NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ŞEHÂDEt ŞÂLı'n ABÂsı,
ŞEFÂat LÜTfu'n LİBÂsı,
KuL İHVÂNi SEFîLimin,
>NİYAZî MISRî BABA’sı!.

SIRRıdır==>ÂŞIK-ın VARı,
===>SÎNE SIRRın ÂŞİKARı,
>“HAKîKAtın HAZîNESİ”n,
SABRı=>SIRRın ANAHTARı!.


ZEVK 10.243

HAKk AŞKı’n ŞÂHı NİYAZî=>MUHABBEt=>MUHAMMEd İZi,
AŞKın=>PÂDİŞÂHı NİYAZî=>DAMLAmız=>DOSt'un DENİZi,
SIRR-ı SUBHÂN SÖZü=>HAYydır,
HABLi’L- VERÎD ÖZü==>HAYydır,
ÇİLLe ABDULLÂHı NİYAZî==>NAHNU SIRRın=>BİZ BİR-İZi!.


26.01.2022.. 04:44..
brsbrsm...tktktrstkkmizdteyyseyrânnn..


AŞKk ki->HÂL İÇinde HALdır,
ZAHMEti<=>ZEHİRi=>BALdır,
SIRR-ı SIRftır=->SEFÂHOŞş!
VASL-ı VUSLÂt>VEFÂHOŞş!
CEVR-i CİHÂN=>CEFÂHOŞş!
GERİsi->BOŞş BiR MASALdır!.
İHVÂNim=->KIRAT’a NALdır!.
İHVÂNim=>KITMİR’e YALdır!.



Resim NİYÂZÎ-İ MISRÎ kaddesallahu sırrahu’nun
BİLİNMEYEN BİR İLÂHÎSİ


XVII. asırda yaşayan Mutasavvıf ÂŞIk Niyâzî-i Mısrî kaddesallahu sırrahu ilgili yaptığımız araştırmalar sırasında Atatürk Kitaplığı’nda bir “ilâhî” dikkatimizi çekti. Mısrî’nin Resâili arasında bulunan “Mısrî” mahlaslı bu manzumenin metni basılı divanlarda yoktur. Manzume büyük bir ihtimâlle Mehmed Mısrî kaddesallahu sırrahu Hazretlerine aittir.
Yazmanın künyesi şöyledir: Mecmûa-i Resâil, OE. Yz. 1385, 4a-6b.

İLÂHÎnin METNİ ŞUDUR.:

Kutbü’l-ârifîn Sultânü’l- Âşıkîn merhûm ü mağfûrleh Hazret-i Şeyhü’ş-Şuyûh Mısrî Mehmed Efendi Erbâb-ı Sülûku irşâd için nasîhat yüzünden terbiye buyurdukları Elfâz-ı Dürer-Bârları’dır ki tahrîr olundu. ALLAHu TeÂLÂ mucibiyle amel eylemekliğe cümlemize muvaffak eyleye!. Âmîn!.

HAKka şükr edelim her bâr,
Yaratdı sûret-i insÂN..
Kim O'ldur fâil-i muhtâr
A’nın emrindedir ekvÂN..


Her bir defa durmadan, bizleri insÂN suretinde yaratan HAKk’a şükür edelim.
Fiilerinde istediğini yapmakta serbest TEK-BİR olan’ın emrindedir; mevcudât, âlemler, mahluklar, varlıklar, OLUŞLar....

Düzen O'ldur kamu resmi,
O’dur ihyâ eden cismi,
Gerekdir kim A’nın İsmi,
Kamu dilde ola destÂN..


HAKk ALLAH celle celâlihu’nun Genel-Özel DÜZENi-DENGELEyeni, SİSTeMuLLAH’ı SüNNetuLLAH’ı üzere cümmle cismi El HAYY HAYyat SAHNEsinde DİRİ kılan =>O’dur..
O’nun Hüsnâ İsimlerinin bütün AKıL ÂLeMLerinde destÂN olması bizim içim gerekli ve O’nun hakkıdır..

Cihânı eyleyen pür-nûr,
Kamuyu eyleyen ma’mûr,
Hem O’ldur yağdıran yağmur,
Bitiren bâğ ile bostÂN..


O =>HAKk ALLAH celle celâlihu ki;
İçinde yaşamakta OLduğumuz şu Cihânı, NÛRu’nun türlü Tecellîleriyle dolduran, Küllî Şeyyi her ÂN Yaratan imal ve imâr eden, semâdan indirdiği RAHMetiyle CÂNLıLarına HAYy Kaynağı, Besin deposu bâğ ile bostÂN ikram eden O’ldur/O’dur celle celâlihu..

Çün evvelden düzen O'Ldur,
Kamu nakşı yazan O'Ldur,
Geri sonra bozan O'Ldur,
Eğer mü’min isen inÂN..


Gerçek şudur ki; İçinde yaşamakta OLduğumuz şu Cihânı evvelden düzenleyen EL EVVEL O’ldur/O’dur celle celâlihu..
Akılalmaz sayıda onsuz cisimllerin sınırsız NAKIŞLarın MutLak NAKKAşı O’ldur/O’dur celle celâlihu..
İnsÂN AKLının sürekLi SANdığı KüLLî ŞEYyi HerÂN Yeniden “KÛN =>feyeKÛN” Yaratarak Her DÜZENi BOZAN O’ldur/O’dur celle celâlihu..
Sen de MuhMMedî Mü’min isen AKLet-Fikret->İnÂN artık!.

Nazar kıl söz usulüne,
Bu işlerde husûlüne,
Salât eyle Resûlüne,
Kim O'ldur cânlara CânÂN..


Cümle CÂNlara SEÇilmiş CÂNÂNımız RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’i BİL-BUL-Kalb Kevserinde OLmak için SILA-yı Rahmetenli’l-ÂLEMîn eyle;
Bu ÂLEMdeki İLAHî KULLuk DENEnmeyin son-UÇ’u için, MuhMMedî bir Mü’min olarak SÖZ’ün İŞitip-DUYulup-UYulması için şart olan MuhMMedî Tâlimi ve Terbiyesiyle Hedefini ve YOLunu iyi bak!.

Budur lâyık olan câna,
Gerekdir kim yol ne yana,
Kamu cinne vü inşana,
Getirdi Âyet-i Kur’ÂN..


Bu ÂLEMdeki İLAHî KULLuk DENEnmesinde tüm İNS-ü-CiN her CÂNa/NEFse Lâzım ve Lâyık OLan YOLun hagi yana=>HİZBuLLAH’a mı yoksa =>HiZBUŞŞEYTÂN’a mıdır sorusunun CEVÂBı ve Rıza REHBERi Kur'ÂN-ı Kerîm Âyetlerini getiren=>O’ldur/O’dur celle celâlihu..

Hevâda gezme gel her dem,
Kulağın tut bana bir dem,
Sana bir bir beyân edem,
Nedir gör Ma’nî-i Kur’ÂN..


Bu İmtihÂN ÂLeMinde Nefsiyin Dünyâya dönük bitmez tükenmez isteklerine uyup durmdan gezip dolaşmak tan vazgeç,
Kafa ve Kalb Kulağını bir ÂN OLsun bana çevir ki,
Ben sana Kur'ÂN-ı Kerîm Âyetlerinin BUYRuk ve MânâlarıMuhMmedî bir Hasbî Hizmetçisi olrak ANLAyacağı şekilde ANLAtayım..

HAKk’a her dem ibâdet kıl,
Bu nefsine siyâset kıl,
Gece gündüz riyâzet kıl,
Bulasın sen dahi RıdvÂN..


Sen de ALLAHu zü’L- CeLÂL’in RIZA CENNeti Kapısına ULAŞmak DİLErsen Haram, Yalan ve sonuçsuz işlerden el çekerek Nefsin için Dünyâ ve Âhiretine sebeb OLacak bir YOLa Düş ve HAKk TeÂLÂ’ya;
Her Yer, Her ÂN, Her HâL ve Her NEFeste ibâdetet KULLuk yap!.

Hazer eyle menâhîden,
Elini çek melâhîden,
Yanıp Derd-i İlâhîden,
Ola bu ciğerin PüryÂN..


ALLAH celle celâlihu’nun, Şer'an yasakladığı gaflet oyun ve cehâlet eğlencelerinden elini çek!. Nefsine zulm etme zarar verebilecek şeyden kaçınıp korunasın ki, VAKtini AŞKuLLAH ATEŞine PervÂNeLer gibi atıp ciğerini MÜKERREM KeBÂBI YAPa BİLesin!.

Her işin emrini gözle,
Yürekde aşkını gizle,
RESÛLü'n izini izle,
Kim oldur derdine DermÂN..


Ve İyice BİL ki; senin AŞKuLLAH DERDiyin DermÂNı =>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in NAHNU=>BİZ BİR-İZ İZİ’ni İZLe =>KaLBinde AŞKuLLAH SIRR-ı SIRfıGİZLe =>”Her İŞin VAKti VARdır” EMRULLAH’ın GÖZLe!. VAKtini çarçur etme!.

“24 saatın 24 saatını nerede kullanıyorum?!.” diye oturup düşünmekten âciz, zavallıdır efendim kalkıyor iki rekat ne bileyim ben namaz kılıyor felân.. Doğrudur.. Doğrudur da, vaktini bilmiyor!. VAKTini BİLmeyen kimse, kENDİni BİLemez!. KENDİni BİLmeyen bir kişi RABBi’ni de BİLemez!.
İmza =>MuhaMMed aleyhisselâtu vesselâm!.


Resim---Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe RABBehu: Kim ki NEFSini BİLdi/TANIdı, kesinlikle RABBını da BİLdi/TANIdı!.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ II/343 (2532)

VAKİT NEdir?. ALLAHu zü’l- CeLÂL’in sana verdiği “sen”lik “Hakan”lık “Ahmet”lik “Melek”lik diye var ya.. “Âdem”lik diye gidiyorsun.. Bu “sen”-liğin fiilen hayatta KÛN feyeKÛN OLuşu, ortaya çıkışı!.
“Bak görüyor musun benim adım Ahmet Çakır.. benim adım Hakan Ârif Yıldız..” gibi böyle fiilen ortaya çıkışıdır.. Çıkışının vücuda gelişidir yâni..
Bu böyledir.. VüCÛDa GELecek MevCÛD OLacak!. “Ben buradayım!.” Diyecek!. [/color]“Eşhedu enLâ İLâHe İLLâ ALLAH!.” diyecek "HİZBULLAH”ı seçecek!.
Ya da “Demiyorum!.” diyecek ve
"HİZBUŞŞEYTAN"ı seçecek!.
Yâni AKLı varsa mecbur buna!. İşte VAKTi böyle bir şeydir!.
Ne diyor Boncukcu Baba.:
VAKTimi bildim=>RABBimi bildim!. Gerisi de hiç umurumda olmadı!.” diyor..
VAKTiimi bildim” derken.. yâni, ezân vaktini bildi.. ezân vaktini zâten biliyor.. vakit, ezân değildir!.

Her İŞin Bir VAKTi VARdır.:


وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِي
Resim---“Ve kezzebe bihî kavmuke ve huve’l- hakk (hakku),kul lestu aleykum bi vekîl (vekîlin).: Senin kavmin, O (Kur'ÂN) hak iken onu yalanladı. De ki: "Ben, üzerinize bir vekil değilim." (En’âm 6/66)

لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Likulli nebein mustekar (mustekarrun), ve sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).: Her bir haber için “kararlaştırılmış bir zaman (müstakarVAKTi)” vardır. Siz de yakında bileceksiniz.” (En’âm 6/67)

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Resim---“Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr (mustekırrun).: Yalanladılar ve kendi hevâ (istek ve tutku)larına uydular; oysa her İŞ =>Sonunda kararlaştırılmış, belirlenmiş kendi amacına varıp (VAKTinde) karar kılacaktır.” (Kamer 54/3)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in azadlısı, dostu ve dostunun oğlu olan Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre o şöyle dedi.:
“Kızı (Zeyneb), Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz!.” diye haber gönderdi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.:
“Alan da veren de ALLAH’tır. O’nun katında her şeyin belli bir VAKTi vardır. Sabretsin ve ecrini ALLAH’tan beklesin!.” buyurarak kızına selâm gönderdi.
Bunun üzerine Kızı, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “Ne olur, mutlaka gelsin!.” diye tekrar haber yolladı.
Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d İbni Ubâde, Muâz İbni Cebel, Übeyy İbni Kâ’b, Zeyd İbni Sâbit ve başka bazı sahâbîler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber aleyhisselâm’a verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.
Durumu gören Sa’d İbni Ubâde.: "Yâ Resûlullah! Bu ne haldir?" dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de.: “Bu, ALLAH’ın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur!.” buyurdu.
Hadisin bir başka rivâyetinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu, dilediği kullarının kalbine ALLAH’ın koyduğu bir rahmettir. Zâten ALLAH ancak, merhametli kullarına rahmet eder!.”
buyurmuştur..

(Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9, 11. Ayrıca bk. Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53.)

Sakın dünyâya aldanma,
Yalandır sözü inanma,
Adüvdür dost olur sanma,
Dişin biler sana her ÂN..


Dünyâ Hayatı sanki hep sürecekmiş gibi aldanan Âdemoğluna her ÂN diş bileyen fırsat kollayan, açık-seçik düşmanı iken, sakın ona inanıp da aldanma hüsarana düşersin!.

ALLAHu zü’L- CeLÂL =>Bedenimizin-İŞLerimizin ve Düşüncelerimizin dahi MutLaka her ÂN yENidEN YARATANı iken =>İsLâm iLe MükeLLef OLan İNSÂNoğLu için;
HAKkı ve HAYRı İKRÂR ya da BÂTıL ve ŞERRi İNKÂR TERCihinden birini seçmesi için Akıl ve diğer imkÂNları her Nefsin Kaderi Kadar vermiştir.

Bunun anla harâbını,
Su sanmagıl serâbını,
İçip gaflet şarâbını,
Sakın sen olmagıl SekrÂN..


Dünyâ Hayatının bu inanıp da aldanma ve kandırılma Gaflet Şarâbını içip de, Cevr-i CihÂN ÇiLLe ÇÖLÜSU SerÂBı sanmayın son-’unun mahvolman olacağını ANLA!.

Eğer âkil isen bugün,
Tefekkür kıl bunun sonun,
İmâret gösterir o gün,
Velî sonu olur VîrÂN..


Ey Dost!.
Eğer bu gününde Silm Akıl Sâhibi isen bu Dünyâ Hayatına Dalışın ve onun her işini mutluluk şen-şakraklık gösterişinin sonun VîrÂNe olduğunu görürsün ama fırsat elden kaçmış OLaBİLir..

Giyen şâl ü abâsını,
Harir atlas kabâ’sını,
Koyup cümle libâsını,
Gidiser son ucu ÜryÂN..


Bakar mısın etrafına;
Bu Dünyânın Benlik Şalını boğazına bağlayıp Kibir Kaftanını sırtına geçirip caka satarken nice Ahmakların tüm giyeceklerini soyunup da nasıl çırılçıplak gittiklerini görürsün!.

Bu dünyâ bir aceb hâldir
Sanırsın zehrini bâldır,
Ta’amı semm-i kâtildir,
Olur sonra içine kAN..


Gerçekten bu Dünyâ Hayatının hâli, şaşılacak derecede acayiptir,
Öylesine kandırıcıdır ki zehrini bâl sanırsın halbuki zevkle yediğin o zıkkım, KANına geçip öldürecek-seni katledecek zehirdir!.

Bu dünyânın safâsı yok,
Hemân ancak cefâsı çok,
Hiç ahdine vefâsı yok,
Kamu kavli olur YaLAN..


Gerçekten bu Dünyâ Hayatının İnsânoğlunun hevâ-hevesini kendine çeken içi cefâ dolu safâ görüntülü işlerinin sonunda gösterdiği parçaların ve verdiği sözlerine asla vefâsı yoktur..

Cihândan almağa lezzet,
Sakın kim eyleme rağbet,
Bu dünyâ kâfire cennet,
Olupdur mü’mine ZindÂN..


Şu GeL-GeÇ DiYÂRı CihÂNdan lezzet almaya gönül verme ve unutma ki,
Bu Dünyâ Nefsine kul kâfire CeNNet gözükür ve onlar sanırlar ki mü’mine ZindÂNdır..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Dünyâ; mü'minin zindânı, kâfirin CeNNetidir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre -radıyallahu anh’dan; Müslim)

%
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Kişi hiç zevk ü işretde,
Olur mu dâr-ı mihnetde,
Ne yatarsın bu gafletde,
Göçüp gitmekdedir KerbÂN..


Bir kişi ki, bu ÂLeMi sürekli sanıp da yiyip içip zevk –ü- sefâ sürerken nasıl oluyor ki bir de.: “Ben Kulluk DENEmesi/imtihÂNı Yurdundayım!.” Mavalıyla Gaflet uykusunda yatıp göz ve gönlünü kapatmakta!. Oysa her Akan Zamân içinde Vakit KerVÂN şu ÖMüR ÇÖLÜnde GEÇip-GÖÇüp GİTmektedir!.

Gel imdi çıkmadan serden,
Seçer gör hayrını şerden,
Geç imdi her hevâlardan,
Nice bir fısk ile TuğyÂN..


GEL Kardeşim;
Şu AKLın/CÂNın Başından çıkıp gitmeden, fırsat elden KAÇmadan =>KELÂMuLLahı DUYup da =>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e UYup =>AMELLeriyin HAYRını ŞERRden AyıraBİL!.
Hemence şu Dünyâperest NEFSiyin ->ALLAH'ın Emirlerini terk edip, O'na isyan ederek ve doğru yoldan sapıp çıkmak isteyen Hevâ-Heves fitnesinden vazgeç!. Ve şu Kendini kendi ZÜLUM ve KÜFÜR BATağına hapseden AZGINLık-TAŞKINLık TAGUtLuğunu terk et artık!.

Hevâya evveldin tâbi’,
Gel etme ömrünü zâyi’,
Bu hâle olmagıl kâni’,
Yüce tut himmetin ey cÂN..


Bu ÂLEMde Aklın başına gelir gelmez ->NEFSiyin Hevâ-Heves fitnesi UYdun!.
Gel artık, AKLını ve Kalbini bütün kuvveti ile Cenâb-ı HAKk'a yöneltip, kalan ÖMRünü de boşa geçirip bunu iyi bir YOL OLduğuna asla razı OLma!.

Harâma hiç el uzatma,
Kim olursa dil uzatma,
Elin aybını gözetme,
Kamu sendedir bil NoksÂN..


MuhaMmedî MELÂMetin ANA İlkesi OLan =>Hiçbir ŞEYY ve KİMSe de=>ASLa NOKSAN ARAma =>ELbet vardır MÜKEMMEL bir tarafı onu seyret =>İBREt AL=>HİKMet BUL!.
Kendi KULLuk Gereği NOKSANını TÜMMLemek-TAMMLamakla Uğraşıp;
ASLa=>Harâma hiç EL UZatma ->Hiç Kimseye DİL Uzatma ->ELin/Başkasının aybını gözetme!. Kendi derdine yann!.

Ayağın bağlagıl ey Yâr,
Harâma olmasın seyyâr,
HAKk’ın Emrin gözet her bâr,
Bulasın Hûrî vü GılmÂN..


Ey CÂN DOst!.
İŞLerin son-UÇ-unda=>CeNNet-Hûrî ve GılmÂN BULayım Gerçeğine AKLın bastıysa eğer=>hemen iki AYAKını HeLÂL ve SIDk BAĞLarıyla sıkıca BAĞLa ki, YASAKLananlar peşinde koşup durmasın ve de;
Her Yer, Her ÂN, Her HâL ve Her NEFEste HAKk TeÂLÂ’nın Emrini GÖZeteBİLesin!.

Ki zikr et “hâ” ile “kâf”ı,
Sakın kim urmagıl lâfı,
Ola tâ kim sana şâfi,
Oku dâim hemân Kur’ÂN..


Hiç DURmadan ve ANLAyarak OKu Kur'ÂN-ı Kerîmimizi, Harfi-i Mukattalarımızı, Hakikat “Hâ”sını, KUdret “Kâf”ını,
Ve ASLa ELESt BEZMi Sözünü kesip atma sürekli SÂHİBi OL Kur'ÂN-ı Kerîm’i EVVEL-ÂHİRinde, BÂTıN-ZÂHİRinde Oku ki O’da sana=>DÜNYânda-DÎNinde-ÂHİRetinde Şefâatçın OLsun!.

BAKınız Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BUYRUKLarına.:


RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem BUYRUKLarında,
KUR’ÂN-ı Kerîm’in ŞEFAATı.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "KUR’ÂN okuyunuz! Çünkü o, Kıyamet Günü kendisiyle hemhâl olan kişilere şefaatçi olarak gelecektir.” buyurmuştur.
(Ebû Ümâme el-Bâhilî radiyallahu anhu’dan; Müslim, Müsâfirîn, 252)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet Günü KUR’ÂN ve dünyâda hayatlarını ona göre tanzim eden KUR’ÂN Ehli, Mahşer Yeri’ne getirilirler. Bu sırada KUR’ÂN’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân Sûreleri vardır.”
Resûlullah bu iki Sûre için üç misâl verdi ki onları hâlâ unutmuş değilim. Resûlullah sözlerine şöyle devam etti.:
“Sanki onlar iki bulut gibidirler veyâ iki siyah gölgelik gibidirler ki aralarında bir NÛR parlar veyâ sanki onlar, gökyüzünde kanat açmış iki grup kuş gibidirler. Kendilerini okuyan insanları müdâfaa ederler!.”buyurmuştur.

(Nevvâs bin Sem’ân radiyallahu anhu’dan; Müslim, Müsâfirîn, 253. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 5/2883)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: KUR’ÂN’ı OKUyup onunla hemhâl olan kimseye (âhirette) şöyle denilir: “Oku ve yüksel, dünyâda nasıl tertîl üzere ağır ağır okuyor idiysen öylece oku, senin Makâmın, OKUduğun en son âyetin seviyesinde olacaktır!.” buyurmuştur.
(Abdullah bin Amr radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvûd, Vitr, 20/1464; Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 18/2914)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ALLAH’ın Kitâbı’ndan bir âyet öğrenirse kıyâmet günü öğrendiği âyet o kişiyi, yüzüne gülerek karşılar.” buyurmuştur.
(Heysemî, VII, 161

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyâmet Günü, KUR’ÂN-ı Kerim, rengi uçuk bir adam gibi gelir ve (okuyucusuna).: “Seni gece uykusuz ve gündüz susuz bırakan BENim!.” der.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Edeb, 52)

Resim---Ebû Ümâme radiyallahu anhu.: KUR’ÂN’ı OKUyun, EZBERLEyin! Şu duvarda asılı olan MUSHAFLar sizi aldatmasın! Şu muhakkak ki ALLAH TeÂLÂ =>KUR’ÂN’ı EZBERLEyen bir kalbe azâb etmez!.” buyurmuştur.
(Dârimî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 1)

Resim---Bir defâsında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sayıca kalabalık bir müfreze gönderecekti. Onlara.: KUR’ÂN okuttu. Her biri ezberinde olduğu kadarıyla ALLAH’ın âyetlerinden okudu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yaşça en genç olan sahâbînin yanına geldi ve.: “Ey fülân! Senin ezberinde ne var?” buyurdu.
O da.: “Ezberimde falan falan sûreler, bir de Bakara Sûresi var!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Ezberinde Bakara Sûresi var mı?” diye sordu:
Delikanlı.: “Evet!” deyince,
Fahr-i Kâinât Efendimiz aleyhisselâm.: “Haydi git, onların Emîri/kumandanı SENsin! Çünkü bu Sûre, neredeyse DÎNin tamamını ihtivâ eder!.” buyurdu.
Cemaatin ileri gelenlerinden biri.: Yâ RESÛLULLAH! Muhtevâsını/içindeki hükümleri yaşayamayacağım korkusu, benim Bakara Sûresi’ni ezberlememe mâni’ olmuştur!.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
KUR’ÂN’ı ÖĞRENin, OKUyun, OKUtun ve O’nunla AMEL EDİN! Çünkü KUR’ÂN’ı öğrenen, okuyan ve onunla amel eden kişi, içi misk dolu dağarcık gibidir ki, kokusu her tarafa yayılır. KUR’ÂN’ı öğrenip uyuyan (onunla amel etmeyen) kimse de, içine misk doldurulup ağzı bağlanmış dağarcık gibidir.” buyurdu.

(Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 2/2876; Heysemî, VII, 161)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet Günü, KUR’ÂN gelip, (onunla hemhâl olan kişi için) şöyle der.: “Yâ RABBî, onu süsle!”
Bunun üzerine o’na Kerâmet Tâcı giydirilir.
KUR’ÂN.: “Yâ RABBî, ona daha fazlasını ihsân eyle!” der.
KUR’ÂN’ı okuyup yaşayan Kişi’ye bu sefer Kerâmet Elbisesi giydirilir.
KUR’ÂN.: “Yâ RABBî, ondan Râzı OL!” der.
ALLAH TeÂLÂ da KUR’ÂN Ehli kişiden RÂZI OLur ve o’na.: “Oku ve yüksel!.” denir. Okuduğu her âyetle hasenesi artırılır..”
buyurmuştur.

(Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 18/2915)

Resim---Ayşe radiyallahu anha Vâlidemiz.: “CeNNetin Dereceleri =>KUR’ÂN âyetleri sayısıncadır. CeNNete girenler arasında =>KUR’ÂN OKUyandan daha faziletli kimse yoktur.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 120/29952)

Kısacası;
Başta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olmak üzere bütün Peygamberler, Melekler ve Sâlih Kullar büyük günah işleyen mü’minlere şefâat edecektir..
(Buhârî, Tevhîd, 24; Müslim, Îmân, 302).

Okuyup HAKk’ın Esmâsın
Taleb eyle Müsemmâsın
Ola gör Eşref-i Nâsın,
Açıla her taraf MeydÂN..


Yüce RABBımız TeÂLÂ’nın =>ZÂT<=>Sıfat<=>Esmâ<=>Eşyâ=>SİSTEMULLAH’ı İyice oku ve İsim tecellilerini ANLA ve gereğini yapmayı canı gönülden isteki insÂNların en seçilmişlerinden OLaBİL ve Mârifet Meydanında HAKikat-ı HAKk’ı YAŞA!.

EŞRef-i Nâs.. EŞRef-i MaHLukat..


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî’l- berri ve’l- bahri ve razaknâhum mine’t- tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ (tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---"Lekad halaknâ’l- insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).: Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte-kıvamda) yarattık.” (Tîn 95/4)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin şu soyunuz-sopunuz kimseye üstünlük ve kibir taslamaya vesile olacak şey değildir. (Ey insanlar!) Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Hepiniz bir ölçek içindeki birbirine eşit buğday taneleri gibisiniz. Hâlbuki hiç kimsenin kimseye, din ve takva müstesna, üstünlüğü yoktur. Kişiye kötü olması için; başkalarını yermesi, küçük görmesi, cimri, kötü huylu, had ve hududu aşmış olması yeter.” buyurmuştur.
(Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 4/158; İbni Kesir, 4/218)

A’nın Aşkıyla ol dâim,
Gece gündüz olup kâim,
Yanuban kalmagıl nâim,
Seherlerde kılıp EfgÂN..


Her Yer, Her ZamÂN, Her HÂL ve Her Nefeste dâimâ O Yüce RABBımız TeÂLÂ’nın BİZ BİRİZ AŞKk TeceLLîsini gece gündüz hayatına sok, geceleri uyuyp kalma SEHER Seyrini gâfil geçirme, ÖZünden HAKk’tan yardım dile!.

Yakalar “âh!.” edip çâk et,
Yüzüne sür yerlere hâk et,
Sivâdan kabrini pâk et,
Açılsın seyr ile SeyrÂN..


Nefs Gömleğiyin Hevâ Heves yakalarını yırt at, yüzünü yerlere sürüp toprağa bula!. İçini-Kalbini HAKk’tan gayrısından temizle ki Eşyânın Hakikatı SeyrÂN seyri açılsın sana!.

Görüne Dostun İlleri,
Kokula gonca gülleri,
HAKk’ı zikr ede dilleri,
Safâdan mest ola ol cÂN..


O zaman göreceksin ki EL VELî Dostun Mânâ ÂLEMLeri, Gönül Bahçende fiilen açılan gonca gülleri kokla!. HAKk TeÂLÂmızı her ÂN OLUŞ İÇİnde zikret ki, her hücrende CÂN CENNeti yaşa ve mest ol!.

Görünür A’ndan A’na ol,
Mesâkin ol sen lütfu bul,
Hiç olmaz A’nda sağ u sol,
Bu sûret Sîret-i SübhÂN..


bENlik sENLik İkliğinden Kurtul, Denizdeki Damlalar gibi =>NAHNU, BİZ BİR-İZ=>Lâ Huve İLLâ HUu!. O’ndan başka O Olmadığını YAŞAyaBİLmen için kendiliğinden vaz geç miskin-sâkin OL ki, LüTFULLAHa Eresin!.

Altsız-Üstsüz, Önsüz-Arkasız, Sağsız-Solsuz yâni YÖNsüz OLduğunu GÖRdügün ZÂHİRî Sûretlerin ASLında BÂTıNda/ÖZÜnde O Olduğunu Es SübhÂN ALLAH celle celâlihu’nun HeR ÂN yENidEN Yaratış cümbüşü Olduğunu Yaşa!.


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Ve doğu da ALLAH’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, ALLAH’ın Vechi (ZÂT’ı) işte oradadır. Muhakkak ki ALLAH VÂSİ’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).” (Bakara 2/115)

İkilik perdedir sana;
Nice vasl olasın A’na,
Sözüm tut teslîm ol bana,
K’olasın Vâsıl-ı YezdÂN..


İçinde yaşamakta OLduğun şu İKİLik ZITLarı ÂLEMi sana perde OLup =>Herşeyin-Hekesin NÛRULLAHtan TeCELLî OLarak yaratılmakta OLduğunu/TEK-BİR’i ANLAmazsan bu NOKtaya takılır kalırsın!.
EL->ELe->EL=>ALLAH’a Zincirinin son Halkası OLan MuhaMMedî Hasbî Hizmetçilerinden OLarak Hizmet ELimi tut ki HAKk’a Kavuşmakta=>BİZ BİR-İZ KEVSERi Havuzu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem=>ALLAH celle celâlihu. OLsun..

Netîce mürşide muhtaç,
Erenler giydiler bir tâç,
Bulunmayan yabanda aç,
Kalırmış sonra ol HayvÂN..


SEBEBLer ÂLEMinde her GÖNüL =>MuhaMMedî Tâlim/Öğretim ve Terbiye/Eğitim Hasbî Hizmetçisi bir Mürşide muhtaçtır ki Tahkik Tevhid ve Sâlih Amel TÂcını giydirsin!.
Bu Mârifet Meclisinde bulunmayan/bulunamayan her nefs madde âleminde mânen aç kalan HayvÂN gibidir İnsÂN iken..

Bu Mısrî’nin sözü çokdur,
Tutanlar HAKk’a mülhakdır,
Geriye kalan alçaktır,
Olurlar son ucu PişmÂN..


MuhaMMedî MeLâmeti DİLLeri'nden Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu Babam'ın bu hususta sözleri çoktur ki sözünü tutanlar Bî-İZNİLLAH ASLına dönmüş/HAKk’a ilhak olunmuş/rücu etmiştir..
Bu KULLuk DENEmesi ÂLeMinde son nefesini vermeden Raziyeten-Merziyeten NûH’un Gemisi'ne binmeyenler/geride kalanlar çok ama çok PişmÂN Olacaklardır..

Mustafa Tatcı
(Türk Edebiyatı Ocak 2011-01)
Yazma Metin (OE. Yz. 001385)


Resim

Resâil.: (Risale. c.) Risaleler, bir mevzuda yazılan mektuplar veyâ küçük kitaplar.
Şuyûh.: Şeyhler.
Elfâz.: (Lafz. c.) Lafızlar. Sözler.
Bâr.: Def'a. Kerre.
Fâil.: İşi yapan. Fiili işleyen. * Gr: Masdarın mânasını meydana getirene denir.
Muhtâr.: İhtiyar eden. Seçilmiş olan. * Hareketinde serbest olan. İstediğini yapmakta serbest olan. Hür.
A’nın.: O’nun..
EkvÂN.: (Kevn. c.) Alemler. Mahluklar. Varlıklar. Oluşlar..
Kamu.: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen..
İhyâ.: Diriltmek. Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak..
Pür-nûr.: Nûr dolu..
Ma’mûr.: İ'mar edilen, tamir edilmiş..
Usul.. (Asıl. c.)Bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi lâzım gelen esaslar. Bir hedefe ulaşmak için tutulan düzenli yol. * Tarz, metod, tertip..
Husûl.: Peydâ olma. Hasıl olma. Meydana gelmek. Üremek, türemek..
CânÂN.: f. Sevgili, güzel, sâhib-i cemâl. * Canlar, ruhlar..
Beyân.: İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. * Öğretme. * Fesahat ve belâgat..
RıdvÂN.: Memnunluk, razılık, hoşnudluk. * Cennet'in kapıcısı olan büyük melek..
Ma’nî.: f. Bir mânâyı mutazammın olan. * Nükteli, ince mânâlı. Bir mâna ifade eden. Bir mânayı şâmil olan..
Riyâzet.: Nefsi kırma. Fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak. * Bir hastalıktan dolayı veyâ nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak. * İdman..
Siyâset.: Dünyâ ve âhirette necatlarına sebeb olacak bir yola, insanları irşad ile beşeriyetin salâhına çalışmak..
Menâhî.: (Nehiy. c.) Menedilmiş şeyler. Şer'an yasak edilmiş olan şeyler..
Melâhî.: Oyunlar, eğlenceler. Cümbüşler..
PüryÂN.: f. Kebabın bir nev'i. Piran. Pürân. Biryan..
Adüv.: Düşman, hasım..
Harâb.: Viran. Issız. Yıkık. Perişan..
Serâb.: Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veyâ yeşillik var gibi görünme hâdisesi.(
Şarâb.: İçilecek şey. İçki. * Mey. Bâde. Hamr.
SekrÂN.: Sarhoş, mest olan adam..
Âkil.: Akıl sâhibi..
Tefekkür.: Fikretmek. Düşünmek. Fikri harekete getirmek..
İmâret.: Mâmur etmek, şenlendirmek. Mâmurluk..
VîrÂN.: f. Yıkık, harap. * Mc: Kederli, üzgün, gamlı.
Abâ.: Ekseriyetle yünden yapılmış, bol giyimli bir libas, elbise. (Peygamber Efendimiz de (aleyhisselâm, bu libası giyerlerdi..)
Harîr.: İpek. İpekten yapılmış..
Kabâ’.: (c.: Akbiye) Üste giyilen elbise. Kaftan, cübbe..
Libâs.: Giyilecek şey. Elbise..
ÜryÂN.: UryÂN. Çıplak..
Aceb.: Taaccüb, şaşma, hayret. * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli..
Ta’am.: Yemek. Yenilen şey..
Semm.: Zehir, ağu..
Semm-i kâtil.: Öldürücü zehir.
Ahd.: Vâdetme. Söz verme. Vefâ. Yemin. And. Misak. Peymân. * Asır. Devir. Tevhid. Mukavele. * Vasiyet..
Kavl.: Anlaşma. Sözleşme. * Konuşulan söz. Söz cümlesi..
Rağbet.: (Ragbet) İstek, arzu. İyi sayılmak. Bir şeyi çok iştiyakla istemek. İhlasla dua etmek, teveccüh etmek.
ZindÂN.: f. Karanlık, yeraltı hapishânesi. Sıkıntı ve karanlık yer..
İşret.: İçki. Alkollü meşrubat. * İçki içme. Alkollü içki kullanma..
Dâr.: Yer, mekân, konak.
Mihnet.: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak..7
Gaflet.: Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak ALLAHı ve emirlerini unutmak.
KerbÂN.: f. Kervan. KarbÂN..
Ser.: f. Baş. Tepe. Uç. Nihayet. Zirve. Gaye. * Baş, başkan, reis..
Şerr.: Kötü iş, kötülük. Fenâlık. * Kavga. * ALLAHa isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme. * Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam. * Daha kötü, en kötü..
Hevâ.: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları..
Fısk.: Haddini tecavüz. Günah. Haktan ayrılmak. * Fık: ALLAH'ın emirlerini terk ve O'na isyan etmek ve doğru yoldan sapıp çıkmak. Böyle olanlara şeriat dilinde "fâsık" denir..
TuğyÂN.: Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık. * Kan galebe etmesi hali. * Resmî devlet kuvvetlerine karşı durmak. * Su baskını..
Tâbi’.: Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden..
Zâyi.: (Ziya'. dan) Elden çıkan. Kaybolan. Yitik. Zarar, ziyan..
Kâni.: (A, uzun okunur) Kanaat eden. Kendinde olan helâla razı olup, başkasının hiçbir şeyine göz dikmeyen. * Kanmış. İnanmış. Tatmin olmuş..
Himmet.: Kalbin bütün kuvveti ile Cenâb-ı HAKk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * ALLAH İndinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım..
NoksÂN.: (Nuksan) Eksik, kusurlu, nâkıs. * Eksiklik, azlık. Eksilme, azalma. * Yokluk..
Bağlagıl.: gel bağla, hemen bağla.
Seyyâr.: Bir yerde durmayıp yer değiştiren.
Hûrî.: (Ahver ve Havrâ kelimelerinin c.) Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları..
GılmÂN.: (Gulâm. c.) Bıyığı yeni bitmiş gençler. * Cennet'te hizmet gören delikanlılar. .
Irmak (t): Bir yerden tamamen ayırmak.
Müsemmâ.: İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. * Muayyen zaman. Belirli vakit..
Müsemmâ-yı Akdes.: En kudsî isimlerin sahibi olan Cenâb-ı HAKk.
Eşref.: En şerefli. Daha şerefli. En iyi, en güzel..
Nâs.: f. İnsanlar..
Nâim.: Uyuyan, uykuda olan..
EfgÂN.: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat..
Çâk et.: El çek..
Hâk.: Toprak.
Pâk.: f. Temiz, saf, katıksız. Hep, tamam, mübarek, kudsi.
Sivâ.: Başka, gayrı, diğer. Kasd.
Mâsiva.: Ondan gayrısı. (ALLAH'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünyâ ile alâkalı şeyler..
SeyrÂN.: (Aslı: Seyeran) Gezme, gezinme. Bakıp görme. * Hareket etme. * Açılma, ferahlanma, teferrüc..
Safâ.: Gönül şenliği, eğlence. * Duru olmak, itmi'nan ve meserret üzere olmak. Temiz, sâfi olmak. * Hava açık ve ayaz olmak. * Mekke-i Mükerreme'de bir yerin ismi..
Mest.: Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır.
Mesâkin.: (Miskin. c.) Ziyadesiyle fakir olanlar. Miskinler. Uyuşuklar. Zavallı, fakir kimseler..
Vasl.: Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. * Birleştirmek, ulaştırmak. * Gr: Ulama, ekleme..
YezdÂN.: Cenâb-ı HAKk TeÂLÂ..
İlhak.: İlâve etmek, eklemek. Katmak.
Mülhak.: İlhak olunmuş. Sonradan katılmış, zam ve ilâve olunmuş, eklenmiş..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXXVI ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..


Kalbini Bağ-ı Cinân et Ravza-ı Tevhîd ile,
Cân Dimağın kıl muattar Nefha-i tevhîd ile..


Eyy CÂN-DOst;
TEVHiDin RAHMet Ravzası-BİZ BİR-İZ BAHçesi İle Kalbini Cennetlerin bağı bahçesi et!.
CÂNıyın ALGıLama ÖZünü TEVHiDin İLahî Itır/KokuLarıyla mest et!.


Resim

Kâbe-i nûr-ı siyahın bînihâyet yolların,
Kat’eder Erbâb-ı aşk bir Lemha-i Tevhîd ile.. ..


SimSiyâh Örtülü KâBetuLLAH’ın yine Mânen SimSiyâh-Karnlık olan ULAşım YOLLarını =>Ancak AŞKuLLAH ULULarı TEVHiDin Bir göz açıp-kapa süresinde ULAŞırLar..

اَلطُّرُقُ اِلَى اللهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلاَئِقِ

Et turuki ilâALLAH bî-aded-i enfüsü’l-HALîk.: ALLAH'a giden yollar, mahlukâtın nefesleri sayısıncadır.

"Yolları ne var ayrı ise? Hep sana âşık,
Her biri bir yol ile gülzâra gelirler!."


* Niyazî MIsrî kaddesallahu sırrahu..

* Necmeddin-i Kübra=>Usûlü’l - Aşere adlı risalesi;

* Ebu’l-HasanHarakanî de Seyr-ü Süluk Risalesi’nde.: ALLaH'a giden yol yaratılmışların nefesleri adedincedir.” inancını taşıdığına dikkat çeker. "ALLaH'a varan yolların=> “yıldızların sayısınca”dır. (sülemî, s. 383)

* Bediüzzaman Said Nursî =>.: "ALLaH'a giden yollar, yaratıkların sayısı kadardır." sözü bir gerçektir, mübalâğadeğildir, belki nakıstır.”
(Mesnevi-i Nuriye, s.247-248)

Şeyh Şamil’in meşhur bir sözü =>ALLaH'a giden yollar göktekiyıldızlardan daha çoktur ve ben o yollardan birisine talibim!”



Resim

Her ne denlü rû siyah ettiyse isyanın senin,
Ağarır bîşek yüzün bu garrâ- tevhîd ile.. ..


Her nekadar Hayat Şartlarındaki isyan ve günahların elini yüzünü kapkara ettiyse de => TEVHiDin GÜNeşi Doğup NÛRU parlayınca kar gibi bembeyaz olur şek-şüphesiz..

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
“Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr (kesîrin).: Size bir musîbet isabet ettiği zaman işte o, ellerinizin kazandığı (yaptıklarınız) sebebiyledir. (Musîbetlerin) çoğunu affeder (gerçekleştirmez).” (Şûrâ 42/30)


Resim

Maverâ-yı ins ü cinni seyredip Arş’a çıkar,
Kim ki mi'rac eylediyse Cezbe-i Tevhîd ile.. ..


Akıl Sâhibi VARLıklar olan İnsÂN ve Cinlerin de gerisinde, arkasında, ötesindekileri seyrederek Arş’a ÇIKarak=> Kim ki Mi'rac eylediyse bu ancak TEVHiDULLAH’ın Cezbesi/ ALLAH celle celâlihu'nun, SEVdiklerini kendi tarafına çekmesi TEVHÎD iLedir..


Resim

Ey Niyâzî Ârif-i Billâh gönülden selbeder,
On sekiz bin perdeyi bir Lem'a-i Tevhîd ile.. ..


Ey Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu;
ÂRİF-i BiLLâH/HAKk’ın NÛR’u ile Cenâb-ı HAKk'ı bilen. Âlemi, Hâdiseleri İlahî Feyz ve İlim ile GÖRen=>MuhaMMedî-EBDÂL-EBRÂR-AHYÂR-AHRÂR =>GÖNÜLLerdeki 18.000 Perdeyi SOYar Çıkarır TEVHÎD iLe..



Resim

Cinân.: (Cennet. C.) Cennetler.
Ravza (a:).: Sulu yer, bahçe, bostan, çimenlik yer.
Dimağ.: Beyin. Kafanın içi.
Muattar.: Itırlı, kokulu. * Güzel kokulu bir lâle çiçeğinin adı.
Nefha.: Üfürmek. Üfürük. * Şişmek. * Kabarık olan.
Bînihâyet.: Nihâyetsiz,sonsuz..
Kat’etmek.: Kesme, ayırma. * Geçme. Yol almak. Yüzerek geçmek. * Delil ve bürhan ile ilzam etmek..
Erbâb.: f. Ulu, ulvi, âlâ. * Reis, başkan, şef.
Rû.: f. Yüz, cihet. Sebep. Çehre..
Bîşek.: Şeksiz, şüphesiz..
Maverâ.: Bir şeyin gerisinde, arkasında veya ötesinde bulunanlar..
Cezb.: Kendine doğru çekme. * İçme..
Cezbe.: Tas: Meczubiyet, istiğrak. Allah'ı hatırlayıp Allah sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme..
Ârif-i Billâh.: Mürşid, ermiş, evliyâ. Hakkın nuru ile Cenab-ı Hakk'ı bilen. Âlemi, hâdiseleri İlahî feyz ve ilim ile gören veli..
Selbetmek.: Zorla alma, kapma, soyma.
Lemha (a.).: Bir göz atmak. * Şimşeğin bir defa çakışı
Gurre (a.).: Parlaklık, aydınlık; kameri aylarda ayın ilk gü.
nü; yüzdeki nûranilik. Parlaklık. Her şeyin başlangıcı. Bu cihetle, kameri ayların ilk günlerine gurre-i şehr denilmiştir..
Cezbe (a.).: ALLAH'ın, sevdiklerini kendi tarafına çekmesi.
Lem'a (a.).: (c.: Lemâat) Parlamak. Şimşek gibi çakmak. Güneş ve yıldız gibi parlamak Parıltı, bir kere parıldamak; şimşeğin bir kere
çakması..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEL dim.!.


Resim CXXXVII ŞİİR


Resim

Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failin..



Zerreler zâhir mi olurdu âfitâbı olmasa,
Katreler kande yağardı hiç sehâbı olmasa..


İçinde yaşamakta OLduğumuz bu Şehâdet Âleminde KüLLî ŞEYy’den OLan Zerreler nasıl zâhir olup görüne bilirdi GÜNEŞin IŞIğı olmasaydı..
Şu yağmur damlaları ki onları doğuran RAHMEt BULutları Olmasaydı nasıl yağacaklardı..
ZÂT=>SIFAt=>ESMÂ=>EŞYâ..
ZÂTuLLAH/ULUHÎYyet=>RUBUBîYyet=>RÜSÛLÎYyet=>UBUDÎYyet..

Resim

Bahr-ı zâtın mevcinin hiç haddi vü pâyânı yok,
Zâhir olmazdı cihân a’nın hubâbı olmasa..


ZÂTuLLAH UMMANı'n Yeniden yaratış/Sebbeha dalgalarının ne hududu ne de sonUÇu yoktur.
Bunca sonsuz zerreler zâhir olup, CihÂNa çıkıp GÖRüneBiLemezdi onların gerçekten NAHNU BİZ BİRİZ Hubâbı/Mahbûbu/SEVgiyle her ÂN yERNiden YARATANı OLmasaydı..

Resim

Herkes anlar hem görürdü yüzünü ey DOSt SENin,
Kibriyâ-yı Lenterani'den nikâbı olmasa..


EYy EL VELîYyü’L-MevLâ celle celâlihu, SENin CÂNÂN CEMÂLini herkes GÖRüR de, Kadir ve Kıymetini ANLAr BİLirdi meğer ki,
SENin=>"BENi ASLa GÖRemeceksin!.” Kibriyâ/Zâtına mahsus Büyüklük Parden OLmasaydı..

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ

“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu RABBuhu kâle RABBi erinî enzur ileyk (ileyke), kâle LEN TERÂNÎ ve lakininzu’r- ile’l- cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ RABBuhu li’l- cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelu’l- mu’minîn (mu’minîne).: Mûsâ (aleyhisselâm), tâyin ettiğimiz (belirlediğimiz) zamanda gelince, RABBi o’nunla konuştu. (Mûsâ aleyhisselâm) şöyle dedi.: “RABBim, BANA (KENDİNİ) GÖSTER, SANA bakayım.” (ALLAHû TeALÂ).: “BENi asla göremezsin. Ve fakat dağa bak! O, mekânını kararlı tutabilirse (yerinde durabilirse); o zaman sen, BENi görürsün.” buyurdu. RABBi, dağa tecellî ettiği zaman onu paramparça etti. Mûsâ (aleyhisselâm), bayılarak yere düştü. Sonra ayıldığı zaman.: “SEN SÜBHÂN'sın (Seni tenzih ederim). SANA tövbe ederim. Ben, mü'minlerin ilkiyim.” dedi.” (A’râf 7/143)

Resim

Kim bilirdi zülfün ile kaşların mânâsını,
İki âlem gibi şerh eder kitabı olmasa..


Kim BİLeBİLecekti ki, tel tel HüKMüLLAH ZüLFünü/sayfa sayfa Kur'ÂN-ı Kerîm’ini/DÎNini.. Zâhir DÜNyâ/Sağ kaş ile Bâtın ÂHİRet/Sol kaş ÂLEMLerinin Mânâsını ki,
İç Âlemlerimizde İMÂN =>Dış Âlemlerimizde AMELLerimizi,
Kur'ÂN-ı Kerîm gibi DUYuran ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gibi BUYURup Uygulayan ÖZde-SÖZde KiTABın OLmasaydı..

Resim

Ukdesin kim hâlledeydi ol kitabdan zülfünün,
Amu insân denilen âhir ki bâbı olmasa..


Yeniden yaratış/Sebbeha ÂLeminde, KeLÂMULLAHındaki tel tel HüKMüLLAH ZüLFünün ANLAŞılma düğümlerini kim ÇÖZeBİlirdi ki
DEHR içindeki ÂNda/Vaktinde İnsân Toplumu BÖLümü/AKıL Kapısı OLmasaydı..

Resim

Haşri inkâr eyleyen mülhidler ilzâm mı olur,
Sâlbesâl evrâk-ı eşcar inkılâbı olmasa..


Ham AKLı her şeye Erdiği HÂLde ALLAH celle celâlihu ve O’nun ÂHİRet Hesâbını inkâr eden DÎNsizleri =>şu KÂiNât Kur'ÂNı’ndaki Yıl ve yıl/Yıllarca süregelen AĞAÇLarın yemyeşil yapraklarının/DUÂ eden ellerinin bir HÂLden diğer HÂLe geçiş inkılâbı olmasaydı..

Resim

Kabri vahdet kûşesi haşri temâşâgâh idi,
Ey Niyâzî kimde kim cehlin azâbı olmasa..


Ey Niyâzî Mısrî BABAm kaddesallahu sırrahu eğer ki =>İNSANLar =>KELÂMULLAH=>RESÛLULLAH=>SIRAt-ı MUSTAKîM YOLUnca şu ŞEHÂDEt ÂLEMinde/CihÂNda/KEMÂLÂtın CeNNEt CÂNInda YAŞAyıp da
=>Kendi Tercihleriye Hizbüş’ş-şeytÂNın Uşağı olup Bu ÂLEMdeki CEHÂLEt ATEŞLerini omuzlarında yüklenip, SÜNNETULLAH gereği =>ÖBüR ÂLemin YOLUnu tutmasalardı =>Kabrileri NAHNU=BİZ BİR-İZ VAHDEt KÖŞEsi ve de Kıyamet GÜNündeki ANLAtılmaz acı HÂLLeri uzaktan seyredenler OlurLardı..


Resim

KuL İHVÂNim=->ZÂHiRi NE,
İNSÂNoğLun->HAYAL DÜŞü!.
SON NEFESte===>ÂHiRi NE,
NEdir=>AĞLAyış<->GÜLÜşü!.

=>GELiş NE ki=>NEŞRi NE ki,
SUBHÂNALLAH=>SELÂMı’nda!
=>GİDiş NE ki=>HAŞRi NE ki,
=>ReSûLuLLaH->KELÂMı’nda!.


..celle celâlihu..
..sallallahu aleyhi vesellem..


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kıyamet Günü insanlar beyaz, bembeyaz, has unun çöreği gibi bir yerde toplanacaklar. Orada hiç kimsenin bir işareti (evi, bağı vs.) olmayacak." buyurmuştur.
(Süheyl İbnu Sa'd radıyallahu anh’dan; Buharî, Rikak 44; Müslim, Münafikun 28, (2790; Kütüb-i Sitte, 5021).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sizler ALLAH'a yalınayak, bedenleriniz çıplak ve kabuklu (sünnet edilmemiş) olarak haşr olunacaksınız!" buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, 5022)

İbnu Mes'ûd radiyallahu anhu.: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm va'z etmek üzere aramızda doğruldu ve.:"Ey insanlar! Sizler (Kıyamet Günü) ALLAH'ın yanında yalınayak, çıplak ve kabuklu olarak toplanacaksınız. (Sonra şu âyeti okudu "İlk yaratışa nasıl başladı isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iâde edeceğiz..." (Enbiyâ 21/104). Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler getirilir ve sol tarafa alınırlar.
Bunun üzerine ben.: "Ey RABBim! Bunlar ashabımdır!" derim.
Bana.: "Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra neler yaptılar" denilir. Ben Sâlih Kul (İsâ aleyhisselâm)'nın dediği gibi diyeceğim.: "Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki SEN benni (içlerinden) aldın, üstlerinde nigehbân/gözetici yalnız SEN oldun. (Zâten) SEN (her zaman) her şeye hakkıyla ŞÂHİDsin. Eğer kendilerine azâb edersen şüphe yok ki onlar SENin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak GÂLİB ve yegâne Hüküm ve Hikmet Sâhibi olan da hakikaten SENsin SEN" (Mâide 117-118).
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm devamla.:
"Bunun üzerine bana.: "Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, DîN’den yüz çevirmeye hiç ara vermediler!" denilecek."
buyurdu.
Bir rivâyette şu ziyâde var.: "Ben.: "RAHMEtten uzak olsunlar, RAHMEtten uzak olsunlar!." derim." buyurdu.
(Buharî, Rikak 45, Enbiyâ 8, 44, Tefsir, Mâide 14, 15, Tefsir, Enbiyâ 2; Müslim, Cennet 57, (2860); Tirmizî, Kıyamet 4, (3329); Nesaî, Cenâiz 118, (4, 114); Kütüb-i Sitte, 5023)

مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلاَّ مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ وَكُنتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَّا دُمْتُ فِيهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنتَ أَنتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ وَأَنتَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

“Mâ kultu lehum illâ mâ emertenî bihî eni’budûllâhe rabbî ve rabbekum, ve kuntu aleyhim şehîden mâ dumtu fîhim, fe lemmâ teveffeytenî kunte ente'r- rakîbe aleyhim ve ente alâ kulli şey’in şehîd (şehîdun).: Onlara, bana emrettiğin: “Benim de RABB'im, sizin de RABB'iniz olan ALLAH'a kul olmaları”ndan başka birşey söylemedim. Onların arasında bulunduğum sürece, onların üzerlerine şahit oldum. Fakat beni vefât ettirince (aralarından alınca) onların üzerine gözetleyici SEN oldun. Ve SEN herşeye ŞÂHiDsin.” (Mâide 5/117)

إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

“İn tuazzibhum fe innehum ibâduk (ibâduke), ve in tagfir lehum fe inneke ente'l- azîzu'l- hakîm (hakîmu).: Eğer onlara azâb edersen, artık muhakkak ki onlar, SENin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, o taktirde muhakkak ki SEN, SEN AZÎZsin (üstünsün) HAKÎM'sin (hüküm ve hikmet sâhibisin).” (Mâide 5/118)

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ

“Yevme natvi's- semâe ke tayyis sicilli li'l- kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduh (nuîduhu), va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn (fâılîne).: O gün, kitapların yazılı sayfalarını dürer gibi semayı düreceğiz. Onu ilk defâ halketmeye başladığımız gibi (eski durumuna) iâde edeceğiz (geri döndüreceğiz). BİZim üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, BİZiz.” (Enbiyâ 21/104)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kıyamet Günü insanlar üç sınıf olarak haşrolunurlar:
1-) Yayalar sınıfı,
2-) Binekliler sınıfı,
3-) Yüzü üstü sürünenler sınıfı."
buyurdu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e soruldu.: "Yâ Resûlullah!. Bunlar yüzleri üzerine nasıl yürürler?."
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Onları ayakları üzerine yürüten Zât-ı Zü’l- CeLâL, yüzleri üzerine yürütmeye de Kâdirdir. Ancak bilesiniz, bu yüzleri üstü yürüyenler, önlerine çıkan her engele, her dikene karşı kendilerini yüzleriyle korumaya çalışırlar!." cevâbını verdi.
(Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan; Tirmizî, Tefsir, Beni İsrâ'il (İsrâ), (3141); Kütüb-i Sitte, 5024)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İnsanlar Kıyamet Günü üç hal üzere haşrolunurlar.:
1-) İstekliler, korkanlar.
2-) İki kişi bir deve üzerinde olanlar, üç kişi bir deve üzerinde olanlar, dört kişi bir deve üzerinde olanlar, on kişi bir deve üzerinde olanlar.
3-) Geri kalanları, ateşe tapanlar. Cehennem, onların kaylûle yaptığı yerde onlarla kaylûle yapar, geceledikleri yerde onlarla birlikte geceler, onların sabahladıkları yerde onlarla sabahlar, onların akşamladıkları yerde onlarla beraber akşamlar!."
buyurdu.
(Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan Buharî, Rikak 48; Müslim, Cennet 59, (2861); Nesaî, Cenâiz 118, (4, 115, 116); Kütüb-i Sitte, 5025)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İnsanlar Kıyamet Günü öylesine ter akıtırlar ki, bu terler yerin içinde yetmiş zirâ'lık derinliğe kadar iner ve bu ter (yer üstünde de birikerek insanları konuşamaz hale getirmek üzere ağızlarına) gem vurur ve kulaklarına kadar ulaşır!." buyurdu.
(Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan; Buharî, Rikak 47; Müslim, Cennet 61, (2863) Kütüb-i Sitte, 5026)
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön