1. sayfa (Toplam 2 sayfa)
Gönderilme zamanı: 17 Ara 2008, 23:00
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - I
Teferrüc eyleyivardım sabahın sinleri gördüm
Karışmış kara toprağa şu nazik tenleri gördüm
Sabah serinliğinde içim açılsın diye geçen insanların vatanına uğradım ve mezarlarını gördüm.
Onlar da bizim gibi her hücrelerine sahib çıkan ince-zârif tenli iken kara toprakla sarmaş dolaş ve toz-toprak olmuş yatmaktalar..
Teferrüc : (Ferec. den) Ferahlanmak. İç açılmak. * Gezintiye çıkmak. Seyr.
Sin : Mezar.
Nâzik : f. Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız. * Ehemmiyet verilmesi icab eden. * Tehlikeli husus.
Çürümüş toprak içre ten sin içinde yatar pinhan
Boşanmış damar akmış kan batmış kefenleri gördüm
Tenleri çürümüş toprakta ve mezarlarında varlıkları yok olup gitmiş.
Kan damarları patlamış ve al kana boyanmış sonuçta bedene sarılan ve götürülen 7 katlı kefen bezleri
Pinhan : f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Kefen : Ölüye sarılan 7 katlı bez.
Yıkılmış sinleri dolmuş hep evleri harâb olmuş
Kamu endişeden kalmış ne düşvar halleri gördüm
Bu âlemdeki son evleri olan nice mezarlar yıkılıp göçmüş ve içine taş-toprak dolmuş.
Artık bu dünyadaki: Olsun! Olmasın! derdleri geride kalmış ve Olan!ın Hakkın emri olduğu anlaşılınca içinden çıkılmaz-zor hesap hâllerine düşenleri gördüm
Kamu : (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Düşvar : f. Müşkil. Güç. Zor.
Yaylalar yaylamaz olmuş kışlalar kışlamaz olmuş
Bar tutmuş söylemez olmuş ağızda dilleri gördüm
Yüce dağlardaki çayır-çimen-soğuk suların yaylasına çıkamaz ve eğnin ovalarda kışlayamaz olmuşlar.
Bülbül gibi şakırken sanki pas tutmuş da konuşamaz olmuş dilleri gördüm
Bar : Kir, pas.
Kimisi zevk-u işrette kimi saz-u beşârette
Kimi belâ vü mihnette dün olmuş günleri gördüm
Kiminin zevk ve eğlencede kiminin sazda oynamakta ve kimisinin de belâ ve eziyetler içinde geçen günleri artık dün olmuş.
Emânet olan zaman dilimi geçmiş-gitmiş geride hesabı kalmış gördüm
Zevk-u işret : Zevk eğlence.
Saz-u beşâret : saz ve müjde.
Mihnet : Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Soğumuş şol kara gözler belirsiz olmuş ay yüzler
Kara toprağın altında gül derer elleri gördüm
Soğumuş-ferini kaybetmiş kara gözleri, yok olup-gitmiş ay yüzleri ve bir zamanlar bu dünyadayken gül derip-toplayan elleri kara toprağın yutmuş olduğunu gördüm
Kimisi boynunu eğmiş tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş boynun boranları gördüm
Kimisi boynunu eğmiş, tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş boynun buranları gördüm
Boranları : Buranları, eğenleri.
Kimi zârı kılıp ağlar zebâniler canın dağlar
Tutuşmuş sinleri oda çıkan tütünleri gördüm
Bu âlemde taptıklarından dolayı kimsini Cehennem'de vazife gören meleklerin elinde ağlayıp sızlarken-inlerken;
Mezarları ateş almış yanmakta ve çıkan dumanları gördüm
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Kişi öldüğü vakit varacağı yeri kendisine sabah, akşam gösteriiir. Cennetliklerdense cennet, cehennemliklerdense cehennem (gösterilir). Sonra kendisine : İşte senin kıyamet gününde gönderileceğin yerin budur! denilir. buyurdular.
(İbnû Ömer'den; Buhâri ile Nesâî «Kitübu'l-Cenâiz»'de tahric etmişlerdir.)
Zebâni : Cehennem'de vazife gören melek.
Yunus bunu kanda gördü gelip bize haber verdi
Aklım vardı bilim şaştı netekim bunları gördüm
Yunus bunu nerde gördü, gelip bize haber verdi?
Aklım var idi ama bildim ki şaşırdı-şaştı!
Nasıl ki bunları gördüm? diye
Netekim : Nitekim.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 22 Ara 2008, 19:18
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - II
Sabahın sinleye vardım gördüm cümle ölmüş yatar
Her biri biçâre olmuş ömrün yayıvarmış yatar
Sabahleyin mezarlığa vardım, pek-çok ölmüş yatanları gördüm!
Her birisinin hayatta kalma çâreleri bitmiş de ömürlerini kaybetmişler yatmaktalar!
Yayıvarmak : Kaybolmak.
Vardım bunların katına baktım ecel heybetine
Nice yiğit muradına ermeyiben ölmüş yatar
Bunların huzuruna varınca ölümün korkutucu ve boyun eğdirici azametine baktım ve hissettim.
Nice civan yiğitlerin muradlarına ermeden gelip-geçtiğini ve toprakta yatmakta olduklarını gördüm.
Yemiş kurt kuş bunu keler nicelerin bağrın deler
Şol ufacık nâ-resteler gül gibice solmuş yatar
Kurt, kuş, yılan, çıyan yeyip-bağrın delmiş nice yeni yetme gül goncalarının solup yattığını gördüm
Keler : Kertenkele.
Heybet : Hürmetle beraber koruk hissini veren hal. Sakınıp korkulacak hal. Azamet.
Nâ-reste : . Buluğa ermemiş. . Olmamış ham.
Tuzağa düşmüş tenleri Hakk'a ulaşmış canları
Görmez misin sen bunları növbet bize gelmiş yatar
İnsanların kendilerine haber verilen ecel tuzağına düştüklerini, canlarının Hakk Teâlâya ulaştığını görmüyor musun?
Dönmüyormuş gibi gözüküp saatte 1600 km hızla dönen ve ömürlerimizi öğüten Dünya Değirmeninde sıranın bize de geldiği ap-açık ortada iken yatanları gördüm
Növbet : Nöbet.
Esilmiş inci dişleri dökülmüş sarı saçları
Kamu bitmiş teşvişleri emr-ü nemde ermiş yatar
İnci dişleri eksilmiş, sarı saçları dökülmüş, bütün karmakarışık telaşları bitip-tükenmiş ve kendilerine vaat edilen ve emredilen güne erip yatmaktalar
Teşviş : Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma.
Gitmiş gözünün karası hiç işi yoktur durası
Kefen bezinin pâresi sönüğe sarılmış yatar
Gözlerinin karası kaybolmuş, artık bu dünyada yapacak başka işi kalmamış insanlar, kemikleri bir bez parçasına sarılmış yatmaktalar
Sönüğ : Sünük. Kemik.
Yunus gerçek aşık isen mülke sûret bezemegil
Mülke sûret bezeyenler kara toprak olmuş yatar
Ey Yunus!
Sen Hakk Teâlâya gerçek âşık isen bu dünyada Hakk Teâlânın mülküne sahip çıkma!
Bu âlemde sahip çıkanların tapıları kaldı geriye kendileri kara toprak olup yatmaktalar
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 24 Ara 2008, 23:37
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - III
Yeryüzünde gezer idim uğardım milketler yatar
Kimi ulu kimi kiçi key kuşağı berkler yatar
Yer yüzünde derviş seyahati ederken mezarlığa da uğradım ki nice zenginler yata düşmüşler.
Kimi büyük kimi küçük nice beline sağlam sahip-zinadan uzak kalmış erler yatmaktalar!
Uğarmak : uğramak.
Milket : Varlıklı.
Kiçi : Küçük.
Key : Pek, şiddetli, kesin.
Berk : t. Katı. Sert. * Serin. * Metin, sağlam.
Kimi yiğit kimi koca kimi vezir kimi hoca
Gündüzleri olmuş gece ancılayın çoklar yatar
Kimi delikanlı, kimi kocamış, kimi vezir kimi de hoca;
Gündüzleri gece olmuş onlar gibi niceleri yatmaktalar!
Doğru varırdı yolları kalem tutardı elleri
Bülbüle benzer dilleri danışman yiğitler yatar
Hakk Teâlânın emrettiği yolda yürüyen, Hakkın ve hayrın kitaplarını yazan ve bülbüller gibi şakıyan nice değerli bilginler yatmaktalar!
Danışman : Danişmend. Danışılan kişi. Bilgin.
Ulu kişi ağlamışlar server yiğitler düşmüşler
Başucunda yay sımışlar kuruluban oklar yatar
İnsanların baş tutanı olmuş nice büyük zâtlar ki ardından göz yaşları dökülmüş,
Kurulu kalmış okların yaylarını kırmışlar onlar da yatmaktalar!
Server : f. Reis. Baş. Seyyid.
Sımak : Kırmak.
Atları izi tozulu önleri tabıl - bazılı
İle güne hükmü yazlı muhteşem beyler yatar
Atlarının izinden tozlar savrulan, önlerinde gelişlerini davul çalanların halka haber verdiği ve hükmü herkese geçen nice debdebeli Cihan beyleri yatmaktalar!
Tabıl : Tabı. Davul.
Tabıl bâz : Davul çalan.
MUhteşem : Büyük, debdebeli, tantanalı. * Etraflı ve taraftarlarının çokluğu ile büyük.
Gece gündüz oğlancıklar söyler iken bülbül gibi
Ayrılmışlar anaları sinlerini bekler yatar
Küçücük oğlancıklar gece gündüz bülbül gibi söyler iken ayrılıp gitmişler buradan ebediyen ve anneleri yas içinde mezarlarını hep beklemekteler ve o bebeler asla geri gelemeden hep yatmaktalar!
Elleridir kınalı hep karavaşları şeker-leb
Kargı gibi uzun boylu gül yüzlü hatunlar yatar
Şeker dudaklı hizmetçilere sahip, elleri kınalı, selvi boylu ve gül yüzlü nice gelinler-hanımlar yatmaktalar!
Karavaş : Halayık, cariye.
Şeker-leb : şeker dudak.
Kargı : Kamış.
El bağlamıştır kamusu Hak Çalap'tandır umusu
Nökerli kızdır kimisi alınmadan çoklar yatar
Hepsi de Hükm-ü Hakk Teâlâ karşısında ellerini bağlayıp emre uymuşlar, ve tek umutları artık Hakk Teâlâya kalmış;
Ve kimisi de hizmete yeni girmiş eş olarak alınmamış-evlenmemiş genç kız iken yatmaktalar!
Um : Umut.
Nöker : Uşak. Hizmetçi . Kuma
Yunus bilmez kendi halin Çalap'tır söyletir dilin
Bir nicesi yeni gelin ak değirmi yüzler yatar
Yunus kendi hâlini biliyor da bu kimselerin hâllerini anlatıyor sanmayın!
Yunusu söyleten Hakk Teâlâ!
Bir çoğu da taze gelin ak yanaklı yüzleri toprak olmuş yatmaktalar!
Değirmi : Yuvarlak . Eni boyu eşit olan . Yemeni yazma, baş örtüsü.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 03 Oca 2009, 02:50
gönderen katre-iNur
Kıymetli kardeşim Ankakuşu;
Emeğinize sağlık. Divanımızdan taşıdığınız bu güzelliklere biz de küçük bir katkıda bulunmak isteriz.
Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dîl
Ne nîza eyleyelim ol ne senindir ne benim (Fuzuli)
Es Selam
Gönderilme zamanı: 03 Oca 2009, 02:58
gönderen gullale
Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısn
Nidem elim ermez Yâre
Bulunmaz derdime çare
Oldum ilimden avare
Beni bunda eğler misin
Ben toprak oldum yoluna
sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın
Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim için
Yaşın yaşın aglar mısın
Esridi Yunusun canı,
Yoldayım, illerim hani
Yunus düşte gördü seni
Sayrı mısın sağlar mısın?
Gönderilme zamanı: 18 Oca 2009, 16:51
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - VII
Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle (gelir) şol göz açıp yitmiş gibi
Sanki bir yel esip geçmiş gibi benim ömrüm geldi geçti!
Bana şöyle gelmekte ki göz açıp kapatıncaya kadarlık bir sürede kaybetmişim ömrümü!
İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konugtur
Bir gün çıka gide kafesten kuş (kaçıp) uçmuş gibi
Bu sözlerime Hakk Teâlâ tanıktır.
Bu can bu gövdeye zaten konuktur.
Onun içindir ki bu evden bir gün kafesinden uçup giden bir kuş gibi çıkıp gidecektir.
Miskin âdemoğlanını benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi
Miskin insanoğlunu ekine benzetmişler ki ne kadar doğru!
Sanki toprağa insan tohumu ekmişlerde kimi yeni yeşerip bitmekte kimisi de sararıp yitmekteler!..
Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi
Bu dünyada bir şey var ki ona içim yanar özüm gevrer!
Sanki gök ekini biçmiş gibi gencecik ölen yiğitlere hep yanarı ben!
Göynümek : Gevremek. Gizlice yanmak.
Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda sana gele Hak şarabın içmiş gibi
Eğer sen bu âlemde imtihanda olduğunu anlayıp da bir hastayı Allah rızası için ziyaret ettiysen;
Bir yudum da olsa bir içim su verdin ise,
Yarın vâad edilen o çetin kıyamet gününde gelip seni bulacaktır.
O kadar işine yarayacak ki Hak şarabın içmiş gibi olacaksın!
Bir miskini gördün ise bir eskice verdin ise
Yarın anda karşı gele hulle donun biçmiş gibi
Eğer sen merhametinin denendiği bir miskini gördün de eskice de olsa bir giyecek verdin ise,
Yarın vâad edilen o çetin kıyamet gününde gelip seni karşılayacaktır.
İnsanların çırılçıplak olacağı o günde o kadar işine yarayacak ki sanki cennet elbiseni peşin giymiş gibi olacaksın!
Miskin : Fık: Kendi kendini idâre edemiyen, iktisabtan âciz, mal ve mülkü hiç olmayan kimse.
Hulle : Ağır, pahalı. * Belden aşağı ve belden yukarı olan iki parçadan ibâret olan elbise. * Cennet elbisesi.
Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola Âb-ı Hayat içmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada kimseler kalamaz ancak iki kişi kalır derler.
Meğer ki onlar da Hızır (a.s.) ile İlyas (a.s.) ola, Âb-ı Hayat içtiklerinden dolayı
Âb-ı Hayat : Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
Hızır : İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
İlyas : Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.
Meratib-i Hayat : Hayat mertebeleri.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Birinci sual:
Hz. Hızır (A.S.) hayatta mıdır? Hayatta ise niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?
El cevap :
Hayattadır, fakat merâtib-i hayat beş'tir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten bazı ulemâ, hayatında şüphe etmişler.
Birinci Tabaka-i Hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyeddir.
İkinci Tabaka-i Hayat : Hz. Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yâni bir vakitte pekçok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levâzımatiyle daimi mukayyed değillerdir. Bazan istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde ehl-i şuhud ve keşif olan evliyânın, Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder. Hattâ makamat-ı velâyette bir makam vardır ki, "Makam-ı Hızır" tâbir edilir. O makama gelen bir veli, Hızırdan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bâzan o makam sahibi yanlış olarak, ayn-ı Hızır telâkki olunur.
Üçüncü Tabaka-i Hayat : Hazret-i İdris ve İsa Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüd ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbederler. Adeta beden-i misali letâfetinde ve cesed-i necmi nuraniyetinde olan cism-i dünyevileriyle semavatta bulunurlar. Ahirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, Şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek meâlindeki hadisin sırrı şudur ki: Ahirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye ve inkâr-ı Uluhiyete karşı İsevilik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılab edeceği bir sırada, nasıl ki isevilik şahs-ı mânevisi, Vahy-i Semâvi kılınciyle o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevisini öldürür; öyle de: Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevilik şahs-ı mânevisini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı mânevisini temsil eden deccalı öldürür... yâni inkâr-ı Uluhiyet fikrini öldürecek.
Dördüncü Tabaka-i Hayat : Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur'anla şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyevilerini tarik-ı hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Alem-i Berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar.. yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar.. kemal-i saadetle mütelezziz oluyorlar.. ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saâdet, şühedanın lezzetine yetişmez. Nasıl ki iki adam bir rü'yada Cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rü'yada olduğunu bilir. Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır. "Ben uyansam şu lezzet kaçacak" diye düşünür. Diğeri rü'yada olduğunu bilmiyor, hakiki lezzet ile hakiki saâdete mazhar olur.İşte Alem-i Berzahtaki emvât ve şühedanın hayat-ı berzahiyyeden istifadeleri, öyle farklıdır. Hadsiz vâkıatla ve rivâyatla şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sâbit ve kat'idir. Hattâ Seyyidüşşüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahü Anh, mükerrer vâkıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevi işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vâkıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmiş. Hatta ben kendim Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rü'ya-yı sâdıkada, taht-el-Arz bir menzil suretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm. O, beni ölmüş biliyormuş. Benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor; fakat, Rus'un istilâsından çekindiği için, yer altında kendine güzel bir menzil yapmış. İşte bu cüz'i rü'ya, bâzı şerait ve emârâtla, geçen hakikata, bana şuhud derecesinde bir kanaat vermiştir.
Beşinci Tabaka-i Hayat : Ehl-i kuburun hayat-ı ruhânileridir. Evet mevt; tebdil-i mekândır, ıtlâk-ı ruhtur, vazifeden terhistir. İdam ve adem ve fena değildir. Hadsiz vâkıatla ervâh-ı evliyanın temessülleri ve ehl-i keşfe tezahürleri.. ve sâir ehl-i kuburun yakazaten ve menâmen bizlerle münasebetleri ve vâkıa mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delâil, o tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder. Zâten beka-i ruha dair "Yirmidokuzuncu Söz" bu tabaka-i hayatı delâil-i kat'iyye ile isbat etmiştir.
Gönderilme zamanı: 25 Oca 2009, 00:13
gönderen Hacer
Kıymetli Ali oğlum elerine sağlık. YUNUS BABAmızın ÖLMEK VE DİRİLMEK adlı eserini hizmet ederek paylaştığın için çok sağ olasın var olasın.
selam ve dua ile inşaallah.....
Gönderilme zamanı: 09 Şub 2009, 17:17
gönderen gullale
İşidin ey ulu kişi size benim haberim var
Zihî devlet benim bugün kim şunun gibi yârim var
Yürür isem önümdesin söyler isem dilimdesin
Oturursan yanımdasın ayrıkta ne pazarım var
Ne yürüyem ne hod erem ne uzak sefere varam
Çünkü dostu bunda buldum ayrık neye seferim var
Irak yola bezirgânlar assı etmeğe giderler
Çün gevher elimde durur de ayrık ne seferim var
Miskin YÛNUSun bu canı şol dosta ulaşıdan
Dem-be dem artırır aşkı ulu yerden tımarım var
Gönderilme zamanı: 09 Şub 2009, 17:20
gönderen gullale
Canını aşk yoluna vermeyen âşık mıdır
Cehdeyleyip ol dosta ermeyen âşık mıdır
Dost sevgisi gönülde can ile berkitmeyen
Tûl-i emel defterin dürmeyen âşık mıdır
Aşka tanışık sığmaz değme can göğe ağmaz
Pervâneleyin oda yanmayan âşık mıdır
Nefs arzusundan geçip aşk kadehinden içip
Dost yoluna er gibi durmayan âşık mıdır
Dün gün riyâzat çekip halvetlerde diz çöküp
Sohbetlerde baş çatıp yanmayan âşık mıdır
YÛNUS imdi ol dostun cefâsına sabreyle
Yüreğine aşk odun urmayan âşık mıdır
Gönderilme zamanı: 28 Şub 2009, 00:08
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XIV
Bu dünyaya gelen kişi âhır yine gitmek gerek
Müsâfirdir vatanına bir gün sefer etmek gerek
Bu dünyaya kulluk imtihanı için gelen kimse rolü bitince gitmesi de haktır geldiği gibi.
Bu misafir hânede belli süre kalıp ana vatanına seyr-ü Süluk seferi edecektir elbet!
Va' de kıldı ol dest ile biz bu cihana gelmeden
Pes ne kadar eğleniriz ol va'demiz yetse gerek
Sistemi var eden Alla Teâlâ Bezm-i Elestinde beden bu âleme düşmeden, nefisler ruhî emâneti ve ahdi yüklendiğinde herkesin rolü ve süresi belirlendi kendisine aynı rolü Hak-Hayır veya Bâtıl-Şerr şeklinden birisini tercih hakkı tanınarak oynaması emredildi.
Herkes de her şey de emredilen rolünü canla başla şu an oynamakta.
Ancak ne kadar sürse de her sonlu gibi son bulacaktır.
Ve biz de yolumuza devam edeceğiz mecburen!
Dest : f. El, yed. * Mc: Kudret, fayda, nusret, galebe. * Düstur. * Tasallut. * İkmâl. * Âlî makam. Meclisin şerefli yeri.
Biz de varırız ol ile kaçan kim va'demiz gele
Kişi varacağı yere gönlünü berkitse gerek
İnsanoğlu peşinden ecelinin kovaladığını sanmasın!
Biz kendi ayağımızla ecelin-ölümün ayağına varırız ve o zaman deriz ki vâdemiz geldi-süremiz doldu!
O hâlde sonuçta varacağı yere gönlünü çevirip hazırlığını doğru dürüst yapması gerekmez mi?
Kaçan : Vatka ki, o zaman.
Can neye ulaşır ise akıl da ona harcolur
Gönül neyi sever ise dil onu şerh etse gerek
İnsan canı-ruhu neyi yapmayı arzu eder emrederse aklını da o yolda harcar.
Akıl özün emrindedir.
Gönül kimi sever de sevgili bilirse dili de hep onun adını anar durur artık!
Şerh : Açma, genişletme. * Açıklama. Anlaşılanı anlatma. Bir yazı veya konuşmayı kolay anlaşılması için izah etme, tafsil etme. * Bir şeyi dilim dilim kesme. * Bollaştırma. * Bir müşkil ve mübhem makaleyi açıklama, keşif ve izhar etme. * Açıklanmış yazı, risale.
Acep midir âşık kişi ma'şûkunu zikrederse
Aşk başından aşacağız gönlünü zar etse gerek
Âşık kişinin sevgilisini hep zikredip durmasında şaşılacak bir şey mi var?
Aşk insanın başından aştı mı gönlünü ah u zâr inlemeleri kaplar!
Zar : f. İnleyen, sesle ağlayan. * Zayıf, dermansız.
Yunus imdi sever isen ondan haber vergil bize
Âşıkın oldur nişanı ma'şûkun ayıtsa gerek
Yunus sen de seviyorsan bize ondan haber ver!
Çünkü aşkın tek nişanı, Âşıkın her yer, her an ve her hâlde hep Yârini anması ve ondan söz etmesidir!
Ayıtmak : Söylemek, demek, hitab etmek.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 01 Mar 2009, 13:19
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XV
Yavlak acayip geldi bana dünya 'çinde işbu hâl
Gece konuk olan kişi gene sabah göçer filhâl
Bu dünya içinde olan şu hâller doğrusu bana çok hayret verici geliyor.
Gece konuk gelenler sabah erkence hemen göç ediyor yoluna
Yavlak : Çok fazla.
Acayip : Acaib. (Acib. C.) Şaşırtacak ve hayret verici şeyler.
Filhâl : (Fi-l-hâl) Şimdi, hemen. * Bu halde. * Hadd-i zâtında.
Eğer gerçek konuk isen aç gözün uyanık isen
Sen bu söze tanık isen geri kalır mülk ile mal
Sen de eğer gerçek konuk olduğuyun şûuruna erdiysen aç gözünü uyumuyorsan bak!
Sen de sözümü onaylıyorsan bu handan mal mülk çıkaramazsın hepsi ardında yığılır kalır!
Malını beriki(si) yer sen onda hesabını ver
Senindür(ür) bir adım yer gör nice(si) urulur kal
Kalan malını kalanların veya birileri yer de sen orada hesabını verirsin!
Bu âlemde senin olan bir adımlık mezar.
Niceleri ise onu bile bulamazlar!
Kendin görürken ye yedir yoktur diye etme özür
Bu dünyâda hâsıl nedir hay ile pazarı ver al
Elin ayağın tutup gözün görürken fakir fukaraya da yedirip-içir!
Boşuna özürler bulup durma!
Bu dünyadaki hayat Pazarında ortaya çıkarıp elde ettiğini iyi bil de
bir nefeslik hay ını ver de ebedi hayatı satın al eğer kâmil akıllı isen sen!
Hâsıl . Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
Ben diyeyim sözün hakkın işit unutma key sakın
Uş kıyâmet geldi yakın gönlünden geçmesin hayâl
Ben sana sözün hak olanını diyeyim de sen iyice işit ve sakın unutma!
Sanki şimdi kıyamet geldi bil de hayal içinde hayatı bırak artık!
Key : Gey. Çok, pek, pek çok, gayet. İyice, hakkıyla. Yerine, uygun, muvafık, doğru.
Muhteşem, büyük.
Uş : İşte, şimdi.
Andan İsrafil sur ura ölenler yerinden dura
Geçse devran-ı rüzigâr böyle yazmış celle celâl
Kıyamet geldi bildin ya!
Ondan sonra İsrafil, Sûruna üfüre!
Bunu duyan ölüler yerlerinden doğrulalar.
Sanki koca ömür devreden bir rüzgâr gibi esti-gitti say!
Bu ise gerçektir ve sistemin Ulu Ustası Allah Celle Celâlihu Sünnetullahı böyle murad edip emretmiştir.
Ve böylece de devam edip gitmektedir!
İsrafilin Sûru ile Erenleri İlim-Edeb öğretip-eğiten nefeslerini, ölü kalblerin dirilişini var sen düşün biraz da!!..
Sultan u kullar bir ola anda katı haller ola
Dahı ayrıksı sır ola korkulu iş anda muhâl
Artık o mezar ve mahşer âleminde buradaki roller gereği geçici olarak imtihan imkanları olarak verilen ve yaşanan Sultanlık ve kölelik vasıfları kalkar!
Ve orada çok çetin bir hesab hâlleri başlar!
Ancak ve sadece bu âlemde insanın eşyanın ve kendisinin sırrına ulaşıp gereğini yapması hâlinde onun işleri ortaya serilmeye sırr kala!
Onlar için korkulacak bir hususun olmayacağı zaten belli, vaat edilmiş ve aksinin olması imkansızdır.
Muhal : İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Bâtıl, boş söz. * Hurâfe olan nazariye.
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Allahümme erinel-eşyâe kemâ hiye: ALLAHım bize herşeyi nasıl ise öyle göster!... buyuruyor... Eşyânın hakikatini...
Bunda korkmaz isen Yunus anda korkuturlar seni
Eğer dirliğin hak ise sıratı geçesin sehel
Ey Yunus!
Sen bu âlemde senin için ilerde başına gelecekleri bildiren Emr-i İlâhilere kulak verip korkmaz isen hazırlan ki orada seni cidden çok korkutacaklar!
Yok eğer burada Hakkın hükminden korkmakta isen mesele yok sen Sırat Köprüsünü kolay geçersin ki zaten Hayat olan imtihan köprüsünü geçmeye çok emek verdin!
Sehel : Kolay.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 01 Mar 2009, 13:28
gönderen dibbace
sevgili ankakusu mükafatınız ziyade olsun...
selametle...
...
Gönderilme zamanı: 06 Mar 2009, 19:15
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XVI
Gerekmez dünyayı bize çünkü bâki bünyad değil
Bir kul bin de yaşar ise ölünce bir saat değil
Bizim için devamlı kalınacak ana yurt olmayan bu yalan dünya gönül verip oyalanmaya değmez!
Bir kişi bin sene de yaşasa ölünce sanki bir saat gibi gelir.
Her yarın gelecektir ve dün olacaktır.
Eldeki bu günü öyle değerli bilip yaşamak haktır!
Bünyad : f. Temel, esas. Yapı, binâ.
Bu dünya kahır evidir nice ömürler eritir
Uçmakta huy satın kişi yalan yanlış gıybet değil
Bu dünya aslında bir eziyet evidir ve nice ömürleri: Olsun! - Olmasın! itiraz derdiyle eritir de Olan! Hakkın Hükmüdür rızasına ulaştırmaz!
Cennet için, Hüsn-ü Hulk olan güzel huyları bu âlemde satın almalı Kişi!
Yoksa cehennemin elleriyle oluşturduğu yolları olan yalan, yanlış, gıybet vs. değil!
Kahr : Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme. * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.) (Bak: Celal)
Şol senin mü'min kulların dünya zındanı onların
Bu dünyada mü'min olan hurrem oluban şad değil
Yâ Rabb!
Şu Senin mümin kulların için bu dünya bir zindandır.
Onun için bu dünyada hem mümin hem de şen-şakrak sevinçli yaşamak birlikte olamaz!
--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Dünya, mü'mine hapishâne, kâfire cennettir." buyurdular.
(Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)dan; Müslim, Zühd 1, (2956); Tirmizî, Zühd 16, (2325).
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Lâ rahate fid- dünya!: Dünyada rahat yoktur! buyurdular.
Hurrem : f. Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
Şad : f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Bunda zâlîmlik eyleyen nefsini hırsla toylayan
Yüzleri kara kopısar öz canları rahat değil
Bu dünyada Hakkın hükmüne karşı zalimlik edip de sadece nefsini hırsla-doyamazcasına yedirip içirip tepindirenlerin kıyameti yüzleri kapkara hâldeyken kopacak ve asla öz canları rahat yüzünü burada da orada da göremeyecekler!
Toylayan : Ziyafet veren, doyuran.
Kimdürür kim eren ona dün gün tâat kılan ona
Verilir uçmak onlara zira biliştir yad değil
Onlar ne kutlu-mutlu kişilerdirler ki Hakkın hakikatine ermişler de durmadan kulluk Salih amelleri içindeler!
Onlara elbette cennet verilecektir!
Çünkü cennet onların can evleri gibi bildikleri ve yaşadıkları yerdir.
Yunus miskin mestânesin sen seni gör ko bunları
Dünyada riyâla dirlik kişiye iyi ad değil
Yunus miskin sen sarhoş musun?
Bırak şunun bunun işini de kendine bir bak!
Çünkü bu dünyada Erenlerden bir kişiye:
Riyâkârdır - gösteriş için iyidir! denmesi hiç de iyi bir isim değildir!
Mestane : Sarhoşcasına. Sarhoş bir kimseye yakışır surette.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gönderilme zamanı: 09 Mar 2009, 23:54
gönderen aNKa
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XVII
Ey aşk eri aç gözünü yeryüzüne eyle nazar
Gör bu lâtif çiçekleri bezeniben geldi geçer
Ey aşk eri!
Gözünü aç da yeryüzüne bir bak-nazar et!
Şu yeryüzündeki çok güzel çiçeklerin mevsimlerle birlikte gelip-geçtiğini gör!
Bunlar böyle özeniben dosttan yana uzanıban
Bir sor ahî sen bunlara nereyedir azm-i sefer
Bu çiçeklerin böyle gelin gibi süslenip, güzelliklerini sergileyip ve Dosta doğru uzanıp gitmek için sefer kararı almaları nedendir bir sorsan yâ?
Her bir çiçek bin nâz ile öğer Hakk'ı niyâz ile.
Bu kuşlar hoş âvâz ile ol pâdişâhı zikreder
Her bir çiçek bin naz ile
Hakkı öğmekte niyaz ile
Bütün kuşlar avaz ile
Sistemi yaratan Hakk Teâlâyı zikretmekteler.
Öğer onun kaadirliğin her bir işe hazırlığın
Evet ömrü kaasırlığın anıcağız benzi solar
Hakk Teâlânın her şeye güç ve kuvvetinin yettiği, her olayın da neticede yaratıcısı olduğunu öğer dururlar.
Ve hükmünü yerine getirmeye ve ömür içinde yaşamaya her yaratığın mecbur olduğunu hatırladıkça ise benzinin-yüzünün rengi sararır.
Kaasır : (A, uzun okunur) Zorla işleten, yaptıran.
Rengi döner günden güne toprağa dökülür gene
İbretdürür anlayana bu ibreti ârif duyar
Her gelişen canlı gibi geri dönüş eğrisi başladığında rengi cansızlığa doğru yön değiştirir.
Sonunda yaratıldığı toprağa yine her canlı gibi başını koyar ve artık kalkamaz.
Bunlar ancak irfan sahibi akıllı Âriflerin duyup-uyacağı ve ders alacağı ibretli sözlerdir.
İbret : Uyanıklığa sebeb olan ders. * Çok çirkin ve düşündürücü. * Tuhaf, acâyip.
Ne gelmeğin gelmekdürür ne gülmeğin gülmekdürür
Son menzilin ölmekdürür duymadınsa aşktan eser
Eğer sen aşktan bir eser duymadıysan ve sana bir aşk rüzgarı esmediyse Erenlerden o zaman ;
Senin geldiklerin ve güldüklerin boşuna şeyler!
Sn menziliyin-durağıyın mezar olduğunu bilemezsin!
Her bir sözü duyayıdın ye bu gamı yiyeyidin
Yürürken uyuyaydın gideydi senden kâr-ü bar
Hiçbir sözü duymuyorsun, gelecekten de gam duymuyorsun,
Sen canlı gibi yürürken aynı zamanda ayakta uyuyorsan nasıl olacak da içindeki pis-pas nasıl temizlenecek ve sırtındaki yük nasıl inecek?
Kâr : f. İş. Güç. Amel. Fiil. Temettü'. * Kazanç.
Bâr : f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. * Def'a. Kerre. * Yemiş, meyve. * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. * İzin.
Bildik gelen geçer imiş bildik konan göçer imiş
Ask şarabın içer imiş, bu ma'niden her kim duyar
Herkes bilip-görmekte ki gelen geçmekte, konan göçmekte ve sonunda aşk şarabın içmekteler.
Bu bir mânâ sözüdür ancak kalb kulağı delik olanlar duyabilecektir.
Yunus bu sözleri kogıl kend' özünden elin gugıl
Senden ne gele bir değil çûn Hak'tan gelir hayr ü şer
Yunus bu sözleri terk et-bırak!
Kendi özünden bile çek elini!
Şunu-bunu yaptım! deme!
Sen den ne gelebilecek yaratık olarak?
Sen kulluk imtihanında Hayr veya şerden birisini seçersin de o işi bile Hakk Teâlâ halk eder.
Gugıl : Kogıl. Bırak, çek
Açıklamalar : KUL İHVANİ