simurg SeSi...

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen kulihvani »

İslam Âleminde alışıla gelen bir yanlışlıktır ki toplum içinde devam etmektedir.
Sahih hadis desteksiz temsili resimlerle ve "Tirmizî rivayet eder" gibi yuvarlak ve kaynaksız iddialarla halkın kudsal değerlerini istismar etmektedirler.
Bizler bu nedenle doğru kaynak gösterilmeyen hiç bir bilgiye, duaya ve hadise inanamayız.
Çünkü o kadar açık uydurmalarla kitabevleri dolusu dükümanlar mevcud..

derya kardeşimizin gerçekten çok iyi niyetle aktardığı bu resimlerle Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem devrinin asla ilgisi yoktur.
Tirmizî hadislerinde böyle bir hadis de yoktur varsa kaynak gösterimeliler idi bundan para kazananlar.
Kaldı ki, resim ve fotokopinin olmadığı asırda bu resmdeki mühr-ü şerife bakışı anlamak da mümkün değildir..
bu nedenle BİZler daima her haberde, Kur'ÂN-ı Kerim ve sahih hadis kaynaklarını kesinlikle bildirmekteyiz muhammedinur olarak elhamdulillahi..


Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem Efendimizin Yüzüğü:

Mekke döneminde Resûlullah sallalahu aleyhi vesellemin yüzük kullandığına dair herhangi bir kayda rastlanmamaktadır.
Medine döneminde ise ilk önce altın bir yüzük taktığı, bir müddet sonra onu çıkarıp gümüş yüzük yaptırdığı, bu arada altın yüzüğü ashabın erkeklerine yasakladığı nakledilmektedir.

Buharî ve Müslim’in Abdullah b. Ömer’den rivayet ettikleri bir hadis şöyledir:
“Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem altın bir yüzük taktı ve yüzüğün kaşını avuç içine gelecek şekilde çevirdi. Ashabdan da altın yüzük takanlar vardı. Derken Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem minbere çıktı, elindeki yüzüğü çıkardı ve şöyle buyurdu: “Vallahi bundan böyle ebediyen altın yüzük takmayacağım.” Ashabdan altın yüzük takanlar derhal yüzüklerini çıkardılar. Bundan sonra Resulüllah (s.a.s) gümüşten bir yüzük yaptırdı.”
(Buharî, Libâs 45; Müslim, Libâs 51)

Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem kısa bir süre taktığı bu altın yüzük, Hz. Âişe’nin (r.anha) bildirdiği aşağıdaki rivayetten anlaşılacağı üzere Habeş hükümdarı Necaşî’nin gönderdiği bir hediyedir:
“Habeş hükümdarı Necâşî’nin Resûlullah sallalahu aleyhi veselleme gönderdiği hediyeler gelmişti. Bu hediyeler arasında Habeşî kaşlı altın bir yüzük de vardı. Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem o yüzüğe pek iltifat etmeden bir çubukla ya da parmağının ucuyla aldı. Daha sonra kızı Zeyneb’in kızı Ümâme’yi çağırdı ve yüzüğü ona vererek ‘Yavrucuğum, bununla ziynetlen (süslen)’ buyurdu.”
(Ebû Dâvûd, Hâtem, 8 )

Bu hâdise, 628 yılında Hayber Fethinin ardından vuku bulmuştu.
Nitekim Hz. Ali’nin ağabeyi Cafer b. Ebî Tâlib başkanlığındaki Habeş Muhacirleri kafilesi, beraberlerinde Necaşî’nin gönderdiği Habeşli heyet ve hediyelerle birlikte Rasulullah’ın huzuruna gelmişlerdi.
Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem hediyeleri kabul etmiş ve gönderen hükümdara değer verdiğini izhar etmek üzere altın yüzüğü parmağına takmıştı.
Abdullah b. Ömer bir süre, Enes b. Mâlik ise sadece o gün Peygamberimizin parmağında altın yüzük gördüklerini naklederler.
Akabinde yüzüğü çıkarıp ashabına bu tür ziynetlerin erkekler için meşru olmadığını bildirdiğini kaydederler.
Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem, aynı sene içinde gümüş bir yüzük sipariş vererek kaşına mühür nakşettirir. Enes b. Mâlik (r.a.) bu hususu şöyle anlatır:
“Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem Roma ve Acem diyarına mektup yazmak istediğinde kendisine, "Eğer mektubunuz mühürsüz olursa onlar bunu asla kabul etmezler." denildi. Bunun üzerine Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem gümüşten bir yüzük yaptırdı. Yüzüğün kaşında محمد رسول الله [Muhammed Allah’ın Rasûlüdür] ibaresi nakşedilmişti. Parmağındaki gümüş yüzüğün ışıltısı hâlâ gözümün önündedir.”
(Buharî, Libâs 52; Müslim, Libâs 56)

Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle demiştir: Resulüllah’ın yüzüğünün kaşındaki yazı üç satır şeklinde nakşedilmişti. “Muhammed” bir satırda, “Rasûl” bir başka satırda, “Allah” lafzı ise diğer bir satırda yazılıydı.
(Buharî, Libâs 55)
Aynı rivayet, Abdullah b. Ömer ve diğer sahabîler tarafından da nakledilmektedir. Üç satırdan ibaret bu istif yazının alttan yukarıya doğru okunuşu محمد رسول الله (Muhammed Resulüllah)’dır.

Merhum Muhammed Hamîdullah, Medineli bir sanatkâra yaptırılan bu yüzüğün gümüşten mâmul, iri ve kalın bir yüzük olduğunu, mührün çapının iki cm.yi bulduğunu, Resulüllah ve ilk halifeler tarafından devlet mührü olarak kullanıldığını kaydeder.
(M. Hamîdullah, İslâm Peygamberi, II, 1026)

Enes b. Mâlik ve Abdullah b. Ömer, bu mührün Peygamberimiz’e has olduğunu şöyle nakletmişlerdir: Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem gümüşten yüzük yaptırdı. Kaşına “Muhammed Resulüllah” yazısını nakşettirdi ve buyurdu ki: “Hiçbir kimse yüzüğüne aynısını nakşettirmesin.''
(Buharî, Libâs 54; Müslim, Libâs 54)

Yine Enes b. Malik demiştir ki: “Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem helâya gireceğinde yüzüğünü çıkarırdı.”
(Tirmizî, Libâs 18; Ebû Dâvûd, Tahâre 10)

Ebû Râfi‘ Resulüllah’ın abdest alırken –suyun alta nüfuz etmesi için– yüzüğünü hareket ettirdiğini nakleder. (İbn Mâce, Tahâre 54). Aynı şekilde Hz. Ali ve Abdullah b. Ömer başta olmak üzere sahabe ve tabiînden birçok şahsın abdest alırlarken yüzüklerini hareket ettirdikleri kaydedilir.
(Buharî, Vudû 29; İbn Ebî Şeybe, Musannef, I, 44 vd.)
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen der-ya »

aydınlatıcı bilgileriniz için sonsuzz teşekkür ederiz hocam...
Diyanetin kitabevinden bir kitap almıştım, orda rastladım mührü şerife ve netten araştırıp
faydalanılsın niyeti ile sitede paylaştım..
Diyanet kitapevinde satılan kitaplar gözden geçirilmiyor mu hocam...
Böyle bir yanlışın gözden kaçması iyi değil değil mi...
Diyanet yayınevi kontrollü olduğuunu düşünerek bu bilgilerin sahih olduğunu düşünmüştüm..
yanlış bilgi vermekten Allaha c.c sığınırım...
ÖZür diler, gönlünüze NURlar dolsun dilerim...

sevgiyle...
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

/
Varlıkların sayısı adedinceymiş aslında renkler,
Sesler ve sessizlikler,
Hayaller, rüyalar, madde ve mana.

Kimse kimseye benzemeyecek.
İstese bile olamayacak bir şey bu.
Herkes de, her şeyde, “benzer olma- birisine yada şeye benzeme merakı” var oysa.

Bunun tüm müsebbibi ise “kıyas” duygusu diye düşündüm bugün.
Bizi ayrıştıran da, birleştiren de bu duygu.

Kendimizi bir başkasına benzetme isteğimizin,
Yada birisini dilediğimiz şekle, kalıba sokma arzumuzun,
en özündeki çekirdeğini bu duygu oluşturmakta.

Her şey (isimler,sıfatlar,fiiller) varlıklara özgü ve benzersiz,
hayatın saçlarında tel tel ayrılmışız sanki suretlerde.

Bunca kendine özgülüğü insanoğlu yanlış anlamış gibi geliyor bana.
İlla devam etmesi gerekmiyor bu ayrı olma halimizin.
Bir yerde, tek olan eşsiz bir noktada da BİR olmayı başarabilmemiz lazım.
Ve esasende “Hakikat” bu demek diye anlıyorum.

İsmimiz benzemeyecek, aynı isimden bin tane insan olsa huyu suyu denk düşmeyecek.
Aynı sıfatta yaradılmışlara baksak, muhakkak bir şekilde farkları olacak.

Farklar Alemi, İmkanlar Alemi…
Onsekizbin Alemden öğrenebildiğim az sayıda Alem’den bazıları bunlar şimdilik.
(onlarıda öğrendim derken idrak ettiğimi kast ederek söylemedim)
Ve bu kadarcık öğrenmekle haddi aşar tarzda konuşmak ve düşünmek çok yüksek olasılıkla gayet normal.

zaten her şeyi biliyor olsaydık düşünme yoluyla “HAKİKAT’i arama” ya gayretimiz de olmayacaktı o zaman.
Herbirimiz, hep Yol arıyoruz.
Yolu göremiyoruz çünkü gözsüzüz yada gözlüklerimiz kirli (hocamızın demiş olduğu gibi)
Kör’e renk, Sağır’a ahenk sorulmaz, demişler.

Şimdi bu aşikar iken kalkıpda kuyuya düşmüşe müracaat edip yol sormak da epey abes bir iş olacak şüphesiz.
Nasıl bulmalıyız peki “Hakikat” olanı.
Nereden bakmalı? Kim’e sormalı? Danışmalı?
(Önce kendisini kuyudan çıkarmış birisini bulmalı)

“İstişare etmeden bir işe başlamayın” bunun Hadis-i Şerif olduğunu öğrenmiştim ama kaynak bilgim yok maalesef.

Benim kendi miktarımca anlayabildiğim şu;
Bir kere kendimize soracağız önce.
Hevayı heves içerisindeki halimize değil ama,
Herkesin hevayı hevesleri sayısınca pencereleri var çünkü.
O taraf çıkmaz sokak.

Hakikat Tek ve Değişmez olduğuna göre,
Ve Hakikatte Ruh da Bir olduğuna göre.
Ruhumuzun hükmüne itibar edebiliriz ancak.
Bu ise sadece ve sadece yüksek vicdan kulağımızın işitebilirliği derecesinde başarabileceğimiz bir şey.
Çeşit çeşit başkaca seslere aldanıp giderken işitilebilecek bir ses değil sanırım vicdan sesimiz.

Ama anladım ki, içeride her şeyi en doğru haliyle ölçüp tartabilen bir mekanizma var.
Ne var ki, biz buna odaklanıp çalışırlığından istifade edemiyoruz.
Hocamızın “Ampul-Keban” misalinden en son bu anlayışa ulaştım hamdolsun.

*Her ikiside içeride* (Keban da, Ampul de)
Keban taaaa orada/ Ampul ise başımızın üzerinde değilmiş meğer.

(Şimdiye kadar böyle resimleştirdiğime de üzüldüm ya, neyse şimdi o tarafa yürümeyelim).
Kendimize özgüyüz.
Kendimiz olmayı başarabildiğimiz derecede kıymetliyiz.
Sureta İnsan olmak şerefi elbette baki.
Ancak İNSAN kıymetine haiz olabilmek ise maksadımız(elhamdülillah öyledir)
Kendimize özgülüğümüzü açığa çıkarmaya ve onu varlıklar sahnesinde göstermeye mecburuz.
Bu çok önemli.

Dün değil ondan önceki gün dünya başıma yıkılıyor sanmaktaydım.
Ne olduğumu anlayamamıştım çünkü.
Aradan bir gün ve bir gece geçti ve bugün Bast haline yavaş yavaş da olsa geçiş yoluna sevkolunduk hamdolsun.

İnsan anlıyor ki, bazı darlıklar sonrasındaki genişlik adına kaçınılmaz.
Dayanamayıp ben gibi ortalığı biribirine de katabiliyor insan.
Ama kardeşlerim!
biliyor musunuz bu halim bile bana fayda ulaşmasına sebep kılınmakta hep
“Lutfen, Keremen,Rahmeten ve Merhameten” Hamdolsun.
Ne zaman sıkıntıdan bunalıpda başaçıkamadığım hallerimi,
Eksik fazla, abartılı yada düz,
Her ne şekil olursa olsun,
O an sitemizde yazsam,
içimden bir niyaz gibi yükselen feryadıma derhal “İmdad” erişmekte Hamdolsun.
Bunu öyle sayısız defa yaşadım ki,
Şimdi bu, “her aklına geleni gelip buralara döken birisi” gibi görünüyor olmama da hiç aldırmaz oldum.

Her şeyden bir şey öğrenmekteyiz hamdolsun.
Hiç umulmadık bir kenar köşeden, ne cevherler hazineler ışıldıyor.
Göremiyoruz o ayrı.
Ama ben artık gözümün gördüğüne değil,
“Kalb’imin gördüğüne ve O’nun Var dediğine” kanaat etmem gerektiğini anladım.
Öğrenmemiz hiç bitmeyecek.
O sebeple geçmişten,bugünden,gelecekten yada zamansız kiplerden oluşan bütün sözlerimizde hep bir akış olacak.
Ve olmakta.
Çünkü hayatın temel prensibi bu. her şey akar.
Hareketin özeti de bu bence. Hakikat için Hakikat’e doğru akmak.
Rabbi Tealamız daima hayrlar versin, zorlarımızı kolay kılsın, Biz’i affetsin. Bağışlasın. Rahmetine gark etsin inşaallah. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »



/
Füsusu'l Hikem, Yusuf Fassında şöyle geçmekte;
"Gerçek Nur, kendisi ile İDRAK olunduğu halde, kendisi İDRAK olunamayan şeydir."

"Yusuf Fassı, "Nuriye" Sıfatına izafe edilmiştir" denilmekte üstelik.
/

Şimdi buradan anlamaya çalıştıklarımızı yazarak hazmetmeye gayret edeceğiz inşaallah.
İdrak'lerimizin çalışabilmesi için NUR gerek. Bu ilk anlayabildiğim.
Nur olmaksızın, idrak etmekten hiçbir zaman söz edemeyeceğiz demek ki.

Ancak aynı zamanda da, Nur'un kendisini de asla idrak edemeyeceğiz.

"Allah yerlerin ve göklerin Nur'udur!" (Ayet-i Kerime)
Demek ki;
Varlık adına her ne var edilmiş ise, herşeyin idrakimize açık halde olması anlamına gelmekte bu.
Yani Akıllarımız (ki Akılda bir nur'dur) ancak bu idrak ile çalışabilmekte,
Akıllarımızın muhatab kabul edilmesininde en öncelikli şartı bu zaten.
İdrak mevkii aklımız demek ki.

Nur'dan başka idrak vesilesi yok,
Hocamızın "Akıllarımızı N'Akilleştirmek" bahsinde devamlı ifade buyurduğu hakikat de bu olmakta o zaman.

Karanlıkta gözümüz hiçbirşeyi görememekte.
Karanlıkta varlıkları da asla idrak edememekteyiz.
İdrak edebilmek şöyle dursun, varolduğuna dair bir bilgiye bile ulaşamamaktayız.
Demek ki, varlığın hakikati Nur.

Mutlak Varlık olan Rabbülalemin'imizin,
bilinmeyi murad etmesinden sonra
Nur'u Muhammedi'nin Hakikatini var etmiş olması şimdi daha anlaşılır ve kolay olabildi.

Bilmek için idrak şart.
İdrak için ise Nur gerekli ki, şeyler görülebilsin, varlık idrak edilebilsin.
Daha güzel bir ifade ile, zahir-batın herşey,
Bil'inebilsin-Bul'unabilsin-Ol-unabilsin-Yaşa'nabilsin inşaallah.

/
Ay, kendisi bir ışık kaynağı olmayıp, ziyasını nasıl Güneş'ten almakta ise,
ve ancak bu sayede görülebilmekte ise,
tüm varlıklar da bu zahir misalin çeşitli tecellileri gibi
muhakkak bir kaynaktan yansıma ile görünür alemde varlıklar sahasına çıkabilmekte.

Bu konu için zihnim çok dağınık.
Ama Nur’dan bahsetmek için özel bir istek duymaktayım, nedendir bilinmez.
Anladım ki, herşey var, hatta sonsuz şeyler var, sadece VAR,
biz ise onları Nur’u Muhammedi’yi yaşamaksızın idrak edemeyeceğiz.

O zaman Nur üstüne Nur dualarımızla vakte iştirak için sabredelim inşaallah.
Rüyamda yaşadığım garipliğin anlamını merak ediyorum,
“Secde’nin hakikatini bilmiyorsun” dedi birisi.
Olduğum yerde, o anki halimle secdeye kapanmaktan kendimi alamadım.
O ise, başımı eliyle bastırıp, kalkmama müsaade etmeksizin,
Öylece beni secdede bıraktı.
Ve dedi ki; “Bunca zaman ettiklerin secde değil. Sen daha secde etmedin. Bak ve gör şimdi.”
Gözlerim kapalı ve secdede korku içerisinde kaldım.
Her taraf sarıdan portakal rengine doğru parlak bir ışık ile gözleri kamaştırmaya başladı.
Dalga dalga yükselen bu Nur ile üzerinde bulunduğum zemin hamurdan yumuşak, bir çeşit eriyik sıvı madde halini aldı.
İçerisinde gömülebilirdim,gömülmüyordum.
Dalgalanan bu ışık havuzunun sınırlarınıda göremiyordum.
Bütün zerrelerim titriyor, elektrik akımı gibi bir akım devamlı içimden geçiyordu. O geçtikçe şeffaflaşıyordum sanki.
Varlığımı hissedemedim.
Vardım. Yoktum ama.
Sonra secdeden kaldırıldım. Her şey eskisi haline dönmüştü.
Ama artık ben evvelki kişi gibi hissetmiyordum kendimi.
/
Bir rüya içerisinde rengin, maddenin, varlığın manasına asılı kaldım şimdi.
Anlayamıyorum. Anlamak da istemiyorum.
Hakiki olmayan secdelerimi Hakikisi ile değiştirmeyi diliyorum ancak.
Rüyamdaki kadar tasasız ve hafif, yok/varlık olmayı diliyorum.
İnşaallah. Amin.

Köşelerim yuvarlansa uyum kabiliyetim mi yükselecek?
Maddemi akışkan bir sıvıya tebdil edebilsem Kalbim artık hiç üzülmeyecek mi?
Şu hiçbir yere sığamayacak kadar anormal hallerimden mi kurtulacağım acaba?
Sorular kendisine çok sadık.
Cevabı kendi içerisinde olmayan bir şey soru bile olamıyor.

Yunus Emre Hazretleri Erik ağacına çıkmış ya hani.
Sonra da, demiş ki “ben üzüm yiyorum burada”
Bağcı geldiğinde ise “ne arıyorsun benim ceviz ağacımda, cevizlerimi yeme”
Bu benim her aklıma geldiğinde bayıldığım bir manadır.

Hayatın Hakikati, ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
Böyle üçlü bir mantıksızlık içerisinde Hakikat ancak bu derece aşikar görünebilir.
Nesnelerin isimlerini saymadığımızda, mantık devreden çıkmakta.
Hele sıfatları derleyip toparlayıp safi haller ve gereklilikler tecellisi diye baktığımızda, külli ayrımlar ortadan kalkmakta.
Sonra fiillerin “iş-oluş-gereklilik”lerini emrullah, muradullah,sünnetullah diyerek Hakk penceresine çektiğimizde ise,
Fiil/ fail farksızlaşıvermekte.
Hiç kendi benliğimize çekebileceğimiz, sahiblenebileceğimiz bir kudretimizden söz edemediğimiz gibi,
kendimize atfedebilecek bir irademizin de bulunmadığını anlayıveriyoruz o zaman.
/
Şu zamana kadar kesinlikle kendi iradem dışında geldiğime hükmetmekteyim nedense.
Öyle şeyler oldu ve yaşanıldı ki,
Elimde olan bir çabadan asla sözedemiyorum.
kendi başıma bırakılmış olsaydım eğer;
batar çıkamazdım.
Yıkılır kalkamazdım.
Düşer kaybolurdum.
Ama hep kaldırıldım, yıkılmama müsaade edilmedi, sahiblenildim, korundum, esirgendim ve hep ikramlar ile taltiflere nail oldum.
Hamdolsun.
Hiçbir liyakatim ve marifetimden dolayı değildi.
Rabbimi bunlarla bilmeye başladım sanırım.(inşaallah bilmeye başlamışımdır, amin)
Bazen bir aksilik, bir elimde olmayan gecikme, karşıma çıkarılan bir engel, hiç farkında olmadan birisinin müdahalesi,
Sanki her şey bana hizmet etmek için yarıştı ömrümce.
Hep iyiliğime, hep hayrıma çalıştı herşey.

Gün gelip üzüldüğüm şeylerin ne büyük bir ikram ve nimetler olduğunu anladığımda çok utandım sonradan.
Sızlanma ve şikayetlerim hiç bitmemesine rağmen cümle ikramatını sonsuz bir cömertlikle lutfeden Rabbime hamdolsun.
Hamdolsun Ey benim Canımın, cümle canların, cümle varlığın ve benimde varlığımın Sahibi olan Rabbim. Elhamdülillahirabbülalemin.
/
Günler devrolup yürümekte,
Yazmak ile yaşamak arasındaki farkı deneyimliyorum uzunca zamandır.
Hangisi diğerine göre gerçek ayırt edemedim henüz.
Yaşadıklarımı mı yazmaktayım?
Hayallerim ve yazdıklarım hayatımın mimarı mıdır?

Anlaması çok güç bazı şeyleri.
Nefes almak kadar kolaymış Hakikatin manası aslında,
Söyleyenler hep böyle demekte.
"Şimşek hızı gibi Evladım, bir An'da olur"

Bir An, ve sonsuz olan o An..
"An'a girecek kapıyı bulduğunda" demek istediler sanırım.
Zamanda yaşamak kayıp gitmek gibi birşey.
Sabitlenen ayaklar ile, Sırat üzere müstakim durmak da, An'daki bir şey.
An’da An’ı yaşat bizlerede Ya İlahi. İnşaallah. Amin.
/
Sabahlar insana bir şey söylüyor.
Uğultusu dinmiş,
Yada henüz başlamamış günün hakikatini,
İnsanın yaşamasının hakikatini anlatıyor.

Usul usul ağarmaya başlarken gün,
"Böyle tegenni ile yaşa günü" diyor.
"Acele etme, sabırlı ol, Muhakkak güneş doğacak bekle" diyor.

Dinlemeyi öğretiyor sessizlikle sabahlar
"Konuşmaya güç harcama, dinlemenin kıymetini unutma!
İçeride yürüne bir yol var.
Dışarıda aldanmalar sahte" diyor.

"Sakın kavga etme" diyor sonra.
Ne gece hükmünde inat etmekte,
Ne güneş akşam vakti ufukta kaybolmamak için direnmekte.

"Sakın dikbaşlı kavgacı olma, ki teslimiyetin içine böyle girilir.
Dün sabah ile bu sabahı da karıştırma biribirine.
Nur bir ise de, tecellileri aynı değil."

Nur ile yaşamak gerek.
Nur’u bulmak, onunla olmak gerek.
Çünkü kendi temiz olan ve kendinde olanı temizleyen sadece O.
"Yüzçevirme de itaat et."
/
Kalbim itaati seçsin Rabbim inşaallah.
Daimen ve ebeden.
O doğru olanı biliyor eminim.
Ama nefsim ve heva-i hevesatım ile ben onun yolunu kesmeyeyim inşaallah.
Ben, bana mağlub olmayayım.
Bu yüzden beni bana asla bırakma ne olur, Lutfen ve Keremen inşaallah.
Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Bazen ucu bucağı belirsiz sonsuz hayaller kuruyorum
Bazen hayal kurmaktan da sıkılıyorum
Adı üzerinde "kurgu".
Benim kurgum neye yarar bilemiyorum.

Kalem'de yazacaklarını yazıp, artık kuruduğuna göre.
Olacağı kesin olan, ama benim bilmediğim
"şey"ler üzerine plan yapıyorum.
neye yarar hiç bilemiyorum.

Bilmediğimi anladım ama,
bilmeyen şu halimle halaa neyin peşindeyim
işte onu anlayamadım daha.

"Kar yağacak" diyor hava raporu sunucuları.
Onlar demese yağmayacak sanki.

Dualarımda buna benziyor bir bakıma.
Dua'dan başka yapabileceği birşey olmayanım.
Edeceğim dua'ya hükmü geçmeyecek olan yine benim.

Duamızın dahi sahibi kendimiz değiliz.
sözümona diliyoruz.
Dileyen dilemezse, neyi dileyebileceğiz?
İşte burada ıskalıyoruz.

Lahana gibi giyindikçe, ruhum kabukları ardında kalıyor sanki.
Güneşli günlerde çok mu yüzeyde idi?
Ruhum nerede şimdi?
içimde benimle konuşan neden benim istediklerimi söylemiyor bana?
bu bizi devamlı didişmeye düşürüyor o da farkında.

Bu yaza erersem inşaallah,
daha fazla ısınacağım söz.
Buzları ürkütecek kadar çok üşüyorum.

Hani cehlin cehennemi yakardı bizi?
Cehennem demek sıcaktan ibaret değil demek ki.

Sıkıntının dürülüp dürülüp de kat kat artmış hali sanırım.
Ferahlığın ziyadeleşmesine de cennet denir o halde.

Kalbi cennetleri rüyamız bile sakınıyor bazen bizden.
Bazen yerlere göklere sığmayacak kadar gülesim var.
Bazen ayazda kalmış su gibi donup çözülmeyesim.

Bu günde devri daimi seferini akşama erdirdi. Hamdolsun.
Dünyadan bir gün daha yedik, geri gelmeyecek. Hamdolsun.
Az bildik, çok yanıldık, her ne ise yaşadık sayalım biz yine. Hamdolsun.
Hayrlar yaşamayı dua edelim yine de.
Kalem kurumadan önce hayrlar yazmıştır da,
o sırr-ı kader tecelli eder inşaallah. Amin.
Hamdolsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Alemde dört mevsim vardır. Her mevsim de öbürüne zıt! Dört düsmanla ayrı ayrı savasmaya can dayanır mı?
Huzur kalır mı
?
Ey güzelligin baharı olan sevgili, sen gel, mevsimlerin aslı sensin. Gel de, birbirine zıt olan bütün mevsimler
yansın, yok olsun. Senin güzelligin baharın hükmünü yürütsün, dünyada yalnız ilkbahar kalsın
.

Divan-ı Kebir (Cilt 1)

Bu soğuk mevsimin,
soğukluğuna dair ne kelam etsek ziyan şimdi.

Sımsıcak sarılardan,kırmızılardan "ihsan" ulaşsın Kalbimize.
Nefesleşmek gibi. kısa lakin hükmü zamandan münezzeh lezzetler biriksin dillerimizde, gönüllerimizde.

Vakit denklemini kursun da,
Cümle vakitler hayr olsun,
Ruhumuz selamet bulsun inşaallah.
El-Hayy Esma-i Şerifesi diri kılsın Kalbimizi,
Ki; bunu ancak Aşk'ın kendisi başaracak inşaallah. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

"Yalnızların Sitesi"

Böyle demişti bir kardeşim aynı başlık altındaki yazısında.
/
O gün bu gündür bir diyeceğim vardı bu söze,
şimdi vakti geldi sanırım ki, artık diyeyim inşaallah.
/
Burası yalnızların sitesi gibi görünmekte,
hakikatte de öyle.

Burada bakılan pencere Vahdet Penceresi,
Yürünen yol ise, Tevhid Yolu olunca,
İlk bakışta yalnızlık göze çarpmakta.

Çünkü Vahdet zaten yalın bir şey.
Herşeyi cem etmiş bir kelime, olduğu tarzında anlamaya çalışsak bile,
Herşey onda olduğu halde, onunla birlikte, ondan ayrı başka hiç bir şeyin olmadığını düşünmeye çalışsak bile,

Neresinden bakarsak bakalım, bu yalnızlık demek aslında.
/
Av-Avcı, sadece ilk bakışta ayrı gibidir.
İkinci bakış ile bakmaya kalmadan avlanırsa av,
ve avcıda fena bulursa eğer,
işte orada da yine sadece yalnızca (yalın-tek) Avcı'dan başka kimse kalmayacaktır.

çoklukların yokluğa yürüyüşü yalnızlık,
ha var-ha yok hayal perdesi yalnızlık,
"Bir varmış" diyecekken tam, bir anda herşeyin meğerse "Bir yokmuş" olması hali yalnızlık.

Yalnız gelinir, Yalnız yürünür, Yalnız göçülür bu dünyadan.
Ebu Zer Radıyallahu Anh Hazretlerinin misali gibi gelir bu bana hep.

bütün sürüyü temsil eden bir tek koyun gibi,
bir "lar" eki yeter mi şey'leri çoğaltmaya bilemem.
Çok görmeye yetiyor ama.
/
Kalem bile yazdıktan sonra kurumuş,
şimdi artık yazılanların okunması devr-i zamanı.
O sebeple Son Risalet Vahyi "İkra" emri ile geldi diye düşünmekteyim.
En son otobüs bu,
daha evvelkiler geldi ve geçti,
Hükmü devam eden, edecek olan,
Ezel-Ebed Vasıtası Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ile Rüşde ermiş olan Müjde,
Rahmetin sağanak hali,
Rahmeti ile Alemlerin hepsini kuşatıcı olan Sirace'n Münir.
İşte Vahdet sadece O demek.
Ki herkes de yüzünü ona dönünce,
doğal olarak kimsenin gözü kimseyi görmüyor.

Gösterene, bildirene, yürüdüğü yollardan emin bir şekilde yürütene (Hocamıza) sonsuz teşekkürler.
Bu nimet-i külli'yi ihsan eden Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun inşaallah.

Alemlerin gözbebeği, Nur-u Muhammedi'nin mazharı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sonsuz salat ve selamımız olsun inşaallah.

Aşkullah ve Aşk-ı Habibullah cümlemize ihsan ola.
Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

/
Uzağımda değil,bana el değil,yabancı değil,
Bende benle benim olan.
Havanın görünmeden yaşanışı gibi aynı
Nefeslendikçe hayatla bağımı sağlayan.
Bağım, bağlayanım, bağbanım, bostanım, gülistanım.
Hayat.
Heyhaat!.
/
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

/
Ya Nasibine bakarsın, Ya Hayaline.
Kimse birisi öyle olmasını istedi diye şekillenmedi bu dünyada.
Ancak tercih etti.
Tercihi ise zaten ona sevdirilendi.
/
Ya Rıza ile boyun eğersin, direnmeden.
Ya benliğinin körkuyusunda inat edersin, hayalen.
Hangisi Cennet eder hayatı?
/
Engelleri insanlar koyar,
Çıkış yollarını da insan hep kendisi kapatır.
Sonra kabahati ya birisine atar, ya kadere.
Oysa insan ancak Nasibi kadar yaşar!..
/
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »


/
Çok yıllar önce idi.
Hayalkırıklığının bile kırılacak bir yerinin kalmadığı
Yorulmanın, yılmanın, vazgeçmenin hafızama kastettiği,
Aklımı devredışı bıraktığı bir zamandaydım o vakit.

Yine böyle bir Aralık soğuğu,
insanın derisini bile acıratak yüzen, buzdan kahr'lar yaşamakta idim.
Anlaşılacak gib değil olan, anlatılabilecek gibi de değildir.

Hayatın en keskin sınırlarında denenmiş ve denenmekte olmak nedir?
Bilmek hala çok uzak.
/
Bir kelebeğim vardı.
Sesinden soluğundan mahrum kalmış olmak hala çok yakıcı.
Özlemek yetmez, O'nlu vakitlerin ihtişamından yoksun kalmış olmayı anlatmaya!

Kainatın Öz'ü, Habbe'si ve meyvesiydi.
Benim için bütün dünya idi.
Yaşanmış yaşanmamış, ancak hayal edilebilmiş olan tüm incelik ve zerafet sadece O idi.
Öyle AN'lar var ki, insana kaderini yeniden yazdırır.
Öyle şeyler yaşanır ki, yaşamak kelimesi hiç kalır.
/
Adımlarım beni nasıl götürdü O'na hala hatırlayamıyorum.
Yönümü nasıl şaşırmadım? Kapısına nasıl yığıldım? bilemiyorum.

Hatırladığım ise,
Yorgun başımı dizlerine koyabildiğimdi.
Yaşamın kendisi ve herşeyinden kelimenin tam anlamıyla vazgeçmiştim.
son kez O'na sığınayımda, sonra bu dünyadan azad olayım istiyordum.
Ağlamak içimden dışıma dönmüş, damla damla tükenirken,
derdimi demeye bile gerek kalmamıştı,

Yüzüme damlayan sıcacık damlalar gözlerinden ruhuma yağmaktaydı.
Bütün gücüyle Kalb'inin, ve sesinin sonsuz Merhametiyle,
"Evladım! Ahh benim evladım. Kimler kıydı sana yine!
Ah evladım. Sırr-ı Kader'dir Evladım.
Sözümüz yok. Sen kıyma kendine Evladım.
Geldiğin yerlere dönme sakın.
Ekmeksiz susuz kalmazsın korkma sakın.
Ahh Evladım."
/
Soğuklar keser insanı sessiz ve yalnızsa,
Sıcak bile fayda etmez de Ruhu üşür insanın kimsesizse.
Kimsesi olmayanın KİMSE'si Rabbidir, lakin
Bunu henüz bilememiş ise insan, hayali kimseleri kimse sanır,
ve aldanır hep ben gibi.
/
Bu gün, o günün kaçıncı olduğunu bilmediğim, bilmekte istemediğim sene dönümü.
Hala hayata bir kenarından tutunma,
bir tarafından içine girerek içinde bulunma çabasındayım.
O gün vazgeçtiğim gibi, bir daha hiç vazgeçmedim bundan.
O duygu sağanağı ve safiyeti katmıştı beni yeniden hayata.
Şimdide hiç beklenmedik sağanak safiyane masumane ve mucizevi Rahmetler kuşatmakta Ruhumu- Kalbimi- Hayatımı ve herşeyimi.

Liyakatımdan değil elbette.
Su en aşağıya akarmış ya hep.
işte orada bulunuyor olmanın neticesi hep bunlar.
Sonsuz hamdolsun Rabbime.
Sonsuzluklarca hamd ve senalar olsun Sahib-i Zü'l Celal'imize.
/
Ben hala kendime söylediğim tüm sözlerimde yaşadıklarımı hatırlatıyorum, kendime.
Kendimden- Kendime. Kendimde- Kendimle.

///
Dizlerime yasla başını hadi Kalb'im.
Yorgunsun yine dinlen biraz.
Düşünme artık hiçbirşeyi,
Yaslan bana.

Asırlık dayanmalar gücünü tüketti belkide
Uğraşıp didinip aynı yerde saymalardan da bıkmışsın belli ki.
Havaya savurulan duman teselli etmiyor seni Kalb'im.
Sıcaklığı geçici, elleri hayali onun.

"kıyılamaz" olduğunu hatırlarsın belki yeniden.
Yüzüne damlarsa gözyaşlarım alıp götürür belki tüm kırgınlıklarını,
"yenilenmek abdesti" almış gibi serinlersin sonra
Ve bu Rahmet için için dağıldıkça zerrelerine
Sen yeniden çiçeğe durursun tez elden İlkbahar’la!

Bu soğuk cehennemde geçecek unutma,
Nasıl geçtiyse bundan öncekiler, bu da geçecek yine.
Sen hep umut et yalnız.
Ve unutma.
Rabbin seni asla terketmez.
///
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen nur-ye »

simurg yazdı:
/
Çok yıllar önce idi.
Yine böyle bir Aralık soğuğu,

o geçen ÇİLEler, GÜNün AYDınlığına karışınca, bereketi nasılda üzerine SÎNiyor insÂNın!
SESi DUYulunca/dinlenince ; DİLe GELenler-> SÖZe ne güzelde GEÇiyor. Değil mi? SEVgili kardeşim




Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

/
Birşeylerin, ne dile gelmesi,
nede söze boğulması önemli.

Bir duygu var ki, bilmiyorum kimler ne kadar bilmekte ve farkında onun.

Etini kemiğinden usul usul ayırsalar insanın ancak o kadar canı acır.
Elde var ağlamak. Hep böyle nedense.
Ve bu ihtişamlı acı esir eder kendisine yanaşan herkesi gözlerindeki derinliklere,
hapseder.
/
Ağla ikigözüm ağla.
Ağlamadan geçilemezdi bu yangından zaten. ağla.
sanma ki uslanır, diner sızıların.
onlar arttıkça sen ağla.
Ömrün tüm sermayesidir bu çünkü.

Çünkü daha doğar doğmaz ağlamaya başlarız.
Ölümlerden ölüm beğenmenin cenginde ağlamaktan başkası gelmez elden.
Zaten başkada nasıl akacaktık ki hayatın damarlarında.
hepimiz yaşar gibi yapıyoruz ustaca.

ben zaten biliyordum ipin ucundaki kuklalar olduğumuzu.
İp KİM'in elinde? merakım sadece buydu.
/
Göz ağlamadıkça ÖZ'e Rahmet inmiyor.
/
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Reel Sayı'larda, değerleri tanımlamak için
ilk önce "a" sayısı ile tanımlanan bir pay alanı bulunmakta

ve payda alanına bir "b" sayısı yazılamadığı sürece
bu dengeli bir fonksiyon haline geçememekte.

"fonksiyon"
hayatın temel nitelemesi de işte bu sanırım.
durağanlıktan söz edemiyorsak,
aktif bir fonksiyonlar paradigması ise bütün hayatımız,olaylar, duygu ve düşünce biçimlerimiz..

ne "a" sayısı
ne de "b" sayısı kendi bulunduğu alanda hiçbir zaman "sıfır" değerinde temsil edilememekte,
hatta yansıması bile sıfır değer vermemekte.
ancak tüm işlemlerin neticesinde, "eşittir"in sağında bir değer ifadesi olarak bulunabilmekte "sıfır".
/
Matematik, zafiyet derecesinde uzak olduğum bir alan,
okul zamanından kalan eski bilgilerin tuhaf bir zamanda,
çok tuhaf bir şeyi düşündüğüm sırada,
karşıma çıkarak, elime bir yol ve yöntem sunmaya çalışması idi bunlar.
Doğru olabilir. olmayadabilir.

benim için burada önemli olan sıfır'ı
yani "sırr-ı sıfır'ı sağlamak denkleminde elimizdeki verilerin işlevleri,
ve gereklilikleri.
Yaptıklarımızı-yapmadıklarımızı-yapamadıklarımızı-yapabileceğimiz halde vazgeçtiklerimizi
anlama süreci.

Hayatı yazmak bana düşmedi elbette,
anlamaya çalışmaktan başka birşey değil bu çabalarım.

Onu da başarabilecek miyim?
bu belli değil işte.
hala umudum olmasına rağmen, karamsarlığımda had safhaya çıkıyor zaman zaman.

Zamanın sıfır'ı yok mesela.
oo:oo dediğimiz anda bile hızla bu ayrıtın dışına çoktan çıkılmış olmakta.

öyle belirgin ve kolay bulunabilir bir nokta değil anladığım kadarıyla.
zan ve sanmalarımızdan başka yaklaşacak alan şimdilik yok galiba.

Bütün bunları düşündüren şey ise,
üzülen ve sevinen Kalb'imizin aynı noktası olduğu halde,
bu karşıt duygular nasıl bir program ile çalışmakta ki,
biribirine karışmamakta.

Karıştığında allak bullak, ne yapacağını bilmeyen,
hiç çalışmaz hale gelen Akl'ımızın gücü neden o noktada sıfırlanmakta?

Akıl değil miydi bizim bu dünya hayatındaki pozisyonumuzu,
Halifetullah makamındaki namzetliğimizi Hakikat noktasına taşıyacak olan cevherimiz.

Bütün mesele sıfırlanmak ise eğer,
neden insanlar hiyerarşisinde kimse biribirine karşı sıfır olmayı ve sıfırlanmayı kabul edememekte.
herkes bir değer ifade etmek derdinden vazgeçememek müptelası.

değersizlik inancı ise, en başta kendimize,
ve sonrasında tüm "diğer"lerine karşı aramıza güçlü duvarlar örmüyor mu?
Kendi değerini, kıymetini en evvela kendi gözünde yükseltmek gerekiyor ise,
nasıl Alem'e karşı değersizlik,kıyassızlık geliştirebileceğiz?
Daha da önemlisi, kendimizi Rabbimizin Nazarında Bir kabul edebilmemiz mümkün olabilecek mi?

Hangi insan Güneş'e diyebilir ki,
"sen falandan daha fazla benim güneşimsin."
"Ola ki, bir günebakan (ayçiçeği) var huzurda,
tarla dolusu çiçeklerin hepsinin de eşit sevgilisi değil midir güneş.

Sonra sarmaşıkların kabahati ne şimdi?
Hangi sarmaşık davetsiz gelip sarılmıştır ki bir başka bitkinin gövdesine.
En azından izin ister kendi hal lisanı ile belkide.

Bazı çağrışımlar hiç gerçekleştirmese kendisini daha iyi.

İnsan kendi hayatının rotasını kendisi belirleyemiyorsa,
o hayata nasıl kendi hayatım diyebilecek şimdi?

Ne seçenim, ne seçilen.
Sadece gelip geçen bir gölge kadar varlığım.

bir şarkı var çok güzel, devamlı dinleyince manası yükseliyor insanın Kalbinde sanki.

"Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak "

Eskiye dair ne varsa silebilse insan,
sıfırlayabilse hayatını,
birşey için değil, amaç ve niyet de belirtmeden bir seçeneği olsa imtihan kağıdının
daha iyisi yada kötüsü farketmez, hiç bilmediği olsun yeter,
silbaştan başlamak imkanı canlansa şu anımızda, ve her anımızda.

Aslında her an böyle bir an, ve her sabah böyle bir hayat için uyanmaktayız güne..
ama..
ama..

Bir sözün sonunda "ama" var ise, baş tarafını hiç söylenmemiş kabul etmek lazımmış.

Ne çok yönerge var her yanımızda,
bunlar hayatın eli dili olmuş, gözümüz kendisini görmekten acze düşmüş.

hepsinide sıfırlayabilmek, anlam bakımında umursamamakla mı mümkün olabilecek?
Böylesi umursamazlıklar hayata ne değer katabilecek ki?

Varsaymaktan daha yorucu hiçbirşey yokmuş meğer.
Hayatın "b" alanı boş kaldığı sürece ne be'nin nede noktanın ilmine yakınlaşabilme imkanı olacak.

hele ki sıfır bilgisi, sırr kalmaya devam edecek.
varsın kalsın, mı demeli şimdi?

Alfabedeki tüm harflerin de alacağı var sanki "be" den.
izah ve mana bakımından sanki,
ve bir de Varlık-yokluk oyununun şahı olması bakımından .
/

Çok işitmiş ve bazı zamanlar kullanıyor olduğum halde
üzerinde araştırma yapmadığım ve manasına tam vakıf olamadığım bir kelimeye bakmak gelmişti aklıma,
onu bulup kopyaladım. Aşağıda.

Tanım 1 : Türkçesi ictihad. Yunanca paradeigma kelimesinden gelir.
“Paradigma, bireyin iç ve dış dünyasını (kendisini ve etrafını) yorumlama, algılama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistem, düzenektir.”

Tanım 2 : Kişilerin, grupların veya toplumların bakış açısı. Thomas Samuel Kuhn'a göre: "Belli bir bilimsel yaklaşımın doğayı sorgulamak ve doğada bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da örtülü inançlar, kurallar, değerler ve kavramsal-deneysel araçların tümüdür."
Tanım 3 : Paradigma kavramı algı süreci, seçici algı ve algıda organizasyon kavramları ile açıklanıyor. Algı, duyusal verilerin anlamlandırılması sürecidir. Algılayanın hazıroluşu (ihtiyaçları, güdüleri vb.) ve algılanan nesnenin özellikleri seçici algılamada etkili faktörlerdir. Algılama sürecinin aktiftir. Algılayan nesneleri gelişigüzel değil bir düzen içinde algılar. Algılama süreci sadece fiziksel çevrenin algılanması ile sınırlı değildir. Sosyal olayların algılanmasında da aynı süreçler sözkonusudur.

Paradigma kavramı, algılama, yorumlama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistemdir. Paradigmaya karşılık "algı düzeneği" teriminin de kullanılabilir. Paradigma bir tür harita, belirli durumlarda nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bir temel kalıptır. Bursa haritası ile İzmir'de adres bulmak mümkün değildir. Ancak gerçek durumlara uygun bir harita ile doğru sonuçlara ulaşılabir. Gerçek durumlara uygun paradigmaları belirlemek zordur. Sistemli düşünme yöntemleri ile bu başarılabilir. Bu nedenle özgür ve yaratıcı düşünmek çok önemlidir. Bilimsel düşünme metodu, iyi bir düşünme metodudur.

Paradigmalar hiyerarşik bir düzen içinde ilişki içindedir.

/

Günler kendisinden kendisini yeniden doğurmaya devam etmekte,
ben her zamanki gibi kendi soyut, hayali, ve bir kıymetide olmayan savruluşlarımı sıraladım.
Yine kendime elbette.

Kendimle yalnız, kendimle çok'um.
kendimle mutlu olmayı başarmanın gayretindeyim.
Elhamdülillah.

Rabbim Hayrlar ver başımıza, İyiler çıkar karşımıza inşaallah.
İyi! yani; eşyadan olaya, insandan Kalbi duyuşlarımıza,
herşeyimizi hayr eyle inşaallah.
Her hayr ancak Sen'dendir.
Ben Razıyım sen'den.
Ne olur, Sen'de Razı ol benden.
Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Delikdeşik


kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik

üstelik sen de kan içindesin


-ATİLLA İLHAN-
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

"DENEME’lerim/DENENME’lerim"
/

-Neden hiç gülmüyorsun?
-...
-Neden bizimle hiç gülmüyorsun?
-...
-Senin neden hiç gülmediğini çok merak ediyoruz?
-Vara, yoğa gülemem ben. Gülünecek birşey bulamıyorum güldüğünüz şeylerde!
-Hiç değilse tebessüm etmelisin.
Aksi halde ne düşündüğünü merak ediyoruz, ve bunu düşünmek zorunda kalıyoruz.
-Merak hissi, gülmek isteğinden daha baskın sanırım.
/

Bir, diyalog görüntüsündeki, monologtu. Yaşandı ama.
Gerçekti.
Ve yine düşündürücü elbette.
/
İçine kısılıp kaldığımız,
diyelim ki avlandığımız kapanların içinde,
yüzümüzün bütün kaslarını gülmeye zorlayarak,
biz neyi saklamaya çalışmaktayız?

İnsanlar neden bu kadar çok gülerler?

Gülemiyorum.
İstemediğimden değil, sebebi olmadığından.
Her gülmenin bir sebebi olmalı mı?
Olmalı.
Nasıl ki her şeyin bir sebebi mutlaka varsa,
gülmekte sebebsiz olmamalı.

Nasılda beyhude harcanmakta düşünmeye kullanılabilecek zaman,
gülüp geçmeye sarfedilmekle.

Bir zamanlar insanların hakikaten mutlu oldukları için güldüklerini sanırdım.
Hiç değilse, öyle görünmeye şartlandıkları için kutsal bulurdum bu çabalarını.
/
Artık dizboyu riyakarlıktan kusasım geliyor.
/

Aynı kapana sırayla kısılıp kalmaya devam eden insanlar,
biribirinin kaderortağı mıdır?
Can düşmanı mıdır?
Canı acıyan kuyruğunun acısını, bir başkasının ciyaklaması ile unutuyor sanki.
arkadan gelenler de, devamlı aynı tuzağa düşmeye devam ediyor.
Doymak bilmez dev bir tuzak bu ey insanlar,
gülecek birşey de yok üstelik ortada.

Sükunet daha besleyici.
Doyulmaz bir lezzeti var üstelik.
/
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen der-ya »

- OSMAN NURİ TOPBAŞ HOCAEFENDİ - Sır Kapıları Nasıl Açılır



[BBvideo 425,350][/BBvideo]
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen kulihvani »

değerli DER-ya Kardeşimiz,

gerçekten SıRR Kapıları ARAlanmalıdır..
ama hayat da ortada.. bir eli yağda diğeri balda olanların lafı çok olmakta bu âlemde..
oysa ucuca denkleştirerek yaşamakta SıRR, bilmekteyiz..
hayatın acımasız İÇinde nefes alıp ses vereBİLmek ne güzel..
açık-seçik ANlaşılırca..
siz ne demektesiniz hayata...

MiM MuhaBBetlerimle..
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen der-ya »

SEVgili hocam,
Ne diyeyim ki, ANlatamadığım BELkide ANlayamadığım hayat'a,
BİLmece gibi konuşmayı sevmiyorum, sadeliği beceremiyorum,
BAKıyorum işte OLUp bitenlere, akıp giden ömürler, kimisine yazık oluyor,
kimisi Rabbimin lütfuyla bereketli, geçiyor.

DUA ediyorum, HAYırlı eylesin RABBİM, kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden inşALLAH

amin
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Bazen içimdeki deli uyanıyor,
ve bu hayatın üzerine benzin döküp yakasım geliyor.

Cennet-Cehennem'in arasında "cinnet" hali var gibi geliyor.

Büyük ihtimalle yanlış geliyordur ya,
dedik mi dedik işte.
Buda bir imtihan-ı müstesna olarak çıkar yarın öbür gün karşımıza.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

der-ya yazdı:İslam âlimleri buyuruyor ki:

Kalbinin ürperdiği işi yapma! Nefsine uyma! Şüphe ettiğin işlerde kalbine danış! Şüpheli bir şeyle karşılaşınca, eli kalb üzerine koymalı, kalb çarpması artmazsa, o şeyi yapmalı! Eğer, farzla çarparsa yapmamalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Elini göğsüne koy, helal şeyde kalb sakin olur. Günah işte çarpıntı olur. Şüpheye düşersen, din adamları fetva verseler de yapma!) [İ. Ahmed, Hakim]



Çok güzel bir hatırlatma bu Der-Ya Can kardeşim,
sağolasın, Allah razı olsun.
Hayat ile başedebilmek bazımız için gerçekten oldukça zor.

Kendimizle, kimlik ve kişiliğimizle çelişmeden, durumları göğüsleyebilirsek ne alaa.
Her zaman, durumumuzdan ve elimizde olandan razı olmamız gerektiğini bilmekle beraber,
bunun dışına çıkarak,
olası olsa bile gerçekleşmesinin çok zor olacağı hayallere kapılmamıza engel olamıyoruz.

Hayat işte.
Kime neyi, ne kadar ve ne şekilde sunacağının hesab ve pazarlığı olmuyor.

Bazen düşünüyorum,
hele ki, birisi bir başka kişiden bahsederek
"çok yiğit" "harika bir insan" vs
ifadeler ile tanımlama yaparak konuşmuşsa,

"kendi koşullarında, taşıyabileceğinden fazlasının olmadığı o hali ile elbette öyledir" diyorum.
çünkü belki beni sizin yerinize dikseler, sizin kadar dayanıklı olamayacak,
yere toza karışıp gidecektim kimbilir.

Bir başkasının da benim bulunduğum koşullar altında nasıl davranacağını hiç bilemeyiz.

Dolaylı ve karışık, üstelik açıklanamaz bir anlatım oldu,
elbette farkındayım.

Burada "kimse bana aldırmıyor" hissinden aldığım bir parçacık güven duygusu ile yazıp durmaktayım zaten.

İnsanları ömrümün sonuna kadar hiç anlayamayacağıma inandım.
Umduğum hiç birşeyin öyle olamadığını gördükçe umma'mayı kanıksadım.

en son kıskanma duygumu yenme dersine geldim,
bunu başarıp başaramayacağımı bilemiyorum.
deniyorum.
deneniyorum henüz
Hatta sabır ve dikkat ile alakalı da ayrı bir ek başlık altında algılamaya çalışıyorum herşeyi,

Öyle çok tuhaflıklar var ki,
desem zarar, demesem zarar.

Neydi herşeyin özü,
en basit tanımı ile neydi?
"Allah Bir'dir, de. ve dosdoğru yürü"
açılımı sonsuz bu kısa cümleyi daha kelime olarak bile anlayamadığımın farkındayım.

Bütün hitab insana olduğu için,
nerede kaldı insanı anlamak.

ürperiyorum yaşamanın zorluğundan,
öyle büyük bir mucize ki bu yaşları, ve şu günleri görebilmiş olmam,
şimdi hiç korkmadığım kadar korkağım artık.

insanlara zarar vermek potansiyeli olan tüm insanların şerrinden Rabbim Hıfz-u muhafaza buyursun hepimizi inşaallah.
Kimse
kimsenin zerresine zarar veremesin.
Hiç bir surette insanlar biribirine düşmanlık da asla edemesin inşaallah

Yazmasam öleceğim sanki.

Dosyalar dolusu yazıyorum kendime,
yazdıkça sükunet ulaşıyor Kalbime,
konuşmayı bir tarafa bırakalım, duyduğumda bile,yok olasım gelen sözcükleri yazarken bile kullanmıyorum

bunu neden yapıyorum diyorum kendime,
cevap, çünkü yazdıklarım gerçek oluyor.
buna öyle çok inanmaktayım ki,
yazmadığımda onların varlık ve vücud imkanı bulamayacaklarını biliyorum.

İnsan kendisine gücü yetmeyen bir varlık.
hatta ne zaman kendisine güç yetirebildiği noktaya ulaşır ve o kıvama gelirse,
ancak o zaman hakiki bir insan olabilecek sanıyorum.

Öyle olabilmeyi diliyorum, kendim ve herkes için inşaallah, Amin.

Ağzımı açınca neden kapatamıyorum?
Susmanın faziletine inanmış birisi bu kadar gevezelik eder mi?

Bak işte kendimle çelişmek demiştim en başta, al sana nefis bir örnek.

Tüm bunlar duracak, dinecek birgün inşaallah.
Bu sıra üzgün ve dağınıkım.
geçecek ama.
Geçmezse de ne yapalım değil mi?

Bizde bırakırız eskisi kadar dağınık kalır herşey.
Alışığız nasılsa.

"Sır kapısı" nı dediğin gibi çalalım bakalım biraz da,
sohbette çok güzeldi, dinledim.

Allah razı olsun.
Allah'a emanet olmanı ve selamet bulmanı dilerim.
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen der-ya »

Teşekkür ederim simurg can kardeşim,
Sır kapısının İÇERİden açıldığını DUYmuştum,
Anahtarı O'nda, bu güzel nimetten NASibi olanlara mübarek olsun diyelim bizde,
Kıskanacaksa insan bu güzelliğe ERenleri kıskanmalı, nasıl bir yürekki onların ki,
IŞIL IŞIL NUR saçmakta, MİS gibi YÂR solumakta,
HAK DOSTLarını OKUmaya çalıştıkça minicik kalan yüreğim,
''ALLAH C.C........ALLAH C.C........diyivermekte,

Allah c.c sevgisine nail olmak, HAYali bile ne güzel ya hu...

Ebedi sevgiyle canım kardeşim...
İNŞAALLAH ahirette de SENinle bir araya GELir Rabbimizin cennetinde komşu olur,
HAK MUHABBETimize ordada kaldığımız yerden devam ederiz...
Sonsuzlukta BULuşmak duasıyla şimdilik HOŞÇA kall...

Kalbin ilahi sevgiyle dolup taşsın dilerim...
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen der-ya »

kulihvani yazdı:ApAk AĞardı..
KırATın YELesi ÇoCukken NedeN!?..
KıtMÎR pOSTu beş para etmez bilmeden..
Kul ihvÂNi ERdir-CAN VERmez!.. YÂR GeLmeden!..

DE DOST!..

UMUDun UFKunda KORKuy UNUTtuk
Damla DERyâ Oldu YÛNuS-u YUTtuk
-> beLÂ Balığını -> YÛNuSla TUTtuk!
ÂŞIKlar AĞ-laştı -> AŞKın AĞ-ında!..

*

GÜLLerin HabERin GazELden ALdık
ÇirkiNiN ÇİLEsin GüzELden ALdık
EBEDî -> “ELest-i EZEL” den ALdık
BİZ BİR-İZ -> bİLEyİZ beLÂ bAĞında!.

*

PiSini-PaSını -> MiSte PâK ETTik!..
Halk İÇinde beLÂ BoKun Hâk ETTik!
YeDi GÜNde -> siyAH SAÇı AK ETTik!
çARK-ı ÇİLE GEÇtik Gençlik çAĞında!.

*

ÂDEMin ÂLEMi -> ARZı -> ARŞısı
cANların CeNGinde kARŞı kARŞısı
->Dışında ceheNNeM Cıfıt çARŞısı
YALnız YÂRin SeSi gÖNül dAĞında!..

*

SıRRda SEVilirSEN SENde SEV-ER-SîN
EREN ELLerinde -> ER OĞLU -> ER- SîN
MEŞEler GÖĞ-ERmiş.. VARsın GÖĞ-ER- SîN
HaSaN dAĞ Türküsü -> KEŞİŞ dAĞında!..

*

“OLsun!” “OLmasın!”a “OL!”a NE DEyiM?
YOLLuksuz YOLcuyuM.. YOL-a NE DEyiM?
-> TAVAFın DÖNüşü SOL-a -> NE DEyiM?
SeBBaHa RaKSında -> KuDDûS sAĞında!..

*
Bana benden BENde -> BAKıyor YâRim
“BEN”le “ben” Eriyor -> AKıyor YâRim
->KENDi FıRıN->ında… YAKıyor YâRim
ÇİLE “CıZZ!”ırdıyor -> Yürek yAĞında!.

*

Tomurun GÜLüne -> DiKeNine HaYY
ÇEKen ÇEKtirene -> ÇEKenine HaYY
TARLAsın -> TOHUMun EKenine HaYY
“Hayy DOST” fıŞŞkırıyor hayy toprAĞında!..

*

NÛRuLLAHa AYNen Mazharı MîM-se
ceNNet ceheNNemi CeM’inde CîM-se
Toprakta YOK OL!-ur SANmasın KİMse
GÜLün KOKUsu VAR -> GÜL YAPrAĞında!..

*

kul ihvÂNi kıtMÎR NûRa NâR kÖZü
AL-Evli KıVıLCıM -> SU SıRRı sÖZü
bİSMi -> cİSMi-İSMi ÖZeT-in ÖZ-ü
“HaYY-DâR ALi” yazar SıRR sancAĞında!..
DEe DoST!. HUu DoST!...


18.11.12 11:47
brsbrs.. tktktrstkksbzbrzhuu..
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Artık kabak tadı veren,
aynı düzlemin aynı yerinden bir kaç satır daha kondurayım buraya şimdi.

Belki şık durur, belki eğrelti.

Sadece aklıma geldi.
Hazır vakit bulmuşken, yazalım.
/

Şu, "kıl"dan ince olan bir "şey"yada "yer" var ya hani,
ne ise, neye benziyor ise, tam anlamak mümkün olamayan bir ifade.

Sırat, diyoruz mesela,
Arakesit deniyor.
birçok şey deniliyor.

İşte o "kıl/dan ince" denilen yer yada şey, AKIL galiba.

"nesne" olmasına ihtimal vermediğim için öyle diyemiyorum.
Göremiyoruz çünkü.
Nedense gördüklerimize nesne deriz,
ve görüp bilip, zahiren müşahade edebildiklerimiz ile olan bağımıza hayat deriz.

Gözümüzle görüp, elimizle tutamadığımız halde bizi kuşatmış onca şey'leri var sayamayız,
sayarız da, ehh işte, sayabildiğimiz kadar.

Derste öğrendiğim yeni bir bilgi.
"Yanıltıcı karşıtlık" Kuralı.
Bu kural renkler için geçerli.

Mor-Sarı
Kırmızı-Yeşil
Siyah-Beyaz

Bu renkler bu kurala giren yegane ikililer.

Ve tüm özellikleri de şu ki;
bunlar birlikte kullanıldıklarında,
yani yanyana,
yada bir deseni birlikte oluşturacak kombinasyon şeklinde kullanıldıklarında,
ve uzağa gidilip bakıldıklarında gözümüz bunları asla ayrıştıramıyor
birlikte bir renk olarak da algılanamıyor
seçilemiyorlar
o derece belirsiz bir karışma ki, ne ayırmak mümkün, ne tam karıştırmak.
/
"Tanımsız Tam'lık" bu dedim kendime.
Tanımlanamayan bir Tamm'lık,
ne öyle, nede böyle.
oluru yok
olmazı? O da yok.

Olan ne.
bilinmiyor.

İşte kıl'dan ince o akıl bunu tanımlayamıyor.
İnsana da öylece bakmak kalıyor.
sabit, donakalmış, birisi yuvarlasa da harekete geçsem diyen bir taş kadar hareketsizlik işte.
Tanımsız tamm'lık tamm'lık mıdır?
Tanımlanamayan şeyler gerçek midir?

Yanılmak,
heleki karşıt yanıltıcılık nedir?

iki renk biribirini mi yanıltmıştır?
Yoksa bir araya gelmeseler bütün bunlar hiç olmayacak mıdır?

Böyle saçmalar giderim de bitmez bu reelinden sapmış sorular ve denklenemeyen denklemler.

Vakt-i şerifler hayrola,
şerler defola,
hayrlar fethola
Hata kusur affola.
İnşaallah. Ve Amin.
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön