simurg SeSi...

Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Rabbim öyle büyük ve lutufları öyle sonsuz ki,
söylemeden edemeyeceğim der-ya can'ım.

Kendime bile tuhaf kaçan bir yazı yazmıştım az evvel,
ve kendimde kalması lazım olduğunu gördüğüm (şimdi anladım) birşeyler
İlahi kuvvet ve Yedullah tarafından sansürlendi,
ve "ben korundum".
Zaten hepimizi, daima,her zaman,hep, ve sadece Rabbimiz Celle Celaluhu korumakta, Elhamdülillah.

Yukarıdaki senin yazın ile aynı anda göndermişiz sanırım,
ancak sen, Rabbimin inayeti ile benden saniyenin kim bilir kaç milyonda biri kadar denebilecek,
AN'lık öncelikle göndermişsin,
ve bu sayede ben bir ağırlıktan kurtuldum,
yani bana çok büyük hesapsız bir fayda dokunmasına vesile edildin az evvel, Rabbi Teala'mıza Şükrüm sonsuz,
ve sana teşekkürüm hudutsuz.

bil ki sen hayr da kullanılmaktasın,şükürler olsun kardeşim.
Allah razı olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

.
.
.
.
Elim ayağıma dolaşık,
Havadaki sesleri ayırt edemeyecek kadar sağır sanki kulaklarım,
içimde bir gürültü ki, başka herşeye karşı duyarsız ve algısızım,
Kırılması gecikmiş kabuklar ve yıkılması ertelenmiş duvarlar mı buna sebep bilmiyorum.
Geç kalmak, Ertelemek,
Bütün bunlar hep zamanla alakalı gibi görünse de
aslında hepsi de kişinin kimlik kargaşalarından.

Kime göre konumumuz?
Neye göre sıfatlarımız?
Kendimizde barındırdığımızı düşündüğümüz niteliklerimiz/nitelenememişliklerimizin kaynağı ne?
Hepsi de avlayamadığımız erdemli kul olma vasıflarının, bizde oluşturduğu eksiklik hallerimiz.

Eksiğiz, ve dolmamış boş taraflarımızın esiriyiz.
En güzel şekliyle Kuran-ı Kerimimizde, ve
Resul-i Kibriya sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin söz ve fiillerinde izah edilen,
ve bize klavuzluk etmesi için önümüze serilen onca ve olanca KUL OL-mak yollarını
iyi birer avcı olup avlayamamışlığımızın neticesi.

Dünyanın hangi fani nesnesi ile dolduracağımızı sanmaktaysak, o derece aldanmışız demektir.

“İçimde bir kandil yak,
Bir çivi çak meyhane duvarına,
İster eşiğe koy beni,
İster duvara as,
Bekletme...
Can senin!”

Mustafa Tatçı Hocaefendinin bu sözleriydi bu seferde beni söyleten/söylendiren.
Çünkü ve sanki bir şey söylemiyorum da,
söylenip duruyorum kendime, ve kendi kendime.
Neyse,yine de devam edelim inşallah.

“İster eşiğe koy beni/ İster duvara as/ Bekletme/ CAN SENİN.”
Ne çok hoşuma gitti bu sözler.

Çünkü artık anlayabildiğimi sanıyorum.
Sultanım Hocam Kulihvani'nin onca zamanki emeğinin neticesinde teşekkür ve şükür duygularımla
bu kadarcık olsun idrakimin vesilesi olduğu için kendisine ebediyyen duacıyım.
Rabbim daima razı olsun inşaallah. Amin.

Yıllar evvel duysam böyle bir sözü, dudak kıvırır geçerdim eminim.
Çünkü eşiklere hiç mi hiç layık görmezdim kendimi.
Duvara asılmaya bile bir diyeceğim olurdu muhakkak, illa da baş tacı olmaya taliptim çünkü.
Hele bendeki can nasıl “ senin” olabilirdiki.
Bende olan bana ait ise, benim demekti, hiç de kimseye vermeye gönlüm olamazdı.
Neden olsundu ki.

İşte böyle kendime söylendim durdum, ve devam da etmekteyim.
Sizler okuyorsunuz diye de hiç gocunmamaktayım üstelik.
Kınayın beni dilediğiniz kadar,
Eleştirip yerden yere bile çarpabilir dileyen,
BİZ BİR-İZ’e inanmış hiç kimseden böylesi bir karşılık gelmeyecek eminim.
Sözüm yine kendi HAM’lığıma çarpıp bana dönmekte.
Olsun varsın.

Birkaç gündür bahçe işlerine bizatihi katıldım.
Ömrümce hep uzaktan sayrettiğim, yapılmasını izlediğim,
Çok nadiren az bir meşguliyetimi sarf ettiğim bu işlere
Bunca yoğunlukla ilk defa dahil oldum bu yaşımda.
Böylesi büyük bir haz ve zevk vereceğini nedense hiç keşfedememişim.
Acıktığımı susadığımı unuttum,
Toprakta yalın ayak otları çıplak ellerimle yoldum.
Her tutam otun yaşam macerasını ve koparılması sırasında olanları izledim.
Ellerim acıdı, çok acıdı hem, su topladı parmaklarım,
Vücudumda varlığını daha önce hiç fark etmemiş olduğum ne çok kasım varmış meğer,
Hepside günlerdir sızım sızım ağrıyor ve geçmek bilmiyor,
Ayaklarımdan böcekler geçti, üzerlerine basmamak için iki büklüm eğildim,
Olabildiğince dikkat ettim,
Bazılarının yuvalarını gördüm,
Bazılarının canını kurtarmak için nasıl kaçtıklarını,
Kimisinin toprağa saklanmak için nasıl çırpındığına tanık oldum.
Ben toprağı "sözle değil" bütün kalbimle çok sevdim hayatımda ilk defa,

Topraksız yaşamak istemediğime kati emin oldum,
Onca canın arasında canım canlansın istediğimi fark ettim,
Bu izole ve suni,üstelik plastik kadar ruhsuz ve dağınık zalimlik, hayatımı mahvetmiş,
Topraktan ayrı kalmışlık en büyük hasretliğimmiş meğer,
İşe yaramayacak tek bir ot yok tabiatta.
Annem dedi ki;
“Ayrık otlarını koparınca toprakta bırakma, taşın üzerinde 7 sene beklese,sonra bir gün ucu toprağa değse canlanır.”
Anneme göre arsız olduğu için böyleymiş.
Lakin işin içinde başka bir hikmet vardır muhakkak,
Benim ilk aklıma gelen,

“Onca bu ot ile beslenen hayvanlar var,
onlar bunca iştahla yaşamaya ve çoğalmaya meraklı olan bu otların çokluğu ile rızıklarından endişe etmeden yaşamaktalar, ve bu sayede hayatları nesilleri korunmakta.
Hemen biten, koparıldığı an ölen bir ot cinsi, verimsizliği ile kaliteli ve BEREKETLİ bir besin olamazdı.
Otların arsızlığı demek, aslında BEREKET demekti “

Bu yepyeni öğrenmenin, bilginin sevinci içerisinde şükrettim Rabbime.
Hiç meyve vermemiş olsalarda bütün canı olan otlar,bitkiler muhakkak bir işe yaramaktalar.
Çalılar ,dikenli çırpılar bile böyle, hepsini çok sevdim, hepsini ellerimle sevdim,
Gönlümle sevdim.
Toprak konuşuyormuş insanla meğer,
Toprak bedenlerimizin ebedi ezeli hamuru, hammaddesi, ikametgahı, yari, yaranı,canı, yoldaşı, dostu toprak.
Ayaklarımızın altında olmaktan hiç yüksünmediği gibi, bu onun izzet ve şerefinin yegane kanıtı idi.
Bir pil gibi toprak bedenimin toprakla alış verişi hep lehime idi,
Uslandım, arındım, sevindim, yoruldum,
ama en çok da MANA’ma dokundum gibi hissettim.

Kimbilir belki de bu bir başlangıçtır, ve bir serüvene ilk adımdır.
Taş binalar, kimyasal boyalı evler, ve sentetik ev eşyalarından artık bayılacak haldeydim çünkü.
Hemen herkesin de benzer hisleri yaşadığından nedense eminim.
Palmiyeler ayrı kokuda, portakal ağaçları apayrı,
Islak toprak,yeni koparılmış çim kokusu,
Böceklerin ayak sesleri, telaşları,
Herkesin çok işi var şu koca kainatta.
Aslında en tembeli insan desek beklide doğru demiş bile oluruz.
En çok uyuyan, tatiller yapan, dinlenme zamanları olan,
Kimseye sarf edemeyeceği, kendisine ait özel zaman bölümleri olanlar hep insanlar.
Tabiatta başka hiçbir canlı nefsi için zamanı kullanmamakta.
Fıtratın da dışına hiç çıkmamakta.

Balkondaki kumrular bir çift yavruyu yumurtadan çıkardı, besledi,büyüttü,
uçmak zamanı gelince de onları kendi hayatlarına teslim edip ayrıldı.
Şimdi yeni bir çift yumurtanın üzerinde oturmakta dişi olan,
Eski yavru yuvaya geliyor zaman zaman, onu hemen kovalıyor ve yanından uzaklaştırıyor.
Görevini tamamlamış olmanın iç huzuru ile şimdiki yeni görevine vermiş durumda bütün dikkatini çünkü.

Ne geçmişle oyalanmak, ne de gelecek için endişe etmek yok onlarda.
İnsanın en büyük zaaflarından birisi de işte bu.

Ve bu zaafından kaynaklanan zayıflığının,
hayatının asli vazifelerini yerine getirmesine ve,
kendi kişisel menkıbesine ulaşmasına engel teşkil etmemesi için çok önemli bir terbiye ve eğitimden geçmesi gerekmekte.

İnsan çok zor, doğar doğmaz yürüyen kuzuları düşündüm,
Sonra yürümesi için en az 1 sene gereken insan evladını.
İnsan olmak çok zor,
Beden’en de zor,
Nefs’en, Kalb’en Ruh’en de çok zor.
Ama zorluğu nisbetinde bir o kadar da hiç kaçar tarafı olmayan bir şey,
Eğer hakikatte insan olamayacaksak, hayvan da olamayacağımıza göre,
Hiç bile sayılmayan zalimler olacağız hiç şüphesiz.

Hani “Toprak olsaydım, taş olsaydım" diyecekmiş hesab günü bazı insanlar
(Rabbim bizleri merhameti ile hıfz ve muhafaza buyursun inşallah da, selamet bulanlardan olalım cümle Ümmet-i Muhammed olarak inşallah Amin.)
İnsan olmamız lazım.
Toprağın tevazusuna bürünebilmemiz lazım
ve bunun için de toprağa karışmadan evvel toprak ile BİR olmak suretiyle,
toprağın öğrettiklerinden payımızı alabilmemiz lazım.

En azından ben kendim için bunu çok arzu ediyorum, ve bütün kalbimle diliyorum Rabbimden.
Ve Bu akşam beni söyleten Mustafa Tatçı Hocamızın şiiriyle duamı tamamlamak istiyorum

“İçimde bir kandil yak,
Bir çivi çak meyhane duvarına,
İster eşiğe koy beni,
İster duvara as,
Bekletme...
Can senin!”

Rabbim CAN SEN’İN. Bu can SEN’in ve ben SEN’in için’im inşaallah.
Ne edeceksen et, Ne dilersen öyle et. ANCAK CAN SEN’İN, SENİNLE ET NE OLUR.
İnşaallah ve sonsuz Amin Ya Mevla’M, Ya Allah’IM Celle Celaluhu.
Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Alihi Ve Sahbihi Ve Barik Ve Sellim.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »


İZ sürmeyi bilemiyorum,
işaretlerin dillerine aşina olmaya başlamamın ise üzerinden henüz çok zaman geçmedi.

Yoldaki işaretler adımlarımı kendilerine çağırarak,
İZ'in dışına çıkmadan yürüyebilmem için her şeyi yapıyor.

Şükürler olsun Rabbime.
Bu gün bir şeyi daha anladım.
Yaşamanın kendisi bir kadermiş.
Ne yaşadığımız değil, yaşamanın kendisi bizatihi kaderin taa kendisi.

Oysa hep başımıza gelenlerin kader olduğuna inandırmışız nasılsa kendimizi.
Yaşadıklarıma gerekçeler olsun diye dua ettiğimi hiç hatırlamamakla birlikte.
Yaşarken ki her halimin fiilen dua olduğunu anladım bir de.
Ve dua ettirilirse edebiliyorduk ancak.
Duanın yeri ağzımızdan önce kalbimizmiş meğer.
İnanarak/inandırılarak yöneltildiğimiz yön kıblemiz,
Kalbimiz onayladığı zaman her şey “KUN fe yekun” olmakta,
Yoksa hayal üstüne hayal her şey.

Yaşamanın da kendine özgü sırları varmış,
ve sınırları ise her zaman sonsuzluk adına olgunlaşma kademeleri içinmiş.
onlar ise kendisi gelip kapısını çalıyor insanın.
"Yaşamak kaderi"ne teslim olmak, tek seçeneğimiz işte.

Gün batarken yön bulup yola düşenler, güneşin doğuşuna nasıl şahit olabilsin.
Gündoğumundan başka tarafa bakmayan, batan günden nasıl haberdar olsun.

Her ikisine de aşina olabilmenin,
yada her ikisinin de asli ve kati olmadığını öğrenmenin yolu
dünyanın yukarısına (12 km) çıkıp bakabilmeye çalışmakla olabilecekse eğer,
o merdiven herkes için başka bir isim taşımakta.
Bazımız için okumak,
bazımız için yazmak,
bazımız için yazılanı düşünmek,
bazımız içinse daha yazılmayanları okumak.
Hepsinin ise en üst ismi Muhammedi Muhabbet (sallallahu aleyhi ve selem)

İçimden, doğan güne, batan AY'a,Yıldız'a
esen rüzgara, Rahmet damlalarına, sudaki dalgalara seslenmek adına bir şeyler söylemek geliyor
Kimin duyacağını öyle iyi biliyorum ki,
Duyulacağımdan bunca eminlikle DUYulmayı öyle çok istiyorum ki,
Kalbim kaderine şükrettiği gibi, tevbelerinin tılsımında yenilensin istiyor.
Ama önce içimi döküp, boşaltmalıyım tüm birikmişleri.

hayatta insanı köşeli kutulara hapseden hisler var,
ve elden birşey gelEmediği bazı zamanlarda bu hisler canımıza okumadan
onlara kayıtsız kalabildiğimiz muhteşem hür an'lar da var.

Her "hür" kelimesinden bahsim,
tam bir esaret anlamına gelmekte gibi hissettiğimde çok olmakta.
Yine de "öyle sanmak" "hür 'imiş' gibi yapmak"ta rahatlatıcı ve avutucu olduğundan
"ellemeyin dermanım derdimdedir" diyesim geliyor yine kendime.

her zaman ve daima dönüp dolaşıp kendime gelmiş buluyorum kendimi.

aynasız,akissiz,yankısızmış gibi gelmesi sadece zanlarımdan biliyorum.

İnsan önce kendine kalmalı.
Kendisi İLE kalmalı belkide.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »


.
.
.
.
İğnenin deliğinden geçmemizin âlemden âleme
süzülmemiz demek olabileceğini düşündüm bugün.
Dünyaya doğmak da, iğnenin deliğinden geçerek,
zâhir âlemde vücud bulmamız demekti.
Ölüm dediğimiz de yine aynı iğnenin deliğinden kimbilir kaçıncı geçişimizin
zâhir âlemdeki son geçişi olacak belkide,
(gerçi son diye de bir şey olmadığına göre şimdi
bunu nasıl anlamalı ve anlatmalı bilemedim doğrusu.)

İğnenin deliğinden geçmek bir kereye mahsus bir şey değil sanırım.
Ruhlar olarak yaratılmamız bir iğne deliğinin içinden geçmekti belkide,
ve artık yaratıldık bir kere mâdem ki
bu varlığın da bir sonu hiç mümkün olmadığına göre,
Rabbimizin de El-Kabz ve El-Bast esma-i ilâhiyeleri ebediyyen tecellî edeceğine göre,
ebediyyen sayısız kere iğnenin deliğinden geçme durumumuz devam edecek.
Demem o ki, sayısız iğneden geçmiyoruz.
Hep AYNı iğnenin deliğinden başka başka imtihanlar ile geçiyoruz.
Bu imtihanlardaki çeşitlilik de öyle çokluktan değil,
hep Bir olan Hakikat'in Hakk tecellîlerinden,
ama AYNada seyri çokmuş gibi akıllarımızca ANlaşılmakta galiba.

Geçen kartopu çiçeklerine bir yakınlık hissetmiştim kalbimde bir süreliğine,
bir fidan alacaktım,
annem "o bahçe çiçeğidir, ağaç olur, balkona EKemeyiz"
dediği için pazarcının saksısında bir süre seyretmekle yetinmiştim.

Ardından kısa süre sonra Hocamızın,
kartopu çiçekli ağaç önünde resmini gördüm Hatice Ana'mızın sayfasında.
Güzeldi kartopu çiçekleri, beyaz, yumuşak, sakin ve güzeldi işte.

İğnenin deliği tek ya,
bütün hepimiz de kendi ayrı ayrı iğnemizin deliğinden geçmiyoruz.
Aynı iğnenin deliğinden geçmekteyiz.
Çile-Dert dediğimizde her başı ayrı ayrı ağrıtsa da bu görünüşte böyle,
oysa baş da aynı da, nedense biz başımızı ayrı sanmaktayız.

Şu ana kadar yazdıklarımda bile ne çok "sanmak "kelimesi kullandım.
Zann ehli olduğumu ne de güzel ifade ediyor bu durum.
Öyle olmasa zâten, bunca satır didinmeye hiç çalışmayacaktım.
İnsanın kendisi kendi gözünün merceğindeki odaklanma arızaları nisbetinde kendisine daraltmakta herşeyi.
Ed Darr Esma-i ilâhiyesi de kendimizin vesilesi ile kendimizde tecellî edip DARR etmekte dünyamızı.

ALLAH celle celâluhu'nun arzı çok geniş.
İnsanın aklı ise çok dar, aklı mı demeli, görüşü mü, algılayışı mı, idraki mi,
ne demeli bu darlığa, kabahati de hangisine atmalı?

insanların yüzüne bakmak pek âdetim değildir,
ama kendimi zorlayıp bakmaya ve farklı yüzlerde esma çiçeklerini görmeye merakım oluştu şu günlerde.
Kim hangi âlemde, ne tür bir rengin elinde merak ediyorum.
kendimde gördüklerimden çok mu sıkıldım,
yoksa kendimi unutmak için mi heveslendim buna anlayamıyorum.
Ama ne yapsam kendimin dışına çıkamıyorum

Kendimden başka derdim hiç olmadı bunca zaman,
didiklenmekten çok yoruldum yıprandım,
ve sıkıldım hep aynı seyirden.

İnsanların yüzlerinde çeşitli duygular görülebilmekte,
bazısı daha net bazısı ise saklanmaya çalışıldığı belli olacak şekilde,
ama insan yüzüne bakmak Hakk'kın esma tecellîlerine daha fazla yaklaşmak gibi sanki.

Çiçek gibi yüzler var.
Kartopu gibi bembeyaz yumuşak ve sakin yüzler de var aralarında nâdiren.

Yüz'de bir şey var ama insanı merakı ile başbaşa bırakıp ayân olmamakta.
Kendi yüzümü nasıl saklarım diye düşünmek kaçınılmaz bir şey olmaya başladı ardından.
Ve yüzüm hiç güzel bir yüz olmadığı halde,
ve eminim kiri pası da herkesden çok olduğu halde,
yüzümü saklamak istiyorum herkesden.
hatta kendimden bile.

evden çıkmamak mümkün olamadığı için buna çâre bulmak çok zor.

İslam da kati bir düstur mu değil mi bilemediğim halde,
yüzünü peçeleyen kadınları haklı bulmaya başlıyorum bu duygumla.

Bu sözler buraya nereden geldi ki yine,
oysa bu şekilde ifâde ederek bile ele vermeyecektim kendimi,
içimde yaşananlar hep orada kalsın istemek duygum çok ağır basmakta.

zaman mı doldu, zaman mı durdu?
Hangisi beni ele geçirdi şimdi.

Yakın zamanda yine bir ölüm hikayesi düştü kaderimin not defterine,
yakınımdan birisinin evinde yaşanmakta bu elemli vedâ zamanı,

yaşlı kadının gelini telefonda şöyle diyordu:
"2 gündür hırıltılı bir nefes halinde yatmakta,
yemiyor, içmiyor, konuşmuyor kendinde değil,
bazen öyle korkunç bakıyor ki odadan kaçıyoruz, yanında duramıyoruz,
ne gördüğünü bilmem ama o feci bakışlardan çok ürküyoruz!"

Üzülmemem elimden gelmezdi elbette,
ama üzülmekten başka da bir şey yine gelememekteydi.

Ölüm zamanına yaklaşmış bir insanın yüzünde böylesi bir ifâdeye sebep olan şey,
Henüz ölüm anımıza gelmemişken bizi çok korkutuyorsa,
bu korkudan bir ibret kalmalı elimizde.

ve Rabbimin merhamet ve inâyeti ile
O AN'ımızda selâmet bulmak duamızı da en üst sınınırda güçlendirmeli inşaallah.

Ölmeden evvel ölmek,
Ölmeden evvel de ölümü düşünmek ve hazırlanmak merkezli bir hayat yaşamak,
“Ölmeden evvel ölmek” demekti işte.

Başka nasıl ölmeden evvel ölmeyi somutlaştırabilirdik aklımızda.
Nefsin, hevâ ve hevesin ölmesi demek bile havada ve tanımlanamaz bir ifâde bizim için çünkü.

Ölüm anımızda yakınlarımız yanımızdan kaçacaksa,
“kabirde yalnızlık zamanımızdan evvel yalnız kaldık” demek olmuyor mu bu?.

Ve AZAB.

Zor duygular kapladı içimi yine,
Çok korkuyorum. Herşeyden çok korkuyorum.
Zaten hep korkarım.
Kimse beni görmesin bilmesin istememin en önemli sebebi de bu korkum zâten.
İnsanlardan da çok korkuyorum.
Şimdi kendimden ve kendi görüntümden bile saklanmak istiyorum.

Kabuklardan kurtulmak mı?
Kabuklara daha sıkı bağanmak mı?
Hangisi bizi iğnenin deliğinden ebedi selâmete geçirip kurtarır bilemiyorum.
Ya ebediyyen o delikte takılı kalırsak.
Bugün bu gerekli/gereksiz bilemediğim zansal seçimlerim içimi daraltmakta.

Yazının önemli kısmı uçtu yine,
bu sefer kopyalama hatası yaptım ve sayfayı kaçırdım.
Birşey bana rağmen işlemekte, ve kontrol asla bende değil.
İnandım iman ettim.
Şükrettim. Elhamdülillâhirabbülâlemin.
Alahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve barik ve sellim.
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen halimkok »

Benim küçük kızım İrem ,

Küçük kızım diyorum ama o buna çok kızıyor.
Oldum olası “Ben küçük kızın değilim baba… Genç bir kızım” diyerek bu sözüme itiraz etse de ben ona “KüÇüK KıZıM” demeyi seviyorum.

Neyse işte… Küçük kızım İrem bu halinden çok daha küçükken, ben ona azıcık hoşuna gitmeyen bir şey söylesem;
- Hııı… Görürsün seeeennnn… Ben şimdi gideyim, balkona çıkayıııımmm. Ordan kendimi atayım daaa…. Derdi. Ben de
- Aman kızım dur Allah korusun… dedikçe
- Yere düşeyim, başımdan kanlar aksııınnnn… Görürsün seeeennnn
Derdi…

“Olur mu kızım ! Ben sensiz ne yaparım. Yapma etme” diye gönlünü alır bana verdiği gözdağından korkmuşum gibi yapardım.

O zaman o benim halime acır; “Tamam babacığım üzülme. Yapmam” derdi.

Şimdi de ne zaman kırılsa bana, hemen kalkar odasına gider… Yanına yaklaşmama, dokunmama, konuşmama izin vermez içi durulana kadar.

Hani Allah’ a (cc) “YâR” diyoruz ya…. Ve O’ nun “YâR” dediğine “YâRiMiZ” diyoruz ya…
İremleşiyorum bazen. Diyorum ki içimden; Öyle olsun… Sen at beni dertlere… Çektir bakalım… Ben hiçbir şey anlamadan, hiçbir şey yaşamadan ağız tadıyla... çekip gideyim bu dünyadan. Ve sana döndüğümde sor hesabını… At cehenneminin dibine… Hepsine razıyım. Ama isterim ki o an bir gözlerine bakayım, mutlu musun bu HÂLimden…”

Mutluysan diyeceğim yok sana… Ben seni hiç böyle bilmedim ki !!!!
Yok mutlu olmayacaksan YâR; Nedir bu hallerim! Neden sahip çıkmazsın da bir başıma bırakırsın beni…. Neden KeNDi’ nden mahrum edersin beni…

Bu en büyük ceza değil mi SeVeN’ e…

Ölmek, ölümden korkmak…
O’ndan mahrum yaşamanın ölümden farkı var mı ki!

İğnenin deliğinden geçecekmişim öyle mi… Geç diyorsa geçerim zaten dert değil…
Geç demediyse neden kendime dert edeyim ki… Dert etsem kahrolsam geçebilecek miyim.
Hem ben mi geçtim ki o İLK NoKTa denilen iğne deliğinden dahi küçük NoKTa’ dan…

KâiNaT geçmedi mi ordan… KâiNaT’ ın sığdığı yere nasıl sığmaz bu BEN’ liğim…
Daha mı fazla büyüdü !

O kadar büyüdüyse BeN’ liğim neden dert etsin ki iğne deliğini !!!!

İğne deliği AKıL’ ın DeLi’LiĞi… Delidir ne yapsa yeridir derler ya…

Benim KüÇüK KıZıM İReM o küçüklüğüyle biliyor SeVeN’ e verilecek en büyük CeZa’ nın O’ nu SeVDiĞiNDeN MaHRuM etmek olduğunu… Kendini atma pahasına da olsa
Biliyor ki; CaN’ ı ASIL YaNaN SeVeN’ dir…

Sevgili Simurg CaN… Sabah sabah söylettin beni…
Daha da söylerdim de aklım başıma geldi… İşler var beni bekler…
Selam ve dua ile…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »


.
.
.
.
Sabahtan beri, yani yazınızı okuduğumdan bu zamana kadar mukabelen bir şeyler söylemek isteği ile,
Söylemeyeyim de yutayım duygusu arasında gidip geldim Halim Can Kardeşim,

Asıl siz, insanı söyletmek hususunda çok kabiliyetlisiniz,
Rabbim iyiliğinizi hayrınızı versin daima inşaallah.
Ne güzel söyletmiş Mevlamız sizi yine.

Allah'ü Zül Celali Vel İkram Hazretleri, hesab günü gözünüze bakıp
"Ben senin Ben'i bildiğin gibiyim ve umduğun gibi muamele edeceğim KUL'um "desin size inşaallah.

Ve dediğiniz gibi,
iğnenin deliğinden “geçirmek murad ettiği için” geçirecektir elbette,
ve bunca bize kah-ru azab gibi görünen çilelerimizin de yegane sebebi budur sanırım.
Yeterince incelmeden,erimeden, hafifleşip, latifleşmeden bu benlik cüsselerimiz nasıl kıvamına gelsin de
nokta-i Hakikate vasıl olsun değil mi?

O sebeple dünyanın bütün lezzeti,tadı,zevki de zaten bu bize acı gibi görünen hal ve işlerde saklı sanırım.

Dünyada ters çalışan bir sistem var gibi anlamaktayım hep.
Dünya ahir hayatın zıttı ise,
ve dünya bu zıtlık ile kaimiyyet durumunda ise,
her hal ve durum burada göründüğünün tam zıttı şekilde vücut bulacak ebediyyette galiba.

Dünyada perişan, sefil, aciz, yoksul, bedbaht olarak görüp bildiklerimiz
“ebedi hayatın sultanları” taifesini teşkil edecekler.

"Dünya müslümanın zindanıdır" buyurulmakta ya o bakımdan böyle düşünmekteyim.
Ki; zaten de böyle olmasa,
her Akl-ı selim sahibi, İlim İrfan Taliblisi, Mânâ ER'i, Hakk'kın sevgilisi olan zâtlarda hep buna tâlib olmazdı.
Dünya sultanlığı ahir hayatın sefaletine mi götürüyor acaba?

Çünkü her iki âlemde de sultan olunabilecek olsaydı şâyet,
Resul-i Zişân sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri de "KUL-PEYGAMBER" olmayı seçmezdi.
Mahviyet yolu en sadık en samimi en kalbin şeffalaşmasına vesile olan yol sanırım.

İrem Can'a gelince,
O öyle talihli bir “küçük kız” ki ömrünce sevinse yeridir.
Rabbim bahtını da güzel eyleye inşaallah.
Küçükken benzer duygular ile hareket ettiğim zamanlar olmuştu,
Onları hatırladım sâyenizde.
Kimse bana: “yapma etme kızım!” dememişti.
Koca bir tokatla cüretimin karşılığını almıştım.
Bir daha da böylesi bir duygum olursa sessiz sedâsız kendimce yaşamayı seçmiştim.

“Değersizlik inancı güçlü duvarlar örer” demektedir bir şair.
İsimlerin bende hiçbir zaman önemi olmadığından hiç aklımda değil sözü söyleyen.
Zâten sözlerin asıl sahibinin de artık KİM olduğunu bildiğimden,
Öğretilen mânânın kalbimde nakşetmesinden başka önem verdiğim bir şeyde yine olmamakta artık.

Bütün kâinâtı Muhabbet ile yaratan Rabbimizin,
O koca kâinâtı geçirdiği Nokta-i Hakikat de yine sevgi ile “KÜN FE YEKUN” olduğuna göre.
Herşey daima sevgiden hasıl olmakta.
Bütün mânâların işlemesinin de tek yolu daima sevgi ve Muhabbet-i Muhammedi zaten.

İnsan bütün cesaretini sevgiden alıyor,
Sevilmek, sevmeyi öğrenmesine sebep oluyor
Sevgisiz yaşamayı bile düşünmemesine yol açıyor.
Bu ise,
“Ölüm ne ki sevgi bâki oldukça, elbet kavuşmak daha tatlıdır,
Dünyadan ayrılmak ise zaten bunca sıkıntının sona ermesidir”
tarzında kuvvetli bir ikna edici duygu halinde ölümü bile sevmesini sağlıyor insanın.
Dünyaya güçlü maddi bağlar ile bağlanmış
Ancak mânâ âleminden nasibini almamış insanlar ölmeyi korkutucu bulmakta sonuna kadar haklılar.
Ancak bir şey var ki, “Hiçbir korku ölmemeye götürmeyecek bizi”.
Ve bu dünyadaki fâni yaşam, ebediyet duygusuyla bel bağlanılmaması gereken çürük zevklerin hayal âlemi sadece.
O halde, dediğinizde çok haklısınız,
Rabbimiz bizi sevsin de ne isterse onu etsin bize,
Bizim O’na naz’ımızdan bile hoşnut olsun inşaallah.
Çünkü
”Sen beni dünyanın çileleri ile hemhâl ediyorsun” tarzındaki sitayişimiz de daima Rabbimize naz’ımız hükmünde kabul görsün Rahman Ve Rahim OL-AN Rabbimizin nazarında inşaallah.
Herkes bizden vazgeçebilir,
Bir işe yaramayacağımızı anladığında herkes arkasını dönüp gidebilir bizden,
Kendi huyuna suyuna uyduramadığında en ağır hakaretleri de bize revâ görebilir.
Oysa herkesin secde edecek bir tek Rabbi var, ve
İnsanlar kendi ilahlıklarının tadına varabilmek için diğer bazı insanları kendilerine tabii ve tebâ etmeye çok hevesli.
Bu en kötü aldanma halinden Rabbim cümlemizi hıfz ve muhafaza etsin inşaallah.
Yine dediğiniz gibi, söylenecek söz bitmez
Ama biz nefeslenip duralım inşaallah.

Allah’ü Müteâlimiz daima razı olsun
Resulullah sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz Hazretleri ile BİZ BİR İZ eylesin inşaallah ve Âmin!.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Bu dünyada kırk yaz gördüm diyebilirim artık
Diğer mevsimleri de kırkıncı kez görmekteyim diyebilirim.

Bu ise epey bir zaman eder iş söze gelince.
Oysa içini doldurmayı başarabildiğim zaman parçaları ne kadar az.

Zaman ile bir derdim var desem doğru olur,
Ama, zamanın benimle bir derdi var desem bu da doğru olur.

İçi bomboş zamanlarımın ağırlığı sırtıma değil kalbime yük.
Yine de telafisi var mı diye düşündüğümde bile içimde sevinç yeşermekte.
Belki telafi edecek kadar vaktim olmayacak,
Ve bundan itibaren daha dolu ve nitelikli yaşamak tek kâr’ım olacak.

Hüzünlenmek için bir sebep daha buldum ne iyi,
“Ya başaramazsam, ve eskisinden daha büyük boşluklar hayatımın kalanını da hüsran ederse”
İnşaallah bu olmasın Rabbim, geçmiş için çok üzgünüm,
Ama gelecek için az olsa da umudum bitmesin lütfen.

Bundan başka bir umut tutamağı bulamamaktayım çünkü.
Zâhirdeki yaşadığımız sayısız takvimsel mevsimler nasıl Hakikat ise,
Kalbimizin yaşadığı mânâ mevsimleri de öylesine Hakikat.
En çok hangi mevsimlerin kuşatmasında olduğumuzu anlamak işimize gelmiyor çoğu zaman.

Olsun.
Mevsim yaz.
Bu yaz zamanını bâri ısınmaya adamalıyım.
Kalbimi ısıtmalı, üşüyen yavaşlayan duygu akışlarımı canlandırmalıyım.
Kendimi denize bandırıp deryâda "sebbeha" etmek niyetim var bu sene.
Senelerdir neden ayağımın ucunu bile değdirmedim ki denize.
Oysa, SU beni hafifletip sarmalardı da yüreğimin kışı yaza dönerdi belki.
Bu sene yaz'ı kalbime taşımaya niyet ettim
(belki başka bir yaz yaşama imkanım olmaz kimbilir) .

Yüzüm güler benim hep, Yaz gibi güler tebessüm eder.
İçimdeki her duyguyu örtmek içindir bu gülüşüm,
Sırıtık ve hafif görünmek için değildir.
Bilmeyen akl-ı evvel bile sanır da aldanır.
Yine duâya döndürelim sözlerimizi de duâlaşalım inşaallah.
Rabbimiz son günümüzde son nefesimizde, musalla taşımızda hep gülmemizi nasib ihsan etsin BİZ’e inşaallah.
Gülmezsek de YUH olsun bize!. Âmin!..
.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

"Baba Himmet!
Oğul Hizmet!"

denilmesinin ne demek olduğunu öğrendim az evvel.
Burada anlatılan,bizim "alacak-verecek" anlayışımız ile
karşılıklılık arz eden bir durumu anlıyor olmamız tamaı ile yanlış imiş.

Herşeye bir karşılık almamız gerektiği şeklinde yerleşmiş olan YANLIŞ algımız,
bizim benliklerimizi besleyen,kışkırtan,
menfi davranmamıza kapılar açan,
doyumsuz olmamıza sebep olan,
İbadetlerimizi bile cennet gibi bir mükafat beklentisi ile yapmamıza sebep olan,

İnsanlar arasında toplum hayatımızda da infak ve
"Kardeşini kendine tercih etme" kurallarını uygulamakta cimri davranmamıza yol açan

çook büyük bir hatalı,arızalı bakış açısı ile anlamışız meğer bunca zamandır bu sözü.

Burada anlatılan mana asıl şu imiş.

Hizmet zaten Himmet'in taa kendisiymiş.
Çünkü hizmet eri olan kişi İlahi bir himmet ve Rahmani cömertlik sayesinde böyle olabilmekteymiş.

Ve burada bize düşen ise, Hizmet için kullanılıyor olduğumuz için çok şükretmekmiş.
Çünkü Allah'ü Müteal Hazretleri kullarını çok çeşitli yerlerde ve vazifelerde kullanabilir,
burada kulun ne kadar cüz'i iradesi ve tercihleri söz konusu diye düşünsek bile,
Hiç haberimiz bile olmadan çok acayib hayat şartlarında kullanılmış
ve imtihan edilmiş olabilirmişiz.

Bu saatte aklımı toparlayamadığım için devam edemeyeceğim,
ve bu konuya öğrendiklerimi izaha çalışarak inşaallah daha sonra devam edeceğim.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

22 Mayıs 2012 Salı Günü,
Mübarek üç Aylar'ın başlaması zamanıymış inşaallah.

Şükürler olsun yine kavuşturan Rabbimize,
Ve BİZ'i üç aylar geldi diye sevinen kullarından eylesin inşaallah. Amin.
............................................................................................

Üç Aylar içinde geçireceğimiz önemli gün ve geceler ise şöyle:

Receb Ayı başlangıç: 22 Mayıs 2012

Regaib Kandili : 24/25 Mayıs 2012

Miraç Kandili 16-17 Haziran 2012

Berat Kandili : 04/05 Temmuz 2012

Ramazan Ayı Başlangıç : 20 Temmuz 2012

Kadir Gecesi: 14/15 Ağustos 2012

Ramazan Bayramı : 19-20-21 Ağustos 2012


Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

.

(Kader bizim seçimlerimizin toplamı olan hayatımızın taa kendisi, ve hayatımızın topyekün hepsinden başka bir şey değil galiba).

.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Müzik sekiz asli notadan ibaret,
bütün besteler bu sekiz ana nota ve ara seslerinin değişik kombinasyonları ile yazıldığına göre,
sonsuz ara nota olsa bile,
temel sekiz notanın hüneri bütün sesler.

Her insanın sesi belki kendi tekamülüne göre bir esma aranotasına tekamül etmektedir.
Kalbimizin sesi zahir sesimizle ne kadar benzeşiyor acaba?
Her ikiside Tamm örtüştüğünde Tevhid Bestesi mi yazılacak acaba?

Her kuşun sesi başka,
Her AN farklı bir nefes yayılmakta Kainata.
İlahi nefes içerisinde zerreler gibiyiz.

Küresel bir müzik bestesi bütün mevcudat.

Oruc En Büyük SES'SİZ'lik belkide,
Ve içinde en muhteşem orkestraların daima işbaşında olduğu bir RUH'sal SES'SİZ'lik Bestesi.

Sessizliğin sükunetinde bütün sesleri dinleyebilmek Kalb kulağının marifeti olsa gerek.
Uykuların içerisinde UYANık bir Kalb dinlemekte belkide bu besteyi.

İnsan Oruc ile Bedensel-Nefssel-Kalbsel-Ruhsal AKORT'unu yapabilmek durumuna geliyor galiba.

Bütün parazit ses ve tınılar ayıklana ayıklana AYIKACAK ruhumuz belkide.

Oruc içinde perde perde, nota nota arınacak.

İnşaallah demek tek yapabildiğim.
İdraksizliğimi idrak edebilmemin bile bir idrak olabileceği noktadayım.

Eksi sonsuzluk ve artı sonsuzluğun arakesitinde tüm sesleri BİRR'lememiz nasib olsun inşaallah.
Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Ben neden hiç şarkı söyleyemiyorum bilmiyorum,
hayatımda hiç bir melodiye sesimle eşlik edemeyişim büyük bir eksiklik,
en bilindik şarkılar bile ben ağzımı açınca tamamen değişir.

Bu eksikliği, kendi iç sesimde, kendi bestemi yapmak hünerim ile kapatabilirim sanmaktayım bazen.
Bazen buna ümitlenmekte,
bazen de bu hayalden çok uzaklaşıp,kurak bir toprak olmaktayım.

Zaman harfleri sıra sıra savurmakta zahir aleme,
Nasıl Kur'an-ı Kerimimiz vakti geldiğinde indiyse göğün semasından
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hazretlerinin Gönlüne,
diline,ve Biz'e ulaştıysa,

Ancak vakti gelen kelimeler, cümleler, manalar zuhura gelmekte.

Şeytanın bile külahını ters çevirip,
Rahmet'ten nasibini almak için ümitlendiği zamanlar varmış,
bu üç aylar mevsimi bu zamanlardanmış.

Rahmetler gönlümüze yağsın ve filizlensin ümitlerimiz inşaallah. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Necip Fazıl Kısakürek Hazretleri'ni nitelerken
(Rahmeti sonsuz olsun inşaallah)

"Sözü yüksekten söyleyen şair" demekteler.
Bu ifadeye bende tamamen katılmaktayım.

Şairliğinin yanında,
insanlık ve İslam adına verdiği mücadeledeki azmi,
inancı adına yılmadan savaşan ruhu,
yaşadığı zaman ve sonraki zamanlar için iz bırakan dava bilinci,
hepside örnek alabileceğimiz önemli özellikler.
Allah celle celaluhu kendisinden ebeden razı olsun inşaallah.
.
Benim burada düşündüğüm konu, yine SÖZ meselesi.
Sözü söylemek var,
birde sözün hangi seviyeden söylendiği meselesi var.

Bu karşımıza çıkan "sözün söylenmesi seviyesi" çok düşündürücü.
Sözümüze sahib çıkmamızın gereklilik ve değerini anlatır hep Can hocamız Kulihvani,

ve ben artık boş konuşmaktan iyiden iyiye korkar,çekinir oldum.
Ne kadar söylenmiş boş sözüm vardıysa şimdi hepsi içinde çok üzgünüm.
sadece birşeyler söylemek için söylendiğinde
ne kadar da vebali ağır bir meseleymiş bu söz söylemek meselesi meğer.

Çocuklara konuşmayı öğretirken,
her zaman,her şeyi,hemen konuşmamayı da öğretmek lazım galiba.

Çünkü edinilmiş bir alışkanlık halinde koskocaman gürültüler çıkararak yaşıyoruz,
bu gürültünün içinde kendimizi duyamaz hale geliyoruz sonra.

Münir Derman Hocamız, gürültüden bahs etmekteydi bir konuşmasında,
insan muvazenesini nasıl bozduğunu anlatmaktaydı.

Bunları düşünmek bana iyi geliyor.
Düşünmeye vakit kalması için bile sözü yerli yerinde edebilmeyi öğrenmek gerekiyor.

Bir gün yanında boş ve gereksiz konuşan ev halkına şöyle demiş birisi,
bunu da yeni öğrendim, öğrendiğime sevindim sonra,

"Yeter artık dedikodu edip durmayın, uyuyun da omuzlarınızdaki melekler dinlensin artık"

Ağzımızdan her çıkan sözü kaydetmekteler ya, onun için.
Bu kayıtlar bizi çok üzecek galiba.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Eski zamandan kalma bir akik taşından kalp şeklinde kolyem vardı,
hacıdan hediye getirmişti çok sevdiğim bir teyze,
zinciri koptuğu için ona ipten eğirerek bir zincir yapmıştım,
ama görüntüsü pek de güzel olmadığı için takmıyordum.

Bugün her nasılsa başka bir şey ararken onu buldum.
Şimdi boynumda.
Kız kardeşim; "Pek yakışmamış,ipin ucuna silgi taksaydın daha manalı olurdu" dedi.
İlkokulda annemiz devamlı kaybettiğimiz için boynumuza asardı silgiyi,
o zamanlar bir silgi bile oldukça ulaşılmaz ve pek kıymetli bir şeydi.
Her şey ne kadar da çoğaldı, bolluk var,eski kıymetler kıymetini yitirmeye devam ediyor bu sebepten.

Yarın Hacc kura'ları çekilecek,
annemle ben, geçen sene kayıt olduğumuz ve çıkmadığı için
bu sene daha fazla kura'da çıkma şansımız var inşaallah.

Kolyeyi bulunca aklıma geldi, müftülükteki hocanın 29 Mayıs tarihinde çekiliş yapılacak dediği,
kendimce "bu bir işaret mi "diye de ümitlendim.

İnsan ümid etmek isteyince herşey bahane olabiliyor.
İnşaallah bu sene bize Hacc yolculuğu Hakk olursa
Kırk yaşımda olduğum bu sene Hacı olmak da nasib olmuş olacak.

Sayılara ve böyle kendimce anlamlandırdığım tarihsel denkliklere pek meraklı olduğum için,
özellikle bu sene Hacca gitmeyi de çok istediğimi fark ettim.

Vakti erişmiştirde, inşaallah sefer izni çıkmıştır ne diyeyim.
Rabbim hayrlar versin inşaallah. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen nur-ye »

simurg yazdı: Kız kardeşim; "Pek yakışmamış,ipin ucuna silgi taksaydın daha manalı olurdu" dedi.
İlkokulda annemiz devamlı kaybettiğimiz için boynumuza asardı silgiyi,
o zamanlar bir silgi bile oldukça ulaşılmaz ve pek kıymetli bir şeydi.
Her şey ne kadar da çoğaldı, bolluk var,eski kıymetler kıymetini yitirmeye devam ediyor bu sebepten.
SEVgili kardeşim simurg ne güzel anlatmışsın.. gözümün önünden geçti o seneler.Seninde dediğin gibi her şey nekadar çoğaldı ve pek çok şeyin kıymeti kalamadı artık maalesef.

Geçen günlerde Kul İhvâni Hocamızla çarşıya çıkmıştık. ÜLKÜ pastanesine uğradık. Çok değişik vede çok lezzetli tatlılar ve kurabiye çeşitleri şekerlemeler var orada. Gözüme rafta duran MABEL çiklet çarptı. Bir şey istiyormusun diye sordu Hocam. MABEL çikleti gösterdim.

Rahmetli babacığım sunî ipek fabrikasında çalışırken kalp krizi geçirmişti. Çalıştığı bölümden onu sinemaya almışlardı. O zamanlar fabrikanın lokalinde alt yazılı yabancı filmler gösterilirdi. Annemde bizi sıksık babam 4-12 vardiyasındayken yanına götürdü. Ayrıcalıklı bir yerdi. Babamda sıksık İstanbul’a yabancı film almaya gittiğinde, bize İstanbul’dan MABEL çiklet ve şemsiye çikolata getirirdi.


Senin yazını okurken bak ne geldi aklıma gerçi sürekli gözümün önünde yıllara meydan okuyan hatıram ve tadı damağımda kalan MABEL çiklet.

İnan ki O günlerin lezzeti bozulmasın diye o sakızı çiğnemedim. Gözümün önüne koydum. Bakıp duruyorum SEVgiyle, gelip geçtikçe!
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Çok yaşa emi Nur-ye Can'ım,
aynı sakızın benim içinde hatıraları vardır.
Bir de bence sakızı seyredeceğine çiğne,
Hocamız hediye etmiş hem madem,
Can'ına karışsın ki hatırası sende yaşasın.

"Yaşanmayan yalan" ya o bakımdan.
Hepimiz için sen çiğne, birde balon şişir,
içinde varsa gamın derdin püf diye havaya savrulsun.

Allah razı olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Sakızın çocukça lisanımızdaki adı "Arap kızı" idi.
Kardeşimle bana annem çok nadiren pazardan eve gelirken getirirdi.
Biz birşey istemeyi hiç öğrenmediğimiz için,
her zaman ne gelirse ona razı olurduk.

Ve hiç bir zaman tek başımıza bir sakızı paketinden çıkarıp çiğnemedik çocukken.
Annem her zaman bir tane alır, ortadaki çizgisinden ikiye böler verirdi bize.
Bölünmesi anı bile tören gibi bir bekleyişti kardeşimle benim için.

Simitide aynı öyle yapardı.
Tek başımıza hiç bütün simit tutmamıştık elimizde çocukken,
daima bir simit alınırdı,
simit bölünürken biz beklerdik sabırla.
Sonra bitmesin diye yavaş yavaş yerdik.

Üzüm leblebi bir başka aburcubur oyunumuzdu bizim,
annem kaseye değil, mendil yayar önümüze ayrı ayrı, mendilin içine birer avuç koyardı.
mendili alıp gezemediğimiz için oturup bitinceye kadar yerimizde kalmak zorundaydık.

Bütün bu paylaşıma dayalı örnekler öyle çoktur ki hayatımda.

Bu paylaşımların asıl kahramanı olan benden bir yaş küçük kardeşimle aramızda çoook sıkı, sımsıkı bir bağ vardır.
Her zaman diğerimizi kendimizden önde tutar, ve düşünür haldeyizdir.

Bunca zaman geçti, hala ayrı hayatların içerisine dağılamadık,
Annem bizi çok fena yapıştırmış galiba.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Hacc'ca gitmek için çekilen kura'larda bu sene de çıkmadık.
Yine gitmiyoruz yani.
Hayrlısı inşaallah.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen Gul »

Simurg canım üzülme, ümitler seneye kaldı ama olsun hayrlısı olsun inşallah. Bende gitmeyi çok istiyorum ama ne zaman nasip olur bilemiyorum.. Biz çocukken babamın yatsı namazından gelmesini dört gözle beklerdik çünkü eli hiç boş gelmezdi. Mutlaka ya çikolata, ya çekirdek, ya sakız v.s getirirdi.. Hacca gideceği zaman toplandık hepimiz geçirmek için ben hüngür hüngür ağlıyorum tabi. Babamın amca oğlu yanıma yaklaştı "neden ağlıyorsun bu kadar çok?" diye sordu. Bende o zamanlar küçüğüm tabi, dedim "babam gidiyor, şimdi yatsıdan sonra kim bize sakız getirecek..." Hüsnü amcam çok duygulanmış olacak ki kısa bir süre sonra bana koca bir kutu TİPi TİP getirdi..."

Geçen gün Kul İhvani Hocamızın bir zevkini okuyordum...


Âşık gÖZü girYÂN gERek
Mâşuk ÖZü pürYÂN gERek
SEVen – SEVilen – SEVgili
OLsa.. MevLÂM ÜrYÂN gERek..


ZEVK 4886

AV isen YOLun BİL Âşık!. Resim AVcı-ysan Resim İZ SÜR Usanma!
CeylÂN Mâsum - AslÂN Kâtil!. Suçsuz-Suçlu BİLdin Sanma
Resim AKLın AĞzındaki Sakız Resim NAKLin Hayali İhvÂNi!..
Resim HAKİKAT Çırılçıplaktır.. Resim YAŞAmadıkça Resim İNANma!..


Resim

27.03.12 00:22
tktktrstkks-brsbrs…


İnşallah Hacc hayallerimiz gerçek olur güzel kardeşim
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

İnşaallah.
Allah Celle Celaluhu'muz ebeden razı olsun Gül kardeşim.

İstemenin zevkine mi alıştırılmaktayız bu alemde bilemiyorum,
taa ki istediğimiz verildiğinde
artık istemenin kendisinden daha fazla sevinemeyeceğimiz bir çağ'a ulaşmak için belkide herşey.

Bakalım, nefesler sona yetişmeden nasib olsun da inşaallah.
Hayr ile inşaallah. Amin Ecmain.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Dün bir güzellik erişti bana hamdolsun.
Çok sevdiğim bir CAN kardeşim bana kendiliğinden bir dua etti ulaştırdı.

Gönlüm eminlik duygusuyla ferahladı.
Dua'yı eden ne kadar kıymetli ise,
Asıl ETTİREN ile bağ halinde olmak gayretimizden ötürü,

Dua bir kaderin sesli ifşası gibi algılandı kalbimde,şükürler olsun inşaallah.

"Allah seni kimseye muhtaç etmesin inşaallah ve amin".

Rabbime sonsuz şükürler olsun,hamd ve senalarımız olsun inşaallah.
Kendisinden başka kapı olmadığını,
Kendisinden başka Rabbimizin de asla bulunmadığını,
Muhtaçlığımızın da ancak ve ancak Kendisine olduğunu idrakimiz için
saf samimi masum bir niyet,dilekti
ve en gönülden edilebilecek bu dua, duanın kalbiydi bana göre.

Sadece Kendisiyle BİRR edeceği ümidimizi ebeden canlı tutacak çok kuvvetli bir nefesti.

Şükrüm yetmeyecek lakin, şükür benim tek mukabelem,
Muhataba sessiz kalınmadığı anlarda hep bu yoldaki neşeye sarılmaktayız,
işte bunun adı ŞÜKÜR.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »


Eskiden daha az kelime ile konuşur,daha çok duygularımızla yaşardık.
Sözlerimiz az ama samimiyetimiz çok yüksekti.
ne demişsek oydu dediğimiz,
demeye çalıştıklarımızı süsleyip boyayamazdık.
çırılçıplaktı kalbimiz dostların ellerinde.
hiç bir ihanete uğrama olasılığını da tanımamıştık o zamanlarda,
ve hep severdik bu yüzden.
çok severdik, sevilmeme ihtimalimizi aklımız bile bilmezdi.
ki bize hatırlatsın.
şimdi çok yüksekten kelimeler manalar denizinin içinde yüzer olduk,
hep de kendimizden başka herkese birşeyler öğretme çabası sardı dillerimizi.
içlerimiz kör,dışımızı bakar etmeye çalışmaktayız.
sancılarımız çok büyüdü artık, dinmiyor kalb ağrımız.
uykularımızı içimizdeki hesaplaşmalar rehin aldı.
sonraları alışmasak bari bu duruma,
çünkü buna alışmak, insan rolü oynama potansiyelimizin dahi ölmesi demek olacak.
Hayat bazen dişlerimizi sıkmamıza rağmen,dayanılamayacak darlıkları ile arz-ı endamına yeni figürler katıyor.
İÇ'sel yaşamaktan başka çare kalmıyor bu sebeple.
Bu sebepten yabanileşmeyi,
bu sebepten ötürü en tanıdıklarıma tanımadık olmayı seçtim.

Dikenler acıtacak yer bırakmıyor çünkü.
Batıracak dikeni olmayanlar,dikenlerden kaçarlar çünkü.

(Kaf Dağı'nın Yorgun Yolcusu'ndan)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen Gul »

Kaf Dağının yorgun yolcusuna:

"Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..."
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Simurg:
nûn, lâm, mîm..
yani harflerin dizilşi ve sıralaması bile bize birşey anlatmak ve öğretmek için galiba
hani akıl sahiplerine hitap edilmekte Kuran'da ve siz düşünmez misiniz, denilmekte ya dâima
burada herşey bir zincir gibi biribirisini tamamlaya tamamlaya gitmekte belkide
bu şekilde bakınca mukatta herfleri bile anlayabilir belkide insan
maksat kendi'm'izi okumak ya
bunun alfabesi de işte yine bunlar olmalı, diye düşünüyor insan
mânâlar bazen bir harfle olsa bir yerden kök bulu yetişmekteler
çoğu zaman söylediğiniz bir kelime harf, cümle, bazende okuduğum bir satır söz, mânâlara kapı açmakta
bir başlama zemini hazırlamakta ve ilmekler devam edip gelmekte
eğer arada bağ kopmazsa devam etmekte ama
kördüğüm varsa, ya da aksilik oluşursa hiçte ilmek ilmek ilerlenilemmekte
bu arada sizin (OL-mak-ta) misalindeki gibi, söylerken dâima geniş zaman ve AN'da konuşmanız çok dikkatimi çekmekte
ve önce size benzemek için böyle konuşmaya alışmışsam da,
zamanla, şimdi kelimenin zaman yapısı düşüncelerimi AN'da toplamaya başladı sanırım
bu yerleşmeye başladıkça da bazı düşünme mekanizmalarım tembelliklerinden arınmaya başladı gibi gelmekte
bu bile böylesi mânâsı olan ve yetitiren bir şey ise,
hiç bir zaman kipi de boşa değil o zaman
devamlı şimdi zamanında yaşayan insanlar (yor) eki ile konuşmakta
ve bunun gibi sözün nereden ve hangi zamandan kişiyi kuşattığı anlaşılmakta
bu ise, yani kendimizi “OKU!”yabilme dersimizin neresine yol aldığımızı tespit etmekte göstermekte sanki.
“insan sözüyle insandır” demiştiniz yanılmıyorsam bir keresinde.
ve sözler bizi ele verip, ele geçirmekte,
özümüze yakınlaşabilmek için, sözümüze sadık olmak bir anlamda bu demek aynı zamanda
şeklen, kip ve ekler olarak başlayan kullanılma serüvenine göre
bütün ifadeler bizim yoldaki gidiş istikametimizin belirleyicisi, bir anlamda bizi taşıyıcı olmakta sanırım
herşey detay ama bunun zevkine girmek ile aşk aynı yönde gibi geldi bana.
önceleri karmaşık gelirdi mesela, ifadeleri ne kadar yalınlaştırıp harfleri düşünmeden, (ağzımdan çıkanı kulağım duymuyordu o zamanlar) devam ederdim konuşmayada yazmaya da
kelimelerimiz ve sözümüz kadar düşünme kapasitemiz.
zamanla anlamak, ne erken nede geç, tam zamanında anlamak sanırım

kulihvÂNi:
çok haklısın, söz anadır mânâyı doğuran..
sözle baş kesilir sözle baş gider
islama bir sözle girilir nasıl ve kim olursan ol şartsız şarttır TEVHİD
SÖZ senindir, Sohbet hizmetçin kâmiliyin, Zevk Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ve Hazz ise HaKK Teâlânın Hakkıdır....
sözünü bilenler ERdir ERENdir, kendini bilendir çünkü sözüyle Kİmliği anlaşılır
söz ÖZün Zâhirî, Öz sözün batınıdır...
Sözde sadakat, Sohbette samimiyet, Zevkta sabır Hazz da selâmeti yaşatır inşae ALLAH!..

Simurg:
inşaallah Hocam, ne güzel oldu bu ifadeleriniz

kulihvÂNi:
kendini; BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmak olmadan meçhul KİMliktir…
bu 4 lü önce ve Bende-Sende-Onda-Kulda yapılır ki
bu kimse bunu 99 esmâ ile yapar..
bundan sonrası kolay: "ALLAH!" der 100-yüzler ve İNiş-YOKuşu DÜZler inşae ALLAH!..

Simurg:
inşaallah hocam.

kulihvÂNi:
Melamet bu işi AKIL DELiliğinde yapabilir
Akıl Akıllığındaysa çokça ve önemli işleri vardır mezara yarısını gömsende...
akıl aklını başına ancak Nakil Kucağında, Kâmil Ocağında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Sancağında (livau’l- HAMD) alabilir....
İ’tiraz İblis elbisesini kendisi sanmaktadır.
Rıza özünü göklerde vs uzaklarda arar..
Suyun testisi buzdan amma, BUZ akıl kendi “SU” luğunu anlayamadığı için içindeki SUyu ayrı bilir bir ömür kaskatı kalır...

Simurg:
evet hocam, o kaskatı hali bilmekteyim yakinen

kulihvÂNi:
oysa aradığı kendisidir, BUZluk Oyunu yaratılış sebebidir....
şeytanı sahneden çekersek; cennet-cehennem ve KULuk tercihi ortaya çıkamaz, Âdem Baba ile Havva Ana aşkı meşki vs. si olamaz,
Âdem zahrındaki kıyamete kadr ki dölleri ise, kabuğu delinmiş bir yumurta gibi içindeki sonsuz civcivleri katleder ki nesil zinciri çıkmadan kırılır-biter...
Onun için Âdem Babanın toprak bedeni HAVVa tarlasıdır..
ancak Havva Tarlasına ekilen esas, ÂDEM Tohumudur..
bundandır ki babanı ANNesi doğurmakta
Âdemden havvayı yarattı? Nasıl?
hayalî değil gerçek, şu AN da doğumlar var..
hepsi de rahimden-Havva ana göbek bağından-tarlasından...
sistemde sorun yok
zaten dün bu gün yarın yok, oluşu akla anlatım ve algısı..
sadece “KuN!” var

Simurg:
Evet..

kulihvÂNi:
''NUN''un kevni
''NUN'' tarladır gökler yerle NURullahtır tarladır..
kâf ise Kâmildir.. pirdir.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin rusliyyetidir.. tohumdur
tohum, tarlaya düştüğü anda patlar can fışkırır..
bu rahmaniyettir
annelik rahimiyyettir..
buluştuğu ANda MÜLKiyyet çıkar BİZ BİR çocuğu doğar, yeni bir KİM çıkar
Salvador dali gibi deliler pisliği sevmiyor, gübreye saygı duyuyor, ben de...
gülü sevenler sadece sevenler, şehvet HAVVasının rahmini fuhuş yuvası sanmakta
gübre kadrin bilenlerse, ÂDEMin Hevasını ilah değil " ilahe" abdi edip,
ana rahmini Hayy tezgahı şehadet şehrinin ŞEEN Rahmeti bilmekteler..

Simurg:
anladım inşaallah hocam

kulihvÂNi:
hayvanlar daha güzel ve KULca yapmaktalar her şeyi, emredildiğince..
elif tarlası Havvadır
lâm ise lutuf tohumudur
hiç kimse “lâmelif” demeden tevhid-şehadet getiremez...
” sız KULLuk yokkk.... inkarı olmayanın ikrarı boşboğazlıktır....

Simurg:
evet

kulihvÂNi:
cehenneme hepiniz uğrayacaksınız istisnasız” ne demek
ana rahminde firavun -musa mı var

Simurg:
“ikrar dan geçeceksiniz” yok!

kulihvÂNi:
İbrahim aleyhi's-selâm nasıl yaratıyorsun?” buyurur, “şüphe mi?” sorusuna “hayır kalbim tatmin olsun
şu aklımmmm... tatmin olmak....
ANlamak zor iş AN-ı... şeÂNı.. şu AN da OL-ANı

Simurg:
evet hocam çok haklısınız

kulihvÂNi:
sen de haklısın, yani el HAKK ALLAH celle celâluhu haklı

simurg:
canımsınız hocam

kulihvÂNi:
BİZ BİR-İZ budur
canımız da BİZ BİR ve ONdan ONan Onunla ONUn... bizcikler neyiz?????BİZ” e bak!..

simurg:
“biz'cik”, çok hoşuma gitti.

kulihvÂNi:
“buzdan testi zım içinde SU ise Lâyıktır” bu ÂLem budur zira....

simurg:
anladım inşaallah hocam, Rabbim fasıklıktan şifa eriştirsin inşaallah, bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim,
ebedi zincirli kalmak demekmiş meğer, buz kalmak yani..
dışarıdaki erkek kadın onların kendi içi işi
esas kendimizdeki iki uç....
akıl tarlası HAVVAlığımız
nakil tohumu ÂDEMliğimiz
ne zaman “Nefsün vahidetün” olacağız biz!...

simurg:
nakil tohumunu aklımıza ekince mi, inşaallah

kulihvÂNi:
evet de, ekecek bir rençber lâzım aklı başnda değil de, Aklı Naklinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Kâmili, Hasbî Hizmetçisi..

simurg:
kesinlikle haklısınız hocam, kendiliğinden hayatta olmaz
Nakil tohumu gerçek ve sapasağlam, ekecek olan Kâmilimiz elhamdülillah ehil ve yetkili, ise bizim kendi tarlamızı temizlememiz lazım o halde tarla güzel olması lazım, temiz ve imar edilmiş yani tevbe istiğfar ve gayret
sıdk-ı huşu/havf-u reca ile inşallah…

kulihvÂNi:
İnşae ALLAH!..
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Özgürlük sandığımız,
kendimize dair zan ederek bağlandığımız,
kendimizi var sayabildiğimiz yegane unsurlar diye aldandığımız,
nefes almamızın bile bir sebebi olduğunu unutturan, ne çok esaretimiz var.

Vazgeçilmez dediğimiz herşeyden,
vakti geldiğinde muhakkak vazgeçmek zorunda kalacağımızı ne kadar çabuk unutmaktayız.

Tırtılın,karıncanın,hatta bir mikrobun,
başka bütün canlılarında yaşama hakları bakımından hiç bir üstünlüğü yok biribirlerine,
böyle iken ne çok aldanıp yanılmaktayız.

"Kimin aklı daha zalim" provası yapar gibi insanoğlu.
Gücü yeten yetmeyene tahakküm kurarken
herkes dünyanın kutup noktası kendisi sanıyor.
Oysa her insan başlı başına bir dünya.
Havva çoğalmanın adıysa,kesretinde çokluktan başka bir manası da çoğalmak demek belki.
Çokluğu anlamaya yeniden yeniden aldığımız nefeslerimiz yeter belki de.
Bir kere üflenseydi ruhumuz, bir kere nefes alır başka da almazdık belkide.
Her nefes, her AN yeniden doğmak anlamına gelmez mi?

Hangi sayısız hayatın hesab gününde ağlamaktayız.
Yada gülmek için hangi gelmesini hayal ettiğimiz yeni hayatı ertelemekteyiz.
Bütün ertelediklerimiz eksiltmiyor mu içimizdeki manayı.
Yada biz aldanıp dururken, hangi kazanmanın yada kaybetmenin sözü geçer ki varlığımıza kıymet katmaya.
Ne dişi ne de erkek değil ruhlarımız.
Kalbimizde henüz doğmamış safiyetin cinsiyeti ER.
Ve o TEK 'miş.

Öğrenmekle düşünmek paralel.
Yaşamak ile de hayal kurmak aynı.
Bir AN artık hiç hayal kalmayıp,ASL olan'da sabit kadem olmanın kapısı açıldığında
Hakikat ve Vahdet kendisini ayan eder belkide.
Bütün her şey bir tek, "sevmeyi öğrenmek" adına.
Bildirilip unutturulduğumuz kayıp hazine bu sanırım,
ve bunu yeniden öğrenmekten başka hiç yol da yok.

Üstünlük kurmaya çalışmadan, ötekileştirmeden,ayrı-gayrı sanmaktan vazgeçerek SEV'e'bilmek.
işte bilmenin aslı sadece ve sadece bu galiba.

Yollar yürümekle biter mi?
Her adım yolu yol yapmak demek değil mi?
Yol dediğimiz yürüyenin baktığı yönden başka nedir ki?

Ve hangi yol SEVmeden yürünmeye katlanılabilir.
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön