Bağışlasam bağışlanır mıydım acep?
- gullale
- Özel Üye
- Mesajlar: 1362
- Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00
Bağışlasam bağışlanır mıydım acep?
Bağışlasam bağışlanır mıydım acep?
Hüsn-i Yusuf Efendi büyüyünce yeri dar gelmiş kendisine.
Babasının yerlerde sürükletilip, boğazın sularında boğdurulduğu, annesinin kederden kahrolup öldüğü payitahtta kalmaya yüreği el vermemiş.
O dönemlerde Bağdat, Basra, Şam hayli karışıkmış. Mezhepler, fikirler birbiriyle çatışma halindeymiş. Horasan erenlerine katılmayı düşünüp Hindistana yönelmiş ki, babasının:
O topraklardan çıkacak dinin yenileyicisi; Müceddid-i Elf-i Sani. dediğini duyar işitirmiş.
Hüsn-i Yusuf Efendi çeşitli duraklardan sonra Heratta karar kılmış.
İlim meclislerine devam ediyor arta kalan zamanlarında da babası gibi medresenin bahçesinde çiçek yetiştiriyormuş. Tâ ki o bahara dek.
Nasılsa o hilebaz, o lâle-i beyaz onu devletlilerle yakın düşürüne dek.
Hüsn-i Yusuf Efendi bir lâle yetiştirir. Bu, süt beyazı bir lâledir ve üzerinde bir ebru çalışması gibi bir desen vardır; bir isim yazılıdır. Akik hareli bir yazı:
Sultan Hüseyin Baykara.
Ah kader
Elinde lâle-i beyaz, aklında da aka yazılmış kara: Devletlilerden uzak durasın!
Yüreği geri geri giderken ayakları çekip götürmüş onu Cihânârâ Sarayına.
Hükümdar bu lâleye karşılık sarayındaki en güzel cariyeyi Hüsn-i Yusuf Efendiye hediye etmiş. Daha o sabah lâleyle aynı zamanda:
Bu güzel, Heratın altın ağaçlı, gümüş meyveli bahçelerinde salınsa yakışır. Diye sunulmuş sultana.
Öyle bir güzelmiş ki Ay yüzünde yay kaşları rastıkları çatlatır, saçları güneşi kıskandırırmış. Yanağının gamzesine göz düşüren, dipsiz bir kuyuya; gayya kuyusuna düşer gibi kayar, kaybolurmuş. Gözleri Ah hareli hercai menekşe gözleri, nilgûni; lacivert atlas bir gecede parlayan yıldızlar gibiymiş. Sultan:
Say ki bahçe senin bağ senin. Ömrüm oldukça tahtımın gölgesindesin. Bundan geru sen de gülşenin şahısın. der, başına kızıl yakuttan lâleler işlenmiş bir taç giyindirir Hüsn-i Yusuf Efendinin.
Her bahar, lâlenin yeşil mantosunu üstünden atıp, ak göğsüne sevgilisin adını dövdürmüş âşıklar gibi kendini açmasını beraber gözler olmuşlar padişah ile gülşenin şahı.
Bu iş giderek bir şenliğe dönüşmüş. Sultan etrafında dostları baharı beklerken Molla Camii Sultana Baharistanı okur; Ali Şir Nevai, sanatçılar, nakkaşlar, müzisyenlerle has bahçede, has otağlar kurulur, komşu illerden sultanlar çağrılır, sultan düşmanlarını çatlatır, dostlarının nazarında itibarını artırır, tarihçiler sultanın isminin çiçeğe düşmesine tarih düşerler.
Öyle ya her sultan adını akçelere, fermanlara yazdırabilir ama kimin adı yazılıdır çiçeklere. Fakat Başka gözler de kısık gözlerle bu dostluğu gözlermiş.
Komşu sultanlardan Babür Şah da çiçek meraklısı bir sultanmış. Çiçek adlarını özellikle araştırır, defter tutarmış.
Bu hikâye onun illerinde de duyulunca bir mektup göndermiş, tebrik etmiş Hüseyin Baykarayı.
En büyük sultan sensin. Hintte, İranda, Turanda, tüm dünyada.
Ki dedem Timurdan Büyük İskendere, Kayzere, Cengize Ve Konstantiniyye Fatihi Mehmete değin.
Her sultan ismini fermanlara, akçalara, kalalara yazdırabilir, ama ya çiçeklere?
Tebrik ederim mübarek olsun, saltanatın daim olsun!
Bu tebrik üzerine heyetler gönderip davet etmiş Hüseyin Baykara onu devletine. Gülşenine. Ve o bahar
Babür Şahın lâleyi görmeye geldiği bahar.
Babür Şahın ve diğer seçkin davetlilerin önünde yeşil feracesini üstünden yine sıyırır, yine açar ak bedenini lâle.
Lâle açar da, artık hükümdarın ismi yoktur göğsünde.
Aşkın sırrı sır olmasında saklıdır ifşasında değil!
dedi o yaz, naz etti belki.
Belkide kem gözlere geldi. Kim bilir?
Hasutların, gammazların, Sultanım teveccühünüzden şımardı da böyle yaptı, soğana bu yıl nakşetmedi adınızı! diye kışkırtmaları ile sultan
Hüsn-i Yusuf Efendiyi darağacına çektirir.
Son arzusunu sorar cellat.
Sultanıma, Allah adaletiyle değil rahmetiyle muamele etsin
Son arzum kadınıma evladıma nobran eller dokunmasın.
Hüsn-i Yusuf Efendinin isteği üzere eşine, çocuğu ve serveti de verilip memleketine gönderilir. Sultan, hakkında adalet değil de rahmet isteyen bu adama hayret eder Ama ok yaydan çıkmıştır bir kere.
İncinen gururu yağlı urgan kurtarır.
Kim bilebilirdi ki Kalemlerin mürekkepsiz yazdığı defterden sultanın adının silindiğini
O yıl bir suikastçi canına kastedip, dünyadan el etek çeker, ser verip göz süzerken sezer bu sırrı sultan.
Son sözü:
Bağışlasam bağışlanır mıydım acep?!
Ayşe KARA_Refia Sultan
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12895
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
ZEVK 3493
Hüsn-i Yûsuf Efendinin neydi Lâle-yi Beyazı
Hâl içinde Hâl Hicreti, SultÂN OL-ÂN Naz-Niyazı
AŞK Lâlesin SoğÂNında, saklÂN-ÂN Sırr-ı Süveydâ
cÂNın kÂNıyla yazılÂN! Beyaz Lâledeki YAZı!..
25.01.09 16:44
Ç ö l d e..
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem:
Cennete ancak onu ümit edenler girer.
Cehennemden de ancak ondan korkanlar uzaklaştırılır.
Allah ancak merhamet edenlere merhamet eder.
(İbni Ömer (r.a.) dan; Beyhakî, Şuabu'l- İmân)