BATMAYAN RAHMET GÜNEŞİMİZ (sav)

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

BATMAYAN RAHMET GÜNEŞİMİZ (sav)

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BATMAYAN RAHMET GÜNEŞİMİZ (sav)


Bismillâhirrahmânirrahim.
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...


Âlemlerin Doğmasında Nebiyyü'l- Ümmî,
Rahmetenlilâlemin Habibullah!
Allahuzülcelâle irsal ediciği Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem
Güneşimizin Gönüllerimize DOğuşu Dâim-Kâim olsun!


O'nu BİLmede, BULmada, OLmada ve Yaşayıp-Yaşatmada,
O'nun Adına, Hesabına ve Şerefine,
Habibî-Hasbî Hizmetçisi Olarak Şehâdetiyle şereflenmeyi,
Tüm Ümmeti için Rabbımızdan diler dua ederiz..
Kandilimiz mübarek Nur-u MîM'imiz hep Işısın!.



GEÇENDE TEVBE BİRLİĞİMİZ
ŞU ANDA RIZA BİRLİĞİMİZ
GELENDE DUA BİRLİĞİMİZ
SON NEFESTE ŞEHÂDET BİRLİĞİMİZ

RESÛLULLAH (sav) DE BİZ OLSUN!

İNŞÂALLAH!..



Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...

Âmin!
Yâ Latîf!
Yâ Kerîm!
Yâ Rahîm!
Yâ Vedûd! (cc)…

Âmin! Âmin!

Muhammedi Muhabbetlerimizle...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RESÛLULLAH
(sallallahu aleyhi ve sellem)

KUL İhvanî

ÖNSÖZ


Dikkatinizden kaçmamıştır ki: İnsan - Akıl - Aşk - ALLAH (celle celâluhu) Tevhidinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yeri nerede?
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'den bir önceki AŞK; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in her şeyidir (soyut-somut)...
Damlaların akılları, deryada son buluyor...
Son buluyor ama evvelî, âhirî, zâhirî ve bâtınî olarak akl-ı küllîye kavuşuyor.
Onun için Muhammedîlerin sılası, sine-yi Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir.
Âşıklar ise evvelî, âhirî, zâhirî, bâtınî kaza ve kaderleri gereği nerede, ne zaman ve nasıl olursa olsunlar eriyip, akıp gözyaşı damlaları hâlinde Muhammedî ummana başsız, ayaksız sall (isal: ulaşım) için salâvât eder dururlar.
De ki anasına meleyen ceylan yavrusu...
Sadece ve sadece "Anne!"diye ağlayan bebeği, kim sükût ve sükûna kavuşturabilir...
Âşıkların hedefinde Habibullah vardır...
Bu dünyanın şakşukasını çile bilip, gönderenin hatırına rıza ederler...

Azîz kardeşim, dikkat ettim ki akıl nakle ulaşarak aşkta yok olunca;
İnsan, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ALLAH (celle celâluhu) kaldı...
Dört bilinmeyenli dördüncü dereceden denklem (x, y, z, t) üç bilinmeyenli üçüncü dereceden denkleme indirgendi (x, y, z)...
Birinci bilinmeyen insanı, en iyi o insan bilir...
Kendisi iyice düşünsün kendini: mâhiyeti (nereden?), hüviyyeti (nerede?) , mâiyyeti (kimledir?) ve mâliyetini (son-uc'unu)...
"İsterse düşünmesin canı cehenneme!" diyecektim, diyemedim kardeşim...
Biz Muhammedîyiz: Merhamete ve muhabbete; me'mur (emredilmiş) ve mecburuz (icbâr edilmiş)...

Kim ki "Lâ ilâhe illâ ALLAH Muhammed er Resûlullah" diyorsa mutlaka küfür ehli değildir ve tüm diğer günâhları işlese dahi, ona hakk ve hayr duası yapmak şuûr ehli olan MUHAMMEDÎ'lere farz-ı ayndır: "Allahümme islâh ümmet-i Muhammed!
Allahümme ferece an ümmet-i Muhammed!
Allahümme îrham ümmet-i Muhammed! âmmeh!" benim hoşuma gidiyor ki hadis-i şerîf olan bu duama,
"Allahümme iflâh ümmet-i Muhammedî" de ekliyorum.
Mânâsı ise: "ALLAH'ım ümmet-i Muhammedî; islâh et, iflâh et, her türlü zorluklarına ve problemlerine bir çıkış ve çözüm kapısı aç ve hepsine merhamet et!"
Âmine yâ Muîn (celle celâluhu)...
Salâh: düzelme,
İslâh: dine bağlılıkta durumunu düzeltme ve uygun hâle gelmektir.
Felâh: kurtuluş, selâmet, onma, mutluluk, kutluluk ve saâdettir.
İflâh ise: dini bizzât yaşayarak yaşanılan ebedî kurtuluş ve saâdete bu âlemde iken ulaşmaktır.
Ezân-ı Muhammedî'de de zâten insanın zâhirini ve bâtınını olmak üzere iki kere islâh olmaya iki kere de iflâh olmaya çağırmaktadır. Ferec: gam, tasa, keder, zorluk v.s. den kurtulma, derdin darlık ve sıkıntısından sonra gelen sevinç, teselli ve zaferdir...
Dilimizin döndüğü, gönlümüzün gördüğü kadarcık da olsa Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i anlatımı arzetmeye azmimiz ve gerisini ALLAH Tealâ'ya tevekkülümüz vardır.
Bazı hususlara tekrar dönüyoruz, ancak orda bir türlü, burda bir türlü...
Hele konu Tasavvufsa ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'imiz, Kur'ân-ı Kerîmimiz ve Efendimiz herşeyimiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise...
Soyut-somut bir şey var ise muhakkak sûrette onun evvelî (mesnedi), âhirî (sonunun ne olacağı), zâhirî (şu anki dışındaki en mütekâmil hûviyeti) ve bâtını (içindeki mâhiyeti) vardır.
Biliriz, bilemeyiz,varırız, varamayız,kavrarız, kavrayamayız bunlar ayrı şeyler...
Peygamber Farsça olup haber getiren demektir.
Peyam : haber.
Ber:getiren.
Nebî:haberci.
Resûl: elçi.

Peygamberimiz, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Muhammedî tasavvuf penceresinden basar ve basîretle bakalım:
Mâsivâ (ALLAH Tealâ'dan gayrısı)'nın mânâsı Muhammed Aleyhis selâmdır ve merkezindeki Muhammedî Nurullah noktasıdır.
Habibullah, merkezdeki "AN"dır.
Muhammedullah, muhitteki "ZAMAN" dır. Şe'an: "AN"ın zaman içindeki şühûdudur.
Ahmed Aleyhis selâmın "mim"i, masdar mimi olup Muhammedî masdar (südur merkezi,çıkış noktası) dır.
Muhammed ismi şerîfindeki birinci mim; Muhammedî nur mim'i, ikinci mim; mahviyet mim'i, üçüncü mim; masdar mim'idir.

Âletlerin elektrikle çalışması gibi insan letaiflerinin de Nur-u Muhammed'le canlandığını anlamak ve yaşamak kâmillik, canla cereyanı karıştırmak ise câhilliktir.
Muhammedî masdar mim'inin mânâsı, dıştan (zâhir) akılla, içten (bâtın) ise naklle anlaşılır.
Yoksa bunu iyice anlamayanlar Hristiyanların İsa (as)'yı ALLAH'ın oğlu, Papa'yı da İsa (as) yerine koydukları (hâşâ) gibi;
Dede veya mürşidlerini tek kâmil ilân edip, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yerine koyup, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i de hâşâ ve kellâ ALLAH Tealâ'nın gözüken hâli saymak ifrat ve inkârına düşerler...
Bir de çıkıp utanmadan biz şerîat insanı değil de ileri düzeyde hakikat insanıyız derler!

Ferit Devellioğlu Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgatının 37. Sahifesinde:
"ALLAH (arapça isim): Tanrı. Allah- Muhammed-Alî: Bektâşi târikatine mahsus bir deyim. (Hristiyanların "Peder- Oğul - Rûhullah" telakkîlerine uygun bir teslistir."diyor
Ve ben ise yorumsuz sunuyorum...

Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) in Rahmetenli'l-âlemin: Âlemlere rahmet oluşunu iyi anlamamız lâzımdır ve lâyıktır.
Âlemleri ise insan aklıyla anlaşılabilen ve anlatılabilen hâliyle Arabçadaki:
Men: kişilik sahibi olanlar; insan, cin, melek,şeytân.
Mâ: şey olanlar; hayvan, bitki, cansızlar diye ikiye ayırabiliriz.
Bunların birleşme yeri olan :
"Biz ve Bilelik Noktası" nı basit bir çizimle gösterirsek:

Resim

"Biz"lik zevkinin nokta neş'esi...
Aynı şey'in (mim masdarı) iki yüzü...
Özdeki cemâl, yüzdeki celâl cünbüşü...
Merkezdeki "an"ın muhitteki "zaman" zuhûru....
Şe'an şühudu...
"Kûn !" keremi...
Mukerrem kılınan insanın kâinâttaki kulluk kemâlâtı imtihanı... Muhammedî enfüs ve âfâk okulu...

Resim --- "İnsanlara âfâkta ve enfüslerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (gerçek) hakk olduğu, onlara iyice belli (beyân) olsun. RABB'inin herşeye şâhid olması yetmez mi?" (Fussilet,41/53)

Onun gerçek olduğu şuûru sırf Muhammedî şuûrdur.

Resim --- "Göklerde ve yerde bulunan herkes (men), O'ndan ister O, heran şe'n (yaratma hâli) dedir." (Rahmân 55/29)

"Şe'n"in oluşum sebebi "Kûn-Ol!" ve sonucu "Fe yekûn-derhâl oldu"dur...

Resim --- "..... ALLAH şöyle buyurdu: İşte böyledir, ALLAH dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince Ona sadece "Ol!" der; o da oluverir." (Âl-i İmrân 3/47)

Kûn: kef ve nun'dan oluşur.
Nun: halkedilen herşeyin merkezindeki (hable'l-verid) Nurullah olup zâtîdir.
Kâf: sıfâti elbisesi olup kevnî kemâl mertebe ve makamıdır.
Varlıkların "Adem" veya "Âdem" olarak ikiye ayrılması; HAKK'ı bilmek, anlamak ve yaşamak için akıl verilip mükellef kılınıp kılınmamasına göredir.
Bu hususta Âdem kemâlâttır; adem ise cehâlettir.
Onun için zuhûratın mutlak kemâli, mutlak kul olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir.
Ezeldeki Habib (habbe)'de olmayan (gözükmeyen) masdar mimi;
Ahmed'de bir mim iken,
Mahmud'da iki mim ve,
Muhammed'de üç mim ile dinde, dünyada ve âhirette Rahmetenlilâlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'de yaratılanların mutlak kemâline ulaşmıştır.

Resim --- "ALLAH, göklerin ve yerin nurudur....." (Nur 24/35)

Kûn !:
Kûn'daki nun; Nurullah nurudur. Tenzihte "O"dur.
Kef ise kâinât kefidir ve teşbihte ben, sen, bu, şu şeklinde nun örtüsü olmaktadır.
Tevhidde ise "o"ve "O"nu anlamak ârif irfânıdır.

Şe'n zincirinde: Tohum dede (kûn) sonra tohum baba (kûn) sonra tohum oğul (kûn) ve sonra tohum torun (kûn) ve sonra zürriyet zinciri.
Dede, baba, oğul, torun kef gibi değişken, tohum ise nun gibi sabittir.
Nun "an"ının, kef "zaman"larındaki zuhûrları ise şe'enullahtır.
Âlemler Nun Nurundan ilâhî sistemin kuralları içinde oluşmaktadır.
İnsan aklının ilâhî naklle buluşmadan anlaması cidden zor olmakla beraber yine de fayda vardır, düşüncesiyle arz edersek: yansıma şiddetine (periyod ve frekansına) göre oluşan âlemler (ve şeyler) i görebiliriz de göremeyebiliriz de...
İnsan algılama imkanı sınırlıdır.
Elimize aldığımız bir taş parçasından meleklere kadar çok çeşitli yansıma (oluşum) söz konusudur.
Teknik olarak her yansımanın frekans ve dalga boyu değiştikçe ortaya çıkan (zuhûrat) ın ismi, vasfı, özellik ve güzellikleri değişmektedir.
İnsan, kuş, elma, taş,atom, şua,ışık,ses, elektrik vs. olarak algıladıklarımız ise kendi içinde de türlü türlü ortaya çıkarlar...
İnsan sesi; bas, bariton, tenor, Alî'nin Veli'nin sesi vs...
Şua derken de sonsuzdur ki X ışını, rontgen ışını, lazer ışını vs...

Bütün bunlar kâmil mü'minleri; Yüce RABB'ımız ALLAH Tealâ'nın kudreti karşısında hayret ve dehşet içinde bırakıp;
Hazır,nâzır ve murakıb olan RABBü'l-âlemin'e ibâdet için Emrullah ve Muradullah gereği önce Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e teslim olup, kulluk kemâlini öğrenip sonra ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e teslim olup, imân edip, tâbi' olup itâat etmeye; mâhkum, me'mur, mecbur ve muhtac bırakmaktadır.
Muhammedî oluş şuûruna ulaşan, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i candan duyan ve uyanlar ise kavline (inanç ve i'tikad olan âyet ve hadislere), a'mâline (inancının zâhir tatbikatına), ahlâkına (inancının bâtınî tatbikatına) ve ahvâline (tümünün tevhidi olan ve asla değişmeyen Habibî huy ve hâllerine,Ahlâkullah'a) kavuşup; evvel, âhir, zâhir ve bâtınlarını Sıbgatullah (ALLAH boyası) ile boyarlar.
Kısacası ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL karşısında benlikleri Muhammedî mahviyete gark olup ibâdetlerini Rahmetenli'l-âlemin olan mutlak imâm Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e uyarak ve onun gibi Rabbü'l-âlemin'i görürcesine ihsân olarak yerine getirip, imkanla imtihanı başarıp İlâhî sistemin "kün fe yekûn"una sebeb olan şehâdetle şereflenirler.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in:
"Semiğnâ ve ateğnâ!
İyyakenâ'büdü ve iyyakeneste'in!
Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammede'r Resûlullah!"ına bizzât iştirak edip yaşarken şâhidi ve şehîdi olurlar.

Azîz kardeşim, bizim âcizâne amacımız Muhammedî oluş şuûrunu ve Biz Bileliğini anlatmaktır.
Ve biz samimîyet, ciddîyet ve kesinlikle Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i duyar ve uyarız.
İşin püf noktası budur.
Hâşâ bir hikâye veya masal anlatmıyoruz.
Anlatılanlar, tüm güzellik ve özellikler kesinlikle Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şifâlı şefâat ilhâmı ve hakkıdır.
Hata ve kusurlar ise beceriksiz nefsimin olup, affını dilerim.
Aklı olan her insan görmekte ki gün be gün bâtıl ve şer artmakta hak ve hayr azalmaktadır.
Böyle olacağını ise Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize bildirmiştir.
Bu şartlar altında uyanık mü'minlere düşen Muhammedî görev, gelecek kuşaklara zâten ve aslen Muhammedî olduğu şuûrunu anlayacakları tarzda anlatmaktır.
Kesin inancımız odur ki inşâallah muhabbette, merhamette ve hasbî hizmette Muhammedî olan nice nice gençlerimiz gelecektir ve Hakikat-ı Muhammedîye'ye hâlisen ve muhlisen hasbî hizmetçi olacaklardır.
Anlatım kuralları ve yazım tekniği açısından dağınık ve tekrar gözükenleri kusur görmeyiniz.
İnsan nefsi ve aklı böylesine önemli ve yaratılış sebebi ve sonucu olan; ilmi, edebi, irfânı ve erkânı kolay kolay bilip, anlayıp, hazmedip, yaşayıp ve şâhid olup da "Burda kör, orda kör" hükmünden kurtulup dininde, dünyasında ve âhiretinde mutlak Muhammedî mutluluğa ulaşamaz...
İnsan aklı, düşünce dediğimiz fikretmesiyle karara ulaşıp, uygulayabilir. Tasavvufta fikir esastır.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Bir saatlik tefekkür altmış senelik (nâfile) ibâdetten daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I/370)

Muhammedî Tasavvufta düşünce duruluğu cennet iken, düşünce durgunluğu cehennemdir.
Onun için insanoğlu düşünce durumuna göre ya "esfelin"buyurulan şeytândan da aşağı derekeye düşer veya "illiyyîn"buyurulan melekten de üstün dereceye yükselir...
Düşüncesi duru insan iletken ve üretken, düşüncesi bulanık insan yalıtkan ve kısırdır.
İnsanoğlu kendisine tanınan tercih etme ve cüz'i irade imkanıyla imtihan olurken aklını kullanmaktadır.
Aslında pâk (nur) olan akıl Sünnetullah gereği bu âlemde kirlenir, karışır ve arapsaçına döner.
Muhammedî Tasavvuf dediğimiz islâh ve iflâh istasyonlarında arınır, durunur, nurlanır ve kemâlât bulup, sınırlı ve sorumlu mesuliyetini ilim, irade ve idrak eder ve iştirakle nefsin yaşayışına sokar...
Ortada olan tek ve gözüken engeli ise dünya hayatı ve diğer çeldiricilerdir ki:

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Hubbü'd dünya re'sü küllî hatieti ve hubbüke'ş-şey'e yu'mi ve yusimmü: dünya sevgisi bütün hataların başıdır. Birşeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar." buyurmuştur.
(Enes (ra) den; Kütibi Sitte,Rezîn İlâvesi; Beyhâkî, Şû'abü'l-Îmân; Hadisin ikinci yarısı Ebu Dâvud, Edeb 125-5150 de tahric edilmiştir.)

İşte biz böylesine muhteşem ve muazzam bir Azametullahla yaratılan karmakarışık bu dünya hayatı içinde, kader yörüngelerimizde dönerken (yaşarken), esfelin-illiyyîn imtihanı geçirmekteyiz.
Nasıl tekrar tekrar dönmeyelim konulara...

Azîz kardeşim, masdar, birşeyin südûr (çıkış) yeridir. İncir ağacının masdarı incir çekirdeğidir.
Kâinâtın masdarı insan, insanın masdarı kalb, kalbin masdarı masdar mim'i (Nur-u Muhammed), Nur-u Muhammed'in masdarı ise âyeti celilelerden açıkça anladığımız Nurullahtır.
Nur-u Muhammed bir zuhûrattır, hâşâ, Zât (cc) değildir. Mahlûktur, hâşâ, EL HALİK (cc) değildir...
Muhitte Abdullah (ALLAH'ın ibâdetle yükümlü kulu), merkezde ise Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) (ALLAH'ın tebliğle yükümlü Resûlü) dır.
Hâşâ ve kella şeriki (ortağı) değildir...
Sözlerimizi doğru söyleyip doğru anlamalıyız.
Zîrâ islâm dinine bir sözle girilir ve ALLAH korusun bir sözle de çıkılabilir. Şimdi bir daha Kur'ânî gözle görelim ve düşünelim:
Zât ve zarf ile illiyyin ve esfelini...
Unutmamalıyız ki fikreden insan aklı da tıpkı hücrelerimizdeki kirlenen kanın, nefes nefes zâhiren aldığımız oksijenle temizlenmesi gibi; bâtinen alacağımız İlâhî, Kur'ânî ve Muhammedî ilm-ü-edeb neş'esiyle temizlenir...
Karmaşık ve zor gibi gözüken bu imtihanın kazanılmasının tek ve şartsız şartı ise kulun (kişinin) zâten Muhammedî olduğu şuûruna ulaşması, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i duyması ve uymasıdır. "Rahmetenlilâlemin" olan AKDES NOKTASI'na ulaşınca Rabbü'l-âlemin'i duyar ve dinler ki:

Resim --- "(Resûlüm!) Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsân ettik. Böylece ALLAH, senin geçmiş ve gelecek günâhını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder. Îmânlarını bir kat daha arttırsınlar diye mü'minlerin kalblerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları ALLAH'ındır. ALLAH bilendir, herşeyi hikmetle yapandır." (Fetih 48/1-4)


Resim


Biliyorsun ki Ruh, Emr Âlemindendir.
Emr Âlemi ise Emr'in Sahibi ALLAH Tealâ'ya aittir...

Resim --- "Sonra onu (insanı) esfeli sâfiline (aşağıların aşağısına) indirdik.. (Tîn 95/5)

Neresi esfele sâfilin?
İşte burası...
İnsan nefsine fıtraten (yaratılış itibariyle) yüklenen hevâ ve hevesine uyma ve aşırı isteklerinde (şehvet) sürüklenebilme zayıflığı ki imtihanımızın püf noktası...

Resim --- "Hayır! Andolsun Ebrârların (iyilerin) kitabı illiyyûn'dadır. İlliyyûn nedir, bilir misin? İçinde ameller kaydedilmiş bir kitabdır (Kitabûn Merkum)." (Mutffifin 83/18-20)

Resim --- "Ve lâkad kerremnâ benî Âdeme....: Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi (keremli) kıldık....." (İsrâ 17/70)

İşte böylesine açıkça bildirilen iki uç ve sonuç arasında kulluk (ibâdet) imtihanımızı olurken tek ve eşsiz rehberimiz Rehber-i Mutlak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i duyup uymayanlar allâme-i cihân olsa dahi dini,dünyası ve âhireti hüsranda ve canı cehennemdedir ve olacaktır...
Çünkü çocuk bile bilir ki ekin eken, ekin biçer; diken eken, diken biçer...
Ne çâre ki insanın alıştığı ve alıştırıldığı şeyleri soyunup Muhammedî âşıklık şerefli şifâsını giyinmesi;
ALLAH Tealâ'dan hidâyet,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şefâat,
Hak Dostlarından himmet ve
Bizzât kişinin kendisinden de hakka inanıp hayrı işlemekte tercih ve iradeyi cüzz'iyye gayreti göstermesine bağlıdır...
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL bizlere de nâsib ve kısmet eylesin!
Âmin yâ MUÎN (cc)...
Kuru lâfla söylemesi kolay da bir yanda dünya kıblesine yerleşmiş para, hırs ve şehvetler...
Diğer yanda yarım nefesin sonundaki âhiret ve İlâhî aşk...
Ne yapalım da dünya ve paraya "Lâ ilâhe" deyip islâh olalım, âhirette hesab verme ve ilâhî ihsânı haketme şuûruna erip "illâ ALLAH" deyip iflâh olalım...

Resim --- "Ulâike'l-mûkarrebûne fi cennâti'n- Nâîm!: İşte bunlar Nâîm cennetlerinde (ALLAH'a) en yakın olanlardır." (Vâkıa 56/11-12)

Bu lûtfü keremine, ihsânına ve rızasına ulaşalım...
Gönüllerimiz göz aydınlığına (kurreti'l-ayn) burada nasıl kavuşabilsin...
Karrire: kararlı,yakîn,konuşlanma makamı merkezidir.
Kurreti'l-ayn: aynî kararlılık hâli, hemhâl oluştur...

Resim --- ".... Gerçekten size ALLAH'tan bir nur, apaçık bir kitab geldi. Rızasını arayanı ALLAH onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dostoğru bir yola iletir." (Mâide 5/15-16)

Azîz kardeşim, bir kul olarak âciz, fakîr, zelil ve âlîl kardeşiniz Kul İhvânî bunları piyasaya Benlik Bilgisi sürmek için arzetmiyor, ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL korusun!
Bizi bilenler bilir ki bu zavallı kâlemin mürekkebi zâhirî ve bâtınî çilelerimizin gözyaşlarıdır...
Hamd olsun ki, şükrümüz de şikâyetimiz de RABB'ımızadır...
Sen ve ben O'nda yâni Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'de "BİZ" olduk, "BİLE" olduk...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in "O = HÜVE"si ise Rabbü'l-âlemin olan ALLAH Tealâ'dır.
Kısacası bu âlemde herşey Bizden Bizedir...
Herkesin nâsib ve kısmetince...Her âlemde ise O'ndan O'nadır...

Resim --- "(Resûlüm!) Muhakkak ki sana biat edenler ancak ALLAH'a biat etmektedirler. ALLAH'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH ile olan ahdine vefâ gösterirse ALLAH ona büyük bir mükâfâat verecektir." (Fetih 48/10)

Muhammedî Tasavvufta, asla kişinin kendi özel ve şahsî aklıyla ve mantığıyla tasavvura (zihinde şekillendirme, kurma) yer yoktur.
Hakka ve hayra gelmek, bilmek,bulmak, olmak ve ölmek için ise yürek ve emek ister...
Bu kadarcık da olsun...
Bazı akıl nimetine ihânet eden cübbeli (prof vs..) lerin sandığı ve yazdığı gibi hâşâ dinimizde bir noksanlık vesaire de yoktur...
Kur'ân-ı Kerîm'imizi ya okuyup anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar... İşlerine gelmiyor...

Resim --- "Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun (haşyet duyun). Bugün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim (razı oldum)...." (Mâide 5/3)

Bu kahharî kemâlâtı, muazzam mükemmelliği, muhteşem mübârekliği ve mukaddes muvâzeneyi bilmek, anlamak ve yaşamak için ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in Resûlüne;
Teslim olup müslüman,
İmân edip mü'min,
Tâbi' olup velî ve
İtâat edip ehlî olmak, İlâhî ve Kur'ânî bir emir ve haktır.

Benlik kaftanının çıkarılıp, kulluk kemâlât kefeninin giyildiği mîkat mahalli Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Mahmud Makamıdır.
Her türlü cenâbetlik (pislik) lerden arınıp durunma ve nurlanma karargâhı Habibullah Hamamı'dır.
Tevhidin kemâlât karargâhı Kalb-i Muhammed'dir...
Hâlihazır huzurun hazır olduğu nokta özündeki mukaddes Muhammedî Akdes Noktası'dır...

Azîz kardeşim, bütün bunları arzetmemin sebebi âhir zaman fitnelerinin stres ve sıkıntılarından uzakta ve özde Muhammedî mutluluğa ulaşmanızı samimîyet, ciddîyet, muhabbet ve merhametle, Muhammedî bir kardeşiniz olarak çok istememdir.
Günümüz insanının bilgi seviyesi çok yüksek olduğu için herkes bilir ki ağırlık merkezi, denge ve düzen noktasıdır.
İslâm dini tevhid dinidir. Tevhid ise emânete sadakat ve nimetlere adâlettir.
Tevhid terazisinin bir kefesi ifrat (taşkınlık,aşırılık) diğer kefesi ise tefrit (şaşkınlık,yetersizlik) tir.
Ortasındaki denge dili noktası ise i'tidal olup, sıratı mustâkim üzere adâletin tecellî yeridir.
İ'tidal orta noktasında (ağırlık merkezinde) yük (dert,sıkıntı,kuruntu, hayal vs..) yoktur ve sıfırdır. Sırr-ı sıfır noktasıdır...
Onun içindir ki Muhammedî oluş şuûruna ulaşıp kulluk kemâline eren kâmil mü'minler şu anda yüksüz, geçmişleri için hüzünsüz ve gelecekleri için korkusuz olarak Muradullah üzere Emrullah'ı duyup uymaktadırlar.
Bu ise âyetlerle sabittir...


Resim

İnsanoğlunun kulluk görevi;
Tevhid terazisinin tefrit olan "ilâh yoktur" Azab Kefesi ile ifrat olan ve Firavun'un söylediği "RABB'ınız benim!" Gazab Kefesi ortasındaki "Lâ İlâhe illeAllah" Sevâb Noktasında tevhidî itidal üzere "Muhammede'r Resûlullah" ile ve bile şehâdettir.
Bu ise Kur'ânî bir emirdir:

Resim --- "Ey imân edenler! Sizi acı bir azabdan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? ALLAH'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla ALLAH yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır işte bu takdirde O, sizin günâhlarınızı bağışlar, zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kuruluş budur. Seveceğiniz başka birşey daha var: ALLAH'tan yardım (Nasrullah) ve yakın bir fetih (Fethullah). Mü'minleri (bunlarla) müjdele. Ey imân edenler! ALLAH'ın yardımcıları (Ensarullah) olun....." (Saf 61/10-14)

Nasrullah (mim) ve Fethullah (nun) a kavuşan Muhammedî mü'minlerin kafa gözleri (akıl gözü) ile kalb gözü (nakl gözü), tıpkı Tevhid Dürbünü gibi Muhammedî denge ve düzene kavuşunca; âfâkı (kâinâtı), enfüsü (kendi özü) gibi seyredip, Azametullah ve Kudretullahı bilir, anlar, takdir eder ve gereğini yerine getirir...

Bir hususa daha açıklık getirmek gerekmektedir ki tevhid terazisinin i'tidal noktası, insan sûretinde yaratılan ve akıl nimeti verilen herkesin özündeki kendi özel kişilik ve parmak izi olan AKDES NOKTASI'dır...
Anlatabilmek için akdes noktası dediğimiz, kişilik ve kimlikle sabit olan Ayniyyet Noktası (a'yân-ı sabite) dır.
Ayn: göz, gözek, kaynak ve aynadır. Özündeki bu noktayı bilen ve bulan (Muhammedî şuûra eren) her kul bu "ayna"da Vahdet'i seyreder ve kâinâta bakınca ise kesrette (binlerce aynada) yine Vahdeti seyreder...
Ne var ki, hissettiğinin, gördüğünün ve anladığının kendi aynasındaki görüntü olduğunu hiç unutmaz; bakanla bakılanı, usta ile eserini ve ressam ile resmini karıştırıp saçmalamaz...
Mutlak rehberimiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ne kadar ve nasıl gördüyse ve görmemizi istediyse o kadar görür...
A'yân-ı sabiteye bağlanan Nur-u Muhammed (Nurullah) iç âlemi nura boğar ve ADN Cenneti kılar ki Adn: ayn, dal, nun olup a'yân-ı sabiteye dâimî nurun (din) bağlanmasıdır...
Akdes noktasındaki bu şe'en neş'esi saf ve sırftır...
Bu yaklaşıma yakîn buyurulmaktadır. Şe'ân ise bir bakıma "ân"a şâhid oluştur (ân,tohumdur zaman ise ağaçtır)...
Kurbân kelimesi de budur. Kurb-u-ân: Nur'a (O'na) yaklaşmaktır.
O ise hable'l-veridimiz (tek ipimiz) den de yakındır.
Yaklaşmamızı ise murad etmekte ve emretmektedir.
Mekan ve zaman içinde "kurbân"olarak "ân'a" yaklaşım yolu sırât-ı müstakîm ve bu kulluk görevinin adı da tevhiddir.
İşte böylesine ana, asıl, temel ve esas olan öz noktamıza ulaşmak (sıla) için ise buzdağı gibi olan nefs devesinin; iğne deliğinden geçebilmesi için önce "benlik bağları"nı çözmesi, Muhammedî Mahviyyete erip erimesi ve tıpkı özden gelen gözyaşları gibi sızması (süzülüp geçmesi) gerekir...
İnsan benliği; Muhammed (sav)'in birinci "mim"ine teslim olup, imân edip, tâbi' olup itâat edince ikinci "mim" olan Muhammedî Mahviyyette buz gibi bağlı olan tüm benlik bağlarını kaybeder ve kainattaki en mükemmel esmâ iğnesi deliği (hayy, hayat esmâ sırrı) olan insanoğlunun özündeki Akdes karadeliğinden cemâl canı ve üçüncü "mim" olan Nur-u Muhammed ile bile olarak EL VEDÛD (cc)' ya vuslât bulur.

Resim --- ".....Ve lâ yedhuline'l-cennete hatta yelice'l-cemeli fi semmi'l-hıyat...:.... Ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir!.." (A'raf 7/40)

Muhammedî Tasavvuf, bu ilâhî ve enfüsî tecellîyi bu âlemde gerçekleştirmek için öğretim ve eğitim merkezidir...
Bu istasyonda islâh ve iflâh olanlar ilâhî ihsâna ulaşır.
Görünürde sonsuz çeşidi olan kimlik ve benlikteki "buz heykelleri"eriyip, akıp ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Kevser Havuzuna ulaşıp "Biz damlaları" olunca; onları ayırmak ve kayırmak olamaz...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Ümmetim! Ümmetim! Ümmetim!" buyuruyor.
Arabça'da "ümm" ana demektir.
Ümmet ise bir ananın çocukları demektir.
Ümm (ana): Elif, mim. mim:Elif, en; mim, muhabbet; mim, merhamet olup: En muhabbetli ve merhametli ve tek olan anadır.
Ümmet, ümm'ün çoğulu ve çocuklarıdır...
Basar, basîret ve feraset sahibi mü'minler zâten bunu bilirler, anlarlar ve yaşarlar.

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'i VE'l-İKRÂM'ın insanoğluna 4 lûtfü keremi vardır:
1- Varlık elbisesi : önce varoluş ve varlık elbisesini giyinişi,
2- Hayat elbisesi : hayat bulup imkan ve imtihan sahnesinde yaşayışı,
3- Cûz'i kudret : (tümün parçası, kendi kapasitesince ihtiyacı kadar) gücü kuvveti yerinde oluşu,
4- Akıl elbisesi : akıl elbisesi insana ait herşeyi kapsar.
Onu çekerseniz hiçbir şey kalmaz.
Ne yaratan ne de yaratılan...
O zaman insan cansız cisimlerden de zavallı duruma düşer...



Resim

İnsan önce kendi içinde kişilik tevhidini yapıp kendini kendinde bilince ve dinin anayasası olan Kur'ân-ı Kerîm'e bakarsa görecektir ki:
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL teslimiyyetle (imân) ve istikâmette (ibâdet ve itâatte) kendisinden sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ulaşmayı, uymayı ve yaşamayı emredip farz kılmıştır.
Biz inşâallah önce ana mesnedlerimiz Kur'ân ve hadislerden örneklerle Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i anlamaya azmedelim: azmedelim ki iyice tanıyalım ârif olalım.
Zirâ; HAKK (celle celâluhu)'yu, HAKK (celle celâluhu)'dan, HAKK (celle celâluhu)'da çeşm-i hakla (hakk gözüyle) gören âriftir, âşıktır ve kendi nefsinin gözüyle gören ise lâmsız cimsiz ahmaktır...
"Harfe değil, mânâya bak. Harfler düldül, mânâ kirpi..." ne güzel söz... mânâ ise aklın aradığıdır ki akıllana...
Ancak biraz daha alt yapı gerekiyor.
Zât ve zıllı anlamak için:
Zât: şâhsiyet (asıllık), mutlak (tek başınalık) olup mukayyedde (sınırlı, sorumlu ve kayıdlı olanda) tecellî eden, vücûd olandır.
Zıll: zılliyyet (gölgelik) ve zâten mukayyed (kayıdlı kalıblı) olup, mutlak olan ile (O'na muhtaç ve mecbur) mevcûd olandır.

Gölge oluşumu için 4 şart gereklidir:


Resim

Azîz kardeşim, zorlanmadan, hazmederek ve hoşlanarak zevkedelim:

1- Güneş olacak ilk şart yoksa a'mâ (zifiri karanlıkta herşey yok) olur.
2- Güneşin bize ulaşan nuru da olacak (bu nur, ışık ve ısı yanında henüz açıklanamamış binlerce enerji türünü ve oluşumun anahtarını taşıyor...)
3- BEN de varım şu anda.
4- Ben, beni bir aynada dâima ters görürüm...
Bedenimdeki sağ tarafım aynanın solundadır...
Bu terslik kördüğümünü çözme mesleği tasavvuf ve anahtarı da tevhiddir ve's- selâm...

" Vücûd - Şühûd - Sücûd - Ühûd " yine bildiğimiz 4 âlemdir ve soldan sağa ürûc, sağdan sola rücû'dur...
Ürûc'u Hakka muhabbet mi'râcı, rücû'u ise halkına merhamet mi'râcıdır...

1- Vücûd : Cûd (keremin) ortaya (zâhire) çıkışdır. (vav harfi, başına geldiği şeyi ortaya çıkarır: vâsıl, veciz, vezir gibi...) Vücûd buluşudur. Kâinâtta kimlik kartı ile var oluştur... (Buz adam... Şerîat hâli)

2- Şühûd : Şe'ende "HAKK (celle celâluhu)'ya" şâhid oluştur... Sistemin sahibine şehâdettir. (Su adam... Tarikat hâli). Elest'e (başlangıca) uçuştur...Şe'n-Şe'en-Şe'ân (çoğulu şiân,şûyûn): yeni iş, yeni çıkan hadise ve hâl, gerçek. RABB'ımızın her an var ediş-yok edişi sürekli olup kevn-ü-fesad nabız atışı devâm etmektedir.

3- Sücûd : Cûd (kerem) sonucundaki yok oluşu, kendi varlığının, gölgesinin ortadan kalkışıdır. (Se harfi geleceğin habercisidir.) Secdede de insanoğlu gölgesini, gönlünün altına kuluçka tavuğu gibi saklar da yalvarır... Suların gölgesi olmaz; çünkü her zerresi (damlası) ile tenezzûl ve tevâzu' secdesindedir... (Buhar adam... Mârifet hâli)

4- Ühûd : Ahdler... Elestten-âhirete kadar ki hayat için ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e verilen Ahdullah'ın başıyla sonunu cem'dir. İlk sözün, aradaki sözlerin ve son sözün hepsinin tek ve son söz olarak hakikat-i Muhammedîyye'de olan bir rahmet adam (MUHAMMEDÎ) olarak :
"Eşhedü enlâ İlâhe illâ ALLAH ve eşhedü enne Muhammede'r Resûlullah" demek, tasdik etmek, kani' olmak ve fiilen son nefesin sonunda dahi yaşamaktır... (Bulut adam... Hakikat hâli)

Âşıklık kolay mı? İki gözüm kardeşim...
Lâfla peynir gemisi yürür mü? Hayali bir inanç olur mu yaşamadan?
Herşeyi hakikat olarak yaşarken, bir tek ilâhî olan dinimizi, inancımızı, görevimizi ve aşkımızı mı hayal bileceğiz hâşâ...
Vahdet-i vü'cûd, vahdet-i şühûd, vahdet-i sücûd ve vahdet-i ühûd...
Vahdet-i ühûdda ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL mâsivâya (kendisinden gayrisine) tek soru buyuruyor : "Elestü bi Rabbiküm?" Ve elbirliğiyle tüm mâsivânın (mevcûdât, mahlûkat, kâinât) tümü tek ve kesin olarak : "Kalu (dediler ki) belâ! (bilâkis evet) RABB'imizsin Ve buna şâhidiz!" dediler...
Mahlûkatın (halk) ahidlerinin birliği Vahdetü'l-ühûd...
Ezeldeki Rübûbiyyet tevhidi olan ahdin isbatı için CAN, cisim giyinip mevcûdat içinde imtihan oluyor.
AZAMETULLAH ve KUDRETULLAH'a şâhid oluyor.
Sistemin ustası ve sahibi ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e; tevhidi şehâdetle secde eden Musa (aleyhi's-selâm) olurken, ebâ eden (reddedip direnen) Firavun oluyor. Ve herkes müstahakını buluyor...
Kâmil ârif 'in işi; akla, aklında sahibi olanı RABB'ini anlatmak, tanıtmak, âşık'ın işi ise, yaşatmak ve hayalden hakikate geçmesi için halka hasbî hizmettir...
Gerisi ise şunun, bunun işidir...
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

MUHAMMED’İN AŞKINA (sav)

“Kün” deyince o anda cümle âlem var oldu
Yarattın âlemleri Muhammed’in aşkına
Zâhirde beden verdin bâtından ruh üfledin
Halife yaptın bizi Muhammed’in aşkına

Yalvarırım Allah’ım günahlarım bağışla
Rahmet eyle bizlere Rahmân, Rahîm adınla
Şefaat etsin bize, Resûl, Nebi Mustafa
Doğru yola eriştir Muhammed’in aşkına

Dost Emin’e aşkın ver daim vuslatın göster
Din gününde huzura yüzüm akıyla gönder
Ravzada elim açtım rızan için izin ver
Razı ol bu kulundan Muhammed’in aşkına..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


YÂ RESÛLULLAH! (sav)

HAKK’ın Habibi Hayranı
Gülyüzün seher Seyranı
Nûrun, döndüren Devranı
Can Evinde Cennet Canı

SENsin Güllerin SULTANI
SENsin YÂ RESÛLULLAH! (sav)


*

Gönül Rüzgarı Nefesin
Bezm-i Elest’in Bestesin
OKUnan Kur’ân’da Sesin
Aldık Şehâdet Neşesin

Gönüller SULTANI SENsin
SENsin YÂ RESÛLULLAH! (sav)


*

Yüreğindir HIRA DAĞI
Çiçek çiçek ÇİLE ÇAĞI
Gönüllerdeki GÜL BAĞI
ÂŞIKların VARACAĞI

Güllerin SULTAN Durağı
SENsin YÂ RESÛLULLAH! (sav)


*

Rabbülâlemin Fermanı
ÂLEMlere rAHMET Anı
NÛRundan mekan zamANı
Şe’ende Şu AN OL-ANı

SENsin Gönüller SULTANı
SENsin Güllerin SULTANI


*

Dost!. dUYduk-UYduk Kur’ân’ı
Kûn feyekûn!.. AŞK Kervanı
OLmuş!.. Olacak!.. OL-ÂNı!..
RUHun İhvanî’min cÂNı

SENsin Güllerin SULTANI
SENsin YÂ RESÛLULLAH! (sav)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »


Bir sûre-i celileyi zevk edelim ve sonra konumuza dönelim İnşâallah :

EL-ZİLZÂL Sûresi (99) Zevki :

Nisâ sûresinden sonra Medine'de nâzil olmuştur.
Önce âyetlere tefsirci üstâd efendilerimizin meâllerini verelim :

Resim --- "Yer o sarsıntıyla sarsıldığında, yer ağırlıklarını çıkardığında,insan : "Buna ne oluyor!"dediğinde,o gün (yer) bütün haberlerini anlatır.Çünkü RABB'in ona vahyetmiştir.O gün insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölükler hâlinde fırlayıp çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayr işlerse onu görecek, her kim de zerre kadar bir kötülük işlerse onu görecektir." (Zilzâl 99/1-8)

Biraz irdelersek :

Resim --- "Yer, kendisine ait bir zelzele ile zelzeleye uğratıldığı zaman..."

"in" (olabilirlik) edâtı değil de "izâ" (kesinlik) edâtı kullanılarak zelzelenin mutlaka olacağı buyuruluyor.
Zelle ayak sürçmesi iken zelzele şiddetli, büyük ve tekrar tekrar sarsıntı ve sallantıdır.
"Yer ağırlıklarını çıkardığı zaman" eskâl (ağırlıklar) veya sırlardır. Ve insan, "buna ne oluyor?" dediği zaman o gün yer, bütün haberlerini anlatacaktır.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Yeryüzü kıyâmet günü, üzerinde işlenen tüm işleri haber verir." buyurmuştur. "Çünkü RABB'isi kendisine vahyetmiştir."

Resim --- "O gün insanlar amelleri kendilerine gösterilmek için (görsünler diye) bölük bölük döneceklerdir."

Resim --- "İşte kim, zerre ağırlığınca bir hayr yapıyorsa onu görecek. Kimde zerre ağırlığınca şer yapıyorsa onu görecek."

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ey Ebu Bekir, dünyada görmüş olduğun bu nahoş (ikrah) şeyler, kötülük zerresinin miktarlarıncadır. Ama ALLAH Tealâ senin için hayr miktar ve miskallerini geriye bırakmaktadır. Böylece sen onları, kıyâmet gününde tastamam elde edeceksin (sana ödeyecek)." buyurmuştur.
(Kenzu'l-ummal 2/4710)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Velev ki yarım hurma ile bile olsun, bunu tasadduk ederek, cehennem ateşinden korununuz. Bunu bulamayan da (o dilenciyi) güzel söz söylemek sûretiyle başından savsın." buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 51; Müslim, Zekât 66-68 (2/704)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İzâ zülzilet sûresi Kur'ân'ın dörtte birine denktir." buyurmuştur.
(İbn Ebi Şeybe Merfuen ve Tirmizî)

Azîz kardeşim,
Kıyâmetin kopuşunu anlatan Zilzâl Sûresi toplayıcı ve câmiadır.
Biz şu anda hayattayız ve hamd olsun işin aslını anlayacak akıl ve yerine getirecek imkanlara sahibiz.
Tefsir değil de şöyle bir tefekkür ve zevk edelim birlikte :

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Men arafe nefsehu fekat arafe Rabbehu :nefsini bilen RABB'ini bilir" ve

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Mûtü kable en temûtü! : ölmeden önce ölünüz!"
(Keşfü'l-Ha'fâ II, 291, hadis 2669)
Hadis-i şerîflerini düşünelim.

İnsanın maddî- mânevî yapısına bir daha bakalım :

İnsanoğlunun beden ve nefsi, ARZ'a (yeryüzüne) dönüktür ve arzî unsurdur. Kalb berzah (ara kesit, geçit alanı) tır.
Ruh ve diğer letâifler ise gerçekten semâvîdir.
Arzî, madde ve kesif olandır.
Semavî, mânâ ve lâtif olandır.
İnsan nefsi başrolde oynarken sünger gibi ne bulursa emici bir yapıya sahibtir.
Hâl böyle iken bir müslümanın hâlisâne bir şekilde kendini bilmek, rüşde ermek, hesabını kitabını bu âlemde iken gözden geçirip çâresine bakmak ve RABB'ini bilmek...
Cehâlette ölüp kemâlâtta dirilmek, halkta ölüp Hakkta dirilmek...
Kısacası; Muhammedî oluş şuûruna ulaşma gayreti doğarsa...
Temiz, pak ve halis olan hüsn-i niyyeti, samimîyyeti ve ciddîyyeti, sistemin Sahibi Subhan ALLAH Tealâ indinde kabul görürse Nasrullah, Fethullah ve Hidâyetullah ihsân edilirse...
Resûlulah (sallallahu aleyhi ve sellem) muhabbeten ve merhameten şifâ ve şefâat buyurursa...
ALLAH (celle celâluhu) Dostları ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Dostları da himmetlerini hazırda hızır ederlerse :
Durum değerlendirmesine, kulluk makamında oturur.
Kelâmullahı Sahibinden ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in sesinden tüm hücreleri hakkı ve hayrı duyarsa ve hükm-ü HAKK'a uyarsa...
Zâhirde Azemetullahı idrakla, arzda (beden ve nefs) zelzele oluşur. Bâtında, Kudretullahın şuyûnuna iştiraka mecbur ve mahkûm kalan sadrda, sonsuz sarsıntı başlar...
Her kişinin parmak izi gibi kaderinde olan zevk zelzelesi ilginçtir.
Ben âcizâne inşaat yüksek mühendisiyim, sismoloji ve deprem ilmini okudum.
Normal yeryüzü (dünya) zelzelesinde yerler yarılır ve pekçok şeyleri yutar ve içine gömer, bilirsiniz...

Nefsin yuvası ve makamı olan sadr zelzelesinde ise "Yer ağırlıklarını dışarı çıkardığında" buyurulması takdire şâyândır.
Gerçekten hidâyet, şefâat, himmet ve gayret tevhidine eren sadr : Selâmet sallantısından, derunî depremden ve gizli kalanların zâhiri olması zelzelesinden dolayı içindeki tüm yekûnu dışarı atar...
"İnsan (aklı olan nefs), buna (kendi ve diğer elemanlarına) ne oluyor?" dediğinde...
Çünkü daha önceleri lâfla geçiştirmekte idi.
"Ateş yakar" sözünü okumak, söylemek hatta ateşe yaklaşmak ile ateşe elini sokmak yüzde yüz farklıdır.
Hayalden hakikatin içine düşüveren nefs, hayret ve dehşet içinde kalmaktadır.
"Buna ne oluyor?" sorusunun cevâbı ise, ilâhî terbiye ile terbiye edilmiş olan ve fıtraten adilâne ve zorlaştırmadan görevlendirilen her organ (somut-soyut); ne için halk edildiklerini, niçin bu âleme geldiklerini ve kendilerini nefsin kimin hesabına ve adına kullandığını; nefsin kendisine, RABB'ımızın ezel ve özel bilgisiyle tek tek haber verirler.
Ölümle doğumun tevhid gününde rüşde erip "Kendini ve RABB'isini bilmek." anında ve nassların ışığı altında sadrlardaki gizli açık ne varsa südûr edip (sadrolup) görülsün diye dönüp ortaya dökülür.
Nefs, yarım nefese mecbur ve mahkûm iken; kendisine verilen kulluk fırsatında ne işler işlemiş, ne ameller arz etmiş...

Ehl-i terörist mi ? Ehl-i Tevhid mi? Eşkiyâ mı? Evliyâ mı?
Boş, safsata ve kuru lâfla değilde; "Aynası iştir kişinin lâfa bakılmaz!" sözünce ameller dökülür.
Sandık ters çevirilir içindekiler saçılır.
Mâliyet meydandadır.
Hâkim de savcı da kendi aklı ve vicdanıdır.
Suçlu mu suçsuz mu?
Karar verebilmek için : Kesinlikle basar ve basîretle (zâten maddî ve mânevî şâhidlerdir) herkes (her nefs); merkezindeki hakka (Emânetullaha) sadık kalarak, hayat sahnesindeki hayra (Ni'metullah) âdilâne (Emrullah ve Muradullah mûcibince) koşup, ameller işleyip iştirak ettiyse zerre (güneş ışığındaki asılı tozcuk) ağırlığınca bile (sonsuz küçük soyut-somut hayr) olsa onu görecektir.
Tersine, ALLAH korusun özünü bâtılın önderi şeytân işgal etmişse, nefs emânete ihâneti işlemişse ve kendisine aslında emânet olan hayat (imtihan) ni'metlerine zulm edip şeytana peşkeş çektiyse mâalesef zerre ağırlığınca olan şerlerini de görür.

Kendisine tanınan bu merhamet ve muhabbet fırsatını (Nasrullah ve Fethullah'ı) iyi kullanıp
Resim ---"Semiğnâ ve ateğnâ",
Resim ---"İyyake na'bûdû ve iyyake nestain" şimdi duyduk ve derhâl uyduk "ALLAH'ımız, RABB'ımız, Rahmânu'r Rahîmimiz, Melikimiz ve Mâlikimiz biz ancak ve ancak, sadece Sana kulluk ederiz. Ve yardım ve inâyeti (ihsânı) sadece Senden dileriz." diyen nefs, eski nefs asla değildir.
Kendi krallığını kurmuş olan Nefs-i Emmâre, hakkı ve haddi olmadığı hâlde giyindiği azamet, kudret, gına, izzet ve ebedîlik kisvelerini (RABB'lık elbisesini) soyunup; acziyet, fakriyet, zillet ve illet içinde mahviyyetle kulluk kefenini başına geçirince kendisi bile kendisini tanıyamaz hâle gelir...

Benlik Buzu, Muhammedî Mâverada mahvolmuş, erimiş ve Biz olmuştur.
Hesab ortada menfi, müsbet her ne ise...
Diyelim ki bencileyin zarar ziyan çok olsun.
Muhammedî mercî'in mili duadır.
Dua tevhidinde buluşuruz.
Hep söylüyoruz;
Dava; tektir, tevhiddir ve ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'indir.
Dâvet; tektir, tebliğdir ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'indir. Dua da tektir teslimiyet-istikamettir ve Muhammedî oluş şuûruna ulaşanlarındır.
Öyle olunca sen uzaklarda beni bilsen de bilmesen de "RABB'ımız bizi bağışla!" duan ile kendin için arz, benim için ise duacısın!
Sadık ve Nasuh tevbemizle ve birlikte; geçmiş hata ve noksanlarımızın bağışlanması duasında bileyiz.
"Geçmişe tevbemiz bir" bu demektir.

Resim--- "Bil ki, ALLAH'tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!ALLAH,gezip dolaşdığınız yeri de duracağınız yeri de bilir." (Muhammed 47/19)

Şu anda rızamız : "Olan"a şükür ve sabır ehli kılmasıdır ve gelecekte ise hakkı ve hayrı kalblerimize ilhâm edib işlememize izin ve inâyet buyurmasını halisâne yalvarmamız birlikte ve tevhid üzeredir.
Bakma sen kerâmet kullarına!
En büyük kerâmet kendini, dinini, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i ve ALLAH Tealâ'yı bilmektir.
Vicdanındaki cehâleti öldürüp ilâhî kerâmeti diriltip nefsini esirlikten kurtarmaktır.
Gerisi fasa fiso...

Azîz kardeşim, biz buralara nereden geldik?
Resûlulah (sallallahu aleyhi ve sellem)'imizi tanımaya azmederken ve Ehl-i Beytini tanırken geldik.
Şunu bil ki Muhammedî onur, şeref ve haysiyetinden zerre kadar taviz vermeyen nice Ehl-i Beyt (aleyhi's-selâm) şu anda yeryüzünde yaşamaktadır.
Kıyâmete kadar, Mehdi (aleyhi's-selâm)'a kadar da yaşayacaktır.
Siirt yöresinde eskiden köyden köye çerçilik yapanlar bellerine yeşil kuşak sarar da; "Biz de Ehl-i Beytiz!" deyip eşkiyâdan korunurmuş...
Seyidlik İmâmı Hûseyin Aleyhi's-Selâm'dan ve Şerîflik de İmâmı Hasan Aleyhi's-Selâm'dan yürüyen Nesl-i Necib zinciri iken zaman içinde dilden dillere ve hâlden hâllere mâalesef düşmüştür...
Sen de izliyorsun ve gözlüyorsun onları ve olanları...
Gerçek Seyid ve Şerîfler taşıdıkları Muhammedî mahremiyet içinde, halkın uzağında, uzlet âlemlerinde ve çile çöllerinde cedd-i âlâsı ve RABB'ı Tealâsı ile hemhâldirler merak etme...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, ailesine ve Ehl-i Beytinden geçmiş gelecek ve şu andakilere can-ü-gönülden sonsuz selâm ve salâtlarımızla şefâatlarını dileriz...


EHL-İ BEYT (as)

Tevhid telim sevdâ sazım
Sırr-ı Süveydada nazım
Gece gündüz nev niyâzım
Meftun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

FATMA TÜ'l-ZEHRÂ BETÜLü
MUHAMMED'in gonca gülü
KÂR-Ü-BELÂ, Leylâ çölü
Mecnun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

ALLAH ile aşk ahidi
Şe'en-i Şah'ta şâhidi
"Belâ!" Bazarın Şehîdi
Dilhun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

Sözle- sohbet, zevkle sükût
Kün fe yekûn korku umut
CANAN'a CAN, kurban şühût
Vurgun oldum EHL-İ BEYTE...

Resim

"CEM"de "CAN"; kerem kaniyem
Aslım bâki, "BEN" fâniyem
Mest Melâmî İHVÂNİ'yem
Sürgün oldum EHL-İ BEYTE...


Azîz kardeşim,

Birçok hadis-i şerîf içinden şu günlerde denkleştirebildiğim bir Ehl-i Beyt (aleyhi's-selâm) güldestesi :

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ni'metleriyle sizi beslediği (gıdalandırdığı) için ALLAH'ı sevin. Beni de ALLAH sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin." buyurmuştur.
(İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Menâkib 3792;Taberanî, Kebir;İbn Hibban)

İlâhî, fıtrî, kevnî ve Muhammedî sevgi zinciri!

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "ALLAH (cc)'yu kendi ni'metleriyle sizi beslediği için seviniz, beni ALLAH'a olan muhabbetinizle seviniz. Ehl-i Beytimi de bana olan muhabbetiniz sebebiyle seviniz." buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Hasen olarak; Taberani-Kebir; İbn Hibban ve Tirmizî)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hayber günü : "Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki o, ALLAH'ı ve Resûlünü sever, ALLAH ve Resûlü de onu sever." buyurunca Râvi devâmla derki : Bu söz üzerine (kendilerini seçsin diye sahabe) boyunlarını uzattılar. Ama, Resûlullah (sav) : "Bana Alî'yi çağırın!" buyurdular. Alî (kv) getirildi ama gözlerinden rahatsız idi. Hemen gözlerine tükürdü ve sancağı ona verdi.ALLAH Tealâ Hazretleri onun eliyle fethi müyesser kıldı. Râvi devâmla Âl-i İmrân 3/61 âyeti indiği zaman "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım..." buyurup hemen Alî'yi, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ı çağırdı ve "ALLAH'ım bunlar benim ailemdir (ehlimdir)." buyurmuştur.
(Müslim, Fezâilü'l-Ashâb 32 (2404); Tirmizî, Menâkib (3726))

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e : "Sana bu ilim geldikten sonra kim seninle bu hususta mücâdele edecek olursa de ki : "Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendinizi ve kendimizi çağırıp toplanalım, sonra niyet edelim ki ALLAH'ın lâneti yalancılar üzerine olsun!" (Âl-i İmrân 3/61) âyet-i celilesi indiğinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Alî (keremullahi veche)'yi, Fatıma (aleyha's-selâm)'ı, Hasan (aleyhi's-selâm) ve Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ı çağırdı ve : "ALLAH'ım bunlar da benim ehlim (ailem)" buyurmuştur.
(Sâd İbn Ebi Vakkas (ra) dan; Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân 30021)

Aklı olan anlar ki hazreti Alî (keremullahi veche) ve evlâdları Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in evlâdı hükmündedir.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Her peygamberin, mensub olduğu yakınları vardır. Fatıma evlâdı böyle değil (onlar benim mensubum). Ben onların velîsiyim ve yakınlarıyım (Bir ağaç ve dalları), onlar benim ıtretim (neslim-zürriyetim) dir. Benim tıynetimden (tabîat, huy, cibillet, yaratılış) yaratılmışlardır. Onların fazlını (iyilik, fâzilet, erdem, lütuf) yalanlayanların vay hâline. Onları seveni ALLAH (cc) sever. Onlara buğz (kin, nefret, sevmeme) edenlerden ALLAH (cc) de nefret eder." buyurmuştur.
(Câbir (ra) dan; Hâkim-Müstedrekte ve İbn Asakir)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İnnî târikûn fikümü's sâkaleyni kitaballahi ve ıtretî : Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım biri ALLAH'ın kitabı biri de ıtretim (zürriyetim,ehli beytim)" buyurmuştur. (Müslim Fezailü's- sahabe 36,37; Darimî, Fezâilü'l-Kur'ân 1; İ. Ahmed, III/14,17-4/367,371;Şeybe;Hatîb)

Resim --- Zeyd ibn-ü-Erkâm (radiyallahu anhu)'dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey bırakıyorum : Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür : Kitabullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH'ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın."
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Aranızda bulunan Ehl-i Beytim, Nûh (as)'un gemisinin misâlidir. Ona binen kurtulur, binmeyen boğulur." buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Darimî, Tabaranî-Kebirinde; Ebi Zerr (ra) dan; Hâkim-Müstedrekinde ve Hatîb tarihinde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Biz Abdul Muttalib'in çocukları cennet halkının büyükleriyiz : Ben, Hamza, Alî, Ca'fer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi" buyurmuştur.
(Enes bin Mâlik (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Fiten 4087)


ZEVK 2192

Yâ RABBIM!

Sırr-ı Kur'ân hakkı için, ihsân eyle ilme'l-haifin
Hûbb-i Habib hakkı için, ikrâm eyle ihlâse'l-mûkînin
El-i Ehl-i Beyt hakkı için, lûtfeyle tevbete's-sıddîkin
HAKK'ı bilir halk hakkı için, inâm eyle şükre's-sabîrin...




ZEVK 2197

Yâ Rabbenâ. Salât-ü-selâm et, MUHAMMEDÜ'l-Melce'-i Fukara'ya.
Muhtarü'l- Seyyidü'l- beşer, Şefi'-i Rûz-i cezâya!
Efsahü'l- Kelâma-Server-i Enâma, Ecmelü'l- Enbiyâya
Bâis-i Hilkat-i Kâinât'a, DOST Muhbub-i Kibriyâ'ya!




ZEVK 2198

Yâ Rabbenâ! Salât-ü-selâm et, Habibin MUHAMMEDÜ'l-Mustafa'ya
Fâtimâtü'z- Zehra anama, AŞK'ın "ÂSL"ı Ehl-i Beyt-ü-âl-i Abâ'ya
Keremullahi Veche'ye, Alîyyü'l- Haydârü'l- Mûrtezâ'ya
Ahsenü'l-hülûk Hasan'a, Hüseynî Şehîdü'l-Şah-ı Kerbelâ'ya...



Resim --- Zirr İbnu Hubeyş (radiyallahu anhu) anlatıyor : Hazreti Alî (keremullahi veche)'den şöyle söylediğini işittim : "Daneyi açan, canlar yaratan Zât-ı Zülcelâl'e yeminle söylüyorum : Ümmî Peygamberin Aleyhi's-salâtı ve's- selâm, bana şu hususu garantiledi : Beni mü'min olan sevecek, münâfık olan da bana buğz edecek." buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 131, (78); Tirmizî, Menakib (3737); Nesâî, Îmân 20 (8,117))

Resim --- Sâd bin Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Tebük savaşına çıktı ve Alî (keremullahi veche)'yi (Medine'de) vekil bıraktı. Bunun üzerine Alî (keremullahi veche) "Yâ Resûlullah! Beni çocuklar ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsun?" dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)'de : "Yâ Alî! Bana nisbeten sen, Musa'ya nisbeten Hârun mevkiinde olmaya razı olmaz mısın? Şu farkla ki benden sonra peygamber yoktur." buyurmuştur.
(Buhârî, Megazi 78; Mülim, Fezâilü'l-Ashab 31-2404; Tirmizî, Menakib-3731; İbni Mâce, Mukaddime 115)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Alî, benden, ben ondanım. Alî'den başka hiç kimse (yapmak durumunda olduğum şeyi) benim yerime edâ edemez." buyurmuştur.
(Hubşiy bin Cenâde (ra) dan; İbni Mâce, Mukaddime 119)

Resim --- Abbâs bin Abdillah (radiyallahu anhu) Alî bin Tâlib (radiyallahu anhu)'nun : "Ben ALLAH'ın kuluyum, O'nun Resûlü'nün kardeşiyim. Sıddık-ı Ekber de benim. Benden sonra kezzab (çok yalancı) adamdan başka hiç kimse bunu (Sıddık-ı Ekber olduğunu), söyleyemez. İnsanlardan 7 yıl önce namaz kıldım." buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime isnad sahih raviler sika Hâkim, Müstedrek'inde bu hadisi El Minhal'den rivâyetle Buhârî ve Müslim "şartları üzere sahihtir"demiştir. Nesâî, Fezail-i Alî de)

Resim --- Abdurrahmân İbn-i Sâbit (radiyallahu anhu), Sâd Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan nakleder ki : Hac seferlerinden birisinde Muaviye (Şam Meliki) gelince, Sâd (ra) onun yanına vardı. Bir ara Alî (kv) dan bahsettiler. Muaviye, Alî (kv) nin aleyhine konuştu. Sâd (ra) buna öfkelenip : "Sen! (nasıl) bu sözü öyle bir kimse için söylüyorsun? Ki onun hakkında Resûlullah (sav)'den şöyle buyurduğunu (bizzât) işittim : "Ben kimin Mevlâsı (Efendisi, Sahibi) isem, Alî de onun Mevlâsıdır." (Resûlullah (sav)'in şöyle buyurduğunu da işittim : "(Yâ Alî!) Harun (as)'ın Musa'ya bağlılık derecesi (menzilesi) nde Sen Bendensin. Ancak şüphesiz Benden sonra nebî yoktur" Resûlullah (sav) dan şunu da işittim : "Bugün sancağı öyle bir adama vereceğim ki ALLAH'ı ve O'nun Resûlünü sever." buyurmuştur.
(İbni Mâce-Mukaddime 121)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Ben kimin mevlâsı (dostu) isem, Alî de onun dostudur." buyurmuştur.
(Zeyd ibn Erkam (radiyallahu anhu)'dan; Tirmizî, Menâkib 3714)

Resim --- Zeyd bin Erkam (radiyallahu anhu) : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Alî, Fâtime, Hasan ve Hüseyin (as)'e hitâben :"Ena silmün limen sâlemtüm, ve harbun limen harab tüm. : sizin barış (silm, sulh) hâlinde olduğunuz kimse ile ben de barış hâlinde olurum ve sizin harb hâlinde olduğunuz kimse ile ben de harb hâlinde olurum." buyurmuştur. (İbni Mâce, Mukaddime 145)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Şüphesiz ALLAH (cc) dört kişiyi fazla sevmemi emretti ve şüphesiz onları çok sevdiğini bana haber verdi." buyurmuştur. Ashab tarafından : "Yâ Resûlullah! Onlar kimlerdir? denildi. Resûlullah (sav) : "Alî onlardandır! Alî onlardandır! Alî onlardandır! Bunu üç kere söyledi ve Ebu Zer (-i Caferî), Selmân (-ı Farisi) ve Mikdad (bin Esved) dir" buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime 149 ve Ebu Hureyre (ra) dan; Tirmizî)

Resim --- Yezid İbni Hayyan, Zeyd İbnu Erkam (radiyallahu anhu)'dan : Resûlullah (sav) : "Haberiniz olsun. Ben size iki ağırlık bırakıyorum bunlardan biri ALLAH Tealânın kitabıdır. O ALLAH'ın (Semâ-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terkederse dalalete (sapıklığa) düşer. İkincisi ıtretim, Ehl-i Beytim'dir." buyurdu." dedi. Biz Zeyd ibnu Erkam'a sorduk : "Kadınlar da Ehl-i Beyt'inden midir?" "Hayır! dedi. ALLAH'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, O da babası ve kavmine döner (gider). Resûlullah (sav)'in Ehl-i Beyt'i, aslı ve kendisinden sonra sadaka haram olan asabesi (baba tarafından akraba olan Ehl-i Beyt) dir." dedi.
(Müslim :Fezailü's-Sahabe 37 (2408)

Onun içindir ki Seyyid ve Şerîf olanlar baba tarafından devâm ede gelir. Seyyid (Hüseynî) veya Şerîf (Hasanî) olan bir babanın kızı da Seyyid veya Şerîftir, ancak bu hanımdan doğan çocuklar babaları Seyyid veya Şerîf olmadığı için Seyyid veya Şerîf değillerdir.
Tecellî cilvesi ki Fatime (aleyha's-selâm) annemizle başlayan Seyyidlik ve Şerîflik, Hz. Hasan (aleyhi's-selâm) ve Hz. Hüseyin (aleyhi's-selâm) ile birlikte babadan babaya yürümüştür.

Resim --- Yukarıdaki hadis-i şerîfin Zeyd İbn Sabît (radiyallahu anhu)'dan gelen başka vechi şöyle devâm etmekte : "Bu iki şey (Kur'ân ve Ehl-i Beytim) Havz (kıyâmette kevser havuzu) başında toplanıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklar." Sahih olan bu hadis-i şerîf ve başka benzerleri açıkça ilân ediyor ki : Kıyâmete kadarKur'ân-ı Kerîm'le birlikte; Ehl-i Beyt'e (aleyhi's-selâm) mensub ârif, kâmil, âşık, Muhammedî emânlar dâima mevcûd olacaklardır. Sünnet-i seniyye senedleri olup harfiyyen uygulayıcılardır. Yeryüzünde halkın garanti sigortası onlardır. Bitince kıyâmet sigortası zâten atar...

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İnni târikün fikümu's-sâkaleyni, kitabullahu hablün memdudun mine's-semâi ile'l-arzi ve ıtreti ehlün beytii : size iki önemli şey bırakıyorum, (bunlardan birisi) semâ'dan yüryüzüne uzatılmış ip olan ALLAH (cc)'nun kitabı (Kur'ân-ı Kerîm) ve diğeri ise) benim ıtretim (neslim, zürriyetim) yâni Ehl-i Beytim!" buyurmuştur.
(Tirmizî : Menâkib 32 (5/663); İmâm Mâlik, Muvatta)

Resim --- Câbir (radiyallahu anhu) anlatıyor :Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Taif günü Alî (kv)'yi çağırdı ve onunla hususî konuşma yaptı. (Bu konuşma o kadar uzadı ki) halk : "Resûlullah (sav) amcasının oğluyla görüşmesini uzattı." dediler. Resûlullah (sav) bunu işitince "Onunla hususi (sır) görüşmeyi ben yapmadım. ALLAH yaptı. (ALLAH'ın emri ve arzusu ile yaptım)." buyurmuştur.
(Tirmizî, Menakib 3728)

Resim --- İbn. Ömer (radiyallahu anhu) anlatıyor : Resûlullah (sav) ashabının arasını kardeşlemişdi. Hz. Alî (kv) yanına gelerek : "Ashabınızın arasını birbirleriyle kardeşlediniz ama beni kimseyle kardeşlemediniz!" dedi. Bunun üzerine (sav) : "Sen dünyada da âhirette de benim kardeşimsin!." buyurdular.
(Tirmizî Menâkib (3722)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "(Alî (kv) nin kendisine :"Seni ancak mü'min olan sever. Münâfık olandan başkası da sana buğzetmez. " buyurmuştur.
(Alî (kv)'den; Nesâî, İbn Mâce, Tirmizî-hasen ve sahih kaydıyla)

Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Erkeklerinizin en hayırlısı Alî, gençlerinizin en hayırlısı Hasan ve Hüseyin, kadınlarınızında en hayırlısı Fatıma'dır." buyurmuştur.
(İbade (ra) dan; Deylemi; İbn Mâce; Tabarânî-Kebirinde; Hâkim-Mustedrekinde; İbnu Mes'ud (ra) dan İbn Asâkir; Hatîb, tarihinde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Dikkat ediniz! (Ey Alî ve Fatıma) bana sorduklarınızdan daha hayırlısını bildiriyorum. Cebrâil bana onları öğretmiştir. Her namazın ardında, on kere "Subhanallah", on kere "Elhamdülillah", on kere "Allahü ekber" deyiniz. Yattığınızda da 33 kez "Subhanallah" 33 kez "Elhamdülillah" 34 kez "Allahü ekber" deyiniz."
(Alî (kv)'den İmâm Ahmed Süneninde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan (as) ve Hüseyin (as)'a (şifâ ve koruma için) şu duayı okudu : "Eûzü bi kelimettâhi't-tammeti min küllî şeytânin ve hâmmetin ve min küllî aynîn lemmetin : her şeytândan, haşarattan ve dokunan gözden (nazardan) ALLAH (cc)'ın mükemmel olan kelimelerine (Kur'ân, esmâü'l-hüsnâ, tevhid v.d.) sığınırım. Babamız İbrâhim (as)'in; İsmâil (as)'a ve İshak (as)'a duasıdır" buyurmuştur.
(İbni Abbas (ra) dan; İbni Mâce-Sünen, tıb 3525)

Ehl-i Beyt doğrusu bizim, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den sonra en çok sevdiklerimizdir.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan ve Hüseyin'i seven kimse şüphesiz beni sevmiş olur. Ve onlara buğz eden kimse şüphesiz bana buğz etmiş olur." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce-Mukaddime 143)

Resim --- Sâd bin Ebi Râşid (radiyallahu anhu), Yâ'lâ bin Murre (radiyallahu anhu)'dan : Resûlullah (sav) ile dâvet edilen bir yemeğe giderken yolda oynamakta olan Hüseyin (as) ile âniden karşılaşınca peygamber (as) cemâtın önünde ilerleyerek iki kolunu açarak yakalamak istedi. Çocuk yakalanmamak için şuraya buraya kaçıyor. Resûlullah (sav) da çocukla gülüşerek (onu kovalıyordu). Nihâyet onu yakaladı sonra bir elini çocuğun çenesinin altına diğer elini de onun ensesine koydu bunun akabinde öptü ve şöyle buyurdu : "Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin'denim. Kim Hüseyin'i severse ALLAH'da onu sevsin. Hüseyin asbat (torunlar)'dan bir sıbt (torun) dır." buyurmuştur.
(İbni Mâce-Mukaddime 144 senedi hâsen-râvileri sika)

Resim --- Müslim ise Sahihinde 4 sened ile; Ebu Hüreyre (ra) dan :"Peygamber (sav) (bir kere) gündüz bir ara (evinden) çıkıp ne o bana, ne de ben ona bir şey söylemeyerek Kaynuka' çarşısına varıncaya kadar (yürüdü) sonra dönüp Fatime (as)'ın evinin önünde bir kenara oturdu ve (Hz. Hüseyin'i kasdederek) :"Küçük! orda mısın, küçük! orda mısın?" diye sordu. Fâtime (as) çocuğun hemen evden çıkmasını durdurdu. Bu esnâda ya çocuğu giydiriyordu, ya da saçını başını yıkayıp tarıyordu, sanıyorum. Sonra çocuk koşarak geldi. Peygamber (sav) çocuğu kucakladı ve öptü. Daha sonra : "ALLAH'ım! Sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev!" buyurmuştur.

Resim --- Bera (radiyallahu anhu) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i gördüm. Hz. Hasan (as)'ı omuzunda taşıyordu ve de : "ALLAH'ım! Ben bunu seviyorum, onu Sen de sev!" buyuruyordu.
(Buhârî, Megazi-78; Müslim, Fezailü's- Sahabe 58-59 (2422); Tirmizî, Menâkib 3784)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz Hasan ve Hüseyin (as)'a bakarak : "ALLAH'ım! Ben bunları seviyorum, Sen de sev!" buyurmuştur. (Tirmizî, Menâkib 3784)

Resim --- Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e : "Ehl-i Beytinden hangisini en çok seviyorsun? Diye sorulmuştu. "Hasan ve Hüseyin!" diye cevap verdi ve Hz Fatıma (as)'a "Benim oğullarımı bana çağır!" diye emreder, onları getirtip koklar kucaklardı." (Tirmizî, Menakib-3774)

Resim --- Yâ'lâ İbn Mürre anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hüseyin bendendir, bende Hüseyin'denim. ALLAH Hüseyin'i seveni sever. Hüseyin "esbat"tan biridir."
(Tirmizî, Menakib 3777; İbni Mâce, Mukaddime 144)

Esbât : sıbt (torun) ın çoğulu olup hayırlı torunlar zinciridir...

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin iki gencidir." buyurmuştur. (Ebu Sa'îd Tirmizî, Menâkib 3778)

Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hasan, Hüseyin cennet gençlerinin seyyididir."
(Hasen ve sahih olarak Şeybe; İmâm Ahmed; Tirmizî; Tabârâni-Kebir; Ebu Nuaym; İbn Adiyy; Ebu Asakir; Ebi Saîd (ra); Ömer (ra); Enes (ra); ve İbn Mes'ud (ra) dan)

Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Mehdi benim ıtretimden, Fatima evlâdındandır." (Ümmü Seleme (ra) dan Deylemî; İbn Mâce; Hâkim-Müstedrek'te; Tabârânî-Kebir)

Resim --- Abdullah İbnu Şaddâd babası (ra)'dan rivâyet ettiği hadis-i şerîfte Resûlullah (sav)'ın Hasan ya da Hüseyin'i yere bırakıp tekbirle namaza durduğunu ve secde uzayınca başını kaldırıp baktığında Resûlullah (sav)'in sırtında çocuğu gördüğünü ve namaz bitince : "Ey ALLAH'ın Resûlü! namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki bir hadise meydana geldi zannettik veya sana vahiy indi zannettik"diye soranlara :" Hayır, bunlardan biri hiç olmadı. Velâkin oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim). buyurdu" demiştir.
(Nesâî, İftitah 2,229,230)

Resim --- Selmân (radiyallahu anhu) anlatıyor : Ubeydullah İbn Ziyad keferesine Hz. Hüseyin (as)'ın başı getirildi. Elindeki çubuğun ucuyla burnuna dürtüyor ve : "Bu kadar güzelini de hiç görmedim!" diyordu. Ben de : "O (Âl-i Beyt arasında) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e en çok benzeyen idi" dedim.
(Buhârî, Fezâiü'lü'l-Ashâb 22; Tirmizî, Menâkib 3780)

İsimlerine yazık ya, Ubeydullah denilen kâfir, Yezid denilenin kâfirin Kûfe valisi idi.
Hepsine yazıklar olsun...
Tecellînin garib cilvesi ki Aşare-i Mübeşşireden Sâd İbnu Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'nun oğlu Ömer; Rey şehrine vali olabilmek için, 72 kişilik İmâm-ı Hüseyin (as)'in aile ordusuna karşı binlerce kişilik ordunun komutanı olur.
Hz. Hüseyin (as) la beraber ailesinden 19 kişi ve toplam 72 baş keser, çuvallara doldurup, kadınları zincire vurdurup sürüklerken, Hz. Hüseyin (as) kızı Zeyneb vâlidemiz göklere bakarak :
"Sana salât-ü-selâm olsun yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) oğulların katledildi, kızların zircirlere vuruldu!" diye ağlamıştır...
Bu acı ağıdın Arapçası var idi ancak bulamadım.
İbn Ziyad denilen (veled-i zinâ) elindeki çubuğu Küfe'de, yerlere dökülmüş başlardan Hz. Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ın dudakları arasına sokarak kaldırmak isteyince, Zeyd İbn Erkam (radiyallahu anhu) :
"Kaldır o çubuğu, kendisinden başka ilâh olmayan Zât'a yemin olsun, ben Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in dudaklarını bu dudakların üzerinde onları öperken gördüm!" der ve ağlar.
İbn Ziyad ise : "Allah gözlerini ağlatsın! yemin olsun ki bunak bir ihtiyar olmasaydın kelleni uçururdum" der.
Zâlim oğlu zâlimin yanından ayrılan Zeyd İbn Erkâm (ra) :
"Ey Arab cemâati! bugünden sonra artık kölesiniz! Hz. Fatıma oğlu Hüseyin (aleyhi's-selâm)'ı katlettiniz. Başınıza Mercâneyi (Ubeydullah İbn Zeyd) emir yaptınız. O ise sizin hayırlılarınızı öldürecek, şerlilerinizi de köle yapacaktır." demiştir.

Asırların ardından olanlara bir bakın...
Bu hâinlik ve zulmün sonucu, o topraklarda ilâhî intikamın ateşi ve dumanı hiç susmadı.
Hâlen de öyle. Kıyâmete kadar da...
Şu günlerde ise iyice azdı azgınların ateşi!
Kan gövdeyi götürüyor o topraklarda...
ALLAH (cc) ümmet-i Muhammed'e acısın ve yardım etsin....
Âmin!

Bu vahşi ve alçakça cinâyete kimse kılıf bulamamıştır.
Ve bu zalim Emevî yarasının kanı hiç dinmemiştir, gönüllerimizde...
Irak ehlinden bir adam gelip Abdullah İbn. Ömer (radiyallahu anhu)'dan, elbisesinde öldürdüğü sivri sineğin kanının hükmünü sorunca :
"Şuna bakın, neden suâl etmekte! Resûlullah (sav)'in oğlunu öldürdüler, sivri sineğin kanından süâl ediyorlar. Ben, Resûlullah (sav)'in "Hasan ve Hüseyin, dünyadaki iki reyhanım (kokulu çiçeğim) !" buyurduğunu işittim" demiştir.

Cihânın en büyük cinâyeti hilâfet tahtı için işlenmişti, oysa;

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Hilâfet Medine'de, saltanat (meliklik) ise Şam'dadır." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Buhârî-Tarihinde; Hâkim, Müstedrek'inde ve İbn Asakir; Ebu Nuaym)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Benden sonra ümmetimde hilâfet 30 sene sûrecektir. Bundan sonra saltanat (melikler) devri gelecektir."
(Sefine (ra) dan; İmâmı Ahmed; Taylâsî; Nâim; Ebu Yâ'lâ; Begavî; İbn Hibban; Tirmizî)

Azîz kardeşim,bu âciz kardeşinize yüce RABB'im (celle celâluhu) nâsib buyurdu da iki kere Bağdad-Kerbelâ üzerinden Ümre Haccına azmettik.
O topraklarda ve makamlarda ayak izi ve göz yaşı bıraktık, şükürler olsun. Anlatılması doğru olmayan güzellikler yaşadık.
Rahmetli Hoca Amcam, bir Ehl-i Beyt görürsen gözünün içine bak çok güzeldir ve rengini seçemezsin, ışık saçar demişti.
İlk seferde iki oğlum ve hanımla idim. Kâr-ü-belâ karargâhından çıktım ki ileride bir köşede herkesten uzakta örtülere bürünmüş bir hatun elindeki küçük çıkını gösterip salladı.
Ben ise anlayamadım, satıcı sandım ve ilgilenmedim.
Yola çıktık Ümre Haccı görevini yapdık, Ancak; hâl içinde hâl oldu ki tekrar Kerbelâya uğrayıp o şahsiyeti bulmam gerekti.
Ancak otobüs şöförü ve içindekiler : "Olmaz, kardeşim geç kaldık.
Zâten gelirken ziyâret oldu, bitti!" diyorlardı.
İsrâr ettim. Neticede bana 10 dakika süre verildi.
Dört bir yana koştum! Ancak, bulamadım.
"Umudum ve zamanım bitti!" deyip dönerken önümde örtülere bürünmüş bir elde, aynı çıkın havada sallanıyordu.
Çıkını aldım. Parayı almadı. Önüne atarken sadece gözlerini gördüm ki hârika ve ışık saçıyordu...
Gerçekten; babası Ehl-i Beyt olan genç bir hanımdı...
Çıkının içinde her kokudan konulmuş hârika bir kokteyl vardı ve ben başka çıkınlar da görmedim ortada....

İkinci Kâr-ü-Belâ kervanında Lisede okuyan kızım Ahsen de var idi.
Gök mavisi hac elbisesi ile Kâbe'yi beraber tavaf ederken her dönüşte yüz yaşından fazla tamamen çökmüş ve bir iplik çeksen kırk yaması dökülür bir nineye yardım etmek istiyor, ben ise "bırak, o kendisi tavafını yapıyor!" diyordum.
Görevli Arablar ise ona çok hürmet ediyorlardı.
Sonra; Ahsen, hacca beraber gittiğimiz insanlarla buluşma yerine gitti.
Ben bir tavaf daha yapıp, merdiven başına vardığımda, o ninecik, Ahsen'i kolları arasına almış Kâbe'ye karşı dua ediyordu.
Beni görünce : "Ehlen sehlen (oğul) !" dedi.
Ben de içimden "Ehl-i Beyt midir, gözüne bakayım..." derken :
ALLAH Tealâ ve eliyle gösterdiği Kâbe üzerine yemin edip Ehl-i Beyt kızı olduğunu söyledi.
Biz, Ehl-i Beyt (aleyhi's-selâm)'ın feraset ve basîretini kitablarda okumadık bizzât yaşadık...
Ayrılırken koluna girmek isteyince önce irkildi ve sonra "oğlum, oğlum!" diyerek sol koluna girmemi istedi.
Birlikte Kâbetullah'a yürürken üç beş riyâl vermek istedim de : "Haram, haram!" dedi.
Ben ise "Sadaka değil ki oğlundan annesine hediye!" deyince fakîrlere benim için vereceğini söyledi ve candan bir dua daha buyurmuştur..

Azîz kardeşim, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) meclisinde ve evinde kimse için ayağa kalkmaz idi.
İstisnâsı Fatıma (aleyha's-selâm) vâlidemiz olup; o girince kalkar, alnından öper ve kendi yerine oturturdu.
Fatıma vâlidemiz elini öperken aynı anda (sağ eller birleşik iken) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'de Fatime annemizin elini öperdi ki bunun tasavvufi adı "naz-niyâz"dır.
Bazen de alnından öperdi ki sünnet olan budur.
Ben de çok yakınım olan kızımı, gelinimi, kız kadeşimi alnından öperim.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu ilgisine sebeb; Fatıma vâlidemiz; kıyâmete kadar bedenen-nefsen-kalben-ruhen ve diğer letâifleriyle birlikte saf, arı ve korunmuş Muhammedî zinciri, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e bağlayan ilk halka olmasıdır.
Seyidlik ve Şerîflik sebebi Fatımatü'z-Zehrâ vâlidemizdir.
İmâm-ı Alî (keremullahi veche) ise tevhidin tamamlayıcısıdır.
Kâinâtta; mübârek neslin annesiyle anıldığı bir Meryem (aleyha's-selâm) ve İsa (Meryem'in oğlu) (aleyhi's-selâm) vardır, bir de Fatimatu'z-Zehrâ validemiz (Fatıma'nın oğulları) Halifetu'r-Resûl Hasan (aleyhi's-selâm) ile İmâmü'r-Resûl Hüseyin (aleyhi's-selâm) dir.
Dikkat buyurunuz ki biz; meliklerin, padişahların, kralların devlet politikası hırsı ve emeliyle oluşturduğu ve devâm ettirdiği hilâfet ve imâmetten bahsetmiyoruz.
Hava, su, toprak ve ateş gibi, o gün de, bugün de ve yarın da var olacak Muhammedî sistemin zâhir ve bâtınından anlatıyoruz.
Devletlerin kurduğu hilâfetler, imâmlıklar ve tarikatlar ne acıdır ki onların oyuncağı olmakla kalmayıp güzelim dinimizi de oyuncak ettirdiler... Söyleyecek çok ama, insaf ve vicdan sahibi yok...
Bilemiyorum, ne demeli...

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Fatıma benden bir parçadır, onu öfkelendiren beni öfkelendirmiş olur!" buyurmuştur.
(Buhârî)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Fatıma, benim bir parçamdır. Onu sıkan beni de sıkar, onu ferah tutan beni de ferah tutar. Şüphesiz ki kıyâmet günü; benim nesebim, sebebim ve sıhrımdan başka nesebler kesilecektir."
(El Mesur (ra) dan; İmâm Ahmed; Tabâranî-Kebirinde; Hâkim-Müstedrek'inde; Beyhakî- Sünen'inde)

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kıyâmet günü olunca, bir münadi şöyle seslenecek :"Ey Mahşer halkı gözlerinizi kapayın, Fatıma Bintü Muhammed (as) geçecek!" buyurmuştur.
(Kütüb-i sitte şerhi 13/44)

Resim --- Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), üzerinde siyah nakışlı bir kumaş olduğu hâlde sabahleyin (evinden) çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına soktu. Sonra Hüseyin geldi, onu da soktu. Sonra Fatıma geldi onu da soktu. Sonra Alî geldi onu da örtünün altına soktu ve sonra da : "Ey Ehl-i Beyt ALLAH günâhlarınızı (kulluk kirinizi) giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!" âyetini okudu. (Ahzâb 33/33) buyurmuştur.
(Müslim, Fezâilü's-Sahâbe 6/ (2424)

Resim --- Cemî' İbn Umeyr et Teymi anlatıyor : Halamla birlikte Hz. Aişe (radiyallahu anha)'nın yanına gittim. Hz Aişe (radiyallahu anha)'ya : "Hangi kadın Resûlullah (sav)'e daha sevgili idi?" dedim. "Fatıma" dedi. "Ya erkeklerden?" dedim. "Fatıma'nın kocası! Zirâ bildiğim kadarıyla (Alî (kv)) çok oruç tutar. Çok namaz kılardı!" dedi.
(Tirmizî, Menakib-3873)

Resim --- Ûmmi Seleme (radiyallahu anha) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Fetih senesinde Fatıma'yı çağırarak hususî (sır) konuştular. Fatıma ağladı. Sonra tekrar hususî konuştular. Fatıma bu sefer güldü. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefât edince, Fatıma'dan o ağlama ve gülme hususunda sordum. Dedi ki : "Önce Resûlullah (sav) bana öleceğini haber verdi, ben de ağladım. İkinci konuşmamazda benim İmran Kızı Meryem hâriç diğer kadınların cennette efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm."
(Tirmizî, Menâkıb 3872)

Resim --- Bu hususta en kavi delil ise şu hadis-i şerîftir : "Fâtıma, Meryem hariç cihân kadınlarının efendisidir."
Fatımatü'z-Zehrâ vâlidemizden Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in nesli devâm etmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den önce vefât eden kızı Rukiye (radiyallahu anha)'nın oğlu Abdullah ile Zeynep (radiyallahu anha)'nun oğlu Alî çoçukken ölmüşler, Ümmü Kûlsüm (radiyallahu anha) ise doğum yapmamıştır.
Fatımatü'z-Zehrâ vâlidemiz; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ilk zevcesi olan Hz. Hadîce validemizden doğan dört kızının en küçüğüdür. Hicretten 18 yıl önce miladî 605'te Mekke'de doğmuş ve hicretten 11 yıl sonra m. 632'de HAKK (cc)'a yürümüştür. 18 yaşında evlenmiştir.
Hasan, Hüseyin, Ümmükülsüm ve Zeyneb (as)'ın anneleri olan validemizin kabri Cennetü'l - Bâki'nin girişindedir.
Hepsine salât-ü- selâm olsun.
Fatıma (aleyha's-selâm) vâlidemiz hayâ timsâli olup vasiyeti üzere; Esmâ binti Ümeys ile Hz Alî (keremullahi veche) küçük bir çadır içinde yıkanmasında bulunmuş ve geceleyin görülmeden defnedilmiştir.
Bu inceliğe dikkat çeken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kıyâmet günü olunca, perde gerisinden bir münâdi şöyle seslenecek :
"Ey Mahşer halkı gözlerinizi kapayın Fatıma binti Muhammed geçecek!" denileceğini buyurmuştur...
Namazını İmâm-ı Alî (keremullahi veche) kıldırmış hicretin 11. yılı Ramazanın üçünde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den 6 ay sonra Hakka yürümüştür.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ailesine, Ehl-i Beytine, ashabına ve ümmetine selâm olsun. Konumuzu kapatmadan asil ve vefâkâr annemiz Hatice binti Hüveylid (aleyha's-selâm) dan da bahsedelim :

Resim --- Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) anlatıyor : Cebrail (aleyhi's-selâm) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelerek : "Yâ Resûlullah" dedi. "İşte Hatice geliyor. Beraberinde bir kab var, içerisinde katık mevcûd. O yanınıza ulaştığı vakit, Ona RABB'inden selâm söyleyin ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette, içerisi oyulmuş inciden mâ'mul bir evle müjdeleyin..."
(Buhârî, Menakibü'l-Ensâr 20; Müslim Fezailü's- Sahabe 7 (2432)

Resim --- Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hanımlarından hiçbirine Hz. Hatice'ye karşı duyduğum kıskançlığı hiç duymadım. Hâlbuki onu hiç görmüşlüğüm de yok. Ancak, Aleyhi's-salâtü ve's- selâm onun yâdını çok yapardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hatice'nin dostlarına da gönderirdi. Bazen Ona : "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok!" derdim de bana : "Onun gibi var mıydı, o şöyleydi, o böyleydi! Benim çocuklarım ondan oldu" diye karşılık verirdi. Aişe (radiyallahu anha) devâmla : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Hatice'den üç yıl sonra benimle evlendi."
(Buhârî, Nikah 108; Müslim, Fezailu's- Sahabe 73 (2434); Tirmizî, Menakib 3885)

Resim --- İmâm-ı Alî (keremullahi veche) anlatıyor : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Âhiretin en hayırlı kadını Meryem bintu İmrandır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice bintu Hüveylid'dir." Ravi bunu söylerken eliyle semâya ve Arza işaret etti."
(Buhârî, Menakibü'l-Ensar 20; Müslim Fezailü's- Sahâbe 69 (2430)

Hatice vâlidemizin dünyadaki fâzileti Ehl-i Beytin devâmı, Meryem (aleyha's-selâm)'ın âhiret fâzileti ise İsa (aleyhi's-selâm) ile âhiret mükâfâtıdır.
Hatice vâlidemiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile 25 yıl birlikte yaşamış ve ilk imân eden olup dört yıl tek başına onun yanında çile ashabı olmuştur.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise Onun üzerine hiç evlenmemiştir.
Salât-ü-Selâm olsun!


EHL-İ BEYT'İN

Seyrin sahil sal Âşık
Aşk Ummanın dal Âşık
Binbir çile çal Âşık
Sazını EHL-İ BEYT'İN...

Resim

Yaşa, YÂR bakışını
Sineye akışını
Bezmi bahar kışını
Yazını EHL-İ BEYT'İN...

Resim

CAN'da CANAN cem eyle
Aşk-i pâkin dem eyle
Yârene merhem eyle
Tozunu EHL-İ BEYT'İN...

Resim

VEDÛD vuslât dilemiş
Rızasına belemiş
Dost MUHAMMED elemiş
Tuzunu EHL-İ BEYT'İN...

Resim

RABB'ın pâk-ü tâhiri
Nesl-i necib mâhiri
Sür, gel... Bâtın- zâhiri
İzini EHL-İ BEYT'İN...

Resim

T FATMA ANA aşına
Kan ol gözün yaşına
Yastık eyle başına
Dizini EHL-İ BEYT'İN...

Resim

BELÂ! ne? Ahide sor
Şe'ende şâhide sor
Şüphesiz ŞEHÎD'e sor
Özünü EHL-İ BEYT'İN...

Resim

Kör, köre kandil sorar
Uyanmayan bîkarar
Uyanan sırla sırar
Gözünü EHL-İ BEYT'İN...

Resim

HASAN- HÜSEYİN deme
ŞAH'a kusur eyleme
Salâvâtsız söyleme
Sözünü EHL-İ BEYT'İN...

Resim

İHVÂNİ dört âlemde
Cümle cihânla cemde
Göster, derunî demde
Yüzünü EHL-İ BEYT'İN...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Kul İhvani yazdı:Resim

BATMAYAN RAHMET GÜNEŞİMİZ (sav)


Bismillâhirrahmânirrahim.
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...


Âlemlerin Doğmasında Nebiyyü'l- Ümmî,
Rahmetenlilâlemin Habibullah!
Allahuzülcelâle irsal ediciği Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem
Güneşimizin Gönüllerimize DOğuşu Dâim-Kâim olsun!


O'nu BİLmede, BULmada, OLmada ve Yaşayıp-Yaşatmada,
O'nun Adına, Hesabına ve Şerefine,
Habibî-Hasbî Hizmetçisi Olarak Şehâdetiyle şereflenmeyi,
Tüm Ümmeti için Rabbımızdan diler dua ederiz..
Kandilimiz mübarek Nur-u MîM'imiz hep Işısın!.



GEÇENDE TEVBE BİRLİĞİMİZ
ŞU ANDA RIZA BİRLİĞİMİZ
GELENDE DUA BİRLİĞİMİZ
SON NEFESTE ŞEHÂDET BİRLİĞİMİZ

RESÛLULLAH (sav) DE BİZ OLSUN!

İNŞÂALLAH!..



Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...

Âmin!
Yâ Latîf!
Yâ Kerîm!
Yâ Rahîm!
Yâ Vedûd! (cc)…

Âmin! Âmin!

Muhammedi Muhabbetlerimizle...


Resim

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Sen’i seven her ruh uludur ya Resûlallâh!
Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!
Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh,
Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!
Beklemez bir başka iltifât Sana erenler,
Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!
Gönül gözleriyle bir kere seni görenler,
Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!
En son nur-ye tarafından 12 Mar 2009, 09:55 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Resim

tut elimi...
yagmura hasret kalmıs toprak gibi
kupkuru hasret yuregim sana...
o güzelim gül kokan yagmurlarınla
tut elimi efendim beni bırakma...

tut elimi;
ne olur ,sevgiyi bilmeyenlerle yasatma.
cek elimden al yanına beni bana bırakma
bakınca gözlerinle parlayan nurunla
tut elimi efendim beni bırakma...

tut elimi
sana sevdalı genc bir yurek var burda
daha filizlenmiş yeni ;serpilecek baharda
damarları buyusun kalmasındarda
tut elimi efendim beni bırakma...
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

sevgi sırrın sahibi nur-ye ve habibi kardeşlerimiz Allah cc razı olsun!
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de inşâallah..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

MUHAMMEDi SEVgi SIRR-ını BİLen-BULan-OLan ve YAŞAyan, MUHAMMED sav efendimizin SEVGİlisi
SEVGİyeSEVen, SEVilen, SEVGİLİ deki CANlar sİZİ İZlemekteler ELHAMDÜLİLLAH.


Yâ Latîf! (c.c)
Yâ Kerîm! (c.c)
Yâ Rahîm! (c.c)
Yâ Vedûd! (c.c)…

Âmin! Âmin!


MUHAMMEDİ MuHABBetlerimİZle!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Bismillâhirrahmânirrahim.

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...


RASÛLULLAH (sav)

Kıtmirin Kul İhvâniyem
Rabbım bâki ben fâniyem
Şefâat kıl divâniyem
Şaşkına yâ Rasûlullah!..


*

Kulluk dengesi denklendi
Üstüne akıl eklendi
Mâsivâ yükü yüklendi
Taşkına yâ Rasûlullah!..


*

Yanarım cemâlin ile
Muhabbet kemâlin ile
Ehl-i Beyt ü âlin ile
Aşkına yâ Rasûlullah!..


*

Deli gönlüm viran eyle
Hâl-i hazır “Hira” n eyle
Canım Cânan çıran eyele
Meşkine yâ Rasûlullah!..


*

Şu cihan dar geldi bana
Ağlıyorum yana yana
Kıtmir et beni Ravzana
Köşküne yâ Rasûlullah!..


14.02.2002 17:44



Divâni : f. Deli. Aklı başında olmayan.
Mâsivâ : Ondan gayrısı. (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler.
Cemâl : Yüz güzelliği. Fertteki güzellik. * Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi. * Hak ile söylenen doğru söz. * Hüsün.
Kemâl : Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet. * Değer, baha. * Fazlalık. * Sıdk ile yapılan güzel iş.
Hıra : Mekke-i Mükerreme'nin civarında bulunan ve Hz. Peygamber'e (A.S.M.) ilk vahyin geldiği mağaranın ismidir. Bu mağaranın bulunduğu dağa Hırâ dağı denildiği gibi, Harrâ veya Cebel-i Nûrl da denilmektedir.
Çıra : Yağla ışık veren aydınlatma âleti.
Meşk : Aşkı icra etmek. Bilmeyene bir şeyi öğretmek.
Kıtmir : Ashab-ı Kehf'in köpeğinin adı. * Hurma ile çekirdeğinin arasındaki ince zar. Çekirdeğin arasındaki ince pürüz. * Hakir ve küçük olan şeylerde mesel olmuştur.
Ravza-yı Mutahhara : Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha.
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

Kaynaklarımızın verdiği bilgiye göre, Allâh Rasûlü'nün sut annelerinden biri de Sevbiyye Hatun'dur. Bu hatun, Rasûlullâh'ın düşmanı Ebû Leheb'in câriyesi idi.

Sevbiye Hatun, Ebû Leheb'e yeğeninin doğum müjdesini haber verince, Ebû Leheb, sırf kavmî asabiyetten dolayı bu câriyeyi âzâd etti. Bu ırkî asabiyetten meydana gelen sevinç bile, Ebû Leheb'in Pazartesi geceleri azâbını hafifletmeye yetti.

Ebû Leheb'i .ünden sonra bir gece rü'yâda gördüler ve sordular:

-Yâ Ebâ Leheb, hâlin nasıl?

- cehennemdeyim; azâb içindeyim!. Ancak pazartesi geceleri azâbım hafifletiliyor. O gecelerde parmaklarımın arasını emiyorum. Oralardan su çıkıyor, suyu içiyor ve serinliyorum. çünkü, Pazartesi günü Sevbiye koşup bana "o sabah Allâh Resûlü'nün doğduğunu" müjdelemişti; ben de onu âzâd etmiştim. Bunun karşılığı olarak Allâh, Pazartesi geceleri bana, azâbımı hafifletmek gibi bir ihsanda bulunuyor.

İbn-i Cezerî:

"-Ebû Leheb gibi bir kâfir, Allâh Resûlü'nün doğduğu gün gösterdiği sırf kavmÎ bir sâikle cehennem içinde faydalanırken, kıyas etmeli ki, bir mü'min o gece hürmet gösterip Kâinâtın Fahr-i ebedîsi askına gönlünü ve sofrasını açacak olursa, Hakk tarafından ne turlu lütuf ve keremlere nâil olur!.. Lâyık olan, Allâh Resûlü'nün doğdukları ayda toplantılar yapıp ziyâfetler vermek, fakirleri her turlu iyilik ve sadakalarla sevindirmek ve Kur'ân okutmaktır..." der.
Resim
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

ResimResimResim

Gönlümün GÜLÜne!..Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

GÖNLÜMüzün GÜLü,

Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem, şair Hassan için, mescidde özel bir kürsü yerleştirdi. Üzerine çıkıp oturur ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemi savunacak şiirler söylerdi. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle derdi:
"Allah, Hassanı, Allah Resûlünü savunduğu sürece, melekle destekler."
Aişe radıyallahu anha. Buhârî.


Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Şiir söz gibidir, güzeli güzel, çirkini de çirkindir."
İbn Ömer radıyallahu anh. Taberânî.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yanındaydım. Ona, Süveydin şiirini okudum:
"Haremde de akşamlasan ölüme güvenme.
Çünkü ölüm, herkesin başına gelecektir.
Yolunda düzgün yürü ki, umduğunu bulasın.
Her dost, dostundan bir gün mutlaka ayrılacaktır.
Her azık, saklasan da bir gün mutlaka bitecektir.
iyi ve kötü yanyana beraberdirler.
Her biri, gelirken sana yepyeni gelecektir."


Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bu adam bana kavuşsaydı, mutlaka müslüman olurdu."
İbn Müslim radıyallahu anh. Taberânî.
Resim
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »



Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır.

Bu gelen tevhid ü irfan kanunudur.

(Mevlid'i Şerif'ten)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »



Ya Habiballah bize imdad kıl,

Son nefes didarun ile şad kıl.


(Süleyman Çelebi)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ


21.Ve ma erselnake illa rahmetel lil âlemin

21. (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
(ENBİYÂ 21/107)

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebîyyike, ve
Rasülûke ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...

Yâ Latîf! Celle Celalihu
Yâ Kerîm! Celle Celalihu
Yâ Rahîm! Celle Celalihu
Yâ Vedûd! Celle Celalihu
Yâ ALLAH Celle Celalihu

Âmin! Âmin!
En son nur-ye tarafından 11 Ağu 2009, 03:57 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »



Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel Kendi güzel Muhammed

(Yunus Emre)

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

Yâ MUHAMMED (sav) !..

Benim değil bunca efkâr
Bunca AŞK bunca Ah ü zâr
İçimdeki ESen rüsgâr
Sırr Nefesin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

Medine à Muhabbet, doğru
AŞKla YAN-AN Ârif Bağrı
AYNı Anda yedi Çağrı
SENin SESin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

SEVen SEVilen SEVgili
TEVHİDin Tacıdır SEVgi
Gece-gündüz Göğsüm gibi
AŞK KAfesin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

GAYRı GÖsteRme gÖZümü
Sırrınla SIRRla sÖZümü
VECHine çevir ÖZümü
“Lebbeyk!..” desin Yâ MUHAMMED (sav) !..


*

KUL İhvanî AKLın Atsın!
Varını VARına KATsın!
BURAda ORAda TATsın!
AŞK Neşesin Yâ MUHAMMED (sav) !..


26.03.97 12:55


SEHER YELine doğru
Dışarda delice esen bir rüzgar
dedim ki kardeşime, ''Mubarek Muhteşem Muazzam gecede Bütün kainata dUYurmaya aracı OL SESimizi neyimiz varsa feda olsun Ona.... SENİ SEVİYORUZ YA RESULALLAH Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz.




Sadakallahül Azim. Lebbeyke ya Rabbena! Sadeyke ya Rabbena! Vel hayrü küllihu fi yedeyke!






بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ


21.Ve ma erselnake illa rahmetel lil âlemin

21. (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
(ENBİYÂ 21/107)

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebîyyike, ve
Rasülûke ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...

Yâ Latîf! (c.c)
Yâ Kerîm! (c.c)
Yâ Rahîm! (c.c)
Yâ Vedûd! (c.c)…

Âmin! Âmin!
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 1250

Tarikatın besmelesi, Tenezzül le Tevazu’
RABBimin Rahmet Güneşi, Bulut eyleyen Su-Buzu
Eğ başını Kul İhvanî! “SU” gibi “Secde” et HAKK’a!
“Mide”den “Kalb”e geç, terk et: Biber-Limon-Şeker-Tuzu…



31.12.95 20:52


9.cu defterden
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

DOĞ-ÂN SEN-SîN
Ey SEVgili!..


Resim

ZEVK 3738

BiL-BuL-OL da YaŞa AŞKla! İç, Muhammedî Şuûru!
BİZ-BİR-İZ Resûl (sav) Yolunda, İZle Subhanî Sürûru!
HoŞ GELdin Saadet Getirdin! Tenezzülle – Tevâzuyla
SEVgi sehERine Doğdun, MuHAMMeD'in Üç MîM Nuru!.. (sav)


04.07.09 23:41
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Resim
EY YÂR! Resim



Gecenin AYazında,
Üşüyorum Ey YÂR.

Resim

SEVGİ ADın dilimde,
sÖZçüklerimi titretiyor.

Resim

Yüreğimde ki rüzgâr,
SEVDÂN ile diniyor.

Resim

İÇimde ki fırtına
Beni sANa getiriyor.




HCRMD
11.08.2009
02:50
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

EY YÂR! Resim

ResimÖMRÜne Ömrü mü SUnduğum,
ResimgÖZünde gÖZü mü gÖZettiğim,
ResimgÖZü mü KarANlıkta AYdınlatAN,
ResimEy YÂR, ISlak gÖZlerim senin.
ResimsOnSUz Yüreğine al YAŞAt!...



HCRMD


04:43
11.8.2009
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
kulihvani yazdı: ZEVK 1207

Ak kor olan kızıl alev, aks-i sedâ saçımdaki
Aşk yangını… garib yangın başka başka biçimdeki
Seni sonsuz seviyorum Yâr… Ben, Sensiz yaşayamam
Senin kanın kalbimdeki Senin sevgin içimdeki…
Tevhid

12.12.1995 16:12


Resim

13+∞ YÂR… ben sensİZ YAŞAyamam!....

ResimResimResimResim

ResimResimResimResimResimResimResimResimResim
En son nur-ye tarafından 19 Eyl 2009, 00:39 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

LAYACAKSIN!..

Sen Rasûlü seviyorsan
Peşi sıra gidiyorsan
Eğer âşığım diyorsan
Dört mevsim ağlayacaksın!..


*

Pâre pâre pârelerin
Yâr elinde çârelerin
Kanı dinmez yârelerin
“SIRR”ınla bağlayacaksın!..


*

Çile Çölü, ıssız-sessiz
Ne siz kalacak ne de BİZ
Coştukça CANda Ak Deniz
Göz yaşı çağlayacaksın!..


*

Olmayacak dinleyenin
Dinlese de anlayanın
Aşk Ateşi çevre yanın
Sîneni dağlayacaksın!..


*

Her dönenin döndüreni
Çıkaranı – indireni
Bul İhvanî sende seni
Gönlünü eğleyeceksin!..


16. 06. 96 10:45
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

Bismillâhirrahmânirrahîm

(Dudakta başlayıp dudakta biten rahmet anahtarım)

Yâ Latîf!
Yâ Kerîm!
Yâ Rahîm!
Yâ Rahmân!
Yâ Hannân!
Yâ Mennân!
Yâ Deyyân!
Yâ Furkân!
Yâ Sultân!
Yâ ALLAH! (cc)

Lâ ilâhe illâ Allah
Muhammede’r- Resûlullah..


EFENDİM!…

Yol yokuş yoruldu AŞKın Kır Atı
Aramızda engel Sırrın Sıratı
Sende Senden Sana Senle Hayatı
Rehindir Âşığın Canı Efendim..

*

Niyaz ARŞa çıkar Meydan Erinde
“Ah!” ı “ALLAH!” olur derdi derinde
SEVilene Naz yakışır yerinde
Helâldir SEVenin Kanı Efendim..

*

Gönül Kulağımız deldiren Şükür
Dilim, dilim DİLim dildiren Şükür
KULluğun âczini Bildiren Şükür
Olmaz bînişanın Şanı Efendim..

*

AŞKın Ateşiyle yaram sararım
KIBLEsiz kalırım kalmaz kararım
Peşinde kaybolur kendim ararım
Ben gibi kim sever SENi Efendim..

*

AKIL Dağlarını aştık İhvanî!
Şâhidler Şehrinde şaştık İhvanî!
BENlik Kuyusuna düştük İhvanî!
Bilmem BEN neylerim BENi Efendim..


06.02.09 10:44
a k s a r a y
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön