MUHAMMEDİ TASAVVUF

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Azîz Kardeşlerim;
“Ulûhiyyet” iddiasında bulunan Firavun ve Deccâl, peygamberlik iddiasında bulunan Müseylemetü’l-Kezzâb’dan sonra Velîlik iddiasında, kerâmet davâsında bulunanlar çok olmuştur.
Davâ etmek tehlikelidir kısacası. Var ise ne âlâ..

Gavsu’l- Azam Abdülkadîr Geylânî kaddasallahu sırrıhu Efendimiz; kerâmet davâsına kalkışmayı =>“Erkeğin hayz hâli görmesi gibi, cenâbet hâle düşmeye” benzetmiş ve şiddetle kaçınmayı bildirmiştir.
Kerâmet =>
HAKkcelle celâluhu’ya yaklaşım ikrâmı iken,
=>İstidrac
HAKk celle celâluhu’dan uzaklaşma nankörlüğüdür.
Zâten insanın kendisini beğenmesi/ücûb ve özellikleriyle övünmesi=>Kibir..
Kibir ise =>
İBLiS’in İŞİ ve Âdetidir.:


قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلاَّ تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ قَالَ أَنَاْ خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ
Resim---“Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk (emertuke), kâle ene hayrun minh (minhu), halaktenî mi’n- nârin ve halaktehu min tîn (tînin).: (ALLAHû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım,beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.” (A’râf 7/12)

Ve =>FİRAVUN’un İŞİ ve Âdetidir.:

وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Resim---“Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihî kâle yâ kavmi e leyse lî mulku mısra ve hâzihi’l- enhâru tecrî min tahtî, e fe lâ tubsirûn (tubsirûne).: Ve firavun, kavmi içinde seslendi: “Ey kavmim, bütün Mısır benim mülküm değil mi? Ve altımdan akan bu nehirler? Hâlâ görmüyor musunuz?” dedi.” (Zuhrûf 43/51)

MuhaMMedî VeLîLer'in DUYduğu ve UYduğu İSe.:

قَالَ يَا مُوسَى إِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالاَتِي وَبِكَلاَمِي فَخُذْ مَا آتَيْتُكَ وَكُن مِّنَ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Kâle yâ mûsâ innîstafeytuke alen nâsi bi risâlâtî ve bi kelâmî fe huz mâ âteytuke ve kun mine’ş- şâkirîn (şâkirîne).: (Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Ey Musa! Muhakkak ki; BEN, risaletimle ve kelâmımla seni insanların üzerine seçtim. Artık sana verdiğim şeyleri al. Ve şükredenlerden ol.” (A’râf 7/144)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Size ne emrettimse onu alınız. Ve sizi neden nehyettimse ondan vazgeçiniz.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; İbni Mâce, Mukaddime: 1)

ALLAHu zü’L- CELÂL’den UMarak ve KORkarak;

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ
Resim---“Festecebnâ leh(lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh (zevcehu), innehum kânû yusâriûne fi’l- hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ (reheben), ve kânû lenâ hâşiîn (hâşiîne).: Bunun üzerine ona icâbet ettik (duâsını kabul ettik). Ve ona, Yahyâ (aleyhisselâm)'ı hibe (armağan) ettik. Ve onun için, zevcesini de ıslâh ettik (çocuğu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarışırlardı. Ve Bize, rağbet ederek ve korkarak duâ ederlerdi. Ve onlar, Bize huşû duyanlardı.” (Enbiyâ 21/90)

Takvâ ve Tevekkül içinde sapmadan, saptırmadan halkın içinde ve Halka Hasbî Hizmetle =>HAKk celle celâluhu’ya =>MuhaMMedî İZde YÜRÜr, GEÇer GİDERLer..
Önemli olan Son Nefes Şehâdetidir.. Ve her nefesin gerçekten son nefes olabileceğine kesin inanıp ona göre
MuhaMMedî MetodLa KULLuk YAPmaktır..

Ben bâzen.: “Cennete Velîyullah girecek!” diyorum da, insanlar güceniyorlar!. Ve.: “Biz kim, VeLî OLmak kim!” diyorlar.
Doğru söylüyorum.. Gerçekten CeNNet’e
ALLAHu TeÂLÂ’nın DOStLarı girecek.
Düşmanları ise kesinlikle cehenneme girecek..
Çünkü onların Hayatta
TERCİHLeri TEVHiDden YANa OLmadı Açık ya da GİZLi ŞİRkten YANa idi.:


أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Resim---“E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh (gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh (ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne).: Hevâsını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve ALLAH, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda ALLAH'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?.” (Câsiye 45/23)

Vely.: Baharın, peş peşe gelen yağmurları demektir de..
Velî.: Dost olan. Dost’unun izinde giden..

Azîz Kardeşlerim;
UMarım derdimi ANLAtaBİLdim..

ALLAH TeÂLÂ’ya Dost olmak =>Bize va’dedilen, emredilen ve murad edilen bir ikrâmdır. Yeter ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İZİni =>BiReBiR, peş peşe ve usanmadan CeNNet-i ALâ’ya kadar İZLEyelim!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Cüneydî Bağdadî kaddasallahu sırrıhu.:ALLAHu TeÂLÂ’nın inâyeti işin bidâyetinde/başında yetiştiği hâlde VeLâyet bu işin nihâyetinde/sonunda zuhûr eder!” buyurmaktadır. Ve hakktır..

İşte böylesine MEVLÂ’mız celle celâluhu’ya MuhaMMedî VeLî/Dost OLmadan “BENLİK DAĞI”nın hakkından nasıl gelinecek?.
RABBÂNî, Kur’ÂNî veMuhaMMedî bir İnsÂN OLarak seyret!.
Sanki
Benlik Dağlarını anlatılıyor gibi seyret.:


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
Resim---“Ve yes’elûneke ani’l- cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ (nesfen).: Ve sana dağ(lar)dan soruyorlar. O zaman onlara de ki: “RABBim onları savurup atacak.” (Tâhâ 20/105)

وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
Resim---“Ve humileti’l- ardu ve’l- cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeh (vâhıdeten).: Ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman.” (Hakka 69/14)

وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا
Resim---“Ve busseti’l- cibâlu bessâ (bessen).: Ve dağlar ufalanarak parçalanmıştır.” (Vakı’a 56/5)

فَكَانَتْ هَبَاء مُّنبَثًّا
Resim---“Fe kânet hebâen mun bessâ(bessen).: Böylece dağılıp toz zerrecikleri haline gelmiştir.” (Vakı’a 56/6)

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنفُوشِ
Resim---“Ve tekûnu’l- cibâlu kel ıhni’l- menfûş (menfuşi).: Ve dağlar (atılmış rengârenk yünler) gibi olur.” (Kâria 101/5)

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ
Resim---“Ve tere’l- cibâle tahsebuhâ câmideten ve hiye temurru merres sehâb (sehâbi), sun’allâhillezî etkane kulle şey’(şey’in), innehu habîrun bimâ tef’alûn (tef’alûne).: Ve dağı görürsün, onu hareketsiz sanırsın. O, bulut gibi hareket eder. Herşeyi sağlam yapan ALLAH'ın yaratmasıdır. Muhakkak ki O, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Neml 27/88)

وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا
Resim---“Ve suyyireti’l- cibâlu fe kânet serâbâ (serâben).: Ve dağlar yürütülmüş, böylece serap olmuştur.” (Nebe’ 78/20)

Ve Bütün BunLar.:

İnsanın ilk halk edilişindeki topraktan =>NEY’e üfürülen
RahmÂN Nefesi =>MuhaMMedî VeLîyuLLAH’ın LetâifLer “SÛR”una/ki tümü bu bedende cemân..
Bir de =>Bu ÂLeMde üfürülünce =>seyret HAYReti ve DEHŞeti..
Ve ardından
HAKkınca KULLuk YAPmayı..


وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ
Resim---“Ve yevme yunfehu fîs sûri fe fezia men fi’s- semâvâti ve men fî’l- ardı illâ men şâallâh (şâallâhu), ve kullun etevhu dâhırîn (dâhırîne).: Ve sur'a üfürüldüğü gün, ALLAH'ın dilediği kimseler hariç, semâlarda ve yeryüzünde olanlar dehşete kapıldı (kapılırlar). Ve herkes boyunları bükük olarak ona (ALLAH'a) geldiler (gelirler).” (Neml 27/87)

İŞte ÖyLe OLunca =>BöyLece Nefsin Hevâ ve Hevesi YERLe BİR OLur.. İnşâe ALLAH!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Nasıl zevk ve neşe içinde olurum!. Sûr Sâhibi, boruyu ağzına almış, ne zaman üfürmesi emredilecek diye izin bekliyor!.” buyurunca bu Ashab-ı Kirama pek ağır geldi.
O zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “HASBinALLAHu ve ni’mel VEKÎLu.: ALLAH bize yeter O ne güzel VEKîLdir.” deyiniz”
buyurmuştur.

(Tirmizî, Tefsirü Sûreti 39/6-7)

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
Resim---“Ellezîne kâle lehumun nâsu innen nâse kad cemeû lekum fahşevhum fe zâdehum îmânâ(îmânen), ve kâlû hasbunâllâhu ve ni’me’l- vekîl(vekîlu).: O (ahsen) kimseler ki, insanlar onlara: "Muhakkak ki, insanlar, sizin için (size saldırmak için) toplandılar. Artık onlardan korkun." dedikleri zaman, (bu söz), onların îmânını artırdı. Ve "ALLAH bize KÂFÎdir ve O, ne güzel VEKÎLdir." dediler.” (Âl-i İmrân 3/173)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim İHSÂNuLLAH..

4.2.9-) İHSÂN..

“Hûsn” masdarından türeyen “GüzeL OLmak” anLamınadır..

Hûsn.: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal..
Hûsn-ü-Âdâb.: (Hüsn-i âdâb) Güzel ve iyi edeblilik. Güzel terbiye. İslâmi terbiye..
Hûsn-ü-AhLâk.: Ahlâk güzelliği..
Hûsn-ü-Âkibet.: İyi netice..
Hûsn-ü-Beyân.: Akıcı ve güzel anlatış..
Hûsn-ü-HâL.: İyi hal. Güzel ahlâk..
Hûsn-ü-HulLk.: İyi hal. Güzel ahlâk..
Hûsn-ü-Mahfî.: (Hüsn-i mahfî) Gizli güzellik. * Kalbî ve ruhî güzellik..
Hûsn-ü-Tedbir.: İyi düşünülerek tutulan yol. Tefekkür ile tasmim etmek, ihtiyar olunacak meslek ve harekete karar vermek. Bir kimseden bir haberi nakil ve rivâyet eylemek. Bir şeye iyi muvaffak olmak için o işe muvafık ve hesaplı hareket etmek..
Hûsn-ü-Telâkki.: (Hüsn-i telâkki) İyi anlayış. İyi kabul ediş. Güzel telâkki etmek. Anlayış gösterip iyi niyetle kabul etmek..
Hûsn-ü-Teveccüh.: Sevgi ile karışık medih ve takdir. İyi karşılanmak ve alâka görmek..
Hûsn-ü-Zann.: (Hüsn-i Zan) Bir kimsenin veya bir hâdisenin iyiliği hakkındaki vicdâni ve iyi kanaat. İyi fikirde bulunup, iyi olacağını düşünmek..
Hûsnâ.: (Ahsen'in müennesidir) İyi zan. En güzel. Amel-i sâlih. Pek güzel. Cennet. İyi amel ve haslet. Cenab-ı Hakk'ı görmek ve Ona iman ve ubudiyetle şereflenmek. Düşman üzerine fevz ve zafer bulmak, şehidlik..
Hûsnî.: Güzelliğe dâir. Güzelliğe âit ve müteallik..
Hûsn-ü-Aşk.: Güzellik ve Muhabbet..
Hûsn-ü-Kubh.: Güzellik ve Çirkinlik..

Hasan.: Güzel..
Hasen.: Güzel. Hüsünlü. Güzellik. Güzel olmak.
Hasenü’L- HuLk.: Huyu ve tabiatı güzel..
Hasanât.: Güzellikler. İyi ameller. İyilikler..
Hûseyin.: Huseyn.: Küçük güzel. Güzelcik, küçük güzel (sevgili)..
Hûsnâ.: (dişil) En güzel. Ahsen: (eril) pek güzel.. Hûsn: güzellik..
Husnî.: Güzellikle ilgili..
İhsÂN.: (hasen’den): İyilik etme, bağış, bağışlama, verilen, bağışlanan şey, lütûf ve ikrâm..
MUHSİN.: İhsÂN eden, iyilik eden. Kerim. Cömert. ALLAH celle celâlihu’yu görür gibi O'na ibâdet eden..

Kur'ÂN-ı Kerîm’de İhsan Kavramı “حسن –hüsün” ve türevleri Kur'ÂN-ı Kerîm’de 29’u Mekkî, 28’i Medenî olmak üzere 51 sûrede 176 yerde 194 kez, isim, fiil, ism-i tafdil ya da ismi fâil kalıplarında geçmektedir..

(Abdulbaki, Muhammed Fuad, Mu’cemü’l- Müfehres li Elfazi’l- Kur’ani’l- Kerim, (İstanbul: 1990) 272-275.)

“Ahsenü’L-Hâlikîn.: Yaratanların en güzeli” vasfı ise Kur'ÂN-ı Kerîm’de iki defa geçmektedir;

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Resim---“Summe halaknen nutfete alakaten fe halakne’l- alakate mudgaten fe halakne’l- mudgate ızâmen fe kesevne’l- izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar (âhara), fe tebârekallâhu ahsenu’l- hâlikîn (hâlikîne).: Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alâka yarattık. Sonra alâkadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle ALLAH, Mübârek'tir, En Güzel Yaratıcı'dır.” (Mü’minûn 23/14)

أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
Resim---“Eted’ûne ba’len ve tezerûne ahsenel hâlikîn(hâlikîne).: Siz (bir put olan) Ba'le mi tapıyorsunuz? Ve Yaratıcılar'ın En Güzeli'ni (ALLAH'ı) terk mi ediyorsunuz (vaz mı geçiyorsunuz)?” (Sâffât 37/126)

“İhsÂN” Kelimesi, Kur'ÂN-ı Kerîmde 10 Âyet-i Celîle’de geçmektedir..: Bakara 2/83,178; Nisâ 4/36,62; En'âm 6/151; Tevbe 9/100; Nahl 16/90; İsrâ 17/23; Ahkâf 46/15..

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“İnnallâhe ye’muru bi’l- adli ve’l- İHSÂNi ve îtâi zî’l- kurbâ ve yenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munkeri ve’l- bagy (bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Muhakkak ki ALLAH, adaletli olmayı ve İHSÂNı ve akrabalara vermeyi emreder. Ve fuhuştan, münkerden (ALLAH'ın yasakladığı şeylerden) ve azgınlıktan (hakka tecâvüzden) sizi nehyeder. Böylece umulur ki siz, tezekkür edersiniz diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

هَلْ جَزَاء الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ
Resim---“Hel cezâu’l- İHSÂNi ille’l- İHSÂN (ihsânu).: İhsÂN ın, İhsÂN dan başka mükâfatı-karşılığı var mı ki (olabilir mi)?.” (Rahmân 55/60)

Ki, bu Âyet-i Celîle’lerden 6 tanesi Ana-Babaya İhsÂN etmektir.:
Bakara 2/83; Nisâ 4/36,62; En'âm 6/151; İsrâ 17/23; Ahkâf 46/15..


وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا
Resim---“Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni vel câri zi’l- kurbâ ve’l- câri’l- cunubi ve’s- sâhıbi bi’l- cenbi vebni’s- sebîli, ve mâ meleket eymânukum. İnnallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâ (fehûran).: Ve ALLAH'a kul olun. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve ana-babaya, akrabaya, yetimlere, miskinlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa (eşlere), yolda kalmışa ve elinizin altında sâhib olduklarınıza (köleye, cariyeye, işçilere) İhsÂNla davranın. Muhakkak ki ALLAH, kibirli olan ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisâ 4/36)

وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
Resim---“Ve kadâ RABBuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bi’l- vâlideyni ihsânâ (ihsânen), immâ yebluganne indeke’l- kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ (kerîmen).: RABBin, ondan başkasına kul olmamanızı ve anne ve babaya İhsÂNla davranmanızı kaza etti (taktir etti, hükmetti). Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara (ikisine) “öf” deme. Ve onları (ikisini) azarlama ve onlara kerim (güzel, yumuşak) söz söyle!” (İsrâ 17/23)

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve vassayne’l- insâne bi vâlideyhi ihsânâ (ihsânen), hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ (kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehrâ (şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî mine’l- muslimîn (muslimîne).: İnsana, anne ve babasına İhsÂNla davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Ve onun taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet erginlik çağına ulaştığı zaman 40 yaşını tamamladı. Şöyle dedi: “RABBim! Bana, anne ve babama verdiğin ni'metlere şükretmekte, Senin razı olduğun salih amel (nefs tezkiyesi) yapmakta beni başarılı kıl. Ve zürriyetimi ıslâh et. Muhakkak ki ben, Sana tövbe ettim ve muhakkak ki ben (Sana) teslim olanlardanım.” (Ahkâf 46/15)

İnsanoğlunun İhsÂNı =>İnsanın, bir şeyi yaparken sebeb ve sonucunun şuûrunda olarak neyi, nasıl ve ne için yapması gerektiğini iyice bilerek yapmasıdır..

İmâm-ı Alî kerremullahi veçhe.: “İnsanoğlunun işinin değeri, İhsÂNıyladır.” buyuruğu budur.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İhsÂN; Cenâb-ı HAKk’a O’nu görüyor muşsun gibi ibâdet etmendir. Sen O’nu görmesen de O seni görür.” buyurmuştur.
(Buhârî, İmân 47; Ebu Hureyre ve Ebu Zer radiyallahu anhu’dan; Nesâî, Ömer radiyallahu anhu’dan; Ebu Dâvud; Beyhâki)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim İHSÂN..

ÖMRünü MuhaMMedî MUHSİN OLarak YAŞAyana ALLAHu zü’L-CELÂL’in İhs oLan El HÜSN =>Dâru’s-SeLâm/SeLâmet Yurdu CeNNet. Ziyâdesi ise CemâLuLLAHtır.
Birer hidâyet rehberi olan İlâhî Kitablar, Peygamberler ve Evliyâullâh, dâimâ insanlığı hak ve hakîkate sevk ederek
Cenâb-ı HAKk'ın “cennet dâvetine” MuhaMMedî HASBî-HABİBî HİZMEtçiLeridirLer..

Dâru’s- SeLâm.: Cennetin ikinci katı. Cennet. Selâmet yeri. Esenlik yurdu, cennet, selâmet yurdu, Eminlik Evi, Selâm İklimi, HAKk’ın halkına ve halkın halka Selâmeti. Es SELÂM celle celâluhu olan SeLâm Sâhibinin gazabından sâlim olan yurd..

Dâru’s- SeLâm, Kur'ÂN-ı Kerîmde 2 âyet-i Celilede geçmektedir..:


وَهَذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
Resim---“Ve hâzâ sırâtu RABBike mustekîm (mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn (yezzekkerûne).: Ve bu, senin RABBine istikâmetlenmiş (yönlendirilmiş) yoldur. (ALLAH'a götüren yoldur). Tezekkür eden bir kavim için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.” (En‘âm 6/126)

لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---“Lehum DÂRU’S- SELÂMi inde RABBihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).: RABB'lerinin katında onlar için SeLâm Yurdu (Teslim Yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (ALLAH), onların DOSTUdur.” (En‘âm 6/127)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
إِذَا دَخَلَ أَهْلُ الْجَنَّةِ الْجَنَّةَ Cennet ehli cennete girdiğinde يَقُولُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى ALLAHu TeÂLÂ buyurur ki.: “ تُرِيدُونَ شَيْئًا أَزِيدُكُمْ Size ziyâde olarak bir şeyi vermemi ister misiniz?.” فَيَقُولُونَ Ehl-i cennet der ki.: “ أَلَمْ تُبَيِّضْ وُجُوهَنَا Sen bizim yüzlerimizi ak etmedin mi? أَلَمْ تُدْخِلْنَا الْجَنَّةَ وَتُنَجِّنَا مِنَ النَّارِ Sen bizi cennete sokup ateşten korumadın mı?” -Yani bize bu nimetleri vermişken biz daha ne isteyelim derler- فَيَكْشِفُ الْحِجَابَ Bunun üzerine ALLAH celle celâlihu hicabını kaldırır -Yani zâtından perdeyi açarak CEMÂLini gösterir- فَمَا أُعْطُوا شَيْئًا أَحَبَّ إِلَيْهِمْ مِنَ النَّظَرِ إِلَى رَبِّهِمْ عَزَّ وَجَلَّ Onlara RABBLerine bakmaktan daha sevimli hiçbir şey verilmemiştir..”
buyurmuştur.

(Suheyb radiyallahu anhu’dan; İmam Müslim, İmam Tirmizî, İmam Nesaî, İbni Mâce, Ahmed İbni Hanbel ve Ebu Davûd.)

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Vallâhu yed'û ilâ DÂRİ’S- SELÂM (selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm (mustekîmin).: ALLAH, SELÂMet YURDUna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidâyet ediyor.” (Yûnus 10/25)

لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---“Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh (zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh (zilletun), ulâike ashâbul cenneh (cenneti), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası (ziyâdesi) vardır.”(Yûnus 10/26)

Ahsenû’l- Husnâ.: Güzelliklerin en ahseni en ve daha güzeli. Dâru’s- Selâm/ Selâmet Yurdu-Huzur Yeri..

ALLAH TeÂL İhs EMRetmektedir.:


إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“İnnallâhe ye’muru bi’l- adli ve’l- ihsâni ve îtâi zî’l- kurbâ ve yenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munkeri ve’l- bagy (bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Muhakkak ki ALLAH, adaletli olmayı ve İhsÂNı ve akrabalara vermeyi emreder. Ve fuhuştan, münkerden (ALLAH'ın yasakladığı şeylerden) ve azgınlıktan (hakka tecâvüzden) sizi nehyeder. Böylece umulur ki siz, tezekkür edersiniz diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

Hayr ve Şerri toplayan bu Âyet-i Celîle.:
1-) Hayr olan; adâleti ki tevhidin gereği halka ve ni’mete adl ile muameleyi,
2-) Hayr olan İhsÂNı; HAKk celle celâluhu’yu görürcesine ihlâs ve ittika ile kulluğu,
3-) Hayr olan SıLa-yı Rahîmi, Akraba Bağını kesmemeyi, haklarına riâyeti emrediyor. Rahmetenli’l- ÂLeMin ve “RAHM”in kaynağı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile “SıLa-yı RAHM” Bağını koparmamayı emrediyor..

Bunlara karşılık:
1-) Şer olan; fahşâ ki akıl, mantık ve şerîatın kabul etmediği söz, iş, şehvanî hâller, zinâ ve kısacası meşrû olmayan ameller..
2-) Şer olan münkeri; şer’an ma’rûf/bilinen olmayan, nekr/kabul edilmeyen olan, yapılmasına izin verilmeyen fenâlıklar.. bozgunculuk, iftira v.s..
3-) Şer olan bâgiliği; azgınlığı, serkeşliği, haksızlığı âdet edinmişliği şiddetle yasaklıyor..

a-) İ’TİKADda/İNANÇta ve Sadakatta İFRAT-İ’TİDÂL-TEFRİT.:

İFRATta OLursa =>şirk =>çok ilâh var ve =>“KuLun iradesi sonsuz HâLdedir”diyen =>Ateistler/Dinsizler..

İ’TİDALde/adâlette OLursa =>Tevhid =>Tek-BİR ALLAH ve =>“KuLun iradesi =>HAKk celle celâluhu’nun verdiği takdiri kadardır.”diyen MuhaMMedî Müslim-Mü’minler..

TEFRİTte OLursa =>Ta’til =>”KuLun iradesi yoktur. Herşeyi ALLAH yaptırdı..”diyen Cebriyeciler..

b-) AMELde ve AdâLette İFRAT-İ’TİDÂL-TEFRİT.:

1-) ALLAHu zü’L-CELÂL KuLuna İbâdette, İFRATı YASAKLamıştır.:


طه
Resim---“Tâ, hâ.: Tâ. Hâ.” (Tâ-Hâ 20/1)

مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى
Resim---“Mâ enzelnâ aleyke’-l kur’âne li teşkâ.: KUR'ÂN'ı SANA meşakkat (güçlük) olsun diye indirmedik.” (Tâ-Hâ 20/2)

إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى
Resim---“İllâ tezkireten li men yahşâ.: Huşû sâhiblerine(İçi titreyerek korku duyanlara) zikir (öğüt) olsun diye.”(Tâ-Hâ 20/3)

Teşkâ.: Sen meşakkat, güçlük çekersin..
El teşkâ: zora sokan, yorgunluk bıkkınlık güçlük veren ifrat olandır.
Meşakkat.: HiMMet’in zıddı. Zahmet. Sıkıntı. Güçlük. Zorluk.
HiMMet.: Kalbin bütün kuvveti ile Cenâb-ı HAKk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. Tabiî şevk ve meyil ve heves. Lütuf, yardım..


Tâ-Hâ Sûre-i Celîlesi Mekkî olup ilk nâzil olanlardandır ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e İhsÂNdır..

2-) ALLAHu zü’L-CELÂL ÜMMet-i MuhaMMedî İ’TİDÂL Üzere, MUTEDİL bir MİLLet KILmıştır.:


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şâhidler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şâhid olsun.Ve Biz, sadece Resûl'e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz (belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe'yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak ALLAH'ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve ALLAH sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki ALLAH, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

Vasatan.: vasat, ortada, ifrat ve tefritten uzak..
Vesta: orta, El veseta: orta, mutedil, âdil, dengeli, fazîletli, iyi, hayırlı ve seçkin..


3-) ALLAHu zü’L-CELÂL KULLukta TEFRİTi REDDetmektedir.:

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Resim---“E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn (turceûne).: "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna (abes olarak-boş yere) yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Mü’minun 23/115)

Abes.: boş, saçma sapan olan şeydir..

EL HAKk TeÂLÂ’nın HaLka;
Merhamete ve Muhabbete =>Muhtaç =>Mecbur =>Me’mur ve =>Mahkum OLUŞun MuhaMMedî MENŞE’ine/Esasına, Köküne ULAŞan
MuhaMMedî ÂŞIK;
İLMuLLAH’ın İkrâmı ve İhs olan Kerem Deryâsı Kur’ÂN-ı KERÎM’in Mârifet Mâverası/aynanın ardındaki sırr’ın arkası-na DALıp ÇIKınca =>Haşyet, Hayret ve Dehşet İÇinde SUdan ÇIKmış Balığa DÖNüYOR!.
Ve AHMAKLara Ayak UYDURamayınca da =>ÇiLLe ÇÖLÜ Çarşısında TEKe TEKte TEK BAŞına YAPAYALnız YAŞıYOR!.


İnsÂN =>Beden, Nefs, KaLb Ve Ruhuyla =>İlâhî Bilgi Kemâlâtı, Adl, İhsân ve Sılasıyla YÜKSELeBİLeceği en Üstte İLLİYİN iLe,

İnsÂN =>BENLikçi Bilgisizlik CehâLeti, Fuhş, Münker Ve AzgınLığıyla İNdiği en ALttaki ESFELİN arasındaki;

İnsÂN =>MURADediLen ve EMRediLen YERİni ARIYOR bu ÂLEMde..
Hayvânî Şehveti =>Fûhşa,
Nefsanî Şehveti =>kibr, Hırs Ve Gazabıyla Münkere ve,
Şeytânî Vehmi/kuruntusu, Bâgiliğe/Egoizme Azgınlığa ÇAĞIRırken =>
Rahmânî, Melekî ve İhsÂNî AKLı;
Esâsen AdL-ü-
İhsÂNa, Sıla ve Dâru’s-SeLâma ÇAĞIRıYOR..


إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“İnnallâhe ye’muru bi’l- adli ve’l- ihsâni ve îtâi zî’l- kurbâ ve yenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munkeri ve’l- bagy (bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Muhakkak ki ALLAH, adaletli olmayı ve ihsânı ve akrabalara vermeyi emreder. Ve fuhuştan, münkerden (ALLAH'ın yasakladığı şeylerden) ve azgınlıktan (hakka tecâvüzden) sizi nehyeder. Böylece umulur ki siz, tezekkür edersiniz diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

“NasruLLahi ve’L-fethu!” =>BULanLara,
“Semiğnâ ve ateğnâ!” DİYENLere,
“İyyakena’bûdü ve iyyakenestâ’in”i =>YAŞAyanLara,
“SeLâmün kavLen min RABBi’r RAHÎM!”=> RABBımız TeÂLÂ’nın SIRf SELÂMı OLsun!. İLMuLLAHça HAHd-ü-SeNÂ ve ŞÜKRederiz!.

Azîz Efendimiz RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’e SaLât-ü-SELÂM OLsun!
NAHNU RÛHU-muz RAHMetLensÎn-ŞÂD OLsun!.
Sonsuz TEŞEKKÜRLer ederiz Zât-i ÂLi’sine!.



ALLAHumme salli ve sellim ve bârik aLâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âLihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim MUHSİN..

Azîz kardeşlerim;
MahLûk olan insanın diğer mahlûkata oLan
İhs aynı zamanda =>MuhaMMedî Merhameti, muhabbet, Hasbî-Habibî Hizmeti, Saygı, Şefkat, Benzeri Güzellikler Ve İyilikleri de KAPsar..

İhsÂN Sâhibi MUHSİNLer için: tefritte korku ve ifratta hüzün yoktur. Onlara i’tidâl üzere RABB’leri katında cennet ücreti vardır.:


بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde RABBihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Bilâkis, Hayır, (öyle değil), kim vechini ALLAH'a teslim ederse, o MUHSİN olur. Artık RABB’inin katında onun ecri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.” (Bakara 2/112)

Bakara 2/83,178; Nisâ 4/36,62; En'âm 6/151; Tevbe 9/100; Nahl 16/90; İsrâ 17/23; İsrâ 17/23;

Kur'ÂN-ı Kerîmde 41 Âyet-i Celîle’de MUHSİNun geçmektedir..: ALLAH celle celâlihu MUHSİNLeri SEVer, Yakındır, MüjdeLer ve İyiLikLerini Karşılığını Verecektir ANLAmLarındadır..

Bakara 2/58,112,195,236; Âl-i İmrân 3/124,148; Nisâ 4/24,125; Mâide 5/5,13,85,93; En'âm 6/84; A'râf 7/56,161; Tevbe 9/91,120; Hûd 11/115; Yûsuf 12/22,36,56,78,90; Nahl 16/128; Hacc 22/37; Kasas 28/14; Ankebût 29/69; Lokmân 31/3,22;; Ahzâb 33/29; Sâffât 37/80,105,110,121,131; Zümer 39/34,58; Ahkâf 46/12; Zâriyât 51/16; Mürselât 77/44..

بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde RABBihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini ALLAH'a teslim ederse, artık onun RABBi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara 2/112)

وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
Resim---“Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ (halîlen).: Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm'in dînine tâbî olmuş ve vechini (ÖZünü) ALLAH'a teslim ederek MUHSİN olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve ALLAH, Hz. İbrâhîm'i dost edindi.” (Nisâ 4/125)

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Ve lâ tufsidû fî’l- ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu havfen ve tamaâ (tamaân) inne rahmetallâhi karîbun mine’l- muhsinîn (muhsinîne).: Islâh olduktan sonra yeryüzünde fesad çıkarmayın. ALLAH'a korkarak ve umutla yalvarın. Şüphesiz ki ALLAH'ın rahmeti MUHSİN lere yakındır.” (A'râf 7/56)

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Vasbir fe innallâhe lâ yudîu ecre’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve sabret, muhakkak ki ALLAH, MUHSİN lerin ecrini zâyi etmez.” (Hûd 11/115)

وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn (muhsinîne).: Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki ALLAH iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankebût 29/69)

هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ
Resim---“Huden ve rahmeten li’l- muhsinîn (muhsinîne).: (Kur’ân) MUHSİN ler için hidayet (e erdirici) ve rahmettir.” (Lokmân 31/3)

وَمَن يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
Resim---“Ve men yuslim vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bi’l- urveti’l- vuskâ, ve ilâllâhi âkibetu’l- umûr (umûri).: Kim kendini ALLAH'a MUHSİN olarak, O'nu görür gibi tamamen teslim ederse, muhakkak ki o en sağlam kulpa yapışmış olur. Bütün işlerin sonu ALLAH'a varır.” (Lokmân 31/22)

وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“Ve in kuntunne turidnallâhe ve resûlehu veddârel’âhırete fe innallâhe eadde li’el- muhsinâti minkunne ecren azîmâ (azîmen).: Ve eğer siz, ALLAH'ı ve O'nun Resûl'ünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, o taktirde muhakkak ki ALLAH, aranızdan MUHSİN kadınlar için büyük ecir (mükâfat) hazırladı.” (Ahzâb 33/29)

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنينَ
Resim---“İnnâ kezâlike neczî’l- muhsinîn (muhsinîne).: Muhakkak ki Biz, MUHSİN leri işte böyle mükâfatlandırırız.” (Mürselât 77/44)

AzizKardeşlerimiz;
Dikkatinizi çekerim ki kulluk kuru lâf ile değil de
İhsÂN Şartına BağLı =>İLim, İrâde, İdrak ve İştirak içinde =>İmân ve İbâdetin =>İLim, Edeb, İhLâs ve İttika İLe YAPıLmasıdır.. ALLAH’dan korkan ve ALLAH için işi noksansız, hakkını vererek yapan ve ALLAH celle celâluhu rızası için veren MUHSİNdir..
MUHSİN.: İhsÂN edenin ALLAH TeÂLÂ OLduğunu bilerek ve inanarak, O’nun İhsÂnı O’nun kullarına İhsÂN edendir..

Sömürücü, soyucu, halkı kaz gibi yolucu benliklerinin bekçisi, ham sofu ve câhil cûhelâ iken güzelim tarikatlarımızı oyuncak haline getiren oyunbazların kulakları çınlasın!.
Ve unutmasınlar ki.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır.” buyurmuştur.
(İmâm-ı Ahmed, Sünen II-50)

İki korku ile iki güven bir arada olmaz. Dünyada âhiret korkusu çekene âhiret güveni vardır. Dünyada kendini güvende sanana da âhiret korkusu vardır. Kısacası ve Türkçesi.:
İhsÂN; işi, lâzım ve lâyıkıyla yapmaktır. Onun için niyeti halis, ameli ihlâs olan ve ALLAH için cömertçe verici MUHSİNlere korkusuz, hüzünsüz olarak iki âlemde sonsuz saâdetler vardır.

Kur’ÂN-ı Kerîm =>
MUHSİNlerin Rahmet Bağı ve Hidâyet Rehberidir.:


الم
Resim---“Elif lâm mîm.: Elif. Lâm. Mîm.” (Lokmân 31/1)

تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ
Resim---“Tilke âyâtu’l- kitâbi’l- hakîm (hakîmi).: İşte bu âyetler, hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.” (Lokmân 31/2)

هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ
Resim---“Huden ve rahmeten li’l- muhsinîn (muhsinîne).: (Kur’ân) MUHSİN ler için hidayet (e erdirici) ve rahmettir.” (Lokmân 31/3)

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Resim---“Ellezîne yukîmûne’s- salâte ve yu’tûne’z- zekâte ve hum bi’l- âhıreti hum yûkinûn (yûkinûne).: Onlar, namazı ikame ederler (namaz kılarlar) ve zekâtı verirler. Ve onlar, ahirete yakîn hasıl ederler (kesinlikle inanırlar).” (Lokmân 31/4)

أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Ulâike alâ huden min RABBihim ve ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: İşte onlar, RABB'lerinden bir hidayet üzerindedirler. Ve işte onlar; onlar felâha erenlerdir.” (Lokmân 31/5)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim İHSÂNuLLAH..

TAHKİK TEVHİDe kavuşan MUHSİNLer gereğini işlerler ve rahmete ererler. Namazı ikâme ederler/hakkını tam vere vere kılarlar, gönüllerinin cimrilik pisliğini zekâtla temizlerler. Ve felâh/emele nâil oluşa ULAŞıRLaR.:

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
Resim---“Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dâre’l- âhırete ve lâ tense nasîbekemine’d- dunyâ ve ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke ve lâ tebgı’l- fesâde fî’l- ard (ardı), innallâhe lâ yuhıbbu’l- mufsidîn (mufsidîne).: Ve ALLAH'ın sana verdiği şeylerin içinde bulunan âhiret yurdunu iste. Ve dünyadan nasibini (de) unutma. ALLAHÛ TEALÂ'nın sana İhsÂN ettiği gibi sen de İhsÂN et (karşılıksız ver). Ve yeryüzünde fesad isteme (çıkartma). Muhakkak ki ALLAH, müfsidleri (fesad çıkaranları) sevmez.” (Kasas 28/77)

MUHSİNLerin/İYİLik EDenLerin İYİLik BULacakları kendi nefislerinin lehine olacağı ve âhiret mükâfâtı kazanacakları BİLDİRİLmiştir.:

وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْاْ مَاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ خَيْرًا لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ
Resim---“Ve kîle lillezînettekav mâ zâ enzele rabbukum, kâlû hayrâ(hayren), lillezîne ahsenû fî hâzihi’d- dunyâ haseneh (haseneten), ve le dâru’l- âhıreti hayr (hayrun), ve le ni’me dârul muttekîn (muttekîne).: Ve takvâ sahiblerine: “RABBiniz ne indirdi?” denildi. “Hayır (güzellikler).” dediler. Ahsen olanlara (iradesini ALLAH'a teslim edenlere) bu dünyada haseneler (iyilikler, güzellikler, sevaplar, pozitif dereceler) vardır. Ve elbette âhiret yurdu daha hayırlıdır. Ve gerçekten muttakilerin (takvâ sahiplerinin) yurdu ne güzeldir.” (Nahl 16/30)

إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيرًا
Resim---“İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’du’l- âhıreti li yesûu vucûhekum ve li yedhulû’l- mescide kemâ dehalûhu evvele merretin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâ (tetbîren).: Eğer ahsen davranırsanız, kendi nefsiniz için en iyisi olur. Eğer kötü davranırsanız, artık (o da) ona (nefsinize) aittir. Böylece sonrakinin (ikinci fesadınızın) vadesi geldiği zaman yüzünüzü karartsınlar ve mescide ilk defa girdikleri gibi girsinler. Ve üstünlük sağladığınız şeyleri mahvedip, helâk etsinler (yok etsinler).” (İsrâ 17/7)

مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ
Resim---“Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ, ve hum min fezein yevmeizin âminûn (âminûne).: Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler.” (Neml 27/89)

مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Resim---“Men câe bi’l- haseneti fe lehu hayrun minhâ ve men câe bi’s- seyyieti fe lâ yuczellezîne amilû’s- seyyiâti illâ mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Kim hasenat ile (pozitif dereceler ile) gelirse o taktirde ona, ondan daha hayırlısı vardır. Ve kim seyyiat ile (negatif dereceler ile) gelirse, işte o zaman kötü amel yapanlar “yaptıklarından başkası (fazlası) ile cezalandırılmazlar. (Derecat kaybedenlerin cezası kazandıkları dereceler kaybettikleri derecelerden çıkarıldıktan sonra kalan dereceşer kadardır.)”(Kasas 28/84)

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
Resim---“Ve lâ testevî’l- hasenetu ve le’s- seyyieh (seyyietu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm (hamîmun).: Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.” (Fussilet 41/34)

هَلْ جَزَاء الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ
Resim---“Hel cezâu’l- İHSÂNi ille’l- İHSÂN .: İHSÂN ın, İHSÂN dan başka mükâfatı-karşılığı var mı ki (olabilir mi)?.” (Rahmân 55/60)

Azîz KardeşLerim,
İHSÂNuLLAH bambAŞKa bir İYİLik ve GÜZELLiktir.:


الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ
Resim---“Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halka’l- insâni min tîn (tînin).: Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.” (Secde 32/7)

ALLAH TeÂLÂ’nın İhsÂNı, maddî ve mânevî lâzım ve lâyıkını fazlası ile vermektir. İnsanın İHSÂ ise, emredileni canı gönülden işlemenin ötesine geçerek ziyâdesini yapmaktır.
ALLAH TeÂLÂ mutlak İYİLik ve GÜZELLikte İHSÂN ın, İHSÂN Üzeredir.:


خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---“Halaka’s- semâvâti ve’l- arda bi’l- hakkı ve savverekum fe ahsene suverekum ve ileyhi’l- masîr (masîru).: Gökleri ve yeri hak ile yarattı. Ve size sûret (şekil) verdi. Sonra sizin sûretlerinizi ahsen yaptı. Ve varış (ulaşma), O'nadır (ulaşılacak makam, O'dur, O'nun Zât'ıdır).” (Mürselât 77/44)



Resim 4.3.) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'de İHSÂN ve MUHSİN..

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HADİS-i ŞERÎFLLERİnde İHSÂN KAVRAMI.:

İHSÂN Kavramı türevleriyle birlikte hadislerde oldukça sık kullanılan bir kavramdır.
Meselâ bunlardan birisi olan
( حسن HüSN) kavramı, hadis kaynaklar
Hadis rivâyetlerinde en çok zikredilen değer kavramlarından olan
( حسنة HASENe) (zıddı olan “seyyie” ile birlikte) özellikle davranışların ahlâkî niteliğini ifade etmek için çokça kullanılmıştır.:

İsLâM DİNi =>ÜMMEt BİZ BİR-İZ-Liği ve İHSÂN ın, İHSÂN eden MuhaMMedî MUHSİN MÜ’MiN OLmakta TEK-BİR VüCÛD OLarak İNANCı ve AMELi ŞARt KOŞar.


Resim---Nu‘man b. Beşîr radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’minler birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve merhamette tek bir vücûd gibidir. VüCÛDun bir uzvu rahatsız olunca bütün vüCÛD rahatsız olur ve uykusuz geceler.” buyurdu.
(Buhârî, Edeb, 26; Müslim, Mesâcid, 125; Ahmed, el-Müsned, 4/268, 270; İbn Hibbân, es-Sahîh, nr. 233)

Resim---Şeddâd b. Evs'ten rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, her işte İHSÂN ın, İHSÂ (güzel davranmayı) emretmiştir...” buyurmuştur.
(Müslim, Sayd ve Zebaih, 57)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem borç alıp verme hususunda.: “Sizin en hayırlınız, borcunu İHSÂN ın, İHSÂN ile (en güzel şekilde) ödeyeninizdir.” buyurmuştur.
(Buharî, İstikraz, 7)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanlar iyilik (İHSÂN ın, İHSÂN) yaparlarsa biz de iyilik (İHSÂN ın, İHSÂN) yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz.” diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık hâline getirin.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr ve Sıla, 63)

Resim---Enes b. Mâlik radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden biriniz kendisi için SEVdiğini kardeşi için de SEVmedikçe iman etmiş olamaz.” buyurdu.
(Buhârî, İmân, 6; Müslim, İmân, 71; Nesâî, İmân, 19; Tirmizî, Sıfâtü’l-Kıyâme, 59; İbn Mâce, Mukaddime, 9)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kul kendi nefsi için SEVdiği hayrı insanlar için de SEVmedikçe, İMANIN HAKİKATİne erişemez.” buyurmuştur.
(Ahmed, el-Müsned, 3/176, 251, 272, 289)

Resim---Ebu Hüreyre radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kendin için SEVdiğin şeyleri insanlar için de SEV ki mü’min olasın!” buyurdu.
(Tirmizî, Zühd, 2; İbn Mâce, Zühd, 24; Ahmed, el-Müsned, 2/310; Harâitî, Mekârimü’l-Ahlâk, s. 42; Ebu Nuaym, Hilye, 10/365)

Resim---Muaz b. Cebel radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “İmanın en faziletli amelinin ne olduğunu.” sordum.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Mü’min için en faziletli amel ALLAH için SEVmek, ALLAH için nefret etmek ve dili sürekli ALLAH’ın zikrinde çalıştırmaktır.” buyurdu.
Tekrar sordum.: “Acaba bu nasıl olur Yâ Resûlullah!” diye sordum.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kendin için SEVdiğini insanlar için de SEVersin, kendin için nefret ettiğin şeylerden insanlar için de nefret edersin. Hep hayrı söylersin ya da susarsın!.”
buyurdu.

(İ. Ahmed, el-Müsned, 5/247)

Resim---Yezîd b. Esed el-Kasrî radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Cenneti SEVer misin?” buyurdu. Ben de.: “Evet!.” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öyleyse kendin için SEVdiğin şeyi kardeşin için de SEV!.”
buyurdu.

(İ. Ahmed, el-Müsned, 4/70; Hâkim, el-Müstedrek, 4/168. Ayrıca bkz. Tirmizî, Zühd, 2)

Resim---Amr b. Âs radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim cehennemden uzaklaştırılarak cennete girmek isterse ALLAH’a ve âhiret gününe iman etmiş olarak ÖLsün, insanların kendisine nasıl davranmalarını istiyorsa kendisi de onlara öyle davransın!.” buyurdu.
(Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Biat, 25; İbn Mâce, Fiten, 9; İ. Ahmed, el-Müsned, 2/161)

Resim---Ebu Zer radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Ey Ebu Zer! BeN, seni zayıf biri olarak görüyorum; kendim için istediğim şeyi senin için de istiyorum. İki kişiye bile olsa sakın âmir olma ve sakın yetimin malını yönetme işini üstlenme!.” buyurdu
(Müslim, İmâre, 17; Ebu Davûd, Vasâyâ, 4; Nesâî, Vasâyâ, 10)

Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kendi nefsim için razı olduğum şeye senin için de razı olurum (isterim), kendi nefsim için hoşlanmadığım şeyden senin için de hoşlanmam. Cünub iken Kur’ÂN-ı Kerim’i okuma, (namazda) rükûda iken de okuma, secdede iken de okuma!.” buyurdu.
(İ. Mâlik, el-Muvatta’, 1/80; Müslim, Salât, 209; Dârekutnî, es-Sünen, 1/118-119; Abdürrezzâk, el-Musannef, nr. 2833, 2836)

Resim---İmam Şâfiî radiyallahu anhu.: “İsterim ki insanlar (bendeki) bu İLMi öğrensinler, varsınlar benim adıma hiçbir şey nisbet etmesinler.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym, Hilye, 9/119; Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, 10/55)

Buyurarak MuhaMMedî HASBî-HABİBî BİZ BİR-İZ HİZMEtinin ÖZeL ÖNEMini BİLdirmişLerdir..

ÜSVe-i HaSeNe/emsâLsiz bir örnek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem HÜSN-ü HULk/GÜZeL AHLÂK MUHSİNLerini BİLdirmiştir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’minlerin iman açısından en mükemmel olanı, ahlâkı en iyi olanıdır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 39, Hüsnülhulk, 27)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslüman, Müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir.” buyurmuştur.
(Müslim, İman, 14)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz bütün insanlara malınızla genişlikte (iyilikte) bulunmanız mümkün değildir. Öyleyse, güzel ahlâkınızla ve mütebessim cehrenizle onlara iyilikte bulunun.” buyurmuştur.
(Kenzu’l-Ummâl, h.no: 5158)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslüman bir kimsenin verildiği en faziletli erdem güzel ahlâktır.” buyurmuştur.
(Kenzu’l-Ummâl, h. no: 5209)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mizanda en ağır gelen amel güzel ahlâktır.” buyurmuştur.
(İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 10/458)

Resim---Aişe radıyallahu anhâ'dan.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ki mü’min, güzel ahlâkı sayesinde (gündüzleri) oruç tutan (geceleri) namaz kılan kimsenin derecesine erişir.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, İ. Ahmed, Tirmizî, İbn Hacer)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Güzel ahlâk, güler yüzlü olmak, iyilikleri yaymak ve eziyetlere engel olmaktır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sünen, el-Birr ve’s-Sıla, 62)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İmanı olgun olan mü’min, ahlâkın en güzel olandır.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, Sünne,14; Ünal, İsmail Hakkı, age, s. 55)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; Yaptığın kötülüğün ardından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlâkın gereğine göre davran.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sünen, el-Birr ve’s-Sıla, 55)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 4.3.1-) İŞİ GÜZEL YAPMA MÂNÂSINDA İHSÂN ..

Azîz Kardeşlerimiz;

Biz MuhaMMedî Mü’minLer için Şu ÂNda ŞE’ÂNuLLAHta YAŞArken Su gibi İÇeBİLeceğimiz
İHSÂN =>Tahkîk İMÂN ve SÂLiH AMELi =>HeR YeR=>HeR ÂN =>HeR HÂL =>HeR NeFeSte YAŞAmak ŞehâdetimİZdir İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


Resim---Amr bin Abese radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kimin, ALLAH YOLUnda bir tek saçı ağarırsa, bu kıyamet günü onun için bir NÛR OLur.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 9/1635; Nesâî, Cihâd, 26/3140; Ahmed, IV, 113)

Ve asla unutmamalıyız ki ALLAHu zü’L- CELÂL’e KULLuk ÂLEMİ’nde RABBu’L- ÂLEMîN’e;
=>HeR YeR=>HeR ÂN =>HeR HÂL =>HeR NeFeSte =>EMRettiği gibi KENdi NEFSimiz İçin HAKk RIZASIna İHSÂN OLarak KULLuk YAP!.maya;
Muhtacız =>Mecbûruz =>Me’muruz =>Mahkumuz!.


مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Resim---“Men amile sâlihan fe li nefsih (nefsihî), ve men esâe fe aleyhâ summe ilâ RABBikum turceûn(turceûne).: Kim sâlih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, kendi nefsi içindir (lehinedir). Ve kim kötülük yaparsa, o da kendi aleyhinedir. Sonra RABBinize döndürüleceksiniz.” (Câsiye 45/15)

الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ
Resim---“El haccu eşhurun ma’lûmât (ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fî’l- hac c(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh (ya’lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulî’l- elbâb (elbâbi).: Hac, bilinen aylardır. İşte kim onlarda (o aylarda), (ihrama girerek) haccı (kendine) farz edinirse, artık hacta kadına yaklaşmak (ve benzeri davranışlar), fâsıklık (günaha sapmak), cedelleşmek (sürtüşmek, kavga etmek) yoktur. Siz hayırdan ne yaparsanız ALLAH onu bilir. Ve (hayırlarla) (kendinize) azık hazırlayın. Fakat azığın en hayırlısı muhakkak ki takva sahibi olmaktır. Ve ey ulû’l- elbab! Bana karşı takvâ sahibi olun.” (Bakara 2/197)

يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---“Yes’elûneke mâzâ yunfikûn (yunfikûne), kul mâ enfaktum min hayrin fe li’l- vâlideyni ve’l- akrabîne ve’l -yetâmâ ve’l- mesâkîni vebni’s- sebîl (sebîli), ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe bihî alîm (alîmun).: Sana (ALLAH yolunda) ne infâk edeceklerini soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne infâk ederseniz (ALLAH yolunda verirseniz) işte o, anne-baba, akrabalar, yetimler, yoksullar ve (yolda kalmış) yolcular içindir. Ve hayır olarak ne yaparsanız, o taktirde muhakkak ki ALLAH, onu en iyi bilendir.” (Bakara 2/215)

يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُوْلَئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne fîl hayrât(hayrâti), ve ulâike mines sâlihîn(sâlihîne).: Onlar, ALLAH'a ve yevmi’l- âhire îmân ederler, mâruf (irfan) ile emreder ve kötülükten nehyederler (men ederler) ve hayırlara koşarlar. İşte onlar, sâlihlerdendir.”
(Âl-i İmrân 3/114)

وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
Resim---"Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâ’s- semâvâtu ve’l- ardu, uiddet li’l- muttekîn (muttekîne).: Ve RABBiniz'den olan mağfirete ve genişliği yerler ve gökler kadar olan, muttekîler için hazırlanmış olan cennete koşun!” (Âl-i İmrân 3/133)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Bedir Gazvesi’nd ashâbını cihâda teşvik etmiş ve onlara cenneti hatırlatmıştı. Düşman iyice yaklaşınca da.:
“Haydi, genişliği semâvât ve arz kadar olan cennet için kalkın!” buyurmuştu.
Bunun üzerine Umeyr bin Hümâm (radiyallahu anhu) atılarak.:
“–Yâ Resûlullah! “Genişliği semâvât ve arz kadar olan cennet” mi buyurdunuz?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet!” cevabını verdi.
Umeyr bin Hümâm.: “Ne iyi, ne âlâ!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Niçin öyle söyledin?” diye sorunca,
Umeyr bin Hümâm.: “Hayır vallâhi yâ Rasûlallah, başka bir şey için değil, sadece CeNNet EhLinden olmak için böyle söyledim!.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: “Sen, CeNNet EhLindensin!.” müjdesini verdi.
Umeyr cihâda kuvvetli girmek için torbasından birkaç hurma çıkarıp yemeye başladı. Ancak gecikmeye daha fazla sabredemeyerek.:
“Bu hurmaları yiyinceye kadar yaşayacak olursam, bu gerçekten uzun bir hayat olacaktır. Hurmalar bitinceye kadar burada oturursam dünyaya karşı fazla hırs göstermiş olurum!.” dedi ve elindeki hurmaları fırlatarak kılıcını çekip düşmanla savaştı. Nihayet şehîdlik mertebesine nâil oldu.

(Buharî, Meğâzî, 17; Müslim, İmâret, 145; Muvatta’, Cihâd 42)

İşte Yüce İsLâm Dinimizde ALLAHu zü’L- CELÂL’in =>KULu =>HaLifesi OLuş böylesine Şerefli bir Şehâdet YAŞAyışı İHSÂ dır..
ELbette;

MuhaMMedî Sadakat,
MuhaMMedî Samimîyyet,
MuhaMMedî Sabır İle,
MuhaMMedî SELÂMet İLe,
=>ALLAHu zü’L- CELÂL’in Dârü’s-SELÂMına ULAşılmaktadır.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kişi doğduğundan itibâren ihtiyarlık sebebiyle vefât ettiği güne kadar, ALLAH Rızâsını kazanma uğruna yüz üstü yerlerde sürünse, yani ibâdet, tâat ve hizmetlere koşmak için her türlü meşakkate katlansa bile, kıyâmet günü bu yaptıklarını çok az görecek ve daha fazla yapmış olmayı hasretle arzu edecektir!.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, IV, 185; Beyhakî, Şuab, I, 479; Heysemî, I, 51; X, 225, 358)

ALLAHu zü’L- CELÂL’in Kur'ÂN-ı Kerîm SÖZÜDUYup =>RESÛLULLAH’ı sallallahu aleyhi vesellem SESİne UYmak OLmazsa OLmaz İHSÂN ŞARTıdır KULLuğumuzun.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey insanlar! Andolsun ki, ALLAH’ın size emrettiği neyse ben size ondan başkasını emretmiyorum. Sizden nehyettiği şeylerden başkasını da yasak etmiyorum. Rızkı aramakta iyi ahlâklı olun, hîlekârlığa, ihtirasa gayr-i meşrûya sapmayın! Ebu’l-Kasım’ın rûhu (kudreti) elinde bulunan ALLAH’a yemin ederim ki, herhangi birinizin rızkı ecelinin onu aradığı gibi kendisini arar. O halde ondan (rızıktan) size çetin bir güçlük gelirse (rızkınızı çıkarmakta çetin zorluklara uğrarsanız) onu azîz ve celîl olan Allâh’a itaatte arayın. (ALLAH’ın emirleri dairesinde hareket edin.)” buyurmuştur.
(Taberânî)

Resim---Ebû Saîd el-Hudrî radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ashâbının gerilerde saf tutmaya çalıştığını gördü. Bunun üzerine onlara.: “Öne doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar! Bir topluluk devamlı sûrette geri dura dura, ALLAH onları geri bırakır!.” buyurdu..
(Müslim, Salât, 130. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 97/680; Nesâî, İmâmet, 17; İbn-i Mâce, İkâmet, 45; Ahmed, III, 34)

Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Öyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mü’min iken akşama kâfir olarak çıkar; akşam mü’min iken sabaha kâfir olarak çıkar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân, 186. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten, 30; Zühd, 3; İbn-i Mâce, İkâme, 78; Ahmed, II, 303, 372, 523)

SÂLiH AMELLerimizin İHSÂN HÜSN-ü HÂL OLması Lâzım ve de Lâyık Olanıdır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, amel sâhibinin yani iş adamının iş yapınca iyi ve güzel yapmasını sever.” buyurmuştur.
(Taberânî)

Bu hadîs-i şerîfteki "Yuhsinu" kelimesinin masdarı olan HSÂN" şu mânâlara gelir.:
1-) İyilik etmek.
2-) Bir şeyi iyi ve güzel yapmak.
3-) Bir şeyi iyi ve gereği gibi bilmek.
4-) Bir hadîs-i şerîfte beyan buyurulduğu veçhile.:
“Cenâb-ı HAKk’a O’nu görür gibi kulluk etmek.”


Resim---Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Öyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mü’min iken akşama kâfir olarak çıkar; akşam mü’min iken sabaha kâfir olarak çıkar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân, 186. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten, 30; Zühd, 3; İbn-i Mâce, İkâme, 78; Ahmed, II, 303, 372, 523)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ki ALLAH güzeldir, güzeli sever.” buyurmuştur.
(Ebu Abdillah, Hâkim en-Nisabûrî, el-Müstedrek alâ sahîhayn, (Beyrut: ts.) 1: 26)

Resim---Aişe radiyallahu anha’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, sizden birinizin bir iş yaptığı zaman, onu sağlam (güzel) yapmasını sever.” buyurmuştur.
(Beyhaki, Şuabü’l- Îmân, (Beyrut 1990), 4: 334,335)

Resim---Aişe radiyallahu anha Vâlidemiz.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çirkin (sevimli ve iç açıcı olmayan) isimleri güzelleriyle değiştirirdi” buyurmuştur.
(Tirmizî, Edeb, 66)

Resim---Ebu’d-Derdâ radiyallahu anhu’dan gelen bir rivâyette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızı isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvûd, Edeb, 69)

Resim---Bu konuda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiçbir baba, evladına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir.” buyurmuştur.
(Tirmizî , Birr, 33)

Resim---Rahmet Peygamberi olan MuhaMmed Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, henüz küçük yaşta kaybettiği oğlu İbrahîm aleyhisselâm’n defni esnâsında, derinden hüzünlenmiş ve gözyaşlarına hâkim olamamıştır. Ama ALLAH celle celâlihu’nun takdiri karşısında sabır ve metânetle oğlunu mezara koyarken fark ettiği görüntü kirliliğini kendi elleriyle düzeltmeyi de ihmal etmemiştir. Etrafındaki ashabı merak edip bunun sebebini sorduğunda ise.: “Bu, ölüye ne fayda ne de zarar verir, ancak hayattakilerin gözüne hoş görünür. Biriniz bir iş yaptığında onu en güzel şekilde yapsın. Zira ALLAH celle celâlihu kişinin, işini sağlam yapmasından hoşlanır.” buyurmuştur.
(İbn. Sa’d, Ebu Abdullah Muhammed b. Sa’d b. Meni’ ez-Zührî, et- Tabakatü’l- Kübrâ, (Beyrut: Daru Sadır) 1: 142)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bizzat kendi misyonunu tanımlarken.: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmuştur.
(İbn Hanbel, 2: 381)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadiste İMÂN-İHSÂN birlikteliğine işaret ederek.: “Mü’minlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, Rada’, 11)

Resim---Buna işaret eden bir rivâyette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâkla uygun biçimde davran!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 55)

Resim---Güzel ahlâkın dünyevî kazanımları yanında uhrevî meyvelerine de dikkat çeken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu konuda.: “Kıyamet günü mü’minin mizânında güzel ahlâktan daha ağır bir şey yoktur. Muhakkak ki Allah söz ve fiilleri çirkin olan kimselere son derece öfkelenir” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 62)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yarım hurma bile olsa, cehennem ateşinden korunun. Eğer bunu da bulamazsanız, o vakit, güzel bir söze sarılın” buyurmuştur.
(Müslim, Zekât, 68.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana sözün özü/ cevâmiu’l- kelim verildi” buyurmuştur.
(Buhârî, İ’tişam, 1, Cihad,122; Müslim, Mesâcid, 5)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanların ALLAHu zü’L- CELÂL katında en en hayırlısı, önce selâm verenleridir.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvûd, Edeb, 132-133)


Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 4.3.2-) İYİLİK YAPMA MÂNÂSINDA İHSÂN ..

İslâm düşüncesinde ahlâk-din ilişkisi, dinden ahlâka doğru bir yol izlenerek ortaya konmuş, böylece ahlâkî rivâyetler dini vasfı ağır basan bir anlayış ile
İHSÂN OLarak yorumlanmıştır..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in İYiLik mânâsında olmak üzere haseneyi tanımlarken.: “…İYiLik, içinin huzurlu, kalbinin rahat olduğu şeydir. Kötülük ise, içine huzursuzluk, gönlüne de tereddüt ve rahatsızlık veren şeydir...” buyurmuştur.
(Darimî, Buyu’, 2)

Resim---Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gelerek.: “Yâ Resûlallah! İYiLik ettiğim zaman İYiLik ettiğimi, fenâlık ettiğim zaman da fenâlık ettiğimi nasıl bilebilirim?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Senin (ne ettiğini bilen) komşuların “İYiLik ettin” dedikleri zaman hakikaten İYiLik etmişsin ve onlar “Fenâlık ettin” dedikleri zaman hakikaten fenâlık etmişsindir!.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 25)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ukbe b. Amir’e bazı ahlâkî prensipleri tavsiye ederken bu konuda.: “Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme!. Sana vermeyene sen ver!. Sana kötülük edeni sen bağışla!.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4: 148, 15)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ Âdemoğlunun her ameli katlanır. Bir İYiLik on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır” buyurmuştur.
(Müslim, Sıyam, 30)

Resim--- İbn Abbas’ın radiyallahu anhu naklettiği kudsî bir hadiste bu durumu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle tasvir etmiştir.: “Muhakkak ALLAH İYiLikleri ve kötülükleri yazmış ve sonra bunları açıklamıştır. Kim iyi bir iş yapmaya niyet eder de yapmazsa ALLAH kendi katında ona bir tam İYiLik (sevâbı) yazar. Eğer kişi iyi bir iş yapmaya niyet eder ve onu yaparsa on kattan yedi yüz kata kadar hatta bundan daha fazla İYiLik (sevâbı) yazar. Eğer kul bir kötülük yapmaya niyet eder de yapmazsa ALLAH kendi katında ona bir tam İYiLik (sevâbı) yazar. Ancak kul bir kötülük yapmaya niyet eder ve onu yaparsa ALLAH ona bir kötülük (günahı) yazar.” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak, 31, 7, 187.)

Resim---İYiLiğin kaynağının SIDK ve neticesinin de Cennet olduğunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Doğruluk iyiliğe, İYiLik de cennete götürür. İnsan doğru söyleye söyleye ALLAH katında “sıddîk” olarak yazılır. Yalan söylemek kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. İnsan yalan söyleye söyleye ALLAH katında “kezzâb” olarak yazılır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 4.3.3-) KULLUK BAĞLAMINDA İHSÂN ..

İHSÂN, kişinin kulluk vazifesini yaparken ALLAHu zü’L- CELÂL’in kendisini görüp, günlük hayatında bütün davranışlarını gözetlediğini hissetmesidir. Hatta ALLAHu zü’L- CELÂL’in “El ALîm” ve “El Habîr” İsimleriyle, kalbinden geçen duygulardan ve zihnindeki fikirlerden haberdâr olup, kendisine şahdamarından daha yakın/AKReB olduğu duygusunu taşımasıdır..


Resim---Ebû Musa el-Eşârî radiyallahu anhu, yaşadığı bir olayı şöyle aktarır.: “Bir yolculuk esnâsında (Hayber Fethi dönüşünde) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda yüksek sesle tekbir getiriyorduk. Hz Peygamber (aleyhisselâm), bize yaklaştı ve.: “Sakîn olun!. Siz, sağır olan ve burada bulunmayan bir ALLAH’a seslenmiyorsunuz. Bilâkis, her şeyi işiten, gören ve size çok yakın olan ALLAH’a sesleniyorsunuz!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid, 8.)

İHSÂN, İnsana nisbet edildiğinde =>Bir işi ALLAH celle celâlihu rızası niyetiyle İhlâs ve Takvâ ile Hak ve Hayr üzere yapmasıdır. HAKk celle celâluhu’yu Hâzır ve Nâzır BİLmesidir..
İHSÂN; İLimLe, BİLimLe ve HiLimLedir..
Tevâzu’ ve Hoşgörü esastır.
Kısacası, insanın içindeki EMÂNetuLLAHa/ahde sıdk dışındaki Ni’metuLLAHa/herşeye adl ile muâmalesi insanın
İHSÂNıdır.
Buna karşılık, bundan dolayı razı olan RABB’ımızın kat kat fazlası ile cennetlerden CEMÂLuLLAH’a kadar verdikleri ALLAH TeÂLÂ’nın
İHSÂNıdır.
İHSÂNa eren, MUHSİN RABB’ısından razıdır. Nefs-i Râziyyedir. RABB’ısı celle celâluhu da ondan razı olunca Nefs-i Merzîyyedir..


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---"Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî’l- berri ve’l- bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ (tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık." (İsrâ 17/70)

TEVHİD =>İlk Sözün, Son Sözde isbatıdır.
İlk söz AHDULLAHdır/kuLLuk sözü verişimizdir ve ÖZümüzdeki İLâhî EMâNettir. ALLAHu zü’L-CELÂL’in,
=>İnsan Sûretinde halkedip =>Akıl Sîretini Ni’met olarak ikrâm ettiği =>EhL-i Kerem olan/Mükerrem Kılınan İnsan;
İLMULLAHLa İLİM eder, HAŞYETULLAH/Abdin; RABB’ısından Korkusu, Hayâsı, Hürmeti, Saygısı, Sevgisi v.s. ile Hakkı, Bâtıldan, Hayrı Şerden ayırıp İRADE eder..
HAKk’ı ve HAYR’ı tercih edip kesin kararını doruğa çeker/kani’olup Zirve Zevki eyler =>İDRAK eder ve,
Sonunda =>RIZAULLAH’a İsâL/SaLât OLur, ULAŞır, KAVUŞur ve =>İŞTİRAK eder..

Kendisine, Sistemin Sultânı =>
İHSÂN etmiş ve MUHSİNlerden kılmıştır.
Artık bu kişi ANLAtıLan => -İLâHe-İLLâ-ALLAH TEVHİDini söylemiyor, dinlemiyor, yazıp çizmiyor da su içer gibi yaşıyor!.
Hem de =>Her Yerde, Her ZamÂN, Her Hâlde, Her Nefeste, Her Hücresi ile Her ŞEYyLe ve HerKesLe NAHNu=BİZ BİR-İZ BeRaBeR..
Çünkü O =>MuhaMMedî YoLu İZLedi ve Merhamet ve Muhabbet’in tâ kendisi/bizzâtîhi OLan MUHAMMED aleyhisselâmda =>FENÂfi’r-RASÛL OLdu..
FENÂFİLLAH’a Götürecek Gönül Gemisi ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir ve’s- SELÂM ve’l-KELÂM..
İLİMin ASLı İLMULLAHtır, Sâhibi =>ALLAH celle celâluhu dur.
EDeBin ASLı ANAsı ve Sâhibi =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir ve EDeBü’l-EKREMdir.
RASûL-ü EKREM aleyhisselâm EDeBi =>ALLAHu zü’L-CELÂL’in Tüm VarLık ADIna HABîBine İkrâm ettiği EDEBdir..

ALLAH’çada Harflerin de DİLi VARdır MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLıkta..
E D E B’in =>"Elif”i =>“en”liktir ki;
Kebir/büyük =>elifi başına alınca =>Ekber/EN BÜYÜK..
Sagir/küçük =>elifi başına alınca =>Esgâr/EN KÜÇÜK.. gibi..
E D E B’in => “dâl”i =>“dâimî”lik..
E D E B’in=> “be”si =>“bile”liktir..

AÇıKÇası: HAKkLa BİLELiği dâim olanın en fazla olanı..
EDeBsiz İLim =>İBLiS’inkidir.
EDeBsizlik =>İFRATtır/cahîm, cehennem, yandırıcı.. Maksimum..
EDeBsizlik =>TEFRİTtir/zemheri, dondurucu.. Minumum..
EDeB ise =>İ’TİDÂLdir. vücûd ısısı normal.. Optimum..gibi..

ALLAHu zü’L-CELÂL’e El ALîM denilir ve hakktır.
Ancak ALLAHu zü’L-CELÂL’e, El Edîb denemez hâşâ!.
Çünkü, El Edîb ve EDÎBULLAH olan RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellemdir.
EDÎB sallallahu aleyhi ve sellem’in EDeBi kendi üzerindekileri =>İnsan-İmân-İbâdet-İhlâs-İtâat-İrfân-Îkan-İHSÂN ve diğerlerini kapsar..
KuL =>Sırf EDeBsiz OLdumu =>İBLİS veyâ Uşağıdır. =>İsLâh ve İfLâhı HAKk TeÂLÂ’dadır..

İHLâS =>ALLAH celle celâlihu İçin YAPmak.
İttika =>ALLAH celle celâlihu’ya verdiği İLk SÖZde sağlam olup kendinden Korkmak..
İrfÂN =>MuhaMMedî ANLAyış MeLeKesi.
ErkÂN =>DİNde Rükünler, Esâslar ki, VUSÛLunn ince ayar USÛLüdür..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in =>Mi’râcında Cebrâil aleyhisselâm ile YOLculuğunun Sırrı bu Ezel-Ebed ErkÂNıdır..
ÎkÂN =>En sağlam ve zannsız olarak kavrayıştır. Yakîn Makamıdır. Kurb Kakamıdır. Ayne’l- Yakîn Makamıdır.
Ayn, göz olduğu kadar, bir de =>İnsanın Mâhiyet ve Hüviyetinin bir NOKTAya DÖNÜŞtüğü =>A’yân-ı Sabite vardır ve ASLIdır..
Yakîn =>Yakın ve yaklaşmış olandan da YaKîN ve BİLE OLANdır. İz’ÂN =>ÎkÂNın Bâtını OLup =>zansız kavrayışın bu Makamda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem EDeBine gark olup son sözünü DİNLEyip BOYUN EĞİP EDİB OLuşu..
Açıkça ve Tükrçesi =>HAKke’l- Yakîn Makamıdır. Hamd Makamıdır.. Makam-ı Mahmud sallallahu aleyhi ve sellem’dir. İnsanoğlunu burada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in misâfiri.
İHSÂNda ise =>ALLAHu zü’L-CELÂL’in misâfiri SAYın-BİLin Kardeşlerim.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

5. BÖLÜM RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem

Aziz Kardeşlerimiz,
Dikkatinizden kaçmamıştır ki;
İnsÂN =>AKıL =>AŞKk =>ALLAH celle celâluhu TEVHİDİnde,
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem nerede?.
Sıkı dur.. ALLAHu zü’L-CELÂL’den bir önceki AŞKk =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in maddî/soyut- manevî/somut her ŞEYy’idir.. DamLaLarın AKıLLarı =>Deryâda son BULuyor.. Son buluyor ama Evvelî, Âhirî, Zâhirî ve Bâtınî olarak =>AKL-ı KÜLLî’ye kavuşuyor.
Onun için MuhaMMedîlerin SILAsı =>SîNe-yi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. ÂŞIKLarı ise Evvelî-Âhirî-Zâhirî-Bâtınî Kaza ve Kaderleri gereği; Nerede, Ne zaman ve Nasıl olursa olsunlar ERİyip, AKıp gözyaşı damlaları hâlinde MuhaMMedî UMMANa başsız, ayaksız SALL-İSÂL/ULAŞım için SALÂVÂt eder dururlar.
De ki anasına meleyen ceylan yavrusu.. Sadece ve sadece “Anne!”diye ağlayan bebeği, kim sükût ve sükûna kavuşturabilir!. MuhaMMedî ÂŞIKLarın hedefinde HABîBULLAH aleyhisselâm vardır..
Bu dünyanın şakşukasını çile bilip ->gönderenin hatırına rıza ederler..

Azîz kardeşlerim;
Dikkat ettim ki akıl nakle ulaşarak aşkta yok olunca =>İnsÂN =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve =>ALLAH celle celâluhu kaldı..
Dört bilinmeyenli dördüncü dereceden denklem (x, y, z, t) üç bilinmeyenli üçüncü dereceden denkleme indirgendi (x, y, z).. Birinci bilinmeyen insÂNı, en iyi o insÂN bilir..
İnsÂN Kendisi iyice düşünsün kendini.:
Mâhiyyeti NEdir.. NEredEN GELdi?.
Hüviyyeti KİMde.. KİM Gönderdi?.
Mâiyyeti KİMLedir?. Ve,
MâLiyyeti NEdir.. son-UÇ’u...

BİZ MuhaMMedîyiz;
MuhaMMedî GAYREte=>MUHTACız.. İhtiyacımız var..
MuhaMMedî MeRHaMete=>MECBÛRuz.. Zorlanmışız..
MuhaMMedî MuHaBBete=>ME’MURuz.. Emredilmişiz..
MuhaMMedî HAKiKata=>MAHKUMuz!. Hükmedilmiş Kaderimiz..

Kim ki =>“Lâ İLâHe İLLâ ALLAH=>MuhaMMed er RaSûLuLLAH!.” diyorsa mutlaka Küfür Ehli değildir ve tüm diğer günâhları işlese dahi, ona Hakk ve Hayr DUÂsı yapmak MuhaMMedî Şuûr EhLi olan MUHAMMEDÎ’lere Farz-ı AYNdır.:

ALLAH'ım!.
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem'in DİLİyLe.:

“Bî Rahmetike Yâ Erhamerrahîmin!.
Bî Rahmetike Yâ Erhamerrahîmin!.
Bî Rahmetike Yâ Erhamerrahîmin!. İrhamnâ!.:


Ey MerhametLiLerin En MerhametLisi!
Ey MerhametLiLerin En MerhametLisi!
Ey MerhametLiLerin En MerhametLisi!. Bize Merhamet Et!."
diYORum.
GEÇenLerimize, KALanLarımıza ve GELenLerimize RAHMetLer DİLiYORum!.

ALLAH'ım!.
SENin HavLin/potansiyel gücün ve Kuvvetin/el ÂN var OLan Kuvvetin OLmadan biz hiçbir HASENÂTı/İyiLiği, GüzeLLiği, Doğruyu, Hakkı ve Hayrı İŞLeyemeyiz!.
Onun için, RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem'in DİLiyLe.: "VeLâ havLe veLâ kuvvete iLLâ bİLLAHi’L- ALiyyü’L- AZîM!." diye DUÂ EDip İZNULLAHı ve AVNiLLAHı DİLiYORuz!.

ALLAH'ım!.
SENin HavLin/potansiyel gücün ve Kuvvetin/eL ÂN var OLan Kuvvetin olmadan biz hiçbir SEYYİÂTtan/kötülük, çirkinlik, eğrilik, bâtıl ve şerden korunamayız.
Onun için, RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem'in DİLiyLe: "VeLâ havLe veLâ kuvvete iLLâ bİLLAHi’l- ALiyyü’l-AZîM!." diye YALVARıp İSMETULLAHa SIĞINıyoruz!.

ALLAHümme innî eselüke'l-affe ve'l-afiye, fi'd- dinî ve'd- dünyayî ve'l-âhiretî ALLAHümmesturnâ bî Setrike'L- CeMîL.:
ALLAH'ım! Şüphesiz ben SENden; Dinimde, Dünyamda ve Âhiretimde Af ve Âfiyet DİLerim!. ALLAH'ım!. Bizi, EL CEMİL celle celâluhu isminle setr et/ört, gizLe, kapat!.

ALLAHümme İsLâh ÜMMet-i MuhaMMed,
ALLAHümme Ferice an ÜMMet-i MuhaMMed,
ALLAHümme Erham ÜMMet-i MuhaMMed AMMeh
.:
ALLAH'ım!. ÜMMet-i MuhaMMed’i İSLÂH Et!.
ALLAH'ım!. ÜMMet-i MuhaMMed 'e ÇIKış YOLu Ver!.
ALLAH'ım ÜMMet-i MuhaMMed'in UMuMuna/Hepsine MERHAMet Et!.


Benim çok hoşuma gidiyor ki Hadis-i Şerîf olan bu DUÂma “Allahümme iflâh ÜMMet-i MuhaMMedî” de ekliyorum..
MÂNÂsı ise.: ALLAH’ım ÜMMet-i MuhaMMedî; islâh et, iflâh et, her türlü zorluklarına ve problemlerine bir çıkış ve çözüm kapısı aç ve hepsine merhamet et!.”
Âmine yâ Muîn celle celâluhu..

SaLâh.: Düzelme.
İSLâh: Dine bağlılıkta durumunu düzeltme ve uygun hâle gelmektir.
İSLâh.: İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek. Kusurları ve eksiklikleri gidermek için yapılan işler ve düzeltmeler..
FeLâh: Kurtuluş, selâmet, onma, mutluluk, kutluluk ve saâdettir. İfLâh ise: Dini bizzât yaşayarak yaşanılan ebedî kurtuluş ve saâdete bu âlemde iken ulaşmaktır. Ezân-ı MuhaMMedî’de de zâten insÂNın zâhirini ve bâtınını olmak üzere iki kere islâh olmaya iki kere de iflâh olmaya çağırmaktadır.
Ferec.: Çıkış kapısı.. Sıkıntıdan kurtulmak, zafer, inşirah, kederden kurtulmak. Genişlik, ferahlık, fütuhat. Gam, tasa, keder, zorluk v.s. den kurtulma, derdin darlık ve sıkıntısından sonra gelen sevinç, teselli ve zaferdir..


Dilimizin döndüğü, gönlümüzün gördüğü kadarcık da olsa RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’i anlatımı arzetmeye Azmimiz ve gerisini ALLAH TeÂLÂ’ya Tevekkülümüz vardır.
Bazı hususlara tekrar dönüyoruz, ancak orda bir türlü, burda bir türlü.. Hele konu Tasavvufsa, =>ALLAHu zü’L-CELÂL’imiz =>Kur’ÂN-ı Kerîm’imiz ve =>Efendimiz Her Şeyimiz RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem ise..
Bu ÂLEMde MevCÛD/VAR OLan =>Soyut/Manevî-Somut Maddî Her bir ŞEYy’in;
MutLaka-Muhakkak surette O ŞEYy’in;
EVVELî =>MeMBAĞı-MESNEDi,
ÂHİRî =>MaNSaBı-SonUÇ’unun ne Olacağı,
ZÂHİRî =>Şu ÂN ki =>DIŞIndaki en MüteKâMiL HûViyyeti,
BÂTINî => Şu ÂN ki =>İÇİndeki MUHteŞeM MâHiyyeti.. vardır.

Resim

Biliriz, bilemeyiz, varırız, varamayız, kavrarız, kavrayamayız bunlar ayrı şeyler..
“Peygamber” Farsça olup =>“Haber Getiren” demektir.
Peyam.: Haber.
Ber.: Getiren.
Nebî.: Haberci.
RasûL.: ELçi..

Peygamberimiz, MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem’e MuhaMMedî Tasavvuf Penceresinden BasarLa/Kafa GözüyLe ve BasîretLe/KaLb GözüyLe BAKaLım.:

MâSiVâ/ALLAH TeÂLÂ’dan gayrısı’nın Mânâsı =>MuhaMMed Aleyhis selâmdır ve =>MERKEZindeki MuhaMMedî NÛRULLAH NOKTAsıdır.
HaBîBuLLAH =>MERKEZdeki =>“ÂN”dır.
MuHaMMeDuLLAH =>MUHİTteki =>ZamÂNdır.
Şe’ÂNuLLAH =>“ÂN”ın ZamÂN içindeki ŞüHûDudur.

Resim

AhMed Aleyhis selâmın “Mim”i =>Masdar Mim’i OLup MuhaMMedî Masdar/Südur Merkezi, Çıkış Noktasıdır..

MuhaMMed İsm-i Şerîfindeki;
Birinci Mim =>MuhaMMedî NûR Mim’i,
İkinci Mim =>Mahviyyet Mim’i,
Üçüncü Mim =>Masdar Mim’idir.

ÂLetLerin ELektrikLe ÇaLışması gibi =>İnsÂN Letâiflerinin de NûR-u MuhaMMed’le CÂNLandığını;
ANLAmak ve YAŞAmak =>MuhaMMedî KâMiLLik,
CÂNLa CERYÂN’ı karıştırmak ise NEFSî CâHiLLiktir.

MuhaMMedî Masdar Mimi’nin Mânâsı;
=>DıŞtan/ZâhirLe AKILLa,
=>İÇten/Bâtın ise NAKLLe AnlaşıLır.

Yoksa bunu iyice anlamayanlar;
Hristiyanların hâşâ, İsâ aleyhisselâm’ı ALLAH’ın oğlu, Papa’yı da İsâ aleyhisselâm yerine koydukları gibi;
DeDeLerini veya Mürşidlerini Tek Kâmil ilân edip, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yerine koyup, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i de hâşâ ve kellâ ALLAH TeÂLÂ’nın Gözüken hâli saymak ifrat ve inkârına düşerler..
Bir de çıkıp utanmadan.: “Biz Şerîat insÂNı değil de ileri düzeyde Hakikat insÂNıyız!." derler!.
Ferit Devellioğlu Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgatının 37. Sahifesinde.:
“ALLAH (a.i).: Tanrı.
“Allah-MuhaMMed-Alî” =>Bektâşi Târikatine mahsus bir deyim. Hıritiyanların “Peder- Oğul - Rûhullah” telakkîlerine uygun bir teslistir.”diyor..

Ve ben ise yorumsuz sunuyorum..

Rasûlullah Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in => RAHMetenli’l- ÂLemîn/ÂLemlere Rahmet OLuşunu iyi ANLAmamız Lâzımdır ve Lâyıktır.
ÂLemleri ise =>İnsÂN AKLıyla ANLAşılaBİLen ve ANLAtılaBİLen HÂLiyle Arabçadaki.:
Men.: Kişilik sâhibi olanlar; insÂN, cin, melek, şeytân.
Mâ.: Şey olanlar; hayvan, bitki, cansızlar.
Diye ikiye ayırabiliriz. Bunların birleşme yeri ve “BİZ BİR-İZ=>BİLELik” NOKTASInı basit bir çizimle gösterirsek.:

Resim

“BİZ”Lik Zevkinin NOKta NEŞ’esi.. Aynı ŞEYy’in/Mim Masdarı’ın İki Yüzü..
ÖZdeki ->CeMâL,
YÜZdeki ->CeLâL CÜMBüşü..
MERKEZdeki ÂN’ın =>MUHİTteki ZamÂN ZuHûRu...
Şe’ÂN ŞüHûDu.. “KûN!. OL!.” KeReMi.. feyeKÛN OLuş MÜKERRemi..

KûN =>“KâF” ve “NûN”dan OLuŞur.
NûN =>HaLkedilen her ŞEYy’in MERKEZ/HaBLi’l- VeRîd’indeki NÛRuLLAH olup =>ZÂTÎdir..
KâF =>MUHİtteki SıFatî ELbisesi/ÖRtüsü OLup =>KEVNÎ KEMÂL Mertebe ve Makamıdır..


MuKeRRem KILınan İnsÂNın Kâinâttaki KULLuk KeMâLâtı İmtihÂNıı.. MuhaMMedî ENFüs ve ÂFÂk OKULu..


سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
Resim---“Se nurîhim âyâtinâ fî’l- âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehu’l- hakk (hakku), e ve lem yekfi bi RABBike ennehu alâ kulli şey’in şehîd (şehîdun).: Âyetlerimizi âfâkta (ruhumuzun baş gözüyle) ve enfüste (nefsimizin kalb gözüyle) onlara göstereceğiz. O'nun hak olduğu onlara tebeyyün etsin (açıkça belli olsun) diye. RABBinin herşeye şâhid olması kâfi değil mi?.” (Fussilet 41/53)

Onun gerçek OLduğu Şuûru =>SıRf MuhaMMedî Şuurdur.

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin..: Göklerde ve yerde olanlar/herkes (men), O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her ÂN) bir şe'n (ayrı bir tecelli, yeni bir oluş, yaratma) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)

ŞeÂNuLLAH’ın OLUŞum SeBeBi =>“KûN!. OL!.”
ŞeÂNuLLAH’ın OLUŞum SonUÇu =>“Fe ye KûN.. derhâl OLdu/OLur..”dur..


قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---“Kâlet RABBi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer (beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ’ (yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu KUN fe yeKÛN (yekûnu).: (Hz Meryem aleyhasselâm): “RABBim, benim çoçuğum nasıl olur? Bana bir beşer dokunmadı” dedi. (ALLAH celle celâlihu şöyle buyurdu): “İşte böyle, ALLAH dilediğini yaratır. Bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman, sadece ona “OL!” der, o hemen OLur.” (Âl-i İmrân 3/47)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KÂiNÂtta =>ADEM ve ÂDEM..:

ADEM.: Yokluk, olmama, bulunmama. Fakirlik.
ÂDEMİYyât.: (Adem. c.) Yokluklar. Ademler..
ÂDEMİYyet.: İnsÂNlık. Namuslu bir İnsÂNa yakışır hâl ve tavır.ç
ÂDEM.: İnsÂN. İlk İnsÂN ve ilk peygamber aleyhisselâm. ALLAH celle celâlihu,
ilk İnsÂN olarak ÂDEM aleyhisselâm', sonra eşi HAVVa aleyhasselâm'ı yaratmıştır. Bugünkü İnsÂNlar onlardan türeyip çoğalmıştır. Bazı dine tâbi olmıyanlar/ateistler, İnsÂNın maymun soyundan bir hayvandan türediğini iddia ederler. Bu iddia kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır. Lâboratuarlarda küçük canlılar üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik sonucu türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş, soysuzlaşmış, bozuk bir şekil almıştır. İnsÂN ise en mükemmel mahluktur. Kaldı ki bu güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline geldiğini kimse görmemiştir. Bugünkü maymunlar da hâlâ İnsÂN olmamışlardır. Bugünün psikoloji ve felsefi antropolojisi İnsÂNın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir..


Aziz Kardeşlerimiz;
Varlıkların “ADEM” veya “ÂDEM” olarak ikiye ayrılması;
HAKk’ı BİLmek =>BULmak =>OLmak/ANLAmak ve =>YAŞAmak için;
=>Esmâ Emâneti Olan Akıl Verilip, Mükellef Kılınıp Kılınmamasına göredir..
Bu hususta;
TüM ESMÂLar YüKLenmiş OLan ÂDEM =>KEMÂLâttır.
YaratıLış Kaderince-Kadarınca ESMÂLar YüKLenmiş OLan ADEM ise =>CEHÂLettir. .

Onun için ALLAHu zü’L-CELÂL’in’ KÛN feyeKÛN TeCELLîyat Zuhûratının MutLak KemâLi,
=>MutLak KUL OLan RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’dir..
EZELdeki =>HaBîB/HaBBe’de OLmayan/GÖZükmeyen Masdar MiMi;
AhMed’de =>bir MiM iken,
MahMud’da =>iki MiM ve,
MuhaMMed’de =>üç MiM İLe;

=>DİNde, DÜNYÂda ve âHİRETte RAHMetenLi’L- ÂLEMîN OLarak MâhLukatın ÜMMü/ANAsı ve TemeL Tohumu OLan RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellemde =>YaratıLanların MutLak KemâLine ULAŞmıştır..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim ---“ALLÂHU NÛRU’s- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun): ALLAH, GÖKLERİN ve YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah İnsÂNlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

Resim

KÛN!.: OL!.
Fe ye KÛN.: OLur..
KÛN.: TOHuM..
Fe ye.: TARLa..
KûN’daki NuN =>NÛRULLAH NÛRUdur. =>TENZİHte =>“O”dur.
KeF ise =>KÂİNÂT KeFidir ve =>TEŞBİHte =>Ben, Sen, Bu, Şu şeklinde Nun Örtüsü olmaktadır.
TEVHİDde ise =>“yaratılan o” İle “Yaratan O”nu ANLAmak MuhaMMedî ÂRİF İRFÂNIdır..

Şe’ÂN Zincirinde =>İLk Tohum DeDe (kûn)=>Sonra Tohum BaBa (kûn)=>Sonra Tohum Oğul (kûn)=>ve Sonra Tohum Erkek Torun (kûn)=>ve SONRA ZÜRRİYET TOHUMu ZİNCİRİ..
Dede, Baba, Oğul, Torun => KâF gibi Değişken,
TOHUM ise =>NuN gibi Sabittir..

Şe’ÂN Zincirinde =>İLk TaRLa NiNe (fe-ye)=>Sonra Tohum aNa (fe-ye)=>Sonra Tohum Kız (fe-ye)=>ve Sonra Tohum Kız Torun (fe-ye)=>ve SONRA ZÜRRİYET TARLAsı ZİNCİRİ..
NiNe, aNa, Kız, Kız Torun => “Fî” gibi Değişken,
TARLA ise => “ye” gibi Sabittir..

“NuN ÂNı”nın =>“KâF ZamÂNLarı”ndaki Zuhûrları ise => Şe’ÂNULLAHtır..
ÂLEMLer =>NuN NÛRu’ndan =>İLâHî SİSTEMin KuraLLarı/SüNNetULLAH İÇİnde OLUŞmaktadır..
İnsÂN AkLının, İLâhî Nakille BULUŞup NÛRLanmadan ANLAması cidden zor olmakla beraber yine de fayda vardır, düşüncesiyle arz edersek.:
Yansıma Şiddetine (peryod ve frekansına) göre oluşan ÂLEMLeri (ve ŞEYyLeri) görebiliriz de göremeyebiliriz de..
İnsÂN ALgılama imkanı sınırlıdır.. Elimize aldığımız bir taş parçasından meleklere kadar çok çeşitli yansıma (oluşum) söz konusudur. Teknik olarak her yansımanın frekans ve dalga boyu değiştikçe ortaya çıkanın (zuhuratın) =>İsmi, Vasfı, Özellik ve Güzellikleri Değişmektedir.
İnsÂN, Kuş, Elma, Taş, Atom, Şua, Işık, Ses, Elektrik vs. olarak algıladıklarımız ise, kendi içinde de türlü türlü ortaya çıkarlar.. İnsÂN Sesi =>Bas, Bariton, Tenor, Alî’nin Veli’nin sesi vs..
Şuâ derken de sonsuzdur ki =>X Işını, Rontgen Işını, Lazer Işını vs..

Bütün BunLar =>MuhaMMedî KâmiL Mü’MinLeri;
=>Yüce RABB’ımız ALLAH TeÂLÂ’nın Kudreti karşısında Hayret ve Dehşet içinde bırakıp;
=>Hazır, Nâzır ve Murakıb OLan RABBu’L- ÂLEMîN’e =>İbâdet için EMRULLAH ve MURADULLAH Gereği ÖNce,
=>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Teslim OLup, KuLLuk KemâLini Öğrenip sonra,
=>ALLAHu zü’L-CELÂL’e ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e;
=>Teslim OLup,
=>İmân Edip,
=>Tâbi’ OLup
=>İtâat Etmeye =>Muhtac, Mecbur, Me’mur ve Mâhkum Bırakmaktadır.

MuhaMMedî OLuş ŞuûRuna ULAŞan =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i CÂNdan DUYan ve UYanLar ise;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in;
=>KAVLine (İnanç Ve İ’tikad Olan Âyet ve Hadislere),
=>A’mâLine (İnancının Zâhir Tatbikatına),
=>AhLâkına (İnancının Bâtınî Tatbikatına) ve,
=>AhvâLine (Tümünün Tevhidi olan ve asla değişmeyen HaBiBî Huy ve HâLLerine, AhLâkuLLah’a) Kavuşup;
=>Evvel, Âhir, Zâhir ve Bâtınlarını =>SIBGATULLAH (ALLAH boyası) iLe BOYARLar..

Kısacası ALLAHu zü’L-CELÂL karşısında BEN-Likleri MuhaMMedî Mahviyete Gark OLup İbâdetlerini Rahmetenli’l-ÂLeMîn OLan MutLak İMâM RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’e UYarak ve O’nun gibi RABBu’L- ÂLEMîN’i GÖRürcesine İhsÂN olarak yerine getirip, İmkÂNLa İmtihÂNı BAŞARıp İLÂHî SİSTEMin “KÛN fe yeKÛN”una sebeb oLan MuhaMMedî ŞEHÂdetLe ŞEREFLenirLer.. RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in.:
=>Semiğnâ ve ateğnâ!.
=>İyyakenâ’büdü ve iyyakeneste’in!.
=>Eşhedü enLâ iLâhe iLLâ ALLAH ve,
=>Eşhedü enne MuhaMMede’r RasûluLLah!.ına,
=>Bizzât İştirak edip YAŞArken ŞÂHİDi ve ŞEHÎDi OLurLar..

Azîz KardeşLerim;
Bizim âcizâne amacımız MuhaMMedî OLuş ŞUÛRunu ve NAHNU=>BİZ BİR-İZ BİLELiğini ANLAtmaktır.
Ve Biz; Sadakat, Samimîyyet, Ciddîyyet ve KesinLikLe,
=>RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’i DUYar ve UYarız. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
İşin püf noktası budur. Hâşâ bir hikâye veya masal anlatmıyoruz.
Anlatılanlar, tüm güzellik ve özellikler kesinlikle RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in ŞifâLı Şefâat İLhâmı ve Hakkıdır.
Hata ve Kusurlar ise Beceriksiz NEFSimin OLup, ALLAH celle celâlihu afvını dilerim..
Aklı olan her insÂN görmekte ki, gün be gün Bâtıl ve Şer artmakta Hak ve Hayr azalmaktadır..
Böyle olacağını ise, RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem bize bildirmiştir. Bu şartlar altında Uyanık MuhaMMedî Mü’minlere düşen MuhaMMedî Görev/Hasbî Hizmet, gelecek kuşaklara Zâten ve AsLen MuhaMMedî OLduğu Şuûrunu ANLAyacakları tarzda ANLAtmaktır..

Kesin inancımız odur ki;
MuhaMMedî Merhamette,
MuhaMMedî Muhabbette,
MuhaMMedî Hakikatta,
MuhaMMedî Hasbî HizmetLe nice nice gençLerimiz geLecektei,
Hakikat-ı MuhaMMedîye’ye HâLisen ve MuhLisen Hasbî Hizmetçi OLacakLardır. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

ANLAtım Kuralları ve Yazım Tekniği açısından dağınık ve tekrar gözükenleri kusur görmeyiniz.
İnsÂN Nefsi ve Aklı böylesine önemli ve Yaratılış Sebebi ve Sonucu OLan;
MuhaMMedî Edebi,
MuhaMMedî İlmi,
MuhaMMedî İrfÂNı
MuhaMMedî ErkÂNı;
BİLip, BULup, OLup, ANLAyıp, HAZMedip, YAŞAyıp ve ŞÂHİDi OLursa;


وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
Resim ---“Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fî’l- âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ (sebîlen).: Ve burada (bu dünyada), kim kör ise artık o ahirette de kördür. Ve yoldan daha çok sapmıştır.” (İsrâ 17/72)

Hükmünden/Tehdidinden kurtulur; Dininde, Dünyâsında ve Âhiretinde Mutlak MuhaMMedî MUTLULuğa ULAŞır.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..

İnsÂN AKLı =>Düşünce dediğimiz Fikretmesiyle =>KararaULAŞıp, UYGULAyaBİLir. MuhaMMedî Tasavvufta;
MuhaMMedî ZiKiR,
MuhaMMedî FiKiR,
uhaMMedî ŞüKüR,
MuhaMMedî SABıR Esastır..

Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir saatlik tefekkür altmış senelik ibâdetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ I/370)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir saatlik tefekkür bin yıllık ibâdetten efdaldir.” buyurmuştur.
(Deylemî, Müsned, 2/46)

Elbette buradaki sonUÇa OLan MuhaMMedî KULLuğa ULAŞtıran MuhaMMedî Tefekkür =>Şûursuzca rast geleye yapılan ibadettir..

MuhaMMedî Tasavvufta DÜŞÜNce DURULuğu =>CeNNet iken, MuhaMMedî Tasavvufta DÜŞÜNce DURGUNLuğu =>CeheNNemdir..
Onun için insÂNoğlu Düşünce Durumuna göre;
ya =>“ESFELîN” buyurulan Şeytândan da aşağı DEREKE/Aşağı Mertebeye DÜŞer,
veya =>“İLLÎYyîn”buyurulan Melekten de üstün DERECE/Yukarı Mertebeye YÜKSELir..

DÜŞÜNcesi DuRu insÂN =>İLETken ve ÜRETken,
DÜŞÜNcesi BULaNık insÂN =>YALITkan ve KISIRdır..

İnsÂNoğlu kendisine tanınan TERCİH ETme ve CÜZ’İ İRADE İmkÂNıyLa İmtihÂN OLurken AKLInı KULLANmaktadır.
ASLInda Pâk/NûR OLan AKIL SüNNetuLLAH gereği bu ÂLEMde =>KİRLenir, KARIŞır ve Arapsaçına Döner.
MuhaMMedî Tasavvuf dediğimiz İsLâh ve İfLâh İstasyonlarında
=>ARINır, DURUNur, NURLANır ve KEMÂLât BULup, SINIRLı ve SORUMLu MesûLîYyetini,
İLİM, İRADE ve İDRAK EDER de İŞTİRAKLE NEFSin YAŞAyışına SOKar..
Ortada OLan Tek ve Gözüken ENGELi ise =>Dünyâ Hayatı ve Diğer ÇELdiriciLerdir ki.:


Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hubbü’d dünyâ re’sü küllî hatieti ve hubbüke’ş-şey’e yu’mi ve yusimmü.: Dünyâ sevgisi bütün hataların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu den; Kütibi Sitte,Rezîn İlâvesi; Beyhâkî, Şû’abü’l-İmân; Hadisin ikinci yarısı Ebu Dâvud, Edeb 125-5150 de tahric edilmiştir.)

İşte biz böylesine Muhteşem ve Muazzam bir AZAMetuLLAHLa Yaratılan Karmakarışık bu Dünyâ Hayatı içinde, Kader Yörüngelerimizde DÖNerken/YAŞArken =>Esfelîn-İLLîYyîn İmtihÂNı GEÇirmekteyiz.
Nasıl tekrar tekrar dönmeyelim bu konulara..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HAKk ÂŞIk==>CENNeti>ÇİLe,
=>Ahmak =>CEHENNEMi İLe,
YALAn =>YAŞAnmayan OLan,
=>SAĞIR’a>HeR SÖZ NÂFİLe!.

*
**
****
Gök SEMÂLar SÖZÜn ==>ANLAt,
GÖRen GÖNüL GÖZÜn =>ANLAt,
Lî-VECHİLLAH ==>HASBî HİZMEt,
LÜBBü'L- LÜBB’ün ÖZÜn>ANLAt!.

*
**
****
TASAVVuf==>TASAVVur DeğİL!
EDEB->İLİM=>İRFÂN=>ERKÂN!
=>EğİL KUL İHVÂNİ-m ==>EğİL,
HASBî HİZMEt İSTER=>SULTÂN!.

celle celâlihu..


Resim Azîz KardeşLerim;

Masdar, birşeyin Südûr/Çıkış Yeridir.
İncir ağacının masdarı incir çekirdeğidir..
Kâinâtın Masdarı =>insÂN,
İnsÂNın Masdarı =>Kalb,
Kalbin Masdarı =>Masdar Mim’i =>Nûr-u MuhaMMed,
Nûr-u MuhaMMed’in Masdarı ise =>Âyet-i Celîlelerden açıkça anladığımız NÛRULLAHtır.
Nûr-u MuhaMMed bir zuhûrattır, hâşâ, ZÂT celle celâlihu değildir. Mahlûktur, hâşâ, EL HÂLİK celle celâlihu değildir..
MUHİTte =>ABDULLAH/ALLAH’ın ibâdetle yükümlü kulu,
MERKEZde ise =>RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem/ALLAH’ın tebliğle yükümlü Rasûlüdür. Hâşâ ve kellâ şeriki/ortağı değildir..
Sözlerimizi doğru söyleyip doğru anlamalıyız.
Zîrâ İslâm Dinine =>Bir SÖZle GİRilir ve,
İslâm Dininden =>Bir SÖZ ile de ÇIKılabilir ALLAH korusun!.

Şimdi bir daha Kur’ÂNî gözle görelim ve düşünelim; Zât ve Zarf ile İlliyyîn ve Esfelîni.. Unutmamalıyız ki fikreden insÂN aklı da, tıpkı hücrelerimizdeki kirlenen kanın, nefes nefes Zâhiren aldığımız oksijenle temizlenmesi gibi; Bâtinen alacağımız İlâhî, Kur’ÂNî ve MuhaMMedî İlm-ü-Edeb Neş’esiyle temizlenir..
Karmaşık ve zor gibi gözüken bu imtihânın kazanılmasının tek ve şartsız şartı ise KULun/KİŞİnin zâten MuhaMMedî OLduğu Şuûruna ULAŞması, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i DUYması ve UYmasıdır.
KuL=>“RAHMetenLi’L- ÂLEMîN” olan AKDES NOKTASI’na ulaşınca RABBu’L- ÂLEMîN’i DUYar ve DİNLEr ki.:


إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
Resim ---“İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ (mubînen).: Muhakkak ki BİZ, sana apaçık bir fetih verdik.” (Fetih 48/1)

لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim ---“Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).: ALLAH, senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.” (Fetih 48/2)

وَيَنصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا
Resim ---“Ve yansurekallâhu nasran azîzâ (azîzen).: Ve ALLAH, sana azîz/üstün ve onurlu bir zaferle yardım etsin.” (Fetih 48/3)

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim ---“Huvellezî enzele’s- sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdu’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), ve kânALLÂHu ALÎMen HAKÎMâ (hakîmen).: Mü'minlerin kalplerine, îmânlarını îmân ile artırsınlar diye sekîneti indiren, O'dur. Göklerin ve yerin orduları ALLAH'ındır. Ve ALLAH; ALÎM'dir, HAKÎM'dir.” (Fetih 48/4)

Resim

Biliyorsunuz ki Ruh =>Emr Âlemîndendir.
Emr Âlemi ise =>Emr’in Sâhibi ALLAH TeÂLÂ’ya aittir..


ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ
Resim ---“Summe redednâhu esfele sâfilîn (sâfilîne).: Sonra onu, Esfeli safilîne (en sefîl hale, aşağıların aşağısına, nefsinin karanlıklarına) iade ettik (çevirdik, indirdik).” (Tîn 95/5)

Neresi Esfele Sâfilin? İşte burası, bu Dünyâ..
İnsÂN nefsine fıtraten /yaratılış itibariyle yüklenen hevâ ve hevesine uyma ve aşırı isteklerinde/şehvetllerinde sürüklenebilme zayıflığı ki imtihânımızın Püf Noktası..


كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ
Resim ---“Kellâ inne kitâbe’l- ebrâri lefî illiyyîn (illiyyîne).: Hayır, muhakkak ki ebrâr olanların (ALLAH'a ulaşmayı dileyenlerin, hidayette olanların, iyilerin) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyîn'dedir (zemin kattan 7 kat yukarıda olan birinci âlemdeki kader hücrelerindedir).” (Mutffifin 83/18)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ
Resim ---“Ve mâ edrâke mâ ılliyyûn (ılliyyûne).: Ve İLLİYYîN'in ne olduğunu sana bildiren nedir?” (Mutffifin 83/19)

كِتَابٌ مَّرْقُومٌ
Resim ---“Kitâbun merkum (merkûmun).: (O), rakamlandırılmış (kazanılan pozitif ve negatif derecelerin yazılmış olduğu) bir kitaptır (kayıttır, insanların hayat filmidir).” (Mutffifin 83/20)

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim ---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî’l- berri ve’l- bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ (tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

İşte böylesine açıkça bildirilen iki UÇ ve sonUÇ arasında KULLuk/ibâdet imtihânımızı olurken Tek ve Eşsiz Rehberimiz Rehber-i Mutlak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i =>DUYup =>UYmayanlar Allâme-i Cihân olsalar dahi =>Dini, Dünyâsı ve Âhireti hüsranda ve =>CÂNı cehennemdedir ve OLacaktır..
Çünkü, çocuk bile bilir ki ekin eken, ekin biçer; diken eken, diken biçer.. Ne çâre ki insÂNın alıştığı ve alıştırıldığı şeyleri soyunup MuhaMMedî Âşıklık Şerefli Şifâsını GİYinmesi;
ALLAH TeÂLÂ’dan Hidâyet,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den Şefâat,
Hak Dostlarından Himmet ve,
Kişinin bizzât kendisinden de Hakk’a İnanıp, Hayrı İşlemekte Tercih ve İrade-yi Cüzz’iyye Gayreti göstermesine bağlıdır..
ALLAHu zü’L-CELÂL bizlere de nâsib ve kısmet eylesin!
Âmin yâ MUÎN celle celâlihu!.

Kuru lâfla söylemesi kolay da;
Bir yanda Dünyâ kıblesine Yerleşmiş =>Para, Hırs ve Şehvetler..
Diğer yanda =>yarım nefesin sonundaki Âhiret ve İlâhî Aşk..
Ne yapalım da Dünyâ ve Parasına =>“Lâ İLâHe” deyip İslâh OLalım =>Âhirette hesab verme ve İLâHî İhsÂNı Haketme Şuûruna ERip =>“İLLâ ALLAH” deyip İflâh OLalım.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


أُوْلَئِكَ الْمُقَرَّبُونَ
Resim ---“Ulâike’l- mukarrebûn (mukarrebûne).: İşte onlar (sabikunlar). Mukarrib (ALLAH'a yaklaştırılmış) olanlardır.” (Vâkıa 56/11)

فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
Resim ---“Fî cennâti’n- naîm (naîmi).: (Onlar), Nâim Cennetlerindedirler.” (Vâkıa 56/12)

ALLAHu zü’L- CELÂL’in bu Lûtfü Keremine, İhsÂNına ve Rızasına ULAŞaLım.. Gönüllerimiz göz aydınlığına/kurreti’l-ayna burada bu Âlemde nasıl kavuşabilsin..

Karrire.: kararlı, yakîn,konuşlanma makamı merkezidir.
Kurreti’l-ayn.: aynî kararlılık hâli, hemhâl oluştur..

“... Gerçekten size ALLAH’tan bir nur, apaçık bir kitâb geldi. Rızasını arayanı ALLAH onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dostoğru bir yola iletir.”


يَهْدِي بِهِ اللّهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلاَمِ وَيُخْرِجُهُم مِّنِ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ وَيَهْدِيهِمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim ---“Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum mine’z- zulumâti ilâ’n- nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).: ALLAH o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selâmet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder.” (Mâide 5/16)

Azîz KardeşLerim;
Bir kul olarakİ Fakîr, Âciz, Zelil ve Âlîl Kardeşiniz Kul İhvânî bunları piyasaya Benlik Bilgisi sürmek için arzetmiyor, ALLAHu zü’L-CELÂL korusun!.
Bizi bilenler bilir ki bu Zavallı Kalemin Mürekkebi =>Zâhirî ve Bâtınî Çilelerimizin Gözyaşlarıdır..
Hamd OLsun ki, Şükrümüz de, Şikâyetimiz de RABB’ımızadır..
“sEN” ve “bEN” =>O’nda yâni =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de =>“BİZ” olduk, “BİLE” olduk..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “O= HÜVE”si ise RABBu’L- ÂLEMîN olan ALLAH TeÂLÂ’dır.
Kısacası bu ÂLEMde herşey =>BİZ’den =>BİZ’edir..
Herkesin nâsib ve kısmetince..
Her ÂLEMde ise =>O’ndan =>O’nadır.. Lâ Huve=>İLLâ HUuu!.


نَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim ---“İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih (nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ (azîmen).: Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman ALLAH'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (ALLAH senin bütün vücudunda tecellî ettiği için ellerinde de tecellî etmiş olduğundan) ALLAH'ın ELİ vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (ALLAH'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de ALLAH'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).” (Fetih 48/10)

MuhaMMedî Tasavvufta, asla kişinin kendi özel ve şahsî aklıyla ve mantığıyla Tasavvura/zihinde şekillendirme, kurmaya yer yoktur. HAKk’a ve HAYR’a =>GELmek, BİLmek, BULmak, OLmak, YAŞAmak ve ÖLmek için ise =>MuhaMMedî Yürek ve Emek ister..
Bu kadarcık da olsun.. Zamanımızda =>ÖLü Yaşayan bazı Akıl Ni’metine ihânet eden cübbeli (prof vs..) lerin sandığı ve yazdığı gibi hâşâ dinimizde bir noksanlık vesaire de yoktur hamd OLsun!.
Kur’ÂN-ı Kerîm’imizi ya okuyup anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar.. İşlerine gelmiyor Şeytân uşaklarının!.

“…Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Ben’den korkun (haşyet duyun). Bugün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize ni’metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim (razı oldum)...”


حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim ---“Hurrimet aleykumu’l- meytetu veddemu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha ale’n- nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâm (ezlâmi), zâlikum fisk (fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn (vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ (dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innALLÂhe GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve ALLAH'tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki ALLAH GAFÛRdur, RAHÎMdir” (Mâide 5/3)

Bu Kahharî Kemâlâtı, Muazzam Mükemmelliği, Muhteşem Mübârekliği ve Mukaddes Muvâzeneyi;
=>BİLmek, ANLAmak ve YAŞAmak için =>ALLAHu zü’L-CELÂL’ ve O’nun RASÛLÜne;
TESLİM OLup =>Müslüman OLmak,
İMÂN EDip =>Mü’min OLmak,
TÂBİ’ OLup =>VELÎ OLmak ve,
İTÂAT EDip =>EHLÎ OLmak, İLÂHî ve Kur’ÂNî bir Emir ve Haktır.

BENLik Kaftanının ÇIKARILıp =>KULLuk KemâLât KEFENİnin GİYİLdiği Mîkat Mahalli MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem’in MahMud MakaMıdır..
Her türlü CENÂBETLik/pisLiklerden arınıp durunma ve Nûrlanma Karargâhı Habibullah Hamamı’nda CENÂB OLaBİLmek..
TEVHİDin Kemâlât Karargâhı =>Kalb-i MuhaMMed aleyhisselâm’dır..
Hâl-i Hazır Huzurun Hızır->Hazır OLduğu Nokta ÖZÜndeki Mukaddes MuhaMMedî Akdes Noktası’dır..

Mîkat.: Bir iş için tayin edilen zaman veya yer. * Mekke-i Mükerreme yolu üzerinde hacıların ihrama girdikleri yer.
CENÂB.: Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir. Cenâb-ı HAKk, ALLAH celle celâlihu.. Cenâb-ı Resûl-i Kibriy’a aleyhisselâm.. gibi…
CENÂBET.: Pis. Gusletmesi lâzım gelen kimse. * Uzaklık.


Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

KUL İHVÂNİ
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimAzîz kardeşLerim;
Bütün bunları arzetmemin sebebi âhir ZamÂN fitnelerinin stres ve sıkıntılarından uzakta ve ÖZde MuhaMMedî Mutluluğa ULAŞmanızı Samimîyet, Ciddîyet, Muhabbet Ve Merhametle, MuhaMMedî bir kardeşiniz olarak çok istememdir.
Günümüz insÂNının BİLgi SEViyesi çok yüksek olduğu için herkes bilir ki ağırlık merkezi =>Denge ve Düzen Noktasıdır..
İslâm Dini Tevhid Dinidir.
Tevhid ise =>Emânete Sadakat ve Ni’metlere Adâlettir.
Tevhid Terazisinin bir kefesi İFRAT/taşkınlık,aşırılık, diğer kefesi ise =>TEFRİT/şaşkınlık, yetersizliktir. Ortasındaki Denge Dili noktası ise =>İ’TİDAL OLup, Sırat-ı Mustakîm üzere adâletin tecellî yeridir. İ’tidal orta noktasında/ağırlık merkezinde yük (dert, sıkıntı, kuruntu, hayal vs..) yoktur ve sıfırdır. Sırr-ı sıfır noktasıdır..
Onun içindir ki, MuhaMMedî OLuş Şuûruna ulaşıp Kulluk Kemâline eren Kâmil Mü’minler şu ÂNda yüksüz, GEÇMİŞLeri için hüzünsüz ve GELECEKLeri için korkusuz olarak MURADULLAH üzere EMRULLAH’ı DUYup UYmaktadırlar.
Bu ise âyetlerle sabittir..:


أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“Muhakkak ki ALLAH'ın EVLİYÂSIna (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?”
(Yûnus 10/62)

الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
“Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.”
(Yûnus 10/63)

لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Onlara, dünya hayatında ve âhirette müjdeler (mutluluklar) vardır. ALLAH'ın SÖZÜ değişmez. İşte O, fevzü’l- azîmdir.”
(Yûnus 10/64)

Resim

İnsÂNoğlunun KULLuk GÖRevi; Tevhid Terazisinin =>Tefrit olan “İLâh yoktur” Azab Kefesi ile =>İfrat olan ve Firavun’un söylediği “RABB’ınız benim!” Gazab Kefesi.. Ortasındaki “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH” Sevâb Noktasında Tevhidî i’tidal üzere “MuhaMMede’r RASÛLULLAH” İLE ve BİLE Şehâdettir.
Bu ise Kur’ÂNî bir EMİRdir.:

“Ey imân edenler! Sizi acı bir azabdan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? ALLAH’a ve Rasûlüne inanır, mallarınızla ve CÂNlarınızla ALLAH yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır işte bu takdirde O, sizin günâhlarınızı bağışlar, zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kuruluş budur. Seveceğiniz başka birşey daha var: ALLAH’tan yardım (Nasrullah) ve yakın bir fetih (Fethullah). Mü’minleri (bunlarla) müjdele. Ey imân edenler! ALLAH’ın yardımcıları (Ensarullah) olun....”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى تِجَارَةٍ تُنجِيكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim ---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû hel edullukum alâ ticâretin tuncîkum min azâbin elîm (elîmin).: Ey iman edenlerSizi elîm azâbtan kurtaracak bir ticaret için, size yol göstereyim mi?” (Saff 61/10)

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim ---“Tû'minûne billâhi ve resûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn (ta'lemûne).: ALLAH'a ve O'nun Resûl'üne îmân edersiniz ve ALLAH'ın yolunda CÂNlarınızla ve mallarınızla cihad edersiniz. İşte bu, sizin için hayırdır. Keşke bilseniz” (Saff 61/11)

يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim ---“Yagfir lekum zunûbekum ve yudhılkum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâru ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adn (adnin), zâlike’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: Sizin günahlarınızı mağfiret eder. Ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. Ve sizi adn cennetlerinde güzel meskenlere yerleştirir. İşte bu, fevzü’l- azîmdir (büyük kurtuluştur).” (Saff 61/12)

وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِّنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim ---“Ve uhrâ tuhıbbûnehâ, nasrun minallâhi ve fethun karîb (karîbun), ve beşşiril mû’minîn (mû’minîne).: Ve seveceğiniz başka bir şey, ALLAH'tan yardım ve yakın bir fetih. Ve mü'minleri müjdele.” (Saff 61/13)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونوا أَنصَارَ اللَّهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّينَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللَّهِ فَآَمَنَت طَّائِفَةٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَفَرَت طَّائِفَةٌ فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آَمَنُوا عَلَى عَدُوِّهِمْ فَأَصْبَحُوا ظَاهِرِينَ
Resim ---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kûnû ensârallâhi kemâ kâle îsebnu meryeme li’l- havâriyyîne men ensârî ilâllâh (ilâllâhi), kâlel havâriyûne nahnu ensârullâh (ensârullâhi), fe âmenet tâifetun min benî isrâîle ve keferet tâifeh (tâifetun), fe eyyednellezîne âmenû alâ aduvvihim fe asbehû zâhirîn (zâhirîne).: Ey iman edenler! ALLAH'ın yardımcıları olun! Meryemoğlu İsâ (aleyhisselâm)'ın havarilere: “Kim ALLAH'a (ulaşmak için) benim yardımcılarım olur?” dediği zaman, havarilerin: “Biz ALLAH'ın yardımcılarıyız.” dediği gibi. Bunun üzerine İsrailoğulları'ndan bir grup îmân etti, bir grup inkâr etti. O zaman îmân edenleri düşmanlarına karşı destekledik. Böylece onlar üstün geldiler.” (Saff 61/14)

NASRULLAH (mim) ve FETHULLAH (nun) a kavuşan MuhaMMedî Mü’minlerin kafa gözleri (akıl gözü) ile kalb gözü (nakl gözü), tıpkı Tevhid Dürbünü gibi MuhaMMedî Denge ve Düzene kavuşunca; Âfâkı (Kâinâtı), Enfüsü (kendi ÖZü) gibi seyredip, AZAMETULLAH ve KUDRETULLAHı BİLir, ANLAr, Takdir eder ve gereğini yerine getirir..

Bir hususa daha açıklık getirmek gerekmektedir ki Tevhid Terazisinin İ’tidal Noktası, insÂN sûretinde yaratılan ve akıl ni’meti verilen herkesin ÖZündeki kendi özel kişilik ve parmak izi olan AKDES NOKTASI’dır..
Anlatabilmek için Akdes Noktası dediğimiz, Kişilik ve Kimlikle sabit olan Ayniyyet Noktası (A’yân-ı Sabite) dır.
Ayn.: Göz, gözek, kaynak ve aynadır. Özündeki bu noktayı BİLen ve BULan (MuhaMMedî Şuûra eren) her KUL =>Bu “AYNA”da “VAHDET”i seyreder ve kâinâta bakınca ise =>KESRETte (binlerce aynada) yine VAHDETi SEYReder..
Ne var ki, hissettiğinin, gördüğünün ve anladığının Kendi Aynasındaki görüntü olduğunu hiç unutmaz;
Bakanla =>BAKILANı,
USTA ile =>Eserini ve,
RESSAM ile =>Resmini karıştırıp saçmalamaz!.
Mutlak Rehberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne kadar ve nasıl gördüyse ve görmemizi istediyse o kadar görürüz..

A’yân-ı Sabiteye bağlanan Nûr-u MuhaMMed (Nûrullah) iç âlemi nûra boğar ve ADN Cenneti kılar ki,
A-d-n.: Ayn, Dal, Nun olup A’yân-ı Sabiteye =>Dâimî Nûrun (İslâm Dini) BAĞLAnmasıdır..
Akdes Noktasındaki bu Şe’ÂN neş’esi saf ve sırftır.. Bu yaklaşıma yakîn buyurulmaktadır. Şe’ÂN ise bir bakıma “ÂN”a şâhid oluştur ÂN =>Tohumdur.. ZamÂN ise =>Ağaçtır..
KurbÂN Kelimesi de budur. Kurb-u-ÂN: Nûr’a (O’na) yaklaşmaktır. O ise Habli’l- Veridimiz (tek ipimiz) den de yakındır.
Yaklaşmamızı ise ALLAHu zü’L- CELÂL =>MURAD etmekte ve EMRetmektedir.
Mekan ve ZamÂN içinde “KURBÂN”olarak “ÂN”a yaklaşım yolu Sırât-ı Müstakîm ve bu kulluk görevinin adı da TEVHİDdir.
İşte böylesine ana, asıl, temel ve esas olan ÖZ NOKTAmıza ulaşmak (sıla) için ise =>Buzdağı gibi olan NEFS Devesinin; iğne deliğinden geçebilmesi için önce “BENLik BAĞLarı”nı çözmesi, MuhaMMedî Mahviyyete erip erimesi ve tıpkı ÖZden gelen gözyaşları gibi sızması (süzülüp geçmesi) gerekir..
İnsÂN BENLiği =>MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem’in birinci “mim”ine Teslim Olup, İmân Edip, Tâbi’ Olup İtâat Edince ikinci “mim” olan MuhaMMedî Mahviyyette =>Buz gibi bağlı olan tüm Benlik Bağlarını kaybeder ve kâinâttaki en mükemmel esmâ iğnesi deliği (hayy, hayat esmâ sırrı) olan insÂNoğlunun ÖZündeki Akdes Karadeliğinden CEMÂL CÂNı ve üçüncü “mim” olan Nûr-u MuhaMMed İLE BİLE OLarak EL VEDÛD celle celâlihu’ ya VUSLÂt bulur..

“....Ve lâ yedhuline’l- cennete hatta yelice’l- cemeli fi semmi’l- hıyat..:... Ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir!..”


إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ
Resim ---“İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbu’s- semâi ve lâ yedhulûne’l- cennete hattâ yelice’l- cemelu fî semmi’l- hiyât (hiyâti) ve kezâlike neczî’l- mucrimîn (mucrimîne).: Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız.” (A’râf 7/40)

MuhaMMedî Tasavvuf, bu İlâhî ve Enfüsî Tecellîyi bu âlemde gerçekleştirmek için öğretim ve eğitim merkezidir.. Bu istasyonda islâh ve iflâh olanlar İlâhî İhsÂNa ulaşır. Görünürde sonsuz çeşidi olan Kimlik ve Benlikteki “Buz Heykelleri”eriyip, akıp ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kevser Havuzuna ulaşıp “BİZ Damlaları” OLunca; onları ayırmak ve kayırmak olamaz.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ümmetim!. Ümmetim!. Ümmetim!.” buyuruyor. Arabça’da “ÜMM->ANA” demektir.
ÜMMet ise bir ananın çocukları demektir.
ÜMM (aNa): Elif, mim. Mim..:
Elif >-En.. Mim ->MuhaBBet.. Mim ->Merhamet OLup =>En Muhabbetli ve Merhametli ve TEK OLan ANAdır.
ÜMMet, ÜMM’ün çoğulu ve çocuklarıdır..
Basar, basîret ve feraset sâhibi MuhaMMedî Mü’minler zâten bunu BİLirler, ANLArlar ve YAŞArlar..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Azîz Kardeşlerim;

ALLAHu zü’L-CELÂL’i ve’l-İKRÂM’ın insÂNoğluna 4 Lûtf ü Keremi VARdır.:
1-) ÖNce VAR-OLuş ve VARLık ELBisesini GİYinişi,
2-) HAYAT ELBisesi.: Hayat Bulup İmkan ve İmtihân Sahnesinde Yaşayışı,
3-) CÛZ’i KUDRET.: (tümün parçası, kendi kapasitesince ihtiyacı kadar) Gücü Kuvveti Yerinde OLuşu,
4-) AKIL ELBİSESİ.: Akıl Elbisesi insÂNa ait herşeyi kapsar. Onu çekerseniz hiçbir şey kalmaz. Ne YARATAN Kalır ne de Yaratılan Kalır..
O ZamÂN, insÂN CÂNsız cisimlerden de zavallı duruma düşer..

Resim

İnsÂN önce kendi içinde KİŞİLİK TEVHİDİni yapıp, kendini kendinde BİLince ve dinin anayasası olan Kur’ÂN-ı Kerîm’e bakarsa görecektir ki; ALLAHu zü’L-CELÂL, Teslimiyyetle (imân) ve İstikâmette (ibâdet ve itâatte) kendisinden sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ULAŞmayı, UYmayı ve YAŞAmayı EMRedip FARZ KILmıştır..

Biz, İnşâe ALLAH önce ana mesnedlerimiz olan Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadisi Şeriflerden örneklerle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ANLAmaya azmedelim.. Azmedelim ki, iyice tanıyalım MuhaMMedî Ârif OLaLım İnşâe ALLAH!.
Zirâ; HAKk celle celâluhu’yu =>HAKk celle celâluhu’dan =>HAKk celle celâluhu’da =>HAKk celle celâluhu İLe =>Çeşm-i HAKkLa (HAKk gÖZüyle) GÖRen MuhaMMedî Âriftir-ÂŞIKtır..
Bâtıl ve Şerde kendi Nefsinin Gözüyle gören ise Lâm’sız Cim’siz AHMAKktır!.

Harfe DeğiL==>Mânâya Bak.
HarfLer=>DüLdüL=>Mânâ Kirpi..


Ne güzel söz.. Mânâ ise, AKLın ARAdığıdır ki=>AKILLana!.
Ancak biraz daha ALt YAPı gerekiyor.:
ZÂT ve ZıLL”ı.. ANLAmak için.:
ZÂT.: Şâhsiyet/asıllık.. Mutlak/tek başınalık.. OLup, mukayyedde/sınırlı, sorumlu ve kayıdlı olanda tecellî eden, “Vâcibu’L- VüCÛD” OLandır.
ZıLL.: Zılliyyet/gölgelik olup.. Mukayyed/kayıdlı, kalıblı OLup, Mutlak OLan iLe (O’na muhtaç ve mecbur) “MevCÛD” OLandır..

GÖLGe OLUŞumu İçin 4 Şart GerekLidir.:
1-) GÜNEŞ,
2-) NÛR,
3-) Bir ŞEYy,
4-) AYNa..

Resim

Azîz kardeşlerim,
Zorlanmadan, hazmederek ve hoşlanarak zevkedelim.:
1-) Güneş olacak ilk şart yoksa =>A’mâ (zifiri karanlıkta herşey yok) OLur..
2-) BİZe ulaşan =>Güneşin NûRu da, olacak.. (bu nûr, ışık ve ısı yanında henüz açıklanamamış binlerce enerji türünü ve oluşumun anahtarını taşıyor..)
3-) BEN de=>VARım=>Buradayım şu ÂNda.
4-) Ben=>Ben’i bir AYNAda dâima ters görürüm.. Bedenimdeki sağ tarafım aynanın solundadır..
Bu terslik kördüğümünü çözme Mesleği =>TASAVVUF ve ANAhtarıda =>TEVHİDdir.. ve’s- SELÂM..


VüCÛD =>ŞüHÛD =>SüCÛD =>ÜHÛD..
Bİzim BİLdiğimiz GERçek OLan 4 ÂLEMdir ve;
SoLdan =>Sağa =>ÜRÛC =>HALKInın =>HAKk’a MuHaBBet Mİ’RÂCı,
Sağdan =>SoLa =>RÜCÛ’ => HAKk’ın =>HALKına MERHAMet Mİ’RÂCIdır..

1-) VüCÛD/mevCÛD.: Cûd’un (keremin) ortaya (zâhire) çıkışdır. (vav harfi, başına geldiği şeyi ortaya çıkarır: vâsıl, vecîz, vezîr gibi..) VüCÛD BULup MEVCÛD OLuşudur. Kâinâtta Kimlik Kartı ile VAR OLuştur..
=>BUz Adam.. =>Şerîat HâLi..

2-) ŞüHÛD.: Şe’ÂNda “HAKk celle celâluhu’ya” =>Şâhid OLuştur.. Sistemin Sâhibine ->Şehâdettir.
=>SU Adam.. =>Tarikat HâLi..
Elest’e/başlangıca UÇuştur..
Şe’n-Şe’ÂN (çoğulu şiân,şûyûn).: Yeni OLan İŞ. Yeni çıkan hadise ve hâl, gerçek. RABB’ımızın, Şe’ÂNuLLAHta her ÂN=>KÛN feyeKÛN =>YENİden VAR EDİŞi, sürekli OLup..
Kevn-ü-Fesâd/Var OLup sonra bozulmak Nabız Atışı devâm etmektedir..

3-) SüCÛD.: Cûd (kerem) sonucundaki yok oluşu, kendi varlığının, gölgesinin ortadan kalkışıdır. (Arapçada “se” harfi geleceğin habercisidir.) Secdede de insÂNoğlu gölgesini, gönlünün altına kuluçka tavuğu gibi saklar da yalvarır.. Suların gölgesi olmaz, çünkü her zerresi (damlası) ile Tenezzûl ve Tevâzu’ Secdesindedir..
=>BUhar Adam.. =>Mârifet HâLi..

4-) ÜHÛD.: AhdLer.. Elestten-Âhirete kadar ki hayat için ALLAHu zü’L-CELÂL’e verilen “AHDULLAH”ın başıyla sonunu CEM’dir. İlk sözün, aradaki sözlerin ve son sözün hepsinin tek ve son söz olarak Hakikat-i MuhaMMedîyye’de olan bir Rahmet Adam (MUHAMMEDÎ) OLarak => “Eşhedü en Lâ İLâHe İLLâ ALLAH ve eşhedü enne MuhaMMede’r Rasûlullah!.” demek, tasdik etmek, kani’ olmak ve fiilen son nefesin sonunda dahi yaşamaktır..
=>BULut Adam.. =>Hakikat HâLi..

MuhaMmedî HAKk ÂŞIKLık kolay mı?. İki gözüm kardeşlerim.. Lâfla peynir gemisi yürür mü?. Hayalî bir inanç olur mu yaşamadan?. Herşeyi hakikat olarak yaşarken, bir tek İLâhî olan Dinimizi, İnancımızı, Görevimizi ve Aşkımızı mı hayal bileceğiz hâşâ..

Hakikatta =>Vahdet-i UHÛD,
Mârifette =>Vahdet-i SÜCÛD,
Tarikatta =>Vahdet-i ŞÜHÛD,
Şerîatta =>Vahdet-i MEVCÛD (HaLk) =>Vahdet-i VüCÛD!. (HAKk celle celâlihu)

VÂHDEt, ÜHÛD’da ALLAHu zü’L-CELÂL Mâsivâya/kendisinden gayrisine tek soru buyuruyor.: “Elestü bî RABBiküm?.”
Ve elbirliğiyle tüm Mâsivânın/Mevcûdât, Mahlûkat, Kâinâtın tümü tek ve kesin olarak.: “Kâlû =>BELâ!.” =>”Bilâkis, evet!. RABB’imizsin Ve buna şâhidiz!” dediler..
Mahlûkatın/Halkın EzeLde Verdiği AhidLerinin BİRLiği =>VÂHDEtü’l- ÜHÛDdur..
EZELdeki RuBûBîYyet Tevhidi olan “AHD”in isbatı için CÂN =>cİSİM GİYinip Mevcûdat içinde imtihÂN OLuyor CihÂNda.
AZAMETULLAH ve KUDRETULLAH’a Şâhid OLuyor.

Sistemin Ustası ve Sâhibi ALLAHu zü’L-CELÂL’e;
Tevhid-i Şehâdetle secde eden Musâ aleyhisselâm olurken,
Ebâ eden/reddedip direnen ise Firavun oluyor.
Ve herkes Hak-Hayır ve BâtıL-Şerr Tercihi sonUÇunda müstahakkını/hak ettiğini BULuyor..

MuhaMMedî HAKk KÂMİL-ÂRİF'in İŞi => Her şeyi OLan AKLIna =>AKLın da Sâhibi OLanı RABB’ini ANLAtmak, MuhaMMedî MELÂMEtLe TANItmaktır.
MuhaMMedî HAKk KÂMİL-ÂRİF-ÂŞıK’ın İŞi => İNANcını YAŞAmak ve YAŞATmak ve HAYALden HAKİKATe GEÇmesi için =>HALKa MuhaMMedî HASBî-HABİBî HİZMEttir..
BUndan Gayrısı ise =>ŞUnun, Bunun İŞİdir.. BİZi İLgiLendirmez!.

İNSÂN’ın/AKLının/VicdÂNın Temelinde;


“KUL”un->“ELESt”te > ÂHiDi.:

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---"Ikra’bismi rabbikellezî halak (halaka) : Yaratan RABB-inin İSMiyle oku!(Alak 96/1)

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---"Ve iz ehaze rabbüke mim beni âdeme min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm alâ enfüsihim elestü bi RABBiküm kâlû belâ şehidnâ en tekulu yevme’l- kiyameti innâ künnâ an hazâ ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye RABBin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: BEN sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhid olduk, dediler.(A’râf 7/172)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---"Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi.: Andolsun, insanı BİZ yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından-cÂN Damarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Kendinden de kendine Yakîn ve AKREB OLan RABBını MuhaMMedî GönüLLe görenler =>"kendi"nden Fen OLur =>RABBına Bek BULup =>ALLAHta fÂNi OLup kaybolur AKLen-nAKLen!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

AMELLer==>İMÂN YUVAsı,
NEFes NEFes ÖRdüğümüz!.
>ÖMüR MUKADDES TUVÂsı,
BAŞtan SONa GÖRdüğümüz!.


5.1. TESLİMİYyET ve İSTİKÂMET


Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

KÛN feyeKÛN KÜLLî KELÂM,
DÂRÜ’s- SELÂM DÎNi->İSLÂM,
>TESLİMİYyet <-> İSTİKÂMet,
RABB’a KULLuktur ve’s-SELÂM!.


MuhaMMedî İLİM ve İRADEyLe İMÂN=>İLAHî TESLİMİYyet..
MuhaMMedî İDRAK ve İŞTİRAKLa AMeL=>İLAHî İSTİKÂMet..

ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!.:
Ahzâb 33/56; Âl-i İmrân 3/20..


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Teslimiyyet ve İstikâmet =>Müslim ve Mü’min Hâllerinin Makamlarıdır..

Teslim.: “Selleme” kökünden, çoğulu teslimâttır.
1-) Bir emâneti yerine verme, sâhibine vermek.
2-) Hakikatı söyleyip hakkı teslim etme, hakka uymak.
3-) Netice de dayanamayıp boyun eğip pes demek..
4-) Esas teslim, sistemin sâhibi HAKk celle celâluhu’ya Hakk-ı Zâtını (Zâtı’nın Hakkını) teslim etmektir.
5-) Selâm verme; selâmetle duâ etmek.
6-) Teslim-i CÂN->ÖLüp GİTmektir..

Teslim.: Bir emâneti verme. Kabul etme. Doğru ve haklı bulma. Selâmetle duâ etme. Karşısındakinin hükmü altına girme. Kendini ALLAH'ın takdirine terketme, emri altına girme. Belâ ve âfetten korunur olma. Bir şeyi, yeni sâhibine verme. Dayanamayıp pes deme. Hakikat olduğunu söyleyip i'tiraf etme..

Silm.: Barışmak, sulh, barışıklık. İtaat. İslâm, müslim olmak.
Selime: Bir işten kurtulmak
Sâleme: itâat etmek, teslim olmak, müslüman olmak.
Es selâm: Esmâ-i Hüsnâdan İsm-i Şerîf..
Dâru’s- selâm.: Selâmet Yurdu..
Es süllemü.: Merdiven, vesiledir..

İstikâmet.: Allah'a kulluk etmek. Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte i’tidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek. Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. Yön, cihet..

Zunnun-i Mısrî kaddesallahu sırrahu Hazretleri.:
"Tam teslim olmadan=>RABB’ınla,
Nasihat etmeden =>Câhillerle,
Muhalefet etmeden =>Nefsinle,
Düşmanlık etmeden =>Şeytân’la DOStLuk/Arkadaşlık etme!.”
buyurmuştur..

Aziz CÂNLar; ALLAHu zü’L- CeLÂL ve RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e TESLİMİYyET ve İSTİKÂMET’in AÇıLımı =>Kur'ân-ı Kerimimizde;

1-) ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!.:
Ahzâb 33/56; Âl-i İmrân 3/20..

2-) ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!.:
A'raf 7/158; Nur 24/47, 62; Fetih 48/9, 13; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdile 58/4: Saff 61/11..

3-) ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!.:
Âl-İ İmrân 3/172; Enfâl 8/24..

4-) ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!.:
Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12..

5-) ALLAH'ın RESÛLÜNE İTAAT EDİN!.: Nûr 24/56..
âyetlerinde geçmektedir..

https://muhammedinur.com/forum/viewtopi ... =84&t=8928

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎM’de ALLAHU zü’L-CELÂL’e TESLİMİYyET ÂYETLeRi.:

Bakara 2/112,128,131,133,136; Âl-i İmrân 3/20,83,84; Nisâ 4/65,125; En'âm 6/ 71; Nahl 16/28,81,87; Hac 22/34; Neml Suresi 27/44; Ankebût 29/ 46; Lokmân 31/22; Ahzâb 33/ 22,56; Sâffât 37/ 26; Zümer 39/54; Mü'min 40/ 66; Cin 72/14..


بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌعَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde RABBihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini ALLAH'a TESLiM ederse, artık onun RABBi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara 2/112)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَاوَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---“RABBenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke ente’t- TEVVÂBu’r- RAHÎM (rahîmu).: RABBimiz, bizim ikimizi sana TESLiM olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana TESLiM olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibâdetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki SEN, SEN, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin).” (Bakara 2/128)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْالْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَاعَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim---“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean (menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe ve’l- ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleyke’l- belâg (belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd (ibâdi).: Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü ALLAH'a TESLiM etmişimdir.” Kendilerine kitab verilenlere ve (kitab verilmeyen) ümmîlere de ki.: “Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm'a girerlerse hidâyete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. ALLAH kulları görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًاوَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Resim---“E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fî’s- semâvâti ve’l- ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn (yurceûne).: Onlar, hâlâ ALLAH'ın dîninden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde kim varsa, hepsi tav'an ve kerhen (isteyerek ve istemeyerek) O'na TESLiM oldular ve onlar, O'na (ALLAH'a), geri döndürülecekler.” (Âl-i İmrân 3/83)

وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَحَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
Resim---“Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ (halîlen).: Ve hanîf olarak Hz. İbrâhîm'in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) ALLAH'a TESLiM ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve ALLAH, Hz. İbrâhîm'i dost edindi.” (Nisâ 4/125)

وَمَن كَفَرَ فَلَا يَحْزُنكَ كُفْرُهُ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ فَنُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Resim---“Ve men yuslim vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bi’l- urveti’l- vuskâ, ve ilâllâhi âkibetu’l- umûr (umûri).: Ve kim muhsin olarak vechini ALLAH'a TESLiM ederse, o taktirde sağlam bir kulba tutunmuş olur. Ve işlerin sonucu ALLAH'a (ulaşır).” (Lokmân 31/22)

وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا
Resim---“Ve lemmâ real mu’minûnel ahzâbe kâlû hâzâ mâ vaadenallâhu ve resûluhu ve sadakallâhu ve resûluhu ve mâ zâdehum illâ îmânen ve teslîmâ (teslîmen).: Ve mü'minler, (düşman) birliklerini gördükleri zaman.: “Bu (zafer), ALLAH'ın ve O'nun Resûl'ünün vaadettiği şey. ALLAH ve O'nun Resûl'ü doğru söyledi.” dediler. Ve bu, onların sadece îmânlarını ve TESLİMiyetlerini arttırdı.” (Ahzâb 33/22)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta,
=>SEBîLİLLAH =>SIRatMuSTaKîM.. İSTİKÂMEt..


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---"İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selâm verin./Teslim OLun!.” (Ahzâb 33/56)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ve'r- resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn (ta'lemûne).: Ey iman edenler, Allah'a ve Resûlü'ne ihânet etmeyin, bile bile emânetlerinize de ihânet etmeyin.” (Enfâl 8/27)

Emânet.: ALLAhu zü’L- CeLÂL’in dağlara taşlara teklif edip de, kabul etmediği ve Âdemoğlunun hemence, kabul ettiği KULLuk EmÂNeti..
ALLAHu zü’L-CELÂL İbrâhim aleyhisselâm atamız'ın diliyle;


رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---“RABBenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke ente’t- TEVVÂBu’r- RAHÎM (rahîmu).: RABBimiz, bizim ikimizi sana TESLİM OLanlardan kıl, zürriyetimizden de sana TESLİM OLan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibâdetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, Sen, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nûru gönderensin).” (Bakara 2/128)

İslâm.: Kaza ve kadere teslim olan, boyun eğen ve razı olandır.
Teslimiyyet.: Ciddîyetle, Sadakat, Samimîyet/İhlâsla, Sabırla =>SeLâmeti için NEFSini bütünüyle RABB’ısı celle celâluhu’na adamaktır.
Onun için Bedene teslim olana =>CâhiL..
Nefse teslim olana =>Ahmak..
Naklî bir tarafa itip sadece akl’a teslim olana =>ÂkiL..
Aklen ve Naklen AŞKLa ALLAHu Zü’L- CeLÂL ve RASÛLü sallallahu aleyhi ve sellem’e TESLİM OLana ise MuhaMMedî KÂMİL denir..

DOSDOĞRULUK.. İSTİKAMETtir..


فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte EMROLUNDUĞUN GİBİ İSTİKAMET ÜZERE OL. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.” (Hûd 11/112)

Resim---Sevgili Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Hûd Sûresi ve kız kardeşleri beni ihtiyarlattı!” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsiru’l- Kur’Ân, 57, V, 402)

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Resim---“İnnellezîne kâlû RABBUNÂLLÂHu summESTEKÂMû tetenezzelu aleyhimu’l- melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bi’l- cennetilletî kuntum tûadûn (tûadûne).: Muhakkak ki: “RABBİMİZ ALLAH'tır.” deyip, sonra (da) İSTİKAMET ÜZERE OLanlara (ALLAH'a yönelip dîni ikÂme edenlere) melekler inerler.: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler).” (Fussilet 41/30)

نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
Resim---“Nahnu evliyâukum fî’l- hayâti’d- dunyâ ve fî’l- âhireh (âhireti), ve lekum fîhâ mâ teştehî enfusukum ve lekum fîhâ mâ teddeûn (teddeûne).: Biz dünyada ve âhirette sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın istediği ve talep ettiğiniz (her) şey vardır.” (Fussilet 41/31)

نُزُلًا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ
Resim---“Nuzulen min GAFÛRin RAHÎM(rahîmin).: GAFÛR (mağfiret eden) ve RAHÎM olan (RAHÎM esmâsıyla tecelli eden) (ALLAH) tarafından ziyâfet (ikram) olarak.” (Fussilet 41/32)

وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî mine’l- muslimîn (muslimîne).: ALLAH'a çağıran, imanın gereğini uygulayan ve.: "Muhakkak ki ben mutlak teslimiyeti yaşayanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet 41/33)

وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî mine’l- muslimîn (muslimîne).: İnsanları, ALLAH’a kulluk ve ibadete, ALLAH yoluna davet eden, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçiren, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak ni’metin-ürünün bollaşmasını sağlayan, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olan, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyen.: “Ben de İslâm’ı yaşayan müslümanlardan biriyim.” diyen, sorumluluk şûuruyla görevini yerine getiren kimseden, müslümandan daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet 41/34)

Resim---Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadise göre Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi.: “Yâ Rasûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim!.” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu.

(Müslim, İmân 62. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12.)

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh (vestagfirûhu), ve veylun lil muşrikîn (muşrikîne).: De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O'na YÖNELin (O'na doğru İSTİKÂMET ALın) ve O'ndan MAĞFİRET DİLEyin. Ve müşriklerin vay haline!.” (Fussilet 41/6)

Buradaki mağfiret isteme tavsiyesi, istikâmetteki kusurlarla ilgilidir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tam anlamıyla başaramazsınız ya, siz (yine de) dosdoğru olun!” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Tahâret 4; Dârimî, Vudû 2; Muvatta’, Tahâret 36)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her sabah bütün organların dil’e hitaben.: “Bizim hakkımızda ALLAH’dan kork. Biz sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğriliriz.” derler.” buyurmuştur.
(Riyazu’s-sâlihin 1524. hadis)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198)

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” Dediler ki.: “Sen de mi kurtulamazsın, Yâ Resûlullah?
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki ALLAH rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!."
buyurmuştur.

(Müslim, Münâfikîn 76, 78. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 18, Merdâ 19; İbni Mâce, Zühd 20.)

KUR'ÂN-ı KERÎMde İSTİKÂMEti TEMİN ÂYETLerinden BiR DEMEt;

لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Resim---“Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbele’l maşrıkı ve’l- magrıbi ve lâkinne’l- birre men âmene billâhi vel yevmi’l- âhırı ve’l- melâiketi vel kitâbi ve’n- nebiyyîn (nebiyyîne), ve âte’l- mâle alâ hubbihî zevi’l kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîne vebnes sebîli, ve’-s sâilîne ve fî’r- rıkâb (rıkâbi), ve ekâme’s- salâte ve âte’z- zekât (zekâte), ve’l- mûfûne bi ahdihim izâ âhed (âhedû), ve’s- sâbirîne fî’l- be’sâi ve’d- darrâi ve hîne’l- be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn (muttekûne).: Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz (hakiki îmânı yansıtan) BİRR (ebrâr kılacak davranış biçimi) değildir. Lâkin BİRR, kişinin, ALLAH'a, yevmi’l- âhire (ALLAH'a ulaşılan sonraki güne, hidayet gününe, vuslat gününe) meleklere, Kitab'a ve peygamberlere îmân etmesi ve sevdiği maldan, akrabalara (yakınlık sahiplerine) yetimlere, miskinlere (çalışamaz durumda olan ihtiyarlara), yolda kalmış yolculara, isteyen (muhtaçlara), köle ve (kurtulmaları için) esirlere vermesi ve namazı kılması, zekâtı vermesidir. Ve (ALLAH'a ve insanlara) ahd verdikleri zaman ahdlerine vefa edenler (yerine getirenler), zorlukta ve darlıkta ve şiddetli savaş halinde sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. İşte onlar muttekilerdir (takvâsahibi olanlardır).” (Bakara 2/177)

بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
Resim---“Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbu’l- muttekîn (muttekîne).: Hayır, (öyle değil)! Kim (ALLAH ile olan) ahdini yerine getirir ve takvâsahibi olursa, o taktirde muhakkak ki ALLAH, takvâ sahiblerini sever.” (Âl-i İmrân 3/76)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“Ve lâ takrebû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfû’l- keyle ve’l- mîzâne bi’l- kıst (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. ALLAH'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (ALLAH) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.” (En'âm 6/152)

وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءتْكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---“Ve ilâ medyene ehâhum şuaybâ kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu kad câetkum beyyinetun min RABBikum fe evfûl keyle vel mîzâne ve lâ tebhasûn nâse eşyâehum ve lâ tufsidû fî’l- ardı ba’de ıslahıhâ zâlikum hayrun lekum in kuntum mu’minîn (mu’minîne).: Kardeşleri Şuayb; Medyen (kavmine)'e şöyle dedi: “Ey kavmim ALLAH'a kul olun! O'ndan başka sizin ilâhınız yoktur. RABBinizden size beyyine (bir mucize, ispat edici bir açıklama) gelmiştir. Artık ölçü ve tartıya vefa edin (tam ve doğru ödeyin). İnsanların eşyalarının değerini eksiltmeyin. Yeryüzünde, O'nun ıslâhından sonra fesad (bozgunculuk) çıkarmayın. Şâyet mü'minler iseniz, işte bu sizin için hayırlıdır.” (A'râf 7/85)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ve’r- resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn (ta'lemûne).: Ey iman edenler! ALLAH'a ve Resûl'üne ihânet etmeyin! Ve siz, kendi emânetlerinize de bile bile ihanet etmiş olursunuz.” (Enfâl 8/27)

وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Resim---“Ve yâ kavmi evfû’l- mikyâle vel mîzâne bi’l- kıstı ve lâ tebhasû’n- nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fî’l- ardı mufsidîn (mufsidîne).: Ve ey kavmim, ölçeği ve tartıyı adaletle ölçün (yerine getirin)! İnsanların eşyâlarını (haklarını) eksiltmeyin. Ve fesad çıkaranlar (olarak) yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” (Hûd 11/85)

بَقِيَّةُ اللّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ
Resim---“Bakıyyetullâhi hayrun lekum in kuntum mu’minîn (mu’minîne), ve mâ ene aleykum bi hafîz (hafîzin).: Eğer siz mü'minlerseniz ALLAH'ın bâkiyesi (ticaretin bıraktığı kâr, helâl kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben, sizin üzerinize muhafız (gözleyici) değilim.” (Hûd 11/86)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً
Resim---“Ve lâ takrebû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfû bi’l- ahd (ahdi), inne’l- ahde kâne mes’ûlâ (mes’ûlen).: En kuvvetli çağına (bulûğa) erişinceye kadar, yetimin malına en güzel şekilde olmadıkça yaklaşmayın! Ve ahdi ifâ ediniz (yerine getiriniz)! Muhakkak ki ahd, mes'ul (sorumlu) kılar.” (İsrâ 17/34)

وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذا كِلْتُمْ وَزِنُواْ بِالقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Resim---“Ve evfû’l- keyle izâ kiltum vezinû bi’l- kıstâsi’l- mustekîm (mustekîmi), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ (te’vîlen).: Ve ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam ifâ edin (yerine getirin)! Doğru olarak ve adaletle (doğru ölçü ile) tartın! İşte bu, daha hayırlı ve te’vîl (yorum) bakımından daha güzeldir.” (İsrâ 17/35)

أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ
Resim---“Evfû’l- keyle ve lâ tekûnû mine’l- muhsirîn (muhsirîne).: Ölçüyü ifa edin (mizânınızı eksiye düşürmeyin). Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın.” (Şuarâ 26/181)

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ
Resim---“Vezinû bi’l- kıstâsi’l- mustekîm (mustekîmi).: İSTİKÂMET üzere olanların (ALLAH'a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın.” (Şuarâ 26/182)

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Resim---“Ve lâ tebhasu’n- nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fî’l- ardı mufsidîn (mufsidîne).: "İnsanların eşyâsını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." (Şuarâ 26/183)

فَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ذَلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Fe âti ze’l- kurbâ hakkahu ve’l- miskîne vebne’s- sebîl (sebîli), zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vechallâhi ve ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Öyleyse akrabalara, miskinlere ve yolculara haklarını ver. Bu, ALLAH'ın vechi'ni (ALLAH'a ulaşmayı) dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.” (Rûm 30/38)

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
Resim---“Ve ekîmu’l- vezne bi’l- kıstı ve lâ tuhsırû’l- mîzân (mîzâne).: Ve vezni (tartmayı), adaletle yapın ve mizânı eksiltmeyin (ölçmede eksiklik yapmayın).” (Rahmân 55/9)

وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ
Resim---“Ves semâi zâtil burûc(burûci).: Burçlara sahip semaya andolsun.” (Bürûc 85/1)

وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ
Resim---“Vel yevmi’l- mev’ûd (mev’ûdi).: Ve vaadedilen güne.” (Bürûc 85/2)

وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ
Resim---“Ve şâhidin ve meşhûd (meşhûdin).: Ve şâhid olana ve şâhid olunana (görene ve görülene) (andolsun).” (Bürûc 85/3)



DAHA GENiş BİLgi İçin.:
KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta,
=>SEBîLİLLAH =>SIRatMuSTaKîM.:


https://muhammedinur.com/forum/viewtopi ... 84&t=11491
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
SAĞ'ım<==>SOL'um=>NAHNU

EL=>GÖZü.. GÖZ=>ÖZü…PÂKLar..
ÖZ=>SÖZü.. SÖZ=>YÜZü..PÂKLar..
AYNA<=>A’YAN-ı SABİte...HAKLar..

=>AKıL<->NAKiL<=
=>SÛREt<->SÎREt<=
KAFa-YÜZ<->KALB-ÖZ..
TEVBe< == >İSTİĞFÂR..


Azîz kardeşlerim;
Azık Torbası gibi Elimize Geçen, Gönlümüze Doğan ve Zuhûrât Zevki GüzeLLik ve özeLLikLeri DOLduruyoruz.. Becerimiz bu.. Yeri geldi mi taşı gediğine koyarız.. Beğenmeyen beğenmesin..
Bizde Hüner=>Noksan ARAmak değiL de=>MükeMMeLi SEYRetmektir..
BİZ BİR-İZ için===>ÇalaKaLeM KeLâM ediyoruz..

MuhaMMedî MeLÂMet MeCRâsı'nda ÇOŞar iken, bir zamÂNLar..
Antalya’da Ayşe isimli hârika bir MeLÂMî öğretmen kardeşlerim vardı.. Bir Pazar günü telefon etti.: “Ağabeyim, biz burada 20 kadar hanım öğretmen toplandık ki gelesin de bizimle sohbet edesin!.” dedi.
Ben de gitmemek için.: “İyi de hiç erkek yokmuş, ben sizi rahatsız ederim!.” Deyince, o.: “Siz ancak câhilleri rahatsız edersiniz. Burada ise emîn ve rahat olunuz ki hiç câhil yok buyurunuz cân Abim!!.” dedi..

MeLÂMîlik, MeLÂMet.. Levm OLunmak.. Tüm İYiLiklerini ÖZ’ünde GİZLeyip de, tüm Kötülüklerini;
Her Yerde, Her Zamân, Her Hâlde, Her Nefste ve Herkese Âşikâr Etmeyi farz edinmektir.. Babayiğit işi.. Ayrı bir konu MeLÂMet..
Şu var ki, her ağacın EN UÇtaki sürgün sürdüğü, ürediği ve gelişişip büyüdüğü yerdir MeLÂMîLik..
Öylesine bir Dakâik ve Hakâik İŞi..
MeLÂMet =>HaKiKat ve İNCELik İNCİsi ÖZELLik ve GÜZELLik GERÇEğidir..

Neden konudan uzaklaştık: Tevbenin kısa târifini yazsam mı yazmasam mı diye tükenmez kalem şaşaladı da ondan.:
“Yaz, kardeşlerimiz için yaz!. Belki unutursun, belki de ZamÂN biter!.” dedim ben de bana!.

Tevbe; geçmişdeki eksik, noksan, kusur, hata ve günâhlar için RABB’imize dönmek ve özür beyânı arzetmektir.
Tevbe; insanın yaptığı fenalığa pişman olması. ALLAH celle celâlihu'dan afv dilemesi. Bir daha işlememeye azmetmesidir. “Estağfirullah-Tevbe!.” deyip, pişmanlık duyma ve bağışlanma, dilemektir.:
Geçmişteki =>Kul Hakkının Tevbesi ise, halkın hakkını burada ödemektir..
Şimdi ise =>Bu yasak, hatalı ve yanlış işleri yapmamak.
Yarın için ise =>Asla yapmamaya candan gönülden azmetmektir..


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim--- “Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilÂLLÂHi tevbeten nasûhâ (nasûhan), asâ RABBukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah (meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in KADÎR (kadîrun).: Ey iman edenler! ALLAH'a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki RABBiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün ALLAH, nebîleri ve O'nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar.: “RABBimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye KÂDİRsin.” derler.” (Tahrîm 66/8)

ALLAH'ım!.
Emrine karşı gelerek günâhlar işledim. Yaptığım kötülüklerden ve günahlardan dolayı pişman olarak tevbe ediyorum. Afvını ve bağışlamanı ve mağfiretini diliyorum!.

Tevbe.: Kabahatinden, kabahat olduğu için pişmanlık duyarak vazgeçmek ve vicdânında meydana gelen çirkinliğinden dolayı terk etmek anlamına gelir..
(Ragıb el-isfehani, el-Müfredât, s. 83)

Nasuh.: Sözlükte “en halis, en safi ve en içten”
Nasuh.: (mübalağa ile) Çok NASİHat edici demektir.
Nasuhî.: Bozulmaz şekilde tövbe eden.
Nasuh Tövbesi.: En içten, en safî, en samimî ve en halisâne yapılan Kur'ÂNî bir tövbedir.. Dolayısıyla kişi tövbe ederken, yaptığı günaha duyduğu vicdan azabından dolayı dünya başına dar gelmeli, iç dünyası kendisini sıktıkça sıkmalı ve her şeyden kesilip ALLAH celle celâlihu'ya sadakat ve samimîyyetle yalvarıp, sığınmalıdır..

Nasuh kelimesi sözlükte.: “en halis, en safi ve en içten” anlamına gelir.
Ayrıca bu kelime yırtığı, söküğü dikip kapayan, bozulanı islah eden ve hiçbir gedik bırakmayacak şekilde onaran mânâsını da içine almaktadır.
Şu HâLde Tövbe-yi Nasuh =>Hüsn-i Niyet, Hulus-i Kalb, Ciddî ve Yürekten Tövbede BULUNmaktır..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tevbeden bahsedince, Nasuh Tevbesi’nin ne olduğunu soran Muaz bin Cebel radiyallahu anhu’e.: “Tevbe-i Nasuh, işlenen günahtan pişman olmak, ALLAHu TeÂLÂ’dan mağfiret dilemek, bir daha öyle bir günah işlememek demektir!.” buyurmuştur.
(Beyhakî)

Nasuh Tevbesi o ki;
1-) Pişman olmak
2-) Günahı terk etmek
3-) Bir daha işlememeye karar ve söz vermek
4-) ALLAH celle celâlihu'dan af ve mağfiret dilemek
5-) Günaha sevk eden arkadaşları ve çevreyi terk etmek gerekir..


Resim

SEYYİDü’L- İSTİĞFÂR.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her kim, bu Seyyidü’l- istiğfârı sevâbına ve fazîletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse Cennetlik olur. Yine her kim, sevâbına ve fazîletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse Cennetlik olur.” buyurmuştur.
((Buhârî, Deavât, 2, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101)


Resim ARAPÇASI.:

اَللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي * لاَ إِلَه إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنِي وأَنَا عَبْدُكَ * وأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ * أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ * أَبوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ * وأَبُوءُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ ليِ * فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبِ إِلاَّ أَنْتَ

Resim TÜRKÇESİ.:
ALLAHümme ente RABBî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente.:

Resim MÂNÂSI.:
ALLAH’ım!.
SEN benim RABBİmsin. SEN’den başka ibâdete lâyık ilâh yoktur. Beni SEN yarattın. Ben SEN’in kulunum. Ezelde SANA verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden SANA sığınırım!.


Resim

Resim---Maiz bin Mâlik radiyallahu anhu ashab-ı kiramdandır. Bir günah işlemiş; ardından pişman olarak günahını itiraf etmiş ve kendisine cezâ tatbik olunmasını istemiştir. Bu, halisane tevhid inancının ve tövbenin bir ifadesidir.
Peygamber Efendimiz aleyhisselâm kendisine defalarca.:
“Git, tövbe et!.” buyurmuşsa da, Maiz bin Mâlik radiyallahu anhu.: “Kendisine cezâ tatbik olunmadan vicdanen huzur bulamayacağını.” bildirmiştir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, kendisine hukuken cezâyı tatbik etmiş, ancak ashabına.: “Mâiz için istiğfar edin!.” buyurmuştur.
Ashab-ı kiram.: “Allah’ım, Mâiz’e mağfiret eyle!.” diyerek kendisi için tövbe ve istiğfarda bulunmuştur.
Ardından bizzat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine tövbe ve istiğfar etmiştir ve kezâ bizzat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından tövbesinin kabul edildiği kendisine müjdelenmiştir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Maiz öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe ÜMMete taksim edilse onlara yeterdi!.”
buyurmuştur.

(Müslim, Hudud, 22 (1695)

وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى
Resim--- “Ve innî le gafvârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.: Bununla beraber, şüphe yok ki BEN, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım.” (TâHâ 20/82)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Estağfirullahe’l- Azîme’llezî lâ ilâhe illâ hüve’l- Hayyu’l- Kayyumu ve etubu ileyhi tövbeten abdin zâlimin li-nefsihi lâ yemlûkü li-nefsihi mevten velâ hayaten velâ nüşûran.: Kendisinden başka ilâh olmayan diri olan, herşeyin yönetimini elinde bulunduran ALLAHu zü’L- CELÂL’den mağfiret dilerim. Kendisine zulmeden gerek hayat gerek ölüm ve gerekse tekrar dirilme bakımından kendi nefsine mâlik olmayan bir kulun tevbesi ile tevbe ederim.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Vitir 26,Hudud 9; Tirmizî, Daavat 17,117; Darimî, Hudud 6)

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Estağfirullahe'l-Azîme'llezî lâ ilâhe illâ hüve'l-Hayyu'l-Kayyumu ve etubu ileyhi tövbeten abdin zâlimin linefsihi lâ yemlûkü li nefsihi mevten velâ hayaten velâ nüşûran.: Kendisinden başka ilâh olmayan diri olan, herşeyin yönetimini elinde bulunduran yüce ALLAH'tan mağfiret dilerim. Kendisine zulmeden gerek hayat gerek ölüm ve gerekse tekrar dirilme bakımından kendi nefsine mâlik olmayan bir kulun tevbesi ile tevbe ederim." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Vitir 26,Hudud 9; Tirmizî, Daavat 17,117; Darimî, Hudud 6)


Resim

İSTİĞFÂR KÜBRÂ.:

Resim TÜRKÇESİ.:
Estağfirullah!. Estağfirullah!. Estağfirullahe’l- Azîm El Kerîm, Ellezî Lâ İlâhe İllâ Hüve’l- Hayyü’l- Kayyûmü ve Etûbü İleyhi, Tevbete Abdin Zâlimin Lî-Nefsihî, Lâ Yemlikü Lî-Nefsihî Mevten velâ Hayâten velâ Nüşûrâ. ve Es Elühü’t- Tevbete ve’l- Mağfirete ve’l-Hidâyete Lenâ, İnnehû, Hüve’t- Tevvâbu’r- Rahîm!. Âmin!.

Resim MÂNÂSI.:
RABBî!.
Bu âna gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma karşı tövbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tövbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm-ü cezm-ü kasdettim. Sen bu tövbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytâna tâbi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, Yâ RABBî!.


Resim

Nasuh Tevbesi.. Nasihat tevbesi.. Sohbet Tevbesi..
KuLuk/Senin =>Kendi Gayretinle,
PÎR'in =>HâL-i Hazır HiMMetiyle,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in =>HikMeti-Şefâat Şifâsıyla,
RABB’imiz TeÂLÂ’nın =>İnâyet-Hidâyet-SeLâmeti Şehâdet ŞerefiyLe OLan TeVBe=>NaSuh TeVBesi..

Kafa Tası=>KaRıN/Mide Kazanında =>NÂR ile pişen HaM,
Kalb Kazanında NakLen NÂRı=NÛR OLuYOR..
Öyle İse; Mideni çıkarıp bir Leğene dök ve bak bakalım,
=>HaYR’ın Ürünü olan HELÂL ile mi dolu?. Yoksa ŞERR’in Ürünü olan HARAM ile mi dOLu?.

KALBini de çıkar başka bir leğene dök ne var ne yok içinde?.
=>Bâtılın Ürünü olan YALAN/hased, kin, kibir v.s. mi dolu yoksa HAKk’ın Ürünü olan SIDk mı dOLu?.

İÇ DENGEn ve DIŞ DÜZENin için bir Durum Değerlendirmesi yap herşeyinle..
Sonra;
HARAMın ve HELÂLin =>GİRiş Kapısı,
YALANın ve SIDk’ın ÇIKış Kapısı olan AĞZINa,
=>Diş ve Dudaklarından başka bir de =>Nasuh Tevbesi Kilidi vur en iyisi.. =>İşte budur MuhaMMedî Nasuh Tevbesi..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎM’de TESLİMîyyet.:

Teslima.: Nisâ 4/65; Ahzâb 33/22,56..
Muslimeten.: Bakara 2/128..
EsLeme.: Bakara 2/112,131; Âl-i İmrân 3/20,83; Nisâ 4/125; Mâide 5/44; En'âm 4 /14; Neml 27/44; Cin 72/14..
tüslimun.: Nahl 16/81..
yüslim.: Lokmân 31/22..
eslema.: Sâffât 37/103..
üslime.: Bakara 2/128; En'âm 4/71; Yûsuf 12/101; Mü'min 40/66..
müslim.: Bakara 2/128,132,133,136; Âl-i İmrân 3/52,64,67,80,84,102; Mâide 5/111; En'âm 4/163; A'râf 7/126; Yûnus 10/72,84,90; Hûd 11/14; Yûsuf 12/101; Hicr 15/2; Nahl 16/89,102; Enbiyâ 21/108; Hac 22/78; Neml 27/31,42,81, 91; Kasas 28/53; Ankebût 29/46; Rûm 30/53; Ahzâb 33/35; Zümer 39/12; Fussilet 41/33; Zuhrûf 43/69; Ahkâf 46/15..


İLÂHî-MuhaMMedî TeSLiMîyyete Devâm Edelim.:

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim--- “Ve iz yerfeu ibrâhîmu’l- kavâide mine’l- beyti veismâîl (ismâîlu) RABBenâ tekabbe’l- minnâ inneke entes semîu’l- alîm (alîmu).: İbrâhîm (aleyhisselâm) ve İsmâil (aleyhisselâm), beyt'in (Kâbe'nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle duâ ediyorlardı): “RABBimiz, bizden (bunu) kabul buyur. Muhakkak ki Sen, Sen, en iyi işiten ve en iyi bilensin.” (Bakara 2/127)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim--- “RABBenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten MUSLİMeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke entet tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: RABBimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana TESLİM olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, Sen, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin).” (Bakara 2/128)

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Resim--- “RABBenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuzekkîhim inneke ente’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: RABBimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitab'ı (Kur'ÂN-ı Kerîm'i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki SEN, SEN, AZÎZ'SİN, HAKÎM'sin.” (Bakara 2/129)

وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim--- “Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh (nefsehu), ve lekadistafeynâhufî’d- dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve, nefsini sefih kılan kişi hariç kim, İbrâhîm'in dîninden yüz çevirir ? Andolsun ki Biz, onu dünyada seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.” (Bakara 2/130)

إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim--- “İz kâle lehû RABBuhû ESLİM kâle eslemtu li RABBi’l- âlemin (âlemîne).: RABBi ona: “TESLİM OL!” dediği zaman “Ben, âlemlerin RABBine teslim oldum.” Dedi” (Bakara 2/131)

İbrâhim aleyhisselâm’ın oğullarına ettiği gibi, Ya’kûb aleyhisselâm’da vasiyet etti.

وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
Resim--- “Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb (ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumu’d- dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum MUSLİMûn (muslimûne).: Ve, İbrâhîm (aleyhisselâm) onu (ALLAH'a teslim olmayı) kendi oğullarına vasiyet etti. Ve Yâkub (aleyhisselâm) da: “Ey oğullarım! Muhakkak ki ALLAH, bu dîni sizin için seçti. Artık siz, ALLAH'a TESLİM olmadan ölmeyin.” diye (vasiyet etti)..” (Bakara 2/132)

Bakara 2/127-132 arasında TÜMMLük vardır. TeSLiMîyyet için..

Üç Duâ Âyetinin SonLarı.:
“İnneke ente’s-Semiu’l-Alîm! İnneke ente’t-tevvabû’r-Rahîm! İnneke ente’l-Azîzû’l-Hakîm!” diye bitmektedir. (Bakara 2- 127,128,129 bkz.)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben, babam İbrâhim aleyhisselâm’ın duâsı, kardeşlerim İsâ aleyhisselâm’ın müjdesi ve anamın rüyâsıyım!” buyurduğu bu duâdır..
(İ.Ahmed, Müsned, IV-127,128,V-262)

Kitâbı ve Hikmeti öğretecek Peygamber =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
KİTÂB =>Kur’ÂN-ı Kerîm, Kelâmullah, İlmullah.. Hikmet; Hadis-i Şerîfleriyle beraber Sünnet-i Rasûlullah, Edeb-i Nebîyullah sallallahu aleyhi ve sellem.
HİKMEt =>Kur’ÂN ile Kendini/Letâiflerini tanımak ve Şer’î Hükümleri kemâle erdirmek.. Olgunluğa çağrı.
Hikmet =>Nakli, akılla akletmektir. İnsÂNın kabiliyyet ve isti’dâdı nisbetince söz ve ameldeki isâbetidir.
Hikmet =>Cehâletten alıkoyandır.


فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim--- “Fe in hâccûke fe kul ESLEMtu vechiye lillâhi ve menittebean (menittebeani), ve kul lillezîne ûtû’l- kitâbe ve’l- ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleyke’l- belâg (belâgu), vallâhu basîrun bi’l- ibâd (ibâdi).: Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: «Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü ALLAH'a TESLİM etmişimdir». Kendilerine kitab verilenlere ve (kitab verilmeyen) ümmîlere de ki: «Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?» Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. ALLAH kulları görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

Din.: Cezâ, ivaz. İman ve amel mevzu’u olarak insanlara Cenâb-ı HAKk tarafından teklif olunan Hak ve hakikat kanunlarının hey'et-i mecmuasıdır. Din, kâinatın, dünyanın hayatın ve insanın yaratılış gayeleri ve var oluş şekillerini açıklıyarak, onları mânâsızlıktan ve abesiyetten kurtarır. İnsanların cemiyet hayatında barış içinde ve kardeşçe yaşamalarını sağlar, hakiki saadete ulaştırır. Dinin zayıfladığı cemiyetlerde ırkçılık ve ihtilâlci ideolojiler yayılır. Milletin birlik ve dirliği bozulur.

Din.: Cenâb-ı HAKkk'ın Dergâh-ı ULuhîyyetine kulluk edâsına vesile ve medâr olan ibadet, İslâm, şeriat. * Millet. * Âdet, hâl, siyaset. * Hesab. * Kahr, galebe, istilâ. * Mâlik olmak. Azîz olmak. * İtaat etme. Verâ, takvâ. Mâsiyet ve ikrah ve hizmet. * Hüküm, kazâ ve ihsân. * Bir şeyi âdet eylemek, de'b. * Sîret ve tarikat. * Tedbir ve tevhid. * Melik, mülk..

Din.: ist: ALLAH ile kul ve kullar arasındaki münâsebetleri tanzim eden nizam..
Din.: Karşılık, mükâfâat-cezâ sebebi.. Rubûbiyyet ve Ubûdîyyetin/KuLLuğun gereklerini bihakkın Lî-VeCHiLLAH yerine getirmekdir.
İslâma Dinine Girmek.: Dinin kural ve gereklerine boyun eğme, itâat etme..
Silme Girmek.: barışa, selâmete ve kurtuluşa girme..
MüSLim/Müslümân olmak.: İbâdetini/KuLLuğun gereğini RABB’ine yapan, abdliğini RABB’ine tahsis edip O’na has/mahsus kılandır..
Vech.: Yüz, Öz, Zât..


لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
Resim--- “Lâ şerîke leh (lehu), ve bi zâlike umirtu ve ene evvelu’l- MUSLİMîn (muslimîne).: O'nun ortağı yoktur. Ve ben bununla emrolundum. Ve ben, müslümanların (TESLİM olanların) ilkiyim.” (En’âm 6/163)

Bir peygamber; Rasûlse, kendi şerîatinin ilk inanıp uyanı ve müslimidir. Nebîler ise, bir önceki Rasûlün şerîatini uygular..
RasûL.: Yeni bir kitab ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete ALLAH celle celâlihu tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zâttır. Mürsel de denir..
Nebî.: Yeni bir kitab ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resûlün getirdiği kitab ve şeriatı devam ettirirse, ona Nebî denir. Haberci..


وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلاَلاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ
Resim--- “Vallâhu ceale lekum mimmâ halaka zılâlen ve ceale lekum mine’l- cibâli eknânen ve ceale lekum serâbîle tekîkumu’l- harra ve serâbîle tekîkum be’sekum, kezâlike yutimmu ni’metehu aleykum leallekum TUSLİMûn (tuslimûne).: Ve ALLAH, yarattığı şeylerden sizin için gölgelikler kıldı. Ve sizin için dağlardan (yağmurdan, rüzgârdan) barınılacak yerler ve sıcaktan koruyan giysiler (gömlekler) ve sizi şiddetli (darbelerden) koruyan gömlekler (zırhlar) kıldı. Sizin üzerinizdeki ni'metini işte böyle tamamlıyor. Umulur ki; böylece TESLİM olursunuz.” (Nahl 16/81)

إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim--- “İnnemâ umirtu en a’bude RABBe hâzihi’l- beldetillezî harremehâ ve lehu kullu şey’in ve umırtu en ekûne mine’l- MUSLİMîn (muslimîne).: Ben sadece "RABBe (ALLAH'a) kul olmak" ile emrolundum. Bu belde ki, O (ALLAH), onu hürmete lâyık kıldı. Ve herşey O'nundur (ALLAH'ındır). Ve ben "TESLİM olanlardan olmakla" emrolundum.” (Neml 27/91)

وَمَن يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
Resim--- “Ve men YUSLİM vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bi’l- urveti’l- vuskâ, ve ilâllâhi âkibetu’l- umûr (umûri).: Ve kim muhsin olarak vechini ALLAH'a TESLİM ederse, o taktirde sağlam bir kulba tutunmuş olur. Ve işlerin sonucu ALLAH'a (ulaşır).” (Lokmân 31/22)

Lillahi değilde ilallahi dir. Lî: Temlik, tahsis/sâhib, has kılma. İlâ ise, gaye bildirir ve tamamen teslim ederse demektir..


إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim--- “İnne’l- MUSLİMîne ve’l- muslimâti ve’l- mu’minîne ve’l- mu’minâti ve’l- kânitîne ve’l- kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti ve’l- hâşiîne ve’l- hâşiâti ve’l- mutesaddikîne ve’l- mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti ve’l- hâfızîne furûcehum ve’l- hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîren vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfireten ve ecren azîmâ (azîmen).: Gerçekten İslâm olan (ALLAH'a TESLİM olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, kanitin olan erkekler ve kanitin olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (RABBine) huşû duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve ALLAH'ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! ALLAH, onlar için mağfiret ve azîm bir ecir (mükâfat) hazırladı.” (Ahzâb 33/35)

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
Resim--- “Fe lemmâ ESLEMâ ve tellehu li’l- cebîn (cebîni).: Böylece ikisi de (ALLAH'a) TESLİM olunca, (İbrâhîm aleyhisselâm) onu alnı üzerine yatırdı.” (Sâffat 37/103)

وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ
Resim--- “Ve umirtu li en ekûne evvele’l- MUSLİMîn (muslimîne).: Ve TESLİM olanların ilki olmakla emrolundum.” (Zümer 39/12)

قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim--- “Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâhi lemmâ câeniye’l- beyyinâtu min RABBî ve umirtu en USLİMe li RABBi’l- âlemin (âlemîne).: De ki: «Bana RABBimden apaçık deliller geldiği zaman, ben o sizin ALLAH'ı bırakıp taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men edildim ve bana âlemlerin RABBine TESLİM olmam emredildi.»” (Mû’min 40/66)

وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim--- “Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî mine’l- MUSLİMîn (muslimîne).: Allâh'a çağıran, imanın gereğini uygulayan ve: "Muhakkak ki ben mutlak TESLİMİYETi yaşayanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet 41/33)

AmeL-i SâLih.: ALLAH rızâsına uyan hayırlı amel. Günahlardan uzak olan iş, fiil. Maddî veya Mânevi hukuk-u ibâdı ifâ etmek..

Amel-i Sâlih o ki.: Esas sorumlu olan 4 letâiften;
BEDENi =>İbâdetLe,
NEFSi =>İtâatLe,
KaLBi =>İMâNLa,
RÛHu =>İLMuLLAHLa OLan KULLarın eylemLeridir..


وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا
Resim--- “Ve ennâ minne’l- MUSLİMûne ve minne’l- kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ (reşeden).: Ve gerçekten bizden, (ALLAH'a) TESLİM olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (ALLAH'a) teslim olmuşsa (ruhunu teslim etmişse) işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).” (Cin 72/14)

Bu ÖrnekLerin Dışında.:
Mû’minlerin TeSLiMîyyeti.: Bakara2/136,138; Âl-i İmrân 3/20; Nisâ 4/125; En’âm 6/71; Hacc 22/34 bkz..
İbrâhim aleyhisselâm’ın TeSLiMîyyeti.: Bakara 2/128,131,132; Nahl 16/81,120; Meryem 19/41; Sâffat 37/10, 101,107 bkz..
Yakup aleyhisselâm’ın oğullarının TeSLiMîyyeti.: Bakara 2/133 bkz..
İsâ aleyhisselâm’ın Havarilerinin TeSLiMîyyeti.: Âl-i İmrân 3/52,53; Mâide 5/111,112; Safv 61/14 âyeti celîlelerinde BİLdiriLmiştir..

MuhaMMedî TeSLiMîyyet =>Din, Dünyâ ve Âhiret Hususlarında önce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e TeSLim ve TâBi’ OLmaktır..


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim--- “İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale’n- nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû TESLÎMâ (teslîmen).: Muhakkak ki ALLAH ve melekleri, Nebî'ye (Peygamber'e) salat ederler. Ey âmenû olanlar (ölmeden önce ALLAH'a ulaşmayı dileyenler), siz (de) O'na salat edin! Ve (O'na) TESLİM olarak salat edin!” (Tahrîm 66/8) (Ahzâb 33/56)

ALLAHu zü’L-CELÂL’e TeSLiMîyyet ile İSTiKâMet ise, İmâm-ı Mutlak MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem’in İmâmlığında SALLâttır, SILAdır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎM’de ResimİSTİKÂMEt.:

Estekiyma.: Yûnus 10 /89; Cin 72/16; Tekvîr 81/28..
Estekam.: Tevbe 9/7; Fussilet 41/30; AHkâf 46/13..
Sırat-ı Mustakîm.: Fâtiha 1/6; Bakara 2/142,213; Âl-i İmrân 3/51,101; Nisâ 4/68,175; Mâide 5/16; En'âm 4/39,87,126,153,161; A'râf 7/16; Yûnus 10/25; Hûd 11/56; Hicr 25/41; Nahl 16/76,121; İsrâ 17/35; Meryem 19/36; Hac 22/54; Mü'minûn 23/73; Nûr 24/46; Yâsîn 36/4,61; Sâffât 37/118; Şûrâ 42/52; Zuhrûf 43/43;64; Ahkâf 46/30; Fetih 48/2,20..

Azîz kardeşlerim,
Birkaç önrekte İSTiKâMet için Âyet-i Celîleler arzedip sonra zevkedelim.:


قَالَ قَدْ أُجِيبَت دَّعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلاَ تَتَّبِعَآنِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ
Resim--- “Kâle kad ucîbet da’vetukumâ FESTEKÎMâ ve lâ tettebi ânni sebîlellezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: (ALLAHû Tealâ) şöyle buyurdu: “İkinizin duasına icabet edilmiştir (kabul edilmiştir). Artık ikiniz de (kendinizi dîne İSTiKâMet) ikâme edin (ALLAH'a çağırmaya devam edin). Bilmeyen kimselerin Benden (uzaklaşan) yoluna tâbî olmayın.” dedi.” (Yûnus 10/89)

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
Resim--- “Fe lemmâ ESLEMâ ve tellehu li’l- cebîn (cebîni).: Böylece ikisi de (ALLAH'a) TESLİM olunca, (İbrâhîm aleyhisselâm) onu alnı üzerine yatırdı.” (Sâffat 37/103)

وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ
Resim--- “Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm (ibrâhîmu).: Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik).” (Sâffat 37/104)

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Resim--- “Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczî’l- muhsinîn (muhsinîne).: Sen RÜYÂya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.” (Sâffat 37/105)

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ
Resim--- “İnne hâzâ le huve’l- belâu’l- mubîn (mubînu).: Muhakkak ki bu, kesin olarak apaçık bir imtihandır.” (Sâffat 37/106)

İBRÂHİM aleyhisselâm’ın ÜÇ RÜYÂsı.:

1-) Terviye/Tefekkûr Gecesi.: Birinci RÜYÂyı gördü, sabahtan akşama kadar düşündü tefekkür etti ki “Ne demek bu rüyâ?..”
İLİM ve İRADE etti..
2-) Arefe/Anlama-Tanıma Gecesi.: İkinci RÜYÂyı gördü ve rüyânın ALLAHu zü’-L- CELÂL’den olduğunu anladı. İdrak etti.
TeSLiM OLdu..
3-) Leylû’n- Nahr/Kurbân Gecesi.: Üçüncü kez RÜYÂyı görünce İŞTİRAKe geçti.
TESLİMÎYyetini =>İSTİKÂMEte soktu ve Yevmin Nahr/Kurbân Bayramı Günü tatbik etti..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “bn-i Zebîhayn.: İki kurbânlığın oğlu.” diye de anılırdı.
(Hâkim, II, 609/4036)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben iki kurbâlığın oğluyum!.” buyurmuştur.
(Hâkim, II, 609/4048)

Birisi babacağızı Abdullah efendimiz aleyhisselâm, diğeri dedesi İsmâil aleyhisselâm’dir. İsmâil aleyhisselâm, İbrâhim aleyhisselâm’ın ilk oğludur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dedesidir. Haramda Hicr-i İsmâil’de medfundur. Kur’ÂNda; sadıklıkla, sabırla ve ehlini namaza dâvetle yâdedilir.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Resim--- “Vezkur fî’l- kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıka’l- va’di ve kâne resûle’n- nebiyyâ (nebiyyen).: Ve Kitab'ta İsmâil (aleyhisselâm)'ı (da) zikret. Çünkü O, vaadine sadıktı ve O, Nebî Resûl'dü.” (Meryem 19/54)

وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
Resim--- “Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde RABBihî mardıyyâ(mardıyyen).: Ve o, ehline (halkına ve ailesine) namazı ve zekâtı emrediyordu. Ve o, RABBinin katında razı olunmuşlardandı.” (Meryem 19/55)

وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ
Resim--- “Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl (zelkifli), kullun mine’s- sâbirîn (sâbirîne).: Ve Hz. İsmâil ve Hz. İdris ve Hz. Zelkifli; hepsi sabredenlerdendir.” (Enbiyâ 21/85)

KUR’ÂN-ı KERÎM’de YER ALAN DİĞERRÜYÂLaR.:

1-) RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in RÜYÂsı.:


لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِن شَاء اللَّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِن دُونِ ذَلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا
Resim--- “Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bi’l- hakk (hakkı), le tedhulunne’l- mescide’l- harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassırîne lâ tehâfûn (tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ (karîben).: Andolsun ki, ALLAH Resûlü’nün RÜYÂ(sının), hak olduğunu tasdik etti. Ve ALLAH dilerse, siz mutlaka Mescid-i Haram'a emin olarak, başlarınız tıraş edilmiş ve (saçlarınız) kısaltılmış olarak korkusuzca gireceksiniz. Fakat ALLAH, sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği için, bundan başka (daha önce) (size) yakın bir fetih nasip etti.” (Fetih 48/27)

2-) İBRÂHİM aleyhisselâm’ın RÜYÂsı.:

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
Resim--- “Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fî’l- menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’a’l- mâ tû’meru setecidunî inşâallâhu mines sâbirîn (sâbirîne).: Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: "Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?" (İsmâil aleyhisselâm): "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaALLAH beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.” (Sâffat 37/102)

3-) YÛSUF aleyhisselâm’ın RÜYÂsı.:

إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ
Resim--- “İz kâle yûsufu li ebîhi yâ ebeti innî re eytu ehade aşere kevkeben veş şemse ve’l- kamere re eytuhum lî sâcidîn (sâcidîne).: Hani Yusuf babasına: "Babacığım, gerçekten ben (RÜYÂmda) onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm" demişti.” (Yûsuf 12/4)

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Resim--- “İnnellezîne kâlû RABBunâllâhu summESTEKÂmû tetenezzelu aleyhimu’l- melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bi’l- cennetilletî kuntum tûadûn (tûadûne).: Muhakkak ki: “RABBimiz ALLAH'tır.” deyip, sonra (da) İSTİKAMET üzere olanlara (ALLAH'a yönelip dîni ikame edenlere) melekler inerler: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler).” (Fussilet 41/30)

KemâLât.: MuhaMMedî Terbiye Edebi, Fazilet, İyilik, Ahlâk ve Huy güzelliklerinin mükemmelliğidir..
KemâLât.: Yakînî İlimle =>Hakkı ve Hakikatı Tanıyıp =>İfrat ve Tefrite Düşmeden =>İ’tidâl Üzere Hayr Hayatı Sürmektir..


إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim--- “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn (nestaînu).: (ALLAH'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (yardım) isteriz.” (Fâtiha 1/4)

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Resim--- “Mâliki yevmi’d- dîn (dîne).: Dîn gününün mâlikidir.” (Fâtiha 1/5)

اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ
Resim--- “İhdina’s- sırâte’l- MUSTAKÎM (mustakîme).: Bizi sırat-ı MÜSTAKİMe (Hakikate erdiren yola) hidâyet et.” (Fâtiha 1/6)

سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا قُل لِّلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim--- “Se yekûlu’s- sufehâu mine’n- nâsi mâ vellâhum an kıbletihimulletî kânû aleyhâ kul lillâhi’l- meşrıku ve’l- magrıb (magrıbu), yehdî men yeşâu ilâ sırâtın MUSTAKÎM (mustakîmin).:
İnsanlardan sefih olanlar diyecekler ki: “Onları, üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?” De ki: “Doğu ve batı ALLAH'ındır. O, dilediğini Sıratı MUSTAKÎM'e hidayet eder (ulaştırır).”
(Bakara 2/142)

İnsÂNın =>UMduğu ->YARıN,
İnsÂNın =>KORktuğu ->DÜN,
İnsÂNın =>YAŞAdığı ->BuGÜNdür..

Onun için;
KEMÂLÂTın BAŞLangıcı =>İLim->İRâdeyle =>TeSLiMîyyet,
KEMÂLÂTın DEVÂMı =>İDRak->İŞTirak =>İSTiKâMet ve,
KEMÂLÂTın SONUcu ise =>EBeDî İFLâh OLuş, KURTULuştur..

Âyet-i Celîlede;
“Geride kalan (dünyâya) üzülmeyin, gelecek olandan (âhiretten) korkmayın!” buyurulmaktadır.:


شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ
Resim--- “Şerea lekum mine’d- dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmû’d- dîne ve lâ teteferrekû fîhi, kebure alâ’l- muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh (ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb (yunîbu).: ALLAH, Nûh’a tekrar tekrar tavsiye ettiği dinî kuralları, sana vahyettiğimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya tekrarladığımız tavsiyelerimizi size açıklayarak şeriat haline getirdi.'Bütün peygamberlere tavsiye edilen esasları içeren bu dini, medenî kuralları açıkça ortaya koyup uygulayarak, şeriatı ayakta tutun. İnsanlığın bu tek hak dininden ayrı kalarak, dinde ayrılık yaratmayın, dinî esaslarda ihtilâfa düşmeyin, farklı yollara gitmeyin.' buyurdu. Fakat, senin, kendilerini davet ettiğin dinî esasları, tevhid esaslarını kabul, senin peygamberliğine ve Kur’ân’a iman, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında ALLAH’a ortak koşan müşriklere, ALLAH’a imanın gerektirdiği esasları inkâr edenlere ağır geldi. ALLAH sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri kendisine peygamber seçer. Kendisine yöneleni, yoluna baş koyanı da doğru ve hak yolda başarıya ulaştırır.” (Şurâ 42/13)

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim--- “İnnellezîne kâlû RABBunallâhu summESTEKÂMû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Muhakkak ki onlar “RABBimiz ALLAH'tır.” dediler. Sonra onlar (ALLAH'a) İSTİKAMET üzere oldular. Artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.” (Ahkâf 46/13)

RuBûBîyyet ve ULûHiyyete İmân/TeSLiMîyyetten sonra, İmânını İsbat için =>İSTiKâMet ->sÖZü ayağa kaldırıp hedefe koşma!.

وَأَلَّوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُم مَّاء غَدَقًا
Resim--- “Ve en levİSTEKÂmû alâ’t- tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ (gadekan).: Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir İSTİKAMET tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.” (Cin 72/16)

لِمَن شَاء مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ
Resim--- “Li men şâe minkum en yeSTEKÎM (yestekîme).: O, içinizden, İSTİKAMET üzere olmak (ALLAH'a yönelmek) isteyen kimse içindir.” (Tekvîr 81/28)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim görmüşcesine kıyâmeti seyretmek hoşuna giderse ->Tekvîr, İnfitâr ve İnşikâk Sûrelerini OKUsun..”buyurmuştur.
(İ.Ahmed İbni Hanbel, Müsned.)

Azîz kardeşlerim,
Önemli olan =>Aklın, işin aslını ve astarını anlaması, kabul edip hak ve hayra ışık tutup hayatta yaşatmasıdır..

TeSLiMîyyet, yüzükle parmak gibi =>İLELİKtir.
İSTiKâMet ise et-tırnak CÂNı gibi =>BİLELİKtir.
Ancak, BİLeLik Sırrı’nı iyi anlamalıyız..
Bu sırra işâret eden imâm-ı Alî kerremullahi veçhe.: “ALLAHu zü’L-CELÂL KuLLa BİLEdir, BİRLeşik değil!.” buyurmuştur.

Ne çâre ki ilmî rivâyet çok da, ilme riâyet yok!.
Aslında AŞK; âyândır ve üryândır.. Sağırın duymaması, körün görmemesi normaldir, anormal olan gözü, kulağı ve aklı olanın hâlidir..
TeSLiMîyyetteki =>EMRULLAH =>TESLi OL!. bu Lâzım OLandır.
İSTiKâMetteki =>MURADULLAH =>İSTiKâMet BUL! bu ise Lâyıkıdır..

TeSLiMîyyet =>Aklı olan insÂN için İLİM ve İRÂDEnin sonUÇu =>İmÂNıdır..
İSTiKâMet =>Aklı olan insÂN için İDRAK ve İŞTİRAKLe İmÂNının İsbatı =>Sâlih AmeLidir..

AmeLLerin-OLaNLarın =>Menfî ve Şerr OLuşu =>İLM-ü-İrâde GaFLeti..
AmeLLerin-OLaNLarın =>Müsbet ve Hayr OLuşu ise İDRAK ve İŞTİRAK ŞeRefidir..

TeSLiMîyyetin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e OLacağı azıcık bile aklı olanın =>Kur’ÂN-ı Kerîm’de göreceği temel gerçektir. ALLAHu zü’L-CELÂL’e Tâbi’ OLmanın Ana Şartı RaSûLü MuhaMMed aleyhisselâm’a Tâbi’ OLmaktır..

1-) Şerîat-ı MuhaMMedîyye.: Kur’ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadis-i Şerîflerdir.
2-) Tarikat-ı MuhaMMedîyye.: Şerîatın Yaşanışı ve Tatbikâtı olan Sünnet-i Seniyyedir..
3-) Mârifeti MuhaMMedîyye.: Ahlâk-ı MuhaMMedîyye ile TANInaBİLen ve YAŞAnaBİLen Mânevî Huy Hayatıdır..
4-) Hakikati MuhaMMedîye.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Her HâLiyle HÂLLenmektir ki KEMÂLÂTın Zirvesi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de ERİyip Gark OLUŞtur.. MuhaMMedî MaHViyettir.. ve’s- SELÂMmm..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
OKUuu!. DİNLee!. ANLA!.

AzîzKardeşlerim;
AKLı olan insÂN =>İlim ve İrâde ile Şerîatını BİLir =>TANIR.
Hakkı Bâtıldan, Hayrı Şerrden ayırır ve Hakk ve Hayra =>İmÂN eder.
İdrakle Kıblesini tâyin eden Tahkik İmân sâhibi =>Hakk ve Hayr Hedefine =>İSTiKâMetLe İŞTİRAk eder..
Hak ve Hayrı =>Ayağa kaldırır, YAŞAr ve YAŞAtır..
Lâzım OLanın Hakkı OLan =>Lâyıkını ve Hayrını İŞLer..

BeŞikteki çırılçıplak BeBe; hayatın baş ucunda iken özündeki Fıtrî Fazîlet, TeSLiMîyyet ve İSTiKâMetle, SALdaki çırılçıplak DeDeye hayatın sonunda Hak ve Hayr üzere ULAŞıR..
EMRULLAH =>TeSLiMîyyet ve bundan maksad olan MURADULLAH=>İSTiKâMet Hedefini BULmuştur.
Ömür boyu nefes nefes yaşanan; tahkik olan ve HAKk'a tahsis edilen İmân ve İslâm ile İrfân-Îkan-İhsân Meyvesini VERmiştir..

Bu ise =>SİSTEMuLLAH’ın var oluş sebebi olan =>MURADULLAHtır.
İnsanoğluna verilen tüm emirler.:
=>Hakk ve Hayr OLanı Yap!.
=>BâtıL ve Şerr OLanı Yapma!.

Son Nefeste İHSÂNULLAH OLan =>Her NEFsin.:
"EŞhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH ve EŞhedü enne MuhaMMede'r ResûLuLLAH!" sözünün =>SON SÖZÜ OLması MURADıdır ALLAHu zü’L-CELÂL'in..

EMRULLAH ve MURADULLAH arasındaki KADERULLAH ise, baştan başa Hakk ve Hayrdır..
Bâtıl ve Şerr OLuşu insÂNa verilen =>EN Mükemmel EMâNet olan “AKL”ını ve Sınırlı Sormlu İş Yapabilme Yetkisini/Cüz'i İrâdesini Haksız ve Hayırsız KULLANışıdır..
Bâtılı ve Şerri AKLıyla =>BİLmesi ve Tercih etmemesi gerekirken imtihÂN sırasında bilerek, bilmeyerek, isteyerek, istemeyerek netice olarak tercih edip, düğmeye basıp işleme dönüştürmesidir.. ki bu, RABBımız ALLAH celle celâlihu =>Abdinin/KULunun tercihini fiiliyatta yaratmasıdır.. Hesabını âhirette soracaktır..

Siz, Ankara'ya misâfir geliyorsunuz =>Hayata GELiş..
Sizin alışmanız, gelişmeniz aklınızı başınıza almanız/RÜŞDünüze ERmeniz için zaman tanınıyor..
Hizmetçiler/ana-baba ve yardımcılar/insÂNlarla birlikte Kâinât ve Sistemin Sâhibi ALLAH celle celâlihu ve Resûlü aleyhisselâm en büyük Hasbî Hizmetçilerimizdir..
Burada ebedîyyen kalamayacağınız, belli bir süre Hayat Pistinde imkÂNla imtihÂN olacağınız, İlâhî Kanun Kitabı/Kur'ân-ı Kerîm ve onun açıklaması olan Yönetmelik ve Tüzükler/Sahih Hadis-i Şerîfler elinize veriliyor.
Tatbikâtı iyice BİLen EREN ÖĞRETMENLER/MuhaMMedî Âlimler, Kâmiller, Ârifler, Âşıklar Hasbî Hizmetinizde OLuyor..
Hedefiniz Güneyde/KıbLe de Kâbe OLarak EMRediLiyor.
“Sakın Kuzeyde Karadeniz'e gitme!.” diye yasaklanıyor..

OLaSıLıKLaRı BaSitçe İNCELErsek.:

1-) Zom uykuda uyuyan, Uyurgezer ve Zilzurna Sarhoşlar.: Bu kimseler UYANıp AYIKmadıkça ne EMRi anlıyor ne de yerine getirebiliyor.. Uyandırılıp ayıktırılmaya muhtaç kabûs ve rüyâ içinde debelenip duruyor. Ne EMRULLAH.. Ne TeSLiMîyyet ne de İSTİKÂMet söz konusu..

2-) AKLı, gözü ve kulağı v.s. yerinde ve AYIK OLanlar ise:
a-) EMRULLAHı dinliyor, anlıyor ve reddedip Kuzeye/Bâtıl-Şerre yola çıkıyor.. Yollarda yiyip içip tepiniyor..
Sonunda Karadeniz'de gark olup ebedîyyen mahvoluyor.. Firavûn'un Kızıldeniz'de gark olduğu gibi..
TeSLiMîyyeti reddetti ve İSTiKâMeti =>Bâtılın ve Şerrin tâa kendisi olan Şeytân'a çevirdi ve bu yolun sonunda bulacağı bildirilen Esfelîni BULdu..

b-) EMRULLAHı dinliyor, anlıyor taklîden kabul ediyor/anlamadan TESLİM OLup BİRİLERİne uyuyor.. Ancak, istemeden/ahmaklıktan veya.: "Herkes gidiyor bende giderim!." deyip YANLIŞ ve YASAK YÖNe İSTiKâMet ALıyor..
Yolda ya AYIKıp =>kendisinden, çoluk çocuğundan/sorumlu olduklarından, herkesten, herşeyden ve RABB'ısı TeALÂ'dan özür diliyor/Nasuh Tevbesi ediyor. Ve Kıbleye/Kâbe'ye dönüyor..
=>İSTiKâMetini=>DOĞRULtuyor..
=>"Elhamdülilllahi Rabbü'l-âlemîn!."diyor..

c-) EMRULLAHı dinliyor, anlıyor ve Baş öğretmenimiz, Azîz Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in buyurduğu gibi.:
"Lebbeyke yâ Rabbenâ!. Sadeyke!. Ve'l-hayri Küllî fi yedeyke!.:
Emret yâ RABB'ımız! Saâdetle başımız gözümüz üstüne! Hayrın tümü senin elindedir!" diyor..
Lâzım ve Lâyıkı vechiyle imân ediyor =>TESLİM OLuyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in =>İlim - İrâde -İdrâk - İştirâk Bilgilerini =>Şerîat - Tarikât - Mârifet - Hakikât OKuLLarında ÖĞRENip => MuhaMMedî Bir KuL, ÂLim, KâmiL, Ârif, Âşık OLup =>MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi OLuyor..
Hazırlığını yapıyor, Lâzım ve Lâyık OLan İŞLemleri tamamlıyor. =>Kâbe Kıblesine İSTiKâMete GEÇiyor..
İnandığını yaşıyor.. Çırılçıplak girdiği Hayat Hanı’ndan yine çırılçıplak alnının akıyla MuhaMMedî MÜ’MİNce ÇIKıp Gİdiyor..
VARacağına VARıp, GÖReceğini GÖRüp, BULacağını BULup ve OLacağını OLuyor.. Ve va'dedilen CeNNetlerde Fiilen YAŞAmaya BAŞLıyor..
ve’s-SELÂMm..
HÂL-i HAZIRda ve HUZURda HaCı OLur ELbette..
Bu HaC ise =>CEMMü’l-CEM'in HÂL-i HAZIRda HAKk OLuşudur..

TeSLiMîyyet ve İSTiKâMetin daha iyi anlatımı için bir Misâl daha arz edelim.:

ABDULLAH/ALLAHın KULu =>TeSLiM OLdu =>HAKka İnandı Hayra azm etti.. ALLAH celle celâlihu’ya SALL edecek/Namaz KILacak BİLiyor ki.:

NAMAZDA DIŞ FARZLAR.:
1-) Hadesden taharet.: kendi temiz olacak.
2-) Necasetten taharet.: seccadesi temiz olacak.
3-) Setrü'l-avret.: ayıbları örtülü olacak.
4-) Kıble.: alnının yönü Kıble/Kâbe olacak
5-) Vakit.: vakti gelmiş olacak.
6-) Niyyet.: öz ve sözü niyet etmiş olacak..

NAMAZ BAŞLAYINCA İÇ FARZLARI/OLmazsa OLmazLarı.:
1-) İftitah tekbiri.: ALLAHu EKBER!.” anahtarıyla girecek.
2-) Kıyam.: ayakta, huzurda hazır duracak.
3-) Kıraat.: Kur'ÂN-ı Kerîm'den mutlaka OKUyacak.
4-) Rükû'.: beli dümdüz eğilecek.
5-) Sûcûd.: çift secde edecek.
6-) Teşehhüd.: teşehhüd/şâhidlik miktarı oturacak..

En önce Kıblesi olan Kâbe yönüne seccadesini serecek yÖNü arıyor..
360o derecelik bir dâirede sonsuz yön vardır. Ama diyelim ki 360 yÖN OLsun.:

Resim

Yukarıdaki namazın dış ve iç olmazsa olmazlarının tümüne inanmış/TeSLiM OLmuş OLan ABDULLAH, alnı Kâbe ile alın alına bakmadıkça/İSTiKâMet BULmadıkça 359 yöne dönüp, en mükemmel şekilde namazını kılmış olsa dahi geçersizdir.. Çünkü İÇ-Dış Kıblesi yanlıştır..
SÜNNETuLLAH ve SÜNNEt-i RESÛLULLAH böyledir ki; muhakkak Kıble KÂBETuLLAH'adır ve TEKe TEKktir..
Yukarıdaki şekilde açıkça gösterilmiştir..

TeSLiMîyyetin Niceliği, Niteliği FARKLı OLaBİLir..
İSTiKâMette herşey TEKktir, Farklılık OLamaz..
İSTiKâMet =>Zâhirde Kâbetullah, =>Bâtında Kâbe'nin Sâhibi ALLAH celle celâlihu Rızasıdır/RIZAuLLAHtır..
Rıza arayan =>Rızasını aradığının emrine boyun eğer ve işler..
Dikkat etmek gerekir ki =>İSTiKâMeti bozuk bir kişinin yaptığı her ibâdet ve amel doğru ve güzel yapılmış olabilir ama geçersizdir.

Kısacası; ALLAHu zü’L-CELÂL ve RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem'e TeSLiM OLanlar =>EMRedilen ve tatbikatı bizzât gösterilmiş olan KIBLEye/KÂBE’ye yönelir/İSTiKâMet eder.. ve SALLını/Namazını İhsânLa KILarLar..

ÇİLLe ÇÖLLerimde Bir MuhaMMedî Âşık Derviş vardı, pecmürde idi..
"DeLi MASALLarı ANLAtayım mı sana?" derdi. Onu çok SEVerdim.
Ve anlatırdı MâNâ MASALLını.:
"Bir ALLAH Dostu birkaç talebe yetiştiriyor. Birisi çok zeki ancak ilmine güvenip havalanıyor..
Hocası.: "Ula oğlum mesele sadece İLİM değil, EDEB de şarttır!." dediyse de anlamıyor..
Sonunda onu Akıl Hastanesi’ndekileri ziyârete gönderiyor.
Bizimkisi bütün hastalara bakıyor, konuşuyor bir gariplik GÖRemiyor!.
"Başka DELi yok mu?." deyince,
Akıl Doktoru.: "Normal DeLi vardır =>Zır DeLi vardır =>Zırzır DeLi vardır. =>Bir de Hınzır DeLi VARdır.." deyip içerideki “üç hücre”ye götürüyor..
İlk hücreyi açıyorlar içeri giriyor. Dört dörtlük bir Hacı Baba namazında. Herşey yerli yerinde.. Namaz sonu hârika sohbetler..
Bilmediği bir şey yok ve hepsi de doğru.. Hayrân kalıyor..
"Hocamdan da üstün galiba!" diyecekken yaşlı adam bir “ahh!.” çekip.:
"İşe bakar mısın oğul, bu yaşa geldim kırk yıldır dil döktüm daha bir kişi bile ÜMMetim olmadı!" deyince bizimki soluğu dışarda alıyor..
Şaşkın bir hâlde ikinci hücreye giriyor. Orada daha iyisi bir Pîr-i Fâni Zât’ı görünce ona.:
"Efendim sizden önceki kulübedeki zât diyor ki.." derken,
"Bırak o sahtekârı, ben henüz öyle bir kul yaratmadım!" deyince soluğu hocasında almış..
"Hocam sağ ol var ol ki, sâyende Akıl Hastanesinin gezdirdiler. Şöyle oldu, böyle oldu da son hücreye girip oradaki zâtla görüşemedim. Hepsi deliydi. Ancak anladım ki, İSTiKâMet=>Şartü'l-Şartmış!." der..
Bir zaman sonra kendisine “İrfân icâzeti verilecek” diye beklerken,
Hocası.: "Tekrar git Doktor’a selâmımı et ki, son Hücreyi de göstersin. Oradaki Zât’ın elini benim yerime öp!." der.
Gider ki hücrede kalender bir MeLâMî.. Elini, hocasının ve kendisinin yerine öper..
“Efendim Hocam size çok önem veriyor, neden buradasınız bana bir nâsihatınız var mı?." der.. MeLâMî DeDe.: "İLiM OLduğu YERdedir, nâsihati Hocan etmiştir. Biz hepimİZ, BİZ BİR-İZ ve MuhaMMedîyİZ!. Ne var ki.: “Dünya Hırsı”na asla düşme!. Düşersen seni ayak altına düşürür!. Bunu da unutma yeter!." der.
"İyice anladım Efendim sana söz veriyorum!." deyip çıkacak iken..
Âşık DeDe.: "Ula oğlum bir arzum var.. Benim bin altınım vardı. Bir Sarrafta emânet kaldı. Ben buraya girdim, altınlarım da orada kaldı. Ben buradan çıkamam artık!." diye anlatmaya başlayınca bizim Genç Âlimin kanı kaynayıp yavaş yavaş sokuluyor ve içinden.:
"Bin altınla, neler yapılmaz neler!. v.s." diye düşünmeye bşlıyor..
Düşünüyor da nasıl alacak Sarraftan..
Genç Âlim bekliyor..
DeDe bekliyor..
Av tuzağa düşmüş..
"Oğlum Sarrafa gidecek olan emânet kağıdı tepeyin üstündeki tavandaki şu delikten sokmuştum buraya girince, çık da al!." der.
Genç düşünür taşınır, içerde basılıp çıkılacak bir tek sandalye var..
Hemen getiriyor oturma yerine basıp çıkıyor ama boyu yetmeyince.: "Efendim siz sandalyeye oturun ben de sandalyenin arkasına basar onu alırım!." der.
Ve öyle yaparlar..
Delikten kağıdı aldığı ÂNda, Âşık Dede kalkınca Şaşkın Âlim kendini yerde bulur. Ağızı burunu dümdüz ve kan içinde..
Yattığı yerden elindeki kağıdı okur ki.: "Ula oğlum senden MuhaMMedî ÂŞIK olmaz çünkü AHMAKsın! Demin nâsihat ettik, söz verdin, sözünü unuttun. Hırsın tamahın yolunu tuttun!." yazıyor..
Utanç içinde çıkarken Âşık DeDe.: "Hocana selâm et, yerime elini öp!. Ve ona =>TeSLiMîyyet Abdestimi ALdırdı,
=>İSTiKâMet Namazımı KILdırdı,
=>AHMAKLığımı da KALdırdı!." dersin!."
der..

İnsanın bu MeLÂMet ÂLeMindeki Meşhur MASALLı budur..
Onun için Ehl-i Tevhid Tedirgindir bu Dünyâda..
Ancak, ne yapalım, gelmişiz bir kere ve dışına da çıkıp gidemeyiz..
SALdırmadan, ALdırmadan ve Tepemize KALdırmadan İLâHî KURALLar içinde Hak ve Hayr üzere vakti erdiğinde Şehâdetle Azîmet OLur ve HAKk'a yürür gideriz!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Bir hususu tekrar arz edeyim ki, AKLı dâima öne çıkarışımız, AKILCI v.s. OLuşumuzdan değil de HAKİKAT üzere OLuşumuzdandır..

NAKİLden habersiz dolma tüfek Softalar.: “İSLÂM DÎNi AkıL ve Mantık DiNidir!.” der.. Bu söz çok eksiz ve tehlikelidir..

Bir MuhaMMedî MeLÂMî Mü’min için ise;
İSLÂM DÎNi=>NAKLe/Kur'ÂN-ı Kerîm ve SÜNNEt-i SERNîyye’ye ERMiş AKIL ve MuhaMMedî MANTIk DÎNidir..

AKıL ve NAkiL İlişkisini İYİce ANLAyaBİLmemiz için Kur'ÂN-ı Kerîm ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e BAKaLım;


وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالْنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالْنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Resim--- “Ve sehhara lekumu’l- leyle ve’n- nehâre ve’rş- şemse ve’l- kamer (kamere), ve’n- nucûmu musahharâtun bi emrih (emrihî), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn (ya’kılûne).: Ve gece ve gündüz, Güneş ve Ay ve yıldızları sizin emrinize verdi. Onlar, O'nun (ALLAHu TeALÂ'nın) emri ile size musahhar (emrinize amâde, hazır) kılındılar. Muhakkak ki bunda, AKIL eden bir kavim için, elbette âyetler (deliller) vardır.” (Nahl 16/12)

أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Resim--- “Em men huve kânitun ânâe’-l leyli sâciden ve kâimen yahzeru’l- âhırete ve yercû rahmete RABBih(rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulû’l- elbâb (elbâbi).: Gece boyunca secde ederek ve kıyamda (ayakta) durarak kânitin olan, âhiretten çekinen (korkan) ve RABBinin rahmetini dileyen mi? De ki.: “(Hiç) bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak ulû’l-elbâb (temiz akıl ve daimî zikir sahibleri) tezekkür eder.” (Zümer 39/9)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ وَإِذَا قِيلَ انشُزُوا فَانشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim--- “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kîle lekum tefessehû fî’l- mecâlisi fefsehû yefsehıllâhu lekum, ve izâ kîlenşuzû fenşuzû yerfeillahullezîne âmenû minkum vellezîne ûtû’l- ilme derecât (derecâtin), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr (habîrun).: Ey iman edenler! Meclislerde size.: “(Oturmak için) yer açın!.” denildiği zaman, o taktirde yer açın. ALLAH da size yer açar (genişlik verir). Ve.: “Kalkın!.” denildiği zaman hemen kalkın! ALLAH, sizden İman Edenlerin ve İlim Verilmiş olanların derecelerini yükseltir. Ve ALLAH, yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Mücâdele 58/11)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKLı olmayanın Dini de yoktur.” buyurmuştur.
(Tirmizî; Kenzu’l- Ummal. c14,s.73.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İLiM, Peygamberlerin mirasıdır.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi, İLMi ve AKLı sâyesinde kurtulur.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKıLlı kimse kurtuluşa ermiştir.” buyurmuştur.
(Buhârî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKıL imandandır.” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İlim öğrenmek, kadın erkek her Müslümana farzdır.” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âlim veya ilim talebesi olmayan bizden değildir.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol! Yoksa helak olursun.” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadetten daha sevabdır.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Somut/bedenin iç ve dışındaki organlar, baş, ayak, mide, kalb v.s.. ve Soyut/AKıL, fikir, anlayış, seziş, nefs, kalbî hâl, ruh v.s.. organlarımız, azâlarımız, âlet ve edevâtımızın tümüyle BİZ, BİZiz..
Tıpkı bir beden gibi; Baş neyse, ayak da o..
Ha burun kanamış, ha mide kanamış..
Ha parmak kangren olmuş ha da pankreas..
Önemli olan tüm elemanların İlâhî Denge ve Düzen içinde koordineli, uyumlu, faydalı ve emredildiği üzere çalışıp MURADULLAHı tahakkuk ettirmesidir.
Zâhir-Bâtın işlerin yapılabilirliği; bilginin ve fiilin ilk ve ANA şartı olan AKıLdır.
Bu, gerçekten kaçış, hakikatten kaçıştır..

TekeMMüL Tavuğu =>AKıLdır..
AKıL =>Kemâlât Kuluçkasına yattı mı/düşünce nice nice fikir ve zikir CivCivLeri ÇIKarır..
Yeterki AKıL UYUyaKALmasın veya zehir zıkkımla sarhoş olmasın!.
Elbetteki altına Hakk ve Hayr Yumurtası konmalı.
Fıtrî Yapısı gereği YıLan/bâtıl ve şer yumurtasını diğer yumurtaların arasına koyarsan günü gelince YıLaNını, YaLaNını ÇIKarıVERir sana..
Tüm bunlar, Dost'un=>imkÂNla imtihÂN Dizaynıdır.

AKıL; kendisinde MÂRİFEtuLLAH NÛRunun tecellî ettiği ve ALLAH celle celâluhu'nun Azamet ve Kudret Kibriyâsının parladığı Zuhûrat Aynası olan bir OLUŞumdur..

AKıL olmasa; Mahlûkat ÂLeMi gibi maddî değerleri; emirler, sırlar, hikmetler ve ruhlar gibi mânevî değerleri anlayamayız..
Maddî ve Mânevî hayat AKıLsız kişi için Sükût ve Sükûn OLur..

Hayvan ağzıyla yer =>insÂN ise ELiyle..
Sebeb AKıLdır!.
TüMM ESMÂuLLAH CEM’i OLan AKıLdan dolayı ALLAHu zü’L-CELÂL.: Âdemoğlunu kendi elleriyle yarattığını buyurmuştur..


قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْعَالِينَ
Resim--- “Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy (yedeyye), estekberte em kunte mine’l- âlîn (âlîne).: (ALLAHu TeALÂ): "Ey İbLis! Ellerimle (kudretimle) halkettiğim şeye secde etmenden seni men eden (şey) nedir? Kibirlendin! Yoksa sen yücelerden mi oldun?" dedi.” (Sâd 38/75)

AKıL =>KUDSî bir GÜCdür/imkÂNdır..
Tabîi Güc/yürüme v.s. =>AKıL Gücüyle BİRLeşirse İŞ GÖRür..
AKLın KaRaRgâhı =>FiKiRdir..

TeSLiMîyyet ve İSTiKâMette =>SINIRLı SORUMLULukLar.:
1-) MeLeKLerde.: AKLî, FİKRî Güc/cevher, aLgı vardır. Ancak ŞEHEVî ve TABÎ/tabîattaki GüCLeri YOKtur ve SORUMSUZdur..
2-) İnSÂNLarda.: AKLî, FİKRî , ŞEHEVî ve TABÎ GüCLeri/imkÂNLarı VARdır ve İmtihÂN SORUMLUdurLar..
3-) CİNLerde : kendi âlemLerinde dördü de vardır ve İmtihÂNLa SORUMLUdurLar.
4-) HaYVÂNLarda.: AKLî, FİKRî güc yoktur. Sadece ŞEHEVîve TABÎ GÜÇLeri VARdır. İmtihÂN SORUMLUğu YOKtur..
5-) BiTKİLerde.: AKLî, FİKRî , ŞEHEVî ve TABÎ GüCLeri/imkÂNLarı YOKtur. Hizmet Kaynağı, Erzâk DeposudurLar.. İmtihÂN SORUMLUğu YOKtur.
.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

5.2. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem
İLe İLGİLİ ÂYEt-i CELîLeR.:


Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

KÛN feyeKÛN KÜLLî KELÂM,
DÂRÜ’s- SELÂM DÎNi->İSLÂM,
>TESLİMİYyet <-> İSTİKÂMet,
RABB’a KULLuktur ve’s-SELÂM!.


MuhaMMedî İLİM ve İRADEyLe İMÂN=>İLAHî TESLİMİYyet..
MuhaMMedî İDRAK ve İŞTİRAKLa AMeL=>İLAHî İSTİKÂMet..

ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!.:
Ahzâb 33/56; Âl-i İmrân 3/20..


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) .: Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selâm verin.” (Ahzâb 33/56)

Azîz Kardeşlerim,
Resim Biliyorsunuz ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile ilgili BİLgi ve BELgeleri muhammedinur sitemizde çokça Hasbî Hizmete sunduk.. Şu Linklerde olduğu gibi..

1-) RASULULLAH sallallâhu aleyhi ve sellem.. BİLgiLer.:
https://muhammedinur.com/forum/viewtopi ... =84&t=8928

2-) RASÛLULLAH sallallâhu aleyhi ve sellem’in İSM-i ŞERİFLERİ.:
https://muhammedinur.com/forum/viewtopi ... =84&t=9273

ALLAHu zü’L- CELÂL Katında =>Hak DîN OLan İslâm Dini Üzere TeSLiMîyyet ve İSTiKâMette;
=>Rehber-i Mutlak, İmâm-ı Mutlak ve Tek olan RASÛLü EKREM aleyhi’s-selâtü ve’s-selâm Efendimizin;
SÛRETini/Somut ÖzeLLik ve GüzeLLikLerini,
SÎRETini/Soyut ÖzeLLik ve GüzeLLikLerini,
=>Karınca Kaderince RABB’imiz TeÂLÂ’nın İzni-İnâyeti ve Efendimizin Şerefli Şefâatı ile Kur’ÂN-ı Kerîm Kâinâtında,
=>DEVRÂN ->SEYRÂN ->CEVLÂN ->HAYRÂN Etmeye,
=>EL, GönüL ve CÂN BİRLiğiyLe;
BİLmeye=>BİLdirmeye,
BULmaya=>BULdurmaya,
=>OLmaya=>OLdurmaya,
YAŞAmaya=->YAŞAtmaya,
MuhaMMedî GAYRetLe HASBî HİZMEte AZMedeLim!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


Resim 5.2.1. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem de,
Resim HeR İNSÂN GiBi BEŞERdir.:


İlk insÂNın yaratılıp yeryüzünde yaşamaya başlamasıyla birlikte ALLAHu zü’L- CeLÂL’in peygamber gönderme süreci de başlamıştır. Gönderilen peygamberlerin en önemli özelliği; insÂN olmalarıdır.
ALLAHu zü’L- CeLÂL İlahî Tebliğini açık bir şekilde insÂNlara ulaştırmak için SüNNetuLLAH’ı ŞE’ÂNULLAHta İŞLetmiştir..
Nübüvvet halkasının sonuncusu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de kendi halkı içerisinden seçilip gönderilmiştir.
ALLAH celle celâlihu, Kur'ÂN-ı Kerîm’inde ReSûLü ve BeŞeR olduğunu;


قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
Resim---“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fe’l- ya’me’l- amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ (ehaden) .: De ki: “Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak BİR İLÂH olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim RABB’ine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve RABB’ine yaptığı ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin.” (Kehf 18/110)

Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, buyruğunda insÂNların kendisi hakkında aşırılığa kaçmasına müsâade etmemiştir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsâ’yı abartarak övdükleri gibi beni övmeyin, ben ancak ALLAH’ın bir KULUyum, bana.: “ALLAH’ın KULU ve RASÛLÜ” deyiniz!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Ehâdisü’l-Enbiyâ, 48.)

Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “Melek-Peygamber” değil, “Beşer-Peygamber” olduğu gerçeğini.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen Yahûdî ve Nasârâ’ya ALLAH lânet etsin!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Ehâdisü’l-Enbiyâ, 50.)

Kur'ÂN-ı Kerîmde RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in
Resim ABDuLLAH/Beşerî Yönü muhteşem bir şekilde buyurulmuştur.:


وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Ve mâ muhammedun illâ res l(resûlun), kad halet min kablihi’r- rusûl (rusûlu), e feiûln mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â (şey’en), ve se yeczîllâhu’ş- şâkirîn (şâkirîne) .: Ve MuhaMMed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra ALLAH'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve ALLAH, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân 3/144)

قُل لاَّ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلاَ تَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Kul lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemu’l- gaybe ve lâ ekûlu lekum innî melek (melekun), in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy (ileyye), kul hel yestevî’l- a’mâ ve’l- basîr(basîru),e fe lâ tetefekkerûn (tetefekkerûne) .: De ki: “Ben size ALLAH'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ve gaybı bilmiyorum. Size, muhakkak ki ben bir meleğim demiyorum. Ancak bana vahyedilene tâbî olurum.” “Basiretle gören ve görmeyen bir olur mu, hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?” de.” (En’âm 6/50)

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi RABB i’l- âlemîn(âlemîne).: “Muhakkak ki; benim namazım, kurbanım, ibâdetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin RABB i ALLAH içindir.” de.” (En’âm 6/162)

قُل لَّوْ كَانَ فِي الأَرْضِ مَلآئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاء مَلَكًا رَّسُولاً
Resim---“Kul lev kâne fî’l- ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâ (resûlen) .: De ki: “Eğer yeryüzünde mutmain olarak yürüyenler melekler olsaydı, elbette onlara semadan melek resûl indirirdik.” (İsrâ 17/95)

قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا
Resim---“Kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum, innehu kâne bi ıbâdihî habîren basîrâ(basîren) .: De ki: “Benimle sizin aranızda, ALLAH şâhid olarak yeter.” Muhakkak ki O, kullarından haberdâr olandır, (onları) görendir.” (İsrâ 17/96)

وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا
Resim---“Ve mâ erselnâ kableke mine’l- murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fî’l- esvâkı ve cealnâ ba’dakum li ba’dın fitneten (fitneten), e tasbirûn (tasbirûne), ve kâne RABBuke basîrâ (basîren) .: Ve senden önce (de), gerçekten yemek yiyen ve çarşılarda dolaşan resûllerden başka (farklı bir) resûl göndermedik. Ve sizin bir kısmınızı bir kısmınıza “sabrediyor musunuz” diye fitne (imtihan) kıldık. Ve RABB’in, en iyi görendir.” (Furkân 25/20)

İbretle Basar/BAKış =>Basîrettir/Hikmettir..
İbret.: Uyanıklığa sebeb olan ders. Çok düşündürücü. Tuhaf, acâyib..
Hikmet.: İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim..

Basar.: İnsÂN için gözle görüş.EL BASîR celle celâlihu için mutlak görüştür.
Basar.: (c.: Ebsâr) Görme duygusu. Kalble hissetme. Kalb gözü. Gözün görmesi. İdrak. Fikir. İlm-i Kelâm'da: Kendi şânına lâyık bir vecih ile Cenâb-ı HAKk'ın "görme sıfatı"dır. Kâinatta hiçbir şey O'nun görmesinden hâriçte kalamaz..
Basîret.: İyice, gönülden görüş yanında; her ZamÂN, her yerde, her hâlde, herşey ve herkesle beraber RABB’ısı tarafından görüldüğünü de unutmamaktadır..
Basîret.: Hakikatı kalbiyle hissedip ANLAma. Kalbde eşyânın hakikatlarını bilen Kuvve-i Kudsîyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet..


İsâ aleyhisselâm.: “Kim ibret için bakar, düşünmek için susar ve ALLAH celle celâluhu’yu zikrederse benim gibi olur..” buyurmuştur..


مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen) .: MuhaMMed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hâtemi'dir (Sonuncusu). ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
Resim---“İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn (meyyitûne) .: Muhakkak ki sen de meyyitsin (ölümlüsün). Ve muhakkak ki onlar da meyyit (ölümlüler).” (Zümer 39/30)

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ
Resim---“Summe innekum yevme’l- kıyâmeti ınde RAB ikum tahtasımûn (tahtasımûne) .: Sonra muhakkak ki siz, kıyâmet günü RABB’inizin huzurunda davalı ve davacı olacaksınız.” (Zümer 39/31)

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh (vestagfirûhu), ve veylun li’l- muşrikîn (muşrikîne) .: De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insÂNım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O'na yönelin (O'na doğru istikâmet alın) ve O'ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!” (Fussilet 41/6)

Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Beşerî Münâsebetlerini Hadis-i Şerîflerinde;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Enâ dâvetü ebi İbrahîme ve büşrâ ahi İsâ ve rü’yâ ümmî: Ben babam İbrâhim’in duâsı, kardeşlerim İsâ’ nın müjdesi ve annemin rüyâsıyım.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned IV-127,128; V-262)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir namazı kılarken yanılmış, ashâbın.: “Bir değişiklik mi oldu?” suallerine karşı.: "Ben de sizin gibi bir insÂNım, sizler gibi ben de unuturum. Unuttuğum zaman bana hatırlatınız. Sizden biri namazda yanılırsa doğruyu araştırsın ve namazı tamamlasın. Sonra selâm verip iki secde yapsın( sehiv secdesi).” buyurmuştur.
(Buharî, Salât,31,(I,105)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, rahmet olarak ümmetine Visâl Orucunu yasakladı. Kendisine.: “Sen iftar etmeden diğer günün orucuna devam ediyorsun denildiğinde.: “Ben herhangi biriniz gibi değilim; ben ALLAH tarafından yedirilir, içirilirim!” buyurdu.
(Buharî, Savm, 49, (II,242)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke’den Medine’ye geldiğinde Medinelilerin hurmaların aşıladıklarını görmüş ve sebebini sormuştu. Onlar.: “Biz bunu daha çok meyva versin diye âdetimiz üzere yapıyorduk!.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bunu yapmazsanız öyle umuyorum ki daha iyi olur.” buyurdu. Onlar da bu uyarı üzerine aşılamayı bıraktılar. Derken hurmaların yemişleri azaldı. Bunu Peygamberimize söylediklerinde şöyle buyurdu.: “Aşılamanız yararlı ise onu yapın. Ben ancak bir zanda bulundum. Zandan dolayı beni sorumlu tutmayın. Ancak, ALLAH’tan bir şey söylediğim de onu alınız. Ben, kesinlikle ALLAH adına yalan söylemem.” buyurdu.
(İ. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 16)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şüphesiz ben ancak sizin gibi bir insÂNım. Zaman olur ki bana sizden davacılar gelir de bazınız (haksız iken) maksadını daha düzgün ve inandırıcı bir şekilde anlatmış olabilir; ben de o güzel ve düzgün sözleri doğru zannederek onun lehine hükmetmiş olabilirim. Böyle kimin lehine bir müslümanın hakkını hükmetmişsem ( o bilsin ki) bu, ancak ateşten bir parçadır. İster alsın ister bıraksın!.” buyurmuştur.
(Buharî, Mezalim, 16, (III,101); Müslim, Akdiyye, 4, (II,133.))

Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, günlük hayatının tümünde dâima Tevazû’, Hayâ, Şefkat ve Merhamet Sahibi bir İnsÂN OLarak yaşamış ve emretmiştir.:

Resim---Abdullah b. Amr radiyallahu anhu.: “Ben, Resulullah’tan duyduğum her şeyi ezberlemek amacıyla yazıyordum. Kureyşliler.: “Sen her duyduğun şeyi yazıyor musun ? O bir insÂNdır. O’nun gadaplandığı ve gadaplanmadığı hâli olur!” diyerek beni bundan nehyettiler. Ben de yazmayı bıraktım. Durumu Resulüllah’a arzettim. O, parmağıyla ağzını işâret ederek şöyle buyurdu.: “Yaz, hayatım elinde olana yemin ederim ki, buradan ancak (gerçek ve ALLAH rızasına uygun olan) çıkar.” buyurdu.
(Ebu Davûd, İlim,3,(IV,60))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslam’ın ahlâkı HAYÂdır.” buyurmuştur.
(Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 9)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim ALLAH celle celâlihu için bir derece Tevazû’ gösterirse (alçak gönüllü olursa.) ALLAH celle celâlihu onu bu sebeble bir derece yükseltir. Kim de ALLAH celle celâlihu’ya bir derece kibirde bulunursa, ALLAH celle celâlihu da onu bu sebeble bir derece alçaltır, böylece onu Esfel-i Sâfilin’e (aşağların aşağısına) atar.” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Zühd, 16)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, koyun sağan biir şahsa rastlamıştı ona.: “Ey Filân!. Hayvanı sağdığında yavrusu için de süt bırak!.” buyurmuştur.
(Heysemî, VIII,196)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Ebu Bekir radiyallahu anhu, Ömer radiyallahu anhu, Ebu Ubeyde bin Cerrâh radiyallahu anhu ile birlikte ashâbından bir grubun arasında bulunuyordu. O esnâda içinde içecek olan bir bardak getirildi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bardağı yaşça kendisinden büyük olan Ebu Ubeyde bin Cerrâh’a ikrâm etti.
Ebu Ubeyde.: “Siz buna daha lâyıksınız Yâ Nebîyallah!” deyince,

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Buyur al!.” buyurdu.
Ebu Ubeyde bardağı aldı içmeden önce.: “Yâ Nebîyallah!. Szi buyurun!.” deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Buyur iç!. Berket büyüklerimizle beraberdir. Kim küçüğümüze merhamet etmez ve büyüğüne hürmet göstermezse BİZden değildir.”
buyurdu.

(Heysemî, VIII,15)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke-i Mükerreme’ye, devesinin üzerinde secde ederek girdi. Huzûruna gelen ve konuşurken korkudan titremeye başlayan kişiye, imkânlarının en zayıf olduğu döneme âit bir misâli zikrederek şöyle sükûnet telkîn etti.: “Sâkin ol sıkılma! Ben bir kral veya hükümdar değilim. Kureyş Kabilesinden, Güneş’te kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!..” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Et‘ime, 30; Hâkim, III, 50/4366; Beyhakî, Delâilü’n- Nübüvve, V,60.)

Rasûlullah -sallâllahu aleyhive sellem, peygamberliğini tasdik cümlesine.: “Ve eşhedü enne MuhaMMeden abduhu ve resûlühu” buyurup, “Abduhû =>ALLAH’ın Kulu” ibâresini ilâve ederek, ümmetini geçmiş toplumlarda olduğu gibi insÂNları ilâhlaştırma tehlikesinden korumuştur.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz beni, hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz! Çünkü ALLAH TeÂLÂ beni Rasûl edinmeden önce kul edinmişti.” buyurmuştur.
(Heysemî, IX, 21)

Resim---Enes bin Mâlik radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hastaları ziyâret eder, cenâzelerde bulunur, kölelerin dâvetlerine gider, merkebe binerdi. Hayber'in fethedildiği ve Benî Kurayza üzerine yüründüğü gün, yuları hurma lifinden olan bir merkebe binmişti. Altında da liften yapılmış bir semer vardı.” buyurmuştur.
(Tirmizî, cenâiz, 32/1017; İbni Mâce, zühd,16; Hâkim, II, 506/3734)

Resim---Ebû Musâ el Eşarî radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem; merkebe biner, kaba yünden elbise giyer, oturup koyunun sütünü sağar, misafirleriyle ilgilenir, onlra hizmet ve ikrâm ederdi.” buyurmuştur.
(Hâkim, I, 129/205)

Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benlik gösterişinden ve dünyâ menfatına meyletmekten uzak örnek bir hayat yaşardı;

Resim---Sûret ve Sîret Güzeli Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem AYNAya bakarken.: “ALLAHım!. Yaratılışımı güzel kıldın, ahlâkımı da güzelleştir!.” diye duâ ederdi.
(İ. Ahmed, Müsned, I, 403; Beyhakî, Şuâb, VI 262/4145, XI 62/8184)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâ RABBî!. Beni ahlâkın en güzeline ulaştır. Şüphesiz ona ulaştıracak olan ancak SENsin!.” buyurmuştur.
(İbni Hacer, fethü’l- Barî, X,456.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHım!. Gerçek hayat, ancak âhiret hayatıdır!.” diye duâ ederdi.
(Buharî, Rikâk, 1; Vâkidî, II,824.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hastaları ziyâret eder, cenâzelerde bulunur, kölelerin dâvetlerine gider, merkebe binerdi. Bineğinin terkisine insÂNları bindirir, yemeğini yere koyup yerlerdi. Kaba yünden elbise giyer, oturup koyunun sütünü sağar, misafirleriyle ilgilenir, onlara hizmet ve ikrâm ederlerdi. Bir dul hanımın, bir yoksulun, bir bîçârenin işini görmek için onunla birlikte ihtiyâcı görülünceye kadar yürümekten çekinmez ve büyüklenmezlerdi.
(Bkz. Tirmizî, Cenâiz, 32/1017; İbn-i Mâce, Zühd, 16; Nesâî, Cuma, 31; Hâkim, I, 129/205; II, 506/3734; IV, 132/7128; Heysemî, IX, 20)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in dört kişinin taşıyabildiği “GARRâ” adlı bir yemek kabı vardı. Kuşluk vakti girip Duhâ Nammazı da kılındıktan sonra içinde tirit bulunan bir yemek kabını getirdiler. Ashâb-ı Kirâm da etrafına çoğaınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de diz çöküp oturdu. Bunu gören bir bedevî, böyle mütevazi’ bir oturuş karşısında hayret ederek ve biraz da yadırgayarak.: “Bu nasıl oturuş böyle!.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.:
“İnnallhe ce’alenî kerimen ve lem yac’alnî cebbâren anîden.: ALLAHu TeÂLÂ beni cömerd ve kerim/güzel ahlâk sahibi bir KUL OLarak yarattı. Zorba ve inatçı bir zâlim kılmadı.” buyurmuştur.

(Ebu Davûd, et’ime, a7/3773)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yüksek bir koltuk veya taht üzerine değil ashâbının arasında otururdu. Bu sebeble bir yabancı geldiğinde hangisinin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olduğunu sormadan bilemezdi. (bknz. Nesâi, İmân,6)

Resim---Aişe radiyallahu anha Vâlidemiz de.: “Siz en faziletli ibâdetten gâfil kalıyorsunuz. O da, TEVÂZÛ’dur.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 131/34739; Beyhakî, Şuab, X, 460/7798)



Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.2. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, GELeceğini Resim ÖNceki PEYGAMBERLER HaBeR VERmiştir.:

1-) İBRÂHİM aleyhisselâm’ın DUÂsı Sonucudur.:

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Resim---“RABBimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap'ı (Kur'ÂN-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, Azîz'sin, Hakîm'sin” (Bakara2/129)

Hikmet.: Kıtabı Kur’ÂN-ı Kerîmi yâni İLMULLAHı, Sünneti/Edeb-i Rasûlullah ile ANLAmak ve YAŞAmaktır..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Enâ dâvetü ebi İbrahîme ve büşrâ ahi İsâ ve rü’yâ ümmî: Ben babam İbrâhim’in duâsı, kardeşlerim İsâ’ nın müjdesi ve annemin rüyâsıyım.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned IV-127,128; V-262)

2-) MUSÂ aleyhisselâm, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in geleceğini Tevrat’ta haber vermiştir.:

وَلَمَّا جَاءهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَاءهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّه عَلَى الْكَافِرِينَ
Resim---“Ve onlara, Allah katından onların beraberindeki şeyi (Tevrat'ı) tasdik eden bir Kitap, (Kur'ân) geldiği zaman (o'nu kabul etmediler). (Kur'ân gelmeden) önce kâfirlere karşı (zor durumda kaldıklarında, Tevrat'ta bahsi geçen ahir zaman Peygamberi adına) fetih ve zafer için (Allah'tan) yardım istiyorlardı. Oysa, O bildikleri (Tevrat'ta vasfı bildirilen Peygamber) onlara gelince O'nu inkâr ettiler. Bu yüzden Allah'ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.” (Bakara2/89)

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (A’râf 7/157)

3-) İSÂ aleyhisselâm, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in geleceğini müjdelemiştir.:

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Ve Meryemoğlu İsa (A.S) şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki ben, elimdeki Tevrat'ta olan herşeyi tasdik eden ve benden sonra gelecek, ismi Ahmed olan Resûl ile müjdeleyen, size (gönderilmiş) Allah'ın Resûl'üyüm.” Fakat onlara beyyineler (mucizeler, deliller) getirdiği zaman onlar: “Bu apaçık sihirdir.” dediler.” (Saff 61/6)

AHMED.: Daha çok hamdeden. Çok övülmeğe ve medhedilmeğe lâyık. Çok sevilen. Beğenilmiş. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir ismi..
AHMED.: Hamd Sancağının tek sâhibi.. En çoL sizi Muhatab kabul eder ve kendisi de Mutekellim olur.. Gaib olan BİLgileri KONUŞur, DİNLEr, ANLAr ve YAŞArsınız.
“Noktanın harketinden =>Harf veya Hat oluşur.” demiştik ya.. Harflerin de dili vardır. Biz ise bir harfin 7 dilinden birisini hep birlikte konuşup anlaşırız..

Birazcık Aşk Antremânı yapalım.:
HaD.: Hududdur..
EHAD.: En hudud yâni =>Hududu Kendi Kudretiyle kâim/ayakta duran olan =>Başkasının GELmesi, BİLmesi, BULması hatta DÜŞÜNmesi bile imkansız bir BİLİNEMEZLik PERDEsi arkasındaki ZÂTULLAH.. AHAD celle celâluhu kelimesi ile AHMED kelimesi arasında “Mim” ilişkisi vardır. HUDUDULLAH'ı en iyi bilen MuhaMMed aleyhisselâm’dır. AHMEDÎYyEt..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.3. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in İSMİ YÜCELTİLMİŞTİR.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Fazilet SancağıÂLeMLer üzerine çeken RABBımız TeÂLÂ’mızdır.:


أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
Resim---“E lem neşrah leke sadrek (sadreke).: Göğsünü senin için şerhetmedik mi (yarıp genişletmedik mi)?” (İnşirâh 94/1)

وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ
Resim---“Ve vedagnâ anke vizrek (vizreke).: Ve senden yükünü kaldırdık (kaldırmadık mı?).” (İnşirâh 94/2)

الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ
Resim---“Ellezî enkada zahrek (zahreke).: Ki o (yük) senin sırtını bükmüştü.” (İnşirâh 94/3)

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
Resim---“Ve refa’nâ leke zikrek (zikreke).: Ve senin için, zikrini yükselttik.” (İnşirâh 94/4)

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim--- "Fe inne maal usri yusra(yusren).: Demek ki zorlukla berâber bir kolaylık var."
(İnşirah 94/5)

إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---" “İnne maal usri yusrâ (yusren).: .: Muhakkak ki zorluk ve kolaylık beraberdir.” (İnşirâh 94/6)

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
Resim---"Fe izâ feragte fensab.: Öyleyse boş kaldığın zaman hemen intisab et/ durmaksızın (duâ ve ibadetle) yorulmaya devam et..” (İnşirâh 94/7)

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Resim---"Ve ilâ rabbike fergab.: Ve öyleyse RABBine rağbet et (O’nu öv, hamdet, zikret, tesbih et).” (İnşirâh 94/8)

Şereha.: Birşeyi yaymak, genişletmek (gamdan, kederten, sıkıntı ve darlıktan kurtarmak),bir şeye (İslâm’a) açmak.
Şerhi’l- Kelâm.: Şerhetmek, izâh etmek, mânâsını açmak.
Sadr.: Herşeyin önü, göğüs, nefsin kâlesi.. İlâhî İlham ve şeytanî vesveseye açık bölge.
Nakid.: Gıcırtı (hafif ses): Semerin yükten dolayı çıkardığı gıcırtı. (kemiklerden de gelebilir)
Enkad.: Ağır yükün, kemikleri çatırdatması.
İnkadû’l-Hamli’z- Zahr.: Yükün sırta ağır gelmesi nedeniyle oluşan çatırtı sesi.


Zikrini yükseltmedik mi? İnsÂNlar içinde İSMİNin anılışını yücelttik. Şehâdetle şereflendirdik. Sûnnetullah öyleki yükün alındı da dinlendin mi, yeniden yeni bir işe koyulmak üzere programlanmıştır..

Ferega.: Kab boşaltmak. (fariğ olmak, boşa çıkmak)
İnsab.: intisab et, tâbî ol, talep et, çalış, Rabbine yönel.
Nasebâ.: Gayret edip yeniden koyulmak..
İrgab.: Rağbet et, onu öv, sena et, hamdet, zikret, tesbih et..
Ragibe ileyhi.: Birşeye şevkle sarılmak..


Sûre-i Celîlede.: İki kolaylık: Dünyâ ve âhiret ni’metleri. Bir zorluk: Dünyâdaki imkanla imtihân belki de..

Bu muhteşem sûre.: “Rağbetini ve arzunu RABB’ine tahsis et, tevvekkülle lûtf-ü- ikrâm ve İhsÂNını bekle..” dercesine bitiyor..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sadrının şerhi için; 1,5 yaşındayken, vahyin başlangıcında ve mi’râcda vuku’ buldu diye belirtilmiştir.:

İşte MuhaMMedî SADRın Şerhi.:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in mübârek SADRının ŞERHinin maddeten-mânen olduğu açıkça NASS Hükmüdür. Bu İşlemin 2 ya da 3 kez gerçekleştiği bildirilmiştir.

(Davudoğlu, Ahmed, Sahihi Müslim Tercüme ve Şerhi, II, 112.)

Konuyla ilgili rivâyetleri değerlendiren Hadis İmamaımız İbn Hacer (v. 852/1448), Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ilki çocuk yaşta, diğeri de mî'rac öncesinde olmak üzere sadrının iki kez yarıldığı sonucuna ulaşmıştır.

(İbn Hacer el Askalanî, Fethu'l-Bârî (Sahih-i Buhari Şerhi), l, 460.)

Enes b. Mâlik radiyallahu anhu'dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (küçüklüğünde) çocuklarla oynarken Cebrâil aleyhi's-selâm gelerek onu tutmuş ve yere yatırarak kalb bölgesini yarmış ve kalbini çıkarmış. Kalbden çıkardığı bir kan pıhtısını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e göstererek: "İşte şeytânın sendeki nasibi budur"demiş ve kalbini altın bir tas içinde zemzem suyu ile yıkayıp kapatmış. Sonra da onu yerine yerleştirmiştir. (olayı gören eden) çocuklar, koşarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in (süt) annesi Halime radiyallahu anha’ya varmışlar ve: "Muhammed öldürüldü" diye haber vermişler. Süt annnesi ve çocuklar olay yerine geldiklerinde onu rengi uçuk bir şekilde görmüşler. Bu hadisin râvisi olan Enes radiyallahu anhu.: "Ben Resûlullah'in göğsünde dikiş izini görmüştüm" demiştir..

(Müslim, İman, 261.)

Yine İsrâ Gecesi öncesinde meydana geldiği bildirilen "şerh-i sadr" olayı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin dilinden.:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Mekke'de bulunduğum bir sırada evimin tavanı aralanarak Cibril iniverdi. Göğsümü yardı ve kalbimi zemzem suyu ile yıkadı. Sonra içinde hikmet ve iman dolu altından bir tas getirerek onu kalbime boşalttı. Sonra göğsümü kapattı. Daha sonra da elimden tutarak beni semâya çıkardı" buyurmuştur.
(Buharî, Salât, l, Hacc, 76, Enbiyâ, 5; Müslim, İman, 263, Tirmizî, Tefsîr, 94; Nesâî, Salât, 1.)

Bir diğer rivâyete göre bu hâdise, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kâbe'nin yanında uyku ile uyanıklık arasında bulunduğu bir sırada gerçekleşmiştir.

(Müslim, İman, 264.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.4. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem =>Kur'ÂN-ı Kerîm’de İSMEN ANILMIŞTIR..:

1-) AHMED sallallahu aleyhi ve sellem OLarak.: 1 âyette geçmektedir.:
AhMed aleyhisselâm.. Bu isim de “hamd” kökünden türemiş olup ALLAHu zü’L- CeLÂL’i herkesten daha iyi ve daha çok öven; herkesten daha çok övülen..


وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû AHMED (ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn (mubînun).: Ve Meryemoğlu İsâ (aleyhisselâm) şöyle demişti.: “Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki ben, elimdeki Tevrat'ta olan herşeyi tasdik eden ve benden sonra gelecek, ismi AHMED olan Resûl ile müjdeleyen, size (gönderilmiş) ALLAH'ın Resûl'üyüm.” Fakat onlara beyyineler (mucizeler, deliller) getirdiği zaman onlar: “Bu apaçık sihirdir.” dediler.” (Saff 61/6)

2-) MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem OLarak.: 4 âyette geçmektedir.:
MUHAMMED aleyhisselâm.. Övgüye değer bütün güzellikleri ve iyilikleri kendinde toplayan..


وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Ve mâ MUHAMMEDun illâ resul (resûlun), kad halet min kablihir rusûl (rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â (şey’en), ve se yeczîllâhu’ş- şâkirîn (şâkirîne).: Ve MUHAMMED sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra ALLAH'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve ALLAH, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân 3/144)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne MUHAMMEDun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).: MUHAMMED (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH'ın RESÛL'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) HÂTEMİ'dir (Sonuncusu). ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ
Resim---“Vellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve âmenû bi mâ nuzzile alâ MUHAMMEDin ve huve’l- hakku min RABBihim keffere anhum seyyiâtihim ve asleha bâlehum.: İman eden ve salih amel (nefsi tezkiye edici ameller) yapanların ve MUHAMMED (aleyhisselâm)'e indirdiğimiz Şey'e (Kur'ân-ı Kerim'e) ve O'nun RABB'lerinden bir hak olduğuna inananların günahlarını (ALLAH) örttü ve onların hallerini ıslâh etti.” (MuhaMMed 47/2)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---MUHAMMEDun resûlullâh (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâl kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri’s- sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fî’t- tevrât (tevrâti), ve meseluhum fî’l- inçi l(incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibu’z- zurrâa, li yagîza bihimu’l- kuffâr (kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ (azîmen).: ALLAH'ın RESÛLMUHAMMED (aleyhisselâm) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve ALLAH'dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve ALLAH, onlardan iman edenlere (ALLAH'a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.” (Feth 48/29)

Kur’ân-ı Kerîm’de Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’i niteleyen açıkça buyurulan Sıfat-İsimler çoktur bazıları.:

El Müzekkir aleyhisselâm.:


فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ
Resim---“Fezekkir innemâ ente MUZEKKİR (muzekkirun).: Artık zikret (hatırlat), sen sadece MÜZEKKİRsin (hatırlatıcısın).” (Gâşiye 88/21)

El Beşîr aleyhisselâm.:

وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Ve b’i-l hakkı enzelnâhu ve b’i-l hakkı nezel (nezele), ve mâ erselnâke illâ MUBEŞŞİRen ve nezîrâ(nezîren).: Ve Hakk'ı (Kur'ÂN'ı), O'nu, Biz indirdik. Ve Hakk ile indi. Seni, müjdeleyici ve uyarıcı olmandan başka bir şey için göndermedik.” (İsrâ 17/105)

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Resim---“İnnâ erselnâke bil hakkı BEŞÎRen ve NEZÎrâ (nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr (nezîrun).: Muhakkak ki Biz seni, hak ile MÜJDELEYİCİ ve NEZİR (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.” (Fâtır 35/24)

Eş Şâhid, Mübeşşir, Nezîr, Dâî ilâllah, Sirâc aleyhisselâm.:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke ŞÂHİDen ve MUBEŞŞİRen ve NEZÎRâ (nezîren).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, seni ŞÂHİD, MÜJDELEYİCİ ve NEZİR (uyarıcı) olarak gönderdik.” (Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve DÂÎyen ilâllâhi bi iznihî ve SİRÂCen munîrâ(munîren).: Ve O'nun (Allah'ın) izni ile ALLAH'a davet eden ve nurlandırıcı SİRÂC (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

Er RAHMEt aleyhisselâm.:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ RAHMETen li'l- âlemîn (âlemîne).: Seni Biz, sadece ÂLEMLERE RAHMET olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in Hadis-i Şerîflerde geçen İSİMLeri.:

Bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e mahsus 5 İSİM.:

1-) MuhaMMed aleyhisselâm.: Övgüye değer bütün güzellikleri ve iyilikleri kendinde toplayan kişi..

2-) AhMed aleyhisselâm.: AhMed’dir.. Bu isim de “hamd” kökünden türemiş olup ALLAH’ı herkesten daha iyi ve daha çok öven; herkesten daha çok övülen..

3-) Mâhî aleyhisselâm.: Mâhî ismi küfrün onun eliyle yok edileceğini içerir..

4-) Hâşir aleyhisselâm.: Hâşir kıyamet gününde insanların onun ardından giderek haşrolacağını içerir..

5-) Âkıb aleyhisselâm.: Kendisinden sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceğini bildirir..

((Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 1004, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 105, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 162, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1828, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 135, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 225)

Resim---Nakkaş, Muhammed'den nakletmiştirki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benim Kur'ÂN-ı Kerîmde yedi ismim vardır.: MuhaMMed, AhMed, Yâsîn, Tâhâ, El-Müddesir, El-Müzemmil ve Abdullah.." buyurmuştur.
(Kadi İyaz el Endulusî, Şifâ-i Şerîf)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in kendi isimlerinden olup ancak diğer peygamberlerimiz aleyhumusselâm içinde söylenen diğer İSİMLERİ.:

Nebiyyü’l-Melhame.: Kendisi için savaşın meşrû kılındığı peygamber aleyhisselâm..

(İ. Ahmed, Müsned, IV, 395, 404).

Mukaffî.: Son peygamber aleyhisselâm..
Nebiyyü’t-Tevbe.: Tövbe etmeyi insanlara öğreten peygamber aleyhisselâm..
Nebiyyü’r-Rahme.: Merhametli olmayı insanlara öğreten peygamber aleyhisselâm..

(Müslim, Fezâʾil, 126)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in İsimlerinden birisi de Türkiyemizde en çok kullanılan ve nerdeyse âilede olan ve benim de bir olumun ismi olan isimlerden olan MUSTAFÂ aleyhisselâm.: Seçilmiş, elenip elenip de en üstte tek kalan Sıfat-İsm-i Şerifi..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH TeÂLÂ, İbrâhim’in çocuklarından İsmâil’i seçti; İsmâil’in çocuklarından Kinâneoğulları’nı, Kinâneoğulları’ndan Kureyş’i, Kureyş’ten Hâşimoğulları’nı ve Hâşimoğulları’ndan da BENİ SEÇti” buyurmuştur.
(Müslim, Fezâʾil, 1; Tirmizî, Menâkıb, 1)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben son peygamberim (âkıb), ben seçilmiş (MuSTaFâ) nebîyim” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned, VI, 25)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim 5.2.5. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Resim ÖNce Yetim Resim SONra Öksüz KALarak Binbir ÇİLe İÇİnde ve ALLAHu zü’L-CELÂL’in Himâyesinde BÜYÜmüştür..:


DOST'un DOST'a DOST DUÂ,
=>MuhaMMedî>ve’d- DUHÂsı,
E Lem Neşrah Leke=>Sadrek,
Ve’l- KEVSERi.. Ve’t- TÛVÂsı..


ResimMuhaMMedî =>ve’d- DUHÂsı.:

وَالضُّحَى
Resim---"Ve’d- duhâ.: Duhâ (kuşluk) vaktine andolsun.”
(Duhâ 93/1)

وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى
Resim---"Ve’l- leyli izâ secâ.: Ve zifiri karanlık çöktüğü zaman geceye (andolsun) ki." (Duhâ 93/2)

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى
Resim---"Mâ veddeake RABBuke ve mâ kalâ.: RABBin seni terketmedi ve darılmadı." (Duhâ 93/3)

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Resim---"Ve le’l- âhıretu hayrun leke mine’l- ûlâ.: Ve âhiret (bundan sonraki hayat), mutlaka senin için, evvelkinden (dünya hayatından) daha hayırlıdır." (Duhâ 93/4)

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى
Resim---“Ve le sevfe yu’tîke RABBuke fe terdâ.: Pek yakında RABBin sana verecek de hoşnut olacaksın.” (Duhâ 93/5)

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى
Resim---“E lem yecidke yetîmen fe âvâ.: Seni yetim bulmadı mı? Sonra (seni) (himâye edecek bir kimsenin yanında) barındırmadı mı?” (Duhâ 93/6)

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---“Ve vecedeke dâllen fe hedâ.: Seni dalâlette bulup, doğru yolu göstermedi mi?” (Duhâ 93/7)

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى
Resim---“Ve vecedeke âilen fe agnâ.: Seni yokluk içinde fâkir bulup zengin etmedi mi?” (Duhâ 93/8)

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
Resim---"Fe emmel yetîme fe lâ takher.: Fakat bundan sonra yetimi kahretme (üzme).” (Duhâ 93/9)

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
Resim---“Ve emmes sâile fe lâ tenher.: ve amma sâili (isteyeni) azarlama?" (Duhâ 93/10)

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Resim---“Ve emmâ bi ni’meti RABBike fe haddis.: Ve fakat, RABBinin ni'metlerini artık anlat.” (Duhâ 93/11)

Duhâ.:Gündüzün kuşluk vakti.. Musâ aleyhisselâm ’ın Tûr’da ALLAH celle celâluhu ile konuşması ve sihirbâzların secdeye kapanması da duhâ vakti olmuştur..
Secâ.: Gece dindiği, karanlığın iyice dökülüp örttüğü vakit. “Asl”ında sâkin olmaktır. Gece dâima asıldır gündüz tâli/ikinci derecededir. Kur’ÂN-ı Kerîmde çok örnekleri vardır..
Dalal.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için, hâşâ sapıklık değildir. Fıtrî yapısı gereği Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geçmiş şerîatların (duyularak gelen) şartlarını tamamlayacak olan şerîatın (kendisine gelmesi gerekenin) gelmemesi ile doğan gizli bir şaşırmadır..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in babası Abdullah aleyhisselâm Efendimiz ile Asmcası Ebu Tâlib aynı anadan aynı babadan kardeş idiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yetim büyüdü. Ne acıdır ki, Amcası Ebu Tâlib büyümesine sâhib çıktı ama, İlahî Tebliğine yâr olmadı ve sonuçta imân etmedi..

SeLâmet İMÂNı, KüLLî ŞEYy’in =>Yaratanı ALLAHu zü’L- CeLÂL’in himâyesinde/korumasında OLduğuna imândır.
MuhaMmedî Tahkik İMÂN =>“Lâ HUve İLLâ HUuu!.” sonUÇ’unda, kavmiyyet, arkamdan ne derler vs. den çırılçıplak soyunup sebebsiz İMÂNdır..
Hele günümüzde ŞeytÂN Uşakları bir sürü sahtekâr soytarı zındıklar, zavallı Müslümanlara kurtarıcı mehdi kurt postunu büründüğü açıkça ortada iken bu konuyu iyice anlamalıyız..
Çünkü MuhaMMedî Mü’minleri Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadisler bağlar.. İçtihadlarda bile çok dikkat gerekir ki çelişki OLmasın!.

Tevbe Sûresinin 113. âyet-i kerimesinin Ebû Talib’in îmanı hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir. Başta İmam-ı Buharî olmak üzere pekçok muhaddisin rivâyetlerinde ve tefsirlerde yer aldığına göre olay şöyle cereyan etmiştir.:
Müseyyeb bin Hazn rivâyet ediyor. Ebû Talib’e ölüm alâmetleri geldiği sırada ona Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi. Ve amcasının yanında Ebû Cehil bin Hişam ile Abdullah bin Ebî Ümeyye’yi buldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebû Tâlib’e.: “Ey amca! “Lâ İlâhe illâ ALLAH!.” de. ALLAH katında kendisiyle sana şehâdet ve şefaat edeyim. Bu mübârek kelimeyi söyle!.” buyurdu.
Ebû Cehil ve Abdullah bin Ebî Ümeyye ise.: “Ey Ebû Tâlib! Abdülmuttalib milletinden yüz mü çevireceksin?.” diye onu vazgeçirdiler.
Resul-i Ekrem aleyhisselâm amcasına Kelime-i Tevhidi arza devam ediyordu. Bu ikisi de mütemâdiyen o sözlerini tekrar ediyorlardı.
Nihâyet Ebû Talib bunlara söylediği son söz olarak.: “O, yâni ben, Abdülmuttalib milleti üzeredir.” dedi ve “Lâ İlâhe illâ ALLAH!.” demekten çekindi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İyi bil, amcacığım! Yemin ederim ki ben, hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde ALLAH TeÂLÂ'dan senin için af ve mağfiret dilerim.” dedi.
Bunun üzerine ALLAH celle celâlihu şu meâldeki âyet-i kerimeyi indirdi.:


مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Mâ kâne lin nebiyyi vellezîne âmenû en yestagfirû li’l- muşrikîne ve lev kânû ulî kurbâ min ba’di mâ tebeyyene lehum ennehum ashâbu’l- cahîm (cahîmi).: (Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (ALLAH'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara.” (Tevbe 9/ 113)
(Buharî, Menâkıb-ı Ensar: 40; Tefsir-i Sûre 9; Neşet, Cenâiz: 2; Müsned, 5:438; Tefsîr-i İbni Kesir,2:393; Tefsir-i Kurtııbî, 8:272.)

Ayrıca başta Tefsir-i Kurtubî olmak üzere, diğer tefsirlerde ve Sahih Hadis kitaplarında kaydedildiğine göre, Kasas Sûresinin 56. âyeti yine Ebû Tâlib’in imanı hakkında nâzil olmuştur.:

إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---“İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnALLÂHe yehdî men yeşâ’ (yeşâu), ve huve a’lemu bi’l- muhtedîn (muhtedîne).: (Resûlüm!) Sen sevdiğini hidâyete eriştiremezsin; bilâkis, ALLAH dilediğine hidâyet verir ve hidâyete girecek olanları en iyi O BİLir.” (Kasas 28/56)
(Buharî, Tefsir-i Sûre 28; Tefsir-i Kurtubî,13:299.)

Bu meseleye açıklık getirmesi bakımından Sahih-i Müslim’de rivâyet edilen bazı Hadis-i Şeriflere BAKalım..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in amcası Hz. Abbas sorar.: "Yâ Resûlullah! Gerçekten Ebû Talib sizi korur ve yardım ederdi. Acaba bu ona bir fayda verdi mi?."
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, verdi. Ben onu cehennemin derin dalgaları içinde buldum da kendisini sığ bir yere çıkardım.” buyurdu.

(Müslim, İmân: 358.)

Resim---Ebû Saîd el-Hudrî radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzurunda amcası Ebû Talib’in bahsi geçti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun hakkında.: “Umulur ki, kıyamet gününde benim şefaatim ona bir fayda verir de cehennemin sığ yerine konur. Topuklarına kadar erişir, ondan beyni kaynar.” buyurdu.
(Müslim, îmân: 360.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cehennemliklerin azâb itibâri ile en ehveni Ebû Talib’dir. O dahi iki ayakkabı giyecek, onlardan beyni kaynayacaktır.” buyurmuştur.
(Müslim, İmân: 363.)

Bu hususta gerek tefsir ve hadis âlimleri, gerekse fıkıh ve kelâm âlimlerinin ve Ehl-i Sünnetin dışında bulunan âlimlerin farklı izâhları da bulunmaktadır.:
Sahih hadis kitaplarında yer alan ve Peygamber Efendimiz aleyhisselâm'ın Ebû Tâlib’e Kelime-i Tevhidi arz etmesine mukâbil, onun ölüm anında bunu söylememesi hususundaki hadisi delil olarak zikreden Ehl-i Sünnet âlimlerinin ekserisi Ebû Talib’in îman etmeden öldüğünü söylerler.
İmam Âzam Ebû Hanife de aynı hadisi zikrederek.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in amcası ve Hazret-i Ali’nin babası Ebû Tâlib kâfir olarak ölmüştür.” der.
(İmam Âzam Ebû Hanife, el-Fıkhü'1-Ekber, s. 108.)

Yine yukarıda Sahih-i Müslim’den naklettiğimiz hadiste Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebû Tâlib’i cehennemin sığ bir yerine çıkardığını bildiriyordu.
Hadis âlimleri,: “Bu işi Peygamberimizin ya Mîr’ac gecesinde cehennemi gezerken gerçekleştirmiştir veya kıyamet günü yapacaktır.” demişlerdir..

Ebû Tâlib’in îmanlı olarak öldüğünü söyleyen bazı âlimler de İbni İshak’ın İbni Abbas’dan rivâyet ettiği bir hadisi delil olarak getirirler. Bu hadise göre, Ebû Tâlib ölüm döşeğinde iken Peygamberimiz aleyhisselâm, onun Kelime-i Tevhidi söylemesini o kadar telkin etmesine rağmen Ebû Tâlib.: “Kureyşliler.: ‘Ebû Tâlib ölümden korktu da o sözleri söyledi." dememeleri için söylemiyorum.” dedi.
Fakat bir müddet sonra Hz. Abbas kulağını Ebû Tâlib’in dudaklarına yaklaştırdığında kıpırdadığını gördü ve Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e dönerek.: “Ey kardeşimin oğlu, kardeşim senin o söylemesini istediğin sözleri söyledi.” dedi.
Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben işitmedim.” buyurdu.
Fakat gerek senedinin zayıflığı, gerekse sahih hadislere aykırı oluşundan dolayı muhaddisler bu rivâyeti çürütürler..
Hem bu hadisi, hem de Ebû Talib’in Peygamberimizi (aleyhisselâm) yıllar boyu yardım ve himâyesini belirten ve sadece Ehl-i Beytten gelen hadisleri sahih olarak kabul eden Şiî âlimleri, Hz. Ali’nin babası Ebû Tâlib’in imanlı olarak öldüğünü söylerler..
(Âlusî, Rûhü'l-Meânî, 11:33.)

Müşrikler, kitap ehli olmaları hasebiyle Yahudilerin kendilerinde olmayan bilgilere sâhib olduğunu kabul ediyorlardı. Yahudi bilginler, onun peygamber olup olmadığından emin olmak için kendisine üç soru sormalarını tavsiye ettiler. Bu üç soru “Ashab-ı Kehf”e, “Zülkarneyn”e ve “ruh’un mâhiyeti”ne dâir sorulardı. Mekkeli heyet Medine’den dönüp bu soruları Peygamber aleyhisselâm’a yönelttiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o hâldeki heyecanla “İnşâe ALLAH” demeden.: “Sorduğunuz bu sorulara yarın cevâb vereceğim!.” diye karşılık verdi.
Ancak günler geçtiği hâlde (12 gün vahy kesiliyor. 25 ve 40 diyenler de olmuştur.) kendisine bu sorulara dâir vahiy gelmiyordu.
Bunun üzerine Kureyşlilerden, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i üzen dedikodu ve yalanlamalar gelmeye başladı. Nihâyet on beş gün sonra, sorulan sorulara cevap teşkil eden Kehf Sûresinin ilgili âyetleri nâzil oldu..
(İbn Kesir, Tefsir, V, 136.)


وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا
Resim---“Ve lâ tekûlenne li şey'in innî fâılun zâlike gadâ (gaden).: Bir şey hakkında.: “Ben, bunu yarın mutlaka yapacağım deme!.” (Kehf 28/23)

إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
Resim---“İllâ en yeşâALLÂHu vezkur RABBeke izâ nesîte ve kul asâ en yehdiyeni RABBî li akrabe min hâzâ reşedâ (reşeden).: Ancak ALLAH'ın dilemesiyle ((İnşâe ALLAH yapacağım de). Ve unuttuğun zaman RABBini zikret ve de ki.: “RABBimin beni (ALLAH'a) bundan daha yakın (daha üstün) bir irşad seviyesine ulaştırmasını umarım.” (Kehf 28/24)

Bu olaydan sonra gelen ilk sûre ise Duhâ oldu. Duhâ’nın gelişine çok sevinen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tekbir getirdi. “ALLAHu EKBER Lâ İLâhe İLLâ ALLAHu VALLAHu EKBER!.” buyurmuştur.
Kur'ÂN-ı Kerîm Hatimi inerken Duhâ’dan sonra gelen tüm sûrelerin sonunda tekbirin getirilmesi sünneti buna dayanmaktadır…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUHAMMEDİ TASAVVUF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İSLÂM DÎNİ’nde YETİM ve ÖKSÜZ DEnilince,
Başta RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem,
Bizzât YAŞAmıştır ve ÖNEMini BUYURmuştur.:


Bu ÂLEMde =>YetimLer AĞLArsa,
=>ALLAH celle celâluhu’nun avuçLarına AĞLAr!.
KuL İhvÂNimmm
..

Yetim kelimesi daha çok babası ölmüş olanlar için kullanılsa da annesi ölmüş olanlar için de kullanılmaktadır. Dolayısıyla öksüzlere sâhib çıkmak da Yetimlere sâhib çıkıp korumak gibi faziletli bir ameldir..

Yetim.: Sözlükte “yalnız olmak, tek başına kalmak” anlamındaki “yütm” kökünden türeyen “yetîm” kelimesi, çeşitli nesnelerin tekliğini ifade eder. Meselâ benzeri zor bulunan ve sedeften tek çıkan iri inci tanesine “dürr-i yetîm”, öncesinde ve sonrasında şiir olmayan tek beyte “beyt-i yetîm” denir.
Bu anlamdan hareketle babası ölmüş çocuğa da yetim (çoğulu eytâm, yetâmâ) adı verilir. “Yütm”ün asıl mânasının bir çocuğun babasını kaybetmesi olduğu ve tek başına kalma mânasının buradan geldiği şeklinde ikinci bir görüş de vardır.. (Lisânü’l-Arab, “ytm” md.).
Bir hadiste yetimin zayıflığına işaret edilmiştir.. (İbn Mâce, “Edeb”, 6).

Nitekim müşrikler Hz. Muhammed aleyhisselâm’a küçümsemek amacıyla “Ebû Tâlib’in yetimi” derlerdi.
Ayrıca evlendirilirken kendisine danışılması gerektiğini bildiren bir hadiste babasını küçük yaşta kaybeden yetişkin kız için “yetîme” lafzı kullanılmıştır.. (Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 23, 25).

Kur'ÂN-ı Kerîm’de 22 âyette yetimlerle ilgili meselelere temas edilmiş ve yetimlere karşı iyi davranılması emredilmiştir.

a-) Yetim.: Sözlük Tanımı.: Tek ve yalnız kalmak demektir. Tekil bir kelime olup, çoğulu.: Eytâm- yetâmâ ve yetemeh’dir..
(İbn Manzûr 1410/1990: 12/645).

b-) Yetimin.: Istılahı Tanımı.: Fıkhî açıdan yetim henüz bulûğ çağına ermeden babası ölen çocuklar için kullanılır..

c-) Yetim kavramı; Kur'ÂN-ı Kerîm’de =>Bakara, Nisâ, En’âm, Enfâl, İsrâ, Kehf, Haşr, İnsân, Fecr, Beled, Duhâ, Mâûn Sûrelerinin 22 âyetinde, 23, altı farklı ifâde şeklinde kullanılmıştır.:
Şöyle ki.: 5 kere el-yetim.. üç kere yetimen.. 1 kere yetimeyn 12 kere el yetâma.. 1 kere yetâma.. 1kere de li’l-yetâma..

Kur'ÂN-ı Kerîmde ÖKSÜZ-YETİM ÂYETLerimiz;


وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ
Resim---“Ve iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta’budûne illâllâhe ve bi’l- vâlideyni ihsânen ve zi’l- kurbâve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni ve kûlû li’n- nâsi husnen ve ekîmû’s- salâte ve âtû’z- zekât(zekâte), summe tevelleytum illâ kalîlen minkum ve entum mu’ridûn (mu’ridûne).: Biz, İsrailoğulları'ndan: “ALLAH'tan başkasına kul olmayın, ana-babaya, yakınlara (akrabaya), yetimlere ve miskinlere ihsanda bulunun, insanlara güzel söz söyleyin, namazı (hakkıyla) kılın, zekâtı verin.” diye misak almıştık. Sonra da sizden pek azınız hariç, (misakınızdan geri) döndünüz. Ve siz, yüz çeviren kimselersiniz.” (Bakara 2/83)

لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Resim---“Leyse’l- birre en tuvellû vucûhekum kıbele’l- maşrıkı ve’l- magrıbi ve lâkinne’l- birre men âmene billâhi ve’l- yevmi’l- âhırı ve’l- melâiketi ve’l- kitâbi ve’n- nebiyyîn (nebiyyîne), ve âte’l- mâle alâ hubbihî zevi’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîne vebne’s- sebîli, ve’s- sâilîne ve fîr rıkâb (rıkâbi), ve ekâme’s- salâte ve âte’z- zekât(zekâte), ve’l- mûfûne bi ahdihim izâ âhed (âhedû), ve’s- sâbirîne fî’l- be’sâi ved darrâi ve hîne’l- be’s (be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humu’l- muttekûn (muttekûne).: Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz (hakiki îmânı yansıtan) BİRR (ebrar kılacak davranış biçimi) değildir. Lâkin birr, kişinin, ALLAH'a, yevmi’l- âhire (ALLAH'a ulaşılan sonraki güne, hidayet gününe, vuslat gününe) meleklere, Kitab'a ve peygamberlere îmân etmesi ve sevdiği maldan, akrabalara (yakınlık sahiplerine) yetimlere, miskinlere (çalışamaz durumda olan ihtiyarlara), yolda kalmış yolculara, isteyen (muhtaçlara), köle ve (kurtulmaları için) esirlere vermesi ve namazı kılması, zekâtı vermesidir. Ve (ALLAH'a ve insanlara) ahd verdikleri zaman ahdlerine vefâ edenler (yerine getirenler), zorlukta ve darlıkta ve şiddetli savaş halinde sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. İşte onlar muttekilerdir (takvâ sahibi olanlardır).” (Bakara 2/177)

يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---“Yes’elûneke mâzâ yunfikûn (yunfikûne), kul mâ enfaktum min hayrin fe li’l- vâlideyni ve’l- akrabîne ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni vebni’s- sebîl (sebîli), ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe bihî alîm (alîmun).: Sana (ALLAH yolunda) ne infâk edeceklerini soruyorlar. De ki.: “Hayır olarak ne infâk ederseniz (ALLAH yolunda verirseniz) işte o, anne-baba, akrabalar, yetimler, yoksullar ve (yolda kalmış) yolcular içindir. Ve hayır olarak ne yaparsanız, o takdirde muhakkak ki ALLAH, onu en iyi bilendir.” (Bakara 2/215)

فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---“Fîd dunyâ ve’l- âhirah (âhirati) ve yes’elûneke ani’l- yetâmâ kul ıslâhun lehum hayr (hayrun) ve in tuhâlitûhum fe ıhvânukum vallâhu ya’lemu’l- mufside mine’l- muslih (muslihi) ve lev şâallâhu le a’netekum innallâhe azîzun hakîm (hakîmun).: Dünya ve âhiret hakkında ve yetimlerden sana soruyorlar. De ki: “Onları ıslah etmek (durumlarını düzeltmek) hayırlıdır. Eğer onlara karışırsanız (birarada yaşarsanız), artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Ve ALLAH, fesad çıkaranı,ıslâh edenden (ayırıp) bilir. Eğer ALLAH dileseydi, elbette sizi sıkıntıya sokardı. Muhakkak ki ALLAH, Azîz'dir (üstündür), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Bakara 2/220)

وَآتُواْ الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَتَبَدَّلُواْ الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا
Resim---“Ve âtû’l- yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelû’l- habîse bit tayyîb (tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum. İnnehu kâne hûben kebîrâ (kebîran).: Ve yetimlere mallarını verin. Ve temizle (helâl olan ile) habis olanı (haram olanı) değiştirmeyin. Ve onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Muhakkak ki o büyük bir günahtır.” (Nisâ 4/2)

وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُواْ
Resim---“Ve in hıftum ellâ tuksitû fî’l- yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum mine’n- nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum. Zâlike ednâ ellâ teûlû.: Ve eğer yetimler konusunda adalete riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, o takdirde hoşunuza giden (size helâl olan diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Fakat, eğer (onlara da) adaletle davranamayacağınızdan korkarsanız o zaman bir tane ile veya elinizin altındaki sahip olduklarınızla (cariyelerinizle) yetinin. İşte bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” (Nisâ 4/3)

وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا
Resim---“Vebtelû’l- yetâmâ hattâ izâ belagû’n- nikâh (nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bi’l- ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ (hasîben).: Ve yetimleri nikâh çağına gelinceye kadar deneyin. Bundan sonra eğer kendilerinde bir rüşd (yeterlilik) hissederseniz, o takdirde mallarını onlara teslim edin. Ve büyürler (geri alırlar) diye, onları (malları) israf etmeyin ve acele ile yemeyin. Ve (vâsi) zengin bir kimse ise, o takdirde iffetli olsun (yetimlerin mallarını yemekten kaçınsın). Ve (vâsi) fakir bir kimse ise, o takdirde örfe uygun olarak yesin. Nihayet onlara mallarını geri vereceğiniz zaman, onlara karşı şahit tutun. Hesap görücü olarak ALLAH yeter.” (Nisâ 4/6)

وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا
Resim---“Ve izâ hadara’l- kısmete ulû’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkînu ferzukûhum minhu ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ (ma’rûfen).: Ve miras taksiminde, (miras düşmeyen uzak) akrabalar, yetimler ve yoksullar orada hazır bulunursa, o takdirde onları, ondan (mirastan) rızıklandırınız ve onlara güzel söz söyleyiniz.” (Nisâ 4/8)

وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُواْ مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُواْ عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللّهَ وَلْيَقُولُواْ قَوْلاً سَدِيدًا
Resim---“Velyahşellezîne lev terakû min halfihim zurriyeten dıâfen hâfû aleyhim, felyettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâ (sedîdan).: Ve onlar sakınsınlar ki, eğer arkalarında güçsüz olmalarından korktukları çocuklar bıraksalardı, onlar için (onlara haksızlık yapılmasından) korkarlardı. Artık ALLAH'a karşı takvâ sahibi olsunlar. Ve adaletli (dürüst) söz söylesinler.” (Nisâ 4/9)

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا
Resim---“Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bi’l- vâlideyni ihsânen ve bizi’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni ve’l- câri zi’l- kurbâ ve’l- câri’l- cunubi ve’s- sâhıbi bi’l- cenbi vebni’s- sebîli, ve mâ meleket eymânukum. İnnallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâ (fehûran).: Ve ALLAH'a kul olun. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve ana-babaya, akrabaya, yetimlere, miskinlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa (eşlere), yolda kalmışa ve elinizin altında sahip olduklarınıza (köleye, cariyeye, işçilere) ihsanla davranın. Muhakkak ki ALLAH, kibirli olan ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisâ 4/36)

وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَاء قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ وَمَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ فِي يَتَامَى النِّسَاء الَّلاتِي لاَ تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ أَن تَنكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الْوِلْدَانِ وَأَن تَقُومُواْ لِلْيَتَامَى بِالْقِسْطِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِهِ عَلِيمًا
Resim---“Ve yesteftûneke fî’n- nisâi. Kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fî’l- kitâbi fî yetâme’n- nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihûhunne ve’l- mustad’afîne mine’l- vildâni, ve en tekûmû li’l- yetâmâ bi’l- kıst (kıstı). Ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî alîmâ (alîmen).: Ve kadınlar hakkında senden fetvâ istiyorlar. De ki: “ALLAH, onlar için yazılmış (farz kılınmış) olduğu halde, onlara vermediğiniz haklar ve kendilerini nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar ve çocuklardan aciz olanlar hakkında ve yetimlere adaletle davranmanız konusunda Kitab'da size tilavet edilmekte olanlarla (âyetlerle) size fetvâ veriyor. Ve hayır olarak ne yaparsanız, o takdirde muhakkak ki ALLAH, onu en iyi bilendir.” (Nisâ 4/127)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“Ve lâ takrebû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfû’l- keyle ve’l- mîzâne bi’l- kıst (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. ALLAH'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (ALLAH) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.” (En'âm6/152)

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا غَنِمْتُم مِّن شَيْءٍ فَأَنَّ لِلّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِن كُنتُمْ آمَنتُمْ بِاللّهِ وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Va'lemû ennemâ ganimtum min şey'in fe enne lillâhi humusehu ve lir resûli ve li zî’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni vebni’s- sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevme’l- furkâni yevmetteka’l- cem'âni, vallâhu alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun).: Eğer ALLAH'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü (hak ve bâtılın ayrıldığı gün) kulumuza indirdiğimiz şeye inandıysanız, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki ALLAH'ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve ALLAH, herşeye kaadirdir (gücü yetendir).” (Enfâl 8/41)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً
Resim---“Ve lâ takrebû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfû bi’l- ahd(ahdi), inne’l- ahde kâne mes’ûlâ (mes’ûlen).: En kuvvetli çağına (bulûğa) erişinceye kadar, yetimin malına en güzel şekilde olmadıkça yaklaşmayın! Ve ahdi ifa ediniz (yerine getiriniz)! Muhakkak ki ahd, mes'ul (sorumlu) kılar.” (İsrâ 17/34)

وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنزٌ لَّهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنزَهُمَا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
Resim---“Ve emme’l- cidâru fe kâne li gulâmeyni yetîmeyni fî’l- medîneti ve kâne tahtehu kenzun lehumâ ve kâne ebûhumâ sâlihâ (sâlihan), fe erâde RABBuke en yeblugâ eşuddehumâ ve yestahricâ kenzehumâ rahmeten min RABBik (RABBike) ve mâ fealtuhu an emrî, zâlike te’vîlu mâ lem testı’ aleyhi sabrâ (sabren).: Ve duvar ise şehirde iki yetim (erkek) çocuğa aitti. Onun altında, onlara ait bir define vardı. Ve onların babası salih (bir kimse) idi. Bu sebeple RABBin, o ikisinin gençlik çağına erişmesini ve RABBinden bir rahmet olarak, defineyi çıkarmalarını istedi. Ve ben, onu kendi emrim ile (kendi isteğimle) yapmadım (ALLAH'ın emriyle yaptım). İşte bu, sabırlı olmaya güç yetiremediğin şeylerin (olayların) yorumudur.” (Kehf 18/82)

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---“Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehli’l- kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizî’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni vebni’s- sebîli key lâ yekûne dûleten beyne’l- agniyâi minkum, ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh (vettekûllâhe), innallâhe şedîdu’l- ikâb (ikâbi).:ALLAH'ın o şehir halkının (malından), resûlüne fey olarak verdiği şey (savaşsız elde edilen ganimet), artık ALLAH'ın, peygamberinin, ona yakınlığı olanların, yetimlerin ve yoksulların ve yolcularındır. (Bu) içinizden zengin olanların arasında elden ele dolaşan bir mal (servet) olmaması içindir. Ve resûl, size ne verdiyse o zaman onu alın. Ve o, sizi neden nehyetti ise o takdirde ondan vazgeçin. ALLAH'a karşı takvâ sahibi olun. Muhakkak ki ALLAH, ikabı (azabı) şiddetli olandır.” (Haşr 59/7)

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا
Resim---“Ve yut’imûnet taâme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ (esîren.): Ve sevdiği taamı (yemeği), miskinlere (fakir ve yoksullara), yetimlere ve esir olanlara yedirirler.” (İnsân 76/8)

كَلَّا بَل لَّا تُكْرِمُونَ الْيَتِيمَ
Resim---“Kellâ bel lâ tukrimûne’l- yetîm (yetîme).: Hayır, bilâkis siz yetime ikram etmiyorsunuz.” (Fecr 89/17) ()

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى
Resim---“E lem yecidke yetîmen fe âvâ.: Seni yetim bulmadı mı? Sonra (seni) (himaye edecek bir kimsenin yanında) barındırmadı mı?” (Duhâ 93/6)

فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ
Resim---“Fe zâlikellezî yedu’ul yetîm (yetîme).: Oysa yetimi itip kakan işte odur.” (Mâ’ûn 107/2)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön