RAMAZAN ZEVKLerim..

Konu başlıkları sadece Kul İhvani'ye aittir.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SIRR-ı NAHNU->CÂN SALÂHı,
CÂNÂN İÇİN==>CÂN ORUCu!.
=>BİZ BİR-İZ CÂNÂN FELÂHı,
CİHÂN’da==>BAŞın SoNUCu!.


ZEVK 10.301

==>AYRILığı=>ZüL EYyLedik==>GEÇen<->GELen=>Şu ÂNı’yız,
TEN KEFESin=>TüL EYyLedik=>BİZ=>CÂNÂN’ın SIRR CÂNı’yız,
EL=>EL’e=>EL=>YEDULLAH’a,
=>RASÛLULLAH==>ALİ ŞÂH’a,
=>bENi<->sENi=>GüL EYyLedik=>GÜL BAĞI’nın BAĞBÂNı’yız!.


02.04.2022..19:38
brsbrsm...tktktrstkkmzd2RMZN-TEYiftarımızz..


Resim

Orucun Rüknü “İmsak”, yani bu ibâdetin vakti içinde yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır. Orucun vakti tan yerinin ağarmasıyla güneşin batması arasındaki süredir. Şâfiîler’e ve Bazı Mâlikîler’e göre “Niyet” de orucun rükünlerindendir..
Orucun ŞARTLARI denince ilk olarak bu ibâdetin geçerli sayılması için aranan şartlar akla gelirse de orucun bir kimseye FARZ olması ve zamanında yerine getirilmesinin (edâ) gerekliliği için de bazı şartlar söz konusu olduğundan Hanefî Fıkhında bunlar daha çok Vücûb Şartları, Edâsının Vücûbu Şartları ve Sıhhat (Cevâz) Şartları şeklinde bir ayırım yapılarak incelenmiştir.
Diğer Mezheblerde ise bunların nitelendirilmesiyle ilgili bazı farklılıklar vardır..

1-) VÜCUB ŞARTLARI.:
Vücub.: Vâcib ve lâzım olmak. * Sâbit olmak. * Sukut ve vuku. * Sübut ve temekkün cihetiyle lâzım olmak. Bırakılması mümkün olmamak.
Bir kimsenin oruc ibâdetiyle yükümlü sayılabilmesi için şu şartların bulunması gerekir.:
a-) MüsLümân OLmak.: Bu şart, Müslümân olmayanların dinin fer‘î hükümlerine muhatab sayılıp sayılmamasıyla ilgili usul ihtilâfı sebebiyle diğer üç mezhebde sıhhat şartları arasında zikredilmekle birlikte bir gayri müslimin İslâm’a girmeden önceki zamana ait orucları kaza etmesi gerekmediği noktasında görüş ayrılığı yoktur. Genel sorumluluk ilkesinin bir uzantısı olarak yeni Müslümân olan kişi orucun FARZ olduğunu bilmemesini mâzur kılacak şartlarda geçen oruclarını da kaza etmekle yükümlü sayılmaz..
b-) BuLûğ.: Ergenlik Çağına ulaşmamış kimseye oruc FARZ değildir; ancak temyiz çağına ulaştıktan sonra çocukların yavaş yavaş oruca alıştırılması tavsiye edilmiştir..
c-) AkıL.: Orucla yükümlü sayılmak için Temyiz kudretine sâhib olmak şarttır. Şuurun açık olması (ifâkat) Hanefî Mezhebinde Sıhhat Şartı değil Vücûb Şartı olarak nitelenir; Akıl Hastalığı ve uzun süre Baygınlık Durumları daha çok orucun niyetle ilgisi dikkate alınarak incelenir..
Temyiz.: Bir şeyi diğerinden seçip tarif etmek, ayırmak. Seçmek. İyiyi kötüden ayırmak..

2-) EDÂSININ VÜCUBU ŞARTLARI.:
Yükümlü olunan orucu zamanında yerine getirmenin gerekli olması için şu şartlar aranır.:
a-) SağLıkLı OLmak.: Hastalık, orucun geçerliliğini engellememekle beraber zamanında tutmayı VÂCİB olmaktan çıkarır. Buna karşılık âdet görme veya loğusa olma hem edânın vücûbunu hem orucun geçerliliğini engeller..
b-) Mukim olmak.: Dinen yolcu hükmünde olan kişinin orucu zamanında yerine getirmesi gerekli değildir. Bu şartların açılımı mahiyetindeki durumlarda orucun ertelenmesi ve başlanmış orucun bozulması mubah hale gelir..
c-) Sıhhat Şartları.: Orucun geçerli olması için aranan şartlar şunlardır.:
1->Niyet etmek..
2->Hayız ve Nifâs halinde olmamak. Orucu zamanında tutmakla yükümlü olmayan bu durumdaki kadınların oruc tutmaları geçerli sayılmamıştır..

ORUCTA NİYET.:
“Bir işe kesin biçimde karar verme” anlamına gelen “Niyet” bütün oruc çeşitlerinde “Geçerlilik Şartı”dır, hatta bazı mezheblerde “Rükü” sayılmıştır.
Züfer’e göre, niyet etmemiş olsa da orucla mükellef kimse Ramazan Gününde oruc yasaklarını ihlâl etmemişse borcunu ödemiş olur..
Niyette kalb esastır; ancak kalbdeki kararlılığı perçinlemek üzere ayrıca dille söylenmesi genellikle tavsiye edilmiştir. Gerçek iradeye uygun olmaksızın dille söylenenin ise değeri yoktur. Mâlikîler dışındaki üç mezhebe göre Ramazan'ın her günü için “AYRI NİYET” gerekir; oruc tutulacak günden önceki güneş batımından itibaren oruca niyet edilebilir. Mâlikîler, Ramazan Ayı başında bütün Ramazan Ayı için ve peşpeşe tutulması gereken diğer oruclar için başlangıçta bir defa niyet edilmesini yeterli görürler..
Niyetin ne zamana kadar yapılabileceği hususunda ana kural bunun İmsak Vaktinden önce tamamlanmış olmasıdır. Zirâ

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Fecir doğmadan (İmsak Vaktinden) önce niyet etmeyenin orucu yoktur!.” buyurmuştur.
(Dârimî, Savm, 10; Tirmizî, Savm, 33; Nesâî, Sıyâm, 68).

Mâlikîler bu kuralı bütün oruc çeşitlerine uygular..
Diğer üç Mezhebde ise başka bazı hadisler de göz önüne alınarak orucun çeşidine göre şu sonuçlara ulaşılmıştır.:
Şâfiîler ve Hanbelîler, İmsak Vaktine kadar niyet etme zorunluluğunun FARZ / VÂCİB Oruclar hakkında olduğu kanaatindedir; Nâfile Oruclara Şâfiîler’de istivâ vaktine (gün ortasına) kadar, Hanbelîler’de gün ortasından sonra da niyet edilebilir. Hanefîler’e göre bütün oruc çeşitlerinde İmsak Vakti girerken veya geceden niyet edilmesi daha iyi olmakla birlikte zamanı belirli oruclarla (Ramazan Orucunun edâsı ve belirli günde tutulması adanmış oruc) Nâfile Oruclarlara güneşin batmasından itibâren ertesi gün gün ortasına kadar niyet edilebilir; bu durumda İmsak Vaktinden niyetin yapıldığı âna kadar da oruc yasaklarının ihlâl edilmemiş olması gerekir. Diğer oruclara ise İmsak Vaktine kadar niyet edilmiş olması şarttır..

ORUC YASAKLARI NE ZAMAN BAŞLAR?.:
Oruc Yasakları İmsak Vaktinin girmesiyle başlar; dolayısıyla gün batımından sonra bir oruca niyet eden kimsenin bu vakte kadar oruc yasaklarına riâyet etmesi gerekmez. İster sağlıklı ister hasta, ister mukim ister yolcu olsun geceden niyet eden kişinin İmsak Vaktinden önce oruc tutmaktan vazgeçmesi bütün oruc çeşitleri bakımından geçerlidir.
Oruc tutmama kastının bulunmaması kaydıyla sahur yemeği -çoğunluğa göre- niyet yerine geçer; Şâfiîler’e göre ise sahura kalkmış olmak niyet yerine geçmez. Mukim ve sağlıklı kişinin Ramazan Ayında tuttuğu oruc zaten Ramazan Orucunun edâsı sayılır; fakat yolcu veya hasta olan kimse başka bir VÂCİB Oruca niyet ederse Ebû Hanîfe’ye göre o orucu tutmuş olur..

ORUCUN VAKTİ.:
Orucun Vakti, ikinci fecrin yani tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin batmasına kadar olan süredir. Ramazan Orucu hava açık olunca hilâli görmekle, bulutlu olunca ise Şaban Ayını otuz güne tamamlamakla FARZ olur. Çünkü.:
“Sizden kim Ramazan Ayına erişirse oruc tutsun.” (Bakara 2/185),
"..Hilâlin çeşitli şekillere girmesi insanlar ve hac ibâdeti için vakit ölçüleridir.” (Bakara 2/189)
Âyetleri, Orucun FARZ olması için bu ayın girmiş olmasını öngörür. Hadiste şöyle buyurulur.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hilâli görünce oruc tutunuz, Şevval hilâlini görünce de iftar edip bayram yapınız. Sizinle hilâlin arasına bulut veya sis girerse, ayı otuz’a tamamlayın.” buyurmuştur.
(Buhârî, , Savm, 5, 11; Müslim, Sıyâm, 4, 7, 8, 17-20; Nesâî, Sıyâm, 8-11; Tirmizî, Savm, 5).

Günümüzde, Kameri Ayların başlangıç ve bitişlerinin astronomik hesaplarla belirlenmesi veya bulut, sis vb. engelleri tanımayan teknik âletlerle gözetlenmesi durumunda, Ramazan’ın başlangıcı, güneş battıktan sonra hilâlin batı ufkunda ufuk çizgisinin üzerinde kalması esasına dayanır. Halbuki hilâl çıplak gözle gözetlendiğinde, güneşin hemen arkasından 15-20 dakika içinde batarsa, güneş ışıklarının içinde kaybolur ve çıplak gözle görülemez. Bir gün sonra hilâl yaklaşık 49 dakika kadar geç batacağı için, bir önceki günden olan fazla dakikalar da bu süreye ek olarak yansır. Buna göre; ufuk çizgisi hesabı yapan astronomi uzmanı ile, çıplak gözle gözetleme yapan arasında gün farkı ortaya çıkabilir. İşte oruc ve bayram konusunda İslâm ülkeleri arasındaki gün farkı buradan kaynaklanmaktadır. Bunun çözümü için ortalama bir yol izlenerek ayın ufuk çizgisinin üstünde gözle görülebilir bir noktada bulunması prensibi esas alınabilir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RAMAZAN ORUCUNU ERTELEMEK ve BOZMAK İÇİN GEÇERLİ MÂZERETLER.:

ALLAH’ın kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklemediği ve sıkıntı hallerinde kolaylaştırma ilkesinin işletileceği birçok âyet ve hadiste vurgulandığı gibi ilgili âyetlerde (el-Bakara 2/184, 185) hastalık ve yolculuk hallerinin orucu ertelemeyi meşrû kılan gerekçeler olduğu belirtilmiştir..
Başka deliller ve genel ilkeler ışığında bunların açılımı niteliğindeki bazı durumlar da Ramazan Orucunun ertelenmesi veya başlanmışsa bozulması için geçerli birer mâzeret sayılmıştır. Bu durumlarda kişi tutamadığı orucları daha sonra kaza eder.
Dil Özellikleri ve kıraat şekilleri dikkate alınarak Bakara sûresinin 184. âyetindeki ‘alellezîne yutîkūnehû ifâdesi farklı şekillerde anlaşılmış olsa da genel kabule göre burada süreklilik taşıyan oruca güç yetirememe veya ancak büyük zorluklarla güç yetirebilme hali söz konusudur ve bu durumdaki kişilerin fidye ödemeleri gerekir.:

1-) HastaLık.:
Oruc tutması veya oruca devam etmesi halinde hastalığının ağırlaşmasından ya da uzamasından endişe eden kişi orucunu erteleyebilir ve bozabilir. Oruc tuttuğu takdirde hasta olacağı kuvvetle muhtemel bulunanlar da genellikle hasta kapsamında kabul edilmiştir; Şâfiîler ise sağlıklı kimsenin hasta hükmünde sayılması yaklaşımını benimsemez. Hanbelî Mezhebinde gerek birinci gerekse ikinci gruptakilerin oruc tutması mekruh sayılmıştır. Can veya organ kaybına yol açma endişesinin varlığı halinde oruc tutulması ve oruca devam edilmesi haramdır. Bu hususlarda kişi tecrübeye veya belirtilere dayanabilir; fakat mümkünse ehil bir doktorun görüşüne başvurmalıdır.

2-) YoLcuLuk.:
Dinen yolcu hükmünde olan kişinin Ramazan Orucunu erteleyebileceği hususunda âlimler fikir birliği içindedir. Hatta bazı Fâkih Sahâbîlerden yolcunun oruc tutmayıp kaza etmesi gerektiği rivâyet edilmiştir; İbn Hazm da bu kanaattedir. Seferî Kimsenin oruc tutabileceği görüşünde olan cumhur, orucun yolcuya zarar vermesi veya hayatî tehlike meydana getirmesi hallerinde oruc tutmamanın daha üstün olduğu hususunda birleşmekle birlikte bunun dışındaki durumlarda tutmanın mı ertelemenin mi daha faziletli olduğu tartışılmıştır..
Hanbelî Mezhebi, yolcunun orucunu ertelemesini, diğer üç mezheb gücü yetiyorsa tutmasını daha faziletli görür. Seferî olan kimse geceden niyet edip oruca başlamış olsa da Şâfiî ve Hanbelîler’e göre daha sonra kaza etmek üzere orucunu bozabilir. Hanefî ve Mâlikîler’e göre ise bu durumdaki kimsenin orucunu tamamlaması gerekir; bozarsa Hanefîler’e göre kaza eder, Mâlikîler’e göre -oruca güç yetiremeyecek duruma düşmemişse- kaza ile birlikte kefâret gerekir. Yolculuğa çıkacağı için orucunu erteleyecek kişi oruca niyet etmemelidir. Zira oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkan kimsenin bunu tamamlaması üç mezhebe göre gerekli, Hanbelîler’e göre efdaldir.
Orucunu bozması halinde hangi fiille olursa olsun Şâfiîler dışındaki üç mezhebe göre sadece kaza gerekir; Şâfiîler’e göre cinsel ilişkiyle bozulmuşsa kefâret, diğer hallerde sadece kaza gerekir. Özellikle bazı Hanefî eserlerinde dinen yolcu hükmünde olmasa da savaşılacağını bilen ve düşman karşısında zayıf düşme endişesi taşıyanların orucunu bozabileceği belirtilir.

3-) GebeLik ve Emzirme.:
Orucun FARZiyetiyle ilgili âyetin delâleti yanında bazı hadislere binaen (İbn Mâce, Sıyâm, 12; Tirmizî, Savm, 21; Nesâî, Sıyâm, 51, 62) oruc tutması kendisine veya karnındaki yahut emzirdiği bebeğe zarar vereceğinden endişe eden kadının orucunu erteleyebileceğine ve başladığı orucu bozabileceğine hükmedilmiştir.
Hanefîler’e göre gebe ve emzikli kadın orucunu tehir ederse sadece kaza etmekle yükümlü olur, fidye vermesi gerekmez. Şâfiî ve Hanbelîler’de yalnız kendisi veya hem kendisi hem bebek için endişe duymuşsa hüküm böyledir; fakat yalnız bebek için endişe duymuşsa ayrıca fidye vermesi gerekir. Mâlikîler’e göre her üç durumda gebe sadece kaza, emzikli kadın ise hem kaza hem fidye ile yükümlüdür.

4-) YaşLıLık.:
İleri yaşta olan kişi o esnada oruca güç yetirememekle birlikte daha sonra tutabilecek durumda ise yaşlılık bir erteleme sebebidir; tutamadığı orucları gücü yettiğinde kaza eder. Bunları kaza etme ümidi bulunmayan yaşlı ve hastalar ise tutamadıkları orucun her günü için bir fidye verirler. Ancak Mâlikîler’e göre bunların fidye vermeleri gerekli olmayıp müstehâbdır..

5-) Hayatî TehLikeye YoL Açacak ÖLçüde AçLık ve SusuzLuk.:
Oruca devam etmesinin hayatî tehlike doğuracağına dair ciddi endişe taşıyan kişi orucunu bozabilir; ölüm tehlikesinin kesinlik taşıması halinde oruca devam etmek haram sayılmıştır..

6-) Tehdit EdiLme.:
Özellikle cana ve can bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdide mâruz kalan kimse Fâkihlerin çoğunluğuna göre orucunu açabilir, hatta hayatî tehlikenin kuvvetle muhtemel olması durumunda orucunu bozması gerekir. Bu yaklaşıma göre oruca devamda direnen kişi günahkâr olur; bazı âlimler ise sırf dinine bağlılığı sebebiyle direnen kişinin sevap kazanacağı kanaatindedir.

7-) Hayız ve Nifâs.:
Âdet gören ve loğusa olan kadın Ramazan Orucunu zamanında tutmakla yükümlü olmadığı gibi oruc tutması geçerli de sayılmamıştır. Ancak bu durumlarda Ramazan Orucunun daha sonra kaza edilmesi gerektiğini gösteren deliller (Buhârî, Savm, 40; Ebû Dâvûd, Tahâret, 104; Tirmizî, Savm, 68) bir yönüyle de bunların orucun ertelenmesi veya bozulmasını meşrû kılan mâzeretler arasında ele alınmasını mümkün kılmaktadır. Buna göre âdet gören veya loğusa kadının oruc tutması câiz olmadığı gibi ramazan gününde âdet görmeye başlar veya doğum yaparsa orucu bozulmuş olur..
Zor ve ağır işlerde çalışan kimselerin durumu da bu bağlamda özel öneme sâhib bir meseledir. İslâm âlimleri, Ramazan Orucu İslâm’ın beş temel şartından olduğu için öncelikle gerek çalışan gerekse işveren bakımından bu ayda çalışma şartlarının olabildiğince buna uygun biçimde düzenlenmesine gayret edilmesini ve herkese bu ibâdetin hazzını tadabilme fırsatı tanımaya çalışılmasını tavsiye etmişlerdir. Fakat Fâkihlerin çoğunluğu orucun sabır imtihanı ve irade eğitimi özelliğini, dolayısıyla belirli bir meşakkate katlanmanın bu ibâdetin doğası gereği olduğunu dikkate alarak katlanılabilir zorluk hallerinde de kişiyi hemen bu vecîbeyi erteleme veya bozmaya yahut fidye ödeyerek telâfi etmeye yöneltebilecek sübjektif değerlendirmelere açık bir ölçü vermekten kaçınmışlar, meşakkat halini orucu ertelemek veya bozmak için müstakil bir mâzeret saymamışlardır.
Bununla birlikte ibâdetlerdeki zorlukların sınırsız ve ölçüsüz olmadığı esasından hareketle diğer özürler ve genel ilkeler ışığında bir değerlendirme yaparak zor ve ağır işlerde çalışan kişinin oruca güç yetirememesi, tuttuğu veya devam ettiği takdirde hayatî tehlikeyle karşılaşacağının bilinmesi hallerinde orucu erteleyebileceği ve başlanmış orucu bozabileceği, fakat daha sonra bunu kaza etmesi gerektiği sonucuna ulaşmışlardır.
Diğer bir ifâdeyle âlimlerin çoğunluğunca işin niteliği, mükellefin ruhî ve bedenî özellikleri ve malî durumu gibi çok farklı ayrıntılar taşıyan olayların genel bir hükme bağlanması yerine ilkenin somut duruma uyarlanmasını kişinin dindarlığına ve vicdanî kararına bırakan bir yaklaşım benimsenmiştir. Buna karşılık bazı âlimler, Bakara sûresinin 184. âyetindeki ifâdeye dayanarak zor ve ağır işlerde çalışanların bundan zarar görmeleri durumunda tutamadıkları her gün için bir fidye vermelerinin yeterli olacağını ileri sürmüşlerdir..

ORUC TUTMAMA ve ORUCU BOZMAYLA İLGİLİ HÜKÜMLER.:

İslâm Âlimleri, orucla yükümlü kişinin dinen geçerli bir mâzereti olmaksızın Ramazan Orucunu zamanında tutmaması halinde günahkâr olacağı ve zimmetinde borç olarak kalan bu orucu ilk fırsatta kaza etmesi gerektiği hususunda fikir birliği içindedir. Ramazan Günü özürsüz olarak oruca niyet etmeyip Mâlikîler’e ve Hanefîler’den Züfer’e göre oruc yasaklarından herhangi birini, Hanbelîler’e göre cinsel ilişki yasağını ihlâl eden kimse ayrıca kefâretle de yükümlü olur.
Öte yandan özürsüz olarak orucunu zamanında tutmayan kişinin öncelikle bundan dolayı samimi bir pişmanlık duyup ALLAH’tan bağışlanmayı dilemesi gerekir. Zira Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in özürsüz olarak orucunu zamanında tutmayan kişinin hayatının kalan kısmını oruclu da geçirse onu telâfi edemeyeceğine dair ifâdesi (Ebû Dâvûd, Savm, 39; Tirmizî, Savm, 27), bu vecîbenin belirlenen vakitte yerine getirilmesinin ne kadar önemli olduğu ve nasıl olsa daha sonra kaza edilebileceği şeklinde bir rehavete kapılmamak gerektiği yönünde bir uyarı anlamı taşıdığı gibi sırf kazanın veya kaza ve kefâretin yeterli olmayıp ayrıca tövbe etmek gerektiğini göstermektedir. Muayyen bir vakitte tutulması adanıp zamanında tutulmamış Nezir Orucunun da ilk fırsatta tutulması gerekir.
Başlanmış FARZ veya VÂCİB bir Orucu dinen geçerli bir mâzeret olmaksızın bozmak da günah olup Ramazan Orucunun edâsında duruma göre kaza veya kaza ile birlikte kefâret gerekir. Ramazan Orucunun edâsı dışındaki FARZ veya vacip bir oruc mâzerete binaen veya mâzeretsiz bozulursa zimmetteki borç düşmediğinden başka bir zamanda tutulması yine FARZ veya VÂCİBdir. Ancak Mâlikîler’e göre belirli zamanda tutulması adanmış orucun âdet görme ve hastalık gibi sebeplerle bozulması halinde kaza edilmesi gerekmez. Genel olarak Nâfile Orucun da özürsüz olarak bozulmaması tavsiye edilmekle birlikte bozmanın hükmü mezheblere göre farklıdır. Özürlü veya özürsüz bozulduğunda kaza edilmesi Hanefîler’e göre VÂCİBdir; Şâfiî ve Hanbelîler’e göre kaza edilmesi gerekmez, tavsiye edilir; Mâlikî Mezhebinde hâkim kanaat bir özre dayalı olmaksızın bozulduğunda kaza edilmesi gerektiği yönündedir.
Ramazan Orucunu zamanında tutmama veya bozma sebebiyle bir güne karşılık bir gün şeklinde daha sonra tutulması gereken kaza orucunun Hanefîler’e göre -mümkün olan en kısa zamanda ifâ edilmesi tavsiye edilmekle birlikte- belirli bir süresi yoktur. Diğer üç mezhebe göre ise mâzereti olmaksızın kaza orucunu bir sonraki Ramazan Ayına kadar tutmayan kimsenin ayrıca fidye ödemesi gerekir ve Şâfiî Mezhebinde kuvvetli bulunan görüşe göre fidye borcu ramazan sayısınca tekerrür eder. Bazı Fâkihlere göre kazaya kalan orucların peşpeşe tutulması gerekir; çoğunluğa göre ise bu müstehâb olmakla birlikte gerekli değildir. Belirli durumlarda Ramazan Orucunu bozmanın cezası olmak ve ALLAH’tan bağışlanma dilemek üzere tutulması gereken kefâret orucunun süresi peşpeşe altmış gündür (iki kamerî ay). Araya âdet görme gibi tabii mâzeretlerin girmesi halinde kalınan yerden devam edilir. Mâlikîler’e göre ilgili hadiste köle âzadı, iki ay peşpeşe oruc tutma ve altmış fakiri sabah akşam doyurma şeklinde belirtilen kefâret seçeneklerinden herhangi biri tercih edilebilir; çoğunluğa göre sıralanan seçeneklerden bir sonrakine geçilebilmesi için imkânsızlık halinin bulunması gerekir. Tutamadığı orucu kaza edemeyecek kadar yaşlı veya hasta olan kişilerce ve orucla ilgili başka bazı durumlarda ödenmesi gereken fidyenin miktarı belirlenirken Ramazan Ayının sonunda ödenen fıtır sadakası (fitre) ölçü alınmıştır. Fidye ödemesi gereken kişinin bunu ifâ etmeden vefatı halinde terekesinden ödenmesi gerekir, tereke yeterli değilse mirasçılarına borç olmamakla birlikte teberru olarak ödemeleri tavsiye edilmiştir (kaza orucu borcu olduğu halde vefat edenler için fidye ödenmesi konusunda bk. ISKAT).
Meşrû bir gerekçeye dayanarak ramazan gününde oruc tutmayan kişinin kendisini oruclu gibi göstermesi gerekli olmamakla beraber özellikle Ramazan Ayına ve oruclulara saygı bakımından açıktan yiyip içmemesi İslâmî âdâba uygun görülmüştür. Gün içinde bu durum ortadan kalkarsa, meselâ âdet gören kadın temizlenir, hasta iyileşir, seferî olanın yolculuk hali sona ererse Hanefîler’e ve Hanbelîler’e göre o günü oruc yasaklarından kaçınarak geçirmesi VÂCİBdir, ancak buna uymaması dinî bir yükümlülük getirmez, sadece o günü kaza etmekle mükelleftir; Şâfiîler buna uymayı sünnet veya müstehâb olarak nitelemişlerdir. Orucu ister kaza ile birlikte kefâret isterse yalnız kaza gerektirecek şekilde bozulan kimsenin de dört mezhebe göre iftar vaktine kadar oruc yasaklarına uyması gerekir.

İSLAM'DA ORUCU BOZAN DURUMLAR.:

Dinî tanımına uygun oruc olgusunun varlığını koruması bu ibâdet süresince oruc yasaklarından birinin meydana gelmemesine bağlıdır. Çünkü orucun temel unsuru yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır (imsak). Kişi oruclu olduğunu unutarak yiyip içtiğinde imsak unsuru ortadan kalktığı için orucun bozulduğuna hükmetmek gerekirse de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu durumu istisna eden hadisi sebebiyle (Buhârî, Savm, 26; Ebû Dâvûd, Savm, 23) Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezheblerinde oruc bozulmamış kabul edilir. Ayrıca Şâfiî ve Hanbelîler, Resûl-i Ekrem’in bir hadisinde hata, unutma ve zorlamanın (ikrah) dinen geçerli bir mâzeret sayıldığı (İbn Mâce, Ŧalâķ, 16; İbn Hibbân, XVI, 202) ve bunların kişinin iradesi dışındaki durumlar olma özelliğinde birleştiği gerekçesiyle diğer kasıt dışı yeme içme durumlarını da bu kapsamda mütalaa etmişlerdir. Mâlikîler ise hadisin kaza ile ilgili kısmını sahih saymadıkları veya hadisin Nâfile Oruclarlarla ilgili olduğunu düşündükleri için Ramazan Orucunu tutarken unutarak yeme içme halinde de genel kurala uyularak kaza edilmesi gerektiğine hükmetmişlerdir; Ramazan Orucu dışındakilerde ise oruca devam edilir ve kaza gerekmez.
Ramazan Orucunu edâ ederken bilerek ve isteyerek orucu bozmanın kefâret gerektireceğine ilişkin hadis (Buhârî, Savm, 30, Keffârât, 2-4; Müslim, Sıyâm, 81; Ebû Dâvûd, Savm, 37), bir adamın bu şartlarda cinsel ilişkide bulunduğunu beyan etmesi üzerine vârit olduğu için Şâfiî, Hanbelî ve Zâhirîler kefâret hükmünü cinsel ilişki durumuyla sınırlandırırken Hanefî ve Mâlikîler, hükmün gerekçesinin Ramazan Orucuna gösterilmesi gereken saygının kasten ihlâli olduğuna, dolayısıyla Ramazan Orucunu edâ ederken bilerek yeme ve içmenin de kefâret gerektireceğine hükmetmişlerdir; Ca‘ferîler’e göre de bu durumda kefâret gerekir (hadisin senedi, yorumu ve zıhâr kefâretiyle ilgisi hakkında bk. Çolak, IX/23 [2005], s. 137-156). Şâfiî yeme ve içmenin cinsel ilişkiye kıyas edilmesini eleştirirken (el-Üm, II, 85-86) Serahsî bu sonuca kıyas yoluyla değil nassın evleviyet anlamına dayanarak ulaştıklarını, cezanın kişinin eşiyle ilişkisine değil bilerek orucu açma fiiline tertip edildiğini, normalde oruclu insanın yeme içmeye cinsel tatminden daha meyilli ve yeme içmeye sabretmesinin daha zor olduğu dikkate alındığında bu sonuca öncelikle ulaşılacağını belirtir; bu hükmü, konuya ilişkin hadisin rivâyetindeki lafızların yanı sıra Hz. Ali’den nakledilen kefâretin sadece yeme, içme ve cinsel ilişki sebebiyle gerekli olduğu yönündeki sözüyle destekler (el-Mebsûŧ, III, 73-74).
Tâbiînden Saîd b. Cübeyr, İbrâhim en-Nehaî ve Katâde orucun kasten bozulması hallerinde yalnız kaza gerektiği kanaatindedir. Evzâî dışındaki Fâkihlere göre kefâret gerektiren durumlarda ayrıca bozulan orucun kaza edilmesi gerekir. Hadislerde orucu bozan durumlar arasında yeme, içme ve cinsel ilişkiden başka isteyerek kusmak, kan alma işlemi yapmak ve yaptırmak da (hicâmet) sayılmıştır (İbn Mâce, Sıyâm, 18; Ebû Dâvûd, Savm, 28, 33; Tirmizî, Savm, 25); ancak Hanbelîler’in dışındaki üç mezhebde başka hadislere dayanılarak hacamatın orucu bozmayacağı sonucuna varılmıştır. Yine hadislerde yıkanmak, su ile ağzı çalkalamak, misvak kullanmak, sürme çekmek, eşini öpmek gibi fiillerin ve ihtilâm olmanın orucu bozmayacağı açıklanmıştır (Buhârî, Savm, 24, 25, 27; Müslim, Sıyâm, 62, 76; İbn Mâce, Sıyâm, 17; Ebû Dâvûd, Savm, 31, 34; Tirmîzî, Savm, 24, 29, 31).
İslâm âlimleri yeme, içme ve cinsel ilişki olarak nitelenemeyen, fakat orucun mahiyet ve amacıyla bağdaşmayacağı açık olan bazı eylem ve durumların bu kapsamda mütalaa edilmesi gerektiği hususunda ortak bir anlayışa sâhib olmuşlardır. Meselâ tütün gibi keyif verici maddelerin içe çekilmesi, yeme içme arzusuyla ilişkili olmamakla birlikte ağız yoluyla alınan ilâcın yutulması veya ilâcın burundan akıtılıp vücudun içine ulaştırılması, birleşme gerçekleşmese de cinsel haz sağlayacak hareketler neticesinde meni gelmesinin orucu bozacağı hususunda hemen bütün âlimler fikir birliği içindedir (İbn Hazm ve İbn Teymiyye’nin bu konudaki farklı yaklaşımları için bk. el-Muhallâ, VI, 205; Mecmûatü’l-fetâvâ, XXV, 126-134).
Orucun mahiyet ve amacıyla bağdaşıp bağdaşmadığı hakkında farklı değerlendirme yapılabilecek durumlarda ise Fâkihlerin farklı sonuçlara ulaşması tabiidir. Bazı Fâkihler bu konuda esas alınan kriteri orucun biçim veya öz ya da hem biçim hem öz itibariyle ihlâle uğramış olduğunun belirlenmesi şeklinde ifâde etmişlerdir (Serahsî, III, 74; Kâsânî, II, 90-94, 97, 99).
Mezhebler arasındaki görüş ayrılıkları daha çok bu kriterin somut durumlara uyarlanmasıyla ilgilidir. Fıkıhta orucu bozan durumlar, mükellefin oruc ibâdetini geçerli biçimde yerine getirdiğinden emin olmasını sağlayacak bir titizlik içinde ele alınmış, fakat zaman zaman nâdir ve aşırı teorik ihtimaller üzerinde durulması eleştirilere yol açmıştır. İslâm âlimleri, oruclu kimsenin yalnız oruc yasaklarından değil dinen haram kılınan fiillerden de kaçınmaya özen göstermesi gerektiği hususunda hemfikir olmakla birlikte büyük çoğunluk bunların orucu bozmayacağı kanaatindedir. İbn Hazm kasten işlenen her türlü haram fiille orucun bozulacağını söyler; Süfyân es-Sevrî ve Evzâî gibi müctehidlere göre de yalan söylemek ve gıybet etmek orucu bozar ve kaza etmeyi gerektirir..

ORUCTA KAZA İLE BİRLİKTE KEFARET GEREKTİREN DURUMLAR.:
A-) Hanefî Mezhebi.:
Ramazan Orucunun edâsına geceden niyet edildiği halde bilerek, isteyerek ve dinen geçerli bir mâzeret bulunmaksızın yenilip içilmesi mûtat bir gıda maddesini, gıda hükmündeki bir nesneyi (ilâç) veya keyif verici bir maddeyi yeme içmenin tabii yolu olan ağızdan alıp yutmak ve boşalma olmasa da cinsel temasta bulunmak kaza ile birlikte kefâret gerektirir. Buna göre:
1-) Kaza olarak tutulan Ramazan Orucunun ve FARZ olmayan orucun bozulmasından dolayı kefâret söz konusu değildir.
2-) Diğer üç mezhebe göre orucun geçerliliği için geceden niyet etmek şart olduğu, yani bu durumda orucsuzluk şüphesi bulunduğu için Hanefî Mezhebinde geceden niyet edilmemiş olması durumunda kefârete hükmedilmemiştir. Ancak mezheb içinde oruc yasağının zeval vakti öncesinde ihlâli halinde kefâret gerekeceği görüşü de vardır.
3-) Kişi oruclu olduğunu bilmekle beraber istemeden oruc yasağını ihlâl ederse, meselâ abdest alırken yanlışlıkla boğazına su kaçarsa kefâret gerekmez.
4-) Uykuda iken orucu bozan bir sonuç meydana gelirse kefâret gerekmez.
5-) Dinen geçerli bir mâzeret bulunması halinde kefâret gerekmez.
Bu mâzeretler üç grupta toplanabilir.:
a-) Orucun ertelenmesini veya bozulmasını meşrû kılan durumlar (yk. bk.). İnsanın iradesi dışında oluşan âdet görme gibi bir durum orucu bozduktan sonra meydana gelirse kefâret hükmünü düşürür, yolculuk gibi iradî bir durumun orucu bozduktan sonra meydana gelmesi ise kefâreti engellemez.
b-) Vakit hakkındaki yanlışlık. Meselâ iftar vaktinin girdiğini zannederek orucunu açana kefâret gerekmez.
c-) Mâkul bilgi yanlışlığı. Meselâ unutarak yedikten sonra bunun orucu bozduğunu zannedip yemeye devam etmek böyledir. Buna karşılık gıybet etme gibi oruc yasaklarıyla ilgisi olmayan bir fiilin orucu bozduğunu zannederek orucunu açan kişiye kefâret gerekir.
6-) Yenilip içilmesi mûtat olmayan çiğ et, çamur gibi bir nesnenin yenmesi kefâret gerektirmez, ancak alışkanlık haline getirilmişse kefâret gerekir. Vücuda ağızdan başka tabii veya tabii olmayan bir menfezden gıda veya ilâç girmesi, meselâ burundan su çekilmesi veya damardan besin içeren sıvı verilmesi durumunda kefâret gerekmez.
7-) Birleşme gerçekleşmeksizin cinsel tatmin kefâret gerektirmez. Birleşme durumunda hem erkeğe hem kadına kefâret gerekir. Sünnet mahallinin girmesi kefâretin gerekliliği için yeterli görülmüş olup boşalma olması şart değildir.

B-) Mâlikî Mezhebi.:
Bu konuda Hanefî Mezhebine çok yakın olan Mâlikîler’de şu durumlar da kaza ile birlikte kefâret gerektirir:
1-) Orucun ertelenmesini veya bozulmasını meşrû kılan bir durum bulunmadığı halde oruc tutmama niyetiyle sabahlamak.
2-) Ramazan Orucunu edâ ederken bilerek, isteyerek ve dinen geçerli bir mâzeret bulunmaksızın -yenilip içilmesi mûtat bir şey olmasa ve vücuda gıda veya ilâç sağlama amacı bulunmasa dahi- ağız yoluyla alınan herhangi bir nesnenin mideye ulaşması.
3-) Birleşmeye hazırlayıcı hareketler neticesinde veya ısrarlı bakma veya düşünmeyle boşalması mûtat ise buna devam etmesinden dolayı cinsel haz duyarak meni gelmesi. Mezhebde kuvvetli bulunan görüşe göre elle tatmin de (istimnâ) bu hükümdedir.
4-) İsteyerek kusup bilerek geri göndermek. İbnü’l-Mâcişûn isteyerek kusmayı başlı başına kefâret sebebi saymıştır. Mezhebde yaygın görüşe göre daha sonra orucun ertelenmesini veya bozulmasını meşrû kılan -âdet görme gibi- insanın iradesi dışında bir durum meydana gelse de oruc kasten bozulduğunda kefâret gerekir.

C-) Şâfiî Mezhebi.:
Erkeğin Ramazan Orucunun edâsına geceden niyet ettiği halde bilerek, isteyerek ve dinen geçerli bir mâzeret bulunmaksızın cinsel temasta bulunması kaza ile birlikte kefâret gerektirir. Sünnet mahallinin girmesi kefâretin gerekliliği için yeterli olup boşalma olması şart değildir. Bu durumda kadına kefâret gerekmez. Unutarak bir şey yedikten veya içtikten sonra orucunun bozulduğunu düşünerek, İmsak Vaktinin henüz girmediğini veya iftar vaktinin girdiğini zannederek ve sadece kaza gerektiren bir fiil işledikten sonra cinsel temasta bulunmaktan dolayı kefâret gerekmez. Bu fiilden sonra ve iftar vaktinden önce hastalık ve yolculuk gibi durumların meydana gelmesi kefâreti düşürmez; cinnet geçirme ise düşürür.

D-) Hanbelî Mezhebi.:
Ramazan Orucunun edâsına geceden niyet etmiş veya orucu ertelemeyi mubah kılan bir mâzereti olmadığı halde oruca niyet etmemiş erkek veya kadının orucu bozmayı mubah kılacak bir gerekçe olmaksızın cinsel temasta bulunması -boşalma olmasa da- kaza ile birlikte kefâret gerektirir. Erkeğe kefâret gerekmesi için bu fiili bilerek ve isteyerek işlemiş olması şart değildir; kadına ise unutarak yahut zor altında işlemişse yalnız kaza gerekir. Cinsel temastan sonra hastalık, cinnet geçirme ve âdet görme gibi bir durumun ortaya çıkması kefâret yükümlülüğünü düşürmez.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ORUCLUYKEN YALNIZ KAZA GEREKTİREN DURUMLAR.:

Fıkıh eserlerinde orucun mahiyet ve amacına aykırı olan durumlar açıklanırken genellikle değişik ihtimallerin tek tek sayılması yöntemi esas alınmış olup bunların başlıcaları şöylece sıralanabilir.:

HANEFÎ MEZHEBİne Göre OrucLuyken Kaza Gerektiren DurumLar.:
1-) Kendi isteği dışında veya dinen geçerli bir mâzeret sebebiyle orucu bozan bir sonucun meydana gelmesi. Buna göre orucu bozan durum hata ile, ikrah altında veya uykuda iken meydana gelse de orucun kaza edilmesi gerekir; İmsak Vaktinin henüz girmediğini veya iftar vaktinin girdiğini zannederek yiyip içmek de böyledir. Unutma durumunda ise özel delile binaen oruc bozulmamış kabul edildiğinden kaza söz konusu olmaz.
2-) Yenilip içilmesi mûtat olmayan veya gıda hükmünde (ilâç) sayılmayan -taş, toprak, zeytin çekirdeği, kabuklu haliyle sert kabuklu kuru yemiş, çiğ pirinç gibi- bir nesneyi ağız yoluyla alıp yutmak. Yeme içme maksadı olmaksızın kaçınılması mümkün olmayan bir nesnenin ağız yoluyla vücudun içine girmesi, meselâ havaya dağılan duman veya tozun yutulmasıyla oruc bozulmaz.
3-) Ağız dışındaki tabii menfezlerden bir nesnenin vücudun içine girmesi veya ulaştırılması. Meselâ burna çekilen suyun veya akıtılan ilâcın boğaza kaçması böyledir. Kulağa ilâç akıtılması, makattan veya kadının üreme organından vücudun içine ilâç veya su girmesi bu kapsamda sayılmıştır. Kulağa su kaçması veya akıtılması, gözeneklerden vücudun içine nüfuz etse bile deriye ilâç vb. nesneler sürülmesi, tat, renk veya kokusu boğazda / tükürükte belirse dahi göze ilâç damlatılması ise orucu bozmaz.
4-) Ebû Hanîfe’ye göre tabii olmayan menfezden vücudun yararına olacak bir nesnenin içeriye katılması yahut yaraya konan sıvı halindeki veya yarayla sıvılaşmış ilâcın beyne yahut sindirim sistemine ulaşması. Bu durumda Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre oruc bozulmaz (iğne ve diğer tedâvi yöntemleri hakkında aş.bk.).
5-) Dişler arasında kalmış olan nohut tanesi kadar veya daha fazla yiyeceği, diş etlerinden kendiliğinden veya diş çektirme sebebiyle çıkan -tadı hissedilecek veya tükürüğe galip gelecek şekilde- çok miktardaki kanı, tuzluluğu hissedilecek kadar çok olan göz yaşı veya yüz terini yutmak.
6-) Kendi isteğiyle ağız dolusu kusmak. Kendiliğinden gelenin geri gitmesinin orucu bozmasında Muhammed b. Hasan bilerek göndermeyi, Ebû Yûsuf ağız dolusu olmayı ölçü almıştır.
7-) Birleşme hükmünde olmayan bazı cinsel tatmin şekilleri. İstimnâ ve birleşmeye hazırlayıcı hareketler sonucunda boşalma böyledir; bu durumda kadında yaşlık belirirse onun da orucu bozulur. Bu hareketler neticesinde boşalma olmazsa, sadece bakma veya düşünmeden dolayı boşalma olursa veya uykuda boşalma meydana gelirse (ihtilâm) oruc bozulmaz.

MÂLİKÎ MEZHEBİne Göre OrucLuyken Kaza Gerektiren DurumLar.:
1-) Hata ile, ikrah altında, unutarak veya orucu açmayı mubah kılan bir mâzeret sebebiyle oruc yasaklarından birinin (yeme içme, cinsel ilişki) ihlâl edilmesi.
2-) İster bilerek ve isteyerek isterse hata ile, ikrah altında, unutarak veya orucu açmayı mubah kılan bir mâzeret sebebiyle -gıda veya ilâç özelliği bulunsun bulunmasın, yenilip içilmesi mûtat olsun olmasın- bir nesnenin ağız dışındaki duyu organı niteliğindeki açık bir menfezden mideye ulaşması, sıvı bir maddenin mideye varmasa da boğaza kaçması.
Derinin gözeneklerinden veya yaradan vücudun içine bir nesnenin nüfuz etmesi, adaleden yahut damardan bir maddenin zerk edilmesiyle oruc bozulmaz. Yine kaçınılması mümkün olmayan bir nesnenin meselâ çalışma ortamındaki tozun veya uçan sineğin boğazına kaçmasıyla oruc bozulmaz.
3-) Kendiliğinden gelen kusmuktan bir miktarın geri gitmesi.
4-) Makattan şırınga ile ilâç akıtılması.
5-) Kefâret gerektirmeyecek ölçüde bakma ve düşünme neticesinde meni gelmesi, birleşmeye hazırlayıcı hareketler veya bakma yahut düşünme neticesinde cinsel haz duyarak mezi gelmesi. İhtilâm olmakla oruc bozulmaz.

ŞAFİ MEZHEBİne Göre OrucLuyken Kaza Gerektiren DurumLar.:
1-) Bilerek ve isteyerek, yenmesi mûtat olan veya olmayan, gıda veya ilâç özelliği taşıyan veya taşımayan bir nesnenin vücudun içine tabii menfezlerden veya beyne yahut sindirim sistemine varmasını sağlayacak gayri tabii menfezlerden ulaşması. Buna göre:
a-) Unutarak, hata ile veya ikrah altında vücuda bir nesne girmesi orucu bozmaz; ancak hatanın değerlendirilmesinde kişinin mâzur sayılıp sayılmayacağı durumlar ayırt edilmiştir. Meselâ kişi cünüplükten temizlenmek için suya dalıp boğazına su kaçarsa, abdest alırken ağza ve burna su vermede aşırılık göstermediği halde boğazına su kaçarsa, yolun tozunu veya uçan sineği yutarsa orucu bozulmaz; buna karşılık serinlemek için başını suya sokanın veya abdest sırasında mubalağalı davrananın boğazına su kaçması orucu bozar. İmsak vaktinin henüz girmediğini veya iftar vaktinin girdiğini zannederek yiyip içmek de orucun kazasını gerektirir.
b-) Orucun bozulmuş sayılması için vücuda tabii menfezlerden (ağız, burun, kulak, ön ve arka hacet mahalleri) veya beyne yahut sindirim sistemine varmasını sağlayacak tabii olmayan menfezlerden (mideye, beyne, boğaza, mesaneye açılan yerlerden) bir nesnenin girmesi gerekir; dolayısıyla adaleden veya damardan bir maddenin zerk edilmesi, cilde sürülen ilâcın gözeneklerden vücudun içine nüfuz etmesi veya tadı boğazda hissedilecek şekilde göze ilâç damlatılması sebebiyle oruc bozulmaz. Miktar önemli olmadığı için ağzından atma imkânı bulunduğu halde nohut tanesinden az bile olsa dişleri arasında kalan yiyeceği yutmak orucu bozar.
c-) Orucun bozulmuş sayılması için vücuda giren nesnenin yenmesi mûtat olan veya gıda yahut ilâç özelliği taşıyan bir madde olması gerekmez.
1-> Tütün ve diğer keyif veren maddelerin dumanını içine çekmekle de oruc bozulur.
2-> Geri gitmediğinden emin olunsa bile kasten kusmak. İstemeden kusmak ise orucu bozmaz.
3-> Erkekten cinsel haz duymasa bile kendi isteğiyle meni gelmesi ve kadının cinsel temasta bulunması. İhtilâm olmakla ve mezhebde kuvvetli bulunan görüşe göre bakmak veya düşünmek neticesinde meni gelmesiyle oruc bozulmaz.

HANBELİ MEZHEBİNE GÖRE ORUC TUTMAK.:
1-) Bilerek ve isteyerek yenilip içilmesi mûtat olsun olmasın herhangi bir nesnenin ağız ve burun gibi tabii menfezlerden veya yara gibi gayri tabii menfezlerden vücudun iç kısmına yahut mideye nüfuz imkânı veren bir boşluğa girmesi. Kulak yoluyla ilâcın dimağa ulaşması, makattan şırıngayla ilâç akıtılması ve göze sürülen sürmenin tadının boğazda hissedilmesiyle oruc bozulur; erkeğin idrar yoluna ilâç akıtılması ise orucu bozmaz. Kaçınılması mümkün olmayan bir nesnenin ağız yoluyla vücudun içine girmesi, meselâ havaya dağılan tozun yutulması veya boğazına sinek kaçması orucu bozmaz. Unutarak veya ikrah altında yeme içmeyle oruc bozulmaz; İmsak Vaktinin henüz girmediğini veya iftar vaktinin girdiğini zannederek yiyip içmek orucun kazasını gerektirir.
2-) Az bile olsa isteyerek kusmak.
3-) Kan alma işlemi yapmak veya yaptırmak. Kan çıksa dahi tedâvi için ustura gibi kesici bir aletle derinin çizilmesi halinde ise oruc bozulmaz.
4-) Cinsel birleşmeye hazırlayıcı hareketler veya el ile tatmin sırasında meni veya mezi gelmesi. Böyle bir hareket olmaksızın ısrarlı bakma neticesinde meni gelmesi orucu bozar, sadece mezi gelmesi bozmaz. İhtilâm olmakla oruc bozulmaz.

TEDÂVİ ve ORUC.:
Öncelikle belirtmek gerekir ki fıkıhta hangi durumlarda orucun bozulmuş sayılacağı açısından hasta ile sağlıklı kişi arasında bir ayırım gözetilmemiştir; aralarındaki fark orucu bozan durumun geçerli bir mâzerete dayalı sayılıp sayılmamasıyla ilgilidir. Orucun FARZiyeti hakkındaki âyette ve başka birçok nasta belirtildiği üzere ALLAH’ın kulları için zorluk değil kolaylık murat ettiğini, yine âyet ve hadislerde sağlığın korunması, hastalığın tedâvi edilmesi ve hayatın tehlikeye atılmamasının istendiğini dikkate alan İslâm âlimleri, hasta kimsenin orucunu erteleyebileceği ve gerekiyorsa başladığı orucu bozabileceği hususunda ittifâk etmişlerdir. Fakat tıptaki gelişmeler neticesinde ortaya çıkan bazı muayene ve tedâvi yöntemlerinin orucu bozup bozmayacağı ve özellikle oruc vecîbesini zamanında yerine getirmek isteyen Müslümânların bu yöntemlerden yararlanarak oruclarına devam edip edemeyeceği konusu son zamanlarda yoğun biçimde gündeme gelmiştir.
Günümüz İslâm âlimleri ve fetva kurulları bu konuyu incelerken fıkıhta genel kabul gören yaklaşıma uygun olarak orucu bozan durumları yeme, içme ve cinsel ilişki kavramlarını lafzî anlamıyla sınırlı tutmamışlar ve ortaya çıkan durumun orucun mahiyet ve amacıyla bağdaşıp bağdaşmadığını, özellikle vücuda giren maddenin besleyici veya bünyeyi güçlendirici ya da keyif verici bir nitelik taşıyıp taşımadığını değerlendirmişlerdir.
Bu arada fıkıh eserlerindeki izahlarda önemli role sâhib cevf, bâtın (vücudun içi), dimağ (beyin), halk (boğaz), fem (ağız), el-mehâriku’l-asliyye (tabii menfezler), el-mehârik gayru’l-asliyye (tabii olmayan menfezler) gibi kavramlara ve çağdaş muayene ve tedâvi yöntemlerinin oruc açısından etkilerine tıp ve anatomi bilgileri ışığında açıklık getirmeye çalışmışlardır. Meselâ hastaya gıda ve keyif verici enjeksiyon yapılmasının, serum verilmesinin, besin içeren sıvıların makat yoluyla bağırsaklara ulaştırılmasının orucu bozacağı genellikle kabul edilmiştir. Bununla birlikte daha önceki dönemlerde olduğu gibi günümüzde de farklı değerlendirmelere açık somut durumlarda farklı sonuçlara ulaşılabilmesi tabii karşılanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu 22 Eylül 2005 tarihli kararında şunların orucu bozmayacağı kanaatine varmıştır: Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar; astım hastalarının kullandığı sprey; göz, kulak ve burun damlası; kulak zarında delik bulunmayanların kulak yıkatması; dil altı kullanma; idrar kanalını görüntüleme, idrar kanalına ilâç akıtma; su, yağ vb. gıda özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda girmemesi kaydıyla endoskopi, kolonoskopi yaptırma; makat veya kadının üreme organından ultrason çektirme; lokal anestezi uygulama; makattan ve kadının üreme organından fitil kullanma; suyun bağırsaklara verilmesinden sonra bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi kaydıyla lavman yaptırma; hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden hemodiyaliz yaptırma; anjiyo, biyopsi yaptırma; kan verme; merhem sürme, vücuda ilâçlı bant yapıştırma.
Kurul aynı kararında şunların orucu bozacağını belirtmiştir.:
Gıda ve keyif verici enjeksiyon yaptırma; hastaya serum veya kan verilmesi; gıda içerikli sıvıların bağırsaklara verilmesi veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde lavman yaptırma; su, yağ vb. gıda özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda girmesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırma; bölgesel ve genel anestezi; kulak zarı delik olup orucu bozacak kadar su mideye ulaşacak şekilde kulak yıkatma; periton diyaliz ve damara serum verilerek yapılan hemodiyaliz. İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi X. Dönem Toplantısı’nda (Cidde, 28 Haziran - 03 Temmuz 1997) bu hususların birçoğu hakkında benzer sonuçlara ulaşılmış, boğaza ulaşan maddelerin yutulmasından sakınıldığı takdirde şunların orucu bozmayacağı belirtilmiştir: Göz damlası, kulak damlası, kulağın yıkanması, burun damlası, burun spreyi, göğüs sıkışması gibi rahatsızlıkların tedâvisinde kullanılan dil altı hapları, dolgu yaptırmak, diş çektirmek, gargara yapmak, ağızda lokal tedâvi için kullanılan sprey.
Muayene ve tedâvinin oruca etkisi konusunda şu hususlara dikkat edilmesi uygun olur:
Her şeyden önce günümüz İslâm âlimleri ve fetva kurulları, kendi incelemeleri neticesinde orucu bozmayacağı kanaatine varmış olsalar da orucun sıhhati bakımından tereddüde yol açan muayene ve tedâvi yöntemlerinin eğer hastanın sağlığı açısından bir sakınca taşımıyorsa olabildiğince iftar sonrasına bırakılmasını tavsiye etmektedir. Bunun mümkün olmadığı ve ehil kişilerce hakkında farklı kanaat açıklanmış durumlarda kişi herkesle birlikte oruc tutmak ve bu ibâdeti zamanında yerine getirmenin hazzını yaşamak istiyorsa orucun bozulmayacağı görüşünü esas alabilir veya hastaya tanınan ruhsattan yararlanarak orucu erteleyip tedâvi tamamlandıktan sonra kaza edebilir. Niyet bütün amellerde önemli olmakla birlikte ALLAH’ın sırf kendisi için olduğunu ve karşılığını bizzat vereceğini belirttiği (Buhârî, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyâm, 161), yani riyânın en az karıştığı bu ibâdette kulun niyeti çok özel bir yere sâhibdir. Dinin kurallarına göre gerek orucu zamanında tutmayı içtenlikle arzu etmesine rağmen rahatsızlığı sebebiyle bunu erteleyen veya hastalığı devamlıysa fidye veren, gerekse uygulanan muayene veya tedâvi yönteminin oruca etkisi hakkında görüş ayrılığı bulunsa da ehil âlimlerin fetvasına binaen -sağlığına zarar vermeyecekse- tedâvi sırasında orucuna devam eden iyi niyetli mümin görevini yapmış sayılır ve sevâbı hak eder.

ORUCU BOZMAYAN DURUMLAR.:
Orucu bozup bozmadığı tereddüde yol açabilen bazı durumlar bir kısım fıkıh eserlerinde özel olarak ele alınmıştır. Bunların başlıcaları Hanefî Mezhebi esas alınıp şöylece sıralanabilir: Ağız dolusu bile olsa kendi isteğiyle olmaksızın kusmak, balgam veya burun akıntısını yahut ağzı çalkaladıktan sonra kalan yaşlığı tükürükle yutmak, boğazına su kaçmamak kaydıyla serinlemek için yıkanmak veya yüzmek, suyla ıslatılmış bile olsa misvak veya diş fırçası kullanmak, göze sürme çekmek, güzel koku sürünmek veya koklamak, cünüp olarak veya hayız yahut nifâs kanı gece kesildiği halde gusül abdesti almadan sabahlamak, boşalma olmamak kaydıyla eşini öpmek, oruclu olduğunu unutarak oruc yasaklarını ihlâl etmek. Oruclu olduğunu unutarak yiyip içen kimseye oruca dayanamayacak durumda değilse bunun hatırlatılması gerekir.

ORUCUN SÜNNETLERİ ve ÂDÂBI.:
Oruclu için zorunlu olmamakla birlikte dinen tavsiye edilen başlıca hususlar şunlardır: İmsak vakti öncesinde bir miktar yiyip içmek, iftarı gecikmeden yapmak, iftar duası okumak, hurma gibi tatlı bir şeyle veya su ile iftar etmek, gusül abdesti alması gerekiyorsa İmsak Vaktinden önce almak, yakınlara ve ihtiyaç sâhiblerine yardım ve ikramları arttırmak, namaz, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti, dua, salavat getirme gibi taat türünden meşguliyetlere ağırlık vermek, ramazanın son on gününde ibâdet maksadıyla ve usulüne uygun olarak inzivâ hayatı yaşamak (i‘tikâf).

ORUCLUYA MEKRUH OLAN FİİLLER.:
Hanefî fıkhı çerçevesinde oruclu için mekruh sayılan başlıca fiiller şunlardır: Abdest esnasında ağza ve buruna su alırken mübalağalı davranmak, özürsüz olarak bir şeyin tadına bakmak (meselâ anne gerektiğinde çocuğuna vereceği ilâcın tadına bakabilir), başka madde içermeyen sakızı çiğnemek (şekerli, boyalı vb. sakızı çiğnemek orucun bozulmasına yol açar), cinsel ilişkiye yönelten hazırlayıcı hareketlerde bulunmak, zayıf düşeceği endişesi taşıdığı halde kan aldırmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İSLAM'DA ORUCUN ÖNEMİ.:

Kur’ÂN-ı Kerîm’de önceki toplumlara da orucun FARZ kılındığına dikkat çekilmiş, orucun amaç ve hükümleri açıklanırken ittikā fiili kullanılmış, oruc yasaklarına uymanın ALLAH tarafından çizilen sınırlara riâyet anlamına geldiği ifâde edilmiştir (el-Bakara 2/183, 187).
Bütün bunlar ve anılan fiilin Kur’ÂN-ı Kerîm’deki kullanımları göz önüne alındığında orucun ALLAH’a kul olma bilincine varılabilmesi, mümine yaraşmayacak hal ve davranışlardan sakınılması ve kulluğun belirli bir disipline bağlanması açısından vazgeçilmez bir öneme sâhib olduğu anlaşılır. Âyette bir yandan belirli durumlarda orucun ertelenebileceği veya fidye ile telâfi edilebileceği bildirilirken öte yandan, Eğer bilirseniz orucu tutmanız sizin için daha hayırlıdır açıklamasıyla zarara yol açmayacağı anlaşılan hallerde orucun büyük bir fırsat olduğu ve bunu kaçırmamak için ortaya konan iradenin büyük bir değer taşıdığı belirtilmektedir
Resim
Ramazan, ilmin, ibâdetin, imanın, ahlâkın, dayanışmanın, kardeşliğin daha da olgunlaştırılabilmesi için Müslümânlara ikram edilmiş bereket mevsimidir.
Peygamberimizden Ubade b. Samit radiyallahu anhu şöyle rivâyet ediyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ramazan Ayı size bereketiyle geldi, ALLAH o ayda sizi zengin kılar, bundan dolayı size rahmet indirir, hataları yok eder, o ayda duaları kabul eder. ALLAH TeALÂ sizin (Ramazan Ayındaki ibâdet ve hayır konusunda) birbirinizle yarış etmenize bakar ve meleklerine karşı sizinle övünür. O halde iyilik ve hayırdan yana, ALLAH TeALÂ’ya kendinizi gösterin. Ramazan Ayında ALLAH’ın rahmetinden kendisini mahrum eden kimse bedbaht kimsedir.” buyurdu.
(Mecmâu’z Zevâid, III, 344)

Resim

ORUCA NE ZAMAN ve NASIL NİYET EDİLİR?.:
Niyet etmek orucun şartlarındandır. Niyetsiz oruc sahih değildir. Kalben niyet etmek yeterli ise de niyeti dil ile ifâde etmek mendubdur. Oruc için sahura kalkılması da niyet sayılır.

UNUTARAK YEMEK İÇMEK ORUCU BOZAR MI?.:
Unutarak yemek içmek orucu bozmaz.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse oruclu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu, ALLAH yedirmiş, içirmiştir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm, 26)

Unutarak yiyip içen kimse, oruclu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkamalı ve orucuna devam etmelidir. Oruclu olduğu hatırlandıktan sonra mideye bir şey inerse, oruc bozulur.. (Merğînânî, el-Hidâye, II, 253-254)

Resim
Kur’ÂN-ı Kerîm -Yüce Meal ve Tefsiri kitabından, ALLAHu TeALÂ Bakara Sûresi’nde şöyle buyurur:
183-184.: Ey inananlar! Oruc, korunmanız için, sizden öncekilere FARZ kılındığı gibi, size de sayılı günlerde FARZ kılınmıştır. O halde, içinizden kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruc tutsun. Oruc tutmakta zorlananların, fidye olarak bir yoksulu doyurmaları gerekir. Kim, gönüllü olarak fazladan iyilik yaparsa, bu kendisi için daha hayırlıdır; ama oruc tutmanız sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseydiniz!

186-: (Sayılı günler), insanları doğru yola ulaştırmak, doğru yolu ve hakla batılı ayıracak ölçüyü açıklamak üzere, içinde Kur’ÂN-ı Kerîm’in indirildiği Ramazan Ayıdır. Öyleyse, sizden kim bu aya erişirse, onda oruc tutsun; ancak kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruc tutsun. ALLAH size kolaylığı diler, zorluğu dilemez. Ama O, sayıyı tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırmasından dolayı, ALLAH’ı yüceltmenizi diler. Belki şükredersiniz!.


ORUC =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine’ye hicret edince, her ay 3 gün ve bir de aşûre günü oruc tutulmasını emretmişti. Ramazan Orucu, hicretten bir buçuk yıl sonra, Şaban Ayı’nın 10’unda FARZ kılınmıştır. Bununla, daha önceki oruclar konusunda inananlar serbest bırakıldı, başka bir deyimle, Ramazan Ayı dışında da Receb ve Şabân Ayları’nda olduğu gibi, inananlar fazla oruca teşvik edildi. Ancak bunlar mendub oruclar olarak kaldı.. (bk. Buhârî, Tefsîr, 1/24).

RAMAZAN ORUCU YAHUDİLERE VE HRİSTİYANLARA FARZ KILINDI MI?.:
Bir rivâyette Ramazan Orucu Yahudilere ve Hristiyanlara da FARZ kılınmıştı. Yahudiler bunu terk ederek, yılda bir güne indirmişlerdi. Hristiyanlar da, bu orucu çok sıcak olan bir yılda kilise adamlarının görüş birliği ile bahar mevsimine almış, bu değişikliğe kefâret olmak üzere on gün, hastalanan hükümdarlarının iyileşmesi veya salgın hastalığın önlenmesi için de on gün ekleyerek, gün sayısını elliye çıkarmışlar ve adına da perhiz demişlerdir.

Ramazan Ayının Önemi.:
Kur’ÂN-ı Kerîm’in, ilk olarak bu aydaki Kadir Gecesi’nde topluca dünya semâsına indirilmiş olmasından ve o gecede, Alak Sûresi’nin ilk âyetlerinin Hira Mağarası’nda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e indirilmeye başlanmış olmasından dolayıdır. Ramazan Orucu, Kur’ÂN-ı Kerîm’in indirilişini bir çeşit kutlama, vahyin gelişini melek yaşamına benzer biçimde karşılama anlamına gelir. Çünkü melekler yemez ve içmezler.. (bk. Duhan, 44/3; Kadr, 97/1).

İSLAM’IN BEŞ ŞARTINDAN BİRİSİDİR.:

Oruc, İslâm’ın beş şartından birisidir. Hadiste şöyle buyurulmuştur.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur.:
a-) ALLAH’tan başka İlâh bulunmadığına ve MuhaMMed’in, O’nun kulu ve elçisi olduğuna inanıp ilân etmek,
b-) Namaz kılmak,
c-) Zekât vermek,
d-) Ramazan Orucunu tutmak,
e-) Gücü yetenlerin hac yapması.."
buyurmuştur.
(Buhârî, İmân, 1, 2; Müslim, İmân, 19-22; Tirmizî, İmân, 3; Nesâî, İmân, 13).

Hadislerde şöyle buyurulmuştur.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Oruc, ateşten koruyan bir kalkandır.”buyurmuştur.
(Buhârî, Savm, 2; Nesâî, Sıyâm, 43; İbn Mâce, Sıyâm, 1).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH celle celâlihu.: “Oruc benim içindir, Onun mükâfatını da ancak ben veririm." buyurdu.”
buyurmuştur.
(Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 160, 162; Nesâî, Sıyâm, 41).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse, inanarak ve mükâfatını ALLAH’tan bekleyerek Ramazan’da oruc tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır."buyurmuştur.
(Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IV, 201, 202).

ORUCUN VAKTİ.:
Orucun vakti, ikinci fecrin yani tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin batmasına kadar olan süredir. Ramazan Orucu hava açık olunca hilâli görmekle, bulutlu olunca ise Şaban Ayını otuz güne tamamlamakla FARZ olur. Çünkü, “Sizden kim Ramazan Ayına erişirse oruc tutsun.” (Bakara, 2/185), ..Hilâlin çeşitli şekillere girmesi insanlar ve hac ibâdeti için vakit ölçüleridir. (Bakara, 2/189) âyetleri, orucun FARZ olması için bu ayın girmiş olmasını öngörür. Hadiste şöyle buyurulur.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hilâli görünce oruc tutunuz, Şevval hilâlini görünce de iftar edip bayram yapınız. Sizinle hilâlin arasına bulut veya sis girerse, ayı otuza tamamlayın.”buyurmuştur.
(Buhârî, , Savm, 5, 11; Müslim, Sıyâm, 4, 7, 8, 17-20; Nesâî, Sıyâm, 8-11; Tirmizî, Savm, 5).

Günümüzde, Kameri Ayların başlangıç ve bitişlerinin astronomik hesaplarla belirlenmesi veya bulut, sis vb. engelleri tanımayan teknik âletlerle gözetlenmesi durumunda, Ramazan’ın başlangıcı, güneş battıktan sonra hilâlin batı ufkunda ufuk çizgisinin üzerinde kalması esasına dayanır. Halbuki hilâl çıplak gözle gözetlendiğinde, güneşin hemen arkasından 15-20 dakika içinde batarsa, güneş ışıklarının içinde kaybolur ve çıplak gözle görülemez. Bir gün sonra hilâl yaklaşık 49 dakika kadar geç batacağı için, bir önceki günden olan fazla dakikalar da bu süreye ek olarak yansır. Buna göre; ufuk çizgisi hesabı yapan astronomi uzmanı ile, çıplak gözle gözetleme yapan arasında gün farkı ortaya çıkabilir. İşte oruc ve bayram konusunda İslâm ülkeleri arasındaki gün farkı buradan kaynaklanmaktadır. Bunun çözümü için ortalama bir yol izlenerek ayın ufuk çizgisinin üstünde gözle görülebilir bir noktada bulunması prensibi esas alınabilir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GÜLün kOKU-SU=>AŞKk..

====>bENi=>sENi=>oNu=>BİZ-Le,
HALk’tan->Huruc EYyLe GöNLüm!.
=====>RESÛLULLAH İZİ’n=->İZLe,
=>HAKk’a=>Uruc EYyLe GöNLüm!.


ZEVK 10.313

SÎNE SAFFLarın=>SAVMı’nda->ÜMMEt-i AHMED ORUCu,
Mİ’RÂC-ı MUHAMMED=>MİRASı=>AKLın LÂHUTî URUCu,
FE KÂNE=>KÂBE KAVSEYNi..
TEKk NOKTAda KALBi-BEYNi..
KULUyken=>SULTÂNı OLMak->BUNca SEBEBin Son-UCu!.


14.04.2022..03:14
brsbrsm...tktktrstkkmzd9RMZN-sahurumızzz..


ANLA=>LEHVUN<==>LÂİBUNu,
KELÂMı’n=>DUYy KUL İHVÂNi!.
==>YAŞA ki==>KÛN feyeKÛNu,
RESÛLü’n==>UYy KUL İHVÂNi!.


Resim

Mİ’RÂCMUHAMMED aleyhisselâm=>MİRASı.:


وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى
“Ve huve bil ufukil a’lâ.: Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).// O, en yüksek ufukta idi.” (Necm 53/7)

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى
“Summe denâ fe tedellâ.: Sonra yaklaştı ve böylece indi/tedellî etti.// Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, (yere doğru) sarktı.” (Necm 53/8)

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
“Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ.: Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu.// Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.” (Necm 53/9)

فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى
“Fe evhâ ilâ abdihî mâ evhâ.: Böylece O'nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti.// Allahın kendisine tevdî ettiği vahiy emanetini, Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman olarak Allah’a bağlanan, saygılı kulu Muhammed’e vahiy yoluyla iletti.” (Necm 53/10)

وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Ve mâ hâzihi’l- hayâtu’d- dunyâ illâ lehvun ve laib (laibun), ve inne’d- dâre’l- âhırete le hiye’l- hayevân (hayevânu), lev kânû ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve bu Dünya Hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki Âhiret Yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.// Bu Dünya Hayatı, kesinlikle bir eğlence, bir oyundur. Âhiret Yurdundaki hayat ise, bütün canlılığıyla devam eden sonsuz, asıl hayattır. Keşke bilmiş olsalardı.” (Ankebût 29/64)

Resim SaVM<=>ORuÇ?!:

Oruç, Arapçada Savm.: İkinci fecirden başlıyarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdettir.
Türkçemizde ise =>“Oruç” ismini almıştır.. Bu ismin aslı esası nedir?.
Oruç'un aslı ->“Uruc”tur.. Farisî/Farsçadır.. Uruc’un kökü ->“evc”tir..
Evc.: Bir şeyin en yüksek derecesi, en yüksek noktası, zirve. Ucunda ucu sonUÇç..
Hâric.: Bir şeyin veya mahallin veya memleketin dışında kalan. Ecnebi..
İhrac.: Çıkarmak. Dışarı atmak..
Hicret.: Bir yerden bir yere göç etmek. Kendi memleketini bırakıp başka memlekete taşınmak. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi. İslâmiyetin ilk zuhurunda, şeref ve izzetleri zedelenen Mekke'deki putperest müşrikler dâimâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e su-i kasdlar tertipliyorlardı. Bu yüzden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke'yi bırakıp Medine’lilerin dâvetini kabul ederek Ebu Bekir radiyallahu anhu ile birlikte 622 senesinde hicrete mecbur oldu. Bu seneye Hicret Senesi denildi. İslâm takvimlerinde "tarih", bu seneden başlar ve buna Hicret Yılı veya Hicrî Yıl denir.
Huruc.: yukarı çıkmak, yükselmektir..
Mi’râc.: Evc'e kadar yükselmek mânâsına gelir. İlahî, Lâhuti Âlemde SeyrÂN etmek anlamında..
Lâhuti Âlem.: Uluhîyyet Âlemine mensub ve müteâllik olan. Sır Âlemi. Gaybî Âleme âit. Ruhanî Âlemle alâkalı..

Oruçlu İnsanın kalb gözü daha açık olur.. Oruçsuz İnsana göre..
Epifiz Bezi->Kalb Gözü, tok karnı sevmez..
Bu sebeble kendini hâlvete sokup, bir nev'î bu Seküler Âlemden huruc edip ->çıkıp, kendini ihrac edip, AsLî Vatanına/Sılasına hicret etmek kasdıyla kendini yeme içmeden kesen kimse birçok tecrübe ile sabittir ki=>URUC eyler.. Yükselir..
Bu nedenle ORUÇ diye tercüme edilmiştir..


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Namaz mü'minin mi'râcıdır.” buyurmuştur.
(el-Munavî, Feyzu’l-Kadir, 1/497; el-Kari, Şerhu’l-Miskat, 2/523; el-Alusî, 6/361; Razî, 1/226; Suyutî (ve ğayruhu), Şerhu sünen-i İbn Mâce, Keratişî, ts, 1/313; Nizamuddin el-Hasen el-Kummî, en-Neysaburî, Ğaraibu’l-Kur’ÂN ve Reğaibu’l-Furkan, Beyrut, 1416, 1/114.)

Bun nedenle de, MuhaMMedî HAKk ÂRifLer;
Namazı da bir nev'î mi’râc olarak görmüşlerdir..
Namaz ve oruc bu ikisi ; zekat ve fıtr ile cem’ olunca işte Iyd-ı Ramazan olur ki; Kaffe Ehl-i İmân bunun hazzıyla sermest olup bayram iderler.. Çoşku ile Bayram Namazına giderler..
Cemîyyet Cem'ÂN URUC EYyLer..
Böylece Hazret-i MeVLâa dâhi tüm kullarını mağfiret eyler.
İşbu kerre kurunun yanında yaş yanmaz, bilâkis; Yaşın yanında kuru dahi YAŞArır=>Yâni YEŞErir!.. Bî-İZNİLLAH..

Resim

ÜÇ ÇEŞİT ORUC VAR.:
ORUC =>FARZ, VÂCİB ve SÜNNET OLmak Üzere Üçe AyrıLır.:
a-) FARZ oruc.: Ramazan Orucu iLe kaza ve keffâret oruçLarı bu niteliktedir.
b-) VÂCİB oruc: Adak orucu bu niteLiktedir.
c-) Sünnet ve NâfiLe Oruclar..
İlk iki çeşide girmeyen ve fazla ecir kazanmak için çeşitli vesilelerle tutulan oruçlar bu gruba girer. Diğer yandan, Ramazan Bayramının birinci günü ile, Kurban Bayramının ilk dört gününde oruç tutmak harama yakın mekruh sayıldığı gibi, yalnız Cuma veya tek Aşûre Günü yahut hiç iftar etmeyip iki- üç gün üst üste oruç tutmak helâle yakın Mekruh sayılmıştır..

RAMAZAN AYINDA ORUC TUTMAK.:
Ramazan Orucu; Akıllı, Ergen, Sağlıklı Olan ve Yolcu Bulunmayan İnananların Üzerine FARZdır. Hasta veya Yolcu olan oruc tutmayarak sonradan gün sayısınca kaza eder. Çok yaşlılığı veya ölüme götüren hastalığı yüzünden oruc tutmaya güç yetiremeyecek olanın, her gün için bir yoksul doyumu kadar fidye vermesi gerekir (bk. Buhârî, Tefsîru’l-Kur’an, Bakara, 25; İbnu’l-Hümâm, Feth, II, 276; Elmalılı, age, Azim Baskısı, I, 515 vd.).
Başlanmış Ramazan Orucunu bir özrü olmaksızın, yemek, içmek veya cinsel ilişkide bulunmak suretiyle kasten bozan kimseye, bir gün kaza yanında ayrıca kefâret cezası gerekir. Kur’an’da doğrudan oruc kefâretinden söz eden bir âyet yoktur.:


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim Ramazan Ayı’nda kasden orucunu bozarsa, onun üzerine zıhar yapan kimseye gereken şey (keffâret) vardır." buyurmuştur.
(İbnu’l-Hümâm, Feth, II, 70)

Zıhar.: Karısını annesi gibi bir yakın hısımına benzetme yoluyla yapılan bir boşama türü idi. İslâm, Mücâdele Sûresinin ilk dört âyeti ile bu konuyu düzenledi ve bu yola başvuran koca için, şu cezalar öngörüldü.:
a-) Köle azadı, buna imkân bulamazsa,
b-) İki ay peş peşe oruc tutmak, buna da gücü yetmezse,
c-) Altmış yoksulu doyurmak.
Bu konuda orucunu bilerek bozan karı- koca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek hükmünü sormuş, yukarıda belirtilen kefâretin hiçbirisine güç yetiremeyeceklerini söyleyince, kendilerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından altmış yoksula dağıtılacak hurma verilmiştir. Ancak bu kimselerin, mahallelerinde kendilerinden yoksul kimse olmadığını söylemeleri üzerine de, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bunları evlerine götürüp âfiyetle yemelerini bildirmiştir.

(Buhârî, Savm, 30, Hibe, 20, Nafakât, 13, Keffârât, 2-4; Müslim, Sıyâm, 81; Ebû Dâvud, Tahâre, 123, Savm, 37; Tirmizî, Savm, 28; İbn Mâce, Sıyâm, 14).


ResimM.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ORUClunun rahatlayacağı iki SEVinç ÂNı vardır =>Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de =>ORUCunun sevâbıyla RABBi’ne kavuştuğu ÂNdır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163.).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH Rızâsı için bir gün ORUC tutan kimseyi ALLAH TeÂLÂ, bu bir günlük ORUC sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.” buyurmuştur.
(Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167-168.).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiçbiriniz, ORUClu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa.: “Ben ORUCluyum!.” desin.” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm 9).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını ALLAH’tan bekleyerek Ramazan ORUCunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân 28, Savm 6).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse, ALLAH o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm 8, Edeb 51).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden biriniz bir-iki gün öncesinden ORUC tutarak Ramazan’ı karşılamaya kalkmasın. Ancak belli günlerde ORUC tutmayı âdet edinmiş olan kimse, o gün ORUCunu tutsun.” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm 5, 14; Müslim, Sıyâm 21).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nice ORUC tutanlar vardır ki, ORUCundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Sıyâm, 21).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ramazan hilâlini görünce ORUC tutunuz. Şevvâl Hilâlini görünce de ORUCa son veriniz. Ramazan’ın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, Şâban’ı otuza tamamlayınız.” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm 11).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ORUC tutunuz ki, (madden ve mânen) sıhhat bulasınız!” buyurmuştur.
(Heysemî, 203 III, 179).

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’min öldüğü zaman, namazı baş ucunda, zekâtı sağında, ORUCu solunda bulur.” buyurmuştur.
(Heysemî, III, 51).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ÖMRün SonUCU’nda=>TEVHiD,
=>İGNEnin UCU’nda=>TEVHiD,
TEVHiD NOKTASI’n==>ÜMMEti,
SEBEB SonUCU’nda==>TEVHiD!.


ZEVK 10.318

İNSÂN=>BAHARın=>GÜZÜ’ne=>YAZLARın=>KARAKIŞI’na,
SEVgi BAĞI’nın YAYı'nda===>AŞKk OKU’nun=>BAKIŞI’na,
İLLâ HUuu!. İNSÂN SIRRI’nda,
AKLın=->SonSUz SIFIRRI’nda,
GÜCü OLAN VARsa->ÇIKsın!.=>KADER KÜRREsi’n DIŞI’na!.


19.04.2022.. 22:05
brsbrsm...tktktrstkkmzd118RMZN-yalnızlığımıızzz..


İHVÂNİ’m=>DÜŞme TELAŞa,
ÖLüMün YAZ=->MeZÂR TAŞa,
==->GEÇiCi KİMLiğin SOYUN,
KÛN feyeKÛN->Şu ÂN>OYUN,
ÖZ’deki->TEVHiD”in->YAŞa!.


Resim Resim ALLAH.. ve hİÇLiKk..

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
“E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn (turceûne).: Öyleyse BİZİM, sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve BİZE döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?// “Sizi kesinkes boş yere yarattığımızı mı, sizin, huzurumuza getirilip hesaba çekilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn 23/115)

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ve mâ halaktu’l- cinne vel inse illâ li ya'budûni.: Ve BEN, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) BANA kuL OLsunlar diye yarattım.// BEN cinleri ve insanları yalnız BENİ İLÂH tanısınlar, candan müslümân olarak BANA teslim olsunlar, saygıyla BANA KuLLuk ve ibâdet etsinler, yalnızca BENİM şeriatıma bağlansınlar, BANA boyun eğsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)

Cin ve İnsan cinsinin yaratılmasının hikmeti ALLAH’ı tanıyıp ona ibâdet ve kulluk etmektir. Bunun dışında başka şeylere tüketilen ömürler, ameller zâyi edilmiş olur, onun için azâbı hak eder. Bazıları.: BANA ibadet etsinler diye...” ifâdesinde.: “BENi tanısınlar diye” şeklinde bir tefsir nakletmişlerdir. Bunun mânâsı da.: “Beni MA’BUD tanısınlar.” demektir. Bu ise.: “BENim Emirlerimi tutarak bana KULLuk ve İbâdet etsinler!.” demeye gelir.”
(Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Fâtiha Sûresi, 5)

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ
“Yâ ma'şere’l- cinni ve’l- insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâri’s- semâvâti ve’l- ardı fenfuz (fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân (sultânin).: Ey insan ve cin topluluğu! Semâların ve arzın kuturlarından (çaplarından) nüfuz etmeye (çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)! Bir SuLtÂN olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).// Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak “üstün bir güç (SuLtÂN)” olmaksızın aşamazsınız.” (RahmÂN 55/33)

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
“Ve yebkâ vechu RABBike zû’l- celâli ve’l- ikrâm (ikrâmi).: Ve Celâl ve İkrâm Sâhibi RABBin’in Vechi (ZâTı) bâki kalacaktır.// Ancak, hayatın devamı ve işleyişi, yardımıyla gerçekleşen, muhtaç ve âciz olmayacak, saygıya lâyık görülecek kadar güçlü olan, fânî varlıklara hayat vererek lütuf ve ihsanına mazhar eden, ZâTı’na lâyık olmayan şirkten münezzeh, Kudret ve İhtişam Sâhibi RABBin’in ZÂTı BÂKi KALacaktır.” (RahmÂN 55/27)

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).: Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim Tağut’u tanımayıp ALLAH'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. ALLAH, işitendir, bilendir.// Din ve vicdan hürriyeti, baskıyla, zorbalıkla tahdid edilemez. Kimse baskıyla, tehdidle İslâm Dinine girmeye zorlanamaz. HAKk, doğru, huzurlu ve aydınlık yol, sonu pişmanlıkla biten, hâince düşünceler içeren, helâke ma’ruz sapık yollardan ayırt edilerek iyice açıklanmıştır. Her kim, putlaştırılmış, zâlim, azgın diktatörlerle, idârelerle Şeytanî Güclerle, Tağut ile ilişiğini keser, geçmişin kirlerinden arınarak ALLAH’a, ALLAH’a imânın gerektirdiği esaslara imân ederse, sağlam, kopması mümkün olmayan bir KULPa =>İSLÂM’a yapışmış, hukukun üstün, hakkın ve adaletin belirleyici güc olduğu en güvenli bir topluma, İslâm Toplumuna katılmış olur. ALLAH her şeyi İŞİTİR, her şeyi BİLİR.” (Bakara 2/256)

ALLAHu zü’L- CeLÂL =>İnsÂNın TERCiHi/DİLEMEsi yÖNünde Hayrı da Şerri de yaratır. Fakat ALLAH celle celâlihu, Hayırdan Razı, Şerden ise Razı Değildir. Bu yaratma ve İnsÂN’a verilen TERCİH etme gücü İmtihÂNının bir gereğidir. Çünkü iradenin zorlanması halinde sorumluluktan söz edilemez!.

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Ve sahhare lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı cemîan minh (minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre âmâde) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.// ALLAH, göklerdeki varlıkların ve imkânların, yerdeki varlıkların ve imkânların hepsini, kendi katından bir lütuf olmak üzere kurduğu düzen gereğince sizin faydalanmanız için kanunlarına boyun eğdirendir. Gelişmeye devam eden, tefekkür-düşünme ağına sâhib, faydalı sonuçlar elde edebilen toplumlar için, ALLAH’ın Birliğini, Kudretini, Kurduğu Düzeni gösteren deliller, birçok konunun çözümüne işâretler vardır.” (Câsiye 45/13)

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
“Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve HUve’l- AZÎZu’l- GAFÛR (gafûru).: “Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını” imtihân etmek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Ve O; AZÎZ'dir, GAFÛR'dur.// Hanginizin daha güzel, daha değerli, devamlı bilinçli ameller işleyeceğini, işini daha güzel yapacağını denemek için dünyada ölümü, dünyada ve âhirette hayatı yaratan ALLAH’tır. O Kudretlidir, Hükümrândır, sâlih amel işleyenleri koruma kalkanına alır, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk 67/2)

Resim

İMâM-ı MutLak, MÜRŞiD -i MutLak ve MUHTAR-ı MutLak MuhaMMed MuSTAFa
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem BUYRukLarında;


İmrân b. Husayn radiyallahu anhu, (çevre kabilelerden görüşmek üzere bazı heyetler geldiğinde) Peygamber aleyhisselâm’ın yanına girmiştim, Peygamber aleyhisselâm, (yaratılışın başlangıcına ilişkin kendisine sorulan bir soru üzerine).: “(Ezelde) ALLAH vardı ve O’ndan başka hiçbir şey yoktu...” buyurmuştur.
(Buhârî, Bed’ü’l-halk, 1)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Melekler nûrdan, cinler alevli ateşten/nârdan, Âdem ise size (Kur’ÂN’da) târif edildiği üzere (balçıktan) yaratılmıştır.” buyurmuştur.
(Âişe radiyallahu anha’dan; Müslim, Zühd, 60)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsî yapar.” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’den; Buhârî, Cenâiz, 92)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir miktar topraktan yarattı. Bu sebeple Âdemoğulları (renk ve tabiat yönünden) yeryüzü kadar (değişik şekillerde vücuda) geldiler. Onlardan kimi kızıl, kimi beyaz, kimi siyah, kimi de bunların karışımı (melez); kimi yumuşak, kimi sert, kimi kötü, kimi de iyi (huylu olarak dünyâya) geldi.” buyurmuştur.
(Ebû Musa el-Eş’arî radiyallahu anhu’den; Ebû Dâvûd, Sünnet, 16)

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İsrâ Gecesinde, birinde ŞARAB, diğerinde SÜT bulunan iki bardak getirildi. Bardaklara şöyle bir baktıktan sonra SÜT bardağını aldı.
Bunun üzerine Cebrâil aleyhisselâm.: SENİ, İnsanın Yaratılış Gâyesine uygun olana yÖNLendiren ALLAH’a Hamd OLsun!. Şâyet ŞARAB dolu bardağı alsaydın, ümmetin sapıklığa düşerdi.” buyurdu.

(Müslim, Îmân 272 , Eşribe 92. Ayrıca bk. Buhârî, Tefsîru sûre (17), 3, Eşribe 1, 12; Nesâî, Eşribe 41)


Resim Resim MuHABet...

EL HAYy’ın>BAĞIdır HAYyat,
CÂN ÇİLLe ÇAĞIdır->HAYyat,
EL->EL’e->EL->YEDULLAH’a,
SEVgi YUMAĞIdır=->HAYyat!.

İSLÂM DÎNi=->TEVHiD YOLu,
TEKk-BİR EDER=>SAĞı-SOLu,
=> İLÂHe->İLLÂ =>ALLAH,
=>RIZAsı’nda=>RASÛLALLAH,
KÛN feyeKÛN->OLÂN=>OL!'u!.

=>ANA KUCAĞI’nda->İLLâ HUu!.
GÖĞSÜn SICAĞI’nda->İLLâ HUu!.
=>KUL KITMÎR’im->KESs SESsÎni,
=>ERENE OCAĞI’nda->İLLâ HUu!.


ALLAH celle celâlihu.:
Resim
El HAYy celle celâlihu.:

Resim


Resim

İHVÂNİ’m=->İSRÂsı’n YÜRü,
=>KUR'ÂNı’n->BAŞına BÜRü,
UNUtma==->ŞİFâ-RAHMEttir,
RABB’a=>REHBERin AHMEttir,
FITRAtın=->TEVHiD MÜHÜRü!.


وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
“Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).: Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'ÂN'la) teheccüd namazı kıl! RABBin'in seni Makam-ı MahMud'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.” (İsrâ 17/79)

وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا
“Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(nasîren).: Ve de ki: “RABBim beni sıdk ile dahil et ve beni sıdk ile çıkar. Ve bana senin katından (gizli ilminden) bir yardımcı SULTÂN kıl.” (İsrâ 17/80)

وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
“Ve kul câel hakku ve zehekal bâtıl(bâtılu), innel bâtıle kâne zehûkâ(zehûkan).: De ki: “Hak geldi, bâtıl zail oldu (yok oldu). Muhakkak ki bâtıl yok olacaktır (yok olmaya mahkûmdur).” (İsrâ 17/81)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
“Ve nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ(hasâran).: Kur'ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için şifâdır ve rahmettir. Ve zâlimlerin sadece hüsranını (kaybettiği dereceleri) arttırır.” (İsrâ 17/82)

وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى الإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا
“Ve izâ en’amnâ alel insâni a’rada ve neâbi cânibih(cânibihî), ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâ(yeûsen).: Ve insanı ni'metlendirdiğimiz zaman yüz çevirir ve yan çizerek uzaklaşır. Ve ona bir şerr dokunduğu zaman yeise düşer.” (İsrâ 17/83)

قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلاً
“Kul kullun ya’melu alâ şâkiletih(şâkiletihî), fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlâ(sebîlen).: De ki.: “Herkes kendi şekline (hüviyetine, karakterine, fıtrat tarzına) göre amel eder.” Öyleyse kimin daha çok hidâyet yolunda olduğunu en iyi RABBiniz bilir.// 'Herkes kendi mizaç, meşreb ve yaratılışına, benimsediği hayat tarzına göre, bilinçli, amaçla örtüşen niyete dayalı ameller işleyerek bir ömür geçirir. RABBiniz, kimin doğru yolda olduğunu iyi bilir.' de.” (İsrâ 17/84)


Resim

RESÛLULLAH KEVSER TASı,
HAYy HATİCetü’L-KÜBRAsı,
EZELî<=>EBED==>ANNEmiz,
NÛR-u MîM’in->MÜNTEHAsı!.

HATİCetü’L-KÜBRâ aleyhasselâm..
Ümmü’l-Kâsım (Ümmü’l-Hind) Hadîce bint Huveylid b. Esed b. Abdiluzzâ b. Kusay el-Kureşiyye..


(Milâdî 556 Mekke, hicretten üç yıl kadar önce 10 Ramazan’da (19 Nisan 620))

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ÜMMetimin kadınlarının en üstünü Hatice’dir. Önceki ümmetlerin en üstün kadını da Meryem idi” buyurdu.
(Abdullah b. Câfer-> İmam Ali kerremallahu vechehu’den; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Vekayi ve Havadis.)

Ebu Müslim Hulayî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “İnnallâhestafâ âdeme ve nûhan ve ÂLE İBRÂHÎMe ve âle imrâne ale’l- âlemîn” (Âl-i İmrân 3/33) âyeti (İbrahîm Âilesi) hakkında sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Ali, Hasan, Hüseyin, Hamza, Câfer, Fatıma ve Hatice’dir” buyurdu.
(Müttakī el-Hindî, Kenzü’l-ʿummâl fî süneni’l-akvâl ve’l-efʿâl.: İmam Süyûtî’ye ait üç eserdeki rivayetleri fıkıh konularına göre alfabetik olarak düzenlediği hadis kitabı.)

إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ
“İnnallâhestafâ âdeme ve nûhan ve ÂLE İBRÂHÎMe ve âle imrâne ale’l- âlemîn (âlemîne).: Gerçek şu ki, ALLAH, Âdem'i, Nûh'u, İBRAHÎM ÂİLESİ’ni ve İmrân Âilesini âlemler üzerine seçti;” (Âl-i İmrân 3/33)

RÛHun EBEDEN ŞÂD OLsun RAHMEten Li'L-ÂLEMîn BİZ BİR-İZ-Liğin KUTLu OLsun,
ŞEFÂatın NÂSiB ve KISMEtimiz OLsun, MERHÂMEt KÜBRÂsı ANNEciğim İNŞâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.


Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...



M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHumme leke sumtu ve bike amentu ve aleyke tevekkeltu veala rizkuke eftertu.: ALLAH’ım!. SENİN rızân için oruç tuttum. SANA inandım. SANA güvendim. SENİN rızkınla ORUCumu açıyorum.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Savm, 22)

Resim

Abdullah İbni Ömer Radiyallahu anhu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in iftar ettikten sonra şöyle dediğini haber vermektedir.: “Susuzluk gitti, damarlar serinledi ve inşallah sevâb da gerçekleşti. ALLAHIm! Sadece SENİN rızan için oruç tuttum ve SENİN verdiğin rızıkla ORUCumu açtım. ” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Savm, 22)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ORUClu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine ALLAH’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 8)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ramazan Ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. ” buyurmuştur.
(Müslim, Sıyam 2, (1079))

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHım Receb ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle bizi Ramazana ulaştır. ” buyurmuştur.
(Taberanî, el Mu’cemul Evsat, IV, 189)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mübarek Ramazan Ayı size geldi. Yüce ALLAH’ta bu ayda size ORUC tutmayı FARZ kıldı. Bu ayda semâ(cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.” buyurmuştur.
(Nesaî, Sıyam,5)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim inanarak ve sevâbını ALLAHtan umarak Ramazan ORUCunu tutarsa geçmiş günahları affolunur.” buyurmuştur.
(Buharî, İman, 28)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile Cuma, bir sonraki cumaya kadar ve Ramazan diğer Ramazan’a kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir.” buyurmuştur.
(Müslim, Taharet, 16)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ORUC sabrın yarısıdır. ” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sıyam,44)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “"Kim bir ORUCluya iftar ettirirse, kendisine onun sevâbı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple ORUClunun sevâbından hiçbir eksilme olmaz.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm, 82)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bizim ORUCumuzla Ehl-i kitabın ORUCunu ayıran (şey) sahur yemeğidir.” buyurmuştur.
(Müslim, Sıyam, 46)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına ALLAH’ın ihtiyacı yoktur.” buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 8.)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ORUC bir kalkandır. ORUClu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkarsa, iki defa, ‘ben ORUCuyum’ desin.” buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 2)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

=>BAŞım BULut=>AYAğım KAR,
BENim MESKENim DAĞLar YÂR,
BiR ÂN’da=->BiN HÂL YAŞARım,
=>YEDi MEVSiMim->İLk BAHAR!.

OLmuş<=>OLacak==>OLAN’dır,
GEÇmiş<=>GELecek->Şu ÂN’dır,
KAZA>KADER=>NÂSiB=>KISMEt,
MERKEZ-MUHİt’te>HeR YAN’dır,
DENGE-DÜZEN==>YAŞANAN’dır!.


ZEVK 10.329

DÜNYÂ’da=>DERNEk TUTaMaM=>BeN->Bu DİYÂR YABANIyım,
HAKk ÂŞIKk=>HAKk KOYUNUyum=>BeN BiR ÂŞIk ÇOBANIyım,
KURtLa-KUŞLa==>DAĞLa-TAŞLa==>GEZEN AYAKk TABANIyım,
RESÛLULLAH KITMİRİ’yim,
BİZ BİR-İZ’inden BİRİ’yim,
=>GEÇmiş<=>GELecek=>PÎRİ’yim=>ŞE’ÂNULLAH Şu ÂNI’yım!.


28.04.2022.. 05:06
brsbrsm...tktktrstkkmzd27RMZNKADiRgecemizzz..


=>YEDi DAĞda=>DOLAŞıRız,
BiNBiR ÇİÇEk ==>BULAŞıRız,
YÂR YOLu>YOLDAş YÂRıMız,
====->KOKUsuyLa ULAŞıRız,
=>BİZ BİR-İZ’imİZi=>BİLiRiz,
=>YÂR’in NİŞÂNI’n->TAŞıRız!.

VAR’ı=>YOK’u=->ATeŞ ALAN,
=>VARığı’n->HİÇLİğ’e SALAN,
=>OYNAnAN->HEPLİk OYUNu,
=>HİÇLİK’in ELİ’nde=>KALAN,
YAŞAnmamış->OLAN=>YALAN,
İHVÂNİ’m=->KURBÂN KOYUNu,
DAMLASI’n=>DERYÂ’ya SALAN!.

***Yâ HAYyu’L-KAYYûm HUuu!.
*******ALLAH ceLLe ceLâLihu!.


Resim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...



M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12884
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RAMAZAN ZEVKLerim..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BURSA=>CUMÂ EZÂNInda,
BEDENim RÛHum BULuşur!.
NEFSim SEVDÂ MİZÂNInda,
KALBim>AŞKk İLe TUTuşur!.


ZEVK 10.256

YÜCE ALLAH’ın İSLÂM DÎNi==0>MUHAMMEDî MEŞk MÜ’MİN’i,
Şu Nİ’METLeR CeNNeti’nde=>MENNÂN ALLAH MİNNEti’nde!.
BİLip=>BULDURuR RABBi’ni==>İHVÂNim==>NEFSin KENDİni,
TAHKîK İMÂN=>SÂLiH AMeL===->RESÛLuLLAH SÜNNEti’nde!.


11.02.2022.. 13:23..
brsbrsm...tktktrstkkmzdecuMâcem’imizzz..


==>ÇİLLE AĞAcın===>SİLKeLe,
CÂN-CÂNÂN-CENiN=>GÜLüme!.
=>AŞKk==>AKLını SİLsin HeLe,
HeR DOĞuM=>GeBe=>ÖLüme!.
KUL İHVÂNİm=->ÇIKk ÇÖLüme!.


Resim

ASL-ı İSLÂM DİNi=>Kur'ÂN,
fASL-ı İSLÂM DİNi>-AHMED!.
vASLın hASLı MEŞKi>Kur'ÂN,
AŞk Ak GÜVERCİNi=>AHMED!.

aleyhisselâm..Resim

KeLÂMuLLAH-ta ve->RESÛLuLLAH-ta
Kur'ÂN-ı Kerîm =>RAHMEt ve ŞİFÂdır.:


ALLAHu zü’L- CELÂL’imizin;
KUR'ÂN-ı KERÎM’i =>RESÛL’üne ve KULLarına RAHMEt ve ŞİFÂdır..
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’i =>KÂİNÂtına RAHMEt ve ŞİFÂdır..


RAHMet=>R-H-M =>MuhaMMedî HAKİKAtın=>RUBUBîYyet RIZASInda
=>Kur'ÂN-ı Kerîm’i DUYup=>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem RAVZAsında =>UYmamız RÜŞDüne ERİŞimizdir!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


RAHM.: Acıma, koruma, esirgeme, şefkat etmek. Hısımlık, karabet, akrabalık.
RAHMEt.: Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek. Mc: Yağmur
MERHAMEt.: (Rahm. den) Acımak, şefkat göstermek. Korumak, iyilik etmek. Biçârelere yardımda bulunmak. Esirgemek..


Kur'ÂN-ı Kerîm =>ALLAHu zü’L- CELÂL’imizinn KULLarına bir İRŞad Kitabıdır..

İrşad.: Doğru yolu göstermek. Akli ve Kalbi, ikna edici ve te'sirli/uygulatıcı eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp Hidâyet Yolunu göstermek..

Cadde-yi Kübrâ-yı Kur'ÂNîyye YOLUnda SELÂMETLe devam ettirmekte;
ALLAHu zü’L- CELÂL’imize ve RESûLü’ne;
TESLiM OLmayı,
İMÂN ETmeyi,
TÂBİ OLmayı,
İTÂAt ETmeyi,
HeR ÂNda-Şu ÂNda-ŞE’ÂNuLLAHta,
=>Her Yerde, Her ZamÂN, Her HÂLde ve Her NEFeste
YAŞAyarak
ALLAHu zü’L- CELÂL’imizin MuhaMMedî ŞÂHİDi OLmaya kavuşurmaktır..

1-) KUR'ÂN-ı Kerîm’in ŞİFÂ YÖNü.: Hizbu’ş- ŞEYtÂN Ehl-i Dalalet SapıkLarı ve Fesad-Fitneciler tarafından insanlara empoze etmekte OLdukları Şek-Şüphe ve Tereddütleri ortadan kaldırıp insanları bu hastalıklarından kurtulmasında tek TUTunacağı ŞİFÂ ELİ OLan RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellemin ŞEFAAt ŞİFÂsı ELİni ELde etmektir..

2-) KUR'ÂN-ı Kerîm’in RAHMET YÖNü.: İnsÂNLara HİZBULLAH İLiM-EDEB-İRFÂN-ERKÂN AHLÂKını, HULUki’L- AZîM RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem UYGULama MuhaMMedî TÂLim ve TERBİYesinde; İLİM-İRADe-İDRAk-İŞTİRAkLa MuhaMMEDî NAHNU-BİZ BİR-İZ-Liği DENİZi İÇinde RAHMET DASMLası OLUŞumuz ŞEHÂDEt ŞERFimizdir..

Çok geniş bir KONU Olmasına ve pek çok eser yazılmış olmasına rağmen; YAŞamamızın sonUÇ’unda Ebdî SeLâHımız ve FELÂHımız OLduğu için GönüL VERdik DİLe getirdik..


ResimMuhaMMedî MuhaBBetLerimLe...

ALLAH celle celâlihu.:
Resim

El Hannânu celle celâlihu.:
Resim

El Mennânu celle celâlihu.:
Resim
Resim
Cevapla

“►Kul ihvâni ZEVKleri◄” sayfasına dön