Kâbe`nin kapısı niçin yerden yüksek?

Sorularınızı Ayet ve Hadisler ışığında cevaplamaya çalışacağız.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
canan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 145
Kayıt: 28 Eki 2008, 02:00

Kâbe`nin kapısı niçin yerden yüksek?

Mesaj gönderen canan »

Kâbe`nin kapısı niçin yerden yüksek?

Muhabbetle...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sg_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Kâ'be'nin kapısı yüksek çünkü eşiği yüksek...

Arz ile Arş arasında, ne Yerde ne Gökte... Arada...Ortada...

Her kişi varamasın ER kişi varabilsin diye...

Muhabbetle...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur-ye yazdı:Resim
KÂBE!!

Diz çök Dostum, Dost dergâhı burası
Var ise yürekte Yâr’in yâresi
Anlatayım anla Kâbe neresi
Akıl verip, aşkı aldığımız Yer


“Bir” inden bellidir bin bir kerresi
Temâşa turunda dönen kürresi
Kâinâtın kalbi, özü-zerresi
Damlada deryaya aldığımız Yer…


Ağyârin beyhude yükün döktüğü
Âşıkların aşkın pasın söktüğü
Mecnun’un Leylâ’ya dizin çöktüğü
Sevdâ Sazımızı çaldığımız Yer…


Varımız-Yoğumuz huzura yayıp
Tevhidî Tavafın sa’y edip sayıp
Elest ü Mahşeri birlik yaşayıp
Hayrette-dehşette kaldığımız Yer…


Soyunup her şeyin giyip kefenin
Hesabını görüp can ile tenin
Gönlünden geçip de Resûlü Ekrem’in
Seyrimiz Subhân’a saldığımız Yer…


Sanki İsrafil’in Sûru inleyen
Âlem ü Efradı aşka ünleyen
Dost’un diyarında Dost’u dinleyen
Gönül kulağımız deldiğimiz Yer…


Biçâre baş açık-ayaklar yalın
Dikişsiz-nakışsız hâk olmuş hâlın
Evvel-Âhir bize emanet olanın
Hesaba-huzura geldiğimiz Yer…


Gönül perdelerin yolan Mevlâ’mız
Boşaltan Mevlâ’mız- dolan Mevlâ’mız
Daima Dost’uyla olan Mevlâ’mız
“Halaka Namazın” kıldığımız Yer…


Bir yeni başlangıç bitenin sonu
Devran-Seyran-Cevlan-Hayran oyunu
Her nefes yaşayıp “Kün feyekûn” u
Halk ile HAKK kimmiş bildiğimiz Yer…


Kırk düğüm derdiyle bağ boğazımız
Çileyle çözülen alın yazımız
Tevbe-y-i Nasuh’a açıp ağzımız
Dili dilim dilim dildiğimiz Yer…


Azîz-Celîl olan RABB’ımız kurtar
Dirimiz devâdır-ölümüz murdar
Mir’at-ı Muhabbet Ahmed ü Muhtar
Aşkın aynasını sildiğimiz Yer…


Âşıklar Âlemin pâyitahtımız
Kesretin içinde Vahdet bahtımız
“Kara Taş” ta yenileyip ahdımız
Yeniden “Mükerrem” olduğumuz Yer..


Meydan-ı Mahşere serip soframız
Kibrimiz-cehlimiz-caka-taframız
Boşaltıp sîneden sahte saframız
Saf ALLAH Aşkıyla dolduğumuz Yer..


Aşk ile âlemler atlayan tohum
Birini bin bire katlayan tohum
Alınan nefesle çatlayan tohum
Verilen nefesle solduğumuz Yer..


Mukaddes mekânda her an çağlayan
Kor ateştir derunumuz dağlayan
Tevhid-i Tahkiktir Yâr’e bağlayan
Ağyârle ipimiz yolduğumuz Yer..


ŞAH olan kendisi, şâhidi İnsanı
Vermiştir emrine cümle cihanı
Şe’en-i Şah Şehri, zamanın anı
Her nefeste doğup-öldüğümüz Yer…


Kerem şen-şâdüman Aslı ileyle
Ayrılık ah ile – Birlik bileyle
Cevr-i Cihanını çarpıp çileyle
Toplayıp-çıkarıp- böldüğümüz Yer…


Rükn-i Yemanî’de kavlimiz kurup
Hacerü’l Esved’e başımız vurup
Nâr ü Nûr arası Sırat’ta durup
Korkuda umudu bulduğumuz Yer…


Tafsilat tevatür tahta ata binip
Yolun yokuşunda izinsiz inip
Karga kılığında kartal geçinip
İhvâni’m hâline güldüğümüz Yer…


07.05.1989 23:24
Rmzn Byrm 2
Aksry-Byşhr..

Beyhude : f. Boşuna. Boş yere. Faydasız.

Hâk : f. Toprak. Turab.(Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âli.Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir.)

Halaka Namazı : Kâbe’de dairesel safla kılınan namaz.

Tevbey-i Nasuh : Sâdık tevbe. Nasuh tevbesi. Rücu' ettiği günaha bir daha dönmemek veya tevbe eylediği günahı bir daha yapmamak için kasd ve niyet etmek ve bunda tam kararlı olmak.

Murdar : f. Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan. * İslâmiyetin gösterdiği kaidelere uygun olmıyarak kesilmiş hayvan.

Mükerrem : Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan.(İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batıl eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor. Mek.)

Tafsilat
: Etraflı olarak bildirmek. * Açıklamak, şerh ve beyan etmek. İzah etmek.

Tevatür : Kuvvetli haber. * Müteaddid şeyler birbiri ardınca zâhir olmak. * Bir hususun söylenmesi hemen herkesin ağzında olup, gezmek. Şâyia.
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

nur-ye yazdı: Diz çök Dostum, Dost dergâhı burası
Var ise yürekte Yâr’in yâresi
Anlatayım anla Kâbe neresi
Akıl verip, aşkı aldığımız Yer
Mübarek yerin kapısı yüksek olsunda yeterki o kapının anahtarı kalbimizde olsun...
inşallah...
inşa eden Allah..(c.c)
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

Kabe-i muazzama, İbrahim aleyhisselamdan sonra zaman zaman yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Bu inşaların biri de, Resulullah efendimize peygamberliği bildirilmeden önce olmuştur. Sevgili Peygamberimiz o zaman otuz beş yaşlarındaydılar. Yağmur ve seller Kabe’nin duvarlarını iyice yıpratmıştı. Ayrıca çıkan bir yangın hasara sebeb olduğundan binayı yeniden yapmak lazımdı. Bunun üzerine Kureyş Kabilesi, Kabe’yi, İbrahim aleyhisselamın yaptığı temele kadar yıkıp yeniden inşa etmeye karar verdiler. Lüzumlu malzeme ve parayı temin etmeye çalıştılar. Fakat toplananlar, ihtiyaca cevab vermekten uzak olup, Kabe’yi, İbrahim aleyhisselamın oturttuğu temel üzerinden yapacak miktarda değildi. Kendi aralarında istişare ettiler. Kabe’nin temelinin bir tarafını kısaltmak, topladıkları malzeme mikdarınca taştan bir bina yapmak için karar aldılar. Hilal şeklindeki Hatim denilen küçük duvar ile, Kabe arasını boş bırakıp, dört köşe, kuzey duvarını altı arşın bir karış (bir arşın = 68 cm) içerden başladılar. Diğer duvarları, eski temelin üzerine inşa etmeye devam ettiler. Bir sıra taş, bir sıra tahta ile duvarlar örülüyordu. İstemedikleri kimseleri içeri sokmamak için, sel sularını bahane ederek Kabe kapısını yer seviyesinden bir insan boyu yüksekten başladılar. Kabe’nin içini, kapının eşiği seviyesine kadar toprakla doldurdular. Hacer-ül-Esved’in konulacağı yere kadar binayı yükselttiler. Fakat Hacer-ül-Esved’i yerine yerleştirmek hususunda ihtilafa düştüler. Her kabile bu şerefe kavuşmak istediğinden, aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Abdüddaroğulları; “Bu işi bizden başkası yaparsa kan dökeriz.” diyerek meydan okudular. Dört-beş gün süren bu anlaşmazlık sebebiyle, neredeyse kan akıtılacaktı. Bu sırada Abdülmuttalib’in dayısı ve yaşlı bir zat olan Huzeyfe bin Mugire; “Ey Kureyş topluluğu! Anlaşamadığınız iş hakında hüküm vermek üzere, şu kapıdan ilk girecek zatı aranızda hakem yapın.” diyerek, Kabe’ye açılan Beni Şeybe Kapısını gösterdi. Oradakiler bu teklifi kabul ettiler ve işin en nazik anında bu işi halledecek kimseyi beklemeye başladılar. Nihayet kapıdan; doğruluğunu, üstün ahlakını son derece takdir ettikleri ve El-Emin, yani hep kendisine güvenilir dedikleri Muhammed aleyhisselamın geldiğini gördüler. Hep birden; “İşte El-Emin! O’nun hükmüne razıyız.” dediler. Durum, Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama anlatılınca, bir örtü istedi. Onu yere sererek Hacer-ül-Esved’i örtünün üzerine koyup; “Her kabileden bir kişi bir ucundan tutsun.” buyurdu. Taşı, konulacağı yere kadar kaldırttı. Sonra kendisi taşı kucaklayıp yerine koydu. Böylece çıkmak üzere olan büyük bir çarpışmanın önlendiğini gören kabileler, bu hareketten memnun kaldılar.

Kapı yüksekliğini dört arşın bir karış yaparak binayı tamamladılar ve tavanının düz yapılmasını tercih ettiler. Üzerine yağacak yağmurların akması için kuzey taraftaki duvara bir tane de oluk (Altın Oluk) yaptılar. Bina tamamlandığında ellerinde bir miktar malzeme arttı. Onunla da kuzey tarafta kalan, yapamadıkları temel üzerine yüksekliği az bir duvar yaptılar. Böylece Hatim denilen hilal şeklindeki duvar meydana geldi. Bu duvar ile kuzey duvarı arası Kabe’ye aittir, yani Kabe’nin içidir. Onun için tavaf yapılırken Hatim’in dışından dolaşılır. Hatim’in içinde namaz kılmak pek kıymetlidir. İsmail aleyhisselamın kabr-i şerifi de Hatim’dedir.

683 (H. 64) senesinde Hüseyn bin Numeyr es-Sekuni’nin Mekke kuşatması sırasında Kabe tamamen yandı. Bu zamanda Abdullah bin Zübeyr hazretleri, Hacer-ül-Esved’i gümüş bir bağ ile bağladı.

Abdullah bin Zübeyr Peygamber efendimizin hazret-i aişe’ye buyurduğu; “Senin kavmin, Beytullah’ın binasını kısalttılar. Maddi imkanları kafi gelmedi de Hatim tarafından birkaç arşın yer bıraktılar. Eğer senin kavminin zamanı küfre yakın olmasaydı, Kabe’yi yıkar, bıraktıkları kısmı İbrahim’in (aleyhisselam) yaptığı ilk temel üzerine inşa ederdim. Beytullah’a ayrıca, yer seviyesinden iki kapı da yapardım. Biri şark (doğu), diğeri garb (batı) kapısı olurdu. İnsanlar şark kapısından girer, garb kapısından çıkarlardı...” hadis-i şerifine uygun olarak Kabe-i muazzamayı yeniden yaptırmaya başladı. BöyleceKabe, İbrahim aleyhisselamın yaptığı temel üzerine yapılmış oldu. Kapılar yer seviyesine indirildi. Hacer-ül-Esved’i yerine, Abdullah bin Zübeyr’in oğlu Ubbad ile Cübeyr bin Şeybe yerleştirdi. Kabe’ye, Mısır’da dokunan iyi cins bir kumaş ile örtü yapıldı.

Kabe’nin bu hali, Halife Abdülmelik bin Mervan’ın Mekke valiliğine tayin ettiği Haccac bin Yusuf zamanına kadar devam etti. Haccac, halifeye mektup yazıp Kabe’yi eskisi gibi yapmak istediğini bildirdi. Kabul edilince kuzey duvarını yıkıp, Hatim’i dışarıda bıraktı. Garb kapısını kapattı. Şark kapısını yükseltti. Böylece Kabe-i muazzama bugünkü hale geldi.

Bundan sonra Kabe artık tekrar yıkılıp yapılmadı. Ancak zaman zaman Osmanlı sultanları tamirat ve tezyinatlar yaptılar. Mesela 1612 senesinde Sultan Birinci Ahmed Han, seksen bin Osmanlı altını harcayarak tamirat yaptırmış, bundan on sekiz sene sonra oğlu Dördüncü Murad Han, pekçok altın sarfederek tamir ve tezyinatta bulunmuştur.

Kabe-i muazzama, Mescid-i Haram’ın ortasında, dört köşe taştan bir oda olup, 17 metre yüksekliktedir. Kuzey duvarı 8,8, güney duvarı 7, doğu duvarı 11,9 batı duvarı 12,8 metre uzunluğundadır. Doğu ve güney duvarları arasındaki köşede Hacer-ül-Esved taşı vardır. Hacer-ül-Esved’in yüksekliği, yere nazaran bir metreden fazladır. Taş, hacıların ellerini, yüzlerini sürmeleri ve öpmeleri sebebiyle çukurlaşmıştır. Kabe’nin doğu duvarında bir kapı vardır. Kapı yerden 1,7 m yükseklikte olup, eni 1,7, boyu 2,7 metredir. Duvarlarının iç yüzü ve zemini renkli mermerlerle kaplıdır.

Kabe’nin dört köşesine Rükn denir. Şam’a karşı olan köşeye Rükn-i Şami, Bağdat’a karşı olana Rükn-i Iraki, Yemen tarafında olana Rükn-i Yemani, dördüncü köşeye de Rükn-i Hacer-ül-Esved denir. Rükn-i Iraki hizasında; yedisi mermer, diğer basamakları ağaçtan 27 basamaklı, minare merdiveni gibi yuvarlak olan merdiveni, Osmanlı sultanlarından İkinci Mustafa Han yenilemiştir. Kapının sağ tarafında çukur ve tavana kadar yükselen üç direk bulunmaktadır. Kabe’nin dış yüzü ipekten siyah bir perde ile örtülüdür. Kapının perdesi yeşil atlastır.

Zemzem Kuyusu, Mescid-i Haram içinde, hacer-ül-Esved köşesi karşısında ve köşeden 8 m uzakta bir odada olup, 1.8 m yüksekliğinde taştan yapılmış bir bileziği vardır. Sultan Birinci Abdülhamid Hanın yaptırdığı bu odanın zemini mermer döşeli ve duvarlara doğru meyillidir.


(alıntıdır)
Cevapla

“►Soru - Cevap◄” sayfasına dön