"GÜL", BEYAZ "PERDE"DE!

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

"GÜL", BEYAZ "PERDE"DE!

Mesaj gönderen Gul »

İnşaAllah

17 eylül Perşembe …İşe gitmek üzere evden çıktım.İş yeri ile evin arası yaklaşık 50 km civarı.14 aydır hemen hemen her iş günü sabah-akşam bu yolu gelip gidiyorum.Her gün başka bir yolda gelip gider gibi. Yeni bir yol yeni bir yolcu ve yeni bir yolculuktayım şükür.(İyi ki Eş Şekür esman(ismin) var Rabbim). Evden çıktıktan sonra 7.km civarında YENİKÖY var. İlk defa buradaki caminin minaresinin mavi süslenişi dikkatimi çekti. Daha bir zarifti bugün. Bir kalem edasıyla adeta sanki benle konuşuyordu..Bir minare konuşur mu? İnanın bu konuşuyordu …’Al eline yaz benimle’ diyordu.. Elimde kalem olsa idi ne yazardım acaba diye düşündüm BİR AN?...

“BİR AN” HİKAYESİ

Öncelikle son birkaç gündür ettiğim dualar içimden geçti. Hocamızın AKDES ile ilgili anlattıkları dilimde bir duaya dönüşmüştü. Şöyle ki;
“Rabbim, AKDES noktandan,la ilahe illa Allah fişinle Muhammedi prizi kullanarak bizlere nurunu ulaştır. Rabbim kolaylaştır, hayır zorlaştırma. Rabbim hayır ile tamamla duamızı….”

Bu duadan sonra, bahar aylarında almış olduğum bir kaç tane saksı çiçeğine,Allah (c.c) ismi ile başlayıp Allahu Teala’nın güzel isimlerini verdiğim ve de Hüvallahüllezi Lailahe İlla ’HU’...ismini verdiğim GÜL gözümün önünde canlandı. (Burada şunu belirtmek isterim, çiçekleri esmaül hüsna ile isimlendirmem tamamen zikr ve tefekkür niyetiyledir..Yoksa maddeselleştirmek gibi bir gafletten Allah (c.c) sığınırım)

Gülümüzün bir dalında 7 tane tomurcuk var şu an. Aynı dalda aynı anda 7 tane tomurcuk. Tamda AKDES üzerine tefekkür ederken teşrif ettiler dünyamıza. Dün gece çiçekleri sularken fark ettiğim bu 7 tomurcuğun 8.sini aramaktan bir hal olmuştumda bulamamıştım..Hemen burada hocamızın çizdiği şekli ekleme ihtiyacı duyuyorum.

Resim

Kendini 7 tomurcuk ile ayan beyan eden AKDESi gözle görmek isteme gibi tam bir basiretsizlik içerisindeydim… Bu basiretsizlik içindeyken geçenlerde bir ESERde okuduğum NÜBÜVVET GÖZÜ aklıma geldi. Diyordu ki, insanın nübüvvet gözü açılmadan bazı şeyleri görmesi mümkün değil…Bu satırları okurken Allah’ım nübüvvet gözüyle gören Ehlinden yararlanabilmeyi nasip eyle diye geçirmiştim içimden. İşte tamda bu duayı içimden geçirdikten sonra bir sinema salonunda buldum kendimi. Bembeyaz bir perde ve perde de bir film. Film siyah-beyaz….Ama ben yinede renkli film üzerinde tefekkürümü yoğunlaştırdım ve gördüğüm siyah-beyaz filmi renklendirilip düşünmeye başladım. Beyaz bütün renkleri yansıttığı için beyaz görünüyorsa bu perdedeki film nasıl oluyor da renkli görünüyordu. Oysa bütün renklerin yansıtılıp perdenin boş görünmesi gerekiyordu. İşte tamda burada dünyaya kuşkuyla bakmaya başladım…Acaba gördüklerim gerçek miydi yoksa bir filmden mi ibaretti? Nasıl kuşkulanmam ki karşımda koca bir beyaz perde, beyaz perde de rengarenk bir film izliyordum… Peki bu kuşkudan nasıl kurutulacaktım.. Hemen hocamızın renk prizmasını açtım…
Resim
Güneş ışığının kırılmasıyla 7 renk oluşuyordu (zahir)..Batında ise nefs 7 renge bürünüyordu. Evet dünyada 7 renk görünüyordu ispatı ise işte bu şekil olmuştu benim için…Şimdi 2. soruya gelmişti sıra ..Peki dünya bir beyaz perde mi?..İşte soru işte
Resim
cevap...

Bu şekilde, kainat yedi rengin anası olan BEYAZ diye tanımlanıyordu….

Kainat BEYAZdı..Hocam! ben mi yanlış anlıyorum….Kainat beyaz diyorsunuz ve beyazda 7 renk veriyorsunuz….Gerçekten bir sinemadaydım şuAN …ŞİMDİ..Film devam ediyordu..Film devam ettikçe ben siyah-beyazlaşıyordum..Beyaz perdeye düşen renkli film geriye sardıkça siyah-beyaz olmaya başlamıştı. Renklenmeden önce siyah-beyazmıydık?!!!..Burada nefesim daralıyor ve sadece "O" büyük arşın Rabbidir. O’na dayandım, O’na tevekkül ettim...diyebiliyorum. …Bir'AN' hikayesinde...

Bu bir nottur, notta sorudur! Siyah bütün renkleri emdiği(karadelik) için , hiçbir rengi yansıtmaz… Ama siyah perdede 7 renkte görünür. E hani kara delikti…..Beyaz perdeden sonra birde siyah perde!...Hemde dünyadaki hiçbir sinema salonunda rastlanılmayacak bir perde bu! Gül beyaz perdeye düştüğü gibi mi siyah perdeye düşer?


MuHABBEtte OLmamız dileğiyle.....
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

kulihvani yazdı:Resim
Resim

GÜNdüz – GeCe
gÖLgeMle-BeN!
BiR BİL-MeCe
NEFSiM-NeDeN?..


Resim

ZEVK 3831


İyİ BAK cAN GÖReCeksin! İyİ İZ-le Bu ReSiMi!
İÇ – İÇe Zâhir – Bâtını!.. Çöplükteki cAN-cİSİMi
Her NEFSin Bir NeFeSi Var! Her NeFeSîn gÖLgesi OLur!
“OLsun!. OLmasın!.” ı Bırak! OL-AN dır “HÜKM” ün İSİMi!..


16.08.09 15:49
A n t a l y a
S h l de…
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

GÜL", BEYAZ "PERDE"DE!

derken, sanki HOŞ bir deyim gibi...
Dünya hayatı bitmişte, perdeler kalkmışta, kul Yaradanına hoşça kavuşmuşcasına...

Beyaz renk ki temizliğin, saflığın, sembolü...
Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı;
Elindeyse beyazdan, gel de ayır beyazı !....

Ve perde...perdelerimiz...şair ne HOŞ dile getirir bunu..

"O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail'e hoşgeldin diyebilmek de hüner"

NEYse...
sevgiyle inşallah...
inşa eden Allah c.c....
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:ÖZ TASAVVUF

1.3. İLİM – İRADE - İDRAK VE İŞTİRAK

Latif YILDIZ


Aklî İlimler:
a-) Nazarî (teorik) aklî ilimler: İlâhiyat (metafizik), riyâzât (matematik), tabiat (fizik) vs.
b-) Amelî (prâtik) aklî ilimler: Ahlâk ilmi, siyâset v.s.

İmâm-ı Alî (keremullahi veche): "İlim bir nokta idi, onu câhiller çoğalttı!.." ve yine: "İlim, besmelenin "be" harfinin altındaki noktadır..."
Buyurması ilmin menşe'inin yüceliğine işârettir...

Gerçekten, teknikte de nokta: esâs, asıl, ana ve temeldir.
Noktanın hareketinden doğru (hat: sırât-ı müstakîm), doğrunun hareketinden düzlem (satıh), düzlemin hareketinden ise hacim (3 boyut: cisim) doğar...
Nokta ilk ve anadır.
Noktanın harekesinden harfler doğar.
Harfler ise mânâ kaplarıdır.
Hareketten doğan hat ile harekeden doğan haber işin anasıdır sistemde...

Arapça'da "Elif" birinci şahsın fiildeki çekim zamiridir.
Besmelenin başındaki " Be " harfinin çıkıntısında gizlenmiştir.
"Ben, ALLAH (celle celâluhu) ismi ile (başlıyorum)..." demek olduğu aşikârdır.
Ve Ahadiyyetî, Ulûhiyyetî, Vahdaniyyetî ve Rübûbiyyetî ile Dâim, Kaim ve Hayy olan ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL var...
İlk halk edilen (nokta) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in nuru (ruhu, özü) dür.
Bu öz ise besmelenin "Be" sinin noktası mesabesindedir.
Öyle bir sabit nokta ki tüm özlerimizde nümûnesi mevcûddur ve öyle bir nokta ki harekete geçirildiği anda herşey ondan doğar ve neticelenir. İnsanî ilmin ilk kaynağı bu noktadadır.

Zâhirde fiilin zamiri gibi olan Elif, Bâtında Ulûhiyyet varlığına delildir.
Elif ise asil bir harftir. Müstakil olup kimseyle birleşmez.
Ne var ki ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, mahlûkatı (varlığı) var etmeyi kaza, kader, irade ve dilemesi (meşiyyeti) ile Celâlden Cemâle; Âzamet (zâhirî) ve Kudretten (bâtınî) ref'et ve merhâmete; Vahdaniyyetten, Ünsiyyet ve Ülfet'e tenezzül buyurunca...
Elif, Be'ye "bast" eyleyip merhamet ve muhabbet kanatlarını sermiştir.
Her varlık buna mecbur ve muhtaçtır.
Âciz, fakîr, zelil ve âlîl (yok olucu) nesne; var olmak için, elbette "VAR EDEN" in muhabbetine ve merhametine muhtaç ve mecbur kalacaktır.
Gizli Elif'in bağrında doğan Be' nin sinesindeki "Sin" harfi üç dişli olup
ALLAHÎ (İlâhî) sırdır.
Sin'in sinesindeki "Mim" ise, muhabbetin ve merhametin ta kendisi olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hakikatidir.
Murad-ı Muhammeddir.
Menbağ-ı Muhammeddir.
"Bism" "mim" de yuvarlanıp, mümdemiç olup (dürülüp, bükülüp) enfüs-merkez-öz noktası içine sokulur.
Ve bu nokta "Devrân" edip "Be" nin altına konulur ve Rübûbiyyet tevhidinin sırrını taşır.
Muhammed (aleyhi's-selâm)'ın; tek ve eşsiz, mübârek, mükemmel ve mükerrem mürebbîlik sırrı ile, Muhammedî bilelik sırrı olan bu nokta, tohumun (Kulluk Tohumunun) içinde mündemiçtir.
Nokta ise, bu ilâhî devrân sonucu aslından ayrıldı.
Aslın altında yerini aldı. Kulluk makamına oturdu.
Gurbete düştü!...

"Bism"in noktaya dönüşü (devri), tohum oluşu...
Kâinâtın "DEVRÂN"ına delildir.
Her tohum bu kâinât tarlasına düşüp de can içinde can buldu mu, ağaç olup (dal-budak ve ufacık yemyeşil elleriyle duada) SEYRÂN'a geçer.
Çiçek açıp, meyve verip CEVLÂN'a geçer...
Binlerce tohum üreterek, tohumdan tohuma HAYRÂN'a geçer...
Âcizâne zevklerimizde zuhûratlar bunlardır...
Şiirlerimizdeki Devr – Seyr - Cevl ve Hayr şe'enleri de...

Azîz efendim İmâm-ı Alî (keremullahi veche)'nin:
"Ey insan! Senin cirmin (cüssen, cismin) küçücüktür, fakat Âlem-i Ekber (Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın sırları) sende tâvadır (dürülüp, yerleştirilmiştir)."
Buyurmasındaki insan, elbette prototip (ilk örnek) olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise;
ALLAH (İsm-i celâl) (celle celâluhu)'nun Azamet ve Kudreti karşısında : "ABDULLAH"ı olarak kulluk vasıflarını (acziyet, fakriyet, zillet ve illetini; yâni mahviyetini) ilâhî ilim, irade, idrak ve iştirak tevhidi ile ebedîyyen giyinip tenezzül ve tevâzu' ile DEVRÂN edip,
Yuvarlanıp "Nokta" (ilk=ümm=ana=halkın aslı) olarak RABB'ısı huzurunda küçüldükçe küçülüp en sonunda beyaz kağıda (var etme iradesi) İlâhî Kâlemin (Nurullah) ucu ile konulan nokta hasıl olmuştur.

Resim--- Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)'dan: "Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH'ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nurundan (Nurullah) senin Peygamberinin nurunu yarattı." Ve şöyle buyurdu: "O nur ALLAH'ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi." Ondan sonra buyurdu ki: "ALLAH Tealâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nuru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan Kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levh'i yarattı. Üçüncü parçadan Arş'ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü'minlerin gözlerinin nurunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nurunu yarattı ki o, ALLAH'ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nurunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir...." buyurdu.

(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Cümle hatlar (kâinât, eşyâ) ve harfler (sözler, ahdler vs.) bu noktanın evvel, âhir, zâhir ve bâtın hareketi, mârifeti ve hünerleridir.
Ülûhiyyet zâtîyyettir, elif gibi müstakildir.
Rübûbiyyet, sıfatiyyettir, be gibi bileliktir...

RABB' Tealâ'nın iki ana vasfı:
Medârriyetî: küllî şeyi döndüren nokta oluşu (sabit nokta).
Mürebbiyeti: tüm terbiye; ortaya çıkarıp, besleyip, bakıp, büyütüp ne gerekiyorsa yapmak, çekip çevirmek...

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in mürebbîliği:
İlâhî Edib oluşu, ekremiyeti, muhabbeti ve merhametiyle ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in tek Halifesi ve insanlar için tek İmâm-ı Mutlak'ı...

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in medârlığı ise:
Sünneti seniyyesinin, gezegenlerin izlemek zorunda (mecbur ve memur) olduğu yörünge (ki bu yörüngelere de medâr denilir.) gibi oluşudur. İZlenecek İZ oluşudur.

Ham akıllılar, uydur kaydır yapıyoruz sanmasın...
Kur'ân-ı Kerîm'de (arz etmişiz ki) pek çok yerde "ALLAH'a ve Resûlüne tâbi' olunuz..." buyurulmasının sırrı budur.
Bu sır ise tek ve kesin olarak tasavvufun sırrıdır.
Sırrr-ı sıfırdır...

Abd olan RABB'ısına muhtaçtır.
"Be" de bast (açıcılı, yayıcılık) vasfı vardır.
"RABB" da böyledir...
Be'nin altındaki bilelik rızasını (nokta) bulan kendisini de RABB'ını da bilir ve bulur.
Nereden nereye geldik yine!...

Ne var ki ilim hususundaki bir başka buyruğunda:
Hazreti İmâm-ı Alî (keremullahi veche):
"Her ilmin câmi'i Kur'ân, Onun câmi'i Fâtiha, onun câmi'i besmele ve onun câmi'i "Be" harfi, onun da câmi'i noktasıdır..." buyurmuştur.

İşte bu nokta, mâsivâ (ALLAH celle celâluhu'dan gayrısı) nın anasıdır.
ABDULLAH'ın fuadlarımızdaki envâr (nurlar) ve esrâr (sırlar) noktasıdır.
Tekemmül ise, bu noktaya sall (ulaşım), vesile, salâvat ve salâttır.
Önce Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e teslimiyet, sonra ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e istikamet...
Bizim salâmız (Mim de cem'e çağrımız); sılası (anavatanı), âhirinde sine-yi Muhammed olanlaradır...
Sılası, dünyası olanlara sözümüz yok, fırsatını bulmuşken yiyip içip tepinsinler!...
Şeytânlarının ve şaşkın nefslerinin keyfini edip, çalıp oynasınlar!...
Yığılıp kalıncaya, ölüm zili çalıncaya, hiç çâresiz oluncaya kadar!...
Ümmet-i Muhammed'e ise umûmen islâh, iflâh, ferec (çıkış yolu) ve Rahmetullah'ı dileriz...


ZEVK - 1388

"DEVE KUŞU" şu nefsim, başın kuma sokuyor.
"Yük" desem: "Kuşum" diyor, "Uç" desem: "Ben deveyim"
Dışta derviş davası, içim kibir kokuyor.
İki arada bir derede, bilemedim Ben de neyim..
.



ZEVK - 1262

Resim-isim, cesed-cisim, CAN olmuş çıkmış cihâne
Parayla alınır sanma, AŞK'ın bahası bahâne
Parmak izin gibi "SEN" de, senin tevhidin İhvânî
Şe'en şâhidiysen HAK'ka, FECR'in şafağı şahâne...



ZEVK - 1263

İki gözüm sanır idim, tüm âşıklar giryân imiş
Dışı yeşil yanar dağlar, içi kızıl püryân imiş
MİDE'yle KALB'in arası, dört parmaktır Kul İhvânî
Ben, bana perde olmuşum, meğer MEVLÂM üryân imiş...



ZEVK - 1264

Yeşil ağaç -->hidrokarbon, AŞK GÜNEŞ'in HAY aynası
Her seher saçların tarar, EHLULLAH'ın Haslar Hası
"Fûlki'l-meşhun" AŞK GEMİSİ: dirilik döken sahile

Gönül lambam yanmıyorsa; engel olan BENLİK PASI...
(Yâsîn 36/41,80 Bkz.)



ZEVK - 1265

Varlık Cübbesi altında, "Lâ hüve illâ hüve" Hak
Mütekellim-Muhatab kim? Ne demekmiş "gaib" olmak
"AŞK SUYU"n testisi "BUZ" dan, ahkâm kesme Kul İhvânî
Rüşdüne erendir MÜRŞİD, o ise, BİR ŞEY olmamak...


Es Selâm ve Muhabbetlerimle…

kulihvani yazdı: AŞK :Habibullah hatırına halkedilişe hamd hâlidir...

Resim --- "O dâima diridir; O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde dinde ihlâslı ve samimî kişiler olarak O'na dua edin. Elhamdülillahi Rabbü'l-âlemin." (Mü'min 40/65)



Resim


SEVgili kardeşim Gul,
MUHAMMEDi GAYRETiniz ile İÇinizde ki güzellikleri ortaya sürüşünüz ne kadar güzel!... onlardan BİZlerinde HAKKı var.... Cezâkellâhu hayran (Allah hayırlı mükâfaat versin)

SEVmeyi BİLmek
SEVgiyi BULmak
SEVen OLmak
Ve;SEVilenle YAŞÂmayı dilerim...

AŞK OLsun İNŞAALLAH!....
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Sevgili Nuriye Abla,

"MUHAMMEDi GAYRETiniz ile İÇinizde ki güzellikleri ortaya sürüşünüz ne kadar güzel!... onlardan BİZlerinde HAKKı var.... Cezâkellâhu hayran (Allah hayırlı mükâfaat versin) "

Allah (c.c) razı olsun


Bu duanızla

MUHAMMED-GAYRET-İÇ-BİZ-HAKK....'İçimdeki Hakk'ı buldurup dışımdaki hayrı o Hakk ile seçtir Rabbim' ...duası daha da kuvvetlendi ve renklendi. Teşekkür ediyorum.

Cezâkellâhu hayran (Allah hayırlı mükâfaat versin)
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön