Ankakuşu kardeşim ibretle okudum.
Rabbim sizlerden de razı olsun inşaAllah.
İsteyen yâri
İzlesin pîri
Pîrden ayrılan
Hakk'tan ayrıdır..
Bu Sırat-ı Müstakîm Yolunda Pîr, İmam-ı Mutlak Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin hasbî hizmetçisidir, yoksa kendisini Kudsal ilan edip halkın başına dert olan değil
Ondandır ki bu Erenlerin gönül gemisinden atlayan intiharı tercih eder ve şeytana yem olur maalesef
Nice bir mekr ü hiyel nekbeti Deccâl nice bir
Nice bir ey dini yok mezhebi yok dâl nice bir
------
Nice bir adli kâtil, fitneyi ihyâ edesin
Beni öldür sunayım boynumu gel çal nice bir
------
Hâkim-i şer'î dahî kendine uydurdun ise
Hâkimin hükmü yeter fitne ile âl nice bir
------
Hâzırım ben hünerin var ise gel görüşelim
Ledün ilmi okuyan gönlünü gel sal nice bir
------
Şerr-i Deccâl'ı defi' mümkün ola mı söz ile
Mısrîya var ise hâlin o yeter kâl nice bir
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Ne zamana kadar sürecek bu halkı kandırma numaraların,
Hile belâların ey Deccâl gibi adam!
Mısrî Hocam yine canını yakan bir âlim kılıklı zalim bir yanaşmaya taş atmakata..
Nice bir Ey dini yok mezhebi yok kişi bu dâlaletsapıklık ne zamana kadar sürecek
------
Ne zamana adalet diyerek ve dedirterek masumları öldürteceksin ve durmadan fitneyi dirilteceksin..
Peşimi bırakmadınız gitti.
Gel Beni öldür, sunayım boynumu gel!
Fitne kılıcını ne zaman çalacaksan çal artık!
------
Şeriâtın hakimini de kendine uydurdun ise,
Hâkimin hükmünü senin say, bu sana yeter!
Ne zamana kadar sürecek sanırsın bu fitneler ve hile düzenleri ne zamana kadar?
------
Ben burada hazırım, yüreğin yeterse ve mârifetten bir hünerin var ise gel hesaplaşalım!
Kim sahte sofu ya da kim samimi Sûfî çıksın ortaya..
Şu senin Ledünn ilmi okuyan gönlünü ortaya dökte bir görelim içinde neler var neler yok
------
Ey Mısrî!
Bu Deccâl'ın Şerrini söz ile savmak ne mümkün!
Ancak senin yüksek seviyeli Muhammedî Hâlin sürer gider dillerde..
Yoksa bu sapıkların boş lafları ne zamana kadar sürecek
Öyle de oldu yaa!
Mısrî Baba dillerde gönüllerde..
Hanî Efendi denilenler yok olup gitmişler hesaba gelecekler!...
Ateş-i hicrinle cân durmaz figana başlar
Kaynayıp akar ol ateşle gözümden yaşlar
------
Zerresi zâhir olaydı ger beni yakan odın
Âlemi ucdan uca yaka idi hep ateşler
------
Harfe savte dokunaydı bu iniltim şemmesi
İnler idi yer ve gök dağlar ile hep taşlar
------
Ateşim yaşım iniltim cân içinde gizlidir
Zâhirimde yok içimde hâsıl oldu yaşlar
------
Bîkesim bu âlem içre sırrıma yok mahremim
Bilmedi derdim benim ne kavm u ne kardaşlar
------
Hâlime hâldaş olup hem sırrıma sırdaş olan
Cümle dağıldı başımdan kalmadı haldaşlar
------
Mahv-ı sırfe düştü çün dil bunda ben oldum garib
Yalınız kaldım tükendi kalmadı yoldaşlar
------
Vech-i mutlak günde yüz bin çehreden yüz gösterir
Yerde gökte anı yazar cümle-i nakkaşlar
------
Nicesi tâkat getirsin anâ karşı Mısrî kim
Adın işitmekle düştü halka bu savaşlar
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Ey Yâr!
Ayrılık ateşinle canım feryada başlar,
O ateşle içim kaynarda gözümden dökülür yaşlar..
------
Eğer beni yakan ateşin zerresi ortaya çıksa idi,
Bu cihanı baştan başa yakardı, ateşleri de yakardı bu özel ve güzel aşk ateşi
------
Şu iniltimden en küçük bir mikdar, harfe ve sese dokunsaydı eğer,
İnler idi Yer, gök, dağlar ile tüm taşlar
Cümle cihan zâr ederdi
------
Benim Aşk Ateşim, göz yaşım ve iniltim hepsi de cân içinde gizlidir,
Yüzüme bakan göremez yaş vs. yok,
Özümde, gönlümde, içimde oldu ve doldu yaşlar
Yanardağ gibi..
Ateş ve yaraltı suyu komşu, gönülde
------
Ben bu âlem içinde kimsesiz bir dervişim ki,
Sırrıma ortak olacak yakınım olmadı..
Benim derunî derdimi ne kavmim ne de kardeşlerim bilebildiler..
------
Cümlesi dağıldı başımdan, hâlime hâldaş ve sırrıma sırdaş olan
kalmadı.
------
Deli gönlüm Sırf Mahva düşünce koca dünyada garib oldum ve yapayalnız kaldım..
Hepsi tek tek gitti tükendi bitti, Hakk Dostu Eren Yoldaşlarım
Muhammedî Mahviyyet ya da Ahmediyyette Cemül- Cem.
Kâbe kavseyn yakınlığının yalnızlığı
------
Mutlak olan Vech, günde yüz bin mukayyed çehreden yüz gösterir
Yerde gökte onu yazar tüm nakkaşların nakışları- cümleleri
------
Nasıl tâkat getirsin ona karşı Mısrî ki,
Adını işitmekle düştü halk, bu savaşlara
Hicr (A.): Ayrılık. Ayrılık. * Başkalarından ayrı fâzıl ve üstün kimse. * Sayıklama. Savt (A.): Ses. Şemme (A.): Koku. Bir defa koklamak. * En küçük mikdar. Bîkes (F.): Kimsesiz. Mahrem (A.): Sırdaş. Sırdaş (A. T.): Sır arkadaşı. Mahv (A.): Ortadan kalkma. Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma. * Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hâli. Mahv- sekr : Fenafillâh makamında kendi varlığını hiç görmek ve bu mânevi hâlin zevk ve te'sirinden ruhi bir coşkunlukla kendinden geçme hâli. Sır (A.): Gizli şey. Sırf (A.): Katıksız, hâlis. Vecih (A.): Yüz. Vech-i Mutlak: Hakkın yüzü.
Sıyup bin pâre eden şişe-i kalbi celâlindir
Yine her pâresinden görünen ruy-ı cemâlindir
------
Anınçün tîğini çeşmin demâdem eksik etmez kim
Yorulup yolda kalmaya o kim azm-i visâlindir
------
Nicesi baksın etrafa ya ahkafa yahut kafa
Şu Anka kim anın gönlü nazargâh-ı hayâlindir
------
Bulunmaz lâmekânîdir bilinmez bî-nişâniîdir
Hemîn ancak sana kuldur senin ehl ü ıyâlindir
------
Dağıldı mim-sad ra (Mısrî) bozuldu nisbet-i suğra
Benim bu nisbetim şimdi ne mâhındır ne sâlindir.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Ey Dost!
Kalb şişemi kırıp bin parça eden Senin celâlindir,
Kırılan Kalb Aynamın her parçasından gözüken ise yine Senin cemâlindir..
------
Onun için gözün bakış oklarını hiç eksik etmez sevenin üzerinden ki,
Yorulup da yoldan kalmaya ki bu Sana kesin kavuşma isteğindendir.
------
Neden dolayı baksın arayıp dursun etrafta tepelerde veya dağların şahı Kaf Dağında Seni Anka Kuşu,
O Anka Kuşu ki onun Kalbi Senin hayaline nazargâhtır..
------
O Anka Kuşu ki gerçek Hakk Eren âşıktır,
Mekanı yoktur ki bulunabilsin,
Nişânı yoktur ki bilinebilsin,
Onun işi-gücü sana kulluktur,
O Senin ehlindir âilendendir,
Hakk-hakikata ulaşmış Ehlullahındır
Burası, aziz pîrimiz Muhammed Nurul-Arabî (ks) nin de buyurduğu üzere;
Uluhiyyetiyle gayb-ı mutlak zâhir olan Cenab-ı Hakk,
Rubübiyyet hicabı-perdesi ile zâhirdir.
Bu ise işini eserleriyle görür demektir.
------
Mısrîye geçici, izafî ve imtihan süresince sınırlı-sorumlu verilen Bu Benlik Dağı dağılıp erimeye başladı.
Kübrâ olanın gölgesi gibi olan suğrâlık sona erdi..
Ruh, Sadr-Nefs birlikteliğinin imtihan mevcudluğu,
Vacibül Vücûda şehâdet olup-olmadığı sorgusu için bu âlemde son bulmak üzere..
Bu âlemde bir şey olarak kimlik-kişilik içinde mevcûd gözükmekte oluşum,
Ve bunun yavaş yavaş yıkılışı sanılmasın ki aylar ve yıllar yüzündendir
Dönen çark zaman çarkı değil Kader farkıdır
Sıyup : Türkçe sımak (kırmak, koparmak, yenmek, öldürmek, kahretmek) mastarından, kırıp. Celâl (A.) : Allah'a mahsus azamet ve sertlik. Tiğ (F.) : Ok. Çeşm (F.) : Göz. Demâdem (F.): Zaman zaman. Azm : (Azim) Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Sebât. Ahkaf (A.) : Kum tepeleri. Nazargâh (A. F.) : Bakılan yer. Nazar (A.) : Bakmak. Suğra A.) : Küçük. Sâl (A.) : Yıl. Mah (F.) : Ay.
Kim ki aşkın dârına berdâr olur
Cümle uşşak içre ol serdâr olur
------
Bunda uşşakı yakan od âkıbet
Nâr- İbrahim gibi gülzâr olur
------
Bunda ağyâr kesretinden kurtulan
Vahdet illerinde vasl-ı yâr olur
------
Korkma tâmudan eğer âşık isen
Bülbül olanın yeri gülzâr olur
------
Cennet-i irfâna dahil olanın
Kande baksa gördüğü didâr olur
------
Gözsüz olanlar o yüzü göremez
Anı gören hep ulü'l-ebsâr olur
------
Dünyanın lezzâtına aldanma kim
Bir gün ola cümle zehr-i mâr olur
------
Sen gerekse ol cihânda pâdişah
Bir beş on günde o tarümâr olur
------
Tâc ü tahtı kulluğuna ol şehin
Verir isen devletin tekrar olur
------
Ger kabul olunsa şah oldun ebed
Kande böyle assılı bâzâr olur
------
İllâ tâc ü tahta olmaz vasl-ı yâr
Âdet oldur anâ cân isâr olur
------
Kim ki kendin yoğ ederse Mısrîyâ
Yokluğun tâ gâyetinde var olur.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Kim ki aşkın dârağacına asılır can verirse
O Can, cümle âşıklar içinde o baş tacı olur..
------
Böyle olduğundandır ki âşıkları yakan Nemrud ikilik ateşi,
İbrahim (a.s.) ın Birlik Bahçesinde Muhammedi gül bağı olur..
--- İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: İbrahim'in (a.s.) ateşe atıldığında en son sözü, "Hasbiyallahü ve ni'me'l-vekîl : Allah bana yeter; O, ne güzel vekildir" oldu.(Buhâri, Enbiya: 54; İbniMâce, Zühd: 17; Ebû Dâvud, Edeb: 6. İmam Suyuti, Camius-Sağir, Muhtasarı.)
------
Bu âlemdeki geçici, izafî ve imtihan süresince sınırlı-sorumlu kimlik-kişilik içinde mevcûd gözükmek oyununu çözenler,
Kendini bilenler, yabancılık-protezlik, parmakta yüzüklük yabancılığından kurtulanlar,
Rabbını bilenler, enter kollekte Muhammedi oluş şuuru, nuru BİZliğinde Yâre kavuşanlar, denizdeki damlalar, et-tırnak olanlar,
4 âlemde vahdet ehlidirler:
--- Yukallibüllahül leyle ven nehar inne fi zalike le ibratel li ülil ebsar : Allah, gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak bir ibret vardır.(Nûr 24/44)
------
Çok tatlı gözüken Dünyanın lezzetlerine sakın aldanma ki,
Bir gün gelir ki cümlesi yılan zehirine dönüşür.
Bu bir gerçektir.
Tüm neşelerini acılar izler.
Gençken tıka basa yenilen yağlar şekerler yaşlanınca zehirleşir
------
Sen bu İmtihan Âleminde pâdişah olsan bile saltanatın, bir gün tez gelir-geçer de yerlebir oluverir.
------
Eğer bu âlemdeki Kulluk İmtihanını anlar da geçici Benlik Sultanlığını Kulluğuna kurban ederse Ebedî Devlete tekrar kavuşur
İbrahim Edhem Hazetleri gibi Tâc ü tahtı terkedip Hakkın kulluğuna geçince sonsuz devlete kavuştu..
------
Senin kulluğu arz edişin kabul görürse kısacası Muhammedi ise,
Sen ebedî Şah oldun demektir.
Böylesine çok kâr getiren bir bazar nerde görüldü
------
Yâre kavuşmak sadece tâc ve tahtı vermekle olmaz ki,
Aşk Yolunda âdet o ki Cânâna CAN bağışlanır
------
Kim ki kendisine Kulluk imtihanı rolü için giydirilen sınırlı-sorumlu ve izafî kimlik-kişilik Benliğini soyunursa,
Kendini gölge bilirse,
Bu yokluğunun son ucunda VAR olur..
Damla Derya olur
Rumûz-ı Enbiyâyı vâkıf-ı esrâr olandan sor
Ene'l-Hakk sırrını cândan geçip berdâr olandan sor
------
Yürü var ehl-i tecridi alâik ehline sorma
Anı cân u cihânı terk edip deyyâr olandan sor
------
Gehi kahr u gehi lütfun kemâlin bilmek istersen
Fenâ ender fenâda yoğ olup hem var olandan sor
------
Dilâ bu Mantıku't-Tayr'ı fesahat ehli anlamaz
Anı ancak ya Attâr u yahut Tayyâr olandan sor
------
Anadan doğma gözsüzler Kemâhi görmez eşyâyı
Niyâzî Vech-i Dildârı ulü'l-ebsâr olandan sor.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Resûlullah sav in rumuzla, herkesin kendine göre anlayabileceği bir yolla anlatılanları soracaksan eğer,
Bu sırlara vâkıf-gerçekten haberdâr olandan sor.
Hallac-ı Mansurun Ene'l-Hakk : Ben Hakkım! sırrını soracaksan bu yolda ipe çekilip canından olandan sor!
Resûlullah sav in sırrına vâkıf kim dersen:
--- Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:Ben kimin dostu (mevlası) isem, Ali de onun dostudur.(Tirmizî, Menâkıb, 3714).
------
Yürü git işine!
Sen Ehl-i Tecridi- Allaha gönülden bağlanıp mâsivayı, Hakktan gayrısını silenleri, Yüce makamları görmüş bir kâmili,
Eşya bataklığına saplanıp kalmış, olaylara tutsak olmuş sıradan bi makam bilmeze sorma!
Sen onu, cihandan da candan da az geçen tek başına kalmış deyyâr olandan sor!..
------
Bazen kahr bazanda lutüf oluşunun kemalinin-hikmetini bilmek istersen,
Fenâ ender fenâda - madde ve mânâda yok olup da ondan sonra gerçek VARda var olandan sor!..
------
Ey gönül!
Bu Kuş Dilini fasahat ehli olanar bile anlamaz,
Onu ya onu yazan şeyh Attardan sor!
Ve yahutta Kuş olup uçanlardan sor!
Ya yazan ya da konuşan bilir o lisanı
------
Anadan doğma gözsüzler suda balık gibi, görmez eşyâyı
Ey Niyâzî sen o gönüller alan Sevgilinin gül yüzünü basîret sahibi gönül gözü açık Hakk Erenleden sor..
Rumûz (A.) : İşâretler, şifreler. Vâkıf (A.): Bir işin iç yüzünü bilen. Tecrid (A.): Soyunma. Ehl-i tecrid: Dünyadan soyunmuş dervişler. Alâik (A.): İlişkiler. Fesahat : Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifadeli konuşma.Fasâhat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olmasıdır. Kemâl (A.): Olgunluk. Tayyâr (A.): Uçucu. Kemâl (A.): Gerektiğ gibi, tam anlamiyle.
Halk içre bir âyîneyim herkes bakar bir an görür
Her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür
------
Şol câhil ü nâdânı gör örter Hakk'ı inkâr edip
Kâmil olan kâmillerin her bir sözün bürhan görür
------
Medh ile zemmi âlemin kıymette bir hardaldürür
Hâr o dürür harmânda ol buğdayı kor saman görür
------
Tuttu rikâbın Ârifin nice Salâtin-i evvel
Kâmil olan Sultânı gör dervişi ol Sultân görür
------
Dervişi Hak yakmış iken anı yakan Sultâna bak
Hammam içinde dilberi görmez gözü külhân görür
------
Dedi ulular levn-i mâe levn-i enâdır şüphesiz
Kana boyanmış göz hemîn Nil ü Fıratı kan görür
------
Ol dilberin Mehdi adı sükkerdürür halka tadı
Mısrî çeker bu mihneti ol rahatı Rahmân görür.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Halk içinde bir âyîneyim herkes bakar bir an görür
Her ne ki görürse kendi yüzünü görür.
Eğer güzel görürse kendidir,
Eğer çirkin görürse de kendidir
------
Şu haddini bilmez câhile bak ki Hakk'ı inkâr edip küfretmekte-örtmekte..
Hakk'ı gördüğü hâlde bilmediği için câhilliği örttürür, kapattırır.. Kefere : Örtmek. Kâmil olanlar ise Kâmillerin her bir sözlerini delil bilip gelişim gösterirler..
Hakk'ı tanıyan ise hem bilir, hem tanır hemde birlikte olur
------
Bu Aşk âleminde herkesin-ağyârin övmesi de yermesi de hardal danesi kıymeti değerindedir.
Eşek odur ki harmana girince ayrılmış buğday cecine değilde saman yığınına koşar.
------
Şeyhül Ekber gibi nice değerli ârifin atının üzengisini devrin Sultanları tutmuşlardır.
Sen Kâmil olan Sultana bak!
Gerçek dervişi o Sultan görür
------
Dervişin özünü Hakk yakmış iken,
Onun yüzünü yakan Sultâna bak,
Hamam içinde içini yakan Dilberi gönül gözü görmez de,
Kafa gözü bedenini yakan hamam ocağını-külhanı görür
------
Aşk Yolunun Uluları : Suyun rengi, kabının rengidir şüphesiz! dediler.
Kana bulanmış - kankaplamış bir göz elbette Nil ve Fıratı kan görür
Cüneyd-i Bağdadî Hazretlerine :
Halk nedir? Hakk nicedir? diye sorulduğunda : Levn-i mâe levn-i enâ :Suyun rengi, kabının rengidirbuyurmuştur..
Kırmızı gözlük takan ya da gözü kanlanmış olan âlemi kan renginde görür
------
O Çok Sevgilinin adı Mehdi gibidir
Halk içinde ona karşı büyük ilgi vardır
Mısrînin pek çok zorluklar çekerek ulaştığı kalbî tatmin rahatlığını ancak Rahmân görür
Na-dan : f. Cahil, bilmez, haddini bilmez. Zem (A.): Kütülemek. Har (F.): Merkep. Rikâb (A.): Üzengi demiri. Salâtin (A.): Sultânlar. Külhan : f. Hamam ocağı. Hamamda su ısıtmak için ateş yakılan yer. Bağdatlı Cüneyd'in kelâmı:Su, girdiği kabın rengini alır. Sükker : şeker.
Esicek bâd-ı sabâ aklıma san şâne değer
Zire ol esrâr-ı dil zülf-ü perişâne değer
------
Zülfü müşkiyle muattar olup ol demde dimağ
Geçer andan gönüle hem yetişir câna değer
------
Leb ü dendânı hevâsiyle akan göz yaşının
Birisi mânâda bin lü'lü vü mercâna değer
------
Gam-ı hicri ile ahı anâ âşık olanın
Çıkar eflâke iner tâ yedi nîrâna değer
------
Yüzünün mihrine karşı dolaşan dürlerinin
Birinin nûru nice mihr-i dırahşâna değer
------
Eşiğinde baş urup sıdk ayağın berk basanın
Başı Arş'a ayağı Kürsî-i Rahmân'a değer
------
Limenil-mülki nidâsın işiten cân kulağı
Anı cânından işitir yine Cânâna değer
------
O nidâyı işitir men arefe vâkıf olan
lîk ol mârifeti sanma her insâna değer
------
Sana bir cezbe Niyâzî ki o dosttan yetişe
Dügeli ins ile cinne olan ihsâna değer.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Sabâ yeli gibi Rahmân Nefesi İhamı aklıma esince,
San ki karmakarışık aklıma tarak değer.
Çünkü o gönül sırrı, Yârin perişan zülfünü tarar da yâre yolu açar..
------
O anda âşık beyni Yârin zülfünün misk kokusuyla kokulanıp,
Gönüle ulaşır, sonra gönlün Arşı olanCÂNa kavuşur..
------
Kendi hevâ ve hevesine harcanan zaman ve imkan için dökülen göz yaşının damlaları inci gibi bembeyaz dişlere ve mercan gibi kıpkırmızı dudaklara dökülür iner gül yüzden..
------
Ona âşık olanların ayrılık gamı-kederininah!ı, feleklere-yıldızlara çıkar,
Sonra o ah! feleklerden iner tâ ki 7 ceheneme ulaşır..
------
Yârin yüzünün güneş ışığına peyk olmuş gezeğen gibi etrafında dönen inci gibi âşıkların her birinin aşk ışığı bu âlemdeki binlerce parlak güneşlerde değer, daha değerlidir..
------
İlâhî Aşkın eşiğinde (İmtihan Âleminde, şimdi, Bu cihanda ve can cisimde iken Emreciğim ) teslimiyette başını koyup, istikamette Resûlullah sav e uyuşta sadakat ayağını sıkı basanın,
Başı Arş-ı Allaha(Ruh-u Muhammed sav) Ayağı Kürsî-yi Rahmân'a değer (Nefs-i Muhammed sav)
Hayvandan aşağı düşmeden melekten yukarı çıkmak için bu eşiğe besmele ile sıkı bas!
Resûlullah savi duy fâni ol!
Ve uy da Bekâ bul o kadar kardeşim!!!!
DamlanınDENİZde derdi olmaz!!!
------
Bu sistemi ortada yok iken varından var eden Allah (cc) hesab gününden önce sistemin Hükümdârını sormakta cevabı yine kendisi buyurmakta!! Kahhâr olan tek Allah'ındır!!!
İşte fenâ bulup geçici ve izafî imtihan kimlik-kişiliğini soyunan âşık Erenler Resûlullah savin BİZliğnde BİRlik bulunca Mülk kimindir? nidâsını Canından duyar ve sahibinin sesine ulaştığını anlar ve tanır ki şah damarından da yakınındadır
---Yevme hüm barizun la yahfa alellahi minhüm şey' li menil mülkül yevm lillahil vahidil kahhar : O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır.(Mümin 40/16)
------
Bu yüce çağrıyı Resûlullah savin buyurduğu Nefsini bilen kimse Rabbinide bilir! sırrına tahkik kavuşanlar işitir özünden..
Lâkin bu mârifetin de sıradan herkese nasib olacağını sanma!
Bu mârifet Hakka inanıp ayrı terik edip çabaayan sadık-salihlere nasib ve kışmet olur ve değer
Ey Niyâzî!
Sana bir cezbe-çekiş O Ulu Dosttan gelip yetişsin!
Bu lütuf, ikram ve ihsan ise, bütün insanlara ve cinlere yapılan tüm ihsanlara değer bir kıymettedir
Kıymetini bil İlâhî Aşkın!
Esicek: Esince. Şane : f. Tarak. Müşk (A.): Misk, güzel koku. Muattar (A.): Kokulanmış. Leb (F.): Dudak. Dendan (F.): Dişler. Lü'lü (A.) : İnci. Eflâk (A.): Felekler . Felek: Yıldız. Mihr - Mehr : Aşk, şefkat, muhabbet. * Güneş. * Huk: Mihr. Evlenme muamelesinde erkek tarafından kadına verilen nikâh bedeli. Dırahşan : f. Parlak. Parıldayan. Parlaklık. Münevver, ziyâdar. Dügeli (Çaltatay Türkçesi): Bütün, hep, tüm. İns (A.): İnsân.
Yeter çalındın ey hâce fenâ mülkün metâına
Çok uzâtma ki Azrâil gelür bu câna dolanır
------
Gönül verme bu dünyaya başını verme gavgâya
Kazandığın amel bir gün gelür mizâna dolanır
------
Başı devletli kul oldur Hakk'ı bulmuş ola seri
Gözü gönlü dil ü cânı kamû Subhân'a dolanır
------
Niyâzî kulunun Yâ Rabb vücûdu zenbini mahv et
Mülâzımdır kapunda ol sana ihsâna dolanır.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Gönül Devrandaki insanoğluna nazarkılıp seyran ettikçe;
Cevlan içinde hayran kalmakta doğrusu!
Kulluk imtihanı tercihi ile verilen imkanları;
Hakta kulananların Hikmet Sahnesindeki,
Bâtılda kulananların İbret Sahnesindeki rollerini izlemek gerçekten çok garip eyler!..
------
Gel ey dünyaya dalmış güyâ dertsiz gibi ve ebediymiş gibi giden kişi!
Gel gitme!
Tevhid Dervişliğine sen de katıl İlâhî ilim tâlimi ve Muhammedî Edeb terbiyesi al Hakk Erenlerden!
Yok yapmaz da şimdiki şaşkın hâlini devam ettirirsen gittiğin yolun sonu seni yakında kârı bırak, ana sermayeyi de yedirip bitiren Hüsran Çıkmazına çıkarır göreceksin!...
------
Nedendir bilinmez ki sen nasıl olmuş da bu dünyanın hayal gibi serab gibi görüntüsüne gönül verip, nefsin hevâ ve hevesine uşaklık yapmışsın!
İçini dışını hırsla doldurmuşsun!
Zaten bu hırs senin her işinin sonunu şeytana çıkaracaktır.
Çünkü onun işi budur!...
------
Ey Molla!
Anla artık ki bu fenâ mülkü çok çekici mallarıyla seni de esir etti!
Seni senden çaldı götürdü sanki!
Çok uzâtma ki vaktin çok az kaldı!
Azrâil gelmiş etrafında cânını almak için dolanıp durmakta!..
------
Gönül verme bu dünyaya!
Başını verme sen-ben gavgasına!
Kazandığın bütün ameller bir gün gelür mizâna dolanır
Tevhidin tartıya çıkar!..
------
Başına Devlet Kuşu konmuş kul o kimsedir ki,
Başı hakkı bulmuş, aklı nakille buluşup Hakka şehâdet etmiştir..
İşte o zaman; başı, gözü, gönlü, canı Subhân olan Hakk Teâlâ'ya dolanır
------
Yâ Rabb!
Niyâzî kulunun günah varlığını mahv et yok et!
O Senin kapı kulundur, tutkunundur, gece gündüz demeden durmadan Senden ihsan beklemekte ve kapında dolanıp durmaktadır..
Butlan : Haksızlık. Bâtıl olma. Boş ve abes olmak. Hak olmamak. Mizan (A.): Terâzi, âhirette hesabâ çekilme. Zenb (A.): Günah. Mülâzım (A.): Bir kimsenin kapısında tutulup kalan.
Âşinâlık arttığınca ey Niyâzî dost ile
Arttı bizim vahdet içre günbegün seyrânımız.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Sırf içürdü Bize Yüce Cânânımız vahdet kadehini,
Sırf Vahdet ile dolu olarak içirdi.
Ahadiyyetin Ahmedî tecellisi olup Hakikatte ikilikten eser yoktur.
Bundan dolayı bu doludan damla alan Hak Eren sarhoşlarımız bir nefeslik bile ayılamadılar..
------
Bugün küfür ve iman kederinden-gamından kurtulup,
Yârin yanağında ve zülfünde bulduk küfr ile imanımız..
------
Lûtf ile dün gece geldi bize teşrif etti Yâr,
Adını işitirken daha yabancı oldu şükür misafirimiz..
------
Özleyip bekler iken geldi ya Yâr bize,
Cânı teslim eyledik gelişi şerefine kurbânlığa,
Allaha hamd olsun ki bu gün kabul oldu kurbanımız
------
Bu âlemin halkı her zaman okur dururlarki:küllü şey'in hâlikin : Herşey helâk olacaktır! Her anda, her nefeste ve her tecellîde yok oluş ve yeniden nesl-i cedid var oluş şeeni
7 yılda insan vücudunda yenilenmemiş hücre kalmadığı bu gün tıbbın bildiği şey
Yüce Subhânımız Teâlâ ise her an kendi okumaktadırki :İllâ vecheh!İllâ vecheh!: O'nun zâtından başka! Ancak Hakk Bâkidir! diye
---Ve la ted'u meallahi ilahen ahar la ilahe illa hüveküllü şey'in halikünilla vecheh lehül hukmü ve ileyhi türceun : Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O'ndan başka tanrı yoktur.O'nun zâtından başkaher şey yok olacaktır.Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz.(Kasas 28/88)
------
Bunca halkedilen mahlükatın her birisi dünya tahtasına yazılan harfler gibi..
Bazan binlercesi yazılmakta bazan da silinip yok olmaktalar
Oysa Vech-i Bakimiz ise Levh-i mahfuzda saklıdır.
Âyân-ı sabitemiz sabittir, tektir ve BİZdir
------
Ey Niyâzî Yüce Dost ile tanışıklık artttıkça bizim de Vahdet Âleminde
Seyrangâhımız günbegün artmakta şükür!...
Sırf (A.): İçine bir şey katılmamış, saf. Câm (F.): İçki. Mestan : (Mest. C.) f. Sarhoşlar. Ruh (F.): Yanak. Levh (A.): Levha. Vech-i bâki: Dâimi yüz, ölümsüz yüz. Âyân-ı sabite : Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları. Mevcudat-ı ilmiye. (Bak: Adem-i hâricî)
Şerîatin sözleri Hakikatsiz bilinmez
Hakîkatin sözleri Tarikâtsız bulunmaz
------
Savm u salât u zekat günah kibrin mahv eder
Darab-ı zikir olmasa gönül pası silinmez
------
Sil gözünü dön andan bak göresin kend'özün
Hakîkatin güneşi doğmuşdürür dolanmaz
------
Kavseyne erişince varır gelir gemiler
Ev ednânın bahrine hergiz gemi salınmaz
------
O deryâya dalmağa cân terkin urmak gerek
Cânına kıymayınca o deryâya dalınmaz..
------
Bu sûretin libâsın vir gayriye Niyâzî
O bahre dalar isen şâyed gerü gelinmez.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Hakikati bilmeyen kişinin şeriatı anlayıp uygulaması bir taklidden ibarettir.
Hakikatın sözlerinin bulunup, bilinip, anlaşılıp da uygulanması için ise İlâhî İlmi ve Muhammedî Edebi tâlim (öğretim) ve terbiye (eğitim) ettirecek gerçek Hak Dostları Tarikatı gerektir.
------
İnsan oğlunun oruç, namaz ve zekat ibadetleri kibrini, Benlik Belasını yok eder ihlaslı olunca,
Oysa Aşkullahın Merkezi kalblerin temizleyicisi elbette sürekli ritmik Zikir vuruşlarıdır..
------
Benlik Belası hastalığına tutulmuş olanlar herşeyi ve herkesi BEN gözüyle görür.
Sanki kırmızı bir gözlük takmış da her şey kırmızı demekte gibi
Oysa uyansa gözünün perdesini silse gerçek HAKK Güneşini ve hiç batmadığını görecek
------
Bu yüce hitab Resûlullah (sav)edir.
Ona teslim olan ve inanan Muhammedîlerin önceki İkilik benlikleri Resûlullah (sav) de BİZ Cemül-Cem ine ulaşınca yol biter ki teslimiyyet tamamlanmıştır.
İstikmet artık İlâhî Kaptan Resûlullah (sav) in görevi ve işidir.
Ev ednâ Ahadiyyet Deryası nda yol alış Ahmediyyet ile mümkündür..
---Summe dena fe tedella. Fe kane kabe kavseyni ev edna : Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.(Necm 53/8-9)
------
Resûlullah (sav)e tâbi olan ve itaat eden Muhammedîlerin, âdeta denizdeki damlalar gibi Muhammedi Mahviyettle yok-var oluşlarını anlamak cidden bir irfandır Erenler katında..
Benlik canları tek tek BİZ Cemül-Cem inde yok, ama var olmadan
sadece kuru laf ile olmaz bu işler..
Burada Resûlullah (sav)in şu şereli buyruğuna işaret de vardır Benlik cehaletinde ölüp Bizlik kemâlâtında dirilebilelim..
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in: Mütü kable en temutü : Ölmeden önce ölünüz!... buyurmuştur. (Keşfül-Hâfâ II-291-2669)
------
Ey Niyâzî Kulluk İmtihanının rol elbisesi olan Sûreti soyun, Hakktan habersiz ayrı-gayrı olanları bırak!
Ve sen de o Ahadiyyet Deryasına dalan damlalar nasıl geri dönecek artık!...
Kavseyn (A.): İki kavis. Ev (A.): Belki. Ednâ (A.): En aşağı en altta. Hergiz : f. Aslâ, kat'iyyen. Hiçbir suretle.
Her kesâfet kim izâfet gösterir âyinede
Ol küduret tozunu silip mücellâ olmuşuz
------
Zâhidin zikrettiği şol harf u savtın resmidir
Zâkir u mezkur u zikre biz müsemmâ olmuşuz
------
Sofunun şol hûy u hâyı nârasından almazız
Vasl-ı deryâyız biz ol sesten müberrâ olmuşuz
------
Alleme'l-esmâ'ya mazhar ister isen gel berü
Âdem u hem ana tâlim olan esmâ olmuşuz
------
Ten göziyle Mısrî'yi sûrette görsem deme kim
Zira biz ol Kaf-ı Sûret içre Anka olmuşuz.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Tevhidin özü olan Hakikat-ı Muhammediyyeye perdeliler bizi aşk içinde bulup taşa tutarlar, rezil vüsva oluruz.
Sadece ismimizi derler, mânâdaki Ankâ Kuşu gibi olmuşuz.
Ne Kaf dağını ne Ankayı ne de hakikatımız bilir kör câhiller..
------
Bu Cisim âlemi cihanda veya âhirette Mahlukat Âleminde, Çokluk-kesrette sandılar,
Bilemediler ki kesret içinde vahdette tek başımıza tenhayız..
------
Sen de ham sofular gibi Hakkı halktan ayıran izafat ve taayyün soflarını-abalarını giysen ne var?
Yapamayız!
Çünkü onları mânen soyunup arı, saf, tertemiz halk içinde Hakkla olmuşuz..
------
Biz Hak Âşıklar, kuş dilinin en girift- anlaşılması güç kelimelerini kullanırız..
Herkes anlamaz bizi bizler muammâ-ehli olmayana kapalı olmuşuz.
------
Cisim olan sûret ve sözlerle anlamak isterler bizi
Oysa biz ne sözleriz ne de sûret, tamamiyle mânâya dönüşüp,
Sessiz harfsiz, sûretsiz saf sîret-mânâ olmuşuz
Beden-Nefs-Kalb-Ruhu olan İnsan
Nefs-Kalb-Ruhu olan Cin
Kalb-Ruhu olan meleklerde lisan vardır.
Diger canlılardaki
Seda-ses çıkarmaktan ibarettir..
Muhammedi melâmetin usta âşığı Mısrî hocam melekleşmeyi ne güzel anlatmakta..
------
Bizler ki damla damla Erleriz, gönülden gönüle Eren yolun bulmuşuz, aşk ırmağı olmuşuz da,
Muhammedi Deryada cem olmuşuz.
Ben damaları iken BİZ Deryası olmuşuz hâl-i hazır
Her varlık sûret elbisesin soyundukça sîrete (Ahmediyyet) akıp Ahadiyyet Deryasına karışmaktadır
------
Zerreler güneşe, güneş ise vahdet kaynağına sıla etti, ulaştı..
Âşıklar Ahmed (sav)i, O ise El Ahad (cc)yu bulunca,
BİRden fazla olma yok oldu, BİRin Biri olmuşuz
------
Bu âlemde her varlık kesrette kesafete düşünce, ikilik-zıtlık izafetini yansıtır aynasında..
Ten derdi-ikilik kederi derken, Can Aynasını sûretten silip sîret cilası vurunca halk değil Hakk gözükür..
------
İlim ve edebten ziyade ibadete yönelen ala sulu zahidin zikrettiği ağzından çıkan harfi ve sesten ibarettir.
Halbu ki Zikredene de, Zikredilene de, zikire de biz müsemmâ olmuşuz -bizim aynamızda gözükür- bizim yazı tahtamızda okunurlar
İmâm-ı Alî (keremullahi veche): Belimi iki kişi kırar: Şerefinin zedelenmesine aldırmayan âlim ve zâhid olan câhil!... buyurmuştur. (Fahreddin er Razi cilt 2/479)
------
Ham sofunun bilinçsizce durmadan hûy u hây nârası atmasından uzak dururuz.
Onun aradığı vahdet deryası olmuşuz biz.
Onun Her Yerde Olanı arayış sesinden beriyiz-uzağız ve ayrıyız..
Not:Ancak bahsedilen el Hüve-Hu ve El Hayy esmaları çok önemlidir.
Hu, BİZE GÖRE Mutlak Gayb olan, olduğu halde gözükmeyenin Hüviyyetinin ismidir.
Pek çok tariktta Kadirî vd. Hu Esması zikirde son esma ve makamdır.
Hissedilip-duyulan ve bilinenle Hu, O demektir celle celâlihu..
El Hayy ise, sürekli sandığımız aslında elektirikte olduğu gibi mekik sistemiyle her yarım nefes limitinde yok olup yeniden var oluşumuzun Rahman nefesinin ismidir
------
Âdem aleyhisselâma öğretilen isimlerin zuhur yeri olmak ister isen beri gel!
Biz ise hamd olsun, hem Âdem hem de ona öğretilen isimler olmuşuz..
--- Ve alleme ademel esmae külleha sümme aradahüm alel melaiketi fe kale embiuni bi esmai haülai in küntüm sadikiyn : Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. (Bakara 2/31)
------
Sakın sen kafa gözü basarıyla Âşık Mısrî'yi sûret içinde görsem deme ki,
Çünkü BİZ, Sûret Kaf Dağı sîreti içinde Zümrüd-ü Anka Kuşu olmuşuz
Rüsva (A.): ReziL. Anka (A.): İsmi olup cismi olmayan bir kuşun ismi ise de buradaki mânâsı itibariyle Bâki olan varlık demektir. İzafât (A.): İzâfe edilenler. sonradan meydâna çıkanlar. Taayyün (A.): Görünüşe gelme. Muarra : Fenalıktan uzak. Boş. Beri. Yüksek. Temiz. Çıplak. Mantıku't- Tayr: Kuşların konuşması, Feridüddin Attar'ın ünlü eseri. Muğlak (A.): Anlaşılması güç Muammâ : (Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl. Kesâfet (A.): Bulanıklık, açık ve berrak olmama. Kân : f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse. Taaddüd : Çoğalma. Birden fazla olma. Tekessür etme. Küduret (A.): Tasa, kaygı, keder. . Mücellâ (A.): Parlak, cilâlı. Zâkir (A.): Anan. Mezkur (A.): Anılan. Zikir (A.): Anış. Müsemmâ (A.): Ad konulmuş olan. Alleme (A.): Öğretti. Esmâ (A.): İsimler, adlar. Müberrâ : Beri. Müstesnâ. Fenalıktan uzak kalmış. Münezzeh. Temiz. Noksansız.
Eya Deccâl Hakk'ın takdiri bil hergiz bozulmaz
Ezel levhindeki yazı silinmez hem yuyulmaz
------
Ne denlü sây edersen et sonunda hep hebâdır
Çamurdur havzının içi bulandıkça durulmaz
------
Gönül durulmadıkca âlem-i gaybın şemûsu
İçini eylemez aydın karagûsu sürülmez
------
Ne denlü gayriyi ağlatsa bir kimse anı da
Mukallib ağlatır sonunda aslâ yüzü gülmez
------
Durur kendisi yok gibi işin işler hafâda
Alan veren odur kendisi mahfîdir görülmez
------
Neam zâhirdürür gözlülere âmâya mahfî
Anı zâhir gören işini bozmağa yorulmaz
------
Zarafetle bu Mısrî'den haber alsam deme hiç
Hakk'ın sırrı emin olmayana bil kim denilmez.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Ey işini gücünü bırakıp benim peşime düşen Deccâl adam!
Şunu iyi bil ki Hakk'ın takdiri asla bozulamaz!
Ezel levhindeki yazısını kimseler silemez de yıkayamaz da
ALLAHU ZÜLCELÂLin kazasını murad ettiği her iş kudretiyle takdir olunur ki bu kaderdir.
El mukadder lâ yugayyer : Takdirullah dan gayrısı olamaz..
Ne bozulur ne de silinir!..
Burada Hazreti Mısrî sırtını devlete dayayıp kendisine olmak işler kesen zalim ham sofulara meydan okumakta
------
Sen ne türlü çalışırsan çalış, işleriyin sonu boştur.
Çünkü senin bağrın çamur havuzu gibidir, karıştırdıkça bulanır..
Sen ne anlarsın ve ne görürürsün bu bulanık basîretle
------
Gönül ülkesi durulmadıkça Gayb âleminin Güneşleri (İlâhî Tecellîler) insanın içini aydınalatamazlar ve iç karanlığını sürüp atamazlar!..
------
Bu âlemde ele geçirdiği geçicic ve eğreti güç ve kuvvetle mazlumları ne türlü ağlatırsa ağlatsın zalimler,
Bir gün bu sistemin sahib ve her türlü değişikliğe kadîr olan El Mukallib (cc) onu öyle bir ağlatırki asla gülmek nedir bilemez..
Mazlumun ahı yerde kalmaz!...
------
Gayb olan, hiç olmayan değil de her an olduğu halde kafa gözü basarıyla gözükmeyen ancak kal gözü basîretiyle görülebilendir.
O öyle bir ALLAHU ZÜLCELÂL ki,
İşlerini basara gizlide kendisi yok gibi işler de bizleri imtihan eder!
Aslında Alan veren Odur kendisi gizlenmişdir görülmez..
Pîr Seyyid Muhammed Nûrul-Arabî (ks) Hazretleri ;
Hakk (cc) zâhirdir ancak ruhu saf (tecliye edilmiş-cilâlanmış) ve gönül gözü erenlerce açılmış olanlar her varlıktaVAR EDENi görürler buyurup;
İbn-i Fârizin :Bedâ bil- ihticâb ve ihtifâ-i bi mezâhir : Hicâbla zâhir oldu ( örtüleriyle göründü) mazharlarla (görünenlerle) gizlendi!sözünü bildirir.
Dost, örtüleriyle göründü, görünenlerle gizlendi
------
Evet apaçık zahirdir gönül gözü açık olanlara, hicablı (gönül gözü âmâ-kör) olanlara ise gizlenmiştir. Bu ise imtihanın tâ kendisidir.
Onu zâhir gören Ârif Erenler ise asla Onun işini bozmağa çabalayıp yorulmazlar
------
Sen akın sadece zârif gözükmekle-konuşmakla Hakk Dostu Mısrî'den bir mânâ haberi alsam deme hiç!
Hakk'ın sırrıdır-emridir ki emin olmayanlara bil ki sırr verilemez-denilemez!...
--- İnnellahe ye'müruküm en tüeddül emanati ila ehliha ve iza hakemtüm beynen nasi en tahkümü bil adlv innellahe niimma yeizuküm bih innellahe kane semiam basiyra :
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.(Nisâ 4/58)
وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عنهُ قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]إذا ضُيِّعتِ امانةُ فانتظرِ السّاعةَ. قيل: وَكَيْفَ إضَاعَتُهَا؟ قال: إذا وُسِّدَ امرُ إلى غيرِ أهلهِ[.أخرجه البخارى. »وُسِّدَ« أُسند .
--- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:
"Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin!"
"Emanet nasıl kaybolur?" diye sordular.
"İşler ehil olmayanlara teslim edilince!" diye cevapladı." (Buhârî, Rikak: 35, İlm 2)
Şemus (A.): Şems'in çoğulu, güneşler. Âlem-i Gayb: Görünmeyen âlem. Karagu (T.): Karanlık. Mukallib (A.): Bir şeyin hâlini ve keyfiyetini bir hâlden başka bir hâle değiştiren. Hafâ (A.): Gizlilik. Mahfî (A.): Gizlenmiş. Neam (A.): Evet. Emin (A.): Kendisine güvenilen kimse. Zarafet : Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.
Vasl-ı Hak olmağa eylersen heves
Aşka ulaş gayriden gönlünü kes
------
Gayri nesne sanma aşkı zâhidâ
Kendi cennetten olubdur muktebes
------
Kârıbândır bu halâik dâima
Ehl-i Aşk içinde olmuşlar ceres
------
Cism ü cânın ko yükün yinilde gör
Râh-ı Aşka gidemez merkeb feres
------
On sekiz bin âlemi tutup duran
Kâf u Nun'un terkibiyle yek nefes
------
Tarfetü'l-ayn içre yakar cümlesin
Ger dokunsa nâr-ı aşkdan bir kubes
------
Bağ-ı Cennet de olursa oda yak
Ey Niyâzî koma dilde hâr u hes.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Hakka kavuşmaya heves edersen eğer,
O zaman Hakktan gayrısından gönlünü kesmelisin.
Bu yolda iki yöne gidilemez ve iki ata asla binilemez!..
------
Ey zâhid!
Sen buAŞKı rastgele bir şey sanmayasın ha!
İlâhî Aşk cenneten iktibas edilmiştir-aynen alınmıştır,
Bu âlemde Hakk Âşıkların mesleği olmuştur.
------
Bu gördüğün tüm halk edilmiş mahlükat, Kemâlât Kervanı gibidir.
Aşk Ehli olan Hakk Âşıkları ise sanki develeri coşturup doğru yolda tez yol almasını sağlayan Deve Çanları gibidirler.
Muhammedî meşk ehlidirler..
Aşklarını yaşarlar ve yaşatırlar..
------
Bu yüce seyr ü Süluk yolundaBenlik Derdin olan cisim ve can derdini at başındanda yükünü hafifletmeye bak!
Yoksa bunca yükle Aşk Yoluna eşek de at-katır da gider sanma!..
------
RahmetenlilâleminNur-u Mîminden doğan On sekiz bin âlemin aslı temeli,
Muradullahın (kader) Emrullah (kaza) oluşundaki bir nefeslikKûn! : Ol!emridir.
Ki, Kâf Nuna varmadan Feyekûn: Hemen oluverir!
------
NurullahtanNur-u Mîm, Nur-u Mîminden iseKüllî Şey
EğerNurullahın Aşk ateşinden bir kıvılcım, bir şeye (varlığa) göz açıp kapayıncaya kaddar doğrudan doğruya değse, kül eder-yakar geçer
------
Ey Niyâzî!
Sen Muhammedî Yoldasın, artık gönlündeki dikeni, çer çöpü Cennet Bağı da bilsen ateşe at, yak gitsin!
Benlik Bağını Bahçesini Yak ki MuhammedîBİZlik Bağıyla bağlanıp özündekiHablil- VeridTek İpine sarıla bilesin!...
Zâhidâ (A.): Ey zâhid! Zâhid: Kaba sofu, dünyaya arkasını dönmüş. Muktebes (A.): Aynen alınmış, aktarılmış. Ceres (A.): Deve, at, inek, vesairenin boynuna takılan çan. Yiniltmek (T.): Hafifletmek. Feres (A.): At, beygir cinsinden tek tırnaklı hayvânlar. Yek (F.): Bir. Tarfetü'l-ayn (A.): Göz kapağının bir kere açılması veya kapanması. Kâbes (A.): Parlak ateş közü, kıvılcım. Hâr (F.): Diken. Hes (F.): Çörçöp. Hâr u hes: Çalı çırpı.
En son aNKa tarafından 23 Haz 2009, 21:12 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğradır
Mürşidi kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş
------
Anla hemen bir sözdürür yokuş değildir düzdürür
Âlem kamû bir yüzdürür gören anı hayrân imiş
------
İşit Niyâzî'nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün
Hakk'dan iyân bir nesne yok gözsüzlere pünhân imiş.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Dermân arardım derdime, meğer derdim bana dermân imiş.
Bürhân arardım aslımı bilmek için delil, hüccet, isbat vasıtası aradım.
Meğer aslım bana delil imiş..
------
Dostun gül yüzünü görsem diye, sağımı solumu gözler idim,
Ben Dostumu dışarıda arar idim, oysa O cân içinde cân imiş.
------
Ben Dosttan ayrı olduğumu sanırdım,
O başkası ben başkasıyım bilirdim.
Benim gözümle görüp kulağımla duyan O Cânân imiş.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
--- Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf 50/16)
------
Ey ham sofu görüntü zâhidi!
Oruç, namaz ve hacc ile sanma ki işin biter, kurtulursun Kulluk Hesabından!
İnsân-ı Kâmil olmak için lâzım ve şart olan meğer irfân imiş!..
------
Senin yolun nerden gelip nere gitmekte, konak yerin nerede?
Nerden gelüp nere gittiğini anlamayan ise hayvân imiş!...
------
Hakk'ı sana hakke'l-yakîn bildirmek için Kâmil Mürşid gerektir.
İlmel-yakîn bildirmek işi şeriat âlimlerince yapılmaktadır.
Hakikat Mürşidi olmayanların bildikleri ise baştan aşağı zan-şüpheden ibaret imiş!..
------
Böyle dedik diye, sakın sakın her mürşide gönül verme ki yolunu sarpa uğratır.
Uçuruma yuvarlar sonunda..
Mürşidi kâmil olan kişinin yolu ise çok çok kolay imiş!..
------
Bir söz ki onu anlarsan o sana, yokuş değil dümdüz yol gibi olur.
Bu âlemde gördüğün tüm yüzler Bir yüzdür ki bunu anlayan hayran kalır..
------
Sen Hakk Dostu Niyâzî'nin sözünü iyi duy!
Bu âlemde hiç bir şey Yaratıcısı Hakkın yüzünü örtemez!
Bu âlemde Hakktan daha açık-seçik belli ve âşikâr başak bir şey yoktur.
Ancak bakar körlere ise gizli ve örtülüdür ki imtihanın püf noktası da budur.
Bürhân : Delil, hüccet, isbat vasıtası. * Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas. * Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet. Savm (A.): Oruç. Salât (A.): Namaz. Hac (A.): Allah'ın Evi'ni ziyâret ve tavaf etmeyi kasd etmek. Kâmil (A.): Olgun, ergin, tam. İnsân-ı Kâmil: Olgun, tam, eksiksiz insân. Mürşid (A.): Hak yolu gösteren, olgunlaştıran, yetiştiren. Güman (F.): Zan, sanma, şüphe. Âsân (F.): f. Kolay. Suhuletli. Yesir. * Bükülmüş ipin her katı. Ayân : (İyân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği. * Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği. Pünhân (F.): Gizli. örtülü.
İçini almış anın zerk u riyâ
Gönlünü şeytân perişân eylemiş
------
Her nazarda gördüğü Hakk Ârifin
Her görüşte nice ihsân eylemiş
------
Hakk'ı anlamak değil âsân ola
Âdeta Hakk böyle erkân eylemiş
------
Sâlik erince kemâle şöyle bil
Yüreğin baş bağrını kan eylemiş
------
Anlayınca zât-ı Hakk'ı zevk ile
Bu Niyâzî nice seyrân eylemiş.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Hayy Dost!
Güzelliğin her yeri gül bahçesi eylemiş
Her tarafta bağ ve bostân eylemiş
------
Bu âlemi en alttan en yukarı kadar sıfatlarıyla süslemiş,
Ve her bir sıfattan Zâtının varlığnı ve birliğini ilân eylemiş..
------
Bunca sıfattan görünen bir tek Dost cemâli-güzelliği
Bir cemâlini bunca rengarenk eşya, olay, zaman eylemiş
------
SeninEşyâsandıklarıyın tümü de Kitab-ı Hakktır
Herkes kendi kitabını okur ve vatanını seyrettirir durur her şey o şeyce ZâtSıfatEsmâEşyâ
EşyaOlayZamanZann
------
Güzelliğini ortaya çıkarır bunca sıfatların,
Zâtına insânı delil-isbat vasıtası eylemiş
İnsan aklı Allah cc aynasıdır
------
Hakk'ı istersen yürü insâna bak ki,
Zâtın güneşi insaoğlunun yüzünde parıldamaktadır.
Buna sebeb Âdem (as) bütün isimlerin zuhur yeridir.
Oysa melekler Kudret isimlerine mazhardırlar sadece.
------
Hakkın yüzü İnsan yüzünde tecellî edip zâhir olur.
Rahmânın Zâtının şeklen gözükenin insan eylemiş
Bu benzetmelere dikkat etmeliyiz.
El Basîr : Allah cc mutlak görücüdür.
Ben de bir insan olarak görücüyüm.
Kedi de görücüdür..
Hepsi aynı mıdır?..
Bize verilen ilâhî emirle teslim ve tâbi olmaya memur (emredilmiş), mecbur (icbar edilmiş) ve muhtaç (ihtiyacı olan) olduğumuz MUHAMMED (Aleyhis-Selâm), Abdullahın mutlak kâmilidir.
İnsan-ı Kâmildir.
... Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)dan, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): ALLAH Âdemi kendi sûretinde yarattı. buyurmuştur. (Ebu Hureyre (ra) dan; Buhârî, İstizan 1; Müslim, Cennet 28; İmâm Ahmed, II-244, 251)
------
Nasıl görsün O Yüzün Güneşinin Nurunu
O ham zâhid ki gönül gözü kör ve azgınlık ve taşkınlık ederken!..
Gülyüzün nurunu ancak nuru bilmiş, bulmuş ve nur olmuş olan Hak Ârifler gönül gözüyle görürür.
Kaba sofuların işi gücü ise âriflere taş atıp tuzak kurmak
------
Onların içlerini hile ve riya kaplamış,
Gönüllerini şeytân perişân eylemiş..
------
Hakk Ârifin ise her bakışta gördüğü Haktır.
Her görüşte nice ihsân eylemiş
------
Hakk'ı anlamanın da kolay olduğunu sanma sakın!
Hakk Teâlâ Sünnetullahı gereği böyle üsul-erkân eylemiş..
------
Bu yola çıkanın kemâle erdiğini şöyle bil-anla ki,
Yürek yarası baş bağlar da bağrını kan eyler-döker
Çileler diz boyu olur
------
Bu Niyâzî, Hakk'ın Zâtını zevk ile anlayınca Erenler katında,
Gel gör ki nice seyirler etmiştir
Gözet sun'-i kadîmi kim kimin halkın azîm etmiş
Tamam halka elin, fi'lin, dilin, gönlün kerîm etmiş
------
Kimin bed nefs u bed ef'al u bed hûyu zamîr etmiş
Kahır evsâfına mazhar kılup anı leîm etmiş
------
Ne kim takdir edüpdür Hakk, olur elbette ol zâhir
Ne tedbir edevüz anâ ki takdirin hakîm etmiş
------
Velî Ârif olan lûtfe sevinmez kahre incinmez
İyü kem cümleten halka atasın ol amîm etmiş
------
İkisin bir bilip doğru hakîkatle görür kim Hakk
Celâli perdesin çekmiş cemâline harîm etmiş
------
İkisinden de lâzımdır kemâl-i hüsn zâtına
Anınçün birini kahhâr edüp birin halîm etmiş
------
Ne hâsıl ey Niyâzî cennet-i irfâna irmezsen
Tutalım Hak yerin anda senin dârü'n-naîm etmiş.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Bak bakalım kim kimin halkın değerli etmiş, gör ilk yaratanı
Kiminin elini, fi'lini, dilini, gönlünü bütün halka kerîm etmiş..
Onları Cemâlullaha mazhar (Mazhar-ı Cemâl) kılıp Tevhid-i Efal (Fiillerin Tevhidi) sahibi etmiş Hikmet Sahnesinde oynatmış.
İlk Yaratılış .
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):Yâ Muaz, ilk halkedilen nûr-u nebîyyike, senin Nebîyyin nûrudur.buyuruyor.
Tüm sistemin anası Ümm si Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)dir.
Hılkiyyet temelinde ilk ve tektir...
Dolayısıyla varlığın temelindeki fıtrî birlik, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir.
Bunda bütün mahlûkat müşterekiz.
Bu cihâna insan süretinde ve akıl emânetiyle çıkıp mutî ya da asî olmak, evliyâ ya da eşkiyâlığını ilân etmek, rüşde erip ermemek ayrı ve sonraki şeylerdir...
... Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)dan: Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin? dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin nûrunu yarattı. Ve şöyle buyurdu: O nûr ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi. Ondan sonra buyurdu ki: ALLAH Tealâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden müminlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhîddir.... (İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)
------
Kimini ise kötü nefs, kötü fiil, kötü huy sahibi kılıp Celâle mazhar edip İbet Sahnesinde oynatmış.
Onları kahr sıfatının zuhur yeri edip aşağılıklardan eylemiş..
------
Hakk Teâlâ neyi ki takdir etti ise o anda zâhir olur.
Buna karşı ne tedbir alabilelim ki onu El Hakîm (cc) olan ve değiştirilmeyen takdir etmiş
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
... "İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu kün fe yekun : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.(YâSîn 36/82)
------
Velî Ârif olan kişi lûtfe sevinmez kahre incinmez
İyi kötü halka bağışını cümlesine geçerli-umumi-yaygın eylemiş..
------
Velî Ârif olan kişi, lûtuf ve kahrın ikisini de bir bilip hakikat gözüyle görür ki Hakktır..
Cemâlini daima celâl perdesiyle kuaşatıp mahrem eylemiş
Zül- Celâli vel- İkram..
İkramı Celâl kapısından geçen Dost
------
İkisinden de lâzımdır ki zâtının eksiksiz kemâli için.
Ondandır ki celâle istidadı olandan El Kahhar ismi zuhur ederken,
Cemâle istidadı olandan ise El Halîm ismi zuhur etmektedir
------
Ey Niyâzî sen kendini maksadın hasıl oldu sayma eğer İrfan Cennetine ulaşamadıysan!
Farzedelim ki âhiret âleminde senin hak ettiğin yerin Nimet Yurdu olsa da..
İrfan Cenneti Ârifler yurdudur..
Zât Cennetidir.. Bu âlemde kendin bilen Rabbin bilir..
Bu bilişlerde hicap yoktur olsa zaten bilmiyor demektir
Nimet Yurdu, bu âlemdeki amellerin karşılığı olan cennettir.
Ameller de ise cennet hicabı hep vardır
وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ
... Vec'alni miv veraseti cennetin neiym : Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl.(Şuara 26/85)
Bu tabiat zulmetinden bulmak istersen halâs
Gel riyazetle arıt bu cism ü cânı çün rasâs
------
Nice mecruh eylediyse ruhunu emmâre nefs
Sen de gürz-ü zikr ile dön başına eyle kısâs
------
Her ne vaktin galib olsa kes gıdasın kâfirin
Gice gündüz cünne-i tevhîdi kıl sana menâs
------
Uzlet-i halk ihtiyâr et sen sana gel ey gönül
Tâ bulasın uzlet ile Hakk katında ihtisâs
------
Ey Niyâzî bu riyâzet yoluna kim gittiyse
Buldular şol zevki kim buldu anı ancak havâs.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Bu Beden-Tabiat karanlığından kurtulmak istersen eğer,
O zaman içini dışını, cismini canını riyazatla iyice arıt ki bu lazımdır.
Kalaylamak için!.. Bedenin Terbiyesi Nefsin Tezkiyesi Kalbin Tasfiyesi Ruhun Tecliyesi için
Kemâlât kalayı için Erenler Ocağında
Riyazat sadece bedensel-cismî yememek, içmemek değildir,
Nefsinde kötülüklere perhizi şarttır elbet can için
------
Azgın Nefs-i Emmâren ruhunu yaraladı ise
Sen de Zikir Topuzunla ona kısas et ve vur başına!..
------
Ne zaman ki baktın sana gücü yetecek Nefs-i Emmâre kâfirinin gıdasını kes!
Ona karşı gece gündüz kendine sığınak olarak Tevhid Kalkanını seç!
------
Ey gönül!
Kendine gel de halktan uzak dur!
Ki böylece uzlet ile Hakk katında Hakka yönelmede yardım bulasın..
------
Ey Niyâzî!
Bu riyâzet yoluna Erenlerden her kim gittiyse,
Halkın tadamadığı Tevhid tadı zevkine kavuştular!
Ki bunu bulabilenler de zâten Hak Yolunun üstün ve seçkin kişileridirler...
Riyazat : (Riyazet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak. Rasâs (A.): Kalay. Çün. (F.): Gibi: için.. Mecruh (A.): Yaralı, yaralanmış. Emmâre (A.): Hep kötülükleri emreden, yılan gibi sokup inciten. Gürz (F.): Eski silâhlardan. uzun saplı, büyük demir topuz. Kısas (A.) : Misliyle ceza vermek. Cünne (A.): Kalkan. Menâs (A.): Kaçıp sıgınılacak yer. İhtisâs (A.): Bir ilim veya san'atta fazla çalışarak derinlik kazanma. Havâs (A.): Allah yolunda ileri gelen, üstün ve seçkin kişiler.
Sen seni bilmektir ancak pîre ülfetten garaz
Noktayı fehmeylemektir ilm ü hikmetten garaz
------
Halkı bunca enbiyâ kim geldi dâvet eyledi
Vahdetin sırrı bilinmektir o dâvetten garaz
------
Saniî gör günde yüz bin türlü san'at gösterir
Kendüyü göstermek çündür o san'attan garaz
------
Hep celâlin perdesidir küfr ü isyandan murad
Bahr-ı cûdun katresidir, fazl u rahmetten garaz
------
Nefsini bilen, irermiş bir tükenmez devlete
Fakr-i fahri'dir Niyâzî bil o devletten garaz.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Pîri Mürşidi BİLip, BULup, yolunda OLup kemâlatını YAŞAmaktan maksad, kişinin kendini bilmesidir. Kendi başına uyanamayacağı, uyuyanı bir uyanığın uyandıracağı gerçeği Bu yolu dileyenlere Rabbini bilmek isteyenlere buyruk :
... Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur. buyurmuştur. (Aclunî, Keşfül-Hâfâ II/343 (2532)
Kişi kendini bilmek için bir usta Eren yanında İlâhî ilim ve Muhammedî edeb için tâlim ve terebiye görür.
Bu ilim ve hikmetten maksad ise NOKTA yı anlamaktır.
Nokta en Merkez olan çapı sıfır dairedir. Özdür. Özettir. Şah damarıdır dinin..
İmam Ali (keremallahi vechehu : Allah onun vechini keremli kılsın) kendisine : Yâ Emirirl- Müminin İlim nedir? diye sorulduğunda
Cevaben : İlâhî kitaplarda olanlar Kurânda, Kurânda olan Fâtiha-yı Şerîfede, Fâtiha-yı Şerîfede olan Besmelede, Besmelede olan Ba -ب harfinde, Ba ب harfinde olan ise altındaki NOKTA da vardır (toplanmıştır).
Ve ena li nuktatatülleti tahtel- bâ : Benin altında olan nokta benim.
Ve ilave etti : El ilmü nuktatün kesrehel- câhilûn : İlim bir noktadır, câhiller onu çoğalttı! buyurmuştur.
Muhammedi melametin aziz Pîri Seyyid Muhammed Nurul- Arabî (ks) Hazretleri, İmam Ali (keremallahi vechehu : Allah onun vechini keremli kılsın) Efendimizin bu buyruğunu Pirzen şehrinde iken şerhetttiği ve okuttuğu için kendisine Noktacı Hoca da denilmiştir. Arab Hoca Efendi de dendiği gibi..
------
Bunca Peygamberlerin gelmesinden maksad, halkı Vahdaniyyet Sırrını bilmeye davettir.
Bir nokta olan ilmin açıklanması; ancak görevli, yetkili ve etkili olanlarca mümkün ve doğrudur. Bu ise şimdi dahi Erenlerce yürütülmektedir.
------
Ey Eren Yolu yolcusu fiillerin fâilini gör!
Her an sayısız eserlerini açıkça gösterip duran tek ve eşsiz Sanatkârın maksadı, açık ve tek olup kendisini göstermektir ve bildirmektir.
... Hadis-i Kudsîde : Küntü kenzen mahfiyyenfe ahbebtü urefe fe halaktül- halka liure : Gizli bir hazine idim. Görünen sûret ve bilinen şeylerle zâhir idim. Diledim ki bilineyim. Bu bilinen şeyleri ve mevcûdatı yarattım. buyurulmuştur.
------
Bu âlemde görülüp duran tüm küfür ve isyanlar aslında bâtın olan Hakkın celâlinin perdeleridir.
Oysa Zâhir olan cemâlinin görünen nimetleri ise Onun Cömertlik Denizinden bir damla lütüf, ihsan ve rahmet maksadıdır..
------
Ey Niyâzî!
Ancak nefsini bilenler ulaşabilir Fakr-i fahr devletine..
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in buyurduğu, kulluğun 4 ana sıfatları olan : Fakriyet,Acziyet,Zillet ve İlletten en önemlisi olan Kulluk Fakriyetini anlamak ve yaşamakla övünmemize örnek olup emretmiştir.
Kul olan Fakriyette iken, kulu yaratan elbette Ganiyettedir.
Kulunun kendisini, fiilerini ve hatta dilemelerini dahi yaratan Rabbülâlemin elbet gerçek zengindir.
Yarım nefesle bir an için var gözüken insanoğlu fakirliğini anlarsa kendini bilmiş olacaktır ki Rabbini de bile bile..
يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ ... Ya eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül hamid : Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur.(Fatır 35/15)
Her denînin sözüne aldanup etme ihtilât
Her leîmi sırra mahrem sanma eyle ihtiyât
------
Şol ki söz kadrin bilir cânın anâ eyle nisâr
Ayağının altına döşe yüzünü çün bisât
------
Ârifin kadrin yine ol ârif olanlar bilür
Ehl-i ulûvvun rütbesin bilmez ehl-i inhitât
------
Güç getirme kendine geldikçe a'dâ tâ'nesi
Sükkeri helvadır andan hâsıl olur inbisât
------
Ey Niyâzî fariğ u âzâde ol var çekme gam
Kahr u lûtfu bir bilirsen gam olur sana neşât.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Alçak, rezilin sözüne aldanıp da içlerine katılıp karışma,
Mayası bozukları sırrına hürmet eder de gizler sanma sakın, tedbirli davran ilerisini düşün.
------
Şol kimse ki kadr ve kıymet bilirse işte ona canın at,
Yüzünü ayağı altına yaygı gibi yay!
------
Ârifin kadrini kıymetini ancak yine ârif olanlar bilir,
Yüce yüreklilerin rütbesini bilemez alçak yapıda olanlar..
------
Bu alçak düşmanların sana küfretmelerini duydukça sakın dert etme!
En güzel güller gübrelikte açarlar..
Şekeri helva haline getirmek için ateşte pişirmek gibi
------
Ey Niyâzî, bunlar için gam çekme!
Bu dertlerden vazgeçip boş ve hür ol!
Kahr ve lûtfu bir ve Haktan bilirsen,
İşte o zaman gamların senin için sevinç kaynağı olur
Bugün bir meclise vardım oturmuş pend eder vâiz
Okur açmış kitabını bu halkı ağladır vâiz
------
İki bölmüş cihân halkın birini cennete salmış
Eliyle kürsüden birin tâmuya sarkıdır vâiz
------
Çıkar ağzından ateşler yakar şeytan-ı mel'unu
Sanasın yedi tâmunun azâbı kendidir vâiz
------
Tâmu'ya şöyle doldurmuş içinde yok duracak yer
Anâ yerleştirir halkı acep hizmettedir vâiz
------
Yaraşır va'z anâ hakkâ ki yanar yakılır her dem
Niyâzî'nin hemen ancak cihânda adıdır vâiz.
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Bu gün bir meclise vardım,
Oturmuş bir vâiz öğüt veriyor.
Vâiz açmış kitabını okuyup bu halkı ağlatmakta..
------
Kurulmuş kürsüye, bu cihânın halkını ikiye bölmüş,
Eliyle bir kısmını cennete salmakta diğerini cehenneme sarkıtmakta..
------
Öylesine coşup kükremiş ki sanasın yedi cehennemin azâbı kendisi olmuş da ağzından alevler püskürmekte ve ateşten yaratılan şeytan-ı mel'unu yaktığını söylemekte..
------
Cehennemi öylesine doldurmuş ki içinde duracak yer bırakmamış,
İşi gücü tüm halkı oraya yerleştirmeye uğraşmak,
Ne garip ve acayip bir işi var doğrusu..
------
Bu öylesine câhil bir vâiz ki ona yana yakıla anlattığı vaz hakikaten yaraşır.
Kemâlât sahibi Niyâzî'nin bununla ortak tek yönü varsa o da vâiz adıdır..
Sıdk ile girdinse yola ey şücâ
Bir kati gerekli söz var kıl semâ
------
Cümleden evvel sana lâzım olan
Cümle yaranına eyle gel vedâ
------
Mal u mülk ü kavmi ihvanın ayar
Terk et anları sana verir sudâ
------
Bir gönül kalır arada anı da
Şeyhe tapşur anâ eyle ittibâ
------
Böyle etsen bil hakîkat sırrına
Az zamanda hâsıl olur ittılâ
------
Sırr-ı tevhîdin Niyâzî hâsılı
Hakk ile ortada kalmaya nizâ
KUL İHVANİ AÇIKLAMA:
Doğrulukla girdinse bu yola ey genç!
Çok çok gerekli bir söz var ki işit!
------
Her şeyden önce sana lâzım olan şey,
Bütün eşine dostuna vedâ etmelisin!
------
Malın, mülkün, kavmin ve ihvanların seni ayartıp baştan çıkarır
Onları terk et sana baş ağrısı-dert yüklerler.
------
Her şeyden ayrılıp her şeyini verip terkedince bir gönlün kalır ortada-arada başı boş ki onu da Hak Eren bir Şeyhe götür teslim et!
------
Gerçekten böyle ve gereğini yaparsan bil ki tez zamanda hakîkat sırrıyla tanışır buluşur bilişir öğrenirsin.
------
Ey Niyâzî!
Tevhid Sırrının ortaya çıkıp yaşanır hale gelmesi demek,
Hakk cc ile bir ayrılık kavgamızın kalmaması demektir.
Tevhidine yaşarken şehadet ise imtihanın tek emredileni.
Çünkü diğerleri o noktaya gelmek için yollardır..