RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim


46- HAMiD sallallâhu aleyhi ve sellem
47- MAHMUD sallallâhu aleyhi ve sellem


Madde ve mânânın Mutlak Mazhar noktası MuhaMMed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem EL HAMÎDU Esmâsının tek ve mutlak mazharıdır ve Hamîdullah aleyhi's-selâmdır.

Resim

EL HAMÎDU

Hamd
(iyilik, güzellik, övmek) masdarından sıfat ismidir.

El-Hamîdu celle celâluhu Tirmızî’nin bildirdiği 99 esmâ içinde bulunmaktadır.
(Ebu Hureyre ra’dan; Buhari, Da'avat 68; Müslim, Zikr 5, (2677); Tirmizî, Da'avat 87, (3502))

Hamd kavramı Kur'ân-ı Kerîm'de 61 yerde ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e nisbet edilip bunlardan 17 sinde Hamîd ism-i şerîfi geçmektedir.
1 âyette (Hacc 22/24 bkz.) Lafzullah yerine Sırâti'l- Hamîd olarak tek başına, 10 âyette El-Ganî, 3 âyette El-Azîzu, 1 âyette El-Mecîdu, 1 âyette El-Hakîmu, 1 âyette ise El-Veliyyu isimleriyle birlikte buyurulmuştur.

İnsan aklı; nakille buluşup mevcûdu, Vâcibu'l-Vücûd'a; gözüken varlığı, gözükmeyen "mutlak var"a; eserleri, ustasına; resimleri, Ressamına ircâ' edince, ister "ürûc" ister "rücû'" olsun Muhammedî Mi'râc'ını yaşar ve hamdeder.
Gayrısı şuûrsuz şamatalardır…
Zâten esmânın zuhûru sistemin sâhibini senâ içindir.
Hayy sırrını yaşayan aklın Subhânî senâsı, hâl-i hazıra hamddir.
Şükür, bir nimete karşı teşekkür iken; hamd,
ALLAH-U ZU'L-CELÂL'in naklen bildirilen tüm kemâl sıfatlarıyla övgüye, takdire ve hayran kalınırlığa mutlak hak sâhibi oluşunun aklen anlayış ve inanışını arzdır…
İsim ve masdar olan hamd; iyilik, güzellik, mükemmellik, üstünlük, erdemlilikle niteleyip övmek mânâlarını içerir.

El-Mecîdu isminde de verdiğimiz ve hadîs olan salâvât en güzel örnektir.

İbni Hacer el Heytemî, Salâvât-ı şerîfe Câmi'asında, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan, hadîs-i şerîf mesnedli ve en fâziletli salâvât olduğunu belirttiği salâvâtta:



SALÂVAT: "Allahumme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin Abdike ve nebiyyîke ve Rasûlike en nebiyyî'l ummiyyi Ve alâ alî seyyidinâ Muhammedîn ve ezvâcihi ummuhâti'l mü'minine ve zürriyyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrâhime ve alâ âli seyyidinâ İbrahime fi'l âlemîne İnneke Hamîdûn Mecîd."

MÂNÂSI: " ALLAH'ım!... Kulun, Nebîn, Rasûlun ve Nebiyyi'l-Ummî'n olan Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in âilesine ve mü'minlerin anneleri olan eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine salât ve selâm eyle!... Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'ın âilesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle! Çünkü sen Hamîdsin-Mecîdsin!..."

Resim

SALÂVAT: "Allahumme barik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn Abdike ve nebiyyike ve Rasûlike en nebiyyi'l ummiyî Ve alâ âli seyyidinâ Muhammedîn ve ezvâcihi ummuhâti'l mü'minîne ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Kemâ barekte alâ seyyidinâ İbrâhim'e ve alâ seyyidinâ İbrâhim'e fi'l-âlemîne inneke Hamîdun Mecîd."

MÂNÂSI: "ALLAH'ım!... Kulun, Nebîn, Rasûlun ve Nebiyyi'l-Ummî'n olan Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in âilesine ve mü'minlerin anneleri olan eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine; Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi's-selâm'ın âilesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle! Şüphesiz ki sen Hamîdsin-Mecîdsin (Bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)"


Hamd; medh, övmek. ALLAH celle celâluhu’ya karşı kulların memnûniyet ve sevinçlerini ve O'na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri.

Elhamdu lillah; her ne kadar hamd ve şükür varsa, ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi ALLAH'a mahsustur. Îman, şükür, hamd, memnûniyet ifâde eden bir deyimdir

Hamd, Sıfat-ı Kemâliyeyinin zuhûrudur.
Âlemde ne varsa Âdem'de Esmâullah yansıması olarak vardır.
Ham aklını SİLM-müslüman AKIL yapan mü’min MuhaMMedî Şuura Erince her uzvunun emânet edilişi sırrına erer ve Emrullah doğrultusunda kullanarak şükrün kemâli olan HAMD eyler.

Hamd u senâ, medih ve minnet O'na mahsustur, O'na lâyıktır. Demekle de ni'metin Sâhibini bilir ve şâhidi olur.
Senâ edilmeğe, medhedilmeğe lâyık, Dünyâ ve âhirette hamd kendisine mahsus olan ALLAH celle celâluhu’ya hamd olsun!


Hamdetmek, şükretmek, medhetmek ve senâ etmek arasında ilişkiyle berâber anlam farklılıkları da vardır.
Şükürde, kişinin kendi nefsine yönelik bir iyiliği vereni bilip ilân edip övmesi teşekkürü vardır.
Hamd ise nefsine yönelik olsun olmasın lutf u ihsânın mutlak sâhibini bilip, anlayıp, takdir edip, hayran kalıp bu duygularını açıkca arzıdır. Hamd, nimet ve ihsan karşılığı olan aklın şükrüdür.
Hamdî övgüde, mükemmel vasıflar senâ edilirken; medh etmekte, her seviyedeki iyilik veya üstünlük övülebilir. Senâ da medh gibidir.
Aklın teşekkürü saydığımız hamdde, şükür, medh, senâ, rızâ, sevgi, saygı, takdir ve tâzim duygularını sunuş da vardır.

Hamd, Kur'ân-ı Kerîm'de tümü de
ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e izâfe edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir.
Bunlardan 23 âyette
"El hamdu lillâhi", 1 âyette "fe lillâhi'l-hamdu", 4 âyette "lehu'l-hamdu" ifâdesiyle buyurulmuştur.

İkili esmâlar olarak Kur'ân-ı Kerim’de:


EL AZÎZU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Güçlü-Övgüye lâyık olan.
(3 defâ) (İbrâhim 14/1)–(Sebe' 34/6)–(Burûc 85/8)
EL ĞANİYYU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Ganî ve Hamde lâyık olan. (9 defa) (Bakara 2/267)-(Nisa 4/131)-(İbrâhim 14/8)-(Hacc 22/64)-(Lokman 31/12, 26)-(Fâtır 35/15)-(Hadîd 57/24)-(Mumtehine 60/6) -(Teğâbun 64/6)
EL HAKÎMU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Hikmet Sâhibi-Hamde lâyık olan.
(1 defa) (Fussilet 41/42)
EL VELÎYYU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Dost -Hamde lâyık olan.
(1 defa) (Şûrâ 42/28)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Kısacası hamd, nefsini ve Rabbini bilen kulun; var oluş, yaşayış ve hesaba çekiliş için kendisine hasbî hibe edilen her türlü nimet ve ihsanın sahibini bilip inanarak aklen şükrüdür.
Muhammedî Şuûr ve Nûrla hak ve hayr üzere yapacağı ibâdetleri de aslında ve zâten ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in hamd hakkını teslim ve ilândır. Akıl ve nakil tellerinden oluşan tevhid hattının "can" a taşıdığı "Celâl-Cemâl" Ceryanı; dünyasını, dinini ve âhiretini tıpkı elektirik gibi aydınlatacaktır.
Nûrullah, Nûr-u Muhammed, İmân nûru…

Hakk-ı Zât'ı, Zât-ı HAKK'a teslim edişe aklen, naklen ve haklen hamdedecek, şehâdetinin de şâhidi olacak, iki omuzunda doğumdan ölüme kadar kapanmayan kameralar ile tesbit edilecek ve sonunda Muradullah olan ve salihlere vaadedilen cennetlere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kalbinde girecektir.


Resim

El Hamîdü : Senâ, medh ve hamde lâyık olan. Hamd hakkı olan. Evvel-âhir-zâhir ve bâtında hamd sadece kendisine mahsus olan. Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve eşyâlarında övülen ve hamd mutlak hakkı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Hamide : Övmek. Razı olmak, Hakkını ödemek, Teşekkür etmek.
Hammede : Tekrar tekrar övmek.
Hammedallahu : ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e çok hamdedip senâ etmek.
El hamdü : Hamd. Şükür. Güzel şeylerle övgü. Rıza. Hoşnutluk.
El hammede : Çok hamdeden.
Hamdele : "Elhamdülillâhi" demek.


الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Resim---“Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilen nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi) : Elif Lâm Râ. Bir kitap sana indirdik ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan nura çıkarasın; doğruca (azîz hamîdin) o yüce ve övülmeye layık olanın yoluna ki, bütün izzet ve hamd O'nundur.” (İbrâhim 14/1)


İnsan AKLının HAMD edişi Nur-u MuhaMMed ile NAKLe vuslatı iledir.
El Hamîdü ALLAH celle celâluhu nın Mazharı elbette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem NURUdur.


Buhari ve Müslim'de İbni Abbas Rasûlullah'ın gece namazı kalktığı zaman şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Allah'ım, hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin nuru sensin Hamd senindir Yeri, gökleri ve içindekileri tutan sensin Hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin rabbi sensin Hamd senindir Hak sensin, vadin haktır, sözün haktır, sana kavuşmak haktır, cennet hak ve cehennem haktır, peygamberler haktır, MuhaMMed haktır, kıyamet saati haktır Allah'ım sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana döndüm, senin için düşmanlık yaptım, seni hakem yaptım, işlediğim, işlemediğim ve gizlediğim günahlarımı bağışla Sen ilahımsın, senden başka ilah yoktur Güç ve kudret ancak senindir"

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gece namazında (Teheccüd) uzun süre ayakta dururdu ayakları şişerdi. Dediler ki: Geçmiş ve gelecek günahların af olmuş iken neden kendine eziyet ediyorsun? buyurdu ki: Allah’a şakir-HAMD eden bir kul olmayım mı?.
(Faydul kadir hadis no 7134)


Aziz kardeşlerim,
Ahlâk insanoğlunun yaradılışında var edilen ruhî ve zihnî haller olup imtihan hayatı süresince iyilik etmek ve kötülükten çekinmek için lazım, layık ve gerekeni yapmak için usul ve kaideleri öğrenmek ve işlemek ilmi ve edebidir.
Hüsnü'l-huluk
(güzel ahlâk), ahlâk-ı fazıla (fâziletli ahlâk), ahlâk-ı hamide (övülen ahlâk) Rabbülâemin'in hak ve hayır için halkettiğ kullarına bahşettiği en yüce duygular tümüdür.
Ahlâk-ı Hamîde-Güzel Ahlâkın mutlak örneği ve önderi, El Hamîd Esmasının Mutlak Mazharı Nur-u Mim ki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olduğu gibi bunun zıddı olan çirkin, kötü ve yaramaz ahlâkın
(ahlâk-ı zemime) lideri ise imtihan aracı olarak halkedilen İblis ve Şeytanlarıdır.
Kur'ân-ı Kerimdeki Hizbullah ve Hizbu’ş- şeytandan oluşun temel sebebi Ahlâk-ı Hamîde veya Ahlâk-ı Mezmumedir.


İslam Dinimizi iyice Anlayıp MuhaMMedî Şuur içinde yaşamak yolu olan MuhaMMedî Melâmet kalenderliği sufîliği ve dervişliği olan Tasavvufu iyice idrak etmeliyiz.
Sûfî Ebû'l-Hasan el Nuri : "Tasavvuf ne bir takım merâsimler ne de bir bilgi yığınıdır, aksine tasavvuf yalnızca AHLÂKtır, hürriyettir, fütûvettir, soyunma cömertliğidir." buyurur.
Tasavvufa, "Ahlâku'r-Râziyye ve Merzîyye" de diyebiliriz.
Sonuç olarak, razı olma ve olunma ahlâkıdır
Tasavvuf, sıla
(ulaşılacak hedef)'ya isâl (ulaşım) işidir
Abdin, RABB'ısına akış arkının
(yatağının) adı ise Hüsnû'l-Hûlûktur.
Hüsnû'l-hulûkun; mübârek, mükerrem ve mükemmeli ise Ahlâk-ı Muhammedîyye olup mârifet önce bunu yakalamaktır.
Hakk celle celâluhu ancak bu zirveden görünür, tanınır ve kulluk edilir Âriflerin Arafatıdır, Ahlâk-ı Muhammedîye
Hamîdiyyet ve Mahmudîyyet makamıdır.
Lâzım ve lâyıkınca hamd ancak o makamda mi'katlıdır

Elbette, İman-ı Muhammedîyye, A'mâl-i Muhammedîyye, Ahlâk-ı Muhammedîyye ve Ahvâl-i Muhammedîyyeyi UYgulayış ahlâkıdır, huyudur.
Her zaman, her yer ve her hâlde değişmeyen ve hak ve hayr üzere oluş tavrı, tarzı, kıvamı ve hâlidir.

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »


Muhammedî Tasavvufu ise;
Şerîat-ı Muhammedîyye (sözleri-Kur'ân ve hadis),
Târikat-ı Muhammedîyye (sözlerinin isbatı, tatbikâtı, sünnet-i seniyye),
Mârifet-i Muhammedîyye (imân ve sâlih amel sonucu Halik Tealâ'yı tanıma ahlâkı) ve
Hakikat-ı Muhammedîyye (kendini ve RABB'ini bilişin sonunda seven ve sevilenin arasında geçen hâller, yapılan ikrâm ve ihsânlar v.s. kişisel ve zâtîdir. Kâbe kavseyn gibi…)

Kul ile RABB'ısı arasında parmak izi gibi sizde bir türlü, bizde bir türlü olarak anlıyoruz, tanımaya ve yaşamaya var gücümüzle azmedip küllî şey'e kadir olan RABB'ımıza tevekkül ediyoruz
Son olarak temiz ahlâk, aklın; Habîbullahın Havz-ı Kevser-i Kevneyninde temizlenip (câhillik cenâbetliğinden) imân ve amel-i sâlih kanatlı kuş (AŞK) olup arşın sahibi Subhan ALLAH'a uçuş rotasıdır.
"YâR-in yoludur hülasa-i kelâm, bütün âşıklara selâm!" diyoruz.


Ahlâk-ı Âzim: Büyük, ulu, yüce, fıtrî, aslî, Kur'ânî ve ilâhî ahlâk. Hakka ve hayra yönelik tüm Esmâ-i şerîflerin zuhûr (tecellî) yeri olan bir ahlâk.
Ahlâk : hülûktan (yaratılıştan) dır. İ'tikadî ve imânîdir. Hakkı ya da bâtılı esas alır.
Ahlâk-ı Mahmude: Övülen, emredilen, muradedilen. Hamîdî ahlâk.
Ahlâk-ı Mezmume: Yerilen, yasaklanan, dilenmeyen. Zemimî ahlâk.
Huy: Kişinin hayattaki imkânlarıyla ve tercihiyle giyindiği davranış elbisesi olup amelidir. Hayrı ya da şerri işlemeyi esas alır.
Kabih Huy: Yakışıksız, çirkin, ayıp, kabahatlı huy.
Hasen Huy: Hüsûnlü, iyi, güzelce huy.
Huy: Ortam, muamele, gayret, arkadaş v.s. ile iyiye ya da kötüye değişebilir.


Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Tâ halluku bi ahlâkillahi : ALLAH'ın ahlâkıyla ahlâklanınız." buyurmuştur.
(Fahreddin Râzi, VII-73)

Resim--- Âişe vâlidemize radiyallâhu anha, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in ahlâkı sorulunca :"Onun ahlâkı, Kur'ân'dı" buyurmuştur.
(Buhârî)

Âişe annemiz "Mü'minun sûresinin ilk 10 âyetini oku !" demiştir.

Resim--- Âişe radiyallâhu anha vâlidemiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in ahlâkını soran kişilere : "Siz Kur'ân-ı Kerîm'i okumuyor musunuz? Onun ahlâkı tamamen Kur'ândı!"buyurmuştur.
(Müslim,Müsafirun 139;Ebu Dâvud, Sünen II 2/56 no : 1342)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Her dinin bir ahlâk düzeni vardır. İslâmın ahlâk düzeni de hayâ üzerine kurulmuştur." buyurmuştur.
(İmâmı Mâlik, Muvatta II-905 no : 9; İbni Mâce, Sünen II-1399 no : 4181)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Ta ilk peygamberlik müessesesinden beri insanlar arasında dönüp dolaşarak gelen bir söz vardır : "utanmadıktan sonra istediğini yap!" prensibidir." buyurmuştur.
(Buhârî, Sahih VII-100)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "İnnemâ bu'istu liutemmime mekârime'l-ahlâki : Ben ahlâk yüceliklerini (ikrâmlarını) kemâle erdirmek (tamamlamak) için gönderildim." buyurmuştur.
(İ.Mâlik, Muvatta Hüsnül Huluk 18;İ.Ahmed, Müsned II/381)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Şüphesiz olan şu ki Ben sâlih ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim." buyurmuştur.
(Tirmizî ve diğerleri)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Muhakkak olan şey şu ki ben, mükerrem ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim." buyurmuştur.
(Şihabu'l-Ahbâr)


Mûkerrem: Keremli, muhterem, azîz, saygıdeğer, ta'zime, hürmete lâyık ve değer olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Muhammedî oluş şuûruyla yaşayış; her nefeste "BİLE"lik ister, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i çok iyi tanıyıp, İZ-i üzere göz yaşıyla yürümek yürekliliği ister

Bunun için de;
Dünya İmtihanhânesinde; dünya sevgisi hastalığına yakalanmış kalb hastalarına,

Şerîat-ı Muhammedîyye Bahçesinde,
Tarikat-ı Hamîdiyye (Mahmudiyye) Hastahânesinde, Başhekim-Tek Hekim, Hekim-i Mutlak Muhammed Aleyhi's-selâtü ve's-selâm, şifâ'nın membağıdır.
Rahmetin, muhabbetin, şefkatin ve şifânın tâ kendisi Efendimiz sallallahu aleyhi ve selemdir.

Aziz kardeşlerim;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;
Ahmediyyet, Hamidiyyet, Mahmudiyyet ve muhaMMediyyetinin temel KÖKü “HaMD” in şe’enullahta Sünnetullah içinde Emrullahla Kulluk imtihanının imkan kadarınca-kaderince vererek Muradullaha SALL-Sıla-yı Rahîmi yapan BİZlere ŞİFÂ-Şefâat beşareti de VARdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elbette tek sahib çıkanımız ve çıktığımız gerçek SAHİBimizdir ve BİZlerde sahabesiyiz Hamd olsun!.

Öyle bir sahib ki sahibimiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
El HAMÎD celle celâluhu'ya tek mazhar olan Zâttır.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne) : Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.” (Şuarâ 26/215)

لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne) : Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger" (Hicr 15/88)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bir hâcetini arzeden olunca; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanındakilere dönerek: "Bu adama şefâat ediniz, ecir kazanırsınız. ALLAH, peygamberinin lisanı ile dilediğini yapar" buyurmuştur.
(Ebu Musa'l-Eşâri radiyallahu anhu dan; Buhârî, Müslim)

Şefâat kişinin yanlışdan dönüşü nedeniyle (tevbe) günâhının affı için aracı olunmasını istemektir.
Şefâati kabul edene Şefi'-Müşeffi denir.
Şefâati dileyene Müşeffâ denir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhteşem Makam-ı Mahmud'unun maharetini iyice anlayabilmek için bizzât kendisini sahih hadislerden dinleyelim :


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Her peygamberin müstecâb (kabul edilir) bir duası vardır.Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyâmet gününde ümmetime şefâat olarak kullanmak üzere sakladım. Ona, inşâallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır." buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid 31; Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; Müslim, imân 334)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Şefâatî liehlil kebairi min ümmeti :Şefâatim, ümmetimden büyük günâh işleyenler içindir." buyurmuştur.
(Câbir radiyallahu anhu dan; Tirmizî, Kıyâmet 12-2437; Ebu Dâvud, Sünen23-4739;İbn Mâce, Zühd 37)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "İbrâhim (as) hakkındaki İbrâhim 14/36 âyeti ile İsa (as) hakkındaki Mâide 5/118 âyetini okumuş ve ellerini kaldırarak : "Yâ RABBi! Ümmetî! Ümmetî!" diye dua etmiş ve ağlamış, bunun üzerine ALLAH (cc) : "Yâ Cibril! Muhammed'e git, ona niye ağlıyorsun diye sor. RABB'in onun niye ağladığını pek alâ bilir ya !" demiş. Cibril de ona gelerek sormuş.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin ne söylediğini ona haber vermiş hâlbuki ALLAH onun ne söylediğini pek alâ bilir.
Nihâyet ALLAH (cc) :
"Yâ Cibril! Git Muhammed'e şunu söyle :
"Biz seni ümmetin hakkında razı edeceğiz ve seni üzmeyeceğiz!" buyurmuştur. " buyurmuştur.
(Abdullah b. Amr b.As radiyallahu anhu dan; Müslim,Îmân 346 (202)

Beni lûtfen bağışlayınız.
Önce kendimiz uyanıp ayıkarak akılları ayıktırmalıyız, uyandırmalıyız!

Muhammedî Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâlleri bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in;
Muhammedîyyet, Hamîdiyyet, Ahmedîyyet ve Habibîyyet bağ-ü-bahçelerinden kabımız kadar toplayıp, ALLAH celle celâluhu ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Rızasına ve Aşkına Ümmet-i Muhammed'e el birliğiyle ve gönül birliğiyle sunmalıyız.
Yüce RABB'ımız celle celâluhu'nun lûtf-ü-ikrâm ve ihsânına nâil olabilelim.
Her birisi bir kitab olacak konuların yeri geldikçe ve becerebildiğim, bilebildiğim, anlayabildiğim ve görebildiğim kadarıyla, nefsimden katmadan, karıştırmadan, arı, duru ve çırılçıplak arz etmeye Sevgili Sahibim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in rızası için azmim var.
Anlamak ve anlatmak. Yaşamak ve yaşatmak

Ârif, irfân ve mârifet sahibidir ve Ârif kıymetlidir.
Ârif; kul iken sultân edilendir. Ârif hakkı ve hayrı anlayandır.
Emrullah'ı ve Muradullahyaşayandır.
Arafat Sûresi ârifler sûresidir.
Dikkat et ve uyan!

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »


وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
Resim---“Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ(sebîlen) : Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.” (İsrâ 17/72)


A'mâ: Kör olan, hakkı ve bâtılı, hayrı ve şerri dalaletin zifiri karanlığında göremeyendir.
Korkunç bir cehâlet, hayal, rüyâ ve kabuslar içinde yiyip, içip tepinmektedir.
Alışkanlık hâline getirdiği içi boş ve kıblesi meçhûl ibâdetleri ise şeytânın;
ALLAH korusun, ALLAH celle celâluhu ile o insanı aldatmasıdır.
Muhammedî şuûrla son nefese kadar İnşâallah sürecek duamız ve çağrımız; bu zâlim zulümâttan kurtarmak için nefsimle beraber Ümmet-i Muhammed'e olup Kur'ân-ı Kerîm güneşine çıkmaya ve Muhammed aleyhi’s-selâm'ın hakk ve hayr olan Kevser Havuzuna akmayadır.

İşte Kur'ân-ı Kerîm'in buyruğu ile mü'minlere rahmet olan Kur'ân'ı bize aktaran, anlatan, inandırıp yaşatan Rahmet Nuru, Nur
-u Muhammed'dir.
"Nur-u Mim"de diyoruz, Nur-u Mim'in Hamîdî ve Ahmedî yönü de vardır.
Son Uç daima El HAMîD ALLAH celle celâluhu’ya;
Muhammedîyyet, Mahmudiyyet, Hamîdiyyet ve Ahmedîyyet Anlayışında
BİZ BİR-İZi BİLiş, BULuş, OLuş ve YAŞAyarak Şâhidi olmaya Rücû’dur..

يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd(hamîdu) : Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır.” (Fâtır 35/15)


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---Bismillâhir rahmânir rahîm (Fâtiha 1/1)

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne) : Hamd Alemlerin Rabbi'nedir.” (Fâtiha 1/2)

Maddede menbağımız ve Mânâda Kur'ân-ı Kerimimizin HAMD anahtarı Hamîd aleyhisselâm Efendimize sonsuz ve sınırsız İlmullahça geniş es SALlat u SELLâm olsun!.
Resim
"Allahümme barik alâ seyyidine ve mevlânâ Muhammedîn Abdike ve nebîyyike ve Resûlike en nebîyyî'l ümmiyî Ve alâ âli seyyidinâ Muhammedîn veezvâcihi ümmihati'l mü'minine ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Kemâ barekte alâ seyyidinâ İbrâhim'e ve alâ seyyidinâ İbrâhim'e fi'l âlemîne İnneke Hamîdün Mecîd."

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


48- HaK sallallâhu aleyhi ve sellem
49- MuHAKKiK sallallâhu aleyhi ve sellem


Resim

EL-HAKKU


El-Hakk : Varlığı zâtı, sâbit ve şüphesiz olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.
Hakk: El Hakk Esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Hakka : Hasıma hak üzere gâlib gelmek. İşin hakîkatını anlamak. İş sâbit ve doğru olmak.
Hakkaka : Gerçekleştirmek.
Tahkîken : Tasdikli, sağlam olarak.
Tehakkaka : İşin hakîkatını bilmek.
İstehakka : Bir şeyi haketmek.
Hak : Hak, adâlet, islâm, mal, mülk, vâcib, sâdık, lâyık, yaraşır.
Hakîkat : Hakîkat, şüphesiz gerçek olan şey. Asıl mânâsında kullanılan mecazın zıttı. Bir şeyin künhü.
El-Hakku : Varlığı mutlaka, fiilen olan. Varlığı ve ulûhiyyeti doğru, gerçek, lâzım ve lâyık olan. Varlığı hiç değişmeyen, ibâdete lâyık ve her hakkın sâhibi olan. Âdil-i Mutlak Vâcib-i Lizâtîhi... Varlığı mutlaka zarûrî olan, olmaması imkânsız, lâzım ve lâyık olan. Tüm hakîkatlerin kaynağı Mutlak HAKK. Bizzât ve sürekli olarak varlığı, gerçekliği ve Ulûhiyyeti mutlak ve fiilen geçerli olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.


Resim

Hakk: Gerçek, sâbit, doğru olmak, gerekmek, bir şeyi gerçekleştirmek; bir husûsa yakînen muttâli (bilgi sâhibi) olmak anlamında masdardır.
Hakk: Gerçek, sâbit, doğru, varlığı kesin olan şey anlamında isimdir. Hak, dâimâ bâtılın zıttı olup her yerde, her zaman ve her hâlde doğru, gerçek ve değişmez olandır. Hak, herkes ve her şey için hak olandır.


Hak kelimesi, Kur'ân-ı Kerîm'de 247 yerde geçmektedir.
ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e nisbet edilerek ise pek çok âyette geçmektedir (En'am 6/62; Yunus 10/30,32; Hacc 22/61,62; Kehf 18/44; Nûr 24/25; Lokman 31/30; Tâhâ 20/114 vd.)
Hakk isminin Evvel, Âhir, Bâkî, Varis ve Hayy isimleriyle anlam münâsebeti vardır.

Hadis-i Şeriflerdeyse çokça zikredilmiştir;


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: " ALLAHım! Sen Hakksın, vaadin hak, sözün haktır. Sana kavuşmak haktır, cennet hak, cehennem haktır. Nebîler haktır, kıyâmetin kopması haktır." buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid, 24,25; Müslim,Müsafirin,199)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Lebbeyke yâ İlâhu'l-Hakk! : Emret! Ey gerçek İlâh!" buyurmuştur.
(İbni Mâce, Menasik,15; Nesâî, hacc, 54)

İslâm'da hakk:
Bu âlemde gerçekten mevcûd ve bu mevcûdiyyeti sabit ve devamlı olan varlık, gerçeğe uygun bilgi, hüküm ve söz demektir.
Kînâttaki mevcûdların varlığı hak olunca bunları var eden
ALLAH-U ZU'L-CELÂL ise Hakku'l-Hakk olup mutlak Hakk'ın aslı ve kaynağıdır. Mevcûdatın hak oluşu izâfî iken Vâcibü'l- Vücûdun hak oluşu "asl" dır.
Tasavvufta Hakk,
ALLAH-U ZU'L-CELÂLdir.
Kulluk imtihanı seferinde seyr-u-sülûkun sır-rı sıfırı dediğimiz;
HAKK'ta, HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la Hakke'l-yakîn
BİLiş, BULuş, OLuş ve YAŞAyıştır.

El HaKK celle celâluhunun mazharı MuhaMMed aleyhi's-selâm, İnsan Nefsinin-Aklının Zâhir ve Bâtın HAKKolan Kemalât Kaynağıdır.

Her varlık;

Er RABB esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî eder abd olur.
El HaKK esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî eder hak olur, HAKkı DUYar ve HAYRa Uyar.
El HaYY esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî eder diri olur.
El Huve esmâsı mazharı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nûrunda tecellî ederde nicelik, nitelik, kimlik, kişilik kazanır da var olur kâinâtta.

Azîz kardeşlerim,

Dinimizin HAK olan sırat-ı mustakim; Teslimiyyet ve İstikâmet YOLUnu ANLAyış ve YAŞAyışında Mutlak İmamımız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selem olup, biz her hususta aslâ bir adım önüne geçmeyiz ve mutlaka izini İZ-leriz.

Açıkçası şunu demek istiyorum:
Biz seyr-ü-sülûku kendi (kişisel) başımıza
RABB'ımıza yolculuk ve bu mânevî yolda, makam, mertebe v.s. temini olarak anlamıyoruz.
Bizim seyrimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e olup; O'nu bulup teslim olmaktır.
Sülukumuz ise Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in imâmlığına tâbi' olup İlâhî İstikâmetteki bileliğimiz (Biz) dir.
Bu inancımız o kadar kesindir ki bu sonsuz fezâda füzemiz, Muhammed aleyhi's-selâm'ın kalbidir...
Kişisel yola çıkışlar, taşkınlık ve şaşkınlıktır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i duymayış ve Kur'ân-ı Kerîm'e uymayıştır.
Daha doğrusu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'i gereği gibi tanıyamayış ve sevemeyiştir.

Zirâ:


--- Abdullah İbni Hişam radiyallâhu anhu: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile berâberdik. Hazreti Ömer'in elinden tutuyordu. Ömer: "Yâ Rasûlullah! Nefsim hâriç seni herşeyden daha çok seviyorum!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Hayır! ALLAH'a yemin olsun ki beni nefsinden de daha çok sevmedikçe imân sâhibi olamazsın!" buyurunca Ömer: "Şimdi seni nefsimde dahil herşeyden daha çok seviyorum" deyince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Şimdi imân sâhibi oldun!" buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned V-293)

--- Enes İbni Mâlik radiyallâhu anhu: "Sahabe için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den daha sevgili bir kimse yoktur. Bununla berâber kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmadığını bildirdikleri için onu gördüklerinde ayağa kalkmazlardı." demiştir.
(Tirmizî, Edeb 13-2754)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Kâinâtta HALK olarak adlandırılan HALKedilen Küllî şey kendisinde zuhur imkanı bulduğu-yaratıldığı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nur-u MİMinde Haktır.

ALLAHÜ ZÜ'l-CELÂL Kur'ân-ı Kerîm' de tüm mahlûkatını tek tek saymayıp tek kâlemde "Küllî Şey'in" (bütün ve tümel olarak) her bir şey buyurarak eşyâyı (şeyleri) bir "tek şey"e indirgeyerek muhatabı tek nesneye indiriyor...
Şey ise benlik (iyelik) giydirilip şühud âlemine sürülen nesnedir...
Herşey o şeydir...
Özellik ve güzellikleri ilâhî, fıtrî ve kesindir.
Cansız sanılan taşlar, bitkiler, hayvanlar, cinler, insanlar, melekler ve Arş da dahil bir "Şey"dir.
Mevcûdatın hayalî vücûdunun, gölge gibi (zıllî).
Mekana ve zamana bağlı nisbî, itibarî, kayıdlı, kasıdlı, tanınan imkanlarla cisimsel olduğunu, kafa gözü (basarı) olan her insan görebilir ve zâhirdir.

Halkolan mevcudatın ortak özellikleri;
Hadis, Mümkün, Zamanî, Fâni, Nisbî ve itibarîdirler.

EL HAKK'ın celle celâluhu Varlığı ise;
Vâcibü'l-Vücûddur.
Kadîm ve ezelîdir.
Bâki ve ebedîdir.
Kaim ve Dâimdir..

El HAKKın mazharı MuhaMMedî NURda tecellî eder de HALK olur..

Muhammedî Tasavvufta; âcizâne ben (birey ve mükellef bir kul olarak), hayatı;
HAKK'ta, HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la seyr-ü-sülûk olarak anlıyor, inanıyor ve yaşıyorum.
"Nasıl ?" sorusunun cevâbı ise yukarıdaki sözüm;
"Kur'ânî ve Muhammedî teslimiyet ve istikamet imtihanında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e teslim ve tâbi' olarak HAKK'ta HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la istikamettir..."
HAKK'ta fenâ, HAKK ile bekâ, budur...

Hamm Akıl sahibi olrak doğan Âdemoğlunun Nefs ve AKIL Kemâlatı sonucunda;

Kimisi; halkı halk olarak seyrederken avam adını alır.
Kimisi; halkın (eşyânın) hakikatini (Hakku'l-HAKK'ı) Mutlak Vücûd-i AHAD'ı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gözleriyle seyreder HABİBÎ'lerden olur...
Kimisi; nisbetler, izâfetler ve kesretler giyinip meydana gelen halkı (mevcûdu) tek ve gerçek olan "VÜCÛD"dan bilip; tecellî tezgâhının, tezgâhtarını küllî seyreden Ehlullah ve Evliyâullah olur...
Kimisi; halkı görmeksizin HAKK'ı görür sükran (sarhoş) yaşar, Ahrâr (hürler) olur.
Kimisi; halk içinde HAKK'la hayrân yaşar Ahyâr (Yârin yâri) olur.
Kimisi; HAKK'ta-HAKK'tan-HAKK'a- HAKK'la yürüyüşte halkın hasbî hizmetçisi ve Muhammedî EBDÂL'leri olup halden hale tebdil eder, gezer ve çocukla çocuk, deli ile deli, velî ile velî ve herşeyle o şeyce olur...
Olur da olur ve's Selâm...

Şerefli zât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki Zâtü'l-Zât sırrını, halka sarî (geçen) kılandır.
Dört unsurun Hayy Yurdu, fıtratın hayat mayası ve hüsn-ü HAK aynasıdır...
Elest Bezmin "Belâ!"sı Şe'enullah da "KÛN!"

Şerefli zât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki Zâtü'l-Zât sırrını, halka sarî (geçen) kılandır HAKK Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Dört unsurun Hayy Yurdu, fıtratın hayat mayası ve hüsn-ü HAK aynasıdır...
Elest Bezmin "Belâ!"sı Şe'enullah da "KÛN!" Mazharı ve Mânâsıdır.

Her Nefs için var olan A’yan-ı Sabite Sırrı Hakikat-ı MuhaMMediyye ÜMMü-Anası, Menbağı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

MuHAKKiK: Hakikatı araştırıp bulan. İç yüzüne inceliyerek vakıf olan. Hakikata âlim. Hakikatlara hakkı ile vakıf ve ehl-i tahkik olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

MuHAKKiK sallallâhu aleyhi ve sellem: Hakku’l- HAKKınnHakikatını, Hakikat-ı MuhaMMediyyede yaşamaya ve yaşatmaya görevli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Haşr-ü-neşr mahşeri,
Zâtî zevkin zuhûr yeri,
Hakk hazzın hâlihazır huzur yeri,
Zâhirin (maddenin) zübdesi (özeti),
Mânânın mebde'si (ilk unsur, başlangıç)...
Dâimlik, kaimlik kıblesi,
Tebliğin temsil sahnesi,
Tahkik tevhid terazisi,
Aşk-ü-cezbe,
Zühd-ü-takvâ,
Sıdk-ü-huşû',
Havf-ı-recâ,
Üns-ü-heybet usûlü,
Kesret-vahdet vusûlü...
Gönül Gülü...
AHAD'in AHMED âşığı, akla aks eden Aşkullah ışığı...
Sûret-sîret aynasının sırr-ı sıfırı...
Zât-i Ahadiyyet aynası,
Eşyâ-esmâ-sıfat sahrası...
Merhametin şifâ şafağı,
Kûn fe yekûn tezahür tezgâhı ve,
Arzdan arşa âşıkların “ALLAH!” ahıdır...

Halk içinde HAKK Erenlerin her AN varlığı ve DİRliği ise bâkidir kıyamete kadar;
Evliyâullah, Ehlullah, Ebrâr, Ebdâl, Ahrâr, Ahyâr ve niceleri...
Bilye gibi baş ayaksız...
Rüzgar gibi yersiz yurdsuz...
Işık gibi muhabbetli, yağmur gibi merhametli, toprak gibi bereketli...
Ve ateş gibi adâletli...
Haddi aşmak ise hâşâ!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

MuhaMMedî Melâmette 4 lü sistemde :
Şerîat - Tarikat - Mârifet - Hakikat dörtlüsünün 4 lü anlamına bir bakalım :

Resim

Şimdi elimizi vicdanımıza koyup;
"Hak'tan alır halka veririz."
"Zâhirimiz halk, bâtınımız Hakk"
"Ene'l-Hakk" gibi sözlerin yukardaki Kemâlât Haritasındaki koordinatlarını belirleyip, söyleniş yerini ve işin aslını bir iyice düşünelim…
"Kitab kelimesinden ne anlıyorsun?" diye sorduğumuz; kara câhil, ilk okul öğrencisi, orta okul öğrencisi, lise öğrencisi ve üniversite öğrencisinin hatta ara sınıflarındakilerin cevablarını bir düşünün…
Muhammedî Tasavvufun ana esaslarındandır ki “resimlerin hakları” yla “Ressam'ın Hakk oluşu” asla karıştırılmamalıdır…
Ve unutulmamalıdır ki kulluk imtihan sahası yağlanmıştır deli de kayabilir velî de kayabilir, kaymayanlar Hak olan Rahmeten li'l-âlemîn olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in izine izniyle, sağlam ve samimî basanlardır…

Söz, sohbetin babası, zevkin dedesi ve hazzın büyük atasıdır…
Sözle baş kesilir ve sözle baş kurtulur…
Sözle müşrik ve sözle mü'min olunur…

Hükmün ve Hikmetin hak oluşu El Hakk'ın hakkı (Hakkü'l-Hakk) dır.
Hakk'a inanmak ve hayrı işlemek ise halkın hakkıdır.
Resim iken Ressamlığa kalkışmak ise cidden ahmaklıktır.

Muradullah, kulluk kemâlâtı olup ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in muradı, kulluk imtihanında kullarının sonuçta kemâl bulup dilenen erginliğe ermeleridir. Emrullah ise bu kemâlâtın temin ve ikmâlinde gerekli olan kulluk kurallarıdır.
Muhammedî Tasavvuf yolu, uçmak ve düşmek için değil insanca yürümek yoludur.
İfratsız ve tefritsiz i'tidal yolu, yani Sırat-ı Müstakîm…

Buz Dağının buzluğunun farkına gelmesi, farkı terke gelip eriyip akıp ark'a gelmesi, başsız ayaksız seyr-ü-sülûk sürünmesiyle çarka gelmesi ve çile ununu öğütüp, işini bitirip derunî deryada garka gelmesi kulun hak olan ilâhî görevi ve her şeyi bunun için halkeden El Hakk Tealâ'nın hesaba çekmessi de O'nun hakkıdır.
Bu âlemde herşey kendi nefsinde, yerinde, zamanında ve hâlinde haktır. Hududullah'ı bilmek, anlamak ve uymakta haktır.
Ham aklın: "olsun! olmasın!" oyunlarıyla akl-ı selimin "olan"ı Hükm-ü Hakk biliş inanç ilmi ve yaşayış edebi arasındaki ilgiyi kurabiliyor musunuz?
Merkezden (vahdetten) muhite (kesrete) bakış haktır.
Muhitten merkeze bakış da haktır.
Rabbü'l-âlemîn'in ve de abdin hak ve hududlarını çiğnemeden..
Vahdet (1) in, kesret (1'in resimlerinin) zevki zühûrat anlayışıdır…
İki şeylik olan "şeytan"lık ise vahdeti bilemeyiş ve anlayamayışın yaşayış şeklidir…
Vahdet; Hakkü'l-Hakk olan "BİR" in "ASL"ını anlayıştır.
Kesret ise "BİR"in her zerredeki geçici ve izâfî vahdet yansımalarını (her rakamdaki resmî 1 mührünü) görerek yaşayıştır…


"ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'i görür gibi namaz kılmayı" emreden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e "nasıl?" diye soran sahabilerine (kendisinin sahib çıktığı ve de kendisine sahib çıkanlara):
"Benim gibi kılınız!" buyurması halk için, HAKK'a ulaşım yolu ve kuralıdır. EL HAKK oluş ise ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in zâtına mahsus mutlak var oluştur.
"Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmamak" için;

Sefâleten (hamakıllı nefis),
Kefâleten (akl-ı selim sahibi nefis),
Vekâleten (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem) ve
Asaleten (ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL) hakk oluşları iyice bilmeli, anlamalı ve de yaşamalıyız ki kulluk imtihanımız da budur zâten.
Sözün özü, EL HAKK'ın hakkı Rübûbiyyet, halkın hakkı ise übûdiyyettir (kulluk).
Hakkın hâkim olduğu âlemde Ressamın da resimlerin de hakkı olacaktır. Duymak, uymak ve uygulamak ise kulluk kemâlâtıdır…

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Netice olarak Muhammedî Tasavvuf sisteminde;

Şerîatı Muhammedîyye olan; akvali, sözleri, Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadisleri BiLerek Teslim-Müslim olmak.
Tarikat-ı Muhammedîyye olan; a’mâli, fiilleri, tatbikatı, sünnet-i seniyyesini BULarak İman edip Mü’min olmak.
Mârifet-i Muhammedîyye olan; muazzam ve mübârek ahlâkına Tâbi OLarak HAKK Dostu Veliyullah olmak.
Hakikat-ı Muhammedîyye olan; mutmaîn, kani’, değişmez huy haline gelmiş hâllerine İtâat ederek-YAŞAyarak Ehlullah olup dördünü bir arada bir bütün TAMMlaması Ve TÜMMlemesi:
“BİZ BİR-İZ ve Muhammedîyiz Elhamdulillah!” demektir.

EL HAKKU (celle celâluhu) ZEVKİ :

Şunu iyice anla ki bu esmâların gerçek mâhiyeti ALLAH-U ZU'L-CELÂL'de olup Zâtullahdaki El Hakku (celle celâluhu) ile bizim söylediğimiz "Hakk" bilirsin ki hâşâ aynı değildir. Ancak, biz de bizce El HAKKU (celle celâluhu) demekle emrolunduk. Aslında Zâtullah'da sonsuz miktarda volt olan bir elektrik akımı düşün... Binlerce volt olarak ana trafo olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelen akım; Muhammedî ümmetlerine nâsib (Hakk'ın takdiri) ve kısmetince (kendi gayreti şartıyla) regüle edilerek itidal üzere lâzım ve lâyıkınca 220 volt olarak kullanılacak şekilde geliyor. Nûrullah, Nûr-u Muhammed ve bize ulaşan Nimetullah olan Ruhî Nûr!... Her esmâyı da aynı şekilde düşün!... Kur'ân-ı Kerîm'i anlayarak oku, göreceksin!...

El HAKKU (celle celâluhu) mânâsı ve sırrı anlatılan yolla enfüse (içe, öze) güneş gibi doğunca; varlığı ve Ulûhiyyeti Mutlak Hakk olan hiç değişmeyen, her hakikatin kaynağı olan ve ibâdete lâyık Rabbü'lâlemîn'i HAKK (hazır ve nazır) bilince mahlûkata karşı ganî, EL HAKKU (celle celâluhu)'ya karşı ise sonsuz muhtaç olduğunu mutmaîn olarak anlar. HAKK'da-HAKK'dan-HAKK'a-HAKK'la seyr-ü sefer eder ömrünü!... Hakku'l-HAKK olan tevhidi her yerde, her zaman, her hâlde, herşey ve herkesçe hakça zikreder gezer!...Kul lâyıksa, Hakku'l-HAKK olan tevhidin sırrına mazhar Ehlullah olup; HAKK'da, HAKK'dan, HAKK'a, HAKK'la; Devrân-Seyrân-Cevlân ve Hayrân eder ve eyler...
Ve tüm bu Olanları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Kevser Yüreğinde Yaşayan HAKK ÂŞIKLAR'dan olur...

Elhamdülillah…

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hakktır ve Hakk konuşur.
Rabbulâlemin’in SÖZü, Rahmetenlilâliminin SESinde Kur'ân-ı Kerimdir.


قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu kad câekumul hakku min rabbikum, fe men ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekîl(vekîlin) : De ki: "Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden HAK gelmiştir. Kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil değilim." (Yûnus 10/108)

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
Resim---“Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ: Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.” (Necm 53/2)

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---“Ve mâ yentıku anil hevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.” (Necm 53/2)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---“İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm 53/2)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'ım, hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin nuru sensin Hamd senindir Yeri, gökleri ve içindekileri tutan sensin Hamd senindir Yerin, göklerin ve içindekilerin rabbi sensin Hamd senindir Hakk sensin, vadin haktır, sözün haktır, sana kavuşmak haktır, cennet hak ve cehennem haktır, peygamberler haktır, MuhaMMed haktır, kıyamet saati haktır Allah'ım sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana döndüm, senin için düşmanlık yaptım, seni hakem yaptım, işlediğim, işlemediğim ve gizlediğim günahlarımı bağışla Sen ilahımsın, senden başka ilah yoktur Güç ve kudret ancak senindir" buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu’dan; Buhari ve Müslim)

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyi'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Fâtiha ile;
Ulûhiyyet
(ALLAH),
Rübûbiyyet
(Rabbü'l-âlemin)
Merhametiyyet (zâhirinde Rahmâniyyet, bâtınında Rahîmmiyyet) ve Mâlikiyyet (dün, bugün, yarın, din gününün Mâliki) ine hamdimizi arzediyoruz.
Kulluğunu kabul ettiğimizi ve ne istersek sahibimizden isteyeceğimizi kabul ve ilân ediyoruz.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir buyruğunda insanın en iç ve kesin sahib çıktığı nefsine gölge mülkiyetten vaz geçmesini buyrarak Mülkiyyeti Sahibi ALLAH celle celâluhu’ya tevbeyle teslimi emreder.


Tevbe: geçmişdeki eksik, noksan, kusur, hata ve günâhlar için RABB’ımıza dönmek ve özür beyânı arzetmektir. Bağışlanma dilemektir. Kul hakkının tevbesi ise, halkın hakkını burada ödemektir. Şimdi ise; bu yasak, hatalı ve yanlış işleri yapmamak. Yarın için ise asla yapmamaya candan gönülden azmetmektir.

ا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah (meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun): Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin" derler.” (Tahrîm 66/8)


Nasuh: (mübalağa ile) çok nasihat edici demektir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, zinâ suçundan recmedilen Maiz için: “Öyle tevbe etti ki tevbesi tüm Medine ehline taksim edilse hepsine yeter!” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Estağfirullahe'l-Azîme'llezî lâ ilâhe illâ hüve'l-Hayyu'l-Kayyumu ve etubu ileyhi tövbeten abdin zâlimin linefsihi lâ yemlûkü li nefsihi mevten velâ hayaten velâ nüşûran: Kendisinden başka ilâh olmayan diri olan, herşeyin yönetimini elinde bulunduran yüce ALLAH'tan mağfiret dilerim. Kendisine zulmeden gerek hayat gerek ölüm ve gerekse tekrar dirilme bakımından kendi nefsine mâlik olmayan bir kulun tevbesi ile tevbe ederim." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Vitir 26,Hudud 9; Tirmizî, Daavat 17,117; Darimî, Hudud 6)

KûN! OLuşumunda Nurundan MÜLKünü-Eşyasını VAR eden ALLAH celle celâluhu

Resim

İnsan Sûretinde ve AKILlı yaratılan BİZler;
Bedenen, Nefsen, Kalben ve Ruhen ALLAH celle celâluhu’dan başkası yoktur.


Lâ ilâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder- Resûlullah


TEVHİDullah..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

50- MuSTaFa sallallahu aleyhi ve sellem

Mustafa: (Safvet. den) Güzide. Istıfâ edilmiş. Selekte olmuş. Has ve seçilmişseçkin. Beğenilmiş-güzîde, Aynı cinsten olan nesneler arasından nitelik yüksekliğince iyi ve seçkin olan. Elenmiş de en üstte kalmış olan-üstün.

MuhaMMed MUSTAFA sallallahu aleyhi ve sellem:
Temizlenmiş, saf haline getirilmiş olan. Habbe-İlk-Ana-olarak Habibulllahtır-sevgilidir-seçilmiştir. “Rahmetenlil-Âlemin Sıfatıyla küllî şeye Rahmet MAZHARI Mustafa aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Oluşuyla Muradullahtan bildirilen seçilmişliğini elbette bilemeyiz bildirilen kadar biliriz.
ALLAH celle celâluhunun kulu Abdullah aleyhi's-selâm olarak;
İman, Amel, Ahlak ve Hâllerinde Tek, Eşsiz ve Örnekliğiyle ilgili seçilmişliği hakkında Kelâmullahta pek çok âyet-i celile vardır.


Safâ:Biriyle halis dostluk yapmak.
Safvet:Halis, hayırlı, iyi olan
Asfiya:Temiz, halis, samimi, seçilmiş dost.
Saffâ:Tasfiye etmek. Süzmek. Temizlemek. Saflaştırmak.
İstifa:Bir şeyin güzidesini seçmek, tercih etmek.
İstisfâ-İstesfâ:Bir şeyin güzidesini seçip almak.

Kur'ân-ı Kerimde geçen seçilmişlik örnekleri:

وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ
Resim---Ve innehum ındenâ le minel MUSTAFEynel ahyâr(ahyâri) : Çünkü onlar, gerçekten nezdimizde süzülüp SEÇİLMİŞ en hayırlı kimselerdendir.” (sâd 38/47)

إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---İnnallâhESTAFÂ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne alel âlemîn(âlemîne) : Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. (Âl-i İmrân 3/33)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin MUSTAFA İsm-i Şerifi daha çok Türkler arasında yaygın-çokça kullanılmıştır…

MuhaMMed MUSTAFA sallallahu aleyhi ve sellem, aklı olan insanlar için MuhaMMedî Mihenktir, TEVHİD Eleğidir. Bir İnsan Nefsinin sonuçta Hizbuşşeytan ya da Hizbullahlığı tercih ve amelinde örnek SEÇeceği Rasûlullah MuhaMMed MUSTAFA sallallahu aleyhi ve sellemi DUYuş ve UYuş vardır Emrullah ve Sünnetullahta..
Gerçekten Sadakat, Samimiyyet gösterip de Kendisine MuhaMMedî Şuurla BAĞlananları Tertemiz Musaffa eder de Muradına erdirir hamd olsun..

Salat u Selâm olsun Yâ Rasuûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


Resim

"Allahumme bârik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin Resim abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebîyyi’l-ummiyyi Resim ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummihâti’l-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ bârekte alâ seyyidinâ İbrâhîm’e ve alâ seyyidinâ İbrâhîm’e fi’l-âlemînResim İnneke Hamîdun Mecîd."

MÂNÂSI:
ALLAH’ım!
Kulun, Nebîn, Rasûlun ve Nebiyyi’l-Ummî’n olan Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem’in âilesine ve mü’minlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine;
Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’ın âilesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle!
Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saadetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl!..)

Resim

Bismillâhirrahmânirrahîm

Yâ Hayyu Yâ Kayyûm. Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm. Yâ ALLÂHu bike tâhassentu ve bi abdike ve Rasûlike Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellim istecertu. Allâhumme innî eseluke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Rasûlike aleyhim efdalu's-salavâti ve etemmu's-selâmi. Ente'l-mahnî bilemhati Ehl-i Bedrin ve lâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!

MÂNÂSI:
Yâ Hayyu Yâ Kayyum!
Yâ Ze'l-Celâli ve'l-İkrâm!
Yâ ALLAH! Sana sığındım (siper edindim) ve Senin Kulun ve Rasûlun Seyyidimiz ve Efendimiz Muhammed Sallallâhu Teâlâ Aleyhi Ve selleme (teslim ve tâbi' olup) boyun eğdim!

ALLAH'ım!
Yâ Rahmân Yâ Rahîm Senden Azîm İsimlerin, Keremli Meleklerin ve Salâvâtların en fazîletlisi ve selâmların en tamı kendilerine olan Rasûlun ile (yüzü suyu hürmetine) istiyorum!


(Ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) Sensin,
Bedir Ehlini bir lemhada
(göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede) bir üfürüşle (merhâmetle hayat verişle) mahvolmaktan (silinip yok olup gitmekten) kurtardığın gibi;
Onların Senin üzerindeki
(hatırları) hakları hakkı için, onlara olan rahmet üfürüşünle (İMDAD edişinle) bana da üfür ve Hayat Ver! MEDED kıl
Yâ RABBil- ÂLEMîn! Şefâat Et! MEDED kıl Yâ RaHMetenlil- ÂLEMîn!

MuHaMMeDî MuHABBETlerimle..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

51- ÂDİL sallallahu aleyhi ve sellem
52- MuADDİL sallallahu aleyhi ve sellem


Muaddil: Ta’dil eden. Düzelten. Müsâvi ve beraber kılan. Denkleştiren.
Âdil: Eş, denk, akran, benzeri. Ölçüde, miktarda eşit olan.
İ’tidal: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.
Muadil: Müsâvi, eşit, denk..
Adalet: Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
Ta’dil: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
Ta’dil-i Erkân: Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Sübhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak ve namazın bütün duâlarını dikkatle okumak. Namazın her rüknünü yerine getirmek, acele ile kılmamak" gibi hususlardır.


ÂDİL aleyhi's-selâm: Her hususta İ’tidali hayatında uygulayan ve ümmetine emreden, Fırka-yı Nâciyye ve orta yolun Peygamberi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

İ’tidal; YOKluğun Tefritinden, ÇOKLuğun İfratından kurtulup, TEKliğin TEVHİDine ULAŞımın Anası, Esası ve Temeli ve ALLAH’ın YOLUdur..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kumu düzleyip asası ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve: “Bu ALLah’ın yoludur” buyurdu. Sonra o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulunan bir ŞEYTÂN vardır!” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi ALLah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti.” (En’âm 6/153) “buyurmuştur.
(İbni Kesir 2/190)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne) : Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.” (En’âm 6/153)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; ALLAH Teâlânın yolu olan orta yol, Fırka-i Nâciye, İ’tidal Yolu olan Sırat-ı Müstakîmin sağına çizgiler çizerek ifratçıları, aşırı dincileri ve bidadçıları; soluna çizgiler çizerek tefritçileri, dini ve Sünnet-i Seniyyeyi ibtale (hükümsüz bırakma, bozma) çalışan benlikçileri ve her ikisinin de başlarındaki şeytânları ne güzel târif buyurmuştur.

İfratsız, tefritsiz; i'tidal üzere, Fırka-i Nâciye ki sırât-ı müstakîm olan interkollekte (ortak) sisteme bağlamak esastır...

İnsanoğlunun hevâsı, aklını bastırdı mı hayvandan hatta İblisten dahi alta düşer.
İnsanoğlunun aklı hevâsını bastırdı mı melekten de üstün olur... Mesele MuhaMMedî Şuûr edebilmekte...


Şuûr: İnsana verilen maddî, mânevî tüm nimetleri (göz, kulak, beyin, kalb, akıl, hafıza v.s.) organize edip, tevhid ettirip, birlikte i’tidal (optimum) üzere hakta ve hayırda kullanabilme kabiliyeti yeteneği ve gücüdür...

Şuûr: İnsana yüklenen esma TÜMMü AKIL Nimetini selamete erdirerek Akl-ı Silm edip, Akıldan Nakile, Zâhirden Bâtına, Maddeden Mânâya geçişte NEFSin İlk Aslen Anlayış, İnceliklerini iyice İdrak ve Şahsî Vicdan Hissidir.

Şuûr: Emânet ve Ni’meti en hayırlı bir şekilde (optimum, i’tidal üzere) kullanabilme melekesidir. Şahdamarından da YAKIN olan RABBul’- ÂLEMine Muhammedî İman, Amel, Aklâk ve Hâlde Şehadet Yaşayışıdır.

Azîz kardeşlerim,
Melekler sırf hayr üzere (ifratla) halk edilmişler.
Şeytânlar sırf şer üzere
(tefritle) halk edilmişler.
İnsanlar ise hayr-ü-şer üzere
(i’tidalle) halk edilmişler. İ’tidalle emrolunmuşlardır.

İnsan için, hakkın ve hayrın dâvetçisi; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, melekler ve aklî kuvvet (nüve)'tir.
Bâtılın ve şerrin dâvetçisi ise İblis, şeytânları, şehevî (iştah) ve gazabî kuvvettir.
Şeytanlar, Şeytânîleşen insan uşaklarını kullanır!

Şeytân: insanı, saptırmak, kuruntu ve vesvese vermek, Allah'dan gayrı ilâhlar edinmek, Allah celle celâluhu'nun yarattığını ve hükümlerini değiştirmek ve kısıcası sırât-ı müstakîm (i'tidal) üzerinde ilerleyen müslimi, mü'mini sağdan gelerek ifrata (riyâ), soldan gelerek tefrite (mühimsememe) saptırmakla görevlidir!

Resim

DİNde ADALET; Denge-düzen, sükûn ve sükût sırat-ı müstakîm üzere ve i'tidal üzere olmaktadır.
İ’tidal: Resulî SEViyedir. Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Orta Yolu İZ-lemek. Yumuşaklık. Uygunluktur.

Resim---İbni Mes'ud radiyallahu anhu: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize düz bir çizgi çizdi ve: "Bu rüşd yoludur." dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi: "Bunlar da bir takım yollardır ki her birinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!" buyurdu ve En'âm 6/151-153 Âyetlerini okudu."dedi.
(Buhârî , Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî , Mukaddime 23)


Sağdaki yollar ifrattaki yollar.
Kraldan da kralcı diye Türkçede de olan...
Aşırı dindârlık diye, bilerek veya bilmeyerek Muhammedî yolun dışında bir yol icâd etmek. Daha, daha çok dindârmış gibi!...
Öylelerine o kadar çok hadis-i şerîf var ki örneklerle!
Soldaki yollar ise, dininin emir ve yasaklarını hafiflete hafiflete yok edip, dinsizliğe kadar giden ama adı din adına güyâ hakikat, tefritçilik!...
Biz, hakikat ehliyiz deyip eliyle Kur'ân-ı Kerîm'i, hâşâ bir tarafa itip nefsanî ve şeytânî at oynatmalar!
"Sen benim kalbime bak kalbime!"ler v.s...


Resim---"Şüphesiz bu, Benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi ALLAH'ın yolundan ayırır işte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti." (En'âm 6/153)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Muaddil sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu’nun Muradınca Resûliyyet Görevi yüklenen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İlahî Vahy olan Kur'ân-ı Kerim Emir ve Rükunlarını;
Tek ve Eşsiz
Tebliğ, Tenzir, Tebşir ve Teşhid Menba’ı olarak DUYuran, Uygulamasını BUYuran ve Tek-Eşsiz Örnek olarak da ADL içinde Yaşayarak gösteren, eskiden kalma tüm düşünce ve alışkanlıkları ta’dil edip Şeriat-ı Garraya SEViyeleyen MuhaMMed aleyhi's-selâmdır.
İslam Dininin her hususda
Tadil-i Erkânını yaşamış ve yaşatmıştır.
Hayatın tüm safhalarında Kur'ân-ı Kerim âyetlerinin hayata geçişi SünNNet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olarak emîn Sahabelerince ve ALLAH Dostlarınca diriden diriye tıpkı Kur'ân-ı Kerim’in yürekten yüreğe hıfz edilerek gelemesi gibi gelmiştir.


فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---“Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru) : Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: "Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda 'deliller getirerek tartışma(ya, huccete gerek)' yoktur. Allah bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O'nadır." (Şûrâ 42/15)

Adaletullahın tek uygulayıcısı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin örnek hayatındaki adalet uygulamaları çoktur..

Kureyş kabilesinden Mahzumoğulları kabilesine mensup eşraftan Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı.
Kadının elinin kesilmesine hükmedildi.
Fakat daha önceki uygulamalara göre Kureyş kabilesinden olan asil bir kadına, suç işlemiş olsa bile, böyle ceza verilemezdi.
Hükmün infazının durdurulması için Kureyş’in ileri gelenleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in çok sevdiği Üsame b. Zeyd radiyallahu anhu’ı araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler.
Bu duruma kızan ve üzülen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hemen ashabını mescidde toplayıp bu konuda onlara şöyle hitap etti:

Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.
(Buhari Hudud 12, Müslim Hudud, 8-9.)

İşte El ADLu celle celâluhu Esmasına Muaddil Mazharı olmak budur..

Resim---Hazreti Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
“Mahzun kabilesine mensub bir kadın hırsızlık yapmış ve bu kadının durumu Kureyş’lileri güç durumda bırakmıştı.
Aralarında: “bu kadın için Peygamber aleyhisselâm nezdinde kim şefaatçi olacak” diye konuştular.
Bir kısmı dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sevgilisi Usame radıyallahu anh’ten başka kim buna cesaret gösterebilir?”
Durumu Üsame radıyallahu anh’e bildirdiler.
O da Peygamber aleyhisselâma müracaat etti.
Resulüllah aleyhisselâm Üsame radıyallahu anh’e:

“Allah’ın tesbit ettiği cezalardan biri hakkında şefaatçi olmaya nasıl teşebbüs edersin? dedi ve sonra kalkıp şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Sizden evvelkilerin niçin helak olduklarını bilir misiniz? Onların arasında soylulardan biri hırsızlık yaptığı zaman, onu serbest bırakır, ceza vermezlerdi. Halkın zayıf tabakasından bir kimse hırsızlık yaptığı zaman da, hemen cezayı tatbik ederlerdi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık etse, onun da elini keserdim.”
Sonra o Kureyşli kadının getirilmesini emretti ve kadının eli kesildi.
(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)

Halkta Merhametin Hükümette Adaletin önemini ise:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Âdil, bilgili ve başarılı hükümdarlar; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalbli ve şefkatli olanlar; aile efradı kalabalık olduğu halde harama el uzatmayıp, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidir.”
(Müslim, Cennet, 6)

Devlet başaknının-Emirin, Babanın, Kocanın ve Hocanın adaletten ayrılmaması ile ilgili pek çok hadis vardır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Dikkat ediniz! Hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz. İdareci çobandır ve emri altındakilerden sorumludur. Erkek, ev halkının çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinin ve çocuklarının çobanıdır ve onlardan sorumludur. Köle, efendisinin malının çobanıdır, o da ondan sorumludur. Dikkat ediniz! Hepiniz çobansınız ve hepiniz emriniz altındakilerden sorumlusunuz."
(Buhâri, Ahkam:1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennetlikler üç gruptur. Bunlar: Âdil ve başarılı devlet başkanı, Yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, Ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.”
(Müslim, Cennet 63)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde adaletli davranan yöneticiler, kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek koltuklar üzerinde otururlar.”
(Müslim, İmâre 18. Ayrıca bk. Nesâî, Âdâbü’l-kudât 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yedi kimseyi Allah Teâlâ kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde, gölgesinde barındıracaktır.
Bunlar:
ADALETli devlet reisi,
Rabbine ibadet ederek yetişen genç,
Gönlü mescidlere bağlı kimse,
Birbirlerini Allah rızâsı için seven ve buluşmaları da ayrılmaları da bu sevgiye dayalı olan iki şahıs,
İ’tibarlı ve güzel bir kadın kendisiyle beraber olmak isteyince: “Ben Allah’tan korkarım!”’ diyerek buna yanaşmayan erkek,
Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren adam, tenhâda Allah’ı anıp gözleri yaşla dolan kişidir.”

(Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in ADALETini bildiren şu olay ve helâlleşme örneği Sahih hadislerde bildirilir ve anlatılır ki..

Kur’anı Kerim’in nüzulünün tamamlandığını bildiren âyetler nazil olunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Cebrail'e:
“Ey Cebrail öleceğimi anladım” buyurunca Cebrail, Peygamberimize:
“Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de razı olacaksın, (Duha:4-5)” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti.
Bütün Muhacir (Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar) ve Ensar (Medineli Müslümanlar) Mescid-i Nebi'de toplandı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara namaz kıldırıp sonra minbere çıktı ve insanlara hitap etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu konuşması sırasında kalbler ürperdi gözler ağladı. İnsanlara şöyle dedi:

“Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber idim?” Onu dinleyenler:
“Allah mükafatını versin çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba, şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah'ın sana verdiği Peygamberlik görevini yerine getirdin O'nun (Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile peygamberlere vereceği mükafatın en güzelini sana versin” dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum!” dedi.
Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı.
Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı.
Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:
“Anam babam sana fedâ olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim ayağını öpmek için sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum!” deyince, Peygamber efendimiz:

“Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan Allah a sığınırım!. Ey Bilal git (kızım) Fatıma'ya uzun bir değnek getir!” dedi .
Bilal-ı Habeşi (şaşkınlıktan) ellerini başının üzerine koyarak :
“O, Allah'ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor!” diyerek Hz.Fatıma' nın yanına geldi kapıyı çaldı ve: "Ey Peygamber'in kızı! Bana uzun bir değnek ver!" deyince, Peygamberimizin kızı Hazreti Fatıma:
“Bugün ne hac günü, ne de O'nun savaştığı bir gün değil babam uzun değneği ne yapacak?” Dedi. Bilal-i Habeşi:
“Babanın yaptıklarından haberin yok. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor.” dedi.
Bunun üzerine Hazreti Fatıma:
“Ey Bilal! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kısas yapmayı ( hakkını almayı) kendisine layık gören kimdir? ( Peygamberin torunları) Hasan ile Hüseyin'e haber ver. O adamın (Ukkaşe) yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını) onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler!” dedi.
Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verince O da Ukkaşe'ye verdi. Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer bunu görünce ayağa kalktılar ve:
“Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma!” deyince Peygamber Efendimiz:

“Bırak ey Ebubekir sende bırak ey Ömer. Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor” dedi.
Bunun üzerine Ali b.Ebu Talip (İmam Ali kerremullahi veche) ayağa kalktı ve:
“Benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir. İşte sırtım hakkını kendi elinle benden al ve bana (O'nun yerine) yüz sopa vur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden alma!” deyince Peygamberimiz:

“Otur yâ Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor!” buyurdu.
Sonra Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin kalktılar ve:
“Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir!” deyince Peygamber efendimiz:

“Gözümün nuru torunlarım sizde oturun Allah sizi burada unutmamıştır (sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir).
Sonra Peygamber Efendimiz Ukkaşe'ye:

“Ey Ukkaşe! Vuracaksan vur!” deyince, Ukkaşe:
“Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu!” deyince Peygamberimiz sırtını açtı.
Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı.
Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı.
Sanki sırtı Mısır' da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş kumaş gibiydi fazla ilgilenip zaman kaybetmeden, sırtındaki nübüvvet mührünü öptü ve şöyle dedi:
“Anam babam sana fedâ olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! sana kısas yapmaya (senden hakkını bu yolla almaya) kim cür'et edebilir?”
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet!” deyince, Hazreti Ukkaşe:
“Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın!” dedi.Sonra (orada bulunan) tüm Müslümanlar Hazreti Ukkaşe'nin alnından öperek ayağa kalktılar ve:
“Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin!” dediler.”


İşte fiilî Adalaet budur Şeriat-ı Garrada

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, gençliğinden itibaren güvenilir, itimat edilir bir kimse olarak tanınmıştır.
Yirmi beş yaşlarında iken Mekke'de herkesce
"el-Emin" diye anılıyordu.
Mekkeliler kendisine kıymetli eşyalarını teslim ederlerdi. Peygamber efendimiz bu emanetleri sağlam bir şekilde iade ederdi.
Medine'ye hicret edeceğinde yanında bulunan emânetleri imam Ali kerremullahi veche'ye teslim etmiş ertesi gün sahiblerine vermesini istemiştir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ÜMMetine Dâima ÂDİL olmayı emretmiş ve Adalaeti engelleyecek davranışlar hususunda uyarmıştır.
Gizli şirkin temelinde ADALETsizlik yattığını bildirmiştir.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Şirk ümmetimde düz taşta karanlık gecede karıncaların gezinişinden daha gizlidir. Alâmeti, adaletsizlikten dolayı muhabbet, ve adaletten dolayı da buğz etmektir. Ve Din, Allah için sevgi ve Allah için buğzdan başka nedir? Allah Teâlâ buyurdu ki:"Eğer siz Allah'ı seviyorsanız Bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmrân3/31)
(Gümüşhâneli Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 215/16)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İmam Ali kerremullahi veche ye nasiahtında ÂDIL olmayı buyurmuştur:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Yâ Ali! Allah, senin kalbine hidâyet ve diline sebat verecektir. Önüne iki hasım oturduğu zaman, birincisini dinledikten sonra, ikincisini de tam dinlemeden sakın hüküm verme! Güzel hüküm vermen için en doğru yöntem budur."
(Ali kerremullahi veche’den; Tirmizî.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kimse, öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin!" buyurdu.
(Ebû Bekre radıyallahu anh’dan; Buhârî.)

Adaletin tek temsilcisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Beşeriyyet Hayatında nelerle karşılaşmıştır, bakınız:

Buhârî ve Müslim, Ebû Said el-Hudrî'den rivâyet ediyorlar:
Zü'l-Huveysıra adında birisi Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm'a geldi.

(Bu şahıs, hadis ve siyer kitaplarında bize şöyle resmediliyor: Gözleri çukurca.. elmacık kemikleri biraz dışarıya fırlamış.. burnu basık, yüzü de ablak ve yuvarlaktı.. âdeta dövülmüş bir kalkan hissi veriyordu.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gazve sonrası ganimetten mal taksiminde bulunuyordu.
Bu esnada Zü'l-Huveysıra adındaki bedevi,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e hitaben küstahça: اِعْدِلْ يَا مُحَمَّدُ :Yâ Muhammed, adaletli ol!." demişti
Bu söz bizden birisine söylenmiş olsaydı, zannediyorum ciddî bir sarsıntı geçirirdik.
Oysa ki biz, hakikaten adaletsizlik de etmiş olabiliriz.
Fakat kendisine bu söz söylenen zât, dünyaya adaleti getirmeye me’mur edilmiş bir peygamberdi.
O sırada orada bulunan Hazreti Ömer, bu saygısızca hitap karşısında birden kükrer ve:
“ دَعْنِي فَأَقْتُلَ هَذَا الْمُنَافِقَ : Bırak beni, şu münafığın başını alıvereyim Yâ Resûlallah!" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hazreti Ömer'i ve onun gibi düşünenleri teskin ettikten sonra bu adama döner ve şöyle seslenir:

“ وَيْلَكَ! وَمَنْ يَعْدِلُ إِذَا لَمْ أَعْدِلْ؟ : Yazık sana! Eğer ben de âdil olmazsam, başka kim âdil olabilir ki?"
Hadisin bazı rivâyetlerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şunu da ekler:
“لَقَدْ خِبْتُ وَخَسِرْتُ إِنْ لَمْ أَكُنْ أَعْدِلُ : Eğer ben adaletli değilsem, yandım, mahvoldum demektir."
Başka bir rivâyette bu söz muhatabınadır:
“لَقَدْ خِبْتَ وَخَسِرْتَ إِنْ لَمْ أَكُنْ أَعْدِلُ : Eğer ben adaletli olmazsam, sen yandın, mahvoldun demektir."

(Buhârî, menâkıb 25; edeb 95; Müslim, zekât 142-148.)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ÂDİL ve MUADDİL İsm-i Şerifleri;
Şüphesiz ki ALLAH celle celâluhu’nun
El ADLu Esmasının Mazharıdırlar. Zuhur Noktalarıdır.
Bu ÖZEL-lik ve GÜZEL-lik içinde;
Halis-Muhlis-Sıddık ve Âdil MuhamMMediler olarak esmau’l- Hüsnâ Zincirimizdeki El ADLu Esmamızı inceleyelim İnşae ALLAH..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim Yâ Rasûlullah!.

üMMet EYle!
hiMMet EYle!
MeDeD EYle!
ziMMMet EYle!..

ZEVK 4663

ŞeFâatın ŞiFâmız Kıl!. TeVHiD Resim Terazi TADİL-i
HaŞR ü NeŞRin MuhaMMed
-i.. MevCÛDat-ın MuADİL-i
İfrat
Tefrit Resim İtidali.. CeLÂLül- CeMÂL KeMÂL-i
YÜREĞİN
-de YAŞAT BİZ-e ZÂT-ında, NeFSül- ADİL-i..


10.11.11 20:26
trstkk..brsbrs..


TA’DİL: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
MuADİL: Müsâvi, eşit, denk. Fiz: Eş değer.
İfrat: Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı).
Tefrit: Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı).
İ’tidal: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.


Resim

EL ADLu ALLAH celle celâluhu

Adl kelimesi Kur'ân-ı Kerimde çeşitli türevleriyle birlikte 28 âyette geçmektedir.
Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve halkettiği her şeyde mutlak adaletli olan
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in sözünün âdil olduğu beyân buyurulmuştur.
sadece bir âyette
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in adalet sıfatı olarak kullanılmış sözünün adaletli olduğu ifade edilmiştir.

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih (kelimâtihî), ve huves semîul alîm (alîmu) :"Rabb'inin sözü, doğruluk (sıdkân) ve adalet (adlen) tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. o işitendir, bilendir." (En'âm 6/115)

Her müslümana farz-ı AYN olan Cuma Namazımızda İmam-Hatiblerimizin Hutbede sonunda muhakkak okudukları âyet-i celilede:

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy(bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne) : Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

Resim

El Adlü : Hakkaniyet ve adâlet üzere olan, zulmetmeyen.
İ'tidal üzüre olup ifrat, tefrit ve hevâsız olan...
Hükmünde hakk olan, doğruluktan ayrılmayan ve âdiller âdili olarak da tek olan. Mutlak âdil, asla zulmetmeyen zulmü kullarına da yasaklayan, hakkaniyyetle hükmeden, hakkı söyleyen ve hakk olanı lâzım ve lâyıkınca yapan
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Mutlak, Hakiki, Sınırsız, Sonsuz Adaletli, Zâten ve ASLen ÂDİL ALLAH celle celâluhu.

Adele : Âdil olmak. İnsaf etmek. Aralarını denk tesviye etmek. Eşit muamele etmek.
Adule : Doğru dürüst olmak. Âdil olmak.
İ'tedele : İ'tidal. Mutedil, ılımlı, orta olmak. İki hâl ortası olmak. Düzgün, doğru ve istikâmet üzere doğru olmak.
Adl : Adalet, zûlmün zıddı, doğruluk, güvenilirlik. Misil, eş, bir şeyin mukabili olan karşılık. Fidye. Beraberlik..
Muadele : Muadele, denklem, denge, muvazene.
Âdil : Âdil, adaletli.


وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Ve in tâifetâni minel mû’mînînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ alel uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâh(emrillâhi), fe in fâet fe aslihû beynehumâ bil adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbul muksitîn(muksitîne) : Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurât 49/9)

ALLAH celle celâluhu, El ADL Esmasının ÂDEMoğlunda ve ÂLEMlerde tecellîsi maddî-manevî mutlak anlamda adaletli ölçüyle yaratıldığını AKILlara sergilemektedir.

الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Resim---“Ellezî halakake fe sevvâke fe adelek(adeleke) : Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı.” (İnfitâr 82/7)


Adele: itidal üzere mutedil, dengeli, adaletli, düzgün ölçülü.

Her hücre ve zerre mutlak mizan üzeredir.
Aynı yapıdaki tırnak ve saç hücrelerinin devamlı uzama proğramına rağmen diş ve kaş hücrelerinin haddinde durması lâzım ve lâyık ADLdir.
Zerre-atom ve kürre-kâinâtın her AN AYNı İlahî ŞE’EN içinde dönüp durması ezel-ebed mizanı adalettir.
Her ŞEY-e ne lâzım ve lâyıksa can-cisimde tezyin-donatılmış ve tezvin-ölçüsünde kılınmıştır.
Aslanın parçalayıcı dişleriyle kovalamasında, ceylanın uçan ayak toynaklarıyla kaçmasında İlahî Denge ve Düzen ADALETi gizlidir..


ALLAH celle celâluhu Zâtının El ADLu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Âdil ve Muaddil İsimlerinin kadir kıymetlerini bilmeyi ve gerekleri üzerince İLAHÎ ADALET üzere yaşayıp dârüs- Selâm EHLi olmayı nasib ve müyesser eylesin Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in pâk YÜREKinde Kevser Damlaları olarak inşae ALLAH!..
Es Salât u Es Selâm olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!..


Resim

Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı

Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin mahtelefel melevâni Resim Ve teâkabel aserâni Resim Ve kerrerel cedidâni Resim Vestekbelel ferkadân Resim Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm Resim

MÂNÂSI : Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gittikçe, akşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe, gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça, yıldızlar (kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe Seyidimiz Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver! Bizim tahiyyemizi (hakta ve hayırda diriliş duamızı) ve selâmımızı (sılaya ulaşım arzumuzu) O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Nebiyyul- ÜMMî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in İsimleri:

İslam Dinimizi temel kaynağı NASS olna âyet-i celiler ve hadis-i şerifler başta olmak üzere binlerce İsm-i MuhaMMed aleyhi's-selâm tesbit edilmiştir.
Kelimelerin kimisi doğrudan hitapla kimisi taşıdığı anlam itibariyle İsm-i şerifi olmuşlardır..
Prof. Dr. Emine Yeniterzinin tesbitlerinden de yararlanarak:

1- Kur'ân-ı Kerim'deki İsimleri:

Ahmed, Emin ,Beşîr, Burhan, Hâtem, Dâî ,Rauf, Rahim, Rasûlu'r-Rahme, Sirâc, Münîr, Sırât-ı Müstakim, Tâ-Hâ, Yâ-Sîn, Hâ-Mîm, Abd, Urvetü'l-Vüskâ, Kademü's-Sıdk, Muhammed, Müddesir, Müzzemmil, Mustafa, Müctebâ, Nebiyyü'l-Ümmî, Nezîr, Nimetullah, Hâdî.

2- Diğer Kudsî Kitap ve Suhuf-Sayfalardaki İsimleri:

İncil'deki İsimleri:
Ahmed, Baraklit, (veya Faraklit), Hanbatâ, Rûhu'l-Hâk, Rûhu'l-Kuds, Sâhîbü'l-Kâdîb, Sâhîbü'n-Naleyn.

Tevrat'taki İsimleri:
Ahyed, Bidbid, Dahûk, Mütevekkil, Muhtar.

Zebur'daki İsimleri:
İklîl, Cebbar, Hamyâtâ, Hâthât, Kayyim, Mukîmü's-Sünne.

Diğer Peygamberlere İndirilen Suhuftaki İsimleri:
Ehûnâh, Tâbtâb, Müşeffih, Ecîr, Hâtem, Mâzmâz, Munhaminnâ'.

3- Hadislerde Belirtilen İsimleri:
Ahmed, Ahyed ,Emîn, İmâmü'l Muttakîn, Haşir (haşreden, toplayan, cem'eden.), Habîbullâh, Râkibül-Burak (Burağın Binicisi), Rasulü'r-Rahme (Rahmet Resûlü), Rasûlü'r-Râhe (Üzüntüsüzlük, tasasızlık, kedersizlik, Rahatlık Resûlü), Rasûlu'l-Melâhim (Kulluk İmtihanı savaşı Resûlü), Seyyidü'l-Mürselîn (Gönderilenlerin Efendisi), Seyyid-i Veled-i Âdem Âdemoğlunun Efendisi), Sâbık (En önceki), Şeff (Gönül İlacı), Şâfı' (Şifâ Verici), Müşeffa' (Şifa Kaynağı), Sâhîbü'l-Hâtem (Hitamın-SONun sahibi), Tâ-Hâ, Zâhir, Âkıb (En son âkibet olan), Abdullah, Kâidü'l Gurri'l-Muhaccelîn (Aşk Kervanın ak ışıklı baş sekeni-sürcüsü), Kuşem (uzletkaynağı köşesi-yeri), Mâhî ( Bâtıl-Şeri mahveden), Muhammed, Müddessir (bâtınen örtünen), Müzzemmil(zâhiren bürünen), Muktefî (kendisine uyulan, yeterli olan kâfi gelen), Mukaffa (kendisini Hakk’a vakfeden, hakka ve hayra tâbi olan), Nebiyyü't-Tevbe (Tevbe Peygamberi), Nebiyyü'r-Rahme (Rahmet Peygamberi), Nebiyyü'l-Melhame (Kulluk Savaşında İlham Peygamberi), Yâ-Sîn.

4- Esmâ-i Hüsna ile ortak olan İsimleri:
Evvel, Âhir, Cebbar, Hâmid, Hamîd, Hâk, Habîr, Ra'ûf, Rahim, Şâhid, Şehîd, Şekûr, Sâdık, Azız, Azîm, Afüvv, Alîm, Fettâh, Kuddûs, Kavı, Zû-Kuvve, Kerim, Ekrem, Mübeşşir, Mübîn, Mahmûd ,Mümin, Müheymin, Nûr, Velî, Mevlâ, Hâdî, Yâ-Sîn.

5- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in diğer Peygamberlerle (aleyhumesselâm) ortak olan İsimleri:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin; Ahmed, Muhammed, Âkıb, Haşir, Mukaffa, Nebiyyü'l-Melhame gibi isimleri yalnızca kendisine hastır. Ancak Rasûlullah, Nebiyyullah, Abdullah, Şâhid, Mübeşşir, Nezîr, Nebiyyü'r-Rahme, Nebiyyü't-Tevbe gibi isimleri diğer peygamberlere de verilmiştir.

Âdem aleyhi's-selâm'ın Safıyyullâh, Hz. İbrahim aleyhi's-selâm'ın Halîlullâh, Hz. Musa aleyhi's-selâm'ın Kelîmullâh, Hz. İsa aleyhi's-selâm'ın Rûhu'l-Kuds, İmam Ali kerremullahi veche'nin Murtezâ ve Müctebâ, İmam Gazzali'nin Hüccetü'l-İslam isimleri aynı zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin de ismidir.

6- Yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılan tâbirler:
Dinî ve edebî metinlerde geçen; Fahr-i Kâinât (Kâinât övünç kaynağı), Fahr-i Âdem (Âdemoğlunun övünç kaynağı), Mefhar-ı Âlem (Âlem övünç vesilesi), Ebü'l-Müminîn (Mü’minlerin Babası), Hayru'l-Mürselin (Gönderilenlerin en hayrlısı), Kân-ı Şefaat (Şefaat Kâynağı), Mahbûb-ı Hâk (Hakk teâl’a’nın Sevgilisi), Muîn-i Beşer (İnsanlığın yardımcısı, iane edeni), Rasûlü's-Sakaleyn (İnsanların ve cinlerin Rasûlü), Seyyidü's-Sâdât (Efendilerin Efendisi), Seyyidü'l-Mürselîn(Gönderilenlerin Efendisi), Sultânı Enbiyâ (Peygamberlerin Sultanı)
Gibi terkibler doğrudan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e işaret eden tâbirlerdir.

Bu sebeple kültürümüzde ve edebiyatımızda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılan bu tâbirlerin, sıfat mânâsı dikkate alınmadan birer özel isim olarak telakki edilmeleri ve imlâda da büyük harflerle yazılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz.

7- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in edebî mâhiyetteki isimleri:
Edebî metinlerde, özellikle naatlarda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için;
Sultan, ay, güneş, deniz, inci, gül, bülbül, servi, çerağ, tabib gibi motifler ele alınırken; bu teşbih ve istiarelere bağlı terkibler çoğu zaman birer isim olarak kullanılmıştır. Bunlardan bazıları:
Meh-i Burc-i Fezâyil (fezâ burcunun Ay’ı), Bedr-i Dücâ (Karanlıkların Dolunayı), Mâh-ı Münîr (Nur saçan Ay), Sadr-ı Bedr-i Kâinat (Kâinatın tümünün Nur sudur-ortaya çıkış noktası), Âyîne-i Ezel (Ezeliin AYNası), Mir'ât-ı Huda (hudâ AYNası), Cevher-i Zât (Zâtullah’ın cevherinin tek zuhur mücevheri), Dürre-i Beyzâ (Bembeyaz, parlak, büyük İnci), Dürr-i Yetîm (Sadef içinde tek olan İnci), Şems-i Kevneyn (İki cihan Güneşi), Şems-i Sübhân (Sübhân Güneşi), Âfitâb-ı Evc-i Dîn (Dinin en yüce zirvedeki Güneşi), Neyyir-i A'zam ( Enbüyük cisimleşmiş şekle girmiş NÛR), Sehâb-ı Rahmet (Rahmet Bulutu), Tabîb-i Marîz-i İsyân (İsyan hastalarının tek Tabibi), Menba-ı Âb-ı Hayât (hayat Suyu Kaynağı), Nizâmü'l-Âlemîn (âlemin Nizamı), Rûh-i-A'zam (en büyük Ruh), Ser-Çeşme-i Kerem (keremin Baş Çeşmesi), Serv-i Bostan-ı Dîn Din Bağını Selv boylusu), Şâhenşâh-ı Asfiyâ (kemalat ve Takvâda padişahlar padişahı), Ukde-Güşâ (sözleri Kulak Küpesi olan)

Bunların dışında da çağlar boyunca en güzel vasıflar İsim edilmiş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize;
İmamü’l Müttekîn (Takvâ sahiblerinin İmamı), Miftâhü’l Cennet (Cennetin Anahtarı), Sultan-ı Müeyyed (te’yid edici-doğrulayıcıların Sultanı), Dürr-i İstifâ (Seçilmiş Mustafa aleyhi's-selâm İncisi), Dürr-i yektâ (Tek, biricik, eşsiz İnci), Efsah’ül- Kelâm (Kelâmı-sözü en fasîh-hatasız, açık, anlaşılır konuşan), Bahr-i Kerem (İkramların Deryası), Bâis-i Hilkat-ı Kâinat (Kâinatın halkediliş sebebi), Fahrü’l-Verâ ( Allah korkusunda en ileri olanaların övünç kaynağı), Habîb-i Kibriyâ (Büyük, yüce ve ulu olan ALLAH celle celâluhu’nun sevgilisi), Hâtemü’l-Vahy (Vahyin son getircisi), Hayrü’l-Beriyye (Halkın Hayırlısı), Hulasâ-i Mevcûdât (Mevcudların özü-esası), İki Cihân Serveri, Kâbe Kavseyn (Rabbul’âleminin en yakîni), Melce-i Âsi (Âsilerin sığınağı), Melce-i Fukara (Fakirlerin sığınağı), Şefi’-i Rûz-i Cezâ (Kıyamet Günü Şefaatçısı), Ravdâ-ı Cennet (Cennet bahçesi), Resûl-i Müctebâ (Beğenilmiş-kıymetli Resûl), Resûl-i Muhtâr(Seçilmiş Resûl), Resûl-i Mutlak (Şeksiz- şüphesiz, kayıtsız-şartsız Resûl), Seyyidü’l-Ebdâl (Bedel Ehli Halkın yardımcılarının Efendisi) , Seyyidü’l-Ebrâr (Birr Ehli İYİlerin Efendisi), Seyyidü’l-Ehyâr (Hayr Ehli Hayırlıların Efendisi), Seyyidü’l-Ehrâr (Hürr Ehli Hürriyetçilerin Efendisi),Zübde-i Kâinât (Kainatın özü) , Ahmed-i Muhtâr: Seçilmişlerin tek Hamd edeni)

Es Salâtu ve's - Selâmu Aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Resim

''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi ve ümmetihi.''

İnşallahurahman

Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Hatt: Hilal Kazan
Yazı: Sülüs nesih
Tezhib: Hatice Algun


102 İsm-i NEbîyyül-ÜMMî sallallahu aleyhi ve sellem:

Ahmed-Hâmid-Mahmûd-Ahyed- Vâhid-Mâh-Hâşir-Âkib-TâHâ
YâSîn-Tâhir-Mutahhar-Tayyib-Seyyid-Rasûl-Nebi-Rasûlü'r- Rahmet-Kayyim
Muktef-Mukaffî-Kâmil-İklîl-Müddessir-Müzzemmil-Abdullah-Habibullâh-Safiyyullâh
Neciyyullâh-Hâtemü'l-Enbiyâ-Muhyî-Müneccîn-Müzekkir-Nâsir-Mansûr-Ma'lûm-Şehîr
Şâhid-Meşhûd-Beşîr-Mübeşşir-Nezîr-Münzîr-Sirâc-Misbâh-Hüden
Mehdi-Münîr-Dâin-Med'uv-Mucâb-Hafiy-Emîn-Me'mûn-Mükerrem
Mekîn-Müemmel--Kuvvet--Hurmet-Mutâ'-Mutî'-Buşrâ-Gavs-Gays
Gıyâs-Ni'metullâh-Urvetun Vüska-Seyfullâh-Mustafâ-Müctebâ-Munteka-Ümmî-Muhtâr
Ecîr-Müşeffa'-Şefî'-Sâlih-Muslih-Sâdik-Musaddik-Sıdk-Berr
Muberr-Vecîd-Nasîh-Vekîl-Mütevekkil-Kefîl-Şefîk-Mukaddes-Kâfin
Bâliğ-Müktef-Mübelliğ-Şâfin-Vâsil-Mevsul-Sâbik-Sâik-Hâdin
Mühdin-Fâdil-Mufaddal sallallahu aleyhi ve sellem
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

vASL-ı VefÂ
sıRR
-ı SafÂ
Yâ Rasûlullah
Yâ MuSTafÂ
sallallahu aleyhi ve sellem
Yâ ÂDİL sallallahu aleyhi ve sellem
Yâ MuADDİL sallallahu aleyhi ve sellem

Resim

ZEVK 4662

ŞeFâatın ŞiFâmız Kıl!. TeVHiD Resim Terazi TADİL-i
HaŞR ü NeŞRin MuhaMMed
-i.. MevCÛDat-ın MuADİL-i
İfrat
Tefrit Resim İtidali.. CeLÂLül- CeMÂL KeMÂL-i
YÜREĞİN
-de YAŞAT BİZ-e ZÂT-ında, NeFSül- ÂDİL-i..


10.11.11 20:26
trstkk..brsbrs..


Resim

Hakikatı hârika bir salâvât: okunmasında büyük faydalar olduğı bildirilmiştir.
http://www.muhammedinur.com/salavat.php

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim ve bârik ve terahham ve tehannen alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Resim Kemâ yelîku biazîmi şânı şerefihi Resim Ve kemâlihi ve rızâke anhu ve mâ tuhibbu ve terzâ lehu dâimen ebeden Resim Bi adedi ma’lûmâtike Resim Ve midâde kelimâtike Resim Ve rızâe nefsike vezinete Arşike Resim Efdale salâtin ve ekmeleha ve etemmehâ Resim Küllemâ zekereke ve zekerehu’z-zâkirûn Resim Ve kullemâ gafele an zikrike ve zikrihi’l-gâfilûn Resim Ve sellim teslîmen kesîren kezâlike Resim Ve alâ cemî’il-Enbiyâi ve’l-murselîn Resim Ve alâ melâiketike’l-mukarrebîn Resim Ve alâ sâdâtina ve’l-enbiyâi ve’ş-şuhedâi ve’s-sâlihîn Resim Ve aleynâ mâahum ve’l-mü’minîne ve’l-mü’minâti ve’l-müslimîne ve’l-müslümât ecmaîn Âmîn!

MÂNÂSI : “ALLAH’ım! ALLAH’ım! Sahibimiz ve Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e salât ve selâm et ve bereket ihsân buyur ve rahmet, merhamet ve şefkat et! Şerefinin-şanının azameti ve kemâlinin lâyıkınca... Ebeden-dâimen onun için seveceğin ve razı olacağın şekilde ondan razı ol! Ma’lûmatının adedince... Sözlerini yazacak kelimelerinin boyasınca (mürekkeb miktarınca) ... Nefsinin rızasınca ve Arş’ının ağırlığınca! Salâtın; en fazîletlisi en mükemmeli ve en tam (eksiksiz) olanınca! Seni zikreden zâkirler zikirlerine devâm ettikçe, Senin zikrinden gafil olanlar zikrinden gaflet ettiği sürece! Ve işte böylece, çokça ve gerçek teslimiyetle kâmil olan selâmımızı ilet! Selâmet ver! Bütün nebîlere ve mürsellere de! Yakın meleklere de! Sâdâtlarımıza (seyyidlerimize) ve evliyâlara ve şehîdlere ve sâlihlere de! Onlarla beraber bizlere ve mü’minlerin ve mü’min hanımların ve müslümanların ve müslüman hanımların cümlesine de! Bizden kabul buyur! (Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ulaşımımıza ve sılamıza izin, inâyet ve hidâyet buyur!)”


Resim

ÂDİL: Adâlet eden. Allah'ın emirlerini noksansız tatbik eden. Doğru. Doğruluk gösteren. Adâlet sahibi.
TA’DİL: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
MuADİL: Müsâvi, eşit, denk. Fiz: Eş değer.
İfrat: Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı).
Tefrit: Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı).
İ’tidal: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
2- MUHAMMED aleyhi's-selâm


Resim

Resûl-Rasûl KiMdir?

Rasile: Karmaşık olmayıp en doğru-düzgün olmak.
Ersele: Salmak, bırakmak.,
Râsele:Tâbi olmak, elçi-mektup göndermek.
Risâle: risale, broşür, mektup, mesaj, elçilik, peygamberlik, gönderilen şey.
Resûl: Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Kendi anlamlarında Mürsel ve Nebi de denir.
İrsal: (Resul. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak. Elçi gönderme.
İrsaliye: Makbuz. Her hangi bir yere gönderilen eşya veya malların listesi.
SELLe: Bir şeyi diğer bir şeyden kolaylıkla-tereyağdan kıl çeker gibi çıkarıvermek.
Sülale: selle’den. Bir şeyden soyulup çıkarılan sülale, nesil, tohum..
Selime: bir zor işten kurtulmak.
Esleme: teslim-islam olmak.
Selemle: selamlamak.
SALLa: Seslenmek-ses vermek. Dua etmek. Namazı kılmak.
Resûl, Yaratan ile yaratılan arasında insan nicelik-niteliği taşıyan, insanın aklıyla nerden gelip nere gittiğini NAKLen haber veren ve insanın tüm KİMliğiyle Esfeline GELiş- İlliyuna DÖNüş SALLını SELL selâmetine Ulaştıran KİMliktir.


MuhaMMed İsmi Şerifi,
İslamla-Kur'ân-ı Kerimle ortaya çıkan ÖZEL isimdir.

Hamede: Övmek, razı olmak, hakkını ödemek, teşekkür etmek, hamdetmek.
Hammede: tekrara tekrar övmek. “elhamdulillah” demek.
Hamd: hamd, övgü, rıza, nimet ve ihsana lâyıkınca vefâ ve karşılık.yaratanı apayrı anlayışla medhetmek hakkını vermek.
Ahmed: en tek öven, bir işi en takdire değer lâzım-lâyıkınca yapan ve övgüye hakkı olan tek kişi.
MahMud: Aklın nakle-akl-ı külle ulaşıp MuhamMMedî HaMde kavuşum makamı olan kimlik.
MuhaMMed: HaMdi İnsan AKLına, Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın, BiLdiren-BuLduran-Olduran ve Yaşatarak şâhidi kılan ZÂT aleyhi's-selâm.

Aziz kardeşlerim,
ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve MUHAMMED aleyhi's-selâm İslam Dini İtikadı-İnancının ASLı-ANAsı-Temelidir.
Kâinatın ve onun göz bebeği İNSANoğlunun yaratılış sebebi, ALLAH celle celâluhu Tevhidine şehâdettir.
İnsan Aklı-Nefsi için dinin zâhirden Bâtına tek MESNEDi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Muradullahın EMRullahı buyurduğu SÖZü-Kelâmullah-Kur'ân-ı Kerim, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESinde zuhur bulmuştur.
Kur'ân-ı Kerimin Mazharı MuhaMMed aleyhi's-selâmdır.
Bu nedenle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve MUHAMMED aleyhi's-selâm İsmini birlikte incelememiz uygundur.


مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“MUHAMMEDUN RESÛLULLÂH (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ (azîmen): MUHAMMED, ALLAH'ın RESÛLUDÜR. Onun beraberindekiler ise, kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında son derece merhametlidirler. Onları cemaatle rükü ve secde ederek, Allah'ın lütfunu ve hoşnutluğunu dilerken görürsün. Nişanları yüzlerindedir secde eserinden. Bu onların Tevrat'taki misalleri, İncil'deki misalleri ise, kendileriyle kafirleri öfkelendirmesi için, filizini çıkarmış, onu güçlendirmiş sonra kalınlaşıp sapı üzerine dimdik doğrulmuş, çiftçilerin hoşuna giden bir ekin gibidir. Onlardan iman edip de iyi iyi işler yapanlara Allah hem bir bağışlama vaad buyurdu hem de büyük bir mükafat.” (Feth 48/29)
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen der-ya »

Nasibim Alsam

Medinenin güzel gülü yapragı
Bal arısı gibi dalına konsam
Nasibmi herkese suyu topragı
Suyu topragından nasibim alsam

Ravzasına bir kez aşkıyla ersem
Efendime salat selamım versem
Kapısında ruhum yerlere sersem
Fazilet bahrinden nasibim alsam

Sevdasına girdim için daglarım
Aşka düştüm gürül gürül caglarım
Bir goreyim diye daim aglarım
Magrifet nehrinden nasibim alsam

Efdau-l kainat orada yatar
Ziyaretin yapan rahmete batar
Rabbim sevenini cennete atar
Firdevs cennetinden nasibim alsam

Hasan boyun bukup oraya varsam
Ona vasıl olup huzurda dursam
Ehl-i irfan ile meclisler kursam
İrfan meclisinden nasibim alsam



ALINTI
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimMUHAMMEDUN RESÛLULLÂH olan,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin İnsan AKLının
, SâLİM olup İSLAM DİNİne girmesindeki Etki-Yetkisi Kur'ân-ı Kerimimizde;

1- ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!:

(Ahzâb 33/56) (Âl-i İmrân 3/20)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen):Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi): Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla (tâbi olarak-teslimiyetle) birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

Kur'ân-ı Kerimimizde;

2- ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!:

(A'raf 7/158) (Nur 24/47, 62) (Fetih 48/9, 13) (Hucurât 49/15) (Hadid 57/7, 19, 21) (Mücâdile 58/4) (Saff 61/11)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne): De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A'râf 7/158)

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne): (Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” (Nûr 24/47)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“İnnelmel mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûh(yeste’zinûhu), innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlih(resûlihi), fe izeste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh(lehumullâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun): Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah'a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nûr 24/62)

لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---“Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve asîlâ(asîlen): Ki Allah'a ve Resûlü'ne iman etmeniz, O'nu savunup desteklemeniz, O'nu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.” (Fetih 48/9)

وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Resim---“Ve men lem yû’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil kâfirîne saîrâ(saîren) : Kim Allah'a ve Resûlü'ne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kafirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih 48/13)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Resim---“İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne) : Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” (Hucurât 49/15)

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
Resim---“Âminû billâhi ve resûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîh(fîhi), fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun) : Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (Hadid 57/7)

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi) : Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman edenler; işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahid)lerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem halkıdır.” (Hadid 57/19)

سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Resim---“Sâbikû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâ keardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve rusulih (rusulihî), zâlike fadlullâhi yû’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm (azîmi) : Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip yarışın,' ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir.” (Hadid 57/21)

فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’amu sittîne miskînâ (miskînen), zâlike li tû’minû billâhi ve resûlih (resûlihî), ve tilke hudûdullâh (hudûdullâhi), ve lil kâfirîne azâbun elîm (elîmun) : Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler içinse acı bir azab vardır.” (Mücâdile 58/4)

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Tû'minûne billâhi ve resûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn (ta'lemûne) : Allah'a ve O'nun Resulü'ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.” (Saff 61/11)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Kur'ân-ı Kerimimizde;

3- ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!:

(Âl-İ İmrân 3/172) (Enfâl 8/24)

الَّذِينَ اسْتَجَابُواْ لِلّهِ وَالرَّسُولِ مِن بَعْدِ مَآ أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُواْ مِنْهُمْ وَاتَّقَواْ أَجْرٌ عَظِيمٌ
Resim---“Ellezinestecâbû lillâhi ver resûli min ba’di mâ asâbehumul karh (karhu), lillezîne ahsenû minhum vettekav ecrun azîm (azîmun) : Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır.” (Âl-İ İmrân 3/172)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne) : Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)

Allah'ın Resûlüne Tâbi Olun!:


(Bakara 2/143) (Âl-i İmrân 3/20, 31, 53) (A'RAF 7/158) (Enfâl 8/ 64) (Yûsuf 12/108) (Şuara 26/215)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim---“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean (menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg (belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd (ibâdi): Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla (tâbi olarak-teslimiyetle) birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلَتْ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ
Resim---“Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn (şâhidîne) : 'Ey Rabbimiz! Biz senin indirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Bizi şahitlerle birlikte yaz!' (Âl-i İmrân 3/ 53)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne): De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A'râf 7/158)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn(mu'minîne) : Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter.” (Enfâl 8/ 64)

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne) : (Resûlüm!) De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim." (Yûsuf 12/108)

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne) :Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.” (Şuara 26/215)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Kur'ân-ı Kerim’imizde;

4- ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!:

(Âl-İ İmrân 3/32, 132)(Nisâ 4/13, 59, 69, 80) (Mâide 5/92)
(Enfâl 8/1, 20, 46) (Tevbe 9/71) (Nûr 24/47, 52, 54) (Ahzâb 33/31, 33, 66, 71) (Muhammed 47/33) (Feth 48/17) (Hucûrat 49/14) (Mücâdile 58/13) (Tegâbûn 64/12)


قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Resim---Kul etîûllâhe ver resûl (resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbul kâfirîn (kâfirîne) : De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.(Âl-İ İmrân 3/32)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn (turhamûne) :Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.” (Âl-İ İmrân 3/132)

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlikel fevzul azîm(azîmu) :Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.(Nisâ 4/13)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum, fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen) :Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.(Nisâ 4/59)

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
Resim---Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ(rafîkan) :Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!(Nisâ 4/69)

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Resim---Men yutiır resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen) : Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!(Nisâ 4/80)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَاحْذَرُواْ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Resim---Ve etîûllâhe ve etîûr resûle vahzerû, fe in tevelleytum fa’lemû ennemâ alâ resûlinel belâgul mubîn(mubînu) :Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.” (Mâide 5/92)

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---Yes’elûneke anil enfâl (enfâli), kulil enfâlu lillâhi ver resûl (resûli), fettekullâhe ve aslihû zâte beynikum ve etîûllâhe ve resûlehû in kuntum mu’minîn (mu’minîne) :Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.(Enfâl 8/1)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn (tesmeûne) :Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin.(Enfâl 8/20)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn (sâbirîne) : Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.(Enfâl 8/46)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’d (ba’din), ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnas salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûleh(resûlehu), ulâike se yerhamuhumullâh (yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.(Tevbe 9/71)

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
Resim---Ve men yutıillâhe ve resûlehu ve yahşallâhe ve yettakhi fe ulâike humul fâizûn(fâizûne): Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.(Nûr 24/52)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---Kul atîullâhe ve atîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu): De ki: "Allah'a itaat edin, Resûl'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." (Nûr 24/54)

وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا
Resim---Ve men yaknut min kunne lillâhi ve resûlihi ve ta’mel sâlihan nu’tihâ ecrehâ merreteyni ve a’tednâ lehâ rızkan kerîmâ(kerîmen) :Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.(Ahzâb 33/31)

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Resim---Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran) :Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.(Ahzâb 33/33)

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا
Resim---Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen) :Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." (Ahzâb 33/66)

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
Resim---Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen) : (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.(Ahzâb 33/71)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum:Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.(Muhammed 47/33)

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’reci haracun ve lâ alel marîdı harac (haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr (enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ (elîmen) :Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse, (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acı bir azab ile azablandırır.(Feth 48/17)

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â (şey’en), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun) : Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucûrat 49/14)

أَأَشْفَقْتُمْ أَن تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---"E eşfaktum en tukaddimû beyne yedey necvâkum sadekât(sadekâtin), fe iz lem tef’alû ve tâballâhu aleykum, fe ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve etîûllâhe ve resûleh(resûlehu), vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn(ta’melûne) :Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Mücâdile 58/13)

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---"Ve etîûllâhe ve etîûr resûl(resûle), fe in tevelleytum fe innemâ alâ resûlinel belâgul mubîn(mubînu) : Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.(Tegâbûn 64/12)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ALLAH'IN RESÛLÜNE İTAAT EDİN!:

(NİSA 4/64) (NÛR 24/56)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen) :Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisâ 4/64)

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn(turhamûne): Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz.” (Nûr 24/56)

ALLAHU ZÜ’L-CELÂL; Teslim olmak, imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek hususunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hep birlikte buyurmuştur.

Tâbi’ olmak ve itâat etmek: emirlerine boyun eğip buyurduklarını duymak ve işlediklerine uymakladır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de bir insandır elbette. Ancak inanan insanlar Kur’ân-ı Kerîm’i iyice incelerse görürki O’nun durumu tek ve şerefli zâtına sallallahu aleyhi ve sellem mahsustur!
Yakut da taş, granit de taş, kalker de taş; isimleri müşterek ama herbirinin değeri ve vasıfları çok çok farklıdır.

Rasûlullahımızı sallallahu aleyhi ve sellem iyi tanımamız şart ki O’nu duyabilelim ve O’na uyabilelim.
Kime tâbi’ olduğumuzu ve itâat ettiğimiz bilemez isek duşamıya (rastgele) ne iş yapabiliriz...
Kaldı ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e teslim olmak imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek kesinlikle farzdır ve İslâmın ana şartıdır.
İnsanların direkt RABB’ısı ile ilişki kurmasına Sünnetullah müsâde etmemiştir.


Bazı sivri zekâlıların: ALLAH ile kulu arasına kimse giremez! derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ihtiyaç yok demek istiyorsa i’tikaden çöker...
Tekfir etmek bizce hoş değildir ancak, işin sonunu iyice düşünsün...
Bir de:
Bizim dinimiz akıl-mantık dinidir! deyip hevâ ve hevesinin keyfince yorumlarla hem kendini hem de kendilerine uyanları mahvedenler.
Unutmamalı ki dünyada sonsuz sayıda insan, akılları ve mantıkları vardır...
İnsan sayısınca din mi olacak yâni...
Evet,
aklı olmayanın dini yoktur
Ve akıl insanın ana malıdır.
Ne varki dinimiz mesned dinidir.
Kur’ân-ı Kerîme ve sahih hadis-i şerîflere (sünnet-i seniyyeye) dayanmayan (mesnedlenmeyen) hükümler, istediği kadar şunun bunun aklına ve mantığına uysun İslâm Dini’nin dışındadır.
Akıl da mantık da her şeyler de lâzım ancak, mesned-i Muhammedî içinde...

Satırlardaki tasavvufu ve sofuluğu, sadrlardaki tasavvufa ve sûfîliğe dönüştürmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i çok çok iyi tanımak bu yolun ilk şartıdır...

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tâbi’ olmak (emrine boyun eğmek) ve itâat (verdiği emre göre yaşamak), ALLAHU Teâlâ’nın emridir.


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

ALLAH celle celâluhu’ya inanıyorsanız, ALLAH celle celâluhu’dan korkuyorsanız, ALLAH celle celâluhu’yu seviyorsanız kesinlikle Rasûl’ü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e inanın, tâbi’ olun ve itâat edin...
Her yerde, her zaman ve her hâlde ve aklı olan herkes için sürekli bir tâbi’ oluş ve itâat ediştir bu...
Önce Rasûlullah’a teslimiyyet, sonra onun yoluyla ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e İman ediş, tâbi’ oluş ve itâat ve İSTİKÂMET...
Kur'ân-ı Kerimimizde açıkça buyurulan ALLAH celle celâluhu ve Resulullah MuhaMMed aleyhi's-selâm’a Teslim olmak, İman etmek, Tâbi olmak ve İtaat etmenin SONUÇu olan;
Tevhidin temelinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır ezel-ebeden...
Tevhid:
Lâ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede’r- Resûlullah
Şehâdet: Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Resûşullah
O halde önce Kur'ân-ı Kerimimizden 4 MuhaMMed İsm-i Şerifine ve 4 Tevhidimize bakalım:
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön