2009 Ocak Haber Arşivi

2009 yılına ait aylara göre haber/makaleler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

KUYU
Tarih: 08.01.2009 Saat: 02:55 Gönderen: kulihvani

Resim

KUYU

güllale

YU-SUF(Î) hikâyesi, gözlerimizin perdesi,
mânâmızın seyri, rızkın bereketi...
Gömlekler; İZler bırakan,
Rûyalar YOLlar açan,
Yitikler YÂRe kavuşturan…

YûSÛF yüzler, özler, kokular, rûyalar ...
Zuleyha kalbler, közler, tevbeler, arzular...
Yâkub gözler, hasretler, sabırlar, vuslatlar...

Yusuf Yakub hasreti : Kuyu
Yusuf çölün kölesi : Kervan
Yusuf zindan çilesi : İftira
Yusuf Mülk sahibi: Rûya
Yusuf kuyu sırrı : Yitik

Kuyu, Yusuf güzelini saklayan kurttan kuştan, Zuleyhasını bulabilsin, Yakub'a nûr olsun diye...

Kervan, Kuyudan azat olsun, AZİZe evlat olsun, Kenan'a karışsın diye ...
İftira, Yusuf Mısır’a vezir olsun, Zuleyha’sına kavuşsun, Yitiğini bulsun diye...

Rûya, onbir yıldız, güneş ve ay secde etsin,
zindandan çıksın, Mülkün başına geçsin diye...

Yitik, Yakup hasreti bitsin, Yusuf kokuSUn
alsın, gözleri nûra kavuşsun, kuyu sırrı açılsın diye...

Kenan Çölünden Mısır Çölüne yürüyen SUyun hikayesi Yusuf.
Kuyudan ha su çıkmıştı ha Yusuf!
Kuyu bir SUyun mahalli bir Şahmaran'ın... Şahmaran sırrını Yusuf'a verdi.
Yusuf SU oldu Mısır'a bereket götürdü,
Kenan SU-SUz kaldı, nûrsuz kaldı Yakup gözleri kapandı...
Yusuf bulundu Kenan bulunmadı,
Kenan bulundu Yusuf bulunmadı.
Yusuf Mısıra mülkün başına geçsin diye Kenan Mısır'a vardı.

Ey! Kenan'ı Mısır'a vardıran YÜCE SULTAN!
Yusuf fazlına Filistin içinde KUYUya düşmez mi Kenan!
Sırrına şahit olanı orada boğmaz mı Şahmaran!
Yedi Geceden yedinci güne olmaz mı kurban!..


****

Re: KUYU (Puan: 1)
Gönderen: Kulihvani Tarih: 08.01.2009 Saat: 03:16
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
gönül gülünce
kalb lâlence
SUyumuzun Seyr ü Süluku..

AŞKı dUY-AN bir kUYu
Uyarır bin kUYUYu
Şeker Şerbet Bal keser
Binbir kUyunun SuYu!...

Dârüsselâm selâmetiyle...


*****

Re: KUYU (Puan: 1)
Gönderen: Nurten Tarih: 08.01.2009 Saat: 10:42
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Degerli Müjgan ablam,
sükür Yusuf un KOKUSU gelmeye basladi Kenan illerinden...
Buna en cokta Yusufun kokusuna hasret Yakuplar sevinecektir...
Mübarek olsun
Selam ve sevgilerimle
Nurten


****

Re: KUYU (Puan: 1)
Gönderen: MBurak Tarih: 08.01.2009 Saat: 15:13
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Enfesti, çok güzeldi, gönlüne sağlık ablacığım...
güzellemelerin de en az güzel gönlün kadar güzel olmuş...
Muhabbet ve Dua ile
Ves'Selam


****

Re: KUYU (Puan: 1)
Gönderen: kul Tarih: 08.01.2009 Saat: 19:26
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Hz. Yusuf zindanda 7 yıl hapis yattı da nefsine yenik düşüp Rabbi yerine tahliye edilen bir mahkumdan yardım istedi.
Bunun üzerine 7 yıl daha hapis yattı güzeller güzeli Hz Yusuf.
Her yıl bir nefs mücadelesi her yıl bir yitiği kazanma tümcesi.

Kuyuya girmeden mısıra hükümdar olunmuyor. Teslimiyet tamamlanmadan zindandan çıkılmıyor. BİZce.. Rabbim bizi şüphesiz teslim OLanlardan eylesin ki zindandan kurtulabilelim. Yüreğinize sağlık Güllale kardeşimiz.


Es Selâm
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

YOLUMUZ…
Tarih: 10.01.2009 Saat: 17:53 Gönderen: kulihvani

Resim

YOLUMUZ…

Kul İhvanî

BİLmek, BULmak, OLmak ve YAŞAmak her AKLın İlahî bir Hakkı ve görevidir.
BİZ-BİRiz Muhammedinur Sitemizi izleyenlerden sık sık soru alırız: “YOLunuz nedir?” diye.
Deriz ki: Bu Âlemde her “ŞEY” tek başına ve takdir edilen yörüngesinde yürümekte son uç’a ulaşacaktır.
Çekürdeği-ÖZü etrafında dönen ATOM-Zerreden, Galaksi-Kürreye kadar DEVRANda DEVR edenler asla biribirine mesnedlenemezler-dayanamazlar..
İnsan AKLı-NEFSide böyledir; doğmuştur, yaşayacak-emredileni yapacak ve bu Âlemi tekedip hesap verecektir…
AKIL, ALLAHu Teâlâ’mızın Zuhurat-Tecellî -Oluşları algılayıp anlama ve gereğini yapma Aynasıdır.
O halde Ana Soru: “AKLımızın BİLmesi, BULması, OLması ve YAŞAması gereken geliş sebebi-görevi nedir?.”

Zât-Sıfat-Esmâ-Eşya Âlemlerinin en uç, en Zâhir ve en önemlisi şu Şehâdet Âlemidir.
AKIL İç ve Dış Dünyamızı gören Gözümüz, duyan Kulağımız ve anlayan Kalbimiz ve konuşan Dilimizdir.
“Bir yere varamayış YOLunu bilemeyiştendir!”
Yeni doğan bebekle doğan AKIL gereken igiyi, öğretimi ve eğitimi göremezse kendi başına rast gele gelişir ve ham, çiğ, yoz ve hakikate yabancı kalır hâliyle..
Kısacası İlhî NAKİL prizine takılmamış AKIL kısır ve ölü hayeller içinde kıvranarak hüsrana düşer.
Bu nedenle: “Edebsiz İlim İblis’inkidir!” demekteyiz.

AKLın;
İNSANî İLİM
Ehl-i Beytî Edeb
Muhammedî İrfan
İlahî Erkanla öğretim ve eğitimi şarttır..

İlim, İrade, İdrak ve İştirak kabiliyeti elde eden Selîm AKIL, tüm son-uç’suz sorularının sonunda NAKİL pirizini arayacaktır..

İslam Dininde NAKİL;
Kur’ân-ı Kerîm âyetleri ve
Resûllullah sav Sünnetleridir..

Allah’tan korkan, Resûllullah sav’den utanan ve Hakk Dostu oluşun şeref ve haysiyetini bilen Allah Dostlarıysa NAKİL Yolumuzun Hizmetçileridirler…

İlim, İrade, Edeble Rüşde eren-Kendini BİLen-BULan AKIL,
İdrak, İrfan ve Şehâdete İştirakte OLmak için RABB’iyle Yaşamak isteyecektir.

Âlemeleri RAHMet Kaynağı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Külli ŞEY’in var oluş İLK NOKtası Nur-u MÎM...

BİZim YOLumuz çok açık ve net:
İnançta Muhammediyîz
Âmelde Muhammediyîz
Ahlâkta Muhammediyîz
Hâllerde Muhammediyîz…

Böyle OL-AN herkesle BİZ-BİRiz…


Ubudiyette İnsanî
Velâyette Ehl-i Beytî
Resûliyette Muahmmedî
Uluhiyette Râbbanîyiz…

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bağlılığımız çok görüp başkalarını öe bilir-bilmez öne alıp BİZ’e taş atanlara atacak Kelâmullah GÜLlerimiz vardır…

İslam Dinimizin Ana Yasası Kur’ânımız konuşsun da ham AKIllar sussun NAKLi dinlesin İnşaallah Uyanır ve Ayıkırlar:

Allahuzülcelâl, tek ve eşsiz El İlâh cellecelâlihudur:


إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ

Resim---" İnnehüm kanu iza kiyle lehüm la ilahe illellahü yestekbirun: Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.” (Sâffât 37/35)

MUHAMMED sallallahu aleyhi vesellem, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Resim---" Ma kane muhammedün eba ehadim mir ricaliküm ve lakir rasulellahi ve hatemen nebiyyin ve kanellahü bi külli şey'in alima: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Muhammed 33/40)


ALLAH (celle celâluhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Teslimiyyet açıkçadır:

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Resim---" İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima: Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzâb 33/56)

ALLAH (celle celâluhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e İman ediş açıkçadır:
Şu âyetlerde birlikte bildirilmektedir:
Nur 24/62; Hucurât 49/15; Hadid 57/7,19,21; Mücâdele 58/4; Saff 61/11.

ALLAH (celle celâluhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Tâbi oluş açıkçadır: (Âl-i İmrân 3/53) vd.

ALLAH (celle celâluhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e İtâat açıkçadır: Âl-i İmrân 3/132; Nisâ 4/59,69,80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1,20,46; Tevbe 9/71; Yûsuf 12/109; Nur24/52,54,56; Ahzâb 33/71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdele 58/13; Tegâbûn 64/12.

Yine;
Enfâl 8/64 âyetinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e:
“Ey Habibi Edibim, Nebîm!... Sana ve sana uyanlara ALLAH yeter!...”
Enfâl 8/24 âyetinde ise: “Ey inananlar! Size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, ALLAH ve Resûlüne uyun... Ve bilin ki ALLAH kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız...” buyurmaktadır.

SÖZün ÖZü ise çok açıktır:
BİZim için DUYulacak ve UYulacak tek Merci’-Merkez Muhammed Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ dir..

Yolumuz ise Sırat-ı Müstakîmdir.
Elhamdülilillah..


Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

ÂMİNE ANNEMİZ
Tarih: 15.01.2009 Saat: 20:31 Gönderen: kulihvani

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)


ÂMİNE ANNEMİZ

Aziz cemaat!
Recep ayı gitti. Recep ayı biliyorsunuz Allah’ın ayı.
Şaban ayı Sallallahu aleyhi vessellem’in ayı.
Ki onun içinde bulunuyoruz.
Ondan sonra da imam efendi Mihrabiyye Duasında bir âyet-i kerime okudu: “Ya eyyühellezine amenu.”
“Ey inanan kullar.
Allah’a ve Rasûlune inanan kullar.
Allah’ın varlığına inananlar.
Kitabının, Kitabullah olduğuna inananlar ve Rasûlune itaat edenler.”
Âyet-i kerimesini okudu.
İşte Rasûlullah’a itaat edenlerin ayıdır bu ay...

Müslüman olmak başka, Rasûlullah’a itaat etmek başka.
Bunu, bel kemiğinen düşünmeyip de aklınnan düşünen insan derhal ne demek istediğimi anlar.
Rasûlullah’ın ayından sonra da O’na itaat edenlerin ayı, Secde-i Rahmâna başını koyan Müslümanların ayı gelecektir.
Niçin Rasûlullah’ın ayı, Allah’ın ayı, Ümmetinin ayı.
Onu anlamak biraz güç.
Efendim sır mı hayır hiç sır değil.
Bundan asırlarca evvel.
Bin senenin üzerine daha asırlar koyun.
18-19 yaşlarında 20 yaşlarında yahut 22 yaşlarında nur yüzlü, siyah saçlı, zeytin gibi mübârek güzel gözleri vardır.
Bembeyaz cildi zayıf.
Hastalandığı için kendisini tebdil-i havaya göndermiştiniz.
Tebdil-i Havadan da bir faide görmeyeceğini anladığı için:
“Beni tekrar memleketime götürün!” diyen müstesna Allah’ın yarattığı insanlar içinde müstesna ve güzel bir kadın.
Hurma dallarından yapılmış bir sedye içinde omuzda, bir diyardan kendi memleketine doğru yola çıkmış.
Birden bire: “Beni yere indirin!” diye güzel sesi etrafındakilerine yayılıyor yere indiriyorlar.
Yanında beş ila altı yaşlarında bu nur yüzlü kadının çocuğu.
O ondan daha nurlu.
Altı yaşlarında bir sabi.
Kadıncağız birden bire baygınlık geçiriyor.
Hurma dallarından yapılmış hasta taşıyan sedyenin içinde kendinden geçiyor böyle.
Yanındaki biricik evladı altı yaşlarında.
Alıyor Anasının elini ellerine.
Gözlerinden yaşlar dökülmeye başlıyor.
Bir müddet baygınlık geçtikten sonra annesinin eline düşen bu yaşlardan annesi gözünü açıyor ve gözü, evladının gözüne bakıyor.
Kendisi aynı zamanda çok güzel söz söyleyen insanlardan biriydi bu mübârek kadın.
“Bârek Allahu” diyerek başlıyor.
Şimdi Arapçasını okuyacak değilim.
Türkçesini söyleyeyim.
“Herkes ölecek!
Her yeni eskiyecektir.
Her var olan, yok olacaktır.
İşte ben de ölüyorum!
İsmim dünya durdukça bâki kalacak çünkü pâk ve güzel bir evlat dünyaya getirdim!” diyor.
Mübârek gözlerini kapıyor.
Allah’ına kavuşuyor.
Bu mübârek kadın, Hazreti Âmine idi.
Gözlerine bakıp da bunu söylediği de Hazreti Resûl-i Ekrem Sallallahu aleyhi vessellem altı yaşında idi.
İşte bu ayda bu hadise olmuştu.
Rasûlullah yetim kalmıştı.
Onun için bu ay Rasûlulah’ın ayıdır.
Allah şefaatine ikisinin de nail ve müyesser eylesin.
Âmin!..

Onun için Rasûlullah’ın ayı çabuk geçiyor.
Tabii Rasûlullah Sallallahu aleyhi vessellem .
Ondan sonra mübârek validelerini illiyyine gönderdikten sonra ağlamaya başlıyor.
Yanında Ümmü Eymen, Hazreti Ümmü Eymen.
Hazreti Ümmü Eymen Rasûlullah efendimizi ondan sonra kendi ana şefkatine alıyor.
Götürüyor Mekke’ye tabi.
Amcaları büyütüyor.
Hazreti Ümmü Eymen’i Rasûlullah Sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz çok severdi.
Hatta kendisine: “Anamdan sonra ikinci anamdır” derdi.
Bu mübârek kadın bir gün kıymetini Rasûlullah indinde anlatmak için bir daha tekrar edelim.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vessellem efendimiz oturuyorlar.
Ezvac-ı tâhirat yani Rasûlullah Sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin zevceleri bizim validelerimiz Allah hepisinin şefaatine hepimizi nail ve müyesser eyleye.
Hazreti Ümmü Eymen de orda oturuyor.
Hazreti Ümmü Eymen Rasûlullah Efendimize muhterem pederleri tarafından kalmış, kendisi aslen Habeşli.
Mübârek bir kadın demiş ki:
“Ya Rasûlullah bana su ver!” demiş.
Şeyin yanında Evzac-ı Tâhiratın yanında Hazreti Ümmü Eymen. Derhal Ezvac-ı Tâhirat kalkıyor.
Rasûlullah’tan su istenir mi?
“Ben Rasûlullah’tan istiyorum su!” diyor mübârek kadın. Rasûlullahü muhterem.
Tabii Rasûlullah’tan çok büyük yaşta.
Belki otuz yaş daha fazla.
Kırk yaş fazla.
Mübârek kalkıyor.
O zamanın kırbasından nasıl tas ise koyuyor ona.
Getiriyor Hazreti Ümmü Eymen’e veriyor.
Hazreti Ümmü Eymen oturmuş,
Rasûlullah ikram ediyor, Hazreti Ümmü Eymen’e.
Hazreti Ümmü Eymen suyu alıyor içmiyor.
Ayağa kalkıyor.
Diyor ki: “Rasûlullah’tan su istemenin edeb harici bir iş olduğunu idrak eden bir kadınım ben!” diyor.
“Yani istedim de, ben edep dışı çıktım zannetmeyin!” demiş.
“Yarın huzuru ilahide bir hitabe maruz kalırsam: “Ya Rabbi ben Senin Resûl-ü Kibriya’nın elinden su içtim!” deyip kendimi kurtarmak için yaptım!” demiş.
Hazreti Ümmü Eymen’e Fahri Kâinat Efendimiz sarılıyor.
“Anamdan sonra ikinci anamdır” diyor.
Mübârek gözlerinden de iki âlemi gören gözlerinden yaşlar akmaya başlıyor.
İşte bu mübârek kadın, Handek Harbından sonra.
Biliyorsunuz Rasûlulah Efendimiz Medine’yi teşrif ettikten sonra bir çok harpler olmuştur.
Diğer imana gelmeyenlerle.
Bunlara Gazve derler.
Gazve, Arapçada harb demektir.
Gazavat cem’isi.
Harpten sonra Hz. Ümmü Eymen o zaman seksen dört yaşında.
Mübârek kadın seksen dört yaşında.
Biraz iri.
Rasûlullah’ın huzuruna çıkıyor.
“Ya Rasûlulah diyor müsaade buyurursanız Mekke’ye gideceğim ben!” diyor
O zaman kızı Mekke de.
Kızı Mekkede Ümmü Eymen’in birtek kızcağızı varıdı.
Müşrikten birisi ile evli kızı.
“Artık çok yaşlıyım gidiyim kızımı göreyim” diyor.
“İzin verirlerse.”
Rasûlullah Efendimiz bir deve hazırlanmasını emrediyor.
Deveyi hazırlıyorlar.
Bu mübârek kadın mübârek devenin üzerine biniyor.
Azığını da alıyor.
Medine’den Mekke yolunu tutuyorlar.
On bir günde Mekke’ye varıyorlar.
Bir öğle sıcağında varıyor Mekke’ye.
Mekke o zaman küçük bir kasaba.
Mekke’nin kapılarında bulunan muhafızlar Ümmü Eymen’i tanıyorlar.
Devesini elinden alıyorlar.
Yiyeceklerini de alıyorlar.
Mekke’ye sokmuyorlar.
Kızgın kırbaçlarla, demir kırbaçlarla dövüyorlar bu mübârek kadını.
Seksen dört yaşındaki kadını dövüyorlar.
Ve: “Mekke ye girmeyeceksin!” diyorlar.
Çarnaçar devesi elinden alınmış, azığı kalmamış bu mübârek kadın dönüyor Medine tarafına.
Yürüyor yürüyebildiği kadar Seksen dört yaşındaki bir insan o zaman.
Beş, altı, yedi gün yürüyor.
Nihâyet vücut motoru istop ediyor.
Bir öğle zamanı bir kumun üzerine kalıyor.
Dudakları kurumuş.
Tâb-u tuvanı kalmamış.
Seksen dört yaşında bu.
Susuz aç, yedi gün yürü.
Artık öleceğini anlıyor.
Artık o hale geldikten sonra insanı baklavacı dükkanına götürmezler ölecek insan.
Dondurmacıya da götürmezler.
Kaldırırlar.
Yumuyor mübârek gözlerini dönüyor Rabbına.
“Ya İlahî diyor. Ben şimdi artık her tarafım bitti.
Herhalde artık sana kavuşuyor” demiş.
“Şu dudaklarım Senin Rasûlünün verdiği su ile ıslanmıştı bir zaman. Bunları son nefesimde kurutma da hem Senin ismi celilini anayım hem de Rasûlune bir salavat-ı şerife getireyim!” diyor.
Bir anda görünmeyen iki el çıkıyor ortaya.
Bir kâse su sunuyorlar Hz. Ümmü Eymene.
Kudretten bir iki el Hz Ümmü Eymen’e su sunuyorlar.
Hazreti ümmü eymen suyu alıyor içiyor.
El tasınan kayboluyor.
Ve tab-u tuvanı geliyor kalkıp Medine’ye gidiyor.
Kuvveti geliyor yerine gidiyor.
Bundan sonra bu hadiseden sonra bazı kitaplar Ümmü Eymen’in sekiz sene bazı kitaplar on iki sene yaşadığını söylemektedir. Şimdi burada duralım.
Sizin hepinizin hiç zorlamadan nasıl el çıkar.
Bin tane el bile çıkar.
Müslüman buna inanır.
Müslüman demek saçmaya inanır demek değildir.
Projöktörü başkadır da ondan.
Zatı sungur oyunu değil bu.
Şimdi bir üniversiteli yahutta.
Üniversite de var büyük insanlar.
Yani: “ben efendim buna inanmam!”
Kabuuul inanma.
Bu hayal görmüştür diyelim.
Olur ya insan hani susuzlanır susuzluktan bunalır da çöllerde serap görür.
Deniz görür.
Gidersin yok bişey.
Öyle olduğunu kabul edelim.
Mesele burada değil.
Biz bi defa bu mübârek kadını birisi getirmiş sunmuştur.
Hakiki maddi olarak suyu içmiştir.
Biz öyle kabul ediyoruz.
Amma ötekisi efendim bu hayaldır.
Hayal olduğunu kabul eder.
On beş bin defa hayal olduğunu kabul eder.
Hayaldir.
Asıl bundan sonra mesele.
Hayal mahsulü suyu içmiş tasavvur edelim.
Bundan sonra tab-u tuvanı geliyor.
Medine’ye gidiyor.
Asıl bundan daha da büyük mesele.
Bu sekiz veya on iki sene daha yaşamıştır.
Hazreti Ümmü Eymen susamamıştır ve su içmemiştir ömründe. İnsanlar susuzluğa beş gün tahammül edebilirler.
Asıl mesele burada. İster su içsin ister su içmesin.
İnanmanın insan uzviyetinde yaptığı büyük tesire bakınız!.
Onun için: “Ya eyyühellezine amenu”
“Ey inananlar kullar.
Resûlune iktiba ediniz Ona inanınız” hikayesi buradan gelir.
Yoksa inanmayan o çölde kaldığı zaman ağzına musluğu tak manda gibi su içir yine yürüyemez o.
İş inanmadadır.
İşte Hazreti Ümmü Eymen öyle mübârek bir kadındı.
Alıyor, Hz. Amine’nin vefatından sonra Rasûlullah Sallallahu aleyhi vessellem Efendimizi büyütüyor.
Teeeeee Rasûlullah’ın peygamberliğine kadar.
Ki bu hadise de ondan sonra oluyor.
Şimdi Rasûlullah’ın bu ayında herkeste Rasûlullah’ın Nuru vardır bilirsiniz.
İster kafir olsun, ister dinsiz olsun.
İmansız olsun. Müslüman olsun. Ne olursanız olun.
Nur-u Rasûlullah kâinat yaratılmadan evvel Cenâb-ı Allah tarafından yaratılmış bir atom manzumesidir.
Hepimizin içinde Hayy esmasına bürünerek.
O mevcuttur.
İşte bu ayda o böyle olmaya başlar.
Onun projöktörünün akümülatörünü şarj etmeye bakın.
Doldurmaya bakın.
“Nasıl dolar?”
Ulan islamı bilmezse gidip de akümülatörcüden soracak değilsiniz ya.
Geceler uzun.
Ayda gecenin tepesinde duruyor.
Uyuma diyor uyuma uyuma.
Bu gecede, bu gecelerde Rasûlullah’ın gecesinde varlık bakırı.
İnsanın varlık bakırı, rahmet kimyasıyla altına çevrilir.
Bir damla olan ruh, vücut sadefinin içinde bir inci olur bu ayda.
Bir âyet-i kerime de: “fe ülaike yübeddilüllahü seyyiatihim hasenat ve kanellahü ğafurar rahiyma.”
Allah bir anda bütün seyiatı hasenate tebdil eder bu ayda.
Her şeyin zamanı vardır.
Âyet-i kerimelerin de zamanı vardır oğlum.
Allah seyiatı hasenate tahavvül eder.
Ne zaman?
Zamanı var.
Bu ayda.
Bu ayda bakınız, ağaçlar dikilir.
Bu ayda kiraz olmaz.
Bunlar hepisi âyettir.
Yemişler, şunlar bunlar.
Bak. Yapraklar dökülüyor bu ayda.
Onun için her Arabi ayın Şabanın Ramazan’ın zamanına ait âyetleri vardır.
Onun için bu ayda temizlenir.
Sobalar kış başladığı zaman şeyleri silkinmeye başlar.
Kurumlar, temizler boyalarsın hazırlarsın.
Kışın ortasında zemheri de soba almaya kalkmak çıldırmak demektir.
Vücudunu da bu ayda o kadar besleme.
Lambur lumbur yeme.
Çünkü vücut ölüme kurban gider oğlum.
Gönlünü besle gönlünü!
Yüce Makamlara o çıkacaktır.
İçinde bağırsak dolu vücudun bi para etmez.
Yarın Ruh Âlemi başladığı zaman, vücudunun ne pis olduğunu anlayacağı için kul utanmasın diye Cenâb-ı Allah vücudu da yer altında çürütüyor.
Yalınız kemikler kalıyor.
Kemik: “Vehiye ramim.”
Hazreti Havva’yı Hazreti Adem’in eğe kemiğinden yarattım.
Niye demiyor kolunun filatosundan yarattım.
Kemik ne?
Kemiğe bişey olmaz.
Şurada radyo var.
Hepimizde radyo var.
Çok dikkat ediniz.
İçinde teller, şunlar bunlar.
Pili de var içinde.
Ankara’dan radyodan söylüyor.
İşte “şöyle olacak böyle olacak şudur budur” anlatıyor.
Hepimiz radyodan dinliyoruz burda.
Akşam gece saat on bir olduğu zaman havadis bitiyor.
“Akşamlar hayır olsun!”
“Cıp!..” radyo bitti.
Radyo bitti diye yarın tekrar Ankara radyosu konuşmayacak demek midir?
Yooo konuşacak.
Güneş battı diye yarın tekrar doğmayacak mı?
Doğacak.
Şimdi hepimizin içinde radyo var.
Pili, Nur-u Rasûlullah kalb.
Cenâb-ı Allah gönderiyor Hayy dalgalarını bütün herkese. Hepimizin anteni alıyor.
İşte hepimiz hayattayız.
Cımbır cımbır gidiyor.
Bir gün bakacaksınız ki asıl radyoda konuşan sipiker Cenâbı Allah “Şab!.” diye radyoyu kapayacak.
Kapadı mı kâinatta canlı mahluk diye bir şey kalmayacak.
On sene radyo çalışmadı.
Ondan sonra tekrar radyo istasyonu başladı mı?
Senin burada asıl radyon işler.
Yarın bütün mahlukat mahvolduktan sonra kemikleri aşağıda.
Asıl büyük olan Cenâb-ı Allah spiker nasıl konuşuyor.
Bire bir Hayy esması dalgasını gönderecek.
Gönderdi mi, mezardan böyle filizler gibi hepimiz ayağa kalkacağız.
İşte misali ortada.
Bunu şaşma maşma.
Aklıma girmiyor.
Ben aklıma.
Aklın yoksa girmiyor.
İşte hadise bu.
Onun için hepimiz buz gibi dirileceğiz tekrar efendiler.
Buz gibi, filiz gibi.
Amma filiz gibi dirilmeye bak.
Bazı güzel ağaçlar vardır.
Dümdüz çıkar.
Bazısı da böyle çıkar.
Böyle çıkmağa savaş!



ÂYETLER:

Ya eyyühellezine amenu:

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---"İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima: Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Vehiye ramim:

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Resim---"Ve darabe lena meselev ve nesiye halkah kale mey yuhyil izame ve hiye ramim: Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor.” (YâSîn 36/78)


KELİMELER:


Mihrab: Camide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yer. * Şiddetli harbeden cengâver. Bahadır. * Evin şerefli yüksek yeri, çardak. * Meclisin sadrı ve ekrem mevzii. * Mc: Harb âleti. * Orman. * Melikin hususi makamı. * Mc: Şeytan ve hevâ ile muharebe edecek yer. * Ümit bağlanan yer.
İtaat: Alınan emre uymak. Söz dinlemek. İnkıyad etmek. Boyun eğmek. Âmirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek
Tebdil-i hava: Hava tebdili. Hava değişikliği.
Sabi: Henüz süt emen çocuk. * Büluğ çağına gelmemiş olan çocuk. * Üç yaşını tamamlamayan erkek çocuk.
Nail: Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş.
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.
İlliyyun: (İlliyyîn) (Aliyyu. C.) Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri. Hafaza meleklerinin divanları ismidir ki, salihlerin amelleri oraya yükseltilir. Ahirette yüksek dereceye, dergâh-ı rızâya en yakın olan derecedir.
Ümm: Ana, anne, vâlide. Nine. * Asıl, esas. * Başlıca olan şey.
Ezvac-ı tâhirat: Hz. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) ismetli ve iffetli, pâk zevce-i muhteremeleri (R.A.) "Mü'minlerin anneleri" diye bilinen ve Peygamberimize (A.S.M.) âilelik etmek şerefine ermiş mübârek hanımlar.
Zevce: Kadın eş. Nikâhlı kadın, eş.
Kırba: (C.: Kıreb-Kırebat) Saka tulumu. Deriden su kabı.
Cem’i: Cümle, hep, bütün. * Gr: Çokluk bildiren kelime. Çoğul.
Tâb: f. Parıltı. Parlayıcı. * Güç. Kuvvet. Takat. * Hararet.
Tuvan: f. Güç, kuvvet.
Tahammül: Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak.
Manzume: Tertibli, ölçülü yazı, şiir. Vezinli ve kafiyeli olan söz. * Sıra, dizi. Sistem.
Sadef: Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler. * Sert, parlak ve şeffafa yakın madde. İnci kabuğu.


NOT: SOHBET MD-12 Sesi, Ana sayfamızdaki "Allah(c.c.) Dostları Münir Derman ks Sesli Sohbetleri"ne eklenmiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

MECNÛN KİMDİR!
Tarih: 18.01.2009 Saat: 18:37 Gönderen: kulihvani

Resim

MECNÛN KİMDİR!

Halim KÖK

Köpeklerin sesi geliyor ezan okunduğu esnada ve sonrasında…
Havlama değil… Uluma değil… İç çeker gibi…
Derinden bir “aaahhh!” çeker gibi… Yalvarır gibi…
Ben de içimi çekiyorum köpeklerin iç çekişiyle…
Onların halini anladığımı düşünerek…
Sezgilerimle… İçime doğanlarla…

Onların sıcak bir yuvaları yok insanlar gibi…
Vakti geldiğinde sofraları kurulmuyor önlerine…
Sokaklarda bir o yana bir bu yana...
İnsanlardan arta kalan veya atılan şeyleri bulabilmek ve karınlarını doyurabilmek için…
Sonrasında… Islak ve soğuk demeden uzandıkları kaldırım taşlarında kıvrılıp uyuyuşları…

Simsiyah olan gökyüzü, kısacık sabah namazının sonunda maviye doğru dönmekte…
Küçücük bir şeyi imâl eden fabrikaların çıkardığı gürültüden yanına yaklaşılmaz…
Oysaki GÖK’ lerdeki bu muhteşem dönüşüm gerçekleşirken en ufak bir ses çıkmamakta…
Yumuşak… Derinden… İncitmeden…

İnsanlar uykuda… Sıcak yataklarında…
Sabah olur mu, hava aydınlanır mı diye bir düşünceleri yok…
Doğacak güneşten bir endişeleri yok…
Endişeleri güneş doğduktan sonra yapmayı düşündükleri işlere dair…

Akşamları yorgun argın eve döndüğümüzde bazen deriz ki; Oofff!…
Bugün köpekler gibi bir o yana bir bu yana… Anam ağladı…

Çok çalışmaktan olsa gerek bizim yerimize ağlayan anamız olur…
Vaktimiz yoktur ağlamaya…
AN’ lamaya da vaktimiz yoktur…
AN’ lamak… Anladığını AN’ ında YAŞAMAKTIR…
Anlamak (O’nun) AN’ında yaşadığını anlamaktır…
O her AN yeni bir yaratıştadır…Yeni yaratışında
Yaşayacak başka bir AN’ ımız olmayacaktır belki de…

Anlatılır ki; Yemek dağıtırken Leylâ… Herkese kepçe dolusu verir de,
Mecnun’a geldiğinde kepçe ile tabağının kenarına şöyle bir “Tıınnn!” diye vurur geçer…
Bunu gören diğerleri der ki Mecnun’a: "Sen ki sabah akşam Leylâ diye inler durursun…
Oysa gördün mü bak Leylâ sana ne yaptı!…"

Der ki Mecnun;
"Ne güzel yaptı… Ahh Leyla… Ne güzel yaptı…
Bana da size davrandığı gibi mi davransaydı…"

Önemli olan tabağına hazır konan yemek midir?
Yoksa YÂR’ in nazarında diğerlerinden farklı olduğunu bilmek midir?

Soruyorum kendime ;

Leylâ Sevgilidir YÂR’ dır ama Mecnun kimdir…
BEN mi… sokak köpekleri mi?

YÂR’ in nazarında farklı olması gereken BEN’ im…
Çünkü BEN O’nun Halifesiyim…
BEN bu ÂLEM’ e HALİFE olarak geldim…
HALİFE; HÂL İFÂ edendir…
İFÂ ettiği, yani sergilediği her HÂL; Kendisine HALİFE’ liği VEREN’ in istediği gibi olmalıdır...

Vekâlet ASL’ ın temsil edilmesi içindir…
Öyleyse ben bu ÂLEM’ de kimi temsil etmek için yaşamaktayım…

Benim yapamadığımı KÖPEK’ ler yapmakta…
Bir şeyler tersine dönmüş… Sağ… Sol olmuş… Sol ise sağ olmuş…

Hani AYNA’ nın karşısına geçip te sağ elinizi kaldırsanız görüntüdeki size sol elini kaldırır…
Siz sol elinizi kaldırdığınızda da AYNA’ daki sağ elini kaldırır…

Bir hadis vardır: "Onlar sizin cehennemdeki yerlerinize varistir…
Siz de onların cennetteki yerine varissiniz…" Buyurur Efendimiz…

Müslüman olan biri ile olmayan birini nasıl ayırt edersin bir cümle ile söyle deseler derim ki;

Müslüman olmayan Dünya’ya hâkim olmaya çalışandır…
Müslüman OL-AN ise Dünya’nın kendi üzerindeki hâkimiyetini yenmeye çalışandır…

Her ikisi de mücadele halindedir… Cihad halindedir
AYNA’ daki görüntü gibi; Ama tam tersidir...
Sağ sol olmuştur… Sol ise sağ olmuştur…


Bismillahirrahmanirrahim

(MERYEM suresi 52. ayet)
Resim---"Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık."

(TÂHÂ suresi 17. ayet)
Resim---“Şu sağ elindeki nedir ey Mûsâ?”

(SÂFFÂT suresi 28. ayet)
Resim---"Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.”

(HADÎD suresi 12. ayet)
Resim---"O gün ki göreceksin o mü'minleri ve mü'mineleri, önlerinde ve sağlarında nûrları koşuyor.."
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

SENİ DÜŞÜNDÜM
Tarih: 20.01.2009 Saat: 14:38 Gönderen: kulihvani

Resim

SENİ DÜŞÜNDÜM!..

Nurten

Can Ahmedim (sav),

Mekke Sokakalarında gezinirken seni düşündüm.
Gönlüm titredi, gözlerim doldu!
Bu şehirde doğdun, bu şehirde uyudun geceleri.
Bu sokaklarda gezindin, her yer SEN dolu!
Bak işte doğduğun ev, içine doğan Nur'unu özlüyor.
İşte Cebel-i Nûr, senin tefekkürlerini haykırıyor.
Nasıl da yalnız kalmışsın, kalabalıklar arasında?
Ne çilelere düçhar olmuşsun, en yakınlarından yana?..

"Müşrikler tarafından çıkarılmasaydım ey Mekke, vallahi senden ayrılmazdım!"
Dediğin güzel Mekke'n, ve seni o denli bağlayan güzel Beytullah'ın, senin özleminle ağlıyor..
Evet güzel Dedeciğim, bu nidâlara nasıl kulak tıkanır?
Bu yakarışlara, Gönül nasıl dayanılır?
Bizler de seni özlüyoruz, bizlerde seni bekliyoruz...
Senin kadar bağrımız yanık, senin kadar YALNIZIZ...
Bir hüzünki anlatılası değil,
Bir Mekan ki, kelimeler yetersiz gelir
Seni anlamak için.....
MEKKE'Yİ YAŞAMAK GEREKİR.....
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

HAYYYY DOST!..
Tarih: 22.01.2009 Saat: 15:02 Gönderen: kulihvani

Resim

HAYYYY DOST!..

Kul İhvanî

Daldan dala konma gönlüm
eFeMe özenme sakın!
Bak nice geçmekte ömrüm
ERENler EDEBin takın!
Ben ki neler yaşadım ne gördüm
OL-ANlar, OL-ANdan yakın!


“Ah!” tır AŞKın Naz-Niyazı
“Ah!” tır AŞKta SÖZün AZı!..


*

Özünden duy Es Selâmı
Muhammedî SESi dinle!
Kelâmullah HAKK Kelâmı
Rabbülâlemin seninle!
Nerde Muhabbet Melâmı
Uyan-İrkil-İLKe İnle!


ARZdan ARŞa AŞK Avazı
Parmak İzin, Alnındaki Yazı!..


*

NEFSi GÖZ Yaşınla yıka
Cenâbetliğin temizle!
YEDİ Deliğini tıka
SESini kes SESimizle!
HAKK’ı DUYa HAKK’a çıka
BENliğin unut GEL BİZle!


Yalın ayak İZle İZi
KItMİRsin Bil! İZle BİZi!..


*

NEFSini HAKK’a DİZ ÇÖKtür!
İsrafil Nefesin, SÛrda!
Seherde GÖZ Yaşı DÖKtür
Bağlanıp kalmasın Burda!
Kendisine KÖKün SÖKtür
CEM’e Koş, Cebel-i NÛRda!


HABİBULLAH AŞKın ÖZü
HAKK’ı gören Gönül GÖZü!..


*

Her ÇAĞLA çiğdir ACIdır
AŞK için Açar Çicekler!
ÇİLE AŞKın İLACıdır
SABIRla gelir gerçekler!
Şehâdet TEVHİD TACıdır
Her DAMLA DERYÂsın bekler!


SU BUHARı KILAVUZu
BULUT eyle AŞKla BUZu!..


*

YERler GÖKlerken NURULLAH
HAKK’tan HAKK’a HAKK GELir!
Nur-u Mîm dir RASÛLULLAH
HAKK’ı BİLir ve BİLdirir!
Nur-u Mîm-Mîm’i VECHULLAH
BUL-ANlar BULur-BULdurur!
Nur-u Mîm-Mîm-Mîm VELİYULLAH!
İle inkâr, İkrâr OLur-OLdurur!


İki YÜZü, KURTla - KUZU
ACI-TATLI-EKŞİ-TUZu!..


*
.
Her ÂN her HÂL HAKK Fermânı
HİSSet RAHMÂN NEFESİni!
KÛN fe YEKÛN HAKK Kirmânı
RESÛLULLAH BESTEsini!
HAKK Dostu MÜNİR Dermânı
Onarsın KALB KAFESİni!
KITMİRsen İZle Kervânı!
ISsız – SESsiz- kes SESini!


KİM DUYacak SÖZümüzü
YEDİ KATlıdır GÖK YÜZÜ!..


22.01.09 15:33
Hâl içinde BİR hâlde..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

HZ. HACER
Tarih: 24.01.2009 Saat: 20:02 Gönderen: kulihvani

Resim

HZ. HACER

canan

HZ.HACER bir CaRiYe akıp giden devam eden tıpkı CeRYan gibi.
Hacer HACcaERen Haccı yaşayan Hac ERi !
Ardısıra her hacı adayının yaptığı devam ettiği haccın içinde yaşayan-yaşanan Hacer!
Hz. Meryem gibi bebeğiyle yanlız! Issız!
Eşini seven, rıza gösteren görünen, ıssız kurak sıcak çölde görmediği bilmediği ZemZeme erişen!
Ve SUsuzluğu ZemZemle giderilen!
Çöl Kadını Çöl Eri Hac ERİ Yerleşim yeri olan Hacer!..

Öyle bir yerleşim yeri ki Sonu başındanda hayırlı !
Resulullahın yurdu yeri için atılan temel olan Hz. Hacer!!!
Teni Kâbe örtüsünün rengi olan Hacer!
Safa ve Merve arasında yedi kez gidip gelen!
Erkek kadın onun gibi Haccın içinde yaşamaya çalışılan HAC ER Hacerlik.
ERim diyen her kişinin kolay kolay eremediği Hac ERlik!
Safa''da Hz.YuSuF ''u Merve''de Hz.Meryem''i mi bildi, buldu, öğrendi?
İkisi arasında koşuşu çabası arayışı neydi?
İki tepe arasında hızla koşulan ve tıpkı Hz Hacer gibi dönüp de arkaya, geride bıraktığı bebeğine bakarak koşulan, görüş alanı daha düşük olan o yer neresi?
Neremizde?
Ve Zemzemin çıktığı yer ve ZemZem!!!!

Muhabbetle...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

BAB' AZİZ
Tarih: 24.01.2009 Saat: 21:12 Gönderen: kulihvani

Resim

BAB' AZİZ

Gariban

Tunuslu filim yönetmeni Nacer Khemir tarafından 2005 yılında sinemaya aktarılan bu filim, 1001 gece masalları türünden yapılmış semboller içeren bazı hikayelerden oluşan bir Nacer Khemir filmi.
Bu filmin indirme linklerini sitemizde verdikten sonra izlendikçe gerçek Tasavvufla ne kadar özdeşleştiği görüldü.
O kadar ki 28 defa izleyip kritiğini yapan candostlar oldu.
“Spırıtualıty And Practıce” Magazinin filmin yönetmeni Nacer Khemir ile yaptığı röportajı sunuyorum.
.
Muhammedi Muhabbetle…


"SPIRITUALITY AND PRACTICE" MAGAZİNİNİN NACER KHEMIR İLE ROPÖRTAJI
.
Resim
.
Spırıtualıty And Practıce: Bu filmin bugün yapılmasının nedeni nedir?

Nacer Khemır: Bunu bir benzetme ile açıklayayım: Babanızın yanında yürüyorsunuz, o aniden düşüyor ve yüzü çamurlanıyor, ne yapardınız?
Onun ayağa kalkmasına yardımcı olur ve gömleğinizle yüzünü silerdiniz değil mi?
Benim babamın yüzü İslamdır, ve filmim ile İslam’in yüzünü silmeye çalıştım, açık , toleranslı, irfan ve sevgi dolu dostâne bir islami kültür sergiledim…
Bir islam ki, medya tarafından 9 Eylül sonrasında sergilenenden çok farklı.

Gericilik, Radikalizim ile birlikte islam için tahrif edici bir aynadır. Bu film, İslam’a onun hakiki imajini geri kazandıracak ölçülü bir çabadır.
Başka hiç bir görev bana bunun yapılması kadar acil görünmedi: yüz milyonlarca müslüman sıksık, daima olmasa bile bazı fundamentalistler tarafından sebep olunmuş terorizmin ilk kurbanlarıdırlar.
Bu filim mutluluk kaynağı ve sevgi verici Sufi geleneğine dayali olmasına rağmen, bunun yanında yüksek bir sekilde politik bir filimdir ve kasıtlı olarak öyle yapılmıştır.
Dünyaya islamın bir diğer yüzünü göstermek bugünlerde bir görevdir, aksi takdirde, bizim her birimiz “diğer olan” ın kendi cehaletinde boğulacağız.

İnsanları zapteden korkudur, hakikat değil. Bugün dünya üzerinde yaşayan yaklaşık bir milyar müslüman vardır, bu yeryüzü nüfusunun altıda biridir.
Komşunu tanımaya çalışmak için en iyi performansınızı göstermek bir konukseverlik biçimidir.
Konukseverlik, sadece insanlara sığınılacak bir yer sağlamak ve onları beslemek değildir; konukseverlik dinlemek ve anlamakla ilgilidir.
Siz birisini evinize alıp, onu besleyip sonra onu önemsememezlik yapamazsınız!
Benim fikrimce, bu insanları birbirlerini dinlemeye teşvik eden bir filimdir; belki ufka doğru yani ileride gerçekten birlikteliğe gelirler.
Bu filimi seyretmek diğer olan yani “öteki” denilene konukseverlik sunmanın bir yolu yöntemidir.

.
Resim

Spırıtualıty And Practıce: Neden “Ruhunu süzen seyreden Şehzade?” ismini verdiniz? Bu Narsis(kendine asık olan) bir imajmı ?

Nacer Khemır: Prensin suyun üzerine yaslandığı doğrudur, fakat o Narsis kişinin yaptığı gibi kendi yüzünü görmez, çünkü her kim su da kendi yansımasını görürse, o aşk yeteneğinden yoksundur.
Prens görünmeyeni seyr etmektedir, ki bu onun kendi ruhudur.
Biz hepimiz buz dağlarına benzeriz; sadece onda birimiz zâhirdir, geri kalan ise suyun altına uzanmaktadır.

Şehzade fikri aklıma, 12.yüzyılda İran’da resmedilmiş güzel bir tabaktan geldi.
Bir şehzadenin su üzerine eğilmesini gösteriyor ve “kendi ruhunu izleyen şehzade” yazıtını üzerinde taşıyordu.
Bu imaj o anda beni etkiledi ve bunun üzerinde bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim ki bu nedenle filimi İran’da çekmemin gerekliliğini anladım.
Bir 12. yüzyıl ressamından devam edilen bir filim yapmak! Bilmiyorum bu katışıksız bir rastlantımıydı (yoksa o başka bir şeymiydi ?), fakat filmin bazı bölümlerini Kashan şehrinde çektik ki bu tabağın yapıldığı yerdi!

Şimdi bu filmin yapısı ile ilgili söylenecek şey şu ki, o seyirciye dünyanın hakikatini görmek için kendi egosunu unutup bir kenara koymasında yardım eder diye düşünüyorum.
Bu film, dervişler tarafindan genelde söylenilen “öz görüş” yapısını, ve onların spiral şekilde dönerek sema etme şeklini ödünç almıştır.
Karakterler değişir, fakat tema aynıdır: “bir çok şekillerde sevgi”.
Meşhur Sufi İbni Arabi’nin dediği gibi: “Benim kalbim ceylan için bir otlak ve rahipler icin bir manastır, putlar için bir tapınak ve hacılar için bir kabe olabilir.
O hem Tevratin hem de Kuran’ın ikisininde masasıdır.
O, kervanları nereye giderse Aşk(sevgi) dinini icra eder.
Benim kanunum Aşktır(sevgidir).
Benim imanım Aşk’tır.”




Spırıtualıty And Practıce: Sufizm Nedir?

Nacer Khemır: İfratcilik ve fanatiklik islami temsil etmez., tıpkı engizisyonun İsa’nın imanını temsil etmediği gibi.
Bugünlerde birisi, İslam’a doğru olan ve büyüyen bu nefret ve muhalefet dalgalarında kendisini tamamen kayıp ve şaşırmış hissedebilir.
Sufizm bütün fanatiklik şekillerinin karşısında durur.
Sufizm, mistiklerin İslamıdır; İslam’ın sevecenliği narinliğidir. Fakat size daha iyi bir tanımlama vermek gerekirse, o zaman şu Sufi söylemini kullanmama izin veriniz :” Allah’a giden yollar yeryüzündeki insanların sayısı kadar çoktur.” Bu alıntı Sufizm’in görüşüdür.

Birisi diye bilir ki Sufizm islamın atan kalbidir.
Marjinal bir olgu olmaktan uzakta, o islami mesajin ezoterik boyutudur.
Büyük bir Sufi olan Ebu Hasan El Nuri, dedi ki: “ Sufizm bütün BENcil arzulardan feragat etmektir,” çünki hakiki SEVGİ, BENcil olamaz.

Ezoterik: Ezoterik, bireyin kendini tanıması ya da bulması; başka bir deyişle kendini gerçekleştirme uğruna göze aldığı İÇ DERİNLİĞE GİDEN YOL'dur. Ezoterik, her ne kadar geniş kitlelere yönelik görünse de, sonuç itibarıyla kişinin akıl, ruh ve bedenine ait bireysel bir meseledir. Bireysel bir serüvendir.

O bunun yanında dedi ki: “ Hakiki bir Sufinin sahiplikleri yoktur, ve o kendiside hiç bir ŞEY tarafından sahiplenilmez.
“SEVGİ” filimde bir çok şekle sahiptir. İshtar örneğinde, kumdan doğan küçük kız, Arap dilindeki gibi, “Vav” harfini çağrıştırır ki bu harf arapcada “Ve” demektir.
Sufiler ona Sevgi harfi derler, çünkü onsuz, hiç bir şey bir araya gelemez.
“Deniz ve gökyüzü,” “Erkek ve Kadın” deriz. “Vav” buluşma yeridir, böylece sevgi yeridir(aşk yeridir).
O bunun yanında seyyahın harfidir.
Çünki o şeyleri ve varlıkları bir araya getirir.


Resim

Spırıtualıty And Practıce: Derviş Nedir?

Nacer Khemır: İran dilinde dervişin mânâsı “Sufî”dir.
Fakat zamanla, bu kelime fakirliği seçen ve seyyahlık edenler için kullanılmaya başlanıldı.
Onlar dünyayı bir tarafa koydular ve bir fakirlik ve Aşk arayışına giriştiler. Bir çok tipte derviş vardır.
Farklı kardeşliklere adres etmek istemedim, fakat İslami-Arap kültüründe canlı kalmış olarak görünen şeyden bir fikir vermek istedim: bu sonsuz arayış Mutlak ve Sınırsız olan için.
Tarih boyunca, bu Afganistan’da meşhur olan Şehzâde gibi derviş olan sultanlar olmuştur.

"Peygamber" in yazarı Cibran’in dediği gibi: “Şehzâdelerin şehzâdeleri o kişidir ki o tahtını bir dervişin gönlünde bulur.” Dervişler hatta bundan da ötesine gittiler.
Onların birisi dedi ki: “Ben artık camiye ya da ibadethaneye gitmiyorum, Ben Aşkın hizmetçisiyim, Ben Senin cemaline Aşığım.”
Bir kişi Sufî literatürünü çalışmadan İslami Kültürün estetiğini anlayamaz.
Dervişler Peygamberimiz Muhammed SAV’den şu alıntıyı sürekli tekrar ederler: “Allah güzeldir ve O güzel olanı sever.”
Ve burada dervişler onların Aşk halini vurgulamak için şarkı söylerler:

Kelebek kendisini yanan ateşe atar
Eğer seviyorsan, o zaman çok cesaretli olman gerek
Her bir adımda, kalp onun sınırlarına doğru itilir
Her nefeste, test edilir o
Eğer seviyorsan, o zaman çok cesaretli olman gerek

Onların efallerinde, dervişler İslam’i belli doğmacı yorumlardan ve izahlardan hür bırakırlar, tıpkı bu filimdeki kızıl saçlı derviş gibi ki o minare tarafindan cezb edilmiş ve süpürge ile onun tozunu almayı deniyor.
Bir başka sahnede, o bir camide yarı kuma gömülü halde ve kabirinden sade sepeti ile kumu atarak çıkmaya çalışıyor.


Resim

Spırıtualıty And Practıce: Çölün senin için manası nedir?

Nacer Khemır: Bir Berberi sözü vardır der ki: “ Vücut refahı için diyarlar vardır ki onlar su ile doludurlar, ve Ruh refahı için diyarlar vardır ki onlar kumla doludurlar.”
Çöl edebi bir alandır ve ayni zamanda bir soyutlama alanıdır. Sınırsız küçük olan bir kum zerresi ve sınırsız büyük olan milyarlarca kum zerresinin buluştuğu nadir yerlerden birisidir çöl.
O bunun yanında birisinin Evrenin hakiki hissiyatını ve onun ölçeğini duyabileceği bir yerdir.
Çöl ayni zamanda Arap dilini çağrıştırır ki, çöl onun menşeinin anısını taşır.
Her Arapça sözcükte, akan bir parçası vardır.
O bunun yanında Arapça aşk şiirinin ana kaynaklarından birisidir.
Benim bu üçlü olarak çektiğim bu bütün üç filmimde de, “Seyyahun” (Çöl Seyyahları), Güvercinin kayıp gerdanlığı, ve bugün Bab’Aziz, Ruhunu seyreden şehzade, hepsinde de çöl kendisinde bir karakterdir.

Bu filim İran merkezi çölünde, Annarak’ta ve Tunus çölü Tataouine’de çekildi.
Çöl üzerimizde kendi kanununu icra etti.
Sıcaklık bazen 50°C ye ulaştı!
Barınak olarak kullandığımız eski kurşun madeni sığınağından, kamp ettiğimiz yerden sabah saat 4 civarında ayrılıyorduk.
Sabah dokuz bucuk ya da 10’a kadar çalışıyorduk; daha sonra kum çok kızgın oluyordu ve ışık beyaz ekran gibi pasparlak oldu ki bütün detayları sildi, akreplerin konuk serverliğinden daha bahsetmedim bile!
Günün gerisini kampta harcardık, ve işe gün batımında devam ettik.

Sahneler sadece bir kez çekildi, çünkü aktörler üzerinde yürüdükten sonra kumun bekaretini tekrar yerine getirmemiz imkansızdı.
Bir sahneden memnun olmadığımız zaman, seti bozulmamış bir yere kıpırdatmak zorunda idik.
Çok uzun mesafelerde çekim esnasında deneyim ettiğimiz zorlukları tek tek saymıyorum bile, İran ile birlikte Tunusta : Kasan, Yazd, Kerman , Annarak çölü ve tabi ki antik Bam şehri ki filimde dervişlerin toplandığı son sahneyi orda çektik.
Bir deprem bir kaç ay sonra bu şehri yok etti.
Tunus’ta Korba’da , Veled Sultan’da ve Tataouine’de.

Ayni sırada, Tunus’ta bir sarayda yürüyen bir karakteri, İran’da bir yerde pencereden bakarken görebilirsiniz.
Bu hileler seyrek bulunur olağanüstü değildir ve onlar filimin çokluk boyutunu konuşurlar ki bunlar Fransız, Iran ve Tunuslu şirketler tarafından co-produce edildiler.
Fakat onlar filmin hikayesini binlerce konuşmadan daha iyi anlatırlar, ya da onun bölgesini tanımlarlar mi demeliyim: Bab’Aziz Arap-İslam dünyasından doğru seyr halindedir.
Ve, o bu hareket eden, Tunuslunun sarayının penceresi ile İran diyarlarının arasında uzanan dünyadır (çöl gibi kıpırdayan, hiç gerçekten farklı değil ve hiç tamamen ayni değil).
Bu dünya gerçek bir alegorik hikayedir, eğer biz sinemanın bizim durduğumuz yerdeki ve bizim bakıyor olduğumuz yer arasında yer alan uzay (boşluk)-zaman olduğu fikrini örnek alırsak, bu bunu bilerek uzay-zamanın sıksık “görüş noktası” olarak değerlendirilir, biz bunun yanında filimin sinema hakkında olduğunu söyleyebiliriz.

.
Resim
.
Spırıtualıty And Practıce: Ya Müzik ?

Nacer Khemır: Arap kültüründe, şiirin varlık sebebi, onun "raison d’être" si şarkı söylemektir.
Şarkılar ve müzik varlık ve yokluk arasında, görünen ve görünmeyen, gerçeklik ve gizemlilik arasında ikisini de ayni anda hissettiren bir duygu yaratır.
Mistik ses, popular ve bilgesel Arap, Pers ve Türk kültürleri arasından doğru akar.
“Bereket”, bu sesten filizlenir ve sarar ve insanlara, yerlere ve nesnelere nüfuz eder.
Vokal müzik dönen dervişlerin performanslarında olduğu gibi sık sık danslarla eslik edilir ki, onlar ilahi bereketi almak maksadıyla bir eli gök yüzüne doğru yöneltir, ve bu bereketi huzurdakilere iletmek içinde diğer eli yere doğru döndürerek sema ederler.

Bu kudsal ve popular müzik tipleri, olağanüstü bir önemlilik ve Asya’dan Afrika’ya, Arap dünyasından İran dünyasına iletişim kurucu bir neşe taşırlar.
Onun birliğini ve hayat için arzusunu beyan eden bir bağlantıyı garanti ederler.
Eşsiz olan (Es-Samed) Allah’a ibadet eden, ruhun suretidir: Aşk, aşkın yanışı.
Fundamentalistlerin ölüm tutkularının karsısında, o yaşam neşesinin bir kutlayışıdır.

Besteci Armand Amar ile karsılaşmak çok verimli oldu, ve Armand Amar filme yeni bir canlılık üfledi.
Büyük Sufî şeyhleri tarafından çalınan çok harika müzik eserleri vardı, ve Arman onların üzerinde çalıştı.
Onunla birlikte, çök eski bir Endülüs kardeşlik ateşini yeniden tutuşturduk!
Bir araya getirdiğimiz bir diğer kardeşlik ise İran, Tunus, Kürt, ve Cezayir aktörleri ile oldu.
Parviz Shahinkhou, 63 yaşında olmasına karşın bizim en heveslimiz idi.
İstar’ı oynayan Arap asıllı İranlı Meryem Hamid sürekli bir dilden diğerine geçerek bizi o güzel oyunculuğu ve merakı ile sürekli şaşkınlık içinde bıraktı.



Spırıtualıty And Practıce: Doğu ve Batı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?

Nacer Khemır: Doğu ile batı arasındaki farkı açıklamak için bahçeler kadar güzel bir örnek verilemez.
Batı bahçesi, görünür ve evi çevreler, diğer yandan doğu bahçesi ise gizlidir böylece batindir ve evin merkezindedir.
Kâhire’de, Granada’da, Marakesh’de ya da Tunus’ta olsun, bu islami bahçe kavramı daima yaygındır.
Bir bahçe, aklın kaçtığı yer olan, tefekkür ve meditasyon yeri olduğundan dolayı, ancak saklı olabilir.
14.Lui yada Medici ailesi tarafından ortaya çıkarılan klasik batı bahçesinin amacı, çevreleyen dünyayı domine etmektir ki, o ufka doğru giden perspektif çizgilerini açıklar.
O bir ustalık bahçesidir.
Klasik batı bahçesine benzemeyen Japon bahçesi ise düşünce rahatlığı teşvik etmektedir, fakat Oryantel görünmeyen bahçe ise bir kişinin iç nefsinin tefekkürüne yöneliktir bunu teşvik eder.
Fakat bütün bahçeler çeşitli büyük gelenek ve kültürlerden çıkmıştır, ve hepsi de dünyanın süsü için gereklidirler.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 2009 Ocak Haber Arşivi

Mesaj gönderen Gul »

KULLUK KOLAY MI?..
Tarih: 27.01.2009 Saat: 20:31 Gönderen: kulihvani

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)


KULLUK KOLAY MI?..

Dinin gayesi insanın kalbini ruhanîleştirmektir.
İnsanın ruhuna nüfuz etmek icab eder.
Bütün kâinat, bu namütenahi kâinat işte ruhun kendini idrak etmesi için bir sahadır. Bütün kâinat.
O halde kâinatın her yeri kudsîdir, mukaddestir biz İslam için.
“Efendim felan yer uğursuzdur. Felan yer gavur yeridir.!”
Yoo yooo yooo! Hadis-i Peygamberi var.
“Bütün zemin mesciddir.” buyuruyor Cenâb-ı Peygamber!..

Onun için İslam dağ başında da, kiremit üstünde de, damda da, tayyare de de her yerde namaz kılabilir.
Bütün zemin mesciddir.
Mescid oldu mu, mescide mukaddes abdestli girilir.
O halde aziz cemaat.
Ben sizi zorluyorum.
Mütemadiyyen abdestli gezin.
Kâinatın yer yeri mesciddir.
Anladınız mı şimdi.
Herşey zamanında geldiği zaman sorulur.
Abdestsiz gezme, abdestsiz gezme.
Bozuldu al. Gece yattın, kalktın gece gittin helâya al.
Su yok. Bir damla suynan da alır insan.
Avucuna dökersin, şöyle bitti.
Abdestli yat, kalkacağın belli olmaz.
Abdestli yatarken gece uykuda ruhun kabz olursa şeytan yanına yanaşamaz senin.
Zaten abdest aldın mı şeytan gider oğlum.
Zaten bu âhir zamanda müslümanlarınan şeytanlar uğraşmaz oğlum.
O kadar uğraşacak mevzu var ki onlarınan uğraşsın.
Ama dediğim Müslüman.
Müslüman yalan söylemez.
Müslüman gıybet etmez.
Müslüman dedikodu etmez.
Şakadan bile olsun yalan söylemez.
Midesine haram sokmaz.
Aç durur geberir, midesine haram sokmaz.
Çünkü haram girdi mi.
Nasıl ki evvelden size çok anlattım. İş berbattır.
Hakiki insanlık, müsibetle güçlükler tekamülündeki sabırdan ibarettir.
Bu dünya dayanma pazarıdır. Sabredeceksin.
Şükür insanın nefsini korur. Elhamdulillah.
Sabır kalbini Allah ile doldurur. “Men sabere zafere.”
Her şeyin sonunda Esmâü-l Hüsnâ yı ezbere bilen varsa, Es Sabûr ile biter.
Her şeyin altında Es Sabûr olan Allah gizlidir.
Onun için kalbini Allah ile doldurur sabreden insan.
Şükr ise nefsini korursun.
Nefsini korumadan sabredemezsin.
Onun için aziz cemaat.
Zaten hakikatte dindar insan veya dinsiz insan diye bir şey yoktur. Dinsiz insan.
Düşünebilen veya düşünemeyen, ihtiraslarına hakim veya onlara zebun olan insan vardır.
Her insan dinsiz bile bir şeye inanmıştır.
İnanmayan bir şey yoktur. Hayvan bile inanır.
Sürüynen gider akşam köye girdiği zaman kendi evini bulur.
Nereden buldu.
“Efendim buldu!”
Bulur işte, öyle bulur.

Onun için aziz cemaat;
Allah’a tâzim hududuna evvela cesedle tâzim ile girilir.
Bu edebe cesedi tâzim ile girilir.
Nasıl o cesedi tâzim.
Cesedini temiz tutmak.
Midesine haram sokmamak. O da cesedi.
Zehir yediğin zaman cesedin niçin çürüyor.
Helal yoldan yürümek.
Cesedini temiz tutmak.
Mideye haram sokmamak.
Helal yoldan yürümek.
Her an abdestli dolaşmak.
Daima abdestli olana şeytan yanaşamaz.
Ben söylemiyorum.
Allah’ın büyük incisi Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz söylüyor bunu.
Çok uyuma.
Mideni çok doldurma.
Dilinden şükrü bırakma.
Belalara sonsuz bir sabır göster.
“Peki yahu helal kazanıyorum ben, obur gibi yiyeceğim!”
Oğlum yeme.
Cenâb-ı Allah insanı yarattığı zaman.
Kaç okka peynir, ne kadar helva.
Ne kadar tavuk, ne kadar yağ, ne kadar ceviz, ne kadar pasta.
Ne varsa yiyeceğini hesap etmiş hazine-yi humayununa, hazine-yi İlahîsine koymuştur.
Bu kulumun giyeceği bütün, eş, yemek, şu, bu, su, mu hepisi nedir. 3 tondur dedi. Sizin üç ton, ötekinin 5 ton.
Öteki daha obur olacak sekiz ton.
Çok dikkat edin buraya aziz cemaat.
Bunlar kitaplarda yoktur.
Es Semi’ Esmâsına riâyet edersen kulağın almadığı bazı sesler vardır.
İnsana fısıldarlar.O fısıltılardan söylüyorum.
Radyonuz yok sizde. Benim aha burada küçük bir radyom var ordan geliyor sesler. Anlaşıldı mı? Her zamanda orada.
Bir âyet-i kerime de diyor ki “Ben” diyor.
“Kaç ton? Hasan Efendiye.”
“Bunun beş ton rızkı var.”
“Beş tonu yemedikten sonra Ben bunun ruhunu kabzetmem” diyor Cenâb-ı Allah kontratı veriyor imzalıyor.
Sen dersin ki: “Efendim ben bunu on senede yerim ama on beş senede yiyeceğim!”
Ömrün uzar. Ömrün uzar.
“Ben efendim ben hepsine dayanamıyorum börekleri yiyeceğim!”
Geberirsin. Geberirsin.
Ama bir şartla diyor bunu: “Ben koydum ama. Hasta olursa” âyet-i kerime de diyor ki: “Tedavi olunuz!”
Emrediyor, tedavi olacaksın.
“Niye?”
Ruh-u Rasûlullah var onun için tedavi olacaksın.
Ben seni boş bırakmadım. Başı boş, serseri değilsin.
“Eyahsebu’l insanu en yutreke suden”
“Biz insanı başı boş yularsız mı bıraktık zannediyorsunuz” diyor.
Nedir o?
Hasta olursan tedavi olacaksın.
O halde bir insan hasta olursa tedavi Allah’ın yarattığı cesede edeb icabı tedavi olmak mecburiyetindedir.
Tedavi farzdır insana.
“Ben efendim olmayacağım tedavi.”
Küfre girer. Farzı terk eder, kendine göre kâfir olur.
Kâfirlik şimdi kolay oğlum. Eskiden zordu kâfirlir. Şimdi kolay.
Bir saniye de kâfir olursun.
Bir saniye de Müslüman olursun.
“Şimdi hasta oldu mu” diyor.
“Ben o hazinemdeki hani yiyecekleri var ya onu bir naylon torbaya doldurur sararım gelir başucuna korum hastanın” diyor.
“Kimse görmez onu” diyor.
“Tedavi olmaz, bilmem ne etmezse” diyor.
“Rızkını mızkını ben evvelce kontratımı fes eder, Azraile: “al bunun canını derim!” diyor.
Öyle kolay değil.
Ben rızkımı geç yiyim de, az yiyim de.
Aha öyle değil iş.
Şimdi durum bakın neler çıkacak altından.
“Hasta oldu mu” diyor. “Ben kuluma acırım” diyor.
Er Rahîm Esmâm her şeyi kavrar.
Onun için: “El emrazu hedayayi min azzi ve celle min abid.” “Hastalıklar kul için Allah tarafından insana verilmiş bir hediyedir” buyuruyor.
Ne hediyesi bu. Böyle hediye olur mu?
Kıvranıyorum sabah böyle bu ne biçim hediye.
Hediye yahu oğlum.
Şimdi hastalıklar iki türlüdür.
Biri manevî hastalıklar. Biri maddî hastalıklar.
İnsanlar, şimdi şu elinizi sürseniz şuraya. Biraz çizilse.
Başlasanız kaşımağa, kaşı kaşı kaşı.
“Yahu dur kaşıma!.”
“Çok kaşınıyor efendim sabredemiyorum!”
Sabrı da bırak kaşı kaşı kaşı deriler soyuldu.
Hazırladın mı sen hastalığa yer.
Giderken toprakta girdi mi.
“Girdi!”
“Mikroplar girdi mi?”
“Girdi!”
Mikroplar var dışarıda amma sen burayı hazırladın.
Hazırlamasaydın girmeyecekti.
Mesela giderken. Şöyle yaparsın. Duymazsın bile.
Buradaki kaşıntı birikir, birikir, birikir bir küçük sivilce olurdu.
Bazı insanlar da yapar.
Edepsizlik yapar.
“Nasıl efendim ben edepsiz değilim. Beş vakit namazımı kılıyorum. Hatta hacıyım.” Ne olursan ol oğlum.
Aklınnan edepsizlik yaparsan onun tevbesi kolay.
Bide haberin olmadan edepsizlik yaparsan.
Nasıl.
Sokakta giderken bastın bir karıncaya.
“Efendim karınca, nasıl var?”
Açacaksın gözünü. Ne zannettin ya Müslümanlık kolay mıydı.
Giderken birinin kalbini kırdın.
İslamiyette giderken: “Efendim felan şeylere bakmamak, Efendim günahdır!” der efendim.
Ulan günahdır istediğine bak mesele o değil.
Sana fenâdır sana fenâ.
O damla damla damla birikir. Bu kaşıntı gibi.
Orası açıldı mı şeytanın mikrobu, şeytanın bilmem nesi sana girer.
Anlaşıldı mı. O halde hediyedir insana.
Toplarsın edepsizlikleri toplarsın, toplarsın, toplarsın. Hani cinganeler vardır.
Sokaktan akşamüzeri iftar zamanı bir dilim ekmek ordan bir dilim ekmek ordan, bir dilim ekmek ordan bir torba ekmek yapar.
Onu ne yapar yer mi?
Yooo doğru.
O tükürük köftesi yapan heriflere götürür.
O da tenekeye basar birer de et vurur.
Ötekine berikine sağlar bunu.
Onun için bu bilmediğimiz edepsizlikler.
Sokakta giderken birine çarptın.
Gerisine: “Efendim affedersiniz kusura bakmayın!”
“Ziyanı yok oğlum! Ziyanı yok oğlum!”
Ama affedersinnen, ziyanı yokunan herifin parmağı acır ama.
Onun için böyle fenâlıkları.
İşte bu gibi fenâlıklardan, haberi olmayan fenâlıklardan insan kendini korumak için daima abdestli gezecek.
Bu birikir. Bu fenâlıklar birikir birikir birikir.
Allah onu bir hastalık sûretinde tecellî ettirir.
Çıkar. O zaman duyarsın. İşte bu hediyedir.
Senin edepsizliklerini topladı topladı.
Aha edepsizliğin önünde kulum.
Ya tedavi ol. Ya af dile demektir. Tövbe demektir.
Manevî edepsizliğin varısa aman Ya Rabbi sen beni kurtar dersin.
Maddî edepsizlikse tedavi olacaksın.
Onu da mecbur tutuyor.
O halde tedavi olmak maddî bir nevi tövbe demektir.
Allah’ın malzemesiyle. İlacı da Allah yarattı.
Haaa şimdi kulumun ekmeğini koydum oraya.
Torbası, naylonuna koydum getirdik.
Bakalım ne yapacaktır. Amma deriz.
Ben kulumu, şimdi bu bunu yerse ağrısı var, şu var.
Hanı mesela bağırsağa tıkanır herifin öküz gibi su içmeye başlar.
Ooooo vır vır vır. Aman dereleri içecek. Patlar gider.
Hastaneye de vermeyen.
Su vermeyen aman buna aman geberirsin. Oğlum ölürsün.
Peki beyim. Korkuttu mu içme suyu.
Şimdi yemeğe önüne koy amma. O görünmeyen yemeği.
Acır Cenâb-ı Allah. Er Rahmân Er Rahîm Esmâsıyla tecellî eder.
Bu kulumu ben yarattım. Bana secde ediyor.
Ama kâfir olsun. Dinsiz olsun hepsinde aynıdır bu.
Musavat-ı İlahî.
Kul yemeğini yemesin diye iştahasını kesiverir Cenâb-ı Allah.
Onun için bütün bazı hastalıklarda insanın iştahı kesilir bilirsiniz. Bunu tıp halledememiştir. Tıpta halledilememiştir.
“Felan hastalıkta iştahı kesilir.” Ama niye kesilir kimse bilmez.
İşte Allah kulunu korumak için iştahını çekiyor.
Niye?
Tövbesini yapsın bilmem ne. Rızkını sarf etmesin. Ben çünkü kontrat ettim.
Rızık biterse giden gürültüye.
Onun için az ye diyorum az ye.
Oburluk yapma. Oranın rızkını kaybetme.
Oranın rızkını kaybetmezsen dünyada kalma müddetin fazla olur. Şükür ve rıza yoluna dövüzün fazla olur.
Üç günde hazırlanmakla otuz günde hazırlanmak arasında büyük fark var.
“Ama efendim felanca yirmi yaşında öldü. Felanca da üç yaşında.”
Onların sebebleri başka oğlum. Onların sebebleri başka.
Onları biliyor musun?
Biliyorum yaaaa.
Ama anlatırsam hepiniz çıldırırsınız.
“Aman Allah!” der hepiniz kaçarsınız.
Bende cübbeyi bırakır evime giderim.
Her şey söylenmez.
Siz bunlarnan uğraşın yeter o kadar.

O halde ne diyoruz.
Cesedini temiz tut.
Midene haram sokma, Helal yolda yürü.
Her an abdesti bulun.
Daima abdesti olana şeytan yanaşmaz.
Çok uyuma.
Mideni çok doldurma.
“Eee niye uyumayım yahu Allah vermiş.”
İstersen öküz gibi uyu.
Efendim bazısı uyamazda gelir: “Doktor Bey reçete yaz!”
Aha yazıyım.
Al oğlum gider.
Yirmi dört saat uyu.
Onlar zaten uyanık insanlar değildir.
Uykudan uyandıkları için sıkıntı duyarlar.
Tekrar uyumaya için, onun için ilaç alırlar.
Uyumadıklarından değil.

Onun için aziz cemaat gece kervanlar geçer haaa.
Ay bak yeni göründü.
On beşine kadar dünya bildiğin dünya değildir haaa.
Gece kat bir buçukta bir namaz kıl.
Ben illa gebersem de, kalksam da gece namazımı kılacağım diye şey et, aht et.
Kendine söz ver. Bir şey olmazsın korkma.
Zinde olursun. Zinde olursun.
“Efendim ben bir şey.”
Oğlum bir şey görme.
Elektriklerin sönükte onun için geçen sinemayı göremiyorsun.
Bir gün elektriklerin yandı mı çooook şeyler görürsün.
Devam et. Acele yok İslamiyette.
Es Sabûr Esmâsına bürünmek vardır.
Dilinden şükrü bırakma.
Belalara sonsuz bir sabır göster.
Sabrında: “Öff!..”
Yoooo!..
Kış gelir odunu, dondurmayın, Yaz gelir neydi o aman, başımı, dişimi.
Yooo bu sabır değildir. Bu sabır değildir.

Hazreti Ebu Bekir r.a un dişi ağrımışta.
Huzur-u Risalette imiş.
O kadar ağrımaya başlamış ki tahammül edemiyor.
Gözlerinden yaşlar gelmiş.
Rasûlullah demiş.
“Ya Ebâ Bekir ne oldu sana?”
“Hiç ya Rasûlullah!” demiş.
“Hele hele” demiş.
“Ya Rasûlullah üç gündür dişim ağrıyor.
Tahammül edemiyorum.
Şimdi huzur-u saadetinizde ağrıdı.
Tahammülsüzlükten gözümden yaş geldi!” demiş.
Rasûli mübarek elini uzattığı gibi duruvermiş.
“Ya Ebâ Bekir bana üç gündür niçin söylemedin?” demiş.
“Ya Rasûlullah Allah’ı sana mı şikâyet edeyim?” demiş.

“Aman şuram ağrıdı ölsemde kurtulsam aman, aman!”
Yoooo bu Müslümanlık değil.
Bu kâfirlik de değil. Bu hiçbir şeyliktir.
Halinden şikâyet bir nevi kaderi tenkid etmektir.
Kaderi tenkid edenin muhakkak başı kırılır. Bakın tarihe.
Onun için İslamda dünyadan şikâyet katiyyen yasaktır.
Tövbe ve istiğfar fırçasıyla durmadan fırçalanmak lâzım.
Ama ben edepsizlik yapmadım.
Yaaa demin dedim ya haberin olmadan edepsizlik yaparsın.
Şu anda bak, tozları silkelemek daha iyi değil mi?
Bu da bir istiğfardır. Cesedi istiğfardır.
Güzellik istiğfarı saçların büyümüş düzelt.
Buralarında kıllar büyümüş. Cımbıznan al güzel görün.
Senin ve sur Allah’ın bütün nuru yüzündedir senin.
İçinde Allah dolu insanın.
Hakiki müslümanın başı da sonu da Allahu Zülcelal ile doludur.
Yıkayın Allah’ın Kevser suyuyla insanı.
İçine de tıka basa Rasûlullah nuru doldur.
Kalbine de sok Allah’ı. İşte müslüman budur.
Kalbi vurduğu zaman: “Allah! Allah!” diye vurur.
Hepiniz vuruyorsunuz.
Amma sen daha dağdasın. Gürültüdesin.
Kavgadayken insanın bir yeri bir yere vurulursa kesilir farkına varmaz.
Harbte kurşun girer “cıv!” diye gelir geçer.
Sen korkundan kurşunun bile farkında değilsin.
Onun için Müslümanlar gözünüzü açın!
Gözünüzü açın. Güler yüzlü olun.
Büyüklere hürmet edin. İtimat edin.
Küçüklere daima şefkatli olun.
Bak şu caminin gelirken gördüm.
Duvarında yazılar yazılmış.
Bir taneniz elinize bir ıslak sünger alıp da onu silmiyorsunuz.
Burada biz kılıyoruz. Çocuklar yapıyor.
Müezzin efendiye söyledim.
Onları sildirin oğlum, sildirin sildirin.
Hayvanlara nebatlara karşı sonsuz bir merhamet gösterin.
Birinnen konuşuyorken dalı çekiyor herif, koparıyor yaprağı. Hayvan sürüsü bunlar.
Üniversite talebesi de gördüm.
Şurda, şurda. Dalın yanında yazın duruyor.
Arkadaşınnan konuşurken. Dalı koparıyor.
Alıyor hemide dişinen yiyor. Hayvan, hayvanlık taklit ediyor.
Dedesi hayvan da şimdi hayvanlığı unutmuş hatırasını şey ediyor. Nebatlara dokunmayın. Olduğu yerde seyredin onu.
Onlar daima Allah’ı zikrederler.
Resul-i Ekrem Efendimize inan şu âyeti de katiyen unutmayın.
“Sende öleceksin Ya Rasûl, onlarda ölecekler” hepimiz öleceğiz.
O halde kinin kime. Gürültün kime. Hızzın kime.
Bu dünyada Rasûlullah’ın açtığı edeb ve terbiye yoluna girmeden ebedi saadet için kimse bir şey ummasın.
Hakiki mü’min yanında Allah’ın Rasûli anıldığı zaman iç âlemi taşmaya, tâzim ve heybet dalgaları coşmaya başlar.
Rasûl ve Allah’a asî olan Onun kudretini görmediğindendir.
Asî Allah’ın adalet sıfatıyla daima karşı karşıyadır.
İman gözüyle her şeyin taksiminin Allah tarafından olduğunu görüp anlayan bir şey istemek için utanç duyar.
Hakiki Müslüman, Allah’ın şeyiyle her şeyin taksim edildiği için bir şey isteyemez.
Ellerini kaldırdığı zaman “bana şunu ver. Bunu ver!” demeye utanç duyar.
Hiç biriniz diyor musunuz ki: “Benim aldığım nefes havasını fazlalaştır ya Rabbi!”
Hiç haberin yoktan.
İşte böyle şükredeceksin Allah’a hiç haberin olmadan.
Şunu, bunu çoğalt. Bana şunu ver. Bunu ver.
Yok yok oğlum. Edep haricine çıkar.
Edep haricine çıkan da Müslüman değildir.
Dolsun küpler dolsun bilmem ne.
Yo yo yo oğlum. aaaha.
Ama bunu bazı serseriler anlamamıştırlar.
İslam dini bir hırkaynan bir çömleknen otur.
Yok efendim bu değildir.
Aza kanaat edip iç âlemi geniş İnsan demektir.
Bir kurşunun ciğeri delip geçmesi ve hemen çıkıp gitmesi kadar bir zamanda bir daha bakarsın perdeler açılıverir gözünün önüne.
Ve hemen kapanır.
O anda anlayabilirsen anlarsın.
Bu herkeste vaki’dir. Her an vaki’dir.
Fakat farkına varan milyonda bir kişidir.
Farkına vardığın zaman parmağını sokarsın perdenin arasına daha kapanmaz.
O zaman ismine Velî derler.
Sokakta giderken, namaz kılarken, şunu ederken, bunu ederken bazen insan dalıverir birden.
Bir gürültü.. İşte o an gaflet anıdır.
Allah gaflet halında iken bulunur. Akılnan bulunmaz.
Boşanacaksın için. Boşanacaksın.Yolunu şaşıracaksın.
Yolunu şaşırdığın zamanda sana dümen olacak abdestli bulunmandır.
Bunları bulmak için ölümün gelmesini beklemeyin mü’minler.
Ölüm anında bütün kapılar insanan yüzüne kapanır.
Velteffetissaku bissaki. İla rabbike yevmeizinilmesaku. Fela saddeka ve la salla. Ve lakin kezzebe ve tevella. Summe zehebe ila ehlihi yetemetta.
Hani sen edepsizliknen, bilmem neynen yükseleceğini zannettin. Ne oldu. Sonun ne oldu.
Evla leke feevla. Summe evlaleke feevla
Yazıklar olsun kulum sana.
Bir daha yazıklar olsun âyet-i kerime bu.
Onun için o günü beklemeyin.
Tövbe etmeye gücün yetmez olur o anda.
İhsan kapısı kapanmadan acele et.
Ölüm iman sahibini sevindirir.
Küfür ehlini de ürküdür. Münafıkları da korkutur oğlum.
Verilen şeye rağbet edenin nasibi yoktur.
Rağbet verilen şeye değil onu verene rağbet etmek lâzım.
Oooo baklava geldi, verene bak sen.
Velîler eczanesinden bir iki ilaç reçetesi ismi biliyorum ben. Eczanelerde çok iyi eczacılar var değil mi.
Efendim baş ağrısı için nedir?
Optalidon al. Aspirin al. Panalcin al. Şunu al. Primadion al derim.
Bi de Velîler eczanesini de ben biliyorum.
Orayı da gezdim.
Ordanda bir iki reçete ismi söyleyeyim size.
Her derdin bir devası vardır Velîler şeyinde.
İsyan hastalığı vardır insanda.
Nasıl isyan.
Yav şu olmadı. Yapamadık bu işi ne olacak. Geçinemiyorum bi.
İsyan bu işte.
İsyan bayrağı çekipte hükümete karşı ihtilal yapmak değildir.
Manevî âlemde isyan, kader zincirine tekme atmak demektir.
“Yav ne yapacağım, ben bu gün şöyle ettim. Böyle ettim! Hırsızlık mı?”
“Yoo yoo yooo isyan!”
İsyan bu işte. İsyan hastalığı vardır.
Buna çare itaattır. Kafanı önüne eğmek. Allaha tevekkül etmektir.
“Zülüm gördüm.”
Zülüm hastalığının şeyini de adalet yıkar onu. Yok eder.
Hata bir hastalıktır.
Bir insan bir yanlışlıkla bir hata edebilir.
İlacı, gâyet tabi hata yapmamak için doğru olmak lâzımdır.
“Aftalul cihadı kelimetin adliyin vel sultanul cihad.”
“En büyük cihad hiç korkmadan hakikati söylemektir.”
Yalandan (kaçmaktan) ayrılmayacaksın.
Yalandan (kaçmaktan) ayrıldın mı.
Allah’ın Es Semi’ Esmâsını inkar edersin: “Allah duymuyor ben bu yalanı yapacağım!” diye.
İslam da en büyük fenâ şey yalandır.
Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu duyduğunu, gördüğünü inkar ediyorsun demektir.
İşte şirk. Şirk-i celî! Bu götürür insanı.
Bu haberi olmadan yaparsan son nefesinde sana kelime-yi şahadet söyletmezler.
Gümbürtüye gidersin. Agop efendi gibi.
Onun için aziz Müslümanlar yalan hep.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Yalan söyleme de kılma namazı.
Yani namaz kılma demiyorum.
Kıymetini anlatmak istiyorum.
Onun için Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimize hicret emr olunduğu zaman kendisine.
Hicret müşriklerden korktuğu için değil, Emr-i İlahîyle hicret de bir sırrdır.



KELİMELER:

İcab: Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak. * Ist: Akitlerde ilk söylenen söz. Bir mal sahibinin müşteriye karşı, "Bu malımı sana şu kadar paraya sattım" demesidir. Müşterinin de kabul etmesine dair olan sözüne "kabul" denir. Şer'i ıstılahta buna "icâb ve kabul" denir.
Namütenahi: Nihayetsiz, bitmez, sonu gelmez.
Kudsî: (Kuds. dan) Mukaddes, kutsal, muazzez.
Mütemadiyyen: Devamlı surette.
Müsibet: Afet. Belâ. Felâket. Hastalık. Dert.(Merayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirtmek için çobanın attığı taşlara musâb olan bir koyun, lisan-ı hâliyle: "Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyâde fâidemizi düşünür. Mâdem onun rızâsı yoktur, dönelim." diye kendisi döner, sürü de döner.Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsi ve dâll değilsin. Kaderden sana atılan bir musibet taşına mâruz kaldığın zaman $ söyle ve merci-i hakikiye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür. M.N.)
Men sabere zafere: Kim ki sabrder, zafere erer.
Sabır: Acıya ve zorluğa katlanmak. * Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. * Muharebede şecaat gösterme. * Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. * Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek
Tâzim: Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.
Humayun: f. Padişaha ait. * Mübarek. Kutlu. Uğurlu. Âlî. * Kuvvetli.
Es Semi’: İşiten, duyan. * Fık: Allah'ın (C.C.) insanlar gibi zamana, âlete muhtaç olmayarak her şeyi işitmesi ve duyması. (O'nun işitip duyamıyacağı hiç bir şey yoktur.)
Musavat: Eşitlik. Aynı seviyede oluş.
Celî: Parlak, açık, âşikâr, meydanda. * Kur'an harfleri ile yazılan bir çeşit yazı
.


ÂYETLER

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى

Resim---“Eyahsebul'insanu en yutreke suden.: İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” (Kıyâmet 75/36)


وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ

َلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى

وَلَكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّى

ثُمَّ ذَهَبَ إِلَى أَهْلِهِ يَتَمَطَّى


Resim---“Velteffetissaku bissaki. İla rabbike yevmeizinilmesaku. Fela saddeka ve la salla. Ve lakin kezzebe ve tevella. Summe zehebe ila ehlihi yetemetta: Ve bacak bacağa dolaşır. İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur. İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti. Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti.” (Kıyâmet 75/29-33)


أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى

ثُمَّ أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى

Resim---" Evla leke feevla. Summe evlaleke feevla.: Lâyıktır (o azap) sana, lâyık! Evet, lâyıktır sana (o azap) lâyık!” (Kıyâmet 75/34-35)
Resim
Cevapla

“2009” sayfasına dön