EDEB-I Münir DERMAN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

EDEB-I Münir DERMAN

Mesaj gönderen sev-guzel »

EDEB-I
Tarih: 10.01.2010 Saat: 15:51 Gönderen: kulihvani



Resim


ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)

EDEB-I


İşte salavatı şerife buradan giderse oradaki düğmeye basmış olursun.
Basıp da kalbinde Rasûlullah’ın Nur-u Rasûlullah parladı mı ondan sonra hiçbir şeyden korkma.
Çırçıplak gez. Hiç kimse bir şey edemez sana.
Nur olursun o zaman.
Ondan sonra da Şabanı uğurladıktan sonra hepimizin ayı geliyor.
Hacı Efendi geliyor yavaş yavaş.
İnşallahu Rahman hepimize nasib-i müyesser eder Allah’da Ramazan orucumuzu tutarız.
Ramazanda bütün bereketler gelir.
Cebinde iki liran vardır. Akşama sofraya oturduğu zaman bir sürü yemek gelir ortaya.
“Yavv nerden oldu?”
Ulan işte artı. İşte kerâmet bu!..


Senin iki liran var. Pide aldın. Bir de kadıncağız evde çorba yaptı sana.
Bir şey yok: “Ulan bak ulan bunlar yetmeyecek mi!” felan dersin.
Akşam olur açarsın bakarsın, işte çoğalıyor ama senin gözün görmüyor.
Gözün görmüyor. Çoğalır, yemek küçük tastaki yemek çoğalır.
Vallahi de çoğalır, Billahi de çoğalır.
Tartıynan hemde göznen değil. Bir okkaysa üç okka olur.
Onu senin gözün görmüyor gözün.
Her mü’minin her oruç tutanın, o küçücük mütevazi sofrasında melekler hizmet eder.
Vallahi de eder Billahi de eder.
Ama biz adam olamıyoruz.

Abdulkadir Geylanî Hazretleri bir gün bir şey.
Bir cilve-yi Rabbanî ile hikaye uzun onu o kelime ile kesiyor.
“Yemek yemeyeceğim!” demiş.
“Bu iş olmazsa!”
Bir şey dua etmiş de.
On altı gün çıkarmış hırkasını oturmuş.
Yemiyor yemek!
Hızır gelmiş: “Ağa etme ye! Amuca etme yeee!”
“Aaaahaa! Ahaaa!” demiş.
Şu gelmiş bu gelmiş. Hızır gelmiş: “Ya Gavs ye bak ne güzel yemek!.”
“Heeet! demiş yemeyeceğim!” demiş.
On altı gün. On altı gün şimdi dünyada yaşayacak hayvan bile yok açlıktan yav!
Bunlar masal değil!
Bir aralık Sallalahu aleyhi vessellemEfendimizin ruhaniyeti gelmiş:
“Ya Abdulkadir evladım demiş. Ye duan kabul olacak!” demiş.
Hırkasını giydirmiş. Abdulkadir Geylanî de yemek yemiş.
Ulan, Abdulkadir Geylanî oluyor da biz niye olmayalım?.
Kıymetini bilirsen olursun Efendim Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin yüzünü görüp de İslam olmayan varıdı değil mi?
Onun zamanında Sahabe-yi Muhteremeleri onun sohbetinde bulunmuşlar.
Mübârek yüzünü görmüşler.
Onu gördükleri halde imana gelmeyenler de vardı!
Bin üç yüz küsür sene sonra hâlâ Rasûlullahu sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin mübârek MîM ile başlayan ismi ağzımızda.
Emrettiği secdeyi halen ne zannediyorsun sen hakiki şey ederbilirsen sahabe mertebesine yükselirsin.
Cenab-ı Peygamber hutbelerinin birinde demiş ki:
“Benden sonra sizden sonra gelen kardeşlerime dini hakiki sûretle bildiriniz!” demiş.
Selmani Farisî Hazretleri kalkmış: “Ya Rasûlullah biz senin kardeşlerin değil miyiz?” demiş.
“Hayır demiş. Siz benim Eshab ve Ensarımsınız. Hakiki benim kardeşlerim benim yüzümü görmeden bana iman edenler!” demiş.
Bin üçyüz altmış küsür sene sonra. Seksen sene sonra Rasûlullah’ın korkuyorum ismini ağzıma almaya, titriyoruz hepimiz!
Ne zannettin ya İslamlık kıymetini bileceksin!
Yarın böyle devam edersen âhirete kolunu sallaya sallaya alnın açık. “Vücuhun yevmeizin nasiretün ila rabbiha nazira!”
âyeti elinde âlem olarak gideceksin.
Ne zannettin ya! İslamlık kolay iş değil!
Yalancı olmayacaksın, edebsiz olmayacaksın.
Helal mal yemeye bakacaksın.
Beş vakit namazını kılacaksın.
Bunlar az iş değil!
Bu günkü dünya da her babayiğidin yapacağı iş değil!
Beş Dakka! Evet beş Dakka yaa kıl hadi kıl!
Beş dakkaysa kıl bakalım!
Ama “Allahuekber!” i yok değil!
“Allahuekber!” dedi mi bu dünyanın hepisini def’ ettim ya İlahî Huzuruna geldim demektir.
Kolay iş değil Müslümanlık!
Hem kolay hem değil!
Neler var neler var!
Hiç korkacak bir şey yok secdeye başını koyanlar hiçbir şeyden korkmasınlar!

Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem var!
“Hüvel habibullezi turca şefaatehu bi küllü heblil minel ahvali mühteyt.”
Öyle bir şefaatçi ki o. Onun şefâatının gölgesine girdi mi bütün yüklere insan tahammül eder.
Hiç içimizdeki Rasûlullah sevgisini, içimizdeki Nur-u Rasûlullahı temizlikle, bize hediye edildiği gibi yerine emânet edelim.
Allah cümleye alın açıklığı versin!

Emevîler devrinde Muhammed İbni Halvanî diye mübârek bir zât varıdıl.
Yaşlı bir zât. Sözünü esirgemez.
Şu hadisin âlemdârı Herif:
“Afdalül cihadül kelimetün adlül inde sultani caiz.”
En büyük cihad hükümdarın huzurunda hakikatı söylemektir.
Rasûlullah Sallalahu aleyhi vessellem in hadisi.
“Ahfalül cihadül kelimetün adlül inde sultani caiz.”
Kızmış Emevî Emirine de.
Emevî Emirini o kadar kızdırmış ki.
Emir demiş ki: “Bunu aslanlara atın!” demiş.
Böyle bu câmi gibi bir etrafı duvar bir yere koymuşlar bunu yetmiş yaşında.
Zayıf ama buuuu kaba sığmaz bir adam.
Herkes seyrediyor yukardan.
İki tane aslan buna açmışlar kapıyı .
İki gün aç kalmışlar orda kapıda.
Aslanlar içeri bir girmişler şöyle.
Gelmişler bu Amucayı kokluyorlar.
Koklamış oturmuşlar karşısında işte.
“Nasıl olur?”
Ulan şurada sirkte aslanı terbiye ediyor bilmem Yoğoslavyalı bir herif de Allah’ın Velîsi niye etmesin yahu!
O terbiye ediyo. Bu ne olmuş? O vahşi mi? Gelmiş oturmuşlar.
Emir korkmuş!
Bu yalan değil bu tarihte var.
Hemen askerleri sokmuşlar mızraklarınan felan.
Aslanları ordan kıstırmış odaya sokmuşlar.
Gelmiş almışlar bunu ordan.
Emir demiş ki: “Amuca demiş affet demiş ben bir kusur ettim kusura bakma!”
“Yok oğlum bir şey yok!” demiş.
“Ne oldu demiş korktun mu?” demiş.
“Yok oğlum ben neye uğradığımı bilmiyorum!” demiş.
“Yalınız aslan geldi kokladı beni acaba salyası aktı da demiş abdestim bozuldu mu ona bakıyordum ben!” demiş.
Allaha merbutiyyetine bak!
Onun için Allah’la bir olduğun zaman hiçbir şey bomba bile tesir etmez insana.
Ama bazen ipi kaçırır insan.
Şeyi sıkıştırmasın ampulu, çevirirsin yanmaz ulan ampul yandı!
Yok efendim bilmem aydınlık!
“Cııııık! Yok efendim ampul yanmadı! Dün almıştık bunu. Muhakkak sigorta attı!.”
Hadi sigortaya bakarsın. Sigorta da bir şey yok.
Yok efendim bilmem cereyan gelmedi.
Ulan biraz sıkıştır onu bak bakalım hemen telaşa kapılmayın, yapmayın!
Böyle halleri vardır insanın.

Onun için Allah’la olandan, Allah ile beraber olan kimseden korkmaz, hatta ondan korkmaya başlar.
Çünkü Allah ile beraber olanlar huşu içindedir.
Huşu demek, tanımaktan, korkudan ve heybetten doğar.
Allah’ı tanıdı mı korku gelir insana.
Korku geldi mi insanda bir heybet belirmeye başlar.
Herkesin göremeyeceği bir Aslan vaziyeti alır insan.
O vakit karşındaki korkar senden.

Sacid olanlar, bilen ile bilmeyenler Allah huzurunda bir değiller.
Okudu imam efendi.
Bir gün Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimiz Mescid-i Mübârekte oturuyormuşlar. Vaaz ediyorlar.
Bir Arabî girmiş içeri.
Arabî Arab değil. Yabancı, yabancı garib.
Oradan gelmiş sallalahu aleyhi vessellem in yanına oturmuş.
Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimiz böyle yerinden kalkar gibi vaziyet almış ve mübârek sağ elini o adamın dizine koymuşlar.
Rasûlullah Efendimizle kırk gün kalmış bu adam, bu zât.
Kırk gün bunun yediğini görmemişler.
Sahabe-yi Kiram anlatıyor.
Konuştuğunu da görmemişler.
Kırk birinci günü bu mübârek zât vefat etmiş.
Tabii sahabe kim olduğunu soramıyorlar Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem den.
Rasûlullah bildirmedikten sormazlardı.
Zâten ara sıra Cebrail Aleyhisselâm gelirdi Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem in huzuruna.
Bazen görülmez bazen sahabeden Dihye radiyallahuanh diye bir sahabe varıdı ki Sahabenin en güzeli idi.
Onun vaziyetinde gelirmiş Rasûlullah sallalahu aleyhi vesselleme.
O zaman sahabe anlarmış ki Cebrail aleyhisselâm.
Zâten Cebrail hakiki şeyle göründü mü oooooh!
Herkes bir şeye korkudan ödü çatladı.
Serçeden ödü patladı herifin yav!
Hz. Ebebekir demiş ki: “Ya Rasûlullah ben bunu gasl edeyim!” demiş. “Yooooo Eba Bekir sen tahammül edemezsin!” demiş.
Hz. Ömer demiş: “Ya Rasûlullah ben!.”
“Yooo demiş sen de tahammül edemezsin!” demiş.
Hz. Osman’a: “eheheeh.”
Hz. Ali’ye: “eheeee.”
“Siz tahammül edemezsiniz!” demiş.
Kibarı en büyükleri bunlar.
Sahabenin ötekileri artık bir şey dememişler.
Yalnız Cenâb-ı Peygamber: “Ya Selman demiş sen Gasl et!” demiş. Selmani Farisî Hazretleri.
Biliyorsunuz Selmani Farisî Hazretleri Ehl-i Beyttendi.
Kendisi için bir hadis var.
“El Selmani min ehl-i beyti!. Selman benim Ehl-i Beytimdir!”
O zaman ikiyüz küsür yaşındaydı Selmanı Farisî hazretleri.
Hille’ye gitmiş işte yıkamış.
Tam yıkama bitecek Selman içerden: “Ya Allah celle celâlihu!” diye avazı çıktığı kadar bağırmış.
Ve bağırmış dışarı çıkmış.
O bembeyaz yüzü bembeyaz daha olmuş Selmanı Farisî’nin.
Almışlar Rasûlullahu sallalahu aleyhi vessellem namazını kılmış, defnetmişler.
Hep toplanmışlar sahabeler Selmani Farisî Hazretlerinin karşısına.
“Ne oldu Yaa Selman!” demişler.
“Valla demiş adamı yıkadım demiş ben. Elini yıkıyordum demiş. Elimi tuttu” demiş. Açtı gözlerini: “Ya Selman demiş. Benim edeb yerime niçin elini vuruyorsun!” dedi diyor.
“Ben şaşırdım ve şu Âyet-i Kerimeyi okudu yine gözlerini yumdu. “Allah yolunda ölenler ölmemiştirler” Âyet-i Kerimesini okudu!.”
Onun için teneşirdeyken bile onlar farkındadırlar. Edeben sesini çıkarmazlar.
Edeben teneşirdeyken Hoca Efendi yıkarken elini kaldırdı mı hepisi korkar.
Onun için edeben korkmasınlar diye öyle adamlar teneşirde elini şey etmezler.
Sen ona öldü diye bakma!
Biz ölürüz leş oluruz ruhumuz gider o başka.
Öyle adamlar ölmezler.
Öyle ölmeyen adamlar böyle secdeye kapana kapana kazandılar.
Anasının karnında değil!
Anasının karnında insan isti’dad kazanır.

Bu ayda merhametlerinizi harekete getiri!.
Yakın akrabanıza yardım ediniz!
Hakiki fakirlere yardım ediniz!
Allah indinde yardım üç türlüdür.
Naktî Yardım, zenginsen yaparsın.
Yapamıyorsun!
Bir kör adamcağız gidiyor kolundan tutar kaldırırsın, bu da Cesedî Yardımdır.
Birisi düştü gücün yetmiyor onu kaldırmağa!
Başka birisini çağır bu da yardımdır.
Bunu da yapamıyorsan güzel kelime söyle yahu!
İslamdan güzel inci lakırtıları çıkar.

Badat’ta bir zengin varmış. Zamanın zengini.
Çok cimri bir herif, ama milyarder.
Bir gün atına binmiş giderken, bir dala çarpmış gözü çıkıvermiş.
O zaman Basra’da göz doktorları varımış oraya gitmiş.
Bu takma gözler var ya hani camdan.
Bunlar beş bin sene evvelden Geldaniler zamanında Bâbil Hükümeti zamanında Hamurabi zamanından kalmadır çok eskidır.
Orda bir doktor var. Göz takıyor zengin.
Doktor buna bir cam göz takmış.
Adam aynaya bakmış ki tıpkı eskisi renginden.
“Kaç para demiş?”
“Üç altın!”
“Al on beş altın!” demiş bu cimri herif.
“Yahu efendim üç altın bu, sen on beş altın!.” demiş
“Yok demiş al yahu demiş helal olsun. Al yav demiş eski gözüm gibi oldu!" demiş.
Dönmüş atına binmiş gelmiş Bağdat’a.
Evinin konağının karşısında bir fakir bir kütürüm bir adam, bir kulubede yaşıyor.
Birde köpeği var bu şeyin o fakirin.
Herkes o fakire para verdiği zaman köpek kuyruğunu sallarmış.
Ve elini yalarmış adamların.
Bu zengin ki ismi Rammazdır. Şimdi hatırıma geldi Rammaz.
Bunu gördüğü zaman “Hırrrr!” dermiş köpek.
Çünkü o beş para atmazmış bu fakire.
İşte bu gözü çıkıp şey ettikten sonra gelmiş evine girecek bakmış ki köpek uyuyor adamın arkasında gitmiş bir kese para atmış şeye fakire.
“Al Yavvv!” demiş Rammaz.
“Ben otuz sene evinin karşısında otururum! Bana bir metelik vermedin bu nerden çıktı bu sehavet!” demiş.
“Sen demiş al!” demiş. “Yalnız benim şu gözüme bak demiş. Benim bir gözüm takma!” demiş.
“Hangisidir bu takma olan?”
“Belli değil..” demiş
O ihtiyar da şöyle gözü görmüyor ya.
Derken arkadan köpek uyanmış, hırlayan köpek.
Köpek başlamış kuyruğunu sallamaya.
İhtiyar şöyle parmağını uzatmış: “Naah demiş bu gözündür senin demiş takma olan!”
“Nerden anladın demiş onun takma olduğunu?” demiş.
“Yalınız o gözünden merhamet okunuyor!” demiş.

Onun için aziz cemaat İslamı kafanızda, Nur-u Rasûlullahı taşıyan kalbinizde ve gözlerinizde takma değil kendi gözünüz!
Bu mübârek aylarda düşmüşlere yardım ediniz!
“Vallahu hayrun hafizen ve hüvevererhamürrahimîn.”
Allahın Hafız ve Rahim Esmasına sarılarak onun işte Allah rızası için Allah yolunda şey etmek budur.
“On dörtte bir peygamberliktir” buyurmuştur Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem .

Bir salavatı şerife getirelim.

Essalatu vessalamün aleyk Yaa Rasûlallah!
Yaa Seyidî! Ya Rasûlallah kuzbiyedihi kallethilleti edrikni Subhane Ya Allâm tealeyke Ya Selâm ecirna minenar ve bi affike Ya Mücir.
Allahümme entel Mennan Bediü’s- Semavâti velardı elcelali vel ikram!
Ya Hayyüm Ya Kayyum Ya Allahu Celle Celalehu.

Ya İlahî Yâ Rabbî!
Rasûl-ü Muhterem Habibi Kibriyâ Sallalahu aleyhi vessellem hürmetine bu mübârek aylarda bize ecr nasip eyle Yâ Rabbî!!
Evimize, midemize helal lokma nasip eyle Yâ Rabbî!. Sıhat ver bize Yâ Rabbî!.
Memleketimizi her türlü afat-ı semaviye, afat-ı belaiye, afat-ı araziyeden koru Yâ Rabbî!.
Hükümetimizin büyüklerine zihin ver Yâ Rabbî!.
Ordumuzu muzaffer kıl Yâ Rabbî!.
Yarın huzuruna geldiğimiz zaman Yâ Rabbî!
Bizim yüzümüzü ak u pâk eyle Yâ Rabbî!.
Son nefesimizde ki buyurun: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûluhü!” Kelime-yi Tayibesiyle çene kapatmak nasib-i müyesser eyle Yâ Rabbî!.
Bizi bağışla Yâ Rabbî!.
Cehenmem azamından mahsun kıl Yâ Rabbî!.
Rasûlullah’ın yarın âhirette elini öpmek nasib-i müyesser eyle Yâ Rabbî!.
Lillahil Fâtiha…


Aziz Cemaat sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin güzel hadislerinden bir hadisle başlayacağım söze.
“El edebi hayrün minel zehebi. Edeb altından ve her şeyden hayırlıdır!” buyuruyor Cenâb-ı sallalahu aleyhi vessellem Fahr-i âlem Allahın Rasûlü!
Kâinât bütün onun için yaratıldı Allah şefaatine nâil eyleye!
Edeb, burda “El edebi hayrün minel zehebi” kelimesi; önünü iliklemek, yahut efendim böyle dalkavukluk etmek.
“Beyefendi hazretleri nasılsın? Hoca Efendi hazretleri nasılsın? Bilmem efendim Paşam nasılsın!” değil bu edeb değil.
İslamda böyle edeb yoktur.

Edebin dışına çıktığı zaman insan Şeytan ile arkadaş olur.
Çok dinleyin bunu!
Size Şeytanı çok anlatmıştırlar sanki sokakta gezen bir âlimmiş gibi Şeytan.
Dışarıda yağmur yağarsa, evden dışarı çıktığınız zaman ıslanırsın şemsiyen olmazsa.
Şeytan, İslamî edebin dışına çıktığınız zaman yağmur gibi sizi ıslatmağa başlar.
O halde Şeytan Allah’tan uzak kalmışların sırrıdır Şeytan.
Kim ki Cenâb-ı Allah’tan uzak gidiyor Şeytannan arkadaştır.
Allah’tan uzak kalmışlarındır sırrı Şeytan denilen mahluk.
Allah ile olana Şeytan değil hiçbir şey yanaşamaz.
Siz Allah için câmiye girdiğiniz zaman kapıda Şeytanı bıraksınız.
Yağmur yağmaz buraya kiremitleri kuvvetli buranın.

Onun için İslamda bir edeb vardır.
Bu edebi Cenâb-ı Peygamber: “El edebi hayrün minel zehebi.”
Bu edebin içinde efendim büyüğe hürmet, küçüğe şefkat, efendim ohoooooo bunlar değil bunlar insanlığın şeyleridir.
Kedi büyük abdestini yapar eşeler, kapatır koklanır.
Bu bunun dün yaratılışındaki edebidir.
Sonradan öğrenme edeb değildir.
Köpeğe bir parça ekmek verirsiniz sizin kulunuz, köleniz olur.
Onun edebine girmişsinizdir siz.
Edebine girdiğiniz için o sizin esiriniz olur.
Her şeyin kendine göre bir edebi vardır.
Şurada bir kap su; suyu ısıtın, su sıcaklık edebine girdiği zaman buhar olmağa başlar.
Buhar gider havaya soğukluğa girdiği zaman soğukluk edebine.
Oranın Allah’ın takdir ettiği hududa girdi mi yağmur olur düşer.
Sende köpeğin edeb hududuna girip onu okşar, onu sever, ekmek verirsen köpek senin bütün hayatınca esirin, kölen olur.

Onun için canlı cansız bütün her şeyin edebini bilen Velîyullah olur.
Velîyullah demek her şeyin edebini bilen İNSAN demektir.
Çiceği koparmaz, ötekini berikini dürtüklemez. Yerinde şey olur.
Ama bu edebe girmek için başka türlü edebler lâzımdır.
Nasıl ki Huzur-u İlahîye çıkmak için ilk defa temiz olmamız lâzım.
Temizlik, cünüp olmayacaksın, üstünde leke meke pislik olmayacak.
Ondan sonra abdest alacaksın.
Abdest aldıktan sonra artık pis lakırtı yok.
Şakadan bile bir şey yok.
Niyet ettin gidiyorsun.
Yolda efendim işte o hayvana söyledi, gitte abdest.
Ama benim gitmedi öyle de olur. Öyle de olur.

Bektaşi çıkıyormuş câmiden de Müftüye sormuş: “Müftü Efendi abdestsiz namaz olur mu?” demiş.
“Nasıl olur Efendi Hazretleri?” demiş.
“Ben kıldım oldu!” demiş.
Öyle de olur.
“Ama ben hayvan dedim birine de abdestim bozulmaz.”
Bozulmaz öyle de olur.
Ama bir de mertebe de vardır ki gözünü kapatsan abdest bozulur.
Bizim kıldığımız namaz yat kalk taklid-i iman demek. İman-ı taklidideyiz biz!

Onun için abdestini aldıktan sonra ağız edebi vardır.
Câmiye gelinceye kadar yahut evinde şeccadeye geçinceye kadar.
Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem’e salavat-ı şerife getir.
“Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inni küntü minez zalimin!”de!.
“Hasbinallahu ve ni’mel vekil ve ni’mel Mevla ve ni’mel Nâsir!”de!.
“Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil Aliyim!”de!.
Bu ağzın edebidir.
Gözün edebi var bilmem câminin kapısına geldi mi önünü iliklemek.
Kafa yerde: “Bismillâhirrahmânirrahîm.”
Böyle entari kapatmak, bilmem ne etmek.
Donunu pantolonunu burda giymek. Kıravatını burda bağlamak.
Bunlar İslami edeb dışında hareketlerdir.

Onun için aziz cemaat dünya zâten bütün edebini kaybetti.
Bu edebler birleşerek siz değil edebsiz değil.
Edeb verilir insana, verilir Allah tarafından.
Alındı mı: “Bunda edeb yoktur!” denir. “Edebsiz” denmez.
Edebsiz edebinden bir parça var da kuyruk taktı demektir o, yoktur.
Edebe sırf ilave edilmez İslam edebine.
Hani “edeb-edebsiz, akıllı-akılsız.”
Haydi bilmem efendim “sulu-susuz” böyle değil bu edeb.
İslamdaki “edeb” in sonuna “siz” konulmaz.
Edeb bir tacdır verilir.
Allah tarafından yine alınır. Edeb bu!
Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin: “El edebi hayrün minel zehebi.” buyurduğu edeb bu!


KELİMELER:

Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.(Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır. Ta'dili, büyük bir himmete muhtaçtır. Ve kezâ beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açmıştır. Bunların kapatılması ancak Allah'ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur. M.N.)
Kerâmet: Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. * Bağış, kerem. * İkram, ağırlama.
Gavs: Çağırma. Nida. Medet istemek. * Yardım edici. Medet verici. * Kurtuluş. (Bak: Aktâb)
Merbutiyet: Bağlılık. Mensub oluş. Mensubiyyet. Eklilik.
Huşu: Alçak gönüllülük. Hayâ etmek ve mütevazi olmak. Korku ile karışık sevgiden gelen edebli bir hâl. Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak gönüllülük. Sükun ve tezellül.
Gasl: Yıkama. Gusül. Şartlarına uygun şeklide boy abdesti almak. (Bak: Gusül) * Birisini döğüp vücudunu acıtmak. Ölünün yıkanması.
İsti’dad: Bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil. * Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri.
İnd: Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir.
Sehavet: Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek.(İhsan ihsandır. Eğer nev'e olsa; veya muhtaca ve fakire olsa, sahavet o vakit tam sahavettir. Eğer, millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tenbel eder, çingeneliğe alıştırır. Elhâsıl, millet bâkidir, fert fâni. Münazarât)
Muzaffer: Kahraman. Gâlip gelmiş. Başarmış. Muvaffak olmuş. Zafer kazanmış, zafer kazanan.
Mahsun: İstihkâmlı. Kuvvetlendirilmiş. Sarp, sağlam ve metin kılınmış.


ÂYETLER:

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ

"Vucuhun yevmeizin nadiretun. İla rabbiha naziretun. : O gün birtakım yüzler aydındır. Rablerine bakarlar.” (kıyâmet 75/22-23)

قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

"Kale hel amenüküm aleyhi illa kema emintüküm ala ehiyhi min kabl fellahü hayrun hafizav ve hüve erhamür rahimin: Yakub onlara, “Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir” dedi.” (Yûsuf 12/64)

HADİSLER:

Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem birgün sahabelerine:
“Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kâselerle onları karşılasam. Cennet’e girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem.”

Bu sözleri üzerine ona denildi ki:
“Yâ Resûlullah! Biz senin kardeşlerin değil miyiz?”
O şöyle cevap verdi:
“Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri halde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim”
(Ramûzu’l-Ehadis s. 361, 4460 hadis (Ebu Nuaym, İbn-i Ömer’den) Ayrıca bk. Hak Dini IV, 2731 (Yuns suresi 62. ayeti ile ilgili olarak Evliyaullah’a havf, hüzün olmayacağı açıklanırken benzer bir hadis-i şerifin mealinden söz edilir) Hayatu’s-Sahabe. II, 567-568 (iki uzun hadisle buradaki hakikata temas ediliyor.)

Bir başka benzer hadis-i şerifte de şöyle buyurdu:

Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem : “Mutlaka kardeşlerime kavuşmamı arzuladım.” (Bunun üzerine kendisini dinleyenler) şöyle dediler:
“Biz senin kardeşlerin değil miyiz?”
O şöyle cevap verdi:
“Sizler benim ashabım ve kardeşlerimsiniz. Benden sonra da beni görmedikleri halde bana inanan bir topluluk gelecektir”.
Bir zaman geçtikten sonra da şöyle buyurdu:
“Ey Ebû Bekir, senin beni sevdiğini duyduklarından dolayı seni seven bir kavmi sevmek istemez misin? Sen de Allah’ın kendilerini sevdiği kimseleri sev.” buyurdu.
(Ramûzu’l-Ehadis s. 461. 5719 hadis. (İbn-i Asakir Bera b. Azib’den).
(Benzer hadisler için bk. el-Metalibu’l-Aliye, 4241, 8424, Müslim, Taharet, 395 Kenu’l-Ummal, 345, 84.)


Ensâr da Muhâcirler de: “−Selman bizdendir.” diyerek onu paylaşamaz olmuşlardı.
Bunun üzerine Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimiz:
“–Selman Bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir!” buyurarak onu taltif etti.
(İbn-i Hişâm, III, 241; Vâkıdî, II, 446-447; İbn-i Sa’d, IV, 83; İ. Ahmed, II, 446-447; Heysemî, VI, 130)
Resim
Cevapla

“OCAK” sayfasına dön