklerinizden bir şey anlamadım” diyen Ali kerremullahi veche ’ye cevaben: أَدَّبَنِي رَبِّي فَأَحْسَنَ تَأْدِيبِي : Beni RABBim edeblendirdi de ne güzel edeblendirdi.” buyurarak, edebi/edebiyatı Rabbinden öğrendiğini, hem de çok güzel öğrendiğini ifade etmiştir.”
(Suyûtî, Câmi’u’l-Ehâdîs, I, 133; Hindî, Kenzu’l-‘Ummâl, XI, 431)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sözleri açık, net ve anlaşılır, kısa, öz ve yol gösterici konuşurdu.
Konuştuğu kişinin duymak istediği cevabı sormadan, tane tane cevaplardı.

Âişe radiyallâhu anha. Annemiz: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem konuşurken sözlerini saymak isteyenin rahatlıkla sayabileceğini “ bildirir.
(Buhârî, Menâkıb 23)

Yine Âişe r radiyallâhu anha Annemiz: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin, acele etmeksizin tâne tâne ve açık bir şekilde konuştuğunu, hattâ etrafındaki insanların sözlerini ezberleyebildiğini” ifâde eder.
(Nesâî, Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle 116; Beyhakî, Sünen, III, 293)


**

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, konuştuğu kişi veya toplumun akıl ve kültür seviyesine göre konuşurdu.
Sözlerinin lafzı ve mânâsı uyumlu olur sözü yerinde, zamânında ve hâle uygun buyururdu.
Sözleri; hedefini vurucu, çok veciz, vicdanlarda tesirli ve hâfızalarda kalıcı bir tarzdaydı.
Muhatabın ve konunu hakîkat ve inceliklerine göre bâzen uzun bâzen kısa veciz ifâdelerle tekrarlyarak anlamasını sağlardı.

Ashâbtan biri Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme gelerek:
Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ! Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : Annen!” buyurdu. O sahâbî: “Ondan sonra kimdir?” diye sordu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: Annen!” buyurdu. Sahâbî tekrar: “Ondan sonra kim gelir?” diye sordu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yine: “Annen!” buyurdu. Sahâbî tekrar: “Sonra kim gelir?” diye sorunca Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu sefer: “Baban!” cevâbını verdi.”
(Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr, 1)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem arka arkaya anneyi 3 defa zikrederek ona vurgu yapmakta, sonra babayı zikretmekle belâgat buyurmuştur.
Anne hakının önemini kesinlikle ve baba hakkını da bildirmiştir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ‘in buyrukları İlâhîdir.
Akl-ı SİLM sâhibleri iyi bilir ki;
Kur'ân-ı Kerim’in Bâtını, RABBu’l-âlemin –ALLAH celle celâluhu SÖZüdür.
Kur'ân-ı Kerim’in Zâhiri, Rahmetenli’l-âlemin –Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem SESidir.

Çok özel-kişisel nedenlerle buyurduğu sözleri dahi İslâmî Prensipler ve Hikmetler içerirdi.
Hicret sırasında aslında evlenebilmek için hicret edecek olan birisinin gizli niyetini anlayan ve her konuya şâmil olan bir hikmetle,

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Ameller ancak niyetlere göredir.” buyurdu.
(Buhârî, Bedu’l-Vahy 1; Ebû Dâvûd, Talâk 11)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem karışık ve çözümsüz sözlerden yasaklardı:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Kıyâmet günü bana en uzak olanlar, sözü karmaşık söyleyenler,
luzumsuz yere uzatanlar ve aşırı mübâlâğa yapanlardır
” buyurmuştur.
(el-Müberred, el-Kâmil fi’l-lüga ve’l-edeb, nşr. Muhammed Ebu’l-Fazl İbrâhîm, Beyrut, 1999, I, 9; Rafi‘î, Târîhu âdâbi’l-‘arab, II, 227.)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, çok veciz (kısa, öz, az sözle çok mana ifadesi) konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine ALLAH Katından Cebrâil getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksadını yansıtırdı. Veciz sözlü cümleler söylerdi, sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu. Kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izler, sözcükleri arasında duraklar ve böylece dinleyenleri sözlerini belleyip ezberlerlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı. Gerektiğinde konuşurdu, kötü laflar etmezdi, hep hakkı söylerdi.
(Ebu Davud; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, güzel olmayan laflar edenlerden yüz çevirirdi. Hoşlanmadığı, çirkin saydığı bir sözü konuşmak zorunda kaldığında onu kinaye yoluyla ifâde buyururdu.
(Buharî, Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, kendisi sustuğunda huzurdakiler konuşurdu. Katında tartışma yapılmazdı.
(Tirmizi; Huccetü'l İslam imam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi, onların konuştuklarını beğenir, dikkatle dinler, kendisini onlardan biri sayardı.
(Tirmizi; Huccetü'l İslam imam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, insanların en güleç yüzlüsü ve hoş canlısı idiler.
(Ebu Umame (ra)'den; G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/4)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, halkın en lâtifecisi (hoş söz, şaka, mizah, söz ile iltifat) idi.
(Enes (ra)'den; G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/4)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, insanların en beliğ (belagatli kimse, meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmaya muktedir olan. Kafi derecede olan. Yeter olan), en düzgün konuşanı ve en tatlı sözlü olanıydı! O, şöyle diyordu:"Ben Arabın en fasihiyim (Hatasız olarak söyleyen. Açık ve güzel konuşan).
(Taberani, Hakim; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

RABBu’l-Âlemîn’in Kelâmullah SÖZüne, Rahmetenli’l-Âlemîn Selâmetullah SESİ, FÂSİHU’l-LİSAN sallallâhu aleyhi ve selem
Ve CEVÂMİU'L-KELİM sallallâhu aleyhi ve selem’e, âline, EHLine, ashâbına salât u selâm olsun!


Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebiyyike (Mahmudîyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habibiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

43- GaYSuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem
44- GaVSuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem

GaYSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem

Gâse (peltek se ile): Yardım etmek.
İstigâse: Yardım dilemek.
Gays: İmdad. Yardım. Yağmur. Yağmurla meydana çıkan çayır.

Ayırmadan kayırmadan herkese her yerde, her zaman ve her halde RAHMET olup yağan, hayat, bereket ve bolluk getiren, sıkıntılardan kurtaran, nefes veren.
ALLAH celle celâluhunun Rahmaniyyet-Rahimiyyetini Merhâmetullah olarak, RAHMet olarak, YAŞAyış YAĞMURU olarak..
Her AN Yeniden Yaratmak ŞE’ENullahında Sünnetullah icrâsının MEKÂNı, MAZHARı, MASDARı ve MENBA’ı Rahmeten li'l-âlemin Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.

GaVSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem

Gâse (sad ile): Dalmak. Dalarak çekip çıkarmak.
Gavs: Suya dalmak. Dalgıçlık. Mc: Bir mes'elenin derinliğine ve hakîkatine muttali' olup bilmek. İyi anlamak. Maslahata gayret ile girmek.
Gavvas: Çok gayretli. Çalışkan. Suya dalan. İnci arayan dalgıç.

Hâsılı, kutbu’l-irşad, kâinatın mânâ, mâhiyet ve muhtevâsını anlatan, yeryüzünde Cenâb-ı HAKK’ın matmah-ı nazarı, kutb ve gavs makâmının sâhibi bir hakîkat eridir.
Muhyiddîn-i Arabî'ye göre gavs, medâr kutbudur.
Rahîm, Hakîm ve Muîn olan ALLAH celle celâluhunun; inâyetiyle yardım, hidâyeti kurtuluş ve selâmetiyle ihsana ulşımda her devrin Rahmet Yağmurları-Gaysları ve Derûnî Dalgıçları-Gavsları mevcuddur.
Baba NESLi İmam Hasan aleyhi's-selâm'a, ANA Sütü İmam Hüseyin aleyhi's-selâm'a ulaşan Seyyid ve Şerif olan Şah Abdulkadir Geylânî kaddesallâhu sırrahu’nun Gavsu’l- Âzamlığı meşhur ve süreklidir.. Darda kalanlara karşı yaptığı karşılıksız yardım dalışlarının sayısız menkîbeleri anlatılmakla berâber bizzat kendimiz de çokça yaşadık ve emin insanlardan dinledik hamdolsun..

ASLında her şey biribirine karşı gays ve gavs hâlindedir..
Bir beden de bile BİZ BİR-İZ demektedir her hücremiz..
Her şeyde herkeste ve kendimizde yediğimiz bir lokma Aşın bile her hücremizin DİRİliğine yardıma koşuşunun altında Hakîkatı MuhaMMediyyemizin Hakîkat-ı Rahmeten li’l- âlemin SıRRI yatmaktadır:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne) : (Rasûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiyâ 21/107)

El-Muîn ALLAH celle celâluhu ismini, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Cevşenu’l- Kebir'de bildirmiştir.
İsm-i Fâil olan Muavvin ismi şerifi mânâ yönüyle Kur'ân-ı Kerim’de mevcuddur.

Muîn: Yardımcı. Muâvin. İâne eden.
Muavin: Yardımcı. Yardım eden. Vekil.
Muâvenet: Yardımcılık. Yardım. Teâvün.
Teâvün: Yardımlaşmak. Birbirine muâvenet etmek.

Kur'ân-ı Kerim'imizde İÂNE-Yardım-İmdad türevleri çoktur:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim---İyyâke na’budu ve iyyâke nestAÎN(nestaînu) : Biz yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.
(Fâtiha 1/5)

وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ
Resim---VesteÎNÛ bi's-sabrı ve's-salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ ale'l-hâşiîn(hâşiîne): :Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır.
(Bakara 2/45)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenu'stainû bi's-sabrı ve's-salât(salâti), innallâhe mea's-sâbirîn(sâbirîne) : Ey îman edenler! Sabır ve namaz ile ALLAH'tan yardım isteyin. Çünkü ALLAH muhakkak sabredenlerle berâberdir.
(Bakara 2/153)

قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللّهِ وَاصْبِرُواْ إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
Resim---Kâle mûsâ li kavmihi'steÎNÛ billâhi vasbirû, inne'l-arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), ve'l-âkıbetu li'l-muttekîn(muttekîne) : Mûsâ kavmine dedi ki: "ALLAH'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü ALLAH'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç (ALLAH'tan korkup günahtan) sakınanlarındır."
(A’raf 7/128)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Nübüvvetinden, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Velâyetine ve Veliyyullah HiMMetine ve ordan Hayâtımıza, can CERYÂNI gibi yetişen İlâhî Yardımı Paratöner gibi çeken: Işıksız, Kimsesiz Çâresiz, Umutsuzların İÇ DUÂlarına;
ALLAH celle celâluhu inâyet buyurup şifâ-fereci açmaktadır her ÂN.
Sünnetullahda Kul Duâsı Eren Himmeti Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Şefaatı ŞeÂN Şânındandır.

ALLAH celle celâluhunun El-MU’ÎN Esmâsının Mazharı Münşiri-Neşr Odağı olarak;
Nûr-u MuhaMMed’den Yaratılan küllî ŞEY’e ayırmadan kayırmadan YAĞan Yağmur RAHMeti Hasbî-Habîbi Hizmet timsâli Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Darda kalana meded eden kurtuluşa çıkaran, cehâletin karanlığından kemâlâtın Nûruna Selâmete SALL eden el-GIYAS ve El-GAVS Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem .

İlâhi Nakli Mânâ ŞE’Eninde her AN İnsan AKLına ulaştıran KûN feyeKûN Kablosu.
ŞiFâ şefaatıyla her AN irşad eden Mürşid-i Mutlak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem


Resim

BeZM-i ÂHiD
Merkez-MuHiD
ÇOKluk-YOKluk
SON-UÇ VâHiD…

ZEVK 4530

AN-layan AKIL AN-latsın!. NEdir Vahdet NEdir KesreT?
Bir Damla SU-ya Serüven!. Bir Soluk CAN, Bir Çiğnem ET!
MerhâMette.. MuhaBBette.. Hakîkat-ı MuhaMMeDde..
MuhaMMedî Gayret İle Resim MuhaMMedî Hasbî HizMeT!..


22.06.11 01:40
77rnklgkksg..

Zâhire-Âfakta-ŞeÂNda-Şehâdette; Rahmeten li'l-âlemîn Rahmetimiz-yangın yüreklerimize yağanımız MeDeD Yâ GaYSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem!
Bâtında-Enfüste-Murâdullahda; Teslîmiyette-İstikâmet DALgıcımız MeDeD Yâ GaVSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem Zâtına, Âline, Ehl-i Beytine, Ashâb-ı Güzînine ve ÜMMetine;
İlmullahça sonsuz sınırsız Es-Salât ve Es-Selâm sunarız candan gönülden:


Resim''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-Ummîyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

45- HaBîBuLLaH sallallâhu aleyhi ve sellem

HuB: f. Hoş, güzel, iyi.
HaBBe: Tâne. Tohum. İhtiyaç. Parça.
HaBiB: (Hubb. dan) Sevilen. Sevgili. Seven. Dost.
HuBaB: Muhabbet. Mahbub, sevgili olan. Su üzerinde olan kabarcık ki, habab-ûl mâ' derler.
MahBuB: Muhabbet edilen. Sevilen.
Habibullah: Habîb-i Hudâ. ALLAH'ın sevgilisi. Muhammed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.


Ahaddiyet A’MÂsında OLuş ve Ahmediyyet Sem’asına GELiş!..

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî kerremullâhi veche ise: “Elân dahi öyledir” buyuruyor.
A’mâ ise ham akıl için körlüktür...

MevCÛDların geçici, iğreti, izafî VARlık BULuşlarına sebeb MuHABBEtulah olup, Bu HABBE-nin Tecellî Tezgâhı Tarlası HaBîBullah aleyhi's-selâmdır.
Merkezden Muhite Muhabbetullah-MuhaMMedullah ihata etmiştir Kâinâtı ve göz BeBeği SELİM İnsan AKILlar için, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e bu yüzden MuHABBet EMRedilmiştir.


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuHİBBÛnallâhe fettebiûnî yuHBİBkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun) : (Rasûlüm! ) De ki: Eğer ALLAH'ı seviyorsanız bana uyunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”
(Âl-i İmrân 3/31)

Eğer ALLAH'a muhabbetiniz varsa Habîbullah'a ittiba edilecek. İttiba edilmezse netice veriyor ki; ALLAH'a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa netice verir ki; Habîbullah'ın sünnet-i seniyYesine ittibaı intâc eder.
(Lemâlar)

MuhaMMed aleyhi's-selâm Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi SEVenler ebeden Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm-i HABBEdirler:


HaBBe Eksik Olmaz Harman Yerinde
Rençberin Emeği AŞK Mahşerinde
Sadâkat SıRRının KöKü Derinde
ÖZünden ÖLenler Dirilmez İmiş..


ŞeRiAT-ın İZi O-dur
TâRiKaT-ın BiZ-i O-dur
MâRiFeT-in İRfâNı O
HaKîKaT-ın GiZ-i O-dur

ZEVK 4438

MuhaMMeD İBNi ÂMİNE!.. ABDULLAH İBNi ABDULLAH
VeLîYYuLLaH u EHLuLLaH!.. NeBîYYULLaH RaSûLuLLaH
RaBBu’l- ÂLEMîN den Her ÂN, HaYY RAHMETen li’l-ÂLEMîN
VâCiBul- VuCÛD VeCH-inde, HaYY HaBBesi HABÎBULLAH!..


30.04.11 13:38
gkkşğ-nkr..


Resim

AHADİYYETin HaYY HaBBesi, AHMEDİYYETte HaYYat ŞeCERResi olmakta Şe’EN-de..
MeRKeZde NUKTA-yı UMMÎYYiN
MuHİTte NUKTA-yı UMÛMÎYYiN…

ALLAH celle celâluhu VAR iken, YOK-luk Yok iken..
ZÂTULLAH-ta bir HaBBe-Tohum-Çekirdek VAR imiş ki,
MuRâDuLLaH MeşiYYetiyle-Dilediğinde EMRuLLaHın “KûN!” NûN-undan MîM-ini,
NUKTA-yı UMMÎYYiNi;

DeVR-ÂN a ŞeKLeN Serdi,
SeYR-ÂN ın AKLeN Gösterdi,
CeVL-ÂN ın VEKLeN VeRdi,
HaYR-ÂN ın NaKLEN YAŞAttı Şe’ÂN-nda Hamdolsun….

HaBîBullah HaBBEsinin;
MuHaMMeDî BeŞeRiYYeT ŞuuRunda
MuHaMMeDî VeLâYeT NûRUnda
MuHaMMeDî NüBüVVeT SüRûRunda
MuHaMMeDî RiSâLeT Onurunda
MuHaMMeDî UMMiYYet Hazırında
MuHaMMeDî HaBîBiYYet Huzûrunda
MuHaMMeDî UlûHiYYet UCunda UYÛN-unda;

MuHABBEt-ten MuHaMMeD
MuHaMMeD-den MuHABBEt..
Güneşsizlik Gecesi ceHeNNeM
BatMayan MuHABBEttir CeNNet!..

Resim

**

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Rahmetenli'l-âlemin: “Âlemlere rahmet” oluşunu iyi anlamamız lâzımdır ve lâyıktır.
Âlemleri ise insan aklıyla ANlaşılabilen ve ANlatılabilen hâliyle Arabçadaki:
Men: kişilik sahibi olanlar; insan, cin, melek, şeytân.
: şey olanlar; hayvan, bitki, cansızlar diye ikiye ayırabiliriz.
Bunların birleşme yeri olan :
"BİZ ve BİLElik Noktası" nı basit bir çizimle gösterirsek:

Resim

"Biz"lik zevkinin nokta neş'esi...
Aynı şey'in (Mim Masdarı) iki yüzü...
Özdeki Cemâl, yüzdeki Celâl cünbüşü...
Merkezdeki "ÂN"ın muhitteki "zamAN" zuhûru....
Şe'an şühudu... "Kûn!" keremi...
Mukerrem kılınan insanın kâinâttaki kulluk kemâlâtı imtihanı... MuhaMMedî Enfüs ve Âfâk Okulu...

سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
Resim---Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun) : İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli (beyân) olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?''
(Fussilet 41/53)

Onun gerçek olduğu Şuûru Sırf MuhaMMedî Şuûrdur.

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin : Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, HER AN YARATMA halindedir.”
(Rahmân 55/29)

"Şe'n"in oluşum sebebi "Kûn-Ol!" ve sonucu "Fe yekûn-derhâl oldu"dur...

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu) : Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.
(Yâ-Sîn 36/82)

Kûn: Kef ve nun'dan oluşur.
Nun: Halkedilen herşeyin merkezindeki (hable'l-verid) Nurullah olup Zâtîdir.
Kâf: Sıfâti elbisesi olup kevnî kemâl mertebe ve makamıdır.
Kûn !:
Kûn'daki nun; Nurullah nurudur. Tenzihte "O"dur.
Kef ise kâinât kefidir ve teşbihte ben, sen, bu, şu şeklinde nun örtüsü olmaktadır.
Tevhidde ise "o"ve "O"nu anlamak ârif irfânıdır.

Varlıkların "Adem" veya "Âdem" olarak ikiye ayrılması; HAKK'ı bilmek, anlamak ve yaşamak için akıl verilip mükellef kılınıp kılınmamasına göredir.
Bu hususta Âdem kemâlâttır; Adem ise cehâlettir.
Onun için zuhûratın mutlak kemâli, mutlak kul olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'dir.
Ezeldeki Habib (HaBBe)'de olmayan (gözükmeyen) Masdar Mimi;
Ahmed'de bir mim iken,
Mahmud'da iki mim ve,
MuhaMMed'de üç mim ile dinde, dünyada ve âhirette Rahmetenlilâlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'de yaratılanların mutlak kemâline ulaşmıştır.
Ve el ÂN ŞeÂNullahta GÖRüp durduğumuz Nurullahın NUR-U MiMM Yansımasıdır, Tecellîsidir.

Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR.(Nur 24/35).

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”
(Nûr 24/35)


**

EVVEL Resim HABBE Resim HABÎBULLAH
ÂHİRi Resim AHMED NÛRULLAH
BÂTINı Resim "HaMd" MahMûdullah
ZÂHİR Zuhûru Resim MuhaMMeduLLAH
RaBBu’l-ÂLEMîN SÖZü Resim KUR'ÂN Resim Rahmeten li’l- ÂLEMîN SESi…

Ezeldeki Habib (habbe)’de olmayan (gözükmeyen) Masdar Mimi, Ahmed’de bir mim iken, Mahmud’da iki mim ve MuhaMMed’de üç mim ile dinde, dünyâda ve âhirette Rahmeten li'l-âlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de yaratılanların Mutlak Kemâline ulaşmıştır.
Hükmüllah; kemâlini Mutlak Kâmil celle celâluhu'dan alan, Abdullah ve Rasûlullah olan MuhaMMed sallallâhu aleyhi ve sellem'in Hakîkatında "Evvel" olmuştur ki bu O'nun "Habîbiyyet Makâmı"dır.
Beşeriyeti MuhaMMediyyetinde ise "Zâhir"olmuş,
Hamîdiyyetinde (Mahmudîyyetinde) "Bâtın",
Ahmediyyetinde ise "Âhir" olacaktır.

Resim

MuhaMMediyyet : Kapsayıcı bir zarftır. Ve tümüne câmi'dir.
Diğer 3 hâl makâmı birbirini kapsayıcı şekilde MuhaMMediyyet içindedir.

Mahmûdiyyet : MuhaMMediyyetin kapsadığı ve Ahmediyyet ve Habîbiyyeti ise kapsayandır.

Ahmediyyet : MuhaMMediyyet ve Mahmûdiyyetin kapsadığı ve Habîbiyyeti ise kapsayandır.

Habîbiyyet : MuhaMMediyyet, Mahmûdiyyet ve Ahmediyyetin kapsadığı AKDES PRİZİ...

MuhaMMedî Tasavvufta her esmânın da zâhiri ve bâtını vardır ki:
Muhabbetin çekirdeği olan “HaBBe” nin;
Zâhiri, tohum, asl ve anadır.
Bâtını ise; BİZ BİLEliğinin hak oluşudur.
Onun için MuhaMMedî Tasavvufta söz, CANlı bir tohumdur “HaBBe” ki, ehlini buldu mu vüCÛD bulur. Her HABBe, Dirilir-vücûda-mevcuda gelir de DaBBe olur!..
Ehlinden kasdımız muhatab olan kişi; Uyur, Uyurgezer veya Sarhoş değil de UYANık-AYIK bir AKLa sâhibse, mutlaka bu sözden bir nasîbi vardır ki kısmet olması için gayret göstermesi gerekir.

Habbe: Çekirdektir, tohum ve özdür.
Habîbullah: Kimsenin kimliği, varlık-yokluk yok iken, ALLAH Teâlâ’da Muhabbet Tohumu-Subhânî SEVgisi-HaBBesi olan, Seçilmiş Mustafa Aleyhi’s-Selâm’dır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evveli Habîbullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Bâtını MahMûdullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Zâhiri Abdullah-MuhaMMedullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âhiri AhMedullah aleyhi's-selâm.

Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evvelden, Zâhire zuhûru ise “Rahmeten li’l-âlemin: Âlemlere rahmet olarak” gönderilen Rasûlullah MuhaMMed Aleyhi’s-Selâmdır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Evvele mâ halakallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafa, c:1, shf:311)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan:Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.Ondan sonra buyurdu ki:ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Elbette Kur'ân-ı Kerimî, MuhaMMEDî, Ehl-i Beytî Tâlim-Terbiyeden geçmemiş haMM Akıllar bir yerlere takılıp kalacaktır bu sonsuz akıl-şekil âleminde..

ALLAH ve Rasûlüne, Teslim olmuş, Îman etmiş, Tâbi olmuş ve İtaat ederek iştirakte DİRİ şehâdetini YAŞAyan MuhaMMEDî Kalbler Okur DURur Kur'ân-ı Kerim’imizi:


أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ

Resim---“E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin) : “Onların ilk yaratılışı Bize zor mu geldi ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım? Doğrusu onlar ilk yaratılışlarını kabul ettikleri halde yeni bir yaratıştan şüphe ediyorlar.
(Kaf 50/15)


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.
(Kaf 50/16)

cAN CeryANından, ÖZ MuHABBetinden, ŞAH DAMARIndan Haberdâr Olan MuhaMMedî GENÇlerimize es selâm Olsun!
ceryANdan haberli, EREN Elektiriğine iletken ve tel tel, direk direk MuhaMMedî MERKEZ EL ELe EL VERenlerin elleri Üsütnde YED’uLLAH varıdr her AN, her yer ve her hâlde in şae ALLAH!.


**

Arabça’da kelimenin aslı ve anası olan kökler çok önemlidir. “Habb” Habbe, Tohum, çekirdek demektir.
Muhabbet bu HaBBe Kökünün meyvesidir.
Temeli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Habibîyyetine dayanır.
Onun için Habibullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
Ezelî Zâtullahda, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sevgi HABBEsinden başka, mevcûdât ve mahlûkata ait koku, varlık-yokluk bile yoktu ve Zâtullah ALLAH celle celâluhu, akıl için Ahadiyyet karanlığında-a’mâsında idi...
Bu muhteşem mevcûdât ve mahlûkat hepsi de o ilâhî ve MuhaMMedî Tohumun (haBBenin) Tevhid Tecellîsidir...


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn (mu'minîne) : Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter.”(Enfâl 8/64)

Âyetinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: Ey Habibi Edibim, Nebîm! Sana ve sana uyanlara ALLAH yeter!
Enfâl 8/24 âyetinde ise şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne) : Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)

Sizi dirilteceğinde, ÖZ-ünüzdeki AHDULLAH HABBE-sini aşikâr kılacağında ve Tevhid Tohumu meyvesini versin diye Tecellî Tarlasına ekeceğinde;
Siz de artık Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e icâbet (kabul etme, kabul edilme) edin ki sistemin Sahibi Subhân ALLAH celle celâluhu’ya hemen icâbet etmek imkânı bulabilesiniz...
ALLAH korusun, özünüzdeki enfüsünüzdeki Kudsî Emânete ihânet etmeyiniz!
Sadakat gösterin ki bu tohumun Hayat Tarlasındaki Ni’metlerinden yiyin, için ve ebedî hayat için de azık toplayın ve sakın âfâkınızdaki Ni’metullaha nankörlük ve zulmetmeyin!

Ve unutmayın ki;

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---“Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul alîm(alîmu) : Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.” (En’âm 6/115)
Buyurulmaktadır.

İÇteki EMÂNETe SADAKAT, DIŞtaki Nİ’METe ADÂLET, KULluğun ASLı ve Esasıdır.
Tevhidin temeli olan Tevhid Tecellîsine Şe’en Şehrinde ŞÂHİD OL-uştur...
Îmân ve itâat ancak ve ancak ALLAH celle celâluhu’nun ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in HAKK-ıdır.
Bu hüküm kesindir.


Bir Zerre-Habbe olan Tohum;
Hayatın Hayyı-DİRİliği için;
Bir avuç
TOPRAK,
Bir kıvılcım ısı enerjisi (ATEŞ),
Bir yudum SU ve
Bir nefeslik CO2 li
HAVA ister...

Bir İNCİR Çekirdeğine ÖZünü-KiMliğini göster! deseniz sizden bunları isteyecektir.
Ve Bilirsiniz ki hayvanların diriliği ancak bitkilerden alınan gıda iledir temelde..
Bir tavuk yumurtasındaki sarısı DÖLün ilk besinidir, akını da yer bitirir de civciv olarak kabuğunu kırar.
Tavuğun yediği ise zâten bitkiseldir…
Her HaBBe-Tohum ise 4 Unsura Muhtaç ve Mecburdur..

Derunî DUYuşlarım
HaBBe desem: Nefsin-AKLın, HAKK ile Zâhir ve Bâtın BİLElik Hakikatı Çekirdeği der.

SıRR-ı HaBBe SıRR-ı ALİ
SıRR
-ı BB KUL-luk KeMâli
Nur
-u MiM, CeLâL CeMâli
HaYY AMAN
!. ŞeÂN HeMHâLi

HaBBe nin B Noktaları..
Kör-Gör NOKTAlar..
Kara Delik.. yutan Yuva
Yusufa KUYU
Her CANın SUyu
Deli DAMLanın
HUYU OLAN DUYu
DuYduğuna UY UYu
!..

Resim

**

Gönlümde dâima Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem Mazharını ÖZELlikle, Güzellerden şu ikisinin zuhuru olarak gördüm:

EL MUHEYMİNU

Resim

Âşıkların duâsından olan "Aman Yâ RABBi!..."
"Heyaman" la ilgili esmâ denilmiştir.

El Muheyminu : Korku ve hüzünden emanda kılıp dikkatle koruyan ve gözeten. Meymenetli (bereketli), saâdetli, mutluluk verici, uğur verici. Hükmü altına alıp kontrol eden ve gayrinin korkusundan koruyan, kullarının mutlak güven kaynağı olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.[/b]
Heymene alâ kezâ : Hükmü altına ve kontrolüne geçirip gözeticisi ve koruyucusu olmak.


EL VEDÛDU

Resim

El Vedûdu : Çok sevilen mevdûd, mâşuk...Ve dosdlarını (velîyullah) çok seven ve çok sevilen ALLAH (celle celâluhu)...Salih kullarına sevgi, rıza, rahmet ve ihsanı çok olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
El vedd : sevgi…
Vedde : Sevmek.
Tevedde : Sevgi gösterişmek. Sevişmek.
Meveddet : Sevgi. Muhabbat. Mektub. Kitab.
Viddü : Seven. Âşık. Dosd. Dosdluk.


EL VEDÛDU (celle celâluhu) ZEVKİ:

Mazharına lâyık olanlar HAKK celle celâluhu'nun halkına hayr ve iyilik diler. İlâhî aşk esmâsıdır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in akvâline (i'tikad-inanç-nass-nakl), a'mâline (sünnet-i seniyyesine), ahlâkına ve hâllerine kavuşup, Nûr-u Muhammed'le aydınlanarak gerçeği (Hakîkat-i Muhammeddiyye'yi) gören, anlayan ve yaşayan Ârif kemâl bulunca bu özellik ve güzellikleri derûnunda dâim olur.

EL HAYYU'L-KAYYUMU celle celâluhu'nun Murâdullah'ını anlar ve Emrullah'ını yaşar...
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in PÂK Yüreğinde İlâhî aşka mazhar olur Habibullah Meşkini neş’e eder..
Muhammedî âşıkların, Aşk Esmâsı
EL VEDÛDU celle celâluhu'dur.


!!??...
DıŞ SES-iM!
İÇ NeFeS-iM!
KÛN cÂN-ıM
feyeKûN KaFeS-iM!..

Resim

ZEVK 4506

ALLAH celle celâluhu!..

YaŞlı-YORgun FâKiR-BEDEN! EZeL-EBeD SANA MUHTAÇ!
ÂCİZ NEFSim, NeFeS MECBUR! KaHRına Tok-LUTFuna AÇ!
ZELİL KALBim MÎM-e ME’MUR! RASÛLULLAH İHSANın SAÇ!
ALÎL RUHum MAHV-a MAHKUM, HAYY BUYRuğuN: “ALLAH’a KAÇ!..”


06.06.11 06:00
yzğykstnnbull..



فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ


Fe FİRRû ilallâh(ilallâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
(Zâriyât 51/50)

KULLuğun 4 Temel Özelliği:
FâKiR: CANı bile onun olmayan. Mutlak Malı olamayan.
ÂCİZ: Her şeyden ETKilenen, korumasız. Mutlak KUDReti olamayan.
ZELİL: İlliyinden Esfeline İNen. Mutlak İzzeti olamayan.
ALÎL: Varlığı Sebeblere bağlı olan, Mutlak HüRR olamayan.
Resim
ALLAH celle celâluhu!
HaBîBin MuSTaFa aleyhi's-selâm’ın Kanı-Canı-Îmanı-Sultânı Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmımızı;
BİLdirerek, BULdurarak, OLdurarak, YAŞAtarak Bu 4 Köşemi "BİZ BİR-İZ" EY-let!
YÜCE BENliğine Karşı–Muhalif-Halife Hâl OL-AN,MâSiVâ BENliğimi MuhaMMedî MAHViyette MaHVet!
BUZ gibi ERit! SU gibi Yürüt! Buhar gibi Yâr Et! BULut gibi VAR ET!
RAHMETenli’l-ÂLEMîN KeVSeRindeVar-Yok! YoK-VaR!KIL!
Yâ RABBu’l-ÂLEMîN Yâ ALLAH celle celâluhu!..
MeDeD! MeDeD!. MeDeD!.. Yâ VeDûD celle celâluhu!..

Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
ŞiFâ Sende Yâ MeRKeZ MiLİ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
SeFâ Sende Yâ MUHİT DiLİ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
VeFâ Sende Yâ SıRR SEBiLi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Câ-Fâ Sende Yâ ZEVK ZENBiLİ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Yâ Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm!
Yâ ERENler HuuuUuuu!

DeVR-ÂN DÖNdüreNler HiMMet!
SeYR-ÂN YÖNdüreNler HiMMet!
CeVL-ÂN YANdırANlar HiMMet!
HaYR-ÂN KANdırANlar HiMMet!!!...


Resim

Ahhhh!
gÖZümm! SuSS-ÂN!
sÖZümm! SuSS-ÂN!
kÖZümm! SuSS-ÂN!
ÖÖZZümm! SuSS-ÂN!..

ALLAHhhh!..
"TEK SEN" KONUŞ-sAN!..


ZEVK 4507

DaBBe-yi HALK Eden ALLAH celle celâluhu! Yâ Hâlik u HaNNâN MeDeD!
HaBBe-yi FALK Eden ALLAH celle celâluhu! Yâ Fâlik u MeNNâN MeDeD!
“KÛN feyeKûN!” EMR-in İle… MuRaD-ın YAŞA-tan EL HaYY celle celâluhu
“KIYAMa KALK!” Eden ALLAH celle celâluhu! Ey YARATAN YeZDâN MeDeD!..

ÂMiN Yâ LaTîF ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ KeRîM ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ RaHiM ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ VeDûD ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ FeTTâH ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ GaFFâR ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ SeTTâR ALLAH celle celâluhu!..


06.06.11 06:06
yzğykstnnbll..


DaBBe: Bir damla SU-dan yaratılan debelenen her CANlı.
HaBB: Küllî ŞEY’in ASLen FASL-Tohumu- NûR-u HaBîBullah--İLK Noktası.
Hâlik celle celâluhu: Nûrundan Var eden Yaratıcı ALLAH celle celâluhu.
Fâlik celle celâluhu: Çatlatan, Açan, Canlanması için tohumu açan, yaratan ALLAH celle celâluhu.
HaNNâN celle celâluhu: Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahman ve Rahîm olan ve çok merhametli olan ALLAH celle celâluhu..
MeNNâN celle celâluhu: Lutf u İhsanı bol. Çok çok ihsan eden. En çok nimet veren ALLAH celle celâluhu.
KÛN!: OL!..
feyeKûN: Heman OL-ur..
EMR: Olmazsa OLmaz kesin EMRuLLAH.
MuRaD: EMRin maksadı, Gayesi, Sonuçta İstenen.
EL HaYY celle celâluhu: Ezel-Ebed ZÂTen Diri OL-AN ve Her AN Her ŞEY’e Can CeryÂNı vererek DİRİ Tutan ALLAH celle celâluhu.

KIYAMa KALK! : “El Hayyu’l- KaYYum oln ALLAH celle celâluhunu Maddî-Mânevî Şahdamarından YAKÎN AKRABa Bil ve UNUTma ki “Semâların ve Yerin VAR gözükenleri O’nundur ve Küllî Şey’e MUHİTtir- Yutmuştur “ SEBBAHA-sına;
Beden-Nefis-Kalb ve RÛH-unla İştirak ET-Katıl-KuLLuk ET!

YeZDâN celle celâluhu: “HaKKı DUY- HaYRa UY!” Fermanını YAZan OKUtan ve YAŞAtan ALLAH celle celâluhu..


NoT: GaRiB-ÂN-ıM cÂN-ıM!!
BİLinen şu ki,
SUyun DON-ma ve ERİ-me NoKTaSı AYNıdır ve 0-Sıfırdır.
DON-up ERİyemediğim bir YERde Takılı KALdım!
NaZ-NiYaZ NÖTR-ünde!

BeNi ÖRT-ün!de…
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm
UMMet-i MuhaMMEd
Ve BİZ-BİR-İZ-e..
Basildon-a
BB-MM Es SelâMM..

Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyi'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim


**

DUA ediyoruz UMUT ediyoruz ve Âmin Yâ RaBBenâ! diyoruz.
UMUT, BEKLE-menin bittiği AN-daki bir damla gÖZ YAŞ-ıdır.
Bâzen bir damla gÖZ YAŞı, RABBımızın Merhamet CEM’re-sidir.
Merhamet Cemresi, Bendeki “BEN” in Bana Bahar Müjdesidir.
Bahar Müjdesi, İÇ ÇÖLümüzde HABBenin Habibiyyet DUYuş ve Uyuşudur..

İnşae ALLAHu Teâlâ..

Zâhire-Âfakta-Şe’ÂNda-Şehâdette Şeriat-ı Garrâ Sahibimiz MuhaMMeduLLAH aleyhisselâma Bedenen,
Bâtında-Enfüste-EMRullahda Tarikat-ı Garrâ Sahibimiz MahMudullah aleyhisselâma Nefsen,
Âhirde-Akdeste-Sünnetullahda Mârifet-ı Garrâ Sahibimiz AhMEdullah aleyhisselâma Kalben,
Evvelde-İndinde- Muradullahda Hakikat-ı Garrâ Sahibimiz HaBiBullah aleyhisselâma Ruhen,

Yüce Zâtına, Âline, Ehl-i Beytine, Ashab-ı Güzinine ve ÜMMetine;
İlmullahça, Hakikat-ı HaBBe SıRRınca sonsuz sınırsız Es Salât ve Es Selâm sunarız candan gönülden:





El KaRîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
Es SaHîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
Et TaBîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
El HaBîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem

AKL-ın İKİ-liğin TeSLiM
ED-ER-Sen Rasûlullah-a
ŞeY-tÂN-lığın Eder MüSLiM
NAKL-en EL-VERir ALLAH-a!..

ZEVK 4569

RasûluHU ve AbduHU!.. HiRâ-da HAKK-a EĞİL-MeK!
Ve’l-LeYLi, NeBiyyu’l- UMMî.. Ve’d- DuHÂ, SıRRını SİL-MeK
Senden Sana YAKÎN RABB-ın!. RüCû’ RüŞDüne ER-mek İÇin
NEFS HeVâsın, “HUVE” Etmeye, Rasûlullah KaDRin BİL-MeK!..


03.08.11 02:13
yzğ-stnbl..


Resim

Gerçeklerin Gönül GâRı
Dâru’s- SeLâM DiYÂRı
SEVgi SEViyesi SıRRIm
KâR u BeLâ AŞKın KÂRı..

Sîn SULTANIMIZ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemimİZ!
Sana ve SENi DUY-up UY-ÂN-lara SALL ve SELL Niyazımla!..

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...

MuhaMMedî MuhaBBet…

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim

46- HAMiD sallallâhu aleyhi ve sellem
47- MAHMUD sallallâhu aleyhi ve sellem


Madde ve mânânın Mutlak Mazhar noktası MuhaMMed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem EL HAMÎDU Esmâsının tek ve mutlak mazharıdır ve Hamîdullah aleyhi's-selâmdır.

Resim

EL HAMÎDU

Hamd(iyilik, güzellik, övmek) masdarından sıfat ismidir.

El-Hamîdu celle celâluhu Tirmızî’nin bildirdiği 99 esmâ içinde bulunmaktadır.
(Ebu Hureyre ra’dan; Buhari, Da'avat 68; Müslim, Zikr 5, (2677); Tirmizî, Da'avat 87, (3502))

Hamd kavramı Kur'ân-ı Kerîm'de 61 yerde ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e nisbet edilip bunlardan 17 sinde Hamîd ism-i şerîfi geçmektedir.
1 âyette (Hacc 22/24 bkz.) Lafzullah yerine Sırâti'l- Hamîd olarak tek başına, 10 âyette El-Ganî, 3 âyette El-Azîzu, 1 âyette El-Mecîdu, 1 âyette El-Hakîmu, 1 âyette ise El-Veliyyu isimleriyle birlikte buyurulmuştur.

İnsan aklı; nakille buluşup mevcûdu, Vâcibu'l-Vücûd'a; gözüken varlığı, gözükmeyen "mutlak var"a; eserleri, ustasına; resimleri, Ressamına ircâ' edince, ister "ürûc" ister "rücû'" olsun Muhammedî Mi'râc'ını yaşar ve hamdeder.
Gayrısı şuûrsuz şamatalardır…
Zâten esmânın zuhûru sistemin sâhibini senâ içindir.
Hayy sırrını yaşayan aklın Subhânî senâsı, hâl-i hazıra hamddir.
Şükür, bir nimete karşı teşekkür iken; hamd,
ALLAH-U ZU'L-CELÂL'in naklen bildirilen tüm kemâl sıfatlarıyla övgüye, takdire ve hayran kalınırlığa mutlak hak sâhibi oluşunun aklen anlayış ve inanışını arzdır…
İsim ve masdar olan hamd; iyilik, güzellik, mükemmellik, üstünlük, erdemlilikle niteleyip övmek mânâlarını içerir.

El-Mecîdu isminde de verdiğimiz ve hadîs olan salâvât en güzel örnektir.

İbni Hacer el Heytemî, Salâvât-ı şerîfe Câmi'asında, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan, hadîs-i şerîf mesnedli ve en fâziletli salâvât olduğunu belirttiği salâvâtta:



SALÂVAT: "Allahumme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin Abdike ve nebiyyîke ve Rasûlike en nebiyyî'l ummiyyi Ve alâ alî seyyidinâ Muhammedîn ve ezvâcihi ummuhâti'l mü'minine ve zürriyyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrâhime ve alâ âli seyyidinâ İbrahime fi'l âlemîne İnneke Hamîdûn Mecîd."

MÂNÂSI: " ALLAH'ım!... Kulun, Nebîn, Rasûlun ve Nebiyyi'l-Ummî'n olan Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in âilesine ve mü'minlerin anneleri olan eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine salât ve selâm eyle!... Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'ın âilesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle! Çünkü sen Hamîdsin-Mecîdsin!..."

Resim

SALÂVAT: "Allahumme barik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn Abdike ve nebiyyike ve Rasûlike en nebiyyi'l ummiyî Ve alâ âli seyyidinâ Muhammedîn ve ezvâcihi ummuhâti'l mü'minîne ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Kemâ barekte alâ seyyidinâ İbrâhim'e ve alâ seyyidinâ İbrâhim'e fi'l-âlemîne inneke Hamîdun Mecîd."

MÂNÂSI: "ALLAH'ım!... Kulun, Nebîn, Rasûlun ve Nebiyyi'l-Ummî'n olan Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in âilesine ve mü'minlerin anneleri olan eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine; Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'ın âilesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle! Şüphesiz ki sen Hamîdsin-Mecîdsin (Bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)"


Hamd; medh, övmek. ALLAH celle celâluhu’ya karşı kulların memnûniyet ve sevinçlerini ve O'na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri.

Elhamdu lillah; her ne kadar hamd ve şükür varsa, ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi ALLAH'a mahsustur. Îman, şükür, hamd, memnûniyet ifâde eden bir deyimdir

Hamd, Sıfat-ı Kemâliyeyinin zuhûrudur.
Âlemde ne varsa Âdem'de Esmâullah yansıması olarak vardır.
Ham aklını SİLM-müslüman AKIL yapan mü’min MuhaMMedî Şuura Erince her uzvunun emânet edilişi sırrına erer ve Emrullah doğrultusunda kullanarak şükrün kemâli olan HAMD eyler.

Hamd u senâ, medih ve minnet O'na mahsustur, O'na lâyıktır. Demekle de ni'metin Sâhibini bilir ve şâhidi olur.
Senâ edilmeğe, medhedilmeğe lâyık, Dünyâ ve âhirette hamd kendisine mahsus olan ALLAH celle celâluhu’ya hamd olsun!


Hamdetmek, şükretmek, medhetmek ve senâ etmek arasında ilişkiyle berâber anlam farklılıkları da vardır.
Şükürde, kişinin kendi nefsine yönelik bir iyiliği vereni bilip ilân edip övmesi teşekkürü vardır.
Hamd ise nefsine yönelik olsun olmasın lutf u ihsânın mutlak sâhibini bilip, anlayıp, takdir edip, hayran kalıp bu duygularını açıkca arzıdır. Hamd, nimet ve ihsan karşılığı olan aklın şükrüdür.
Hamdî övgüde, mükemmel vasıflar senâ edilirken; medh etmekte, her seviyedeki iyilik veya üstünlük övülebilir. Senâ da medh gibidir.
Aklın teşekkürü saydığımız hamdde, şükür, medh, senâ, rızâ, sevgi, saygı, takdir ve tâzim duygularını sunuş da vardır.

Hamd, Kur'ân-ı Kerîm'de tümü de
ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e izâfe edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir.
Bunlardan 23 âyette
"El hamdu lillâhi", 1 âyette "fe lillâhi'l-hamdu", 4 âyette "lehu'l-hamdu" ifâdesiyle buyurulmuştur.

İkili esmâlar olarak Kur'ân-ı Kerim’de:


EL AZÎZU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Güçlü-Övgüye lâyık olan. (3 defâ) (İbrâhim 14/1)–(Sebe' 34/6)–(Burûc 85/8)
EL ĞANİYYU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Ganî ve Hamde lâyık olan. (9 defa) (Bakara 2/267)-(Nisa 4/131)-(İbrâhim 14/8)-(Hacc 22/64)-(Lokman 31/12, 26)-(Fâtır 35/15)-(Hadîd 57/24)-(Mumtehine 60/6) -(Teğâbun 64/6)
EL HAKÎMU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Hikmet Sâhibi-Hamde lâyık olan.
(1 defa) (Fussilet 41/42)
EL VELÎYYU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Dost -Hamde lâyık olan.
(1 defa) (Şûrâ 42/28)

Resim

Kısacası hamd, nefsini ve Rabbini bilen kulun; var oluş, yaşayış ve hesaba çekiliş için kendisine hasbî hibe edilen her türlü nimet ve ihsanın sahibini bilip inanarak aklen şükrüdür.
Muhammedî Şuûr ve Nûrla hak ve hayr üzere yapacağı ibâdetleri de aslında ve zâten ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in hamd hakkını teslim ve ilândır. Akıl ve nakil tellerinden oluşan tevhid hattının "can" a taşıdığı "Celâl-Cemâl" Ceryanı; dünyasını, dinini ve âhiretini tıpkı elektirik gibi aydınlatacaktır.
Nûrullah, Nûr-u Muhammed, İmân nûru…

Hakk-ı Zât'ı, Zât-ı HAKK'a teslim edişe aklen, naklen ve haklen hamdedecek, şehâdetinin de şâhidi olacak, iki omuzunda doğumdan ölüme kadar kapanmayan kameralar ile tesbit edilecek ve sonunda Muradullah olan ve salihlere vaadedilen cennetlere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kalbinde girecektir.


Resim

El Hamîdü : Senâ, medh ve hamde lâyık olan. Hamd hakkı olan. Evvel-âhir-zâhir ve bâtında hamd sadece kendisine mahsus olan. Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve eşyâlarında övülen ve hamd mutlak hakkı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Hamide : Övmek. Razı olmak, Hakkını ödemek, Teşekkür etmek.
Hammede : Tekrar tekrar övmek.
Hammedallahu : ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e çok hamdedip senâ etmek.
El hamdü : Hamd. Şükür. Güzel şeylerle övgü. Rıza. Hoşnutluk.
El hammede : Çok hamdeden.
Hamdele : "Elhamdülillâhi" demek.


الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Resim---“Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilen nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi) : Elif Lâm Râ. Bir kitap sana indirdik ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan nura çıkarasın; doğruca (azîz hamîdin) o yüce ve övülmeye layık olanın yoluna ki, bütün izzet ve hamd O'nundur.” (İbrâhim 14/1)


İnsan AKLının HAMD edişi Nur-u MuhaMMed ile NAKLe vuslatı iledir.
El Hamîdü ALLAH celle celâluhu nın Mazharı elbette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem NURUdur.


Buhari ve Müslim'de İbni Abbas Rasûlullah'ın gece namazı kalktığı zaman şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Allah'ım, hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin nuru sensin Hamd senindir Yeri, gökleri ve içindekileri tutan sensin Hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin rabbi sensin Hamd senindir Hak sensin, vadin haktır, sözün haktır, sana kavuşmak haktır, cennet hak ve cehennem haktır, peygamberler haktır, MuhaMMed haktır, kıyamet saati haktır Allah'ım sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana döndüm, senin için düşmanlık yaptım, seni hakem yaptım, işlediğim, işlemediğim ve gizlediğim günahlarımı bağışla Sen ilahımsın, senden başka ilah yoktur Güç ve kudret ancak senindir"

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gece namazında (Teheccüd) uzun süre ayakta dururdu ayakları şişerdi. Dediler ki: Geçmiş ve gelecek günahların af olmuş iken neden kendine eziyet ediyorsun? buyurdu ki: Allah’a şakir-HAMD eden bir kul olmayım mı?.
(Faydul kadir hadis no 7134)


Aziz kardeşlerim,
Ahlâk insanoğlunun yaradılışında var edilen ruhî ve zihnî haller olup imtihan hayatı süresince iyilik etmek ve kötülükten çekinmek için lazım, layık ve gerekeni yapmak için usul ve kaideleri öğrenmek ve işlemek ilmi ve edebidir.
Hüsnü'l-huluk
(güzel ahlâk), ahlâk-ı fazıla (fâziletli ahlâk), ahlâk-ı hamide (övülen ahlâk) Rabbülâemin'in hak ve hayır için halkettiğ kullarına bahşettiği en yüce duygular tümüdür.
Ahlâk-ı Hamîde-Güzel Ahlâkın mutlak örneği ve önderi, El Hamîd Esmasının Mutlak Mazharı Nur-u Mim ki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olduğu gibi bunun zıddı olan çirkin, kötü ve yaramaz ahlâkın
(ahlâk-ı zemime) lideri ise imtihan aracı olarak halkedilen İblis ve Şeytanlarıdır.
Kur'ân-ı Kerimdeki Hizbullah ve Hizbu’ş- şeytandan oluşun temel sebebi Ahlâk-ı Hamîde veya Ahlâk-ı Mezmumedir.


İslam Dinimizi iyice Anlayıp MuhaMMedî Şuur içinde yaşamak yolu olan MuhaMMedî Melâmet kalenderliği sufîliği ve dervişliği olan Tasavvufu iyice idrak etmeliyiz.
Sûfî Ebû'l-Hasan el Nuri : "Tasavvuf ne bir takım merâsimler ne de bir bilgi yığınıdır, aksine tasavvuf yalnızca AHLÂKtır, hürriyettir, fütûvettir, soyunma cömertliğidir." buyurur.
Tasavvufa, "Ahlâku'r-Râziyye ve Merzîyye" de diyebiliriz.
Sonuç olarak, razı olma ve olunma ahlâkıdır
Tasavvuf, sıla
(ulaşılacak hedef)'ya isâl (ulaşım) işidir
Abdin, RABB'ısına akış arkının
(yatağının) adı ise Hüsnû'l-Hûlûktur.
Hüsnû'l-hulûkun; mübârek, mükerrem ve mükemmeli ise Ahlâk-ı Muhammedîyye olup mârifet önce bunu yakalamaktır.
Hakk celle celâluhu ancak bu zirveden görünür, tanınır ve kulluk edilir Âriflerin Arafatıdır, Ahlâk-ı Muhammedîye
Hamîdiyyet ve Mahmudîyyet makamıdır.
Lâzım ve lâyıkınca hamd ancak o makamda mi'katlıdır

Elbette, İman-ı Muhammedîyye, A'mâl-i Muhammedîyye, Ahlâk-ı Muhammedîyye ve Ahvâl-i Muhammedîyyeyi UYgulayış ahlâkıdır, huyudur.
Her zaman, her yer ve her hâlde değişmeyen ve hak ve hayr üzere oluş tavrı, tarzı, kıvamı ve hâlidir.

Resim


Muhammedî Tasavvufu ise;
Şerîat-ı Muhammedîyye (sözleri-Kur'ân ve hadis),
Târikat-ı Muhammedîyye (sözlerinin isbatı, tatbikâtı, sünnet-i seniyye),
Mârifet-i Muhammedîyye (imân ve sâlih amel sonucu Halik Tealâ'yı tanıma ahlâkı) ve
Hakikat-ı Muhammedîyye (kendini ve RABB'ini bilişin sonunda seven ve sevilenin arasında geçen hâller, yapılan ikrâm ve ihsânlar v.s. kişisel ve zâtîdir. Kâbe kavseyn gibi…)

Kul ile RABB'ısı arasında parmak izi gibi sizde bir türlü, bizde bir türlü olarak anlıyoruz, tanımaya ve yaşamaya var gücümüzle azmedip küllî şey'e kadir olan RABB'ımıza tevekkül ediyoruz
Son olarak temiz ahlâk, aklın; Habîbullahın Havz-ı Kevser-i Kevneyninde temizlenip (câhillik cenâbetliğinden) imân ve amel-i sâlih kanatlı kuş (AŞK) olup arşın sahibi Subhan ALLAH'a uçuş rotasıdır.
"YâR-in yoludur hülasa-i kelâm, bütün âşıklara selâm!" diyoruz.


Ahlâk-ı Âzim: Büyük, ulu, yüce, fıtrî, aslî, Kur'ânî ve ilâhî ahlâk. Hakka ve hayra yönelik tüm Esmâ-i şerîflerin zuhûr (tecellî) yeri olan bir ahlâk.
Ahlâk : hülûktan (yaratılıştan) dır. İ'tikadî ve imânîdir. Hakkı ya da bâtılı esas alır.
Ahlâk-ı Mahmude: Övülen, emredilen, muradedilen. Hamîdî ahlâk.
Ahlâk-ı Mezmume: Yerilen, yasaklanan, dilenmeyen. Zemimî ahlâk.
Huy: Kişinin hayattaki imkânlarıyla ve tercihiyle giyindiği davranış elbisesi olup amelidir. Hayrı ya da şerri işlemeyi esas alır.
Kabih Huy: Yakışıksız, çirkin, ayıp, kabahatlı huy.
Hasen Huy: Hüsûnlü, iyi, güzelce huy.
Huy: Ortam, muamele, gayret, arkadaş v.s. ile iyiye ya da kötüye değişebilir.


Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Tâ halluku bi ahlâkillahi : ALLAH'ın ahlâkıyla ahlâklanınız." buyurmuştur.
(Fahreddin Râzi, VII-73)

Resim--- Âişe vâlidemize radiyallâhu anha, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in ahlâkı sorulunca :"Onun ahlâkı, Kur'ân'dı" buyurmuştur.
(Buhârî)

Âişe annemiz "Mü'minun sûresinin ilk 10 âyetini oku !" demiştir.

Resim--- Âişe radiyallâhu anha vâlidemiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in ahlâkını soran kişilere : "Siz Kur'ân-ı Kerîm'i okumuyor musunuz? Onun ahlâkı tamamen Kur'ândı!"buyurmuştur.
(Müslim,Müsafirun 139;Ebu Dâvud, Sünen II 2/56 no : 1342)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Her dinin bir ahlâk düzeni vardır. İslâmın ahlâk düzeni de hayâ üzerine kurulmuştur." buyurmuştur.
(İmâmı Mâlik, Muvatta II-905 no : 9; İbni Mâce, Sünen II-1399 no : 4181)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Ta ilk peygamberlik müessesesinden beri insanlar arasında dönüp dolaşarak gelen bir söz vardır : "utanmadıktan sonra istediğini yap!" prensibidir." buyurmuştur.
(Buhârî, Sahih VII-100)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "İnnemâ bu'istu liutemmime mekârime'l-ahlâki : Ben ahlâk yüceliklerini (ikrâmlarını) kemâle erdirmek (tamamlamak) için gönderildim." buyurmuştur.
(İ.Mâlik, Muvatta Hüsnül Huluk 18;İ.Ahmed, Müsned II/381)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Şüphesiz olan şu ki Ben sâlih ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim." buyurmuştur.
(Tirmizî ve diğerleri)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Muhakkak olan şey şu ki ben, mükerrem ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim." buyurmuştur.
(Şihabu'l-Ahbâr)


Mûkerrem: Keremli, muhterem, azîz, saygıdeğer, ta'zime, hürmete lâyık ve değer olan.


Muhammedî oluş şuûruyla yaşayış; her nefeste "BİLE"lik ister, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i çok iyi tanıyıp, İZ-i üzere göz yaşıyla yürümek yürekliliği ister

Bunun için de;
Dünya İmtihanhânesinde; dünya sevgisi hastalığına yakalanmış kalb hastalarına,

Şerîat-ı Muhammedîyye Bahçesinde,
Tarikat-ı Hamîdiyye (Mahmudiyye) Hastahânesinde, Başhekim-Tek Hekim, Hekim-i Mutlak Muhammed Aleyhi's-selâtü ve's-selâm, şifâ'nın membağıdır.
Rahmetin, muhabbetin, şefkatin ve şifânın tâ kendisi Efendimiz sallallahu aleyhi ve selemdir.

Aziz kardeşlerim;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;
Ahmediyyet, Hamidiyyet, Mahmudiyyet ve muhaMMediyyetinin temel KÖKü “HaMD” in şe’enullahta Sünnetullah içinde Emrullahla Kulluk imtihanının imkan kadarınca-kaderince vererek Muradullaha SALL-Sıla-yı Rahîmi yapan BİZlere ŞİFÂ-Şefâat beşareti de VARdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elbette tek sahib çıkanımız ve çıktığımız gerçek SAHİBimizdir ve BİZlerde sahabesiyiz Hamd olsun!.

Öyle bir sahib ki sahibimiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
El HAMÎD celle celâluhu'ya tek mazhar olan Zâttır.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne) : Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.” (Şuarâ 26/215)

لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne) : Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger" (Hicr 15/88)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bir hâcetini arzeden olunca; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanındakilere dönerek: "Bu adama şefâat ediniz, ecir kazanırsınız. ALLAH, peygamberinin lisanı ile dilediğini yapar" buyurmuştur.
(Ebu Musa'l-Eşâri radiyallahu anhu dan; Buhârî, Müslim)

Şefâat kişinin yanlışdan dönüşü nedeniyle (tevbe) günâhının affı için aracı olunmasını istemektir.
Şefâati kabul edene Şefi'-Müşeffi denir.
Şefâati dileyene Müşeffâ denir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhteşem Makam-ı Mahmud'unun maharetini iyice anlayabilmek için bizzât kendisini sahih hadislerden dinleyelim :


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Her peygamberin müstecâb (kabul edilir) bir duası vardır.Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyâmet gününde ümmetime şefâat olarak kullanmak üzere sakladım. Ona, inşâallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır." buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid 31; Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; Müslim, imân 334)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Şefâatî liehlil kebairi min ümmeti :Şefâatim, ümmetimden büyük günâh işleyenler içindir." buyurmuştur.
(Câbir radiyallahu anhu dan; Tirmizî, Kıyâmet 12-2437; Ebu Dâvud, Sünen23-4739;İbn Mâce, Zühd 37)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "İbrâhim (as) hakkındaki İbrâhim 14/36 âyeti ile İsa (as) hakkındaki Mâide 5/118 âyetini okumuş ve ellerini kaldırarak : "Yâ RABBi! Ümmetî! Ümmetî!" diye dua etmiş ve ağlamış, bunun üzerine ALLAH (cc) : "Yâ Cibril! Muhammed'e git, ona niye ağlıyorsun diye sor. RABB'in onun niye ağladığını pek alâ bilir ya !" demiş. Cibril de ona gelerek sormuş.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin ne söylediğini ona haber vermiş hâlbuki ALLAH onun ne söylediğini pek alâ bilir.
Nihâyet ALLAH (cc) :
"Yâ Cibril! Git Muhammed'e şunu söyle :
"Biz seni ümmetin hakkında razı edeceğiz ve seni üzmeyeceğiz!" buyurmuştur. " buyurmuştur.
(Abdullah b. Amr b.As radiyallahu anhu dan; Müslim,Îmân 346 (202)

Beni lûtfen bağışlayınız.
Önce kendimiz uyanıp ayıkarak akılları ayıktırmalıyız, uyandırmalıyız!

Muhammedî Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâlleri bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in;
Muhammedîyyet, Hamîdiyyet, Ahmedîyyet ve Habibîyyet bağ-ü-bahçelerinden kabımız kadar toplayıp, ALLAH celle celâluhu ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Rızasına ve Aşkına Ümmet-i Muhammed'e el birliğiyle ve gönül birliğiyle sunmalıyız.
Yüce RABB'ımız celle celâluhu'nun lûtf-ü-ikrâm ve ihsânına nâil olabilelim.
Her birisi bir kitab olacak konuların yeri geldikçe ve becerebildiğim, bilebildiğim, anlayabildiğim ve görebildiğim kadarıyla, nefsimden katmadan, karıştırmadan, arı, duru ve çırılçıplak arz etmeye Sevgili Sahibim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in rızası için azmim var.
Anlamak ve anlatmak. Yaşamak ve yaşatmak

Ârif, irfân ve mârifet sahibidir ve Ârif kıymetlidir.
Ârif; kul iken sultân edilendir. Ârif hakkı ve hayrı anlayandır.
Emrullah'ı ve Muradullahyaşayandır.
Arafat Sûresi ârifler sûresidir.
Dikkat et ve uyan!

Resim


وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
Resim---“Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ(sebîlen) : Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.” (İsrâ 17/72)


A'mâ: Kör olan, hakkı ve bâtılı, hayrı ve şerri dalaletin zifiri karanlığında göremeyendir.
Korkunç bir cehâlet, hayal, rüyâ ve kabuslar içinde yiyip, içip tepinmektedir.
Alışkanlık hâline getirdiği içi boş ve kıblesi meçhûl ibâdetleri ise şeytânın;
ALLAH korusun, ALLAH celle celâluhu ile o insanı aldatmasıdır.
Muhammedî şuûrla son nefese kadar İnşâallah sürecek duamız ve çağrımız; bu zâlim zulümâttan kurtarmak için nefsimle beraber Ümmet-i Muhammed'e olup Kur'ân-ı Kerîm güneşine çıkmaya ve Muhammed aleyhi’s-selâm'ın hakk ve hayr olan Kevser Havuzuna akmayadır.

İşte Kur'ân-ı Kerîm'in buyruğu ile mü'minlere rahmet olan Kur'ân'ı bize aktaran, anlatan, inandırıp yaşatan Rahmet Nuru, Nur
-u Muhammed'dir.
"Nur-u Mim"de diyoruz, Nur-u Mim'in Hamîdî ve Ahmedî yönü de vardır.
Son Uç daima El HAMîD ALLAH celle celâluhu’ya;
Muhammedîyyet, Mahmudiyyet, Hamîdiyyet ve Ahmedîyyet Anlayışında
BİZ BİR-İZi BİLiş, BULuş, OLuş ve YAŞAyarak Şâhidi olmaya Rücû’dur..

يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd(hamîdu) : Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır.” (Fâtır 35/15)


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---Bismillâhir rahmânir rahîm (Fâtiha 1/1)

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne) : Hamd Alemlerin Rabbi'nedir.” (Fâtiha 1/2)

Maddede menbağımız ve Mânâda Kur'ân-ı Kerimimizin HAMD anahtarı Hamîd aleyhisselâm Efendimize sonsuz ve sınırsız İlmullahça geniş es SALlat u SELLâm olsun!.
Resim
"Allahümme barik alâ seyyidine ve mevlânâ Muhammedîn Abdike ve nebîyyike ve Resûlike en nebîyyî'l ümmiyî Ve alâ âli seyyidinâ Muhammedîn veezvâcihi ümmihati'l mü'minine ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Kemâ barekte alâ seyyidinâ İbrâhim'e ve alâ seyyidinâ İbrâhim'e fi'l âlemîne İnneke Hamîdün Mecîd."

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


48- HaK sallallâhu aleyhi ve sellem
49- MuHAKKiK sallallâhu aleyhi ve sellem


Resim

EL-HAKKU


El-Hakk : Varlığı zâtı, sâbit ve şüphesiz olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.
Hakk: El Hakk Esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Hakka : Hasıma hak üzere gâlib gelmek. İşin hakîkatını anlamak. İş sâbit ve doğru olmak.
Hakkaka : Gerçekleştirmek.
Tahkîken : Tasdikli, sağlam olarak.
Tehakkaka : İşin hakîkatını bilmek.
İstehakka : Bir şeyi haketmek.
Hak : Hak, adâlet, islâm, mal, mülk, vâcib, sâdık, lâyık, yaraşır.
Hakîkat : Hakîkat, şüphesiz gerçek olan şey. Asıl mânâsında kullanılan mecazın zıttı. Bir şeyin künhü.
El-Hakku : Varlığı mutlaka, fiilen olan. Varlığı ve ulûhiyyeti doğru, gerçek, lâzım ve lâyık olan. Varlığı hiç değişmeyen, ibâdete lâyık ve her hakkın sâhibi olan. Âdil-i Mutlak Vâcib-i Lizâtîhi... Varlığı mutlaka zarûrî olan, olmaması imkânsız, lâzım ve lâyık olan. Tüm hakîkatlerin kaynağı Mutlak HAKK. Bizzât ve sürekli olarak varlığı, gerçekliği ve Ulûhiyyeti mutlak ve fiilen geçerli olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.


Resim

Hakk: Gerçek, sâbit, doğru olmak, gerekmek, bir şeyi gerçekleştirmek; bir husûsa yakînen muttâli (bilgi sâhibi) olmak anlamında masdardır.
Hakk: Gerçek, sâbit, doğru, varlığı kesin olan şey anlamında isimdir. Hak, dâimâ bâtılın zıttı olup her yerde, her zaman ve her hâlde doğru, gerçek ve değişmez olandır. Hak, herkes ve her şey için hak olandır.


Hak kelimesi, Kur'ân-ı Kerîm'de 247 yerde geçmektedir.
ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e nisbet edilerek ise pek çok âyette geçmektedir (En'am 6/62; Yunus 10/30,32; Hacc 22/61,62; Kehf 18/44; Nûr 24/25; Lokman 31/30; Tâhâ 20/114 vd.)
Hakk isminin Evvel, Âhir, Bâkî, Varis ve Hayy isimleriyle anlam münâsebeti vardır.

Hadis-i Şeriflerdeyse çokça zikredilmiştir;


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: " ALLAHım! Sen Hakksın, vaadin hak, sözün haktır. Sana kavuşmak haktır, cennet hak, cehennem haktır. Nebîler haktır, kıyâmetin kopması haktır." buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid, 24,25; Müslim,Müsafirin,199)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Lebbeyke yâ İlâhu'l-Hakk! : Emret! Ey gerçek İlâh!" buyurmuştur.
(İbni Mâce, Menasik,15; Nesâî, hacc, 54)

İslâm'da hakk:
Bu âlemde gerçekten mevcûd ve bu mevcûdiyyeti sabit ve devamlı olan varlık, gerçeğe uygun bilgi, hüküm ve söz demektir.
Kînâttaki mevcûdların varlığı hak olunca bunları var eden
ALLAH-U ZU'L-CELÂL ise Hakku'l-Hakk olup mutlak Hakk'ın aslı ve kaynağıdır. Mevcûdatın hak oluşu izâfî iken Vâcibü'l- Vücûdun hak oluşu "asl" dır.
Tasavvufta Hakk,
ALLAH-U ZU'L-CELÂLdir.
Kulluk imtihanı seferinde seyr-u-sülûkun sır-rı sıfırı dediğimiz;
HAKK'ta, HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la Hakke'l-yakîn
BİLiş, BULuş, OLuş ve YAŞAyıştır.

El HaKK celle celâluhunun mazharı MuhaMMed aleyhi's-selâm, İnsan Nefsinin-Aklının Zâhir ve Bâtın HAKKolan Kemalât Kaynağıdır.

Her varlık;

Er RABB esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî eder abd olur.
El HaKK esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî eder hak olur, HAKkı DUYar ve HAYRa Uyar.
El HaYY esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî eder diri olur.
El Huve esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî ederde nicelik, nitelik, kimlik, kişilik kazanır da var olur kâinâtta.

Azîz kardeşlerim,

Dinimizin HAK olan sırat-ı mustakim; Teslimiyyet ve İstikâmet YOLUnu ANLAyış ve YAŞAyışında Mutlak İmamımız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selem olup, biz her hususta aslâ bir adım önüne geçmeyiz ve mutlaka izini İZ-leriz.

Açıkçası şunu demek istiyorum:
Biz seyr-ü-sülûku kendi (kişisel) başımıza
RABB'ımıza yolculuk ve bu mânevî yolda, makam, mertebe v.s. temini olarak anlamıyoruz.
Bizim seyrimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e olup; O'nu bulup teslim olmaktır.
Sülukumuz ise Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in imâmlığına tâbi' olup İlâhî İstikâmetteki bileliğimiz (Biz) dir.
Bu inancımız o kadar kesindir ki bu sonsuz fezâda füzemiz, Muhammed aleyhi's-selâm'ın kalbidir...
Kişisel yola çıkışlar, taşkınlık ve şaşkınlıktır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i duymayış ve Kur'ân-ı Kerîm'e uymayıştır.
Daha doğrusu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'i gereği gibi tanıyamayış ve sevemeyiştir.

Zirâ:


--- Abdullah İbni Hişam radiyallâhu anhu: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile berâberdik. Hazreti Ömer'in elinden tutuyordu. Ömer: "Yâ Rasûlullah! Nefsim hâriç seni herşeyden daha çok seviyorum!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Hayır! ALLAH'a yemin olsun ki beni nefsinden de daha çok sevmedikçe imân sâhibi olamazsın!" buyurunca Ömer: "Şimdi seni nefsimde dahil herşeyden daha çok seviyorum" deyince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Şimdi imân sâhibi oldun!" buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned V-293)

--- Enes İbni Mâlik radiyallâhu anhu: "Sahabe için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den daha sevgili bir kimse yoktur. Bununla berâber kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmadığını bildirdikleri için onu gördüklerinde ayağa kalkmazlardı." demiştir.
(Tirmizî, Edeb 13-2754)


**

Kâinâtta HALK olarak adlandırılan HALKedilen Küllî şey kendisinde zuhur imkanı bulduğu-yaratıldığı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nur-u MİMinde Haktır.

ALLAHÜ ZÜ'l-CELÂL Kur'ân-ı Kerîm' de tüm mahlûkatını tek tek saymayıp tek kâlemde "Küllî Şey'in" (bütün ve tümel olarak) her bir şey buyurarak eşyâyı (şeyleri) bir "tek şey"e indirgeyerek muhatabı tek nesneye indiriyor...
Şey ise benlik (iyelik) giydirilip şühud âlemine sürülen nesnedir...
Herşey o şeydir...
Özellik ve güzellikleri ilâhî, fıtrî ve kesindir.
Cansız sanılan taşlar, bitkiler, hayvanlar, cinler, insanlar, melekler ve Arş da dahil bir "Şey"dir.
Mevcûdatın hayalî vücûdunun, gölge gibi (zıllî).
Mekana ve zamana bağlı nisbî, itibarî, kayıdlı, kasıdlı, tanınan imkanlarla cisimsel olduğunu, kafa gözü (basarı) olan her insan görebilir ve zâhirdir.

Halkolan mevcudatın ortak özellikleri;
Hadis, Mümkün, Zamanî, Fâni, Nisbî ve itibarîdirler.

EL HAKK'ın celle celâluhu Varlığı ise;
Vâcibü'l-Vücûddur.
Kadîm ve ezelîdir.
Bâki ve ebedîdir.
Kaim ve Dâimdir..

El HAKKın mazharı MuhaMMedî NURda tecellî eder de HALK olur..

Muhammedî Tasavvufta; âcizâne ben (birey ve mükellef bir kul olarak), hayatı;
HAKK'ta, HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la seyr-ü-sülûk olarak anlıyor, inanıyor ve yaşıyorum.
"Nasıl ?" sorusunun cevâbı ise yukarıdaki sözüm;
"Kur'ânî ve Muhammedî teslimiyet ve istikamet imtihanında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e teslim ve tâbi' olarak HAKK'ta HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la istikamettir..."
HAKK'ta fenâ, HAKK ile bekâ, budur...

Hamm Akıl sahibi olrak doğan Âdemoğlunun Nefs ve AKIL Kemâlatı sonucunda;

Kimisi; halkı halk olarak seyrederken avam adını alır.
Kimisi; halkın (eşyânın) hakikatini (Hakku'l-HAKK'ı) Mutlak Vücûd-i AHAD'ı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gözleriyle seyreder HABİBÎ'lerden olur...
Kimisi; nisbetler, izâfetler ve kesretler giyinip meydana gelen halkı (mevcûdu) tek ve gerçek olan "VÜCÛD"dan bilip; tecellî tezgâhının, tezgâhtarını küllî seyreden Ehlullah ve Evliyâullah olur...
Kimisi; halkı görmeksizin HAKK'ı görür sükran (sarhoş) yaşar, Ahrâr (hürler) olur.
Kimisi; halk içinde HAKK'la hayrân yaşar Ahyâr (Yârin yâri) olur.
Kimisi; HAKK'ta-HAKK'tan-HAKK'a- HAKK'la yürüyüşte halkın hasbî hizmetçisi ve Muhammedî EBDÂL'leri olup halden hale tebdil eder, gezer ve çocukla çocuk, deli ile deli, velî ile velî ve herşeyle o şeyce olur...
Olur da olur ve's Selâm...

Şerefli zât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki Zâtü'l-Zât sırrını, halka sarî (geçen) kılandır.
Dört unsurun Hayy Yurdu, fıtratın hayat mayası ve hüsn-ü HAK aynasıdır...
Elest Bezmin "Belâ!"sı Şe'enullah da "KÛN!"

Şerefli zât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki Zâtü'l-Zât sırrını, halka sarî (geçen) kılandır HAKK Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Dört unsurun Hayy Yurdu, fıtratın hayat mayası ve hüsn-ü HAK aynasıdır...
Elest Bezmin "Belâ!"sı Şe'enullah da "KÛN!" Mazharı ve Mânâsıdır.

Her Nefs için var olan A’yan-ı Sabite Sırrı Hakikat-ı MuhaMMediyye ÜMMü-Anası, Menbağı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

MuHAKKiK: Hakikatı araştırıp bulan. İç yüzüne inceliyerek vakıf olan. Hakikata âlim. Hakikatlara hakkı ile vakıf ve ehl-i tahkik olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

MuHAKKiK sallallâhu aleyhi ve sellem: Hakku’l- HAKKınnHakikatını, Hakikat-ı MuhaMMediyyede yaşamaya ve yaşatmaya görevli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Haşr-ü-neşr mahşeri,
Zâtî zevkin zuhûr yeri,
Hakk hazzın hâlihazır huzur yeri,
Zâhirin (maddenin) zübdesi (özeti),
Mânânın mebde'si (ilk unsur, başlangıç)...
Dâimlik, kaimlik kıblesi,
Tebliğin temsil sahnesi,
Tahkik tevhid terazisi,
Aşk-ü-cezbe,
Zühd-ü-takvâ,
Sıdk-ü-huşû',
Havf-ı-recâ,
Üns-ü-heybet usûlü,
Kesret-vahdet vusûlü...
Gönül Gülü...
AHAD'in AHMED âşığı, akla aks eden Aşkullah ışığı...
Sûret-sîret aynasının sırr-ı sıfırı...
Zât-i Ahadiyyet aynası,
Eşyâ-esmâ-sıfat sahrası...
Merhametin şifâ şafağı,
Kûn fe yekûn tezahür tezgâhı ve,
Arzdan arşa âşıkların “ALLAH!” ahıdır...

Halk içinde HAKK Erenlerin her AN varlığı ve DİRliği ise bâkidir kıyamete kadar;
Evliyâullah, Ehlullah, Ebrâr, Ebdâl, Ahrâr, Ahyâr ve niceleri...
Bilye gibi baş ayaksız...
Rüzgar gibi yersiz yurdsuz...
Işık gibi muhabbetli, yağmur gibi merhametli, toprak gibi bereketli...
Ve ateş gibi adâletli...
Haddi aşmak ise hâşâ!


**

MuhaMMedî Melâmette 4 lü sistemde :
Şerîat - Tarikat - Mârifet - Hakikat dörtlüsünün 4 lü anlamına bir bakalım :

Resim

Şimdi elimizi vicdanımıza koyup;
"Hak'tan alır halka veririz."
"Zâhirimiz halk, bâtınımız Hakk"
"Ene'l-Hakk" gibi sözlerin yukardaki Kemâlât Haritasındaki koordinatlarını belirleyip, söyleniş yerini ve işin aslını bir iyice düşünelim…
"Kitab kelimesinden ne anlıyorsun?" diye sorduğumuz; kara câhil, ilk okul öğrencisi, orta okul öğrencisi, lise öğrencisi ve üniversite öğrencisinin hatta ara sınıflarındakilerin cevablarını bir düşünün…
Muhammedî Tasavvufun ana esaslarındandır ki “resimlerin hakları” yla “Ressam'ın Hakk oluşu” asla karıştırılmamalıdır…
Ve unutulmamalıdır ki kulluk imtihan sahası yağlanmıştır deli de kayabilir velî de kayabilir, kaymayanlar Hak olan Rahmeten li'l-âlemîn olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in izine izniyle, sağlam ve samimî basanlardır…

Söz, sohbetin babası, zevkin dedesi ve hazzın büyük atasıdır…
Sözle baş kesilir ve sözle baş kurtulur…
Sözle müşrik ve sözle mü'min olunur…

Hükmün ve Hikmetin hak oluşu El Hakk'ın hakkı (Hakkü'l-Hakk) dır.
Hakk'a inanmak ve hayrı işlemek ise halkın hakkıdır.
Resim iken Ressamlığa kalkışmak ise cidden ahmaklıktır.

Muradullah, kulluk kemâlâtı olup ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in muradı, kulluk imtihanında kullarının sonuçta kemâl bulup dilenen erginliğe ermeleridir. Emrullah ise bu kemâlâtın temin ve ikmâlinde gerekli olan kulluk kurallarıdır.
Muhammedî Tasavvuf yolu, uçmak ve düşmek için değil insanca yürümek yoludur.
İfratsız ve tefritsiz i'tidal yolu, yani Sırat-ı Müstakîm…

Buz Dağının buzluğunun farkına gelmesi, farkı terke gelip eriyip akıp ark'a gelmesi, başsız ayaksız seyr-ü-sülûk sürünmesiyle çarka gelmesi ve çile ununu öğütüp, işini bitirip derunî deryada garka gelmesi kulun hak olan ilâhî görevi ve her şeyi bunun için halkeden El Hakk Tealâ'nın hesaba çekmessi de O'nun hakkıdır.
Bu âlemde herşey kendi nefsinde, yerinde, zamanında ve hâlinde haktır. Hududullah'ı bilmek, anlamak ve uymakta haktır.
Ham aklın: "olsun! olmasın!" oyunlarıyla akl-ı selimin "olan"ı Hükm-ü Hakk biliş inanç ilmi ve yaşayış edebi arasındaki ilgiyi kurabiliyor musunuz?
Merkezden (vahdetten) muhite (kesrete) bakış haktır.
Muhitten merkeze bakış da haktır.
Rabbü'l-âlemîn'in ve de abdin hak ve hududlarını çiğnemeden..
Vahdet (1) in, kesret (1'in resimlerinin) zevki zühûrat anlayışıdır…
İki şeylik olan "şeytan"lık ise vahdeti bilemeyiş ve anlayamayışın yaşayış şeklidir…
Vahdet; Hakkü'l-Hakk olan "BİR" in "ASL"ını anlayıştır.
Kesret ise "BİR"in her zerredeki geçici ve izâfî vahdet yansımalarını (her rakamdaki resmî 1 mührünü) görerek yaşayıştır…


"ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'i görür gibi namaz kılmayı" emreden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e "nasıl?" diye soran sahabilerine (kendisinin sahib çıktığı ve de kendisine sahib çıkanlara):
"Benim gibi kılınız!" buyurması halk için, HAKK'a ulaşım yolu ve kuralıdır. EL HAKK oluş ise ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in zâtına mahsus mutlak var oluştur.
"Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmamak" için;

Sefâleten (hamakıllı nefis),
Kefâleten (akl-ı selim sahibi nefis),
Vekâleten (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem) ve
Asaleten (ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL) hakk oluşları iyice bilmeli, anlamalı ve de yaşamalıyız ki kulluk imtihanımız da budur zâten.
Sözün özü, EL HAKK'ın hakkı Rübûbiyyet, halkın hakkı ise übûdiyyettir (kulluk).
Hakkın hâkim olduğu âlemde Ressamın da resimlerin de hakkı olacaktır. Duymak, uymak ve uygulamak ise kulluk kemâlâtıdır…

Resim

**

Netice olarak Muhammedî Tasavvuf sisteminde;

Şerîatı Muhammedîyye olan; akvali, sözleri, Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadisleri BiLerek Teslim-Müslim olmak.
Tarikat-ı Muhammedîyye olan; a’mâli, fiilleri, tatbikatı, sünnet-i seniyyesini BULarak İman edip Mü’min olmak.
Mârifet-i Muhammedîyye olan; muazzam ve mübârek ahlâkına Tâbi OLarak HAKK Dostu Veliyullah olmak.
Hakikat-ı Muhammedîyye olan; mutmaîn, kani’, değişmez huy haline gelmiş hâllerine İtâat ederek-YAŞAyarak Ehlullah olup dördünü bir arada bir bütün TAMMlaması Ve TÜMMlemesi:
“BİZ BİR-İZ ve Muhammedîyiz Elhamdulillah!” demektir.

EL HAKKU (celle celâluhu) ZEVKİ :

Şunu iyice anla ki bu esmâların gerçek mâhiyeti ALLAH-U ZU'L-CELÂL'de olup Zâtullahdaki El Hakku (celle celâluhu) ile bizim söylediğimiz "Hakk" bilirsin ki hâşâ aynı değildir. Ancak, biz de bizce El HAKKU (celle celâluhu) demekle emrolunduk. Aslında Zâtullah'da sonsuz miktarda volt olan bir elektrik akımı düşün... Binlerce volt olarak ana trafo olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelen akım; Muhammedî ümmetlerine nâsib (Hakk'ın takdiri) ve kısmetince (kendi gayreti şartıyla) regüle edilerek itidal üzere lâzım ve lâyıkınca 220 volt olarak kullanılacak şekilde geliyor. Nûrullah, Nûr-u Muhammed ve bize ulaşan Nimetullah olan Ruhî Nûr!... Her esmâyı da aynı şekilde düşün!... Kur'ân-ı Kerîm'i anlayarak oku, göreceksin!...

El HAKKU (celle celâluhu) mânâsı ve sırrı anlatılan yolla enfüse (içe, öze) güneş gibi doğunca; varlığı ve Ulûhiyyeti Mutlak Hakk olan hiç değişmeyen, her hakikatin kaynağı olan ve ibâdete lâyık Rabbü'lâlemîn'i HAKK (hazır ve nazır) bilince mahlûkata karşı ganî, EL HAKKU (celle celâluhu)'ya karşı ise sonsuz muhtaç olduğunu mutmaîn olarak anlar. HAKK'da-HAKK'dan-HAKK'a-HAKK'la seyr-ü sefer eder ömrünü!... Hakku'l-HAKK olan tevhidi her yerde, her zaman, her hâlde, herşey ve herkesçe hakça zikreder gezer!...Kul lâyıksa, Hakku'l-HAKK olan tevhidin sırrına mazhar Ehlullah olup; HAKK'da, HAKK'dan, HAKK'a, HAKK'la; Devrân-Seyrân-Cevlân ve Hayrân eder ve eyler...
Ve tüm bu Olanları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Kevser Yüreğinde Yaşayan HAKK ÂŞIKLAR'dan olur...

Elhamdülillah…

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hakktır ve Hakk konuşur.
Rabbulâlemin’in SÖZü, Rahmetenlilâliminin SESinde Kur'ân-ı Kerimdir.


قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu kad câekumul hakku min rabbikum, fe men ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekîl(vekîlin) : De ki: "Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden HAK gelmiştir. Kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil değilim." (Yûnus 10/108)

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
Resim---“Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ: Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.” (Necm 53/2)

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---“Ve mâ yentıku anil hevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.” (Necm 53/2)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---“İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm 53/2)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'ım, hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin nuru sensin Hamd senindir Yeri, gökleri ve içindekileri tutan sensin Hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin rabbi sensin Hamd senindir Hakk sensin, vadin haktır, sözün haktır, sana kavuşmak haktır, cennet hak ve cehennem haktır, peygamberler haktır, MuhaMMed haktır, kıyamet saati haktır Allah'ım sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana döndüm, senin için düşmanlık yaptım, seni hakem yaptım, işlediğim, işlemediğim ve gizlediğim günahlarımı bağışla Sen ilahımsın, senden başka ilah yoktur Güç ve kudret ancak senindir" buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu’dan; Buhari ve Müslim)

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyi'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Fâtiha ile;
Ulûhiyyet
(ALLAH),
Rübûbiyyet
(Rabbü'l-âlemin)
Merhametiyyet (zâhirinde Rahmâniyyet, bâtınında Rahîmmiyyet) ve Mâlikiyyet (dün, bugün, yarın, din gününün Mâliki) ine hamdimizi arzediyoruz.
Kulluğunu kabul ettiğimizi ve ne istersek sahibimizden isteyeceğimizi kabul ve ilân ediyoruz.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir buyruğunda insanın en iç ve kesin sahib çıktığı nefsine gölge mülkiyetten vaz geçmesini buyrarak Mülkiyyeti Sahibi ALLAH celle celâluhu’ya tevbeyle teslimi emreder.


Tevbe: geçmişdeki eksik, noksan, kusur, hata ve günâhlar için RABB’ımıza dönmek ve özür beyânı arzetmektir. Bağışlanma dilemektir. Kul hakkının tevbesi ise, halkın hakkını burada ödemektir. Şimdi ise; bu yasak, hatalı ve yanlış işleri yapmamak. Yarın için ise asla yapmamaya candan gönülden azmetmektir.

ا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah (meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun): Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin" derler.” (Tahrîm 66/8)


Nasuh: (mübalağa ile) çok nasihat edici demektir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Muaz radiyallahu anhu için: “Öyle tevbe etti ki tevbesi tüm Medine ehline taksim edilse hepsine yeter!” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Estağfirullahe'l-Azîme'llezî lâ ilâhe illâ hüve'l-Hayyu'l-Kayyumu ve etubu ileyhi tövbeten abdin zâlimin linefsihi lâ yemlûkü li nefsihi mevten velâ hayaten velâ nüşûran: Kendisinden başka ilâh olmayan diri olan, herşeyin yönetimini elinde bulunduran yüce ALLAH'tan mağfiret dilerim. Kendisine zulmeden gerek hayat gerek ölüm ve gerekse tekrar dirilme bakımından kendi nefsine mâlik olmayan bir kulun tevbesi ile tevbe ederim." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Vitir 26,Hudud 9; Tirmizî, Daavat 17,117; Darimî, Hudud 6)

KûN! OLuşumunda Nurundan MÜLKünü-Eşyasını VAR eden ALLAH celle celâluhu

Resim

İnsan Sûretinde ve AKILlı yaratılan BİZler;
Bedenen, Nefsen, Kalben ve Ruhen ALLAH celle celâluhu’dan başkası yoktur.


Lâ ilâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder- Resûlullah


TEVHİDullah..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

50- MuSTaFa sallallahu aleyhi ve sellem

Mustafa: (Safvet. den) Güzide. Istıfâ edilmiş. Selekte olmuş. Has ve seçilmişseçkin. Beğenilmiş-güzîde, Aynı cinsten olan nesneler arasından nitelik yüksekliğince iyi ve seçkin olan. Elenmiş de en üstte kalmış olan-üstün.

MuhaMMed MUSTAFA sallallahu aleyhi ve sellem:
Temizlenmiş, saf haline getirilmiş olan. Habbe-İlk-Ana-olarak Habibulllahtır-sevgilidir-seçilmiştir. “Rahmetenlil-Âlemin Sıfatıyla küllî şeye Rahmet MAZHARI Mustafa aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Oluşuyla Muradullahtan bildirilen seçilmişliğini elbette bilemeyiz bildirilen kadar biliriz.
ALLAH celle celâluhunun kulu Abdullah aleyhi's-selâm olarak;
İman, Amel, Ahlak ve Hâllerinde Tek, Eşsiz ve Örnekliğiyle ilgili seçilmişliği hakkında Kelâmullahta pek çok âyet-i celile vardır.


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “BEN son Peygamberim (Âkıb’im), BEN Seçilmiş Nebîyim/(Mustafâ’yım)” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, VI, 25)


Safâ:Biriyle halis dostluk yapmak.
Safvet:Halis, hayırlı, iyi olan
Asfiya:Temiz, halis, samimi, seçilmiş dost.
Saffâ:Tasfiye etmek. Süzmek. Temizlemek. Saflaştırmak.
İstifa:Bir şeyin güzidesini seçmek, tercih etmek.
İstisfâ-İstesfâ:Bir şeyin güzidesini seçip almak.

Kur'ân-ı Kerimde geçen seçilmişlik örnekleri:

وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ
Resim---Ve innehum ındenâ le minel MUSTAFEynel ahyâr(ahyâri) : Çünkü onlar, gerçekten nezdimizde süzülüp SEÇİLMİŞ en hayırlı kimselerdendir.” (sâd 38/47)

إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---İnnallâhESTAFÂ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne alel âlemîn(âlemîne) : Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. (Âl-i İmrân 3/33)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin MUSTAFA İsm-i Şerifi daha çok Türkler arasında yaygın-çokça kullanılmıştır…

MuhaMMed MUSTAFA sallallahu aleyhi ve sellem, aklı olan insanlar için MuhaMMedî Mihenktir, TEVHİD Eleğidir. Bir İnsan Nefsinin sonuçta Hizbuşşeytan ya da Hizbullahlığı tercih ve amelinde örnek SEÇeceği Rasûlullah MuhaMMed MUSTAFA sallallahu aleyhi ve sellemi DUYuş ve UYuş vardır Emrullah ve Sünnetullahta..
Gerçekten Sadakat, Samimiyyet gösterip de Kendisine MuhaMMedî Şuurla BAĞlananları Tertemiz Musaffa eder de Muradına erdirir hamd olsun..

Salat u Selâm olsun Yâ Rasuûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


Resim

"Allahumme bârik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin Resim abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebîyyi’l-ummiyyi Resim ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummihâti’l-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ bârekte alâ seyyidinâ İbrâhîm’e ve alâ seyyidinâ İbrâhîm’e fi’l-âlemînResim İnneke Hamîdun Mecîd."

MÂNÂSI:
ALLAH’ım!
Kulun, Nebîn, Rasûlun ve Nebiyyi’l-Ummî’n olan Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem’in âilesine ve mü’minlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine;
Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’ın âilesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle!
Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saadetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl!..)


Resim

Bismillâhirrahmânirrahîm

Yâ Hayyu Yâ Kayyûm. Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm. Yâ ALLÂHu bike tâhassentu ve bi abdike ve Rasûlike Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellim istecertu. Allâhumme innî eseluke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Rasûlike aleyhim efdalu's-salavâti ve etemmu's-selâmi. Ente'l-mahnî bilemhati Ehl-i Bedrin ve lâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!

MÂNÂSI:
Yâ Hayyu Yâ Kayyum!
Yâ Ze'l-Celâli ve'l-İkrâm!
Yâ ALLAH! Sana sığındım (siper edindim) ve Senin Kulun ve Rasûlun Seyyidimiz ve Efendimiz Muhammed Sallallâhu Teâlâ Aleyhi Ve selleme (teslim ve tâbi' olup) boyun eğdim!

ALLAH'ım!
Yâ Rahmân Yâ Rahîm Senden Azîm İsimlerin, Keremli Meleklerin ve Salâvâtların en fazîletlisi ve selâmların en tamı kendilerine olan Rasûlun ile (yüzü suyu hürmetine) istiyorum!


(Ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) Sensin,
Bedir Ehlini bir lemhada
(göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede) bir üfürüşle (merhâmetle hayat verişle) mahvolmaktan (silinip yok olup gitmekten) kurtardığın gibi;
Onların Senin üzerindeki
(hatırları) hakları hakkı için, onlara olan rahmet üfürüşünle (İMDAD edişinle) bana da üfür ve Hayat Ver! MEDED kıl
Yâ RABBil- ÂLEMîn! Şefâat Et! MEDED kıl Yâ RaHMetenlil- ÂLEMîn!

MuHaMMeDî MuHABBETlerimle..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

51- ÂDİL sallallahu aleyhi ve sellem
52- MuADDİL sallallahu aleyhi ve sellem


Muaddil: Ta’dil eden. Düzelten. Müsâvi ve beraber kılan. Denkleştiren.
Âdil: Eş, denk, akran, benzeri. Ölçüde, miktarda eşit olan.
İ’tidal: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.
Muadil: Müsâvi, eşit, denk..
Adalet: Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
Ta’dil: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
Ta’dil-i Erkân: Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Sübhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak ve namazın bütün duâlarını dikkatle okumak. Namazın her rüknünü yerine getirmek, acele ile kılmamak" gibi hususlardır.


ÂDİL aleyhi's-selâm: Her hususta İ’tidali hayatında uygulayan ve ümmetine emreden, Fırka-yı Nâciyye ve orta yolun Peygamberi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

İ’tidal; YOKluğun Tefritinden, ÇOKLuğun İfratından kurtulup, TEKliğin TEVHİDine ULAŞımın Anası, Esası ve Temeli ve ALLAH’ın YOLUdur..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kumu düzleyip asası ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve: “Bu ALLah’ın yoludur” buyurdu. Sonra o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulunan bir ŞEYTÂN vardır!” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi ALLah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti.” (En’âm 6/153) “buyurmuştur.
(İbni Kesir 2/190)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne) : Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.” (En’âm 6/153)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; ALLAH Teâlânın yolu olan orta yol, Fırka-i Nâciye, İ’tidal Yolu olan Sırat-ı Müstakîmin sağına çizgiler çizerek ifratçıları, aşırı dincileri ve bidadçıları; soluna çizgiler çizerek tefritçileri, dini ve Sünnet-i Seniyyeyi ibtale (hükümsüz bırakma, bozma) çalışan benlikçileri ve her ikisinin de başlarındaki şeytânları ne güzel târif buyurmuştur.

İfratsız, tefritsiz; i'tidal üzere, Fırka-i Nâciye ki sırât-ı müstakîm olan interkollekte (ortak) sisteme bağlamak esastır...

İnsanoğlunun hevâsı, aklını bastırdı mı hayvandan hatta İblisten dahi alta düşer.
İnsanoğlunun aklı hevâsını bastırdı mı melekten de üstün olur... Mesele MuhaMMedî Şuûr edebilmekte...


Şuûr: İnsana verilen maddî, mânevî tüm nimetleri (göz, kulak, beyin, kalb, akıl, hafıza v.s.) organize edip, tevhid ettirip, birlikte i’tidal (optimum) üzere hakta ve hayırda kullanabilme kabiliyeti yeteneği ve gücüdür...

Şuûr: İnsana yüklenen esma TÜMMü AKIL Nimetini selamete erdirerek Akl-ı Silm edip, Akıldan Nakile, Zâhirden Bâtına, Maddeden Mânâya geçişte NEFSin İlk Aslen Anlayış, İnceliklerini iyice İdrak ve Şahsî Vicdan Hissidir.

Şuûr: Emânet ve Ni’meti en hayırlı bir şekilde (optimum, i’tidal üzere) kullanabilme melekesidir. Şahdamarından da YAKIN olan RABBul’- ÂLEMine Muhammedî İman, Amel, Aklâk ve Hâlde Şehadet Yaşayışıdır.

Azîz kardeşlerim,
Melekler sırf hayr üzere (ifratla) halk edilmişler.
Şeytânlar sırf şer üzere
(tefritle) halk edilmişler.
İnsanlar ise hayr-ü-şer üzere
(i’tidalle) halk edilmişler. İ’tidalle emrolunmuşlardır.

İnsan için, hakkın ve hayrın dâvetçisi; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, melekler ve aklî kuvvet (nüve)'tir.
Bâtılın ve şerrin dâvetçisi ise İblis, şeytânları, şehevî (iştah) ve gazabî kuvvettir.
Şeytanlar, Şeytânîleşen insan uşaklarını kullanır!

Şeytân: insanı, saptırmak, kuruntu ve vesvese vermek, Allah'dan gayrı ilâhlar edinmek, Allah celle celâluhu'nun yarattığını ve hükümlerini değiştirmek ve kısıcası sırât-ı müstakîm (i'tidal) üzerinde ilerleyen müslimi, mü'mini sağdan gelerek ifrata (riyâ), soldan gelerek tefrite (mühimsememe) saptırmakla görevlidir!

Resim

DİNde ADALET; Denge-düzen, sükûn ve sükût sırat-ı müstakîm üzere ve i'tidal üzere olmaktadır.
İ’tidal: Resulî SEViyedir. Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Orta Yolu İZ-lemek. Yumuşaklık. Uygunluktur.

Resim---İbni Mes'ud radiyallahu anhu: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize düz bir çizgi çizdi ve: "Bu rüşd yoludur." dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi: "Bunlar da bir takım yollardır ki her birinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!" buyurdu ve En'âm 6/151-153 Âyetlerini okudu."dedi.
(Buhârî , Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî , Mukaddime 23)


Sağdaki yollar ifrattaki yollar.
Kraldan da kralcı diye Türkçede de olan...
Aşırı dindârlık diye, bilerek veya bilmeyerek Muhammedî yolun dışında bir yol icâd etmek. Daha, daha çok dindârmış gibi!...
Öylelerine o kadar çok hadis-i şerîf var ki örneklerle!
Soldaki yollar ise, dininin emir ve yasaklarını hafiflete hafiflete yok edip, dinsizliğe kadar giden ama adı din adına güyâ hakikat, tefritçilik!...
Biz, hakikat ehliyiz deyip eliyle Kur'ân-ı Kerîm'i, hâşâ bir tarafa itip nefsanî ve şeytânî at oynatmalar!
"Sen benim kalbime bak kalbime!"ler v.s...


Resim---"Şüphesiz bu, Benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi ALLAH'ın yolundan ayırır işte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti." (En'âm 6/153)

Resim

**

Muaddil sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu’nun Muradınca Resûliyyet Görevi yüklenen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İlahî Vahy olan Kur'ân-ı Kerim Emir ve Rükunlarını;
Tek ve Eşsiz
Tebliğ, Tenzir, Tebşir ve Teşhid Menba’ı olarak DUYuran, Uygulamasını BUYuran ve Tek-Eşsiz Örnek olarak da ADL içinde Yaşayarak gösteren, eskiden kalma tüm düşünce ve alışkanlıkları ta’dil edip Şeriat-ı Garraya SEViyeleyen MuhaMMed aleyhi's-selâmdır.
İslam Dininin her hususda
Tadil-i Erkânını yaşamış ve yaşatmıştır.
Hayatın tüm safhalarında Kur'ân-ı Kerim âyetlerinin hayata geçişi SünNNet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olarak emîn Sahabelerince ve ALLAH Dostlarınca diriden diriye tıpkı Kur'ân-ı Kerim’in yürekten yüreğe hıfz edilerek gelemesi gibi gelmiştir.


فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---“Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru) : Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: "Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda 'deliller getirerek tartışma(ya, huccete gerek)' yoktur. Allah bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O'nadır." (Şûrâ 42/15)

Adaletullahın tek uygulayıcısı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin örnek hayatındaki adalet uygulamaları çoktur..

Kureyş kabilesinden Mahzumoğulları kabilesine mensup eşraftan Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı.
Kadının elinin kesilmesine hükmedildi.
Fakat daha önceki uygulamalara göre Kureyş kabilesinden olan asil bir kadına, suç işlemiş olsa bile, böyle ceza verilemezdi.
Hükmün infazının durdurulması için Kureyş’in ileri gelenleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in çok sevdiği Üsame b. Zeyd radiyallahu anhu’ı araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler.
Bu duruma kızan ve üzülen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hemen ashabını mescidde toplayıp bu konuda onlara şöyle hitap etti:

Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.
(Buhari Hudud 12, Müslim Hudud, 8-9.)

İşte El ADLu celle celâluhu Esmasına Muaddil Mazharı olmak budur..

Resim---Hazreti Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
“Mahzun kabilesine mensub bir kadın hırsızlık yapmış ve bu kadının durumu Kureyş’lileri güç durumda bırakmıştı.
Aralarında: “bu kadın için Peygamber aleyhisselâm nezdinde kim şefaatçi olacak” diye konuştular.
Bir kısmı dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sevgilisi Usame radıyallahu anh’ten başka kim buna cesaret gösterebilir?”
Durumu Üsame radıyallahu anh’e bildirdiler.
O da Peygamber aleyhisselâma müracaat etti.
Resulüllah aleyhisselâm Üsame radıyallahu anh’e:

“Allah’ın tesbit ettiği cezalardan biri hakkında şefaatçi olmaya nasıl teşebbüs edersin? dedi ve sonra kalkıp şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Sizden evvelkilerin niçin helak olduklarını bilir misiniz? Onların arasında soylulardan biri hırsızlık yaptığı zaman, onu serbest bırakır, ceza vermezlerdi. Halkın zayıf tabakasından bir kimse hırsızlık yaptığı zaman da, hemen cezayı tatbik ederlerdi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık etse, onun da elini keserdim.”
Sonra o Kureyşli kadının getirilmesini emretti ve kadının eli kesildi.
(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)

Halkta Merhametin Hükümette Adaletin önemini ise:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Âdil, bilgili ve başarılı hükümdarlar; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalbli ve şefkatli olanlar; aile efradı kalabalık olduğu halde harama el uzatmayıp, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidir.”
(Müslim, Cennet, 6)

Devlet başaknının-Emirin, Babanın, Kocanın ve Hocanın adaletten ayrılmaması ile ilgili pek çok hadis vardır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Dikkat ediniz! Hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz. İdareci çobandır ve emri altındakilerden sorumludur. Erkek, ev halkının çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinin ve çocuklarının çobanıdır ve onlardan sorumludur. Köle, efendisinin malının çobanıdır, o da ondan sorumludur. Dikkat ediniz! Hepiniz çobansınız ve hepiniz emriniz altındakilerden sorumlusunuz."
(Buhâri, Ahkam:1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennetlikler üç gruptur. Bunlar: Âdil ve başarılı devlet başkanı, Yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, Ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.”
(Müslim, Cennet 63)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde adaletli davranan yöneticiler, kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek koltuklar üzerinde otururlar.”
(Müslim, İmâre 18. Ayrıca bk. Nesâî, Âdâbü’l-kudât 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yedi kimseyi Allah Teâlâ kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde, gölgesinde barındıracaktır.
Bunlar:
ADALETli devlet reisi,
Rabbine ibadet ederek yetişen genç,
Gönlü mescidlere bağlı kimse,
Birbirlerini Allah rızâsı için seven ve buluşmaları da ayrılmaları da bu sevgiye dayalı olan iki şahıs,
İ’tibarlı ve güzel bir kadın kendisiyle beraber olmak isteyince: “Ben Allah’tan korkarım!”’ diyerek buna yanaşmayan erkek,
Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren adam, tenhâda Allah’ı anıp gözleri yaşla dolan kişidir.”

(Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2)

Resim

**

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in ADALETini bildiren şu olay ve helâlleşme örneği Sahih hadislerde bildirilir ve anlatılır ki..

Kur’anı Kerim’in nüzulünün tamamlandığını bildiren âyetler nazil olunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Cebrail'e:
“Ey Cebrail öleceğimi anladım” buyurunca Cebrail, Peygamberimize:
“Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de razı olacaksın, (Duha:4-5)” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti.
Bütün Muhacir (Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar) ve Ensar (Medineli Müslümanlar) Mescid-i Nebi'de toplandı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara namaz kıldırıp sonra minbere çıktı ve insanlara hitap etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu konuşması sırasında kalbler ürperdi gözler ağladı. İnsanlara şöyle dedi:

“Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber idim?” Onu dinleyenler:
“Allah mükafatını versin çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba, şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah'ın sana verdiği Peygamberlik görevini yerine getirdin O'nun (Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile peygamberlere vereceği mükafatın en güzelini sana versin” dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum!” dedi.
Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı.
Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı.
Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:
“Anam babam sana fedâ olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim ayağını öpmek için sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum!” deyince, Peygamber efendimiz:

“Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan Allah a sığınırım!. Ey Bilal git (kızım) Fatıma'ya uzun bir değnek getir!” dedi .
Bilal-ı Habeşi (şaşkınlıktan) ellerini başının üzerine koyarak :
“O, Allah'ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor!” diyerek Hz.Fatıma' nın yanına geldi kapıyı çaldı ve: "Ey Peygamber'in kızı! Bana uzun bir değnek ver!" deyince, Peygamberimizin kızı Hazreti Fatıma:
“Bugün ne hac günü, ne de O'nun savaştığı bir gün değil babam uzun değneği ne yapacak?” Dedi. Bilal-i Habeşi:
“Babanın yaptıklarından haberin yok. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor.” dedi.
Bunun üzerine Hazreti Fatıma:
“Ey Bilal! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kısas yapmayı ( hakkını almayı) kendisine layık gören kimdir? ( Peygamberin torunları) Hasan ile Hüseyin'e haber ver. O adamın (Ukkaşe) yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını) onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler!” dedi.
Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verince O da Ukkaşe'ye verdi. Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer bunu görünce ayağa kalktılar ve:
“Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma!” deyince Peygamber Efendimiz:

“Bırak ey Ebubekir sende bırak ey Ömer. Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor” dedi.
Bunun üzerine Ali b.Ebu Talip (İmam Ali kerremullahi veche) ayağa kalktı ve:
“Benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir. İşte sırtım hakkını kendi elinle benden al ve bana (O'nun yerine) yüz sopa vur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden alma!” deyince Peygamberimiz:

“Otur yâ Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor!” buyurdu.
Sonra Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin kalktılar ve:
“Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir!” deyince Peygamber efendimiz:

“Gözümün nuru torunlarım sizde oturun Allah sizi burada unutmamıştır (sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir).
Sonra Peygamber Efendimiz Ukkaşe'ye:

“Ey Ukkaşe! Vuracaksan vur!” deyince, Ukkaşe:
“Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu!” deyince Peygamberimiz sırtını açtı.
Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı.
Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı.
Sanki sırtı Mısır' da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş kumaş gibiydi fazla ilgilenip zaman kaybetmeden, sırtındaki nübüvvet mührünü öptü ve şöyle dedi:
“Anam babam sana fedâ olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! sana kısas yapmaya (senden hakkını bu yolla almaya) kim cür'et edebilir?”
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet!” deyince, Hazreti Ukkaşe:
“Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın!” dedi.Sonra (orada bulunan) tüm Müslümanlar Hazreti Ukkaşe'nin alnından öperek ayağa kalktılar ve:
“Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin!” dediler.”

(El İsbahanî, Hilyet-ül Evliya 4/ 73)

İşte fiilî Adalaet budur Şeriat-ı Garrada

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, gençliğinden itibaren güvenilir, itimat edilir bir kimse olarak tanınmıştır.
Yirmi beş yaşlarında iken Mekke'de herkesce
"el-Emin" diye anılıyordu.
Mekkeliler kendisine kıymetli eşyalarını teslim ederlerdi. Peygamber efendimiz bu emanetleri sağlam bir şekilde iade ederdi.
Medine'ye hicret edeceğinde yanında bulunan emânetleri imam Ali kerremullahi veche'ye teslim etmiş ertesi gün sahiblerine vermesini istemiştir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ÜMMetine Dâima ÂDİL olmayı emretmiş ve Adalaeti engelleyecek davranışlar hususunda uyarmıştır.
Gizli şirkin temelinde ADALETsizlik yattığını bildirmiştir.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Şirk ümmetimde düz taşta karanlık gecede karıncaların gezinişinden daha gizlidir. Alâmeti, adaletsizlikten dolayı muhabbet, ve adaletten dolayı da buğz etmektir. Ve Din, Allah için sevgi ve Allah için buğzdan başka nedir? Allah Teâlâ buyurdu ki:"Eğer siz Allah'ı seviyorsanız Bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmrân3/31)
(Gümüşhâneli Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 215/16)

Resim

**

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İmam Ali kerremullahi veche ye nasiahtında ÂDIL olmayı buyurmuştur:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Yâ Ali! Allah, senin kalbine hidâyet ve diline sebat verecektir. Önüne iki hasım oturduğu zaman, birincisini dinledikten sonra, ikincisini de tam dinlemeden sakın hüküm verme! Güzel hüküm vermen için en doğru yöntem budur."
(Ali kerremullahi veche’den; Tirmizî.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kimse, öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin!" buyurdu.
(Ebû Bekre radıyallahu anh’dan; Buhârî.)

Adaletin tek temsilcisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Beşeriyyet Hayatında nelerle karşılaşmıştır, bakınız:

Buhârî ve Müslim, Ebû Said el-Hudrî'den rivâyet ediyorlar:

Zü'l-Huveysıra adında birisi Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm'a geldi.
(Bu şahıs, hadis ve siyer kitaplarında bize şöyle resmediliyor: Gözleri çukurca.. elmacık kemikleri biraz dışarıya fırlamış.. burnu basık, yüzü de ablak ve yuvarlaktı.. âdeta dövülmüş bir kalkan hissi veriyordu.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gazve sonrası ganimetten mal taksiminde bulunuyordu.
Bu esnada Zü'l-Huveysıra adındaki bedevi,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e hitaben küstahça: اِعْدِلْ يَا مُحَمَّدُ :Yâ Muhammed, adaletli ol!." demişti
Bu söz bizden birisine söylenmiş olsaydı, zannediyorum ciddî bir sarsıntı geçirirdik.
Oysa ki biz, hakikaten adaletsizlik de etmiş olabiliriz.
Fakat kendisine bu söz söylenen zât, dünyaya adaleti getirmeye me’mur edilmiş bir peygamberdi.
O sırada orada bulunan Hazreti Ömer, bu saygısızca hitap karşısında birden kükrer ve:
“ دَعْنِي فَأَقْتُلَ هَذَا الْمُنَافِقَ : Bırak beni, şu münafığın başını alıvereyim Yâ Resûlallah!" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hazreti Ömer'i ve onun gibi düşünenleri teskin ettikten sonra bu adama döner ve şöyle seslenir:

“ وَيْلَكَ! وَمَنْ يَعْدِلُ إِذَا لَمْ أَعْدِلْ؟ : Yazık sana! Eğer ben de âdil olmazsam, başka kim âdil olabilir ki?"
Hadisin bazı rivâyetlerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şunu da ekler:
“لَقَدْ خِبْتُ وَخَسِرْتُ إِنْ لَمْ أَكُنْ أَعْدِلُ : Eğer ben adaletli değilsem, yandım, mahvoldum demektir."
Başka bir rivâyette bu söz muhatabınadır:
“لَقَدْ خِبْتَ وَخَسِرْتَ إِنْ لَمْ أَكُنْ أَعْدِلُ : Eğer ben adaletli olmazsam, sen yandın, mahvoldun demektir."

(Buhârî, menâkıb 25; edeb 95; Müslim, zekât 142-148.)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ÂDİL ve MUADDİL İsm-i Şerifleri;
Şüphesiz ki ALLAH celle celâluhu’nun
El ADLu Esmasının Mazharıdırlar. Zuhur Noktalarıdır.
Bu ÖZEL-lik ve GÜZEL-lik içinde;
Halis-Muhlis-Sıddık ve Âdil MuhamMMediler olarak esmau’l- Hüsnâ Zincirimizdeki El ADLu Esmamızı inceleyelim İnşae ALLAH..

Resim

**

Resim Yâ Rasûlullah!.

üMMet EYle!
hiMMet EYle!
MeDeD EYle!
ziMMMet EYle!..

ZEVK 4663

ŞeFâatın ŞiFâmız Kıl!. TeVHiD Resim Terazi TADİL-i
HaŞR ü NeŞRin MuhaMMed
-i.. MevCÛDat-ın MuADİL-i
İfrat
Tefrit Resim İtidali.. CeLÂLül- CeMÂL KeMÂL-i
YÜREĞİN
-de YAŞAT BİZ-e ZÂT-ında, NeFSül- ADİL-i..


10.11.11 20:26
trstkk..brsbrs..


TA’DİL: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
MuADİL: Müsâvi, eşit, denk. Fiz: Eş değer.
İfrat: Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı).
Tefrit: Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı).
İ’tidal: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.


Resim

EL ADLu ALLAH celle celâluhu

Adl kelimesi Kur'ân-ı Kerimde çeşitli türevleriyle birlikte 28 âyette geçmektedir.
Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve halkettiği her şeyde mutlak adaletli olan
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in sözünün âdil olduğu beyân buyurulmuştur.
sadece bir âyette
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in adalet sıfatı olarak kullanılmış sözünün adaletli olduğu ifade edilmiştir.

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih (kelimâtihî), ve huves semîul alîm (alîmu) :"Rabb'inin sözü, doğruluk (sıdkân) ve adalet (adlen) tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. o işitendir, bilendir." (En'âm 6/115)

Her müslümana farz-ı AYN olan Cuma Namazımızda İmam-Hatiblerimizin Hutbede sonunda muhakkak okudukları âyet-i celilede:

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy(bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne) : Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

Resim

El Adlü : Hakkaniyet ve adâlet üzere olan, zulmetmeyen.
İ'tidal üzüre olup ifrat, tefrit ve hevâsız olan...
Hükmünde hakk olan, doğruluktan ayrılmayan ve âdiller âdili olarak da tek olan. Mutlak âdil, asla zulmetmeyen zulmü kullarına da yasaklayan, hakkaniyyetle hükmeden, hakkı söyleyen ve hakk olanı lâzım ve lâyıkınca yapan
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Mutlak, Hakiki, Sınırsız, Sonsuz Adaletli, Zâten ve ASLen ÂDİL ALLAH celle celâluhu.

Adele : Âdil olmak. İnsaf etmek. Aralarını denk tesviye etmek. Eşit muamele etmek.
Adule : Doğru dürüst olmak. Âdil olmak.
İ'tedele : İ'tidal. Mutedil, ılımlı, orta olmak. İki hâl ortası olmak. Düzgün, doğru ve istikâmet üzere doğru olmak.
Adl : Adalet, zûlmün zıddı, doğruluk, güvenilirlik. Misil, eş, bir şeyin mukabili olan karşılık. Fidye. Beraberlik..
Muadele : Muadele, denklem, denge, muvazene.
Âdil : Âdil, adaletli.


وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Ve in tâifetâni minel mû’mînînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ alel uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâh(emrillâhi), fe in fâet fe aslihû beynehumâ bil adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbul muksitîn(muksitîne) : Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurât 49/9)

ALLAH celle celâluhu, El ADL Esmasının ÂDEMoğlunda ve ÂLEMlerde tecellîsi maddî-manevî mutlak anlamda adaletli ölçüyle yaratıldığını AKILlara sergilemektedir.

الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Resim---“Ellezî halakake fe sevvâke fe adelek(adeleke) : Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı.” (İnfitâr 82/7)


Adele: itidal üzere mutedil, dengeli, adaletli, düzgün ölçülü.

Her hücre ve zerre mutlak mizan üzeredir.
Aynı yapıdaki tırnak ve saç hücrelerinin devamlı uzama proğramına rağmen diş ve kaş hücrelerinin haddinde durması lâzım ve lâyık ADLdir.
Zerre-atom ve kürre-kâinâtın her AN AYNı İlahî ŞE’EN içinde dönüp durması ezel-ebed mizanı adalettir.
Her ŞEY-e ne lâzım ve lâyıksa can-cisimde tezyin-donatılmış ve tezvin-ölçüsünde kılınmıştır.
Aslanın parçalayıcı dişleriyle kovalamasında, ceylanın uçan ayak toynaklarıyla kaçmasında İlahî Denge ve Düzen ADALETi gizlidir..


ALLAH celle celâluhu Zâtının El ADLu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Âdil ve Muaddil İsimlerinin kadir kıymetlerini bilmeyi ve gerekleri üzerince İLAHÎ ADALET üzere yaşayıp dârüs- Selâm EHLi olmayı nasib ve müyesser eylesin Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in pâk YÜREKinde Kevser Damlaları olarak inşae ALLAH!..
Es Salât u Es Selâm olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!..


Resim

Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı

Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin mahtelefel melevâni Resim Ve teâkabel aserâni Resim Ve kerrerel cedidâni Resim Vestekbelel ferkadân Resim Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm Resim

MÂNÂSI : Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gittikçe, akşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe, gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça, yıldızlar (kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe Seyidimiz Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver! Bizim tahiyyemizi (hakta ve hayırda diriliş duamızı) ve selâmımızı (sılaya ulaşım arzumuzu) O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!

Resim

**

vASL-ı VefÂ
sıRR
-ı SafÂ
Yâ Rasûlullah
Yâ MuSTafÂ
sallallahu aleyhi ve sellem
Yâ ÂDİL sallallahu aleyhi ve sellem
Yâ MuADDİL sallallahu aleyhi ve sellem

Resim

ZEVK 4662

ŞeFâatın ŞiFâmız Kıl!. TeVHiD Resim Terazi TADİL-i
HaŞR ü NeŞRin MuhaMMed
-i.. MevCÛDat-ın MuADİL-i
İfrat
Tefrit Resim İtidali.. CeLÂLül- CeMÂL KeMÂL-i
YÜREĞİN
-de YAŞAT BİZ-e ZÂT-ında, NeFSül- ÂDİL-i..


10.11.11 20:26
trstkk..brsbrs..


Resim

Hakikatı hârika bir salâvât: okunmasında büyük faydalar olduğı bildirilmiştir.
http://www.muhammedinur.com/salavat.php

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim ve bârik ve terahham ve tehannen alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Resim Kemâ yelîku biazîmi şânı şerefihi Resim Ve kemâlihi ve rızâke anhu ve mâ tuhibbu ve terzâ lehu dâimen ebeden Resim Bi adedi ma’lûmâtike Resim Ve midâde kelimâtike Resim Ve rızâe nefsike vezinete Arşike Resim Efdale salâtin ve ekmeleha ve etemmehâ Resim Küllemâ zekereke ve zekerehu’z-zâkirûn Resim Ve kullemâ gafele an zikrike ve zikrihi’l-gâfilûn Resim Ve sellim teslîmen kesîren kezâlike Resim Ve alâ cemî’il-Enbiyâi ve’l-murselîn Resim Ve alâ melâiketike’l-mukarrebîn Resim Ve alâ sâdâtina ve’l-enbiyâi ve’ş-şuhedâi ve’s-sâlihîn Resim Ve aleynâ mâahum ve’l-mü’minîne ve’l-mü’minâti ve’l-müslimîne ve’l-müslümât ecmaîn Âmîn!

MÂNÂSI : “ALLAH’ım! ALLAH’ım! Sahibimiz ve Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e salât ve selâm et ve bereket ihsân buyur ve rahmet, merhamet ve şefkat et! Şerefinin-şanının azameti ve kemâlinin lâyıkınca... Ebeden-dâimen onun için seveceğin ve razı olacağın şekilde ondan razı ol! Ma’lûmatının adedince... Sözlerini yazacak kelimelerinin boyasınca (mürekkeb miktarınca) ... Nefsinin rızasınca ve Arş’ının ağırlığınca! Salâtın; en fazîletlisi en mükemmeli ve en tam (eksiksiz) olanınca! Seni zikreden zâkirler zikirlerine devâm ettikçe, Senin zikrinden gafil olanlar zikrinden gaflet ettiği sürece! Ve işte böylece, çokça ve gerçek teslimiyetle kâmil olan selâmımızı ilet! Selâmet ver! Bütün nebîlere ve mürsellere de! Yakın meleklere de! Sâdâtlarımıza (seyyidlerimize) ve evliyâlara ve şehîdlere ve sâlihlere de! Onlarla beraber bizlere ve mü’minlerin ve mü’min hanımların ve müslümanların ve müslüman hanımların cümlesine de! Bizden kabul buyur! (Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ulaşımımıza ve sılamıza izin, inâyet ve hidâyet buyur!)”


Resim

ÂDİL: Adâlet eden. Allah'ın emirlerini noksansız tatbik eden. Doğru. Doğruluk gösteren. Adâlet sahibi.
TA’DİL: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
MuADİL: Müsâvi, eşit, denk. Fiz: Eş değer.
İfrat: Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı).
Tefrit: Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı).
İ’tidal: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen simurg »

Yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılan tâbirler:
Dinî ve edebî metinlerde geçen;
Fahr-i Kâinât (Kâinât övünç kaynağı),
Fahr-i Âdem (Âdemoğlunun övünç kaynağı),
Mefhar-ı Âlem (Âlem övünç vesilesi),
Ebü'l-Müminîn (Mü’minlerin Babası),
Hayru'l-Mürselin (Gönderilenlerin en hayrlısı),
Kân-ı Şefaat (Şefaat Kâynağı),
Mahbûb-ı Hâk (Hakk teâl’a’nın Sevgilisi),
Muîn-i Beşer (İnsanlığın yardımcısı, iane edeni),
Rasûlü's-Sakaleyn (İnsanların ve cinlerin Rasûlü),
Seyyidü's-Sâdât (Efendilerin Efendisi),
Seyyidü'l-Mürselîn(Gönderilenlerin Efendisi),
Sultân-ı Enbiyâ (Peygamberlerin Sultanı)

Gibi terkibler doğrudan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e işaret eden tâbirlerdir.
Bu sebeple kültürümüzde ve edebiyatımızda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılan bu tâbirlerin, sıfat mânâsı dikkate alınmadan birer özel isim olarak telakki edilmeleri ve imlâda da büyük harflerle yazılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz.


........
Kıymetli hocam bu sayfadaki muhteşem ve çok kıymetli çalışmanızda
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerini sevmemizi artırmak başta olmak üzere,
Efendimize yakınlık elde etme gayretlerimize yön verecek,
hız kazandıracak, daha fazla tanıma ve muhabbet besleme fırsatı bulmamıza vesile olacak
hakikaten paha biçilemeyecek bir hizmet sunmaktasınız.

Yukarıda alıntı yaptığım bölüm,
sadece Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Hazretlerine ait olarak kullanılan,
özel tabir ve isimlermiş (sizin en başlardaki izahlarınızdan alıntıladım).
Yazılanların hepsi, her satır hatta imla işaretlerine kadar herşey çok kıymetli,
öğretici ve aklımızı müslüman edebilmemizin reçetesi hükmünde
Benim özellikle bu kısmı bir süredir alıntılayıp, ezberlemek istememin sebebi şu idi:
(şükür bu akşam alıp not ettim ve ezberde etmeye niyet ettim nihayet)

Tabirler, isimleri sıradan olarak algılamamızı engellemekte,
yani bir kişiyi, hatta bir eşyayı bile sıfat veya ayırıcı bir özellik ile nitelersek,
o şey gerçek manada özelleşmekte aklımızca,
algılamamız kolaylaşmakta.
Hakkını eda edemediğimiz kıymetler,değerini bilemediğimiz de,
ifadelerimizle saygı ve muhabbet yöneltemediğimiz de ise,
hiç bir şeye, hatta kimseye yakınlık duyamamaktayız.
Bir irtibat da kuramamaktayız.

Örnek, Birçok kişiye hocam diyebilmekteyiz. Eski okul öğretmenleri,
bazı samimi arkadaşlar, veya benzer vs. vs.

Ama kendimce muhabbet ve hürmetimi işaret etmek için "can hocam, aziz hocam, sevgili hocam "dediğimde ise
Çok kıymetli Kulihvani Hocamızı kastetmekteyim.
Yani bu kendimce bir durum elbette, örnek vermek doğru oldu mu aslında bilemedim.
bir ayrıcalık belirtme isteği muhabbetin doğasında var sanırım.
Bunu dile getirmeye çabalamaktayım.

Bunun gibi,
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine de,
Fahr-i Kainat, Fahr-i Alem, Mefhar-ı Âlem , Seyyidü'l Mürselin vs. tabirler ile hitap etmemiz
ki; bu sayede mânâ olarak kendisine bağımız derinlik kazanabilir ancak.

Ayrıca, âyet-i kerime ile sabit olan kendisine salâvat getirmemiz emrine tabii olmak anlamına gelecektir.

Bu ifâdelerimizin samimiyeti ile de hâlen ve dâimen Hayy olan Efendimiz Hazretleri memnun ve hoşnut olacaktır bizden inşaallah.

Dünyadaki en önemli gayemiz "bir gönüle girmek" ti ya hani, Yunus Babamızın dediği gibi.
Gönüllerin sultanının gönlüne girmek ise selâmetin taa kendisi olacaktır eminim. İnşaallah.

O sebeple bu aklıma gelen uygulamayı (isimleri ezberleme meselesi) belki başkada itibar eden kardeşim olur ümidi ile
buraya yazmak istedim.

Hem uzun zamandır bu sayfa için çook teşekkürlerimi iletmek istemekteydim.
Rabbimizden bile haberdâr olamazdık,
eğer Resul-i kibriya Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bizleri haberdâr etmeseydi.

Rabbim! Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in muhabbeti ile şereflenmemizi nasib ve ihsan et cümlemize inşaallah.
Elleri boşta ya da ikilikte kalan değil de,
EL'den EL'e Resulullah'ımız sallallahu aleyhi ve sellem'in Elinde olanlardan OL-alım..
cümle ümmet-i Muhammed(sallallahu aleyhi ve selem) inşaallah. Âmin Ya Rabbelâlemin!.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen simurg »

Hep isimlere bir mıknatıs gibi yapışıyor olmamız,
Herşeyi onlarla aklımıza anlatabiliyor olduğumuz için sanırım.
İsimler ile çalışmakta manalar,ve kendilerini yaşama katabilmekte.
Sözsüz ve sessiz haldeler ikende, tüm manalar ve sesler vardı.
Rabbimiz VAR’ından VAR ettiği, varlık elbiselerine büründürmeyi dilediği için,
Biz onların içerisinde hikayeler serüvenler ve seyirler yaşayabilmekteyiz.
İsimler ile müsemmalar görünmeyen ama bilinince varlıklarına sevinilen hayat devir daimini anlayabilmemizi sağlamakta.
İsimsizlik ne kötü,
Belirsizlik ve adressizlik gibi.
Mananın yurdu kalb ise, akıl bu manalara isimlerden şahit olma imkanı bulmakta.

En güzel isimler Allah’a ait.
Ekmeli’t Tahaya Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizde görünür olan sıfatlar da öyle.

“Beni Rabbim ahlaklandırdı, ne güzel ahlaklandırdı” buyurmuşlar.
En güzel şekilde yarattı ve yaradılışımı en güzel kıldı demek olarak anlamaktayım bu ifadeyi.
Nur’un hakiki kaynağı O sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri.
Nasıl en güzel olmasın.
O’nunla olmaz ise kalbimiz nasıl güzelleşebilsin.

Havz-ı Kevser kalbine girmedikten sonra hangi su, susuzluğumuza çare olabilsin.

Şükür Ya Rabbelalemin.
En güzel isimlerinle Seni zikretmemizi bize öğreten Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine sonsuz Es-Selam.

Hep güzel isimler ve sözler ile yaşamamızı nasib et BİZ'lere Rabbim.
İsimlerin ve fiillerin hayrsızından hıfz ve muhafaza eyle inşaallah. Amin.

“Beni zikredin,bende sizi zikredeyim” diyerek.
Zikrin ile olmamızın en muhteşem huzur ve selamet sebebi olduğunu bize bildirmen nasıl sonsuz bir lutuf ve nimet-i İlahi.
Sonsuz şükürler olsun SANA.
Elhamdülillahi rabbilalemin.
Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve barik ve sellim.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

53- KâMiL sallallâhu aleyhi ve sellem
54- MükeMMel sallallâhu aleyhi ve sellem
55- MükeMMil sallallâhu aleyhi ve sellem
56- MüeMMil sallallâhu aleyhi ve sellem

KâMiL sallallâhu aleyhi ve sellem: Kemâlde; taMM, kusursuz,eşsiz ve ERgin RüŞD Kaynağı sallallâhu aleyhi ve sellem..

MükeMMel sallallâhu aleyhi ve sellem: Kemâlullah SÂHİBi.. İnsan AKLının Kemâlâtında, Dış Düzen-TAMMlanma ve İç Denge-TÜMMlenme Kaynağı ve Kemâl YOLu, KâMiL-i Mutlak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..

MükeMMil sallallâhu aleyhi ve sellem: SAHİBi Olduğu Kemâlle Aklı, Nakle-Kemâle ULAştıran-İkmâl eden-TAMMlayan-TÜMMleyen tek.. İnsan AKLı için tek ve eşsiz Mükemmeliğe sâhib olmakla berâber, Tümm insanlığı ezel-ebed Kemâle-Rüşde ERdiricilikte de tek ve eşsiz olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..

Müemmil sallallâhu aleyhi ve sellem:İnsan AKLını-Nefsini, yaratılış sebebi olan ezel-ebed EMELine-TEVHİDuLLAH kemÂLine Ulaştıran-kavuşturan-İrSALL edici.. Dârü’s- SELÂM CeNNetlerine ve Es- SELÂM yüce EMELlerine KeVSeR olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..

Aziz kardeşilerim;
MuhaMMedî
BİZ-BİR-İZDürbünümüzle BAKalım Kemâl nedir?. Kemâlât nedir?.. İnşâe ALLAHu Teâlâ..
Kemâl: Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet. Değer, baha. Fazlalık. Sıdk ile yapılan güzel iş.
Kâmil: Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazîlet sâhibi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin de ana vasıflarındandır. Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse. İlmiyle âmil Âlim, bilgin kişi..

Nâkıslık-noksanlık , eksiklik kısacası TAMMam olmayış; İnsanın-Aklının-Nefsinin, Bedenen ve Rûhen sonradan ve hizmetle kaldırılıp yerine Kemâl yetiştirilen Fıtrî Yapısıdır.
Kemâlât-Olgunluk-Erginlik-TaMMlık ise noksanszılıktan kurtulup AYNın, ASLa Ulaşımıdır..
Bu ise, her insan da, zâhiren ANA-BABA gibi bâtınen PÎR kaddesallâhu sırrahu Hasbî Hizmetiyle, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selemin
Tebliğ, Tenzir, Tebşir, Teşhidini DUYup-UYmak Şehâdetidir.. Kemâlât budur kısaca..
İnsan oğlu,
CELÂL Esfelinden-CeheNNeminden CEMÂL İlliyyinine-CeNNetine, MuhaMMedî KEMÂL KÖPRÜsünden Geçer..
ALLAH celle celâluhunun Zu’l- CELÂLi ve’l- İKRÂM LuTFunun MuhaMMedî Kemâlâtı içindeyiz el ÂN hamdolsun!..


HİZMet ile DEST-i KeMâL
HiMMet ile DEST-i CeMâL
CeLâL-den ceheNNem-ceNNet
SüNNet ile DEST-i HeM-HâL…

MuhaMMedî-Kur'ÂNî olan Tâlim-Öğretim ve Terbiye-Eğitim KEMÂLATını ANlamaya ÇALIŞmaktayız..
En ÖZ olarak buyurur ÂMELin Kevn Olduğu Odak-Ocak-ANA K-ÂMİL Sevgili Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:

Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II/343 (2532)

Nefsin BİLmesi Emredilen Tek İşin Zirvesi:
Kemâlât, UBÛDİYYETin-Nefsinin ZİLLETinin Şuûruna ulaşıp RÜBÛBİYYETin İZZETinin İnkişâfına aşînâ olmaktır.

İşte şu yaşamakta olduğumuz, İmkÂNla İmtihan Âleminde Zâlim Nefsim KULluğumun-Ubûdiyyetimin sıfatları olan:
Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletini GİYsilerini Çıkarıp, Şekil Âleminde Hevâsını RABB edinip, RABBu’l-Âlemînin Rübûbiyyet Sıfatları olan;
Azâmet, Kudret, Gına, Azîzlik, Dâim ve Kâim oluş ve diğerlerini GİYinince DONMUŞtu-Firavunlaşmıştı!..

KULLuk KEMÂLATını SATIRlardan değil de SADRlardan DİRİden DİRİye ELden ELe Gönülden Gönüle;

BİLmek-BULmak-OLmak ve YAŞAmak..

ERENlerin Kerem Kevseri EDEB Ocağında damla damla eridikçe-soyundukça, tekrÂR bir daha KULluğun ANA Sıfatları olan:
Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletini HİÇliğini GİYindi de gereklerini;

İlim, İrâde, İdrak ve İştirakte fiilen YAŞAmak gereğini vicdanında DUYmak!

AYRısından gAYRısından el çekip;
Aşk u Cezbe,Zühd-ü Takvâ, Sıdk-û-Hüşû’, Havf u Recâ ile Kevser Kucağında Ağladıkça Erimek ve ERidikçe Ağlamak!.
RABBi’l-Âlemin SÖZünü rAHMEtenli’l-Âlemin SESinden DUYup-UYmak..
Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehuyu YAŞAmak
Nefsini BİLen RABBini BİLdimüjdesi ile, Kulluk Tevhidini TAMMamlamak, TaDını TaDDmak-ZeVKetmek!..

Aziz kardeşlerim;
Bizim İzlediğimiz MuhaMMedî meLÂmet YOLU 4 lü sistemlerindeki sistematik her hususta geçerlidir.. Elbette doğruysa..
Tek CüMMleyle MuhaMMedî-Kur'ÂNî olan Tâlim-Öğretim ve Terbiye-Eğitim KEMÂLATında da 4 lü sistem geçerlidir..

Ben - Pîr kaddesallahu sırrahu – Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem – ALLAH celle celâluhu..
İlim - Edeb – İrfÂN – ErkÂN.. vs..

KULLuk Kemâlâtı dediğimiz, son-UÇta, İnsan NEFSinin-AKLının Kemâlât kademeleri olup:


1-Şerîat-ı Muhammediyye ile Bedeni Terbiye-eğitme Okulu (ilkokul gibi)
2-Târikat-ı Muhammediyye ile Nefsi Tezkiye-temizleme Okulu (ortaokul gibi)
3-Mârifet-i Muhammediyye ile Kalbi Tasfiye-arıtma Okulu (lise gibi)
4-Hakîkat-ı Muhammediyye ile Ruhu Tecliye-cilâlama Okulu (üniversite gibi) gibidirler…

KUL Cehâletinden Arınma, HAKK Kemâlâtını Bürünme MeKTEBlerinin 4 ünde de HARF-SAYı HAKKçadır…
Nefsî Cehâletinde ÖLüp MuhaMMedî Kâmillerin Kemâlâtında Doğmak..


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Mûtû kable en temûtû: ÖLmeden önce ÖLünüz!BUYurmuştur ve DUYurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »


CeLÂLul- CeMÂL KeMÂL-i..
Kemâlâtta KûN feyeKüN!
KâMiL - CeLâL- KeMâL CeMâL..

Resim Hak KâMiL - CeLâL- KeMâL CeMâL Resim KaLBden KaLBe HaKK KAPIsı..

Hak KâMiL, Lutfullah'ın Nasrullah'la GELiş Kapısı ve kişini kendisinde zâten var olan Hakîkat-ı MuhaMMediyyesini feyeKÛNa çıkarmaya Hasbî Hizmetçi YED’-i Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir ki SON-UÇ-ta YEDuLLAH, BİZ BİR-İZ Şehâdetini TaMM-TüMMler.. Et TAMMuş- ŞEHîD ALLAH celle celâluhu..

Hak KâMiL, Nefsin-AKLın;
İÇinde Yaşamakta-HaYYatta olduğu Kayıdlı, Kasıdlı, mekANlı, zamANlı şu CeLâLiyyet Esfelinden,
DâR Diyârından
Resim Dârus- SELÂM CeMâL CeNNetineResim Es SELÂM SELÂM-Eti İlliyyinine,
SALLımızın ve SELLimizin Teslimiyyet-İstikâmet KeMâL KÖPRüsüdür…


ALLAH celle celâluhu’ya, Sâlih İBâDet EDilir.. ki;


إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn (nestaînu): Ancak SANA ederiz kulluğu, ibâdeti ve ancak SENden dileriz yardımı, inâyeti. Ya RABB!.
(Fâtiha 1/5)

KULun İstiânesi-AYNın ASLına SALLı, YEDULLAHla BİZ BİR-İZ OL-AN YEDDe-Elde OLuş Hakikat-ı MuhaMMedîyyesinin VüCÛDa GELiş YAŞAyışı Kâimlik KEREM Kevserine ER-İŞi RÜŞDe Ersin Rasulî SEViyede in şâe ALLAH..

"Resim Hak KâMiL - CeLâL- KeMâL CeMâL Resim KaLBden KaLBe HaKK KAPIsı..dır" DEdik:

Hak KâMiL, Lutfullahın, Nasrullahla GELiş Kapısı ve kişinin kendisinde zâten var olan Hakikat-ı MuhaMMediyyesini “feyeKÛN” a çıkarmaya Hasbî Hizmetçi YED’-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemdir ki SON-UÇ-ta YEDuLLAH, BİZ BİR-İZ Şehâdetini TaMMlar-TüMMler.. Et TAMMu’ş- ŞEHîD ALLAH celle celâluhu..

Hak KâMiL, Nefsin-AKLın;
İÇinde Yaşamakta-HaYYatta olduğu Kayıdlı, Kasıdlı, mekANlı, zamANlı şu CeLâLiyyet Esfelinden,
DâR Diyârından Resim Dâru’s- SELÂM CeMâL CeNNetineResim Es SELÂM SELÂM-Eti İlliyyinine,
SALLımızın ve SELLimizin Teslimiyyet-İstikâmet KeMâL KÖPRüsüdür…


Hak KâMiL;
ReSiM-İSİM cİSİM SÜSü,
cÂNÂNın cANN ÖRTüsü ve
KervÂN Kıtmiri-nin ÇÖL TÜRKüsüdür garibÂN-ım..


ALLAH Celle Celâluhu'nun;
Nâr-Esfelin ve Nûr-İlliyyin ZID ANTİPOTluğu OL-AN Yarım Nefeslik EL HaYY-ın, Er RABBla El HaKK olup Nurullah el HüVesi gözüken HaYYat Hâli, NüBüVVet HATMiyle KâMil KaLBinde TaMM lanınca şeCeRR Şehâdeti Şerefi Şe’ende Şu AN Yaşanır ki;
BİLen Demez Diyen de BİLmez! Yaşanmayansa Yalandır!..
İlim-Edeb-İrfÂN-ERkÂN KemÂL Kâmilinde 4 ÂB-DeSt Alış..

İnanç-Amel-Ahlâk KeMâL
CeLâl Çile Çiçek CeMâL
ANlatılmaz YAŞA-nır cÂN
Hâl İçinde Hâldeki HÂL!..

KuL İhVÂNî SÖZ-ü KeS!
cÂN DE-diğin BİR NeFeS!
BİR NeFeS-lik NâSiBi-ni!
GüN GEL-iR BUL-ur HERkeS!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

KeMÂLÂtta İnsanlar her zaman 4 hâlde olmuşlardır:
1- Uyuyanlar
2- Uyurgezerler
3- Sarhoşlar
4- Uyanıklar.

Şimdi kısaca bir göz atalım:

1-Ağır Uykuda Olanlar:

Öylesine yoğun bir uykuda uyumakta ki onun için:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ II/414 (2795)

Uyuyan kişi kendi kâbusunda rüyâsında ve düşünde yaşar...
Ne çocuk, ne yaşlı, ne kadın, ne erkek, ne âlim, ne de câhildir... Ne adı-sanı ne de bir şeyi vardır.
Kâh dellenir, kâh yellenir... Kâh türkü çağırır kâh ilâhi okur...
Onların uyur olduğunu anlamayanlar ise uyurken küfreder görürse başına çullanır, taşa tutar, yuh çeker...
İlâhî okuduğunu duyunca alkış tutar, poh pohlar...
Yâni; bulunduğumuz odaya komşu odadan duyduğumuz çok ağır küfür sözlerine, kötü kokuya ve yellenmeye:
yuhh!..çekip, çok görüyor ve düşman olup taşa tutuyoruz...
Ya da hârika ilâhîler, Kur’ân âyetleri duyup bulunduğumuz odada alkış tutup:
Yaşa!. Bravo!diyoruz.
Bu sırada
Uykuyu,Uyuyanı veUyandıranı bilen bir HAKK Dostu geliyor ve:Buyurun!diye komşu odanın kapısını açıyor.
İçeride iki kişi mışıl mışıl uyuyor...

Kimi alkışladınız? Kimi yuhaladınız?diye soruyorlar bize...
Hayret ki ne hayret! İşte uyku böylesine zâlim...
İkisinin de yaptığı ve söylediği geçersiz, geçerli olan ise uykusu.
İstersen uyu da sen de gör... Kim olursan ol uyu da gör!

Onun için fıtrî olarak Muhammedî olduğunu;
İlim, İrade, İdrak ve İştirak Bazında
BİLen, BULan,OLan, ANlayan ve YAŞAyan Âşıklar bilirler ki uyuyan insanların üzerimizde, çok büyük birUyandırılmak Haklarıvardır.
Onların bizden fıtrî istekleri, arzuları ve hakları onları merhameten uyandırmaktır.
Tekmeleyip horlamak ve dırlamak asla değil...

Aksaray’da bir sohbette zâhiri hâli hoş gözükmeyen, zom uykuda birisi:

Yazıklar olsun bana ben uyanamıyorum!deyince ona:
Hayır hayır! Uyanmadığın için sana yazıklar olmasın... Uyandıramadığım için bana yazıklar olsun!demiştim...
Candan gönülden demişim ki uyanmış ve şükür, bir daha uyumamıştı.

Bizim âcizâne Metodumuz Muhammedîdir.
Bu güne kadar gelen Tasavvuf Yollarının ileri gelenlerinin tavır ve tarzlarına sözümüz asla yoktur.
Ancak, bize göre ORTA YOL TEK-tir ve
Muhammedîdir:

1-Şerîat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Vahyî SÖZleridir. Âyet ve Sahih Hadisleridir.

2-Târikat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AMELleri, fiilleridir, Sünnet-i Seniyyesidir.

3-Mârifet-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AHLÂKıdır. Hulki’l-azîm. Ahlâkullah...

4-Hakîkat-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AHVÂLidir. “Kâbe kavseyn” vs. gibi söze sığmayan ve yaşanınca anlaşılan HÂLLERidir.

Muhammedî olduğunu anlayanın; Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâllerini Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i DUYması Lâzım UYması Lâyıktır ve de Şarttır.
KULLUK İMTİHANIn ASLı-Faslı da budur.


UYANDIRmak-AYIKTIRmak, MÜJDELEmek!
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Tek, Eşsiz, Mükemmel ve Mükemmil Mesleğidir.
Aslında bütün Nebî ve Rasûller de
TENZİRle EMRedilmişlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de
ALLAHu zu'l-Celâl;
Habibi, Edibi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e EMİR buyurduğu âyetlerle...

TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD 4 lüsünü bildirmiştir…

2- Uyurgezerler:

Öyle bir kesim insanlar da vardır ki hareket eder, gelir-gider, alır-verir...
Uyanık sanırsın...
Ne var ki her hareketinde bir yere toslar ve şangırtı göğe yükselir...
Gerçekten yaklaşıp seyredebilirseniz görürsünüz ki düpedüz uyurgezer...
Sözleri ve fiilleri uyku içindeki rüyâ ve kâbuslarının eseri olup, hadd-i zâtında geçersizdir.
Uyandırılmaya muhtaçtır, asla horlanmaya tehdide ve tekfire değil...

İÇteki
EMÂNETe SADAKAT, DIŞtaki Nİ’METe ADÂLET, KULluğun ASLı ve Es3asıdır.
Tevhidin temeli olan Tevhid Tecellîsine Şe’en Şehrinde ŞÂHİD OL-uştur...
Îmân ve itâat ancak ve ancak ALLAH celle celâluhu’nun ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’ in HAKK-ıdır.

ALLAHu zu'l-Celâl celle celâluhu biz kulları için ise;


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ

Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe ve kûnû mea's-sâdikîn (sâdikîne) :Ey îman edenler, ALLAH'tan sakının ve doğru (sâdık)larla birlikte olun.
(Tevbe 9/119)

Bu âyet-i celîledeki sadık olan zât ise;
Sözünde, Fiilinde, Ahlâkında ve Hâllerinde gerçekten Muhammedî olan KİŞİ-dir ki onu emniyet içinde tercih edip iltizâm edelim-lüzûmlu sayalım ve BİZ BİR-İZde berâber olalım.


3- Zil-Zurna Sarhoşlar:

İnsan oğlu nisyan-gafletle yaşar.. Ayıktırılmya muhtaçtır..
Sünnetullahda; ALLAHu zu'l-Celâl’in bizim için ortaya koyduğu Hayâtî Tavır ve Tarzında her varlık ÖZ-ünün EMRindedir.

Ancak TEVHİD TEKEMMÜLÜ-nü bilenler bilir ki her çağla acıdır.
Zamanla gelen çileler, her canı olgunlaştırır.
Ondandır ki ancak CÂHİL-ler, portakal bahçesine girip yemyeşil portakal çağlasını dişleyip:

Zehir zıkkımsın!diye taşlarlar.
Oysa
KÂMİL-ler bilir ki her çağla hamdır ve hizmete, zamana, çileye ve duaya muhtaçtır.
Taşa ve sopaya ise asla!
Onun için fıtrî olarak Muhammedî olduğunu;
İlim, İrade, İdrak ve İştirak Bazında
BİLen, BULan, OLan, ANlayan ve YAŞAyan Âşıklar bilirler ki uyuyan insanların üzerimizde, çok büyük birAYIKtırılmak Hakları” vardır.

4- Uyanıklar:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi DUYup-Uyma şerefine erip de Hasbî hizmetinde;
EMRi bi’l- Ma’ruf: Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur. Şeriatın makbul kıldığı veya emrettiğini halka bildiririp,
Nehy-i ani’l- Münker: ALLAH celle celâluhu'nun haram kıldığı şeyleri işlemekten men'etmek hususunda halka hizmet ehli olan değerli MuhaMMedî Kâmiller..
MuhaMMedî Gayretle, MuhaMMedî Merhametle, MuhaMMedî Muhabbetle, MuhaMMedî Hakîkatle MuhaMMedî hasbî-Habîbî HİZMET ERleri...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Kemâlâtın-Tekemmülün Formülü:

ALLAHU Zu’L-CELÂL’in Mutlak HİDÂYET-i,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Şerefli ŞEFÂAT-i,
ALLAH Dostları'nın Himâyetkâr HİMMET-i ve
O KUL-un ise; Fakîr, Âciz, Zelîl ve Alîl OL-uşunu AN-layıp göstereceği Muhammedî KUL-luk GAYRET-idir…

Onun için Sâlih bir KUL-un; Îman, Amel, Ahlâk ve Hal'leri olarak o KUL:

Muhammedî KUL-luk GAYRET-ini BİL-irse
Kâmil PÎR’in HİMMET-ini BUL-ursa
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Şerefli ŞEFÂAT-inde OL-ursa,
ALLAHU Zu’L-CELÂL’in Mutlak HİDÂYET'ini Es-Selâm ALLAH celle celâluhu SELÂM-ET'inde YAŞA'yacaktır İn şâe ALLAH…

İşte Şu AN da El-Zâhir OL-AN ALLAH Celle Celâluhu'nun cANlı ŞÂHİDi Şehâdetinin ÖZ-üne KULun Kemâlât Tevhîdi diyoruz.
RABB’imiz celle celâluhu BİZlere de nâsib buyursun İn şâe ALLAH… Âmin!..

İlmin kemâli HAKK Teâlâ’dadır.
Bize lâzım ve lâyık OL-AN İlmullah açık-seçik Kelâmullah'la Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e BİLdirilmiş ve BİZ'e TEBLİĞ edilmiştir hamdolsun..

Her ilim sâhibinin üzerinde daha fazla bilgi sâhibi başka bir âlim vardır:


هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

Huvellezî enzele aleyke'l-kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummu'l-kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeyğun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtiğâe'l-fitneti vebtiğâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulû'l-elbâb(elbâbi): Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım âyetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşâbih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini ALLAH'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü RABBimizin katındandır" derler. Temiz akıl sâhiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.
(Âl-i İmrân 3/7)


فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ

Fe bedee bi ev’ıyetihim kable viâi ahîhi, summestahrecehâ min viâi ahîh(ahîhi), kezâlike kidnâ li yûsuf(yûsufe), mâ kâne li ye’huze ehâhu fî dîni'l-meliki, illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), nerfeu derecâtin men neşâ’(neşâu), ve fevka kulli zî ilmin alîm(alîmun): Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kânununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak ALLAH'ın dilemesi hâriç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zîra her ilim sâhibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
(Yûsuf 12/76 bkz.)

KÜLLÎ İRÂDE, Sonsuz Sınırsız, Bedelsiz ve Sebebsiz DİLEyebilmesi, MUTLAK kendi ZÂTına masus OL-AN İLÂHÎ İRÂDEdir.
CÜZ’İ İRÂDE ise KULluğun ANA Sıfatları olan AKLın, Fakriyet (aslen fakîr oluş), Acziyet (âcizlik), Zillet (zelillik- kendine mahsus izzetsizlik) ve İllet (sebebe dayalılık-sonunda yok oluş) Sıfatları İçindeki HÂLi gereği bir AN-da ancak bir ŞEYi Sınırlı ve Sorumlu DİLE-yebilen, iki ŞEYe BİRlikte DİLEmede bulunamayan İNSAN İRADESİdir.

KÜLLÎ İRÂDE, Sonsuz Sınırsız, Bedelsiz ve Sebebsiz DİLEyebilmesi, MUTLAK kendi ZÂTına masus OL-AN İLÂHÎ İRÂDEdir.
CÜZ’İ İRÂDE ise KULluğun ANA Sıfatları olan AKLın, Fakriyet (aslen fakîr oluş), Acziyet (âcizlik), Zillet (zelillik- kendine mahsus izzetsizlik) ve İllet (sebebe dayalılık-sonunda yok oluş) Sıfatları İçindeki HÂLi gereği bir AN-da ancak bir ŞEYi Sınırlı ve Sorumlu DİLE-yebilen, iki ŞEYe BİRlikte DİLEmede bulunamayan İNSAN İRÂDESİdir.

İşte İnsanoğlu bu CÜZ’Î İRÂDE Ölçüsü ile Kulluk sıfatları NOKSANlıklarını;
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem i DUY-up UY-arak,
Kelâmullah, Murâdullah, Emrullah, Sünnetullah, Kudretullah, Azâmetullah gibi ANA kavramların Şeriat-ı GARRAsında;


Muhammedî ŞUURu BİLebilir
Muhammedî NÛRu BULabilir
Muhammedî SüRURda Olabilir
Muhammedî O-NURu YAŞAyabilir
Muhammedî Kulluk Kemâline ER-ER
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

KÜLLÎ İRADE; Sonsuz Sınırsız, Bedelsiz, Kıyassız, Şartsız ve Sebebsiz DİLEyebilmesi MUTLAK kendi ZÂTına mahsus OL-AN İLÂHÎ İRADEdir.

CÜZ’İ İRADE ise KULluğun ANA Sıfatları olan AKLın;
Fakriyet (aslen fakîr oluş),
Acziyet (âcizlik),
Zillet (zelillik- kendine mahsus izzetsizlik) ve
İllet (sebebe dayalılık-sonunda yok oluş)
Sıfatları İçindeki HÂLi gereği bir AN-da ancak bir ŞEYi Sınırlı ve Sorumlu DİLE-yebilen, iki ŞEYe BİRlikte DİLEmede bulunamayan İNSAN İRADESİdir.

İşte İnsanoğlu bu
CÜZ’İ İRADE Ölçüsü ile Kulluk sıfatları NOKSANlıklarını;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem i DUY-up UY-arak,
Kelâmullah, Murâdullah, Emrullah, Sünnetullah, Kudretullah, Azâmetullah gibi ANA kavramların Şerat-ı GARRAsında;

Muhammedî ŞUURu BİLebilir
Muhammedî NÛRu BULabilir
Muhammedî SüRURda Olabilir
Muhammedî O-NURu YAŞAyabilir
Muhammedî Kulluk Kemâline ER-ER

Hadi gel! Gönül gözlüklerini-Tahkik Tevhidini tak da Tecellî Tezgâhını yakından seyredelim!
Arapçada fiil KÖKü esastır ve asla uydur-kaydır kelime bulamazsınız.
Tâki batıda icade edilmiş yeni ismlet Telefon vs gibi geçmişti.
Ancak Kur'ân-ı Kerim ve MuhaMMed aleyhi's-selâm dilinde her kelimenin kökü-kösteği vardır..
Tasavvufta
Cellkökü de hârikadır...
Cedd, Sall, Cenn, Hadd, Habb gibi...
Celle: açığa çıkarıp açıklamak, zuhûra çıkarmak.
Tecellî: El HAKK Teâlâ’nın, halk için zuhûru...

1- Hemhâlî Celâ:
Aklın algılaması hissi dışında.
Ahaddiyet A’mâsında, bilinemezlik, karanlığındaki
ZÂTu’l-ZÂT'ında dâim ve Kâim olan El AHAD celle celâluhu...
Kendi
ZÂTında, kendi ZÂTıyla ve kendi ZÂTı için MUTLAKiyyet zuhûru...
HABÎBullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in HABBEsinin kokularını getirdiği ZÂT Âlemi... El EVVEL Celle Celâluhu.
İnsan anlayışından uzak âlem.
ZÂTî Zuhûr...

2- Cemâlî Celâ:
Lâtif, hissi, çok gizli.
ALLAHU ZU’L-CELÂL’in Ulûhiyyetinin bilinmesinin, mutlak olarak ZÂTına âit olan Kazâ, Kader, İrâde ve Meşiyyeti ile kendi Sıfatî Taayyünâtında kendi ZÂTı için Merhâmeten, Muhabbeten Sıfatî Zuhûru... El ÂHİR Celle Celâluhu.. Sıfatî Zuhûr...

3- Kemâli Celâ:
Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet EZVAC Tammlaması..
Daha kesif, daha belirgin, insan hissine daha yakın.
Aklen Naklî Esmâî Zuhûru...
El BÂTIN Celle Celâluhu

4- Celâlî Celâ:
Belirgin, açıkta Eşyâ ve Olay olarak insan hissi içinde.
RABB Teâlâ’nın Rubûbiyyetinin bilinmesini Kazâ, Kader, İrâde ve Dilemesiyle, ZU’L CELÂLÎ VE’l-İKRÂM celle celâluhu’nun,
Vücûd-i Mutlak'ın; cem’i şuûnât-ı ilâhîyye ve kevniyyede ve ebeden Eşyâî Zuhûru... Ez-ZÂHİR Celle Celâluhu...
İlerde İn şâe
ALLAH yine döneriz ama ALLAHU-ZU’L-CELÂL, Kur’ân-ı Kerîm’indeSizi ve fiillerinizi yaratan benimbuyuruyor.
Hattâ iki yerde de
Ben dilemezsem siz dileyemezsiniz bile...buyurmuştur.


وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) : ALLAH dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten ALLAH, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
(İNSÂN (DEHR)76/30)


وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ

Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbu'l-âlemîn(âlemîne) : Âlemlerin RABBi olan ALLAH dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
(TEKVÎR 81/29)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

İnsanın yaratılış sebebi;
Âhirinde (son nefesinde) Taklîdî Tevhîdini, Tahkîkî Tevhîde dönüştürmektir.
Kerâmet de budur. Kemâlât da budur. Kulluk da budur.
Sultânlık da budur. Mesele de budur...


Tevhid Tohumu;
İlim Toprağında, Edeb Suyu, İrfan Enerjisi Ve Erkân Havasıyla buluştu mu,
O zaman:
-ilâhe-illâ-ALLAHdiye dirilir.
BeBelikGençlikOlgunluk - Dedelik Devrini yâni,
Kerâmetini ve Kemâlâtını yaşar.
Bir tohum, bin TOHUM verir.
Vahdetten Kesrete, Kesretten Vahdete DEVReder durur, DEVRÂNda...
Tevhid Tekemmülünün OL-uşumunu İZ-lemek, GİZ-lemek değil.

İlkokulOrtaokulLise - Üniversite gibi…

Şerîat-ı Muhammedîyye,
Târikat-ı Muhammedîyye,
Mârifet-i Muhammedîyye,
Hakîkat-i Muhammedîyye’yi
Karınca Kaderince alnında yazılan kadar tahsil etmek ve,
İlim, İrâde, İdrâk ve İştirâkle YAŞA-mak.
Muhammedî Tâlim-Öğretimle
Muhammedî Terbiye-Eğitimle Kemâlât
ÂLEM-de ne var ise ÂDEM-de de o vardır.
Tüm sistem, insanın kemâlât bulması ve İnsan-ı Kâmil olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e kavuşup KÂMİL İNSAN olması için emrine musahhar kılınmıştır.
Teknikte olanlar; aynen insanın dışında ve içinde bulunmaktadır.
Hidrojen ile 1 Oksijen Zâhirde bir kıvılcımla yangına dönüşürken; İKİ-likteki AKIL, TeKlik NAKLiyle Bâtında Tevhidî Kemâl Kuralları altında BİRleşince Kulluk Yangınını söndürücü hâle gelir.
Rahmâniyyetin İKİlik YANIcılığı, Rahîmiyyetin Birlik Yakıcılığıyla Eşleşince TAMMlanınca Rububiyyetin
SıRR Söndürcülüğü-Hayylığa çıkışı Yaşanır bir damla SU-da..
Nedir tekemmül?

Tekemmül: Kemâle gelme, kemâl bulma, olgunlaşmakdır.
Kemâl ise: olgunluk, yetkinlik, tamlık, eksiksizlik, rüşde erme, maksadın hasıl olması, kişinin kendisine lâzım ve lâyık olan değerini bulması..
İnsan olmanın şerefine, haysiyetine, onuruna, erdemine ve ihsânına ermesidir.
Bu kemâlâtın ise geçici değil de ebedî olması esastır.
Her yerde, her zaman, her hâlde, herkesin içinde ve herşeyle kâmil insan olan prototip, tek örnek, mükerrem ve mükemmel
Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâlince tıpatıp benzemesidir.
Akdenizde, Akdeniz olmasıdır.

Kendi aklını, nefsini ve kalbini iknâ edip, başını
RABB’ına eğdirecek ne gördün, ne bildin, ne anladın ve ne yaşadın ise olduğu gibi ve Muhammedî metodun gereği olarak;
Muhammedî oluş şuûruna koşan kardeşine anlat ki zahmet çekip binlerce eser aramasın, aklının aradığı kördüğüm çözümlerini bulmaya zaman harcamasın, ahmakça alışkanlıkları bırakıp,
Muhammedî Kavlî, Fiilî, Ahlâkî ve Hâli ANlayışı ve yaşayışı tatbik etsin.
Aralarda kalmasın!
Kâğıt yangını gibi geçen ömür tantanası ve dünya şakşukası bitip, ağır hesaba çekilmeden o kardeşimiz de;
Ezel sözünü, parmak izinde ve kendi özünde bulup isbât etsin.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de bilişelim, buluşalım, oluşalım ve tanışalım-sevişelim!
Bu cihânda
Celâl, Kemâl, Cemâl ve Hemhâl CeNNeti olan;
Can-ı Cânân, Yâr-i Yezdan ve Habib-i Hannân-ü Mennân olan Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in Kalb Kâbesinde tevhid tavafı,
Ârifler Arafatında derûn duası,
Merhâmet MEş’arî’l-Haram’ında Hürmet Hüşû’unu ve
Muhabbet Minâ’sında Kulluk Kurbanını (yakînliğini)
diriltelim birlikte!
Gel!
Aynı tende canlar olarak; ben, sen, o, biz!
Biz, Muhammedîyiz!
Hepimiz, birimiz! Birimiz, hepimiz!
Biz hamdolsun Muhammedîyiz!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Sâlim DUA için önce, Nefsin (AKLın) Kemâlâtta Sırat Köprüleri olan;
Gaflet, Cehâlet, Dalâlet ve İhânette ÖLüp,
Muhammedî Teslîmiyyet'te, Îman'da Tâbi Oluşta ve İtaat'te Dirilmek şarttır.


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Mûtû kable en temûtû: Ölmeden önce ölünüz!buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Bunu başarmak ise, Tavasvvuf Tenceresindeki Nefsin; Tevhid Talim Terbiyesi ve Naz-Niyâz Öğretim ve Eğitimidir.

RABB: Terbiye edip aşama aşama kemâle erdirendir.

EL RABB<> EL BİRR:
Zâhiri RABB: Acı-tatlıyla terbiye eder. (sağdan sola RABB)
Bâtını BİRR: Maksadı iyilik. (baba gibi) (soldan sağa BİRR)

Zikirden gâye: HAKK celle celâluhu’nun kemâl, izzet, yücelik, celâl, azâmet ve kudret sıfatlarını AN-mak.
Bu AN-ışın şekli ise:

Her zerre zâri zâri inleyerek ve ürpererek niyâz edecek.
Zîrâ kemâlât, UBÛDİYYETin ZİLLETinin şuûruna ulaşıp RÜBÛBİYYETin İZZETinin inkişâfına aşînâ olmaktır.


KUL; Ubûdiyyetin sıfatları olan:
Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletini; İlim, İrâde, İdrak ve İştirakte fiilen yaşadı mı,
Elini eteğini gayrısından çekti mi ve bunu;

Aşk u Cezbe,
Zühd-ü Takvâ,
Sıdk-û-Hüşû’,
Havf u Recâ ile yaptı mı kulluk kemâlindedir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehubuyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ II/343 (2532)

Nefsini BİLen RABBini BİLdimüjdesi ile Kulluk Tevhidini TAMAMladı, dörtledi demektir.

AHADDİYYET: ALLAHU ZU’L-CELÂL’in aklın ulaşabileceği her türlü Nicelik ve Niteliklerle Vasıflandırılmasından müstağni OLmasındaki Zâtî TEKliğidir.
Asla yaratılanlarca Ulaşılıp BİLİNEMEZlik-Anlaşılamazlık, Kendi ZÂTına Mahsus ÂmÂda-AKLa KÖRlük OLuş TEKliği...


VAHİDİYYET: Kur’ân-ı Kerîm’in ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in BİLdirdiği, Sıfat ve Esmâlarıyla kulları tarafından bilinen hususlardaki tekliğidir.
Kendi ZÂTına Mahsus, ÂLEMde Kesret İÇinde VAHDET, BİR OLuş TEKliği...


هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Huve’l- Evvelu ve’l- Âhiru ve’z- Zâhiru ve’l- Bâtın (bâtınu), ve huve bi kulli şey’in Alîm (alîmun) : O, Evvel'dir, Âhir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır. O, her şeyi Bilendir.
(Hadîd 57/3)

ALLAH celle celâluhu'nun bu 4 İsm-i Şerîfini BİLiş ve ANlayış;
Ancak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in,

İMANda BİLinmesi,
AMELde BULunması,
AHLÂKında OLunması,
AHVÂLinin YAŞAnması OL-AN,
ÖZ-deki, Ulaşılamaz - Kara Delik - RUBÛBİYYET MERKEZİ - VÂCİBU’l- VÜCÛD SILAsı - AKREB NOKTASIna AKRABAmız - MEVCÛDAT MAZHARI, MASDARI, MENBAĞI, MENŞE’İ - AKL-ı KÜLL KEVNi - NÛR-u MîM YAKÎNi - Yaratandan AYRılışta İLK ve Yaratandan YAKÎN OLuşta SON ÇENBERHabli’l- VeridMÂRiFeTini SaHİBimizin SESinden DUYup-Uymaya BAĞlıdır…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Bedeni İbâdetullahla,
Dili Zikrullahla,
Kalbi Mârifetullahla,
Ruhu Celâlullahla,
Sırrı Rızâullahla,
Hafîsi İhsânullahla,
Ahfâsı Habibullahla.
Akdes’i ise Zâten Cemâlullahla.
İşte Ehlullah, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle!.

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Resim---İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summeSTEKÂMÛ tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn(tûadûne): “Şüphesiz, RABB’imiz ALLAH’tır deyip, sonra dostoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin size va’dolunan cennetle sevinin!”derler
(Fussilet 41/30)

İSTİKÂMET; Din, Tevhid, Mârifet ve Sâlih Ameldir.
Kısaca istikamet, tevhid ve amelin müntehâsıdır.
“OL!” aCAK.. Yarın.. Umduğun yarında: Dua et!
“OL!” MUŞ.. Dün.. Korktuğun, dünde: Tevbe et!
“OL!-AN”… BuGüN.. Yaşadığın, bu günde: RABB’inden Razı ol! Şükret ve Sabret!.
TESLİMİYET, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve O’nun REHBERliğinde İSTİKÂMET ALLAH celle celâluhu’yadır aziz kardeşlerim!.

İSTİKÂMET; Sırat-ı Müstakîm (Şerîat-ı Garra) üzere Kemâlât (Terakki ve Tekümmül), Yakinî İlim (Hakkı Tercih) ve Sâlih Amel (Hayrı Tercih) ile İfratsız-Tefritsiz, İ’tidal üzere EMRedilen (Muhammedî) HÂLe gelmektir istikâmet!..

MuHaMMeDî Gayretle kendini BİLip, PîRini BULup, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Yüreğinde OLanlar;
MuHaMMeDî İSTİKÂMET lerini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de TAMMamlarlar İlahî SALL-a zâhir-bâtınSeBBaHa!” iştirakine GEÇerler inşâ ALLAH..

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yuSALLûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû SALLû aleyhi ve sellimû TESLÎMâ (teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.”
(Ahzâb 33/56)

Kur'ân-ı Kerimimizde TESLİMİYETin dayanak ÂYETibudur.
ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem EMRince;
Bir NEFS kendini BİLir Kâmilini BULursa TESLİMİYET TeSELLümünü TAMMlar..
TaMM İSLÂM-Müslüman olur..
Böylece ilk önce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem e TESLİM OL-AN Nefs, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem RESÛLİYYET SEVİYEsinde ÖZ “SILA”ya İSTİKÂMET “SALL” ına İştiraka Başlar..
Sonunda TÜMMlenerek TÜMM Mü’min OLur..
Muhammedî Tasavvufun iştirakinde (uygulamasında) Kulun Nefsi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve O’nun sayesinde ALLAH Teâlâ’ya teslim olup (müslim), imân edip (mü’min), tâbi’ olup (ârif, velîsi) ve itâat ederek (kâmil âşık,ehli) İmâm-ı Mutlak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i DUYar-UYar o kadar...
Gerisini İmâm-ı Mutlak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem BİLir-BİLdirir hem de HAYY OLarak İnşae ALLAH...
ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e İman ETmek, Tâbi OLmak ve İtâat Etmek âyetlerimiz biliyorsunuz ki Kur'ân-ı Kerimimizde çokça vardır..
Bu MuHaMMeDî KeMâLâT Seyr ü Sülukunu İzleyenler için ÂHİRde-SonUÇta İlahî MÜJDE vardır:

يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ
Resim---Yâ ibâdi lâ havfun aleykumul yevme ve lâ entum tahzenûn(tahzenûne) : "Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız."
(Zuhruf 43/68)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Azîz kardeşlerim,
Gerçek AŞK Gönül Ateşidir, coşturur, taştırır ve de dağlar aştırır..
BİZ ÂŞIK Milleti böyleyİZ...
İster Şiir de, ister Tûlûat (doğuşlar) de, Varidât (oluşlar) de, Zevkler de, HaZZlar de ne dersen De!.
Birisi: “Allah!.” dese, ZİL TAKar OYNArız.
MuhaMMedî MeLâmette Kemâle götüren ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’dir.
ZİKİR: Sistemin sahibi Subhan ALLAH Tealâ’yı yâd’etmek, Rububiyyet Kevniyyetinin ASL Sahibini BİLmek-BULmak ÂNışıdır Her ÂN Her Yer ve Her Hâlde..

FİKİR: Herşeyin, şu anda HAKK celle celâluhu ile kâim olduğuna şühûd (şehâdet). Rububiyyet Kevniyyetinin ASL Sahibini BİLmek-BULmakla beraber OL-Anın İÇİnde-Özünde OLuşunu ÂNlayıştır.

ŞUÛR: Emânet ve Ni’meti en hayırlı bir şekilde (optimum, i’tidal üzere) kullanabilme melekesidir. Şahdamarından da YAKIN olan RABBul’- ÂLEMine Muhammedî İman, Amel, Ahlâk ve Hâlde Şehadet YAŞAyışıdır.

ŞÜKÜR: “Olsun! Olmasın!” HEVÂsından vazgeçen Nefsin, “OL-AN” Haktır RIZA Mutmâinliğine eriş rüşdüne şehâdettir.

İLİM:
İlmin esas olduğu Bedensel Âlemdeki Terbiyeli Aklın iş görebileceği Şerîat Âleminde “Ben!” vardır.
Herşey “Ben” le başlar, “Ben” le biter.
Sıfırdan sonsuza kadar hep Ben!. Ben!.
Bir tek can vardır, o da benimkidir.
ALLAHU ZÜ’L-CELÂL dahi “şöyle yaparsan, seni cennete sokacağım; şöyle yaparsan, seni cehenneme atacağım” buyurur. Şerîat âleminde böyledir bu, istediğin kadar genişlet.

İRÂDE:
İrâdenin esas olduğu Nefissel Âlemdeki Tezkiyeli Aklın iş görebileceği Tarikat Âleminde Pîr (kaddasallahu sırrıhu) vardır. Pîr komutandır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zikir ve sohbet mîrâsına gerçekten vâris olmuş sözü, fiili, ahlâkı ve hâlleriyle sırf ve saff Muhammedî olan Ehlullah, Velîyullah ve Kâmil mürşid olan Pîr;
“Ben!. Ben!.” deyip dört nala giden öğretim ve eğitim vermekte olduğu öğrencisine:
“Dur yolcu!. Sen kimsin?
Kendini ve RABB’ini bilir misin?
Nerden nereye yolculuk!.
Çırılçıplak girip çıktığın bu saha, imkânla imtihân yeridir.
Hele bir soluklan ve dinle tebliğ-i Muhammedîyeyi!.
Enfüste (iç) Şahdamarından yakın olan kim?

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)

Âfâkta (dış) “küllî şey” i yutan kim ve sen kimsin? Ortak mısınız hâşâ?”
وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır.” (Nisâ 4/126)
Muhammedî sohbetinin sonunda ise:
Ben!”ler “BİZ”e dönüşür. “Bizim, bize, bizi, bizde, bizden!” başlar. Sen, ben, o, biz…
Biz hepimiz Muhammedîyiz iksirini içirir..
Pîr, Muhammedî Oluş Şuûruna bizi akıtan ark (kanal) dır.
Hakkın ve Hayrın Hasbî ve Habibî Hizmetçisidir.

İDRAK:
İdrakin esas olduğu Kalbî (gönülsel) Âlemdeki Tasfiyeli Aklın iş görebileceği Mârifet Âleminde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizzâtîhidir.
Söz ve Sohbet kaynağından Zevkedilir.
Neticede Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dahi:
“biz, biz!. yoktur, BİZ Dediğimiz, BİR OLAN ALLAH celle celâluhudur!”
Buyurarak söze sığmayan bu âlemden, Hâl Âlemi olan “Sırru’l- Sır Âlemi”ne isâl eder ULAŞtırır BİZi...
Onun içindir ki bu fakîr hep: “Yâ RABB’i, bu kıtmir Kul İhvânî’ni, SEVgilin ve SEVgilisi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in KALBinde CENNETine sok!.” diye dua ederim.
Daha doğrusu: “...BİZi!” diye dua ederim.

İŞTİRAK:
İştirakın esas olduğu Ruhi Âlemdeki Tecliyeli Akıl ki;
Rüşdüne erince ve kemâlât buluncakısacası NAKLe karışınca-ERiyince AŞK adını almıştı.
İşte bu AKLın iş görebileceği Hakikat Âleminin Hâllerini “Diyen bilmez, bilen demez!”
Ve orası bizzât yaşanır ve Yaşnamayan yalandır!
Herkes RABB’ısıyla başbaşa, parmak izi gibi şahsına mahsus İHSÂNına kavuşur.
Orada, halkedilenlerden kimse yoktur.
Mahlûkat açısından sonsuz sükût-sûkün ve gark oluş vardır.
Bizim için Muhammedî Mahviyyet sahasıdır.

Onun için İŞTİRÂK: "Lebbeyke Rabbenâ sa’deyke ve’l-hayru küllî hü fi yedeyke: Emret RABB’imiz canla, başla, saâdetle emrindeyiz! Bütün hayırlar senin elindedir!" demek ve o işi işlemektir.

Bu ise Ehl-i Mürüvvetin işidir ki mürüvvet:

Zât-ı HAKK’a (HAKK’ın zâtına) Tâbi’yyet ve,
Hakk-ı ZÂT’a (Zât’ın hakkına) Riâyettir...

Abdullah’lık (ALLAH’a kulluk) zor iştir.
Bu imtihan sahasında ayırılan, gayırılan ve arka çıkılan da yoktur.
Aklı, nakil okulunda öğretim(tâlim) ve eğitime (terbiye) sokmaktan başka da doğru yol yoktur vesselâm…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Sözün özü şu ki: Akıl kemâlini ikmâl edince AŞK; akıllı da kemâlâtını tamamlayınca ÂŞIK olur...
Tasavvuf akılla bilinir, anlanır ve yaşanır...
İmâm-ı Alî keremullâhi veche: "ALLAH önce, âlime: "öğrettin mi ?" diye sorar. Sonra câhile "öğrendin mi?" diye sorar" buyuruyor.

Bu hususta Ebedî Rehberi ise Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin hayâtıdır:

İbn Ömer radiyallâhu anhu şöyle demiştir: "Hz. Âişe'ye. "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den gördüğün en şaşırtıcı ve hayret verici şeyi bana söyle" dedim de, o hemen ağlamaya başlayıp, epeyce ağladıktan sonra: "O'nun hangi işi hayranlık ve hayret verici değildi ki! Meselâ O, benim sıram olan bir gece bana geldi ve yatağa girdi, hattâ bana iyice sokuldu. Sonra bana, "Ey Âişe, bu gece RABB'ime ibâdet etmeme izin verir misin?" dedi. Ben de, "Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem! senin, ALLAH'a iyice yaklaşmanı ve isteğinin yerine gelmesini ben de arzu ederim. Sana müsâade ediyorum" dedim. Bunun üzerine o, odadaki su kabına gitti, ondan az bir su ile abdest alıp namaza durdu ve Kur'ân'dan bir parça okudu. Derken ağlamaya başladı. Sonra ellerini kaldırıp yine ağladı. Hattâ göz yaşlarının yeri ıslattığım gördüm. Bilâl, sabah namazı vaktinin girdiğini O'na haber vermek için geldiğinde O'nu ağlar buldu ve: "Ya Rasûlullah, Cenâb-ı HAKK gelmiş-geçmiş bütün günahlarını affetmiş olduğu halde sen de mi ağlıyorsun?" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ey Bilal şükreden bir kul olmayayım mı?" dedi.
Daha sonrada: "ALLAH, bu gece;

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
Resim---İnne fî halkı's-semâvâti ve'l-ardı vahtilâfi'l-leyli ve'n-nehâri le âyâtin li ulî'l-elbâb(ulîl elbâbı): Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sâhipleri için gerçekten açık ibretler vardır.”
(Âl-i İmrân 3/190)

âyetini indirmiş olduğu halde, nasıl ağlamayayım" dedi ve "Bu âyeti okuyup da, bunun üzerinde düşünmeyen kimseye yazıklar olsun" diye ilâve etti." Yine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in: "Bu âyeti İki çenesi arasında telaffuz edip de, üzerinde düşünmeyen kimseye yazıklar olsun" dediği rivâyet edilmiştir.
İmam Ali kerremullâhi veche'nin, "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, gece namaza kalktığı zaman dişlerini misvaklar, sonra gökyüzüne bakarak, "Gerçekten gökler ile yerin yaratılışında..," derdi" dediği rivâyet edilmiştir.
(Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 7/265-266)

Akıl (ham) Resim lüb (öz, saf, ârî) Resim aşk (ergin akıl) Resim Nakil(Kelâmullah)...
Akıl ehemmi (en mühimi), muhimme (mühim olana) tercih edecek dizayndadır.
İnsan : Hayat + Kudret (güç) + Şehvet (iştiha) + Akıl BİRliğinde normal insandır.

Ruh; kalbi ve aklı kullanarak, zekâ ile dünyânın aslını astarını ve alçaklığını nefse anlatıp tefekkür etmesini, sıdk-u-adl içinde sabr-u sebât edip tevhidine (ilk sözüne) sâhib çıkmasını; göz açıp kapayıncaya kadar hesâbın geleceğini ve mü'minler ile hüsn-ü hulk (güzel ahlâk) ordusunun hizmetinde ve emrinde olduğunu bildirir.
Muhammedî oluş şuûruna ermeye, hidâyete (rüşde ve kemâle) çağırır.
Hakka ve hayra götürmeye uğraşır.
Aklın İKİliği Şeytân ise; diğer kapıda nefse karşı hevâ, hevesi ve şehveti (her türlü ifrat-tefrit olan sevgi) kullanarak dünyâyı ebedî ve lezzetli gösterip; cehâlete, gaflete, dalâlete ve ihânete sürüklemek için göstermelik iyiliklerde bile aceleci; ancak bâtıl ve şerde dünyâ sevgisi içirip, zil zurna sarhoş eder.
Nefsin başına çöker, deniz suyu gibi dünyâ sevgisini içtikçe susar, susadıkça içer ve bu kısır döngünün son ucu olan son nefeste şeytân son hünerini gösterip tevhidini ibtal etmeye çağırır, çalışır ve çabalar. Şeytânlaşmış insanlar ve kötü ahlâk ordusu ile yanındadır...
Ruh; kalbi ve aklı kullanarak, zekâ ile dünyânın aslını astarını ve alçaklığını nefse anlatıp tefekkür etmesini, sıdk-u-adl içinde sabr-u sebât edip tevhidine (ilk sözüne) sâhib çıkmasını; göz açıp kapayıncaya kadar hesâbın geleceğini ve mü'minler ile hüsn-ü hulk (güzel ahlâk) ordusunun hizmetinde ve emrinde olduğunu bildirir.
Muhammedî oluş şuûruna ermeye, hidâyete (rüşde ve kemâle) çağırır.
Hakka ve hayra götürmeye uğraşır.

Şeytân ise; diğer kapıda nefse karşı hevâ, hevesi ve şehveti (her türlü ifrat-tefrit olan sevgi) kullanarak dünyâyı ebedî ve lezzetli gösterip; cehâlete, gaflete, dalâlete ve ihânete sürüklemek için göstermelik iyiliklerde bile aceleci; ancak bâtıl ve şerde dünyâ sevgisi içirip, zil zurna sarhoş eder.
Nefsin başına çöker, deniz suyu gibi dünyâ sevgisini içtikçe susar, susadıkça içer ve bu kısır döngünün son ucu olan son nefeste şeytân son hünerini gösterip tevhidini ibtal etmeye çağırır, çalışır ve çabalar. Şeytânlaşmış insanlar ve kötü ahlâk ordusu ile yanındadır...

İnsanın bu imtihanında: mânâ âleminin temsilcisi olan ruh (emr âleminden) ile maddî organları ve bu âlemi kullanabilen nefs arasında kalb; bir berzah, ara bölge, geçiş sahasıdır.
Soyut-somut arasındaki ilginç bir ara kesit gibi...
Yalnız, basit bir arâzi sahası sanma; beden âleminde toplanan letâiflerin Levh-i Mahfuzu gibidir.
Bütün bu işler ve imtihanların sebebi nefs; esfel-i sâfilin'den âlâyı illiyyîne çıkabilecek mi? mesele bu ...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Tüm bunlar için bir bebek olan aklın;
MuhaMmedî Öğretimi ve Eğitim., tıpkı zehir-zıkkım olan portakal çağlasının zamanla bal-baklava olması için zaman, imkan ve hizmetin lâzım ve lâyık olduğu gibi gereklidir.
Akıl; rüşdüne ermez, aslını aramaz, kemâl bulmazsa, düşman eline geçen ve namlusu sizin içinizde olan amansız bir silâha dönüşür.
Şeytân ise zâten merhametsizliğin ta kendisidir.
Kemâle eren âkıl; İlâhî-Kur'ânî ilim ve Muhammedî sünnet edebi ile olgunlaşıp, sahibi olan nefse hizmetçi olup onu suflîlikten, ulvîliğe çıkarır.
Aklın kemâli deyip geçmemeliyiz!..
Akıl,
"ASL"ını arayan ceylan yavrusu...
Nakil yolunu bulursa sılasına ulaşır...


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "(Rabbenâ!) Erine'l-eşyâ'en kemâhiye: (RABB'imiz) Bana eşyânın (mâhiyetini) hakikâtini göster!..." buyararak dua etti...

ALLAH celle celâluhu, Âdem aleyhi's-selâm'a tüm isimleri -eşyanın mahiyetini öğretti..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin buyurduğu hamm akıllarımızın kemâle erip her şeyin ÖZünden de yakın RABBını ANlayıp yaşamasına yol göstermedir.
Bunun için İlmullahın Zâhirini BİLmemiz-Bâtınını BULmamız ve Hayatımızı bu yolda YAŞAmamız buyurulmaktadır.


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "ALLAH'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır"
(Tirmizî, Daavât, 128)

Abdullah İbni Ömer radıyallâhu anhumâ şöyle diyerek İlmi-İmanı Amele-hayta döküşe dikkat çeker:Biz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden 10 âyet öğrenir, sonra onlarla amel edinceye kadar bir sonraki derse geçmezdik.
(Kenzü’l-Ummâl¸ I-232)

Sistemdeki tüm şeylerin (eşyâ) celâl nuruyla var olduğunu, hiçbir zerre ve hücrenin yanlış yapmadığını, isyân edemediğini ve celâlîyetin azamet ve kudretiyle emredilene mutî olduğunu seyrÂN zevkini:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Lâ uhsi senâ'en aleyke: Ben seni medhu senâden âcizim" buyurmuştur.
(Müslim, Salât 222)

ZEVK 2185

"Zıd"ların zevkinde zâhir, Celâlî ile Cemâlî
"Bâtın=Bilelik Tevhidi" HAKK'a kulluğun Kemâli
"ALLAH var!" nokta. Söz bitti! "Hakk ilim bir nokta idi,
Resim Onu câhiller çoğalttı!...
" buyuran İmâm-ı Âli...

Muhakkik Sûfîlerce bilinir ki cesed; cansız, kesif, karanlık ve kullanışsızdır.
Ne zaman ki mutmâin Nefs-Ruh gelince; canlı, lâtif, aydınlık ve iş görebilir hâli gelir.
Akıl Nuru ile herkesin nâsibince, kaderince-kadarınca, önü aydınlanır.
Ruh, basar ve basîreti sağlar. Beden sistemini çalıştırır...
Aklın kemâliyyeti ise; kader yolunda, hayat çileleriyle olgunlaşıp, arınıp, durunup, kurunup
ALLAHU ZU'L-CELÂL'in maddî ve mânevî âlemlerini seyr, ALLAHU ZU'L-CELÂL'in zâtını (bildirdiği kadar) , sıfatını, fiillerini (Şe'enullah: şûyûn) ve eşyâlarını tanımakladır.

Sûfîlik halka hizmettir, asla külfet değildir, rahmet olmaktır zahmet değil..


Hizmet ile desti kemâl,
Himmet ile seyr-i Cemâl.. buyurulmuştur…

Kemâlâtın en kısa yoldan elde edilmesi HAKK'ın celle celâluhu , halkına HAKK celle celâluhu'nun rızâsı için Hasbî Hizmettir.
Cemâlullah 'ın seyri ise himmet iledir.
ALLAH celle celâluhu'ya giden yol ALLAH celle celâluhu Dostlarının gönlünden geçer...
Onun için Muhammedîler sırât-ı müstakîm ipine dizili tesbihler gibidir.
İmâmiye ise tektir ve İmâm-ı Mutlak Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellemdir...


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den hadis-i kudsi : "ALLAH celle celâluhu : "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim ve bu yüzden âlemi yarattım." buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l- Hâfâ II, 132)

Bilinmekten maksad mârifet, istemekten maksad muhabbet, muhabbetten maksad ise AŞK'tır.
Tüm sevgilerin, muhabbetlerin ilk ve hakiki kaynağı HAKK celle celâluhu dur.


Muhabbetin sebebi : Kemâlât teminidir.
Kemâl : mükemmelleşme,
Tekmil : mükemmelleştirmedir
MuheBBetten MuhaMMed aleyhi's-selâm
MuhaMMed aleyhi's-selâmdan MuheBBet Doğar.. budur…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Azîz kardeşlerim,
Lezzet ve acının "niçin?"i zâtından dolayıdır.
Kişi, çile ile zâtında kemâl bulur. Satılıp, satın alınamaz.
Tasavvufun Tevhidini temin ve tekmil işi bizzâtîhidir.
Acı biber tarlasına 10 ton şeker döktün diye tatlanmaz.
Şeker pancarı tarlasına zehir gibi acı biberden 10 ton döktün diye de acılaşmaz.
İlâhî, fıtrî ve tabîî olan bir tertib ve tedric içindedir sistem. Akl-ı selime, rüşde, şifâ ve hidâyete kavuşan mutmaîn (tatmîn) olmuş nefsler; Âyet, Hikmet, Kudret ve Vahdet incelikleri ile kemâle ulaşır:
İlmullah Haşyetullah Muhabbetullah Rızaullah (İhsânullah)
İlmullahla (âyet) sahih inanç bulup teslim olan ve Haşyetullahla sâlih amel işleyip istikamet bulan akl-ı selim; tırtıllıktan kurtulmak için kemâl kozasına girer, zikir ve fikir inzivâsından 7 renk kanatlı kemâlât kelebeği olarak, kudsî bir nur olan Aşkullah doğar.
Şükür ve sabır kanatları ile yaşadığı sürece Vechullaha uçar...

İnsanoğlunun fıtrî yapısı;
İlim, İrade ve İdrâk etmediğine şevk (çok şiddetli arzu, neş'e) ve iştiyak (aşırı özleme) duyamaz.
Aşk ise bizzât-fiilen İştirakın-Meşkin kendisidir.
Âşık; İlâhî, Kur'ânî, Muhammedî ve Vicdanî olarak bildirilen ve bilinen şu anda olduğu (hazır-nazır) hâlde, kelle gözü(basar) ile görülmeyen, gaybî olan Rabbü'l-âlemin celle celâluhu'ya sahih inanç ve sâlih amel kanatları ile uçan kemâl kuşudur.
Ütopik, şarlatan, hayâlci ve ahmak bir lâf ebesi asla... Ve hâşâ!
AŞK'ı bir oyun sananlar acı bir ateşle oynarlar.
Aşk, EL SAMED celle celâluhu'in celâl nuru olan bir ateştir
Aşk = Celâl + Kemâl + Cemâl dir.
AŞK: Sınırsız SEVgiyi DUYuş, UYuş ve YAŞAyıştır…
Aşk: Cevr-i Cihân Dağı’ndaki çark-ı çile çarmıhında: “Lâ - İlâhe - İllâ – ALLAH!” çevrimidir.
Aşk: Esmâ seyr-ü-sülûkunun kemâlidir..
Aşk:
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ Bâtının AKSidir,
Şu ÂN Küllî ŞEY’in HuDuDunda seBBeha Zâhirin RAKSidir..

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn(sadikîne): Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.”
(Bakara 2/31)

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---''Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu): Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir.”
(Hadid 57/1)

Aşk: İpek böceği gibi "tırtıllığını seyretmek, yedi istihare (bir işin hayırlı olup olmayacağını anlamak üzere abdest alıp, dua edip uykuya yatma) devresini devretmek, kemâlât kozasını cevletmek ve Kûn fe yekûn kelebeğini hayretmek" Muhammedî Mesleği, Mezhebi, Meşrebi ve Mâverasıdır...
Aşk :Habibullah hatırına halkedilişine hamd hâlidir...
Aşk : Kendinden geçen kulun kemâl kıymetidir...
Aşk : İmkânla imtihan toprağında kendinden geçen tohumun açtığı tevhid gülünün kemâl kokusudur...
Aşk: Cananın, can kılıcının kemâlât kını, “KÛN”un “feyeKûN kılıfıdır...

"Akıl; aklını başına alıp imân edip KEMÂL bulursa aşka dönüşür." sözüm el-âleme karşı söylenmişti...
Aşkın aslı ve astarı vardır oysa...
Aşk da olgunlaşır, kemâl bulur, gelişir ve vecde dönüşür.
Vecd, Ünse, üns ise Yâkîne, yâkîn ise Rıza demek olan İhsân'a...
İlmî Kemâlât da, cehlî cehâlet de, ikisi de insanı cesur yapar,
Ne var ki, sonunda âlim kâmil makbul olurken, zâlim câhil mahcub olur...

İslâmda dinin muradı ve sonucu ibâdeti (kulluğu) temin etmektir.
Karşılığını ise abd sadece ve sadece Rabbü'l-âlemin'den bilir, umar ve bekler..
KuLLuk Kemâlinin KEMÂL YOLU, MükeMMel ve MükeMMil MuhaMMed aleyhi's-selâmdır ki HAKK’ın tek HASBÎ HİZMETÇİSİ, ÜCRetsiz ÇİLE ÇOBANImızdır hamdolsun!:

فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---Fe in tevelleytum fe mâ se’eltukum min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâllâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn(muslimîne): Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve bana müslümanlardan olmam emrolundu.”
(Yûnus 10/72)

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---''Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne): Buna (Tebliğme-Tenzirime-Tebşirime-Teşhidime) karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.”
(Şuarâ 26/109,127,145).

Kulun yaratanı RABB'ısına bağlılığı, ilâhî irade dışında tüm mahlûkata karşı özgürlüğüdür. Kulluğun kemâli dindir.
Kulun dinini ALLAH'a tahsisi ise : ibâdet ve ihlâsın tevhidi ve kemâli olup Muradullah'tır.
İbâdetin sûretî şartları olan bilinç ve kasıd yanında, sîretî şartı olan içtenlik ve ihlâs da şarttır.
Rabbü'l-âlemin celle celâluhu tek, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tek, Kur'ân'ı Kerîm tek, islâm dini tek ve kul da tek başına!
Beynehu beyne ALLAH celle celâluhu...

قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُواْ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ
Resim---Kul emere rabbî bil kıst(kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), kemâ bedeekum teûdûn(teûdûne): De ki : RABB'im adâleti emretti. Her secde ettiğinizde vechinizi (özünüzü, yüzünüzü ve zâtınızı) doğru tutun (O'na çevirin) ve dini yalnız ALLAH'a has kılarak (tahsis ederek, sadece O'na mahsus kılarak, samimî olarak) O'na yalvarın. Sizi ilkin O yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz."
(A'râf 77/29)

Âyet-i celiledeki adâletten âcizâne net olarak anladığımız; Hakk-ı Zât'ı, Zât-ı HAKK'a vermek ve yerine getirmek ki kulluğun gereğidir.
Kıbleye yöneliş ise yaşayışın tümünde, kul olarak, memur ve mecbur olduğumuz tek yönlü yoldur...
Teslimiyyet ve istikamet tevhidi adâlettir.
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön